#ses partisi
Explore tagged Tumblr posts
ncdtgrsy · 24 days ago
Text
1 note · View note
sertsiken0606 · 2 days ago
Text
Merhaba arkadaşlar ben Ümran sizlere daha önce birçok kez anılarımı anlatmıştım belki okuyan olmuştur. Yine de kendimi tanıtarak başlayayım. 1989 un ilk gecesi saat 00:02 de dünyaya gelmişim esmer kıvırcık saçlara sahibim babam Türk annem Somali li zenci anlayacağınız. Boyum 180 kilom 69 yaşıtlarıma göre çok büyük memeli ve arkaya doğru çıkık kalçaya sahibim. İlk seksimi 13 yaşımda arkadaşlarla porno izlerken yaşadım 3 erkek 3 kız okulu asıp bizim evde resmen seks partisi verdik . Sizlere aktarmak istediğim hikaye aslında taaa çocukluk çağında başladı ilk aşık olduğum adamla ilgili . Yaşar benden 18 yaş büyük amcamın kaynı ben ilk okula giderken bana derslerimde yardımcı olurdu
Her yaz birlikte Balıkesir Edremit e gider her fırsatı değerlendirir fakat bir türlü bana yaklaşmazdı Yaşar çok yakışıklı 195 boylarında kumral yeşil g��zlü beyaz tenli karizma bir adamdı karizma olduğu kadar birde herkesin işine koşan asla ben yapamam diye bir kelime bilmeyen bir erkekti. Yaşar la birlikte 2018 de yaz tatiline ilk kez onun arabasıyla birlikte baş başa gidecektik o kadar sevinmiştim ki bavulumu hazırladım içime hiçbir şey giyinmeden bir şort ve bol bir tişört giyindim Yaşar saat 8 de geleceğim demişti fakat 10 olmuş halen ortalarda yoktu anneme aramasını söyledim gelir acele etme dedi saat 3 e kadar gelmemişti artık dayanamayıp telefon ettim 5 dakika sonra oradayım bebeğim bekle geliyorum dedi aman Allahım bana bebeğim demişti ilk defa Yaşar bana bebeğim diyordu , dediği gibi 5 dakika sonra kapıya geldi hemen bavulları tuttuğum gibi koşarak arabaya koyup ön koltuğa oturdum annem ve babam Yaşar a bir miktar para verdi birlikte yola çıktık hep ben konuşuyordum hiç ses çıkarmadan arabayı kullanıyordu Bursa İnegöl e girerken yeter ya kafamı siktin süs bir de motorun soğusun dedi o an kendi kendime bu iş olmayacak ne beni sikmez dedim.
İnegöl ün meşhur Köftecisi Orhan a girdi 2 porsiyon köfte satala ve içecek söyledi ne canım yemek yemek istiyor ne Yaşar ı görmek istiyordu .
Araca bindik yola çıktık uyumuşum Erdek e girerken beni kaldırdı seni sabah Edremit e götürsem olurmu dedi başımı salladım onların Erdek deki yazlığına girdik bana oda gösterdi kendi başka bir odaya gitti zaten çıplak sayılırdım biraz dinlendikten sonra kendimle oynamaya başladım kapının önünde bir karartı hissettim o beni birden ateşledi bacaklarımı iyice araladım çantamda bulunan deodorant şişesini amıma sokmaya başladım uzunca bir süre içimde tutuyor sonra tekrar sokuyordum bir anda boşalmaya başladım. . .
Koridor dan bana seslendi Ümran ben markete gidiyorum birşey istiyormusun diye sordu cevap vermedim ama inler gibi yaptım giriş kapısı açıldı gitti sandım yataktan kalkıp çırılçıplak koridor a çıktım Yaşar çıkmamış kapının yanında saklanıyormuştu beni o halde görünce kolumdan tutup dudaklarıma yapıştı öpüşmeye başladı istiyordum zaten karşılık verdim ateşli bir öpüşmeyle yere yatırdı ters dönüp sikini ağzıma dayadı oda amıma yumuldu emiyor dilliyor arada bir am dudaklarımı dişliyordu daha önce de emilmişliğim vardı fakat bu başka bir emiyordu orgazm oluyordum içimden akan suları hissediyordum Yaşar büyük bir iştahla yalayıp yutuyordu Yaşar yeter sik artık annemler gelene kadar söz her fırsatta dilinle sikersin şimdi sok artık yarağını amımda istiyorum dedim kız değilmisin diye sordu hayır değilim dedim ayağa kalktı beni kaldırdı birlikte yatak odasına gittik öpüşmeye başladık beni kucağına aldı kalkmış sikini amıma dayadı birden kucağında indirir gibi yapıp sikini amıma soktu ayakta pompalamaya başladı daha fazla dayanamadı yatağa domalttı arkamdan amıma sert bir şekilde girip çıkıyordu çok hızlanmıştı belliydi boşaldığı birden durdu tam içine boşalacağı sırada döndüm sikini ağzıma aldım dilimle dans etmeye daireler çizerek yalamaya başladım o sırada birden bıraktı bütün döllerini ağzıma aldım dilimle göstere göstere yuttum .
O gece sabaha kadar seviştik sikiştik . Annemler gelene kadar her fırsatta sikiştik .
33 notes · View notes
elestirenadam · 13 days ago
Text
Tarihe düşülen bir not.
Değerli arkadaşlar; Burada aynı görüşü paylaştığımız, paylaşmadığımız, münakaşa ettiğimiz, ortaklık bulduğumuz kişiler var. Ben bir gazeteciyim. İnanın gazetecilikte, hele toplum bu kadar kutuplaşmışken alkış almak çok kolaydır. Ben de burada Saraçhane eylemlerini paylaşabilir, iki Atatürk sözü paylaşıp çok kolay alkış alabilirim. Esen rüzgâra kapılabilirim. Heyecanınıza ortak olabilirim. Ama benim görevim, birilerine şirin görünmek değil. Kitleye kuyrukçu olmak değil. Birileri kızsa da, alınsa da, darılsa da gerçekleri söylemek. Öncü olmak. Şimdi burada yazacaklarım bu toz bulutun içinde çok gerçekçi gelmeyebilir, önemsiz de görülebilir. Ama birkaç zaman sonra bunları göreceğiz. Karşımıza gelecek. O yüzden not düşmek zorundayım. Hani karınca ağzında bir damla suyla Kerbela’ya gidiyormuş, ya demişler ne yapacaksın o suyla, olsun safım belli olsun demiş. O misal. Şunun farkındayız. Birçoğunuz vatansever duygularla, Atatürk bayrağıyla, haklı gerekçelerle, bunalmışlıkla, gelecek kaygısıyla, ekonomik sıkıntılarla o meydanlardasınız ve haklı taleplerini dillendiriyorsunuz. Belki bazılarınız İmamoğlu ve CHP için, bazılarınız da onlar için değil kendi taleplerini dillendirmek için orada. Bunu anlıyoruz. Fakat bugünkü durumu anlamak için ve yapılan eylemleri anlamlandırmak için önce dünyayı anlamalıyız.
GÜNÜMÜZDEKİ SAFLAŞMA: KÜRESELCİLERLE-MİLLÎCİLER ARASINDA
Günümüzde dünyada ekonomide ve siyasette köklü bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm, ABD önderliğinde 1945’ten sonra oluşturulan “müesses nizam”ın çatırdamasıyla tezahür ediyor. Bu durum gelişen dünya devletlerinin kendi hak ve menfaatleri için daha bağımsız davranmalarına olanak sağlıyor. Çatırdayan mevcut düzen, ekonomik düzlemde uluslararası tekellerin, finansal mekanizmalar ve dolar hegemonyası vasıtasıyla dünyayı avucuna almasını sağlıyor. Fakat gelişen dünya devletleri artık güçsüz değildir, belli bir kalkınmışlık seviyesine ulaşmıştır.  Kafasını kaldırmaya başlayan milli devletler kendi aralarında kurdukları işbirlikleriyle emperyalist tahakkümü sınırlandırmaya başlamıştır. Finansal hükümranlık ile dünyayı yöneten emperyalist merkez ülkelerinde ise üretimi ihmal eden sistem, alt ve üst yapısıyla çürümeye başlamıştır. “Küreselleşmeci neo-liberal düzen”ciler ile buna karşı çıkanlar arasındaki çelişme, dünya çapında bir mücadeledir. Sadece ABD ve Avrupa ülkeleri içinde değil, her ülkenin içinde bu mücadelenin devam ettiğini söyleyebiliriz. Gelişen dünya ile emperyalist blok arasındaki mücadelede, yer alacağı safla sonucu belirleme yeteneğine sahip başlıca ülkelerden birisi olan Türkiye’de de. Türkiye’de yaşanan mücadele ve cepheleşme, Batının emperyalist sisteminden kurtulmak ile batıya bağımlılığı sürdürmek arasındadır.
ÖZEL KİMLERDEN MEDET UMUYOR
Sizi, eylemlerin başını çeken ve sizi alanlara çağıran CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sözlerine kulak vermeye çağırıyorum. 1. Özgür Özel önceki gece CNN International’e konuştu. Şunu diyor: “Ülkemizin Batı ile güçlü bir ilişkiye sahip olmasını, NATO'ya güçlü bir şekilde bağlı olmasını istiyoruz. Ayrıca ülkemizin, tüm bu ülkelerle ilişkilerinin artmasını ve gelişmesini istiyoruz fakat Erdoğan Türkiye’yi bu organizasyonlardan koparmaya çalışıyor.” 2. Özgür Özel, BBC’ye de konuştu. Şunu diyor: “(İngiltere Başbakanı Starmer’ın) Nasıl bir gerekçesi var, nasıl bir sebebi var? Bütün Avrupa tepki gösteriyorken, İngiliz İşçi Partisi’nin, Starmer’ın bu konuda herhangi bir şey söylememesini gerçekten anlayamıyoruz. Terk edilmişlik hissediyoruz. İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alıp hapse koyuyorlar ve İngiltere buna ses çıkarmıyor. Bu nasıl dostluk, bu nasıl kardeş parti? Demokrasinin beşiği İngiltere ve bizim kardeş partimiz İşçi Partisi buna nasıl sessiz kalabiliyor? Gerçekten kırgınız.” Özel bu sözleriyle, neo-liberal ekonomik/siyasi programıyla, emperyalizm yandaşlığını ilan etmektedir. Aynı zamanda, ABD-Avrupa eksenindeki neo-liberal küreselleşmeci kanadın yanında saf tutmakta ve Türkiye’yi “NATO demokrasisi”nin kollarına teslim etmek istediğini ortaya koymaktadır. Eylemlere katılan değerli arkadaşlar, şu acı gerçeği sizinle paylaşmak zorundayım: Sizi Batı’nın planlarında, Atlantik projelerinde, ABD-İsrail girişimlerinde figüran konuma sokuyorlar!
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK
Atatürk bayrağı taşıyan, “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sloganı atan arkadaşım. Atatürk Trablusgarb’da, Balkanlarda, Çanakkale’de, Suriye Cephesi’nde ve nihayetinde Kurtuluş Savaşımızda kiminle savaştı? Batılı emperyalistlerle. O zaman bugün CHP'nin kardeş partisi olan İngiliz İşçi Partisi ne yapıyordu? Atatürk bu savaşta kimle dostluk kurdu? Sovyetler Birliği, Afganistan, İran… Bugün koşullar aynıdır. Namlular ülkemizden ABD-İsrail’den, Batı’dan çevrilmiştir. Dostlarımız yine Rusya, İran, Çin ve Asya ülkeleridir. Atatürk’ün “Biz Asyaî bir ülkeyiz, Asyaî bir milletiz.” sözü geçerlidir. O alanlarda Mustafa Kemal’in askeri değil, tekrar altını çizerek söylüyorum, ABD-İsrail ve NATO planlarında figüran olunur. Ya da Gezi’de Sorosçu bir grubun dediği gibi Mustafa Keser’in askeri olursunuz. O dayanışma sandıklarında attığınız her oy, Batı sistemine verilen oydur. Orada, Tayyip Erdoğan düşmanlığını belli hedeflere yöneltenler var. Bunun başında CHP, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu geliyor. Ne diyorlar? Batı ile bütünleşme. O bütünleşme, sonuç itibariyle Türk Devleti'ni, Millî Devletin tasfiyedir. Mustafa Kemal’in askeri olmak, doğru cepheleşmede doğru safta yer almaktır. 
BU EYLEMLERİN GEZİ İLE İLGİSİ YOK
Gezi demişken hatırlatalım. Bu işin Gezi ile alakası yoktur. Gezi Ergekenon-Balyoz kumpaslarıyla başlayan halk hareketinin bir sonucuydu. Orada ABD düşmandı. ‘Mustafa Kemal'in askerleriyiz’ rotasında tam bağımsızlık içindi. Şimdi burada tersine, ABD dost olarak ilan ediliyor. Gezi’deki kitle bilinçli, Amerikan emperyalizmini karşısına alan bir kitleydi. Alanlarda bu sloganlar atılıyordu. Türkiye'nin bölünmesine, ekonomik olarak Türkiye'nin Batı sisteminin avucuna alınmasına karşı olan büyük bir mücadeleydi. Dolayısıyla Gezi ile bu hareket birbirinin tam karşıtı.
TARİH HAZİN ÖRNEKLERLE DOLUDUR
Tarihte, bu haklı talepler üzerinden “demokratik yolla”, “halk desteğiyle” iktidara gelerek sermayenin en azgın biçimleri, renkli devrimler, Amerikancı yönetimler örnekleri bol miktarda vardır. Hitler bunun en bilindik örneğidir. Hitler, Birinci Dünya Savaşı’nda ezilmiş, işsiz kalmış insanların milliyetçi duygularını oynayarak iktidara geldi. Halktan büyük destek aldı. Ama 10 milyon Almanın ölümüne yol açtı nihayetinde. Çin’deki Tiananmen’deki olaylar da böyleydi. ÇKP’nin içindeki Gorbaçov çizgisindeki kimselerin kalkışmasıydı. Bakınız Polonya’da Walesa diye bir adam vardı. Maden, liman işçilerinin halk hareketiyle geldi. Sonradan CIA ajanı olduğu ortaya çıktı. Polonya bugün Avrupa’daki en ABD’ci yönetime sahip. Ukrayna’ya en çok destek veren ülke. Ukrayna dedik, Zelenskiy farklı mı? Maidan Devrimi denen renkli devrimin sonucu o koltuklara oturdular. En son ABD nasıl fırlatıp attı gördünüz. Bakınız Batı ile bütünleşme dedikleri bu. Bunlar Zelenskiy olmaya aday. Romanya’da Çavuşesku’lar böyle idam edildi yine.  
ABD AT DEĞİŞTİRDİ
Bakınız göreceksiniz, bu süreç İmamoğlu’nu da yiyecek. AK Parti tarafından değil, bizzat küreselciler tarafından ve CHP içindeki bazı gruplar tarafından yinecek. Birkaç gün önce bazı sorular diye bir şey yazdım. Orada Özel AK Parti’de kimlerle görüştü diye sordum. İsimler var, ben vermeyeceğim ama bunu yazan ben değilim sadece. AK Parti içinden gazeteciler de yazdı, Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu da bir anlaşmanın olduğunu yazdı. Burada özelden konuştuğum birkaç kişiye bunun sonucunu şöyle değerlendirmiştim, size de aktarayım. Aynısını yazıyorum: 1. İmamoğlu'ndan kurtuldular. 2. CHP`nin en önemli kale ve akar kaynağı sayılan İstanbul Büyükşehir Belediyesini elde tuttular. 3. Bu dava üzerinden tabanlarını konsolide ettiler. 4. Özgür Özel`i lider yaptılar. Bu dediklerimi doğrulayan bir şey yaşandı. Ama öncesinde yine bir tarihe götüreceğim sizi. Biz 1996 yılında şöyle bir manşet attık.
Tumblr media
Bu manşet, ABD’nin Rand Corporation raporundan alındı. Rand Corparation çok önemlidir, ayrı bir yazı konusu yaparız belki. Ama Rand, Ocak 2020’de bir rapor hazırladı. Adı “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası” idi. Orada, İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak sunuyorlardı.
Tumblr media
Ama bu olaylardan sonra, CIA’nın Pentagon görevlileri farklı bir dil kullanmaya başladı. Daha önce Türkiye’nin demokratikleşmesinden bahseden, bu yolda yazılar yazan CIA görevlileri, “Özgürleşmiş” kelimesini kullanmaya başladılar.
Tumblr media
Kaldı ki, İmamoğlu ile ilgili ve Kurultay’la ilgili soruşturmalar, CHP’liler tarafından yapılan suç duyuruları ve CHP’li tanık ifadelerine dayanarak başlatıldı. Özetle arkadaşlar, iyi niyetinizden şüphem yok benim. Ama bu gerçekleri de söylemek zorundayım. Çünkü sizi inandığınız değerlerden saptırıp, sizi figüran olarak kullanıp, Batı sistemine Türkiye’yi çıpalamak peşinde insanlar var. Bana kızabilirsiniz, bana sövebilirsiniz. Ama bunları söylemek, hatırlatmak görevim.
11 notes · View notes
61oflu2 · 2 years ago
Text
Parklar bahçeler,alışveriş merkezleri,caddeler Suriye'li, Afganlı,zenci kaynıyor.Adeta Ortadoğu,Afrika koptu Türkiye'ye yerleşti.
Türk milleti kuzuların sessizliğini yaşıyor.
Yabancılar alanlara yerleşince Türkler çekiliyor.
Sokaklar güvende değil,Türk devleti,Türk milleti güvende değil.
Akp,Türkten başka ne varsa kucak açıyor,Mhp ses çıkarmayarak destekliyor.
Allah Türkiyemizi korusun,Türk devleti Türklerin elinden kayıp gitmesin.
#ÜlkemdeSığınmacı istemiyorum
#Ülkemde Suriye'li istemiyorum #Ülkemde Afganlı istemiyorum #Ülkemde Afrikalı istemiyorum
#Türkiye Türklerindir 🇹🇷🇹🇷🇹🇷
#Akp #Chp #İyi parti #Mhp #Zafer Partisi #Memleket Partisi
9 notes · View notes
yurekbali · 2 years ago
Text
Tumblr media
Meclis, 11 Mart 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için toplanmıştı. Günün sloganı “3’e 3”tü. Adalet Partisi (AP) sıralarından “3’e 3” sesleri yükselirken Süleyman Demirel şevkle ve heyecanla en ön safta yerini almıştı. “3’e 3”le kastedilen; Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'nun idamlarının rövanşı olarak Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın canlarının alınmasıydı. Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk askerî darbesi olan 27 Mayıs Darbesi (1960) sonrasında yargılanarak asılmıştı. Askerden intikam alınamıyordu. Askerden hesap sorulamıyordu. Bu üç idamın sancısı 1972 yılında ellerinde kan olmayan üç çocuktan çıkarılıyordu. Mecliste Süleyman Demirel’in gözleri kendi grubunun üzerinde dolaşıyordu. Meclis oylamasında Demirel önce bir elini, arkadaki sıralarda bir tereddüt hissedince de iki elini birden kaldırmıştı. İki eliyle birden Deniz Gezmiş’lerin idamını istiyordu. İdam için havaya kalkan eller yeter sayıyı veriyor ve “zafer” Demirel’in yüzünde bir tebessüme dönüşüyordu. * * * Dönemin tanıklarından gazeteci Altan Öymen, idamların oylandığı günkü meclisi şöyle anlatmıştı: “Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor. 6 Mayıs 1972'de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini 'İdama evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da...” * * * Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yargılandıkları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) davasında verdikleri savunmada Demirel için şunları söylemişti: “İddianame'de bizim Anayasa'yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa'yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa'yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler. Bile bile iddia makamı bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı'na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel'in Anayasa'yı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika'ya satmasına ses çıkarılmadı.” * * * 6 Mayıs 1972’de canları elinden alınan Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın, Hüseyin İnan’ın anılarına ve yüreklerindeki “Bağımsız Türkiye” aşkına saygıyla...
17 notes · View notes
hetesiya · 2 years ago
Text
Bütün İktidar Halka: Kara Panter Estetiğinde Siyah Gücü
Erika Doss, Çeviri: Elçin Gen
Tumblr media
Kara Panter Partisi, 1966’da California’nın Oakland kentinde Huey Newton ve Bobby Seale tarafından kuruldu. 1950’lerin sonu ile 1960’ların başında, Martin Luther King öncülüğünde yürütülen medeni haklar hareketinin ılımlılığı ve sınırlı başarıları karşısında daha agresif bir politika benimseyen Parti, 1970’lerin ortalarına kadar sadece ABD’de değil tüm dünyada ses getiren bir direniş modeli oluşturdu. 1970’te ABD’nin 68 kentinde Parti şubesi bulunuyor, Black Panther gazetesi ülke çapında yüzbinlerle dağıtılıyordu. Dönemin FBI başkanı Edgar Hoover tarafından “en büyük iç güvenlik tehdidi” olarak tanımlanan Parti’nin dağılmasında, FBI’ın yürüttüğü yasadışı “Karşı İstihbarat Programı”nın ve lider kadrolarına yönelik suikastlerinin büyük etkisi olacaktı.
Frantz Fanon ve Malcolm X’in ezilen milliyetçiliği yaklaşımlarını benimseyen, Maocu bir örgüt olan Kara Panter Partisi, otoriter örgütlenmesi ve “siyah gücü” anlayışında ��ne çıkan erkeklik vurgusuyla, Parti içinden ve dışından eleştirilere konu olmuştur. Oysa kadınlar Parti içinde çok faal biçimde yer almış, Merkez Komite üyesi Kathleen Cleaver'ın ifadesiyle kadınlar Parti faaliyetlerinde hiçbir zaman 'ikincil' konumda görülmemiş, Panter afişlerinde ve görsellerinde direnişin ön saflarında resmedilen güçlü kadın portrelerine yer verilmiştir. Başlangıçtaki siyah milliyetçi vurgusuna rağmen, Parti’nin hem ABD içindeki diğer azınlık mücadeleleriyle ve ilerici hareketlerle, hem de başta Latin Amerika ve Asya ülkeleri olmak üzere ülke dışındaki devrimci mücadelelerle sıkı bir ilişkisi vardı. Vietnam, Kuzey Kore ve Çin’deki devrimci kadrolarla temaslar kurulmuştu; Panterler Vietnam'da ABD ordusuna karşı savaşmaya gitmiş, sürgündeki liderlerden Eldridge Cleaver Cezayir’de bir Kara Panter şubesi kurmuştu.
Tumblr media
Kahverengi Bereler ile Kara Panterler, Huey Newton’a Özgürlük gösterisi için Adliye önünde, Oakland 1968.
Mahalle bazlı örgütlenme, özsavunma ve özerklik ilkeleri de, Kara Panterler’in siyahlar dışındaki ezilen kesimlerle somut bağını tesis ediyor; yarattıkları protest kültürü, dönemin karşı-kültür hareketleri içinde büyük yankı uyandırarak bu gruplarla aralarında dayanışma ağları örüyordu. Black Mask (New York), Beyaz Panter Partisi (Detroit) gibi beyaz sanatçı kolektifleri Kara Panterler’den esinlenmişti ve Parti’yle sıkı işbirliği içindeydi; manifesto ve bildirilerinde Panterler’in büyük etkisi görülüyordu. Parti’nin kapanacağı tarihe kadar Black Panther gazetesini yayınlayan Kara Panter Partisi Kültür Bakanı Emory Douglas’ın geliştirdiği özgün estetik ve dil, gazetenin sayfalarından yayılarak mahallelerde duvar yazılarına ve mürallere ilham veriyordu. Jean Seberg, Donald Sutherland, Marlon Brando, Jon Voight, Jane Fonda gibi popüler sanatçılar, Panterler'e hem kamusal etkinliklerde destek oluyor hem de para yardımında bulunuyorlardı (FBI'ın baş hedefi haline getirerek yalan haberlerle itibarsızlaştırdığı, kırk yaşında intihar eden Jean Seberg, bunun bedelini ağır biçimde ödeyecekti). 
Kara Panterler’in uluslararası boyut kazanmasının, ABD dışında gördüğü desteğin ve kazandığı entelektüel meşruiyetin önemli bir kaynağının da, Jean Genet gibi cinsiyet de dahil her türlü kimlik koduna karşı çıkmış bir yazar olduğunu unutmamak gerekir. Cezayir ve Filistin kurtuluş mücadelelerini de destekleyen Genet, 1970’te Kara Panterler’in daveti üzerine ABD’ye gitti ve üç ay boyunca Parti’nin kampanyalarına destek verdikten sonra, edindiği izlenimleri başta Foucault olmak üzere aydınlarla paylaştı. Foucault da, 1970’te ilk kez ABD’ye gidip yoksul siyah gettolarını gördüğünde, “ikinci bir aydınlanma yaşadığını” söylüyordu: Avrupa’dayken “neredeyse bittiğine kani olduğu” sınıf savaşının “hâlâ, hem de çok yoğun biçimde sürdüğünü” burada anlamıştı. George Jackson ile Angela Davis’in hapishane mektupları başta olmak üzere, Panterler’in ABD’deki disiplin teknikleri üzerine geliştirdikleri düşünceler ve hapishaneler etrafındaki örgütlenme pratikleri, Foucault üzerinde etkili oldu. 1971’de başka aydınlarla birlikte kurduğu Hapishane Bilgi Grubu (Groupe d’Information sur les Prisons - GIP), George Jackson’ın hapishanede katledilmesi üzerine çıkardığı bültende Jackson’la yapılmış röportajların yanı sıra Kara Panterler’in hapishanelerdeki örgütlenme pratikleri üzerine metinlere yer vermişti.
https://www.e-skop.com/images/UserFiles/images/Editor/dergi_09/02.jpg
Jean Genet ve Angela Davis
FBI’ın sistemli muhbirlik ve dezenformasyon faaliyetleri sonucu lider kadroları arasında oluşan çatlaklar, 1980’lerde Parti’nin feshine yol açtı. Kara Panterler’den geriye, temsil ettikleri karşı-kültür ikonlarının ötesinde, yoksul mahallelerde oluşturdukları dayanışma ve özerklik mirası kaldı. Hâlâ hapiste bulunan eski Kara Panter üyesi Mumia Ebu Cemal'in "Biz Özgürlük İstiyoruz" adlı kitabı Türkçe'de de yayınlandı. [EG]
Kaynaklar:
The Black Panthers: All Power to the People, Lee Lew-Lee, belgesel, Electronic News Group ve ZDF ortak yapımı, 1 saat 52 dakika [video en altta]
Elaine Brown, A Taste of Power: A Black Woman’s Story, bkz. libcom.org
Brady Thomas Heiner, “Foucault and the Black Panthers”, City, cilt 11 sayı 3, Aralık 2007, s. 316.
Michel Foucault, Catharine von Bülow, Daniel Defert, L'Assassinat de George Jackson (Gallimard, 10 Kasım 1971). İngilizce çevirisi: The Assasination of George Jackson, çev. Sirène Harb. Yeniden basıldığı yer: Warfare in the American Homeland: Policing and Prison in a Penal Democracy, (ed.) Joy James (Durham ve Londra: Duke University Press, 2007) s. 139-158.
James A. Tyner, “ ‘Defend the Ghetto’ ”: Space and the Urban Politics of the Black Panther Party”, Annals of the Association of American Geographers, 96:1, 105-118.
Emory Douglas, “Sanat ve Devrim” bkz. www.e-skop.com
Tumblr media
“Devrimci Sanat Bir Özgürleşme Aracıdır”: Emory Douglas ve Black Panther’in Protest Estetiği
Erika Doss
Kara Panter Partisi’nin gazetesi Black Panther’ın 21 Kasım 1970 tarihli sayısının arka kapağında, Emory Douglas’ın afiş boyutlarında bir çizimi yer alıyordu. Beyaz polisleri öldüren siyah erkekleri gösteren çizimin altında şu satırlar yazılıydı: “Kültür Bakanımız Emory Douglas’tan Bir Ders: ‘İnsanları Dışarı Çıkıp Domuzları Öldürmeye Cesaretlendirecek Resimler Yapmamız Gerek’ ”.
Tumblr media
1970’lerin ortalarına ait bir hükümet raporunun yazarlarının dediği gibi, Kara Panterler “teatral bir altıncı hisse sahip”ti ve bu sayede “kendilerine izleyici buluyor, Amerika’yı korkutan bir imaj yansıtmayı başarıyorlar”dı.  Bu imajı kavramak, Panterler’i ve politikalarını anlamak açısından elzemdir. Parti’nin zirvede olduğu 1960’ların sonundan 1970’lerin başına kadar Black Panther gazetesinin baş sanatçısı olan Emory Douglas, Panterler’in silahlı direniş ve sosyal yardım programlarını destekleyen yüzlerce resim yaptı. Amerika’da ırk ve ırkçılık hakkında uzun zamandır hâkim olan varsayımlara meydan okuyan Douglas, izleyenleri siyah gücüne inandırmayı hedefleyen bir protest estetiği geliştirdi.
Douglas, 1970’te Black Panther’da yayınlanan bir makalesinde, devrimci bilincin yükseltilmesinde görsel imgelerin oynadığı merkezî rolü ayrıntılarıyla açıklıyordu: “Devrimci sanat, zorbalarla fiziksel bir karşılaşma sunar; aynı zamanda, saldırılarına devam etmeleri için insanları güçlendirir. Devrimci sanat, bir özgürleşme aracıdır.” Başka bir gazete yazısında “bütün ilerici sanatçıların, bir ellerinde fırçaları ve boyaları, diğer ellerinde silahları olmalıdır,” diye yazan Douglas, devrimci sanatçılara, “faşist yargıçları, avukatları, generalleri, domuz polisleri, itfaiyecileri, Senatörleri, Kongre üyelerini, valileri, Başkanları vs., Amerikan halkına ve tüm dünyada mücadele eden insanlara karşı işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılırken resmetmeyi” salık veriyordu.
1967’den 1972 yılına kadar Douglas’ın sözel düzeydeki ‘silahlara çağrı’sına, Black Panther gazetesi için yaptığı resimler eşlik etti. Shoot to Kill gibi kışkırtıcı direniş ve devrim imgelerinden, şehirlerdeki yoksulluğa ve toplumsal/siyasi değişim ihtiyacına odaklanan çizimlerine kadar, Douglas’ın resimleri Siyah Gücü döneminde tüm ülkede yüksek bir görünürlüğe ve Parti içinde büyük itibara sahip oldu.
Kara Panterler ve Görsel İmgelem
Kara Panterler, mesajlarını hem kendi mecralarında hem de ana-akım medya üzerinden yayıyorlardı. Gazeteciler, Amerikan anarşisiyle ilgili iyi bir hikâye yakalama umuduyla Panterler’e akın ediyorlardı; ama belki bundan da fazla ilgilerini çeken, Panterler’in kendilerine özgü görsel varlığıydı. Siyah bereleri ve deri ceketleri, Afro saçları, kara gözlükleri, havaya kaldırılmış sıkılı yumrukları ve askerî tertipleriyle, Panterler medya için tam bir görsel şölen sunuyordu. Bu da tesadüf değildi: Panterler, politik bilinci yükseltme aracı olarak görsel imgelemin cazibesinin ve etkisinin farkındaydılar. Huey Newton’ın, “Siyah toplumu, esasen okumayan bir toplumdur” iddiası, Afro-Amerikan kültüründe sözlü ifadenin ne kadar önemli bir yer tuttuğunun kabulü olarak yorumlanabilir. Ama bu sözler aynı zamanda, Panterler’in modern çağda insanların bilgi edindikleri ve politik/kültürel kodları devşirdikleri ana kaynağın görsellik olduğunu bildiklerini de gösteriyor. Douglas’ın dediği gibi: “Bildiğim bütün devrimci hareketlerin şu veya bu biçimde bir devrimci sanatı var”. Gerçekten de, resimsel, görsel unsurlar, Panter ideolojisinin ayrılmaz parçası olmuştur. Siyah kimliğini köklü biçimde yeniden tanımlamaları, özellikle de siyahilerin pasifliği ve güçsüzlüğü konusundaki alışıldık varsayımları yerle bir etmeleri, Panterler’in hızla ilgi çekmesini sağlamıştı. Görsel otoriteye gösterdikleri özen, Panterler’in kendini temsil tarzını 1960’ların radikalizminin başat imgesi haline getirecekti.
Siyahilere yönelik egemen karikatürleştirmelere kafa tutan Panterler, aynı zamanda, medeni haklar hareketi liderlerinin ve üyelerinin yerleştirdiği orta sınıf ve liberal siyah erkeklik temsillerini de yıkmışlardı. Panterler siyah gücünü yansıtıyordu, eşitlikçiliği değil. Martin Luther King Jr., siyahların yurttaş-özne olduklarını göstererek hâkim ırkçı kalıplara meydan okumaya çalışırken, Panterler bu medeni haklar imgesini altüst ediyor, siyah erkekleri devrimci öfkenin, başkaldırının, kadın düşmanlığının tecessümü haline getirerek romantize ediyordu. Eldridge Cleaver, Soul on Ice (1968) kitabında “Erkekliğimizi kazanacağız,” diyor ve şöyle ekliyordu: “Ya erkekliğimizi kazanacağız, ya da dünya bizim erkekliğimizi kazanma girişimlerimizle dize gelecek”. Medeni haklar hareketinin bütünleşme ve özerklik yönünde elde ettiği sınırlı başarılar karşısında öfkelenen, yerleşik siyasi eylem kalıplarına yabancılaşan, ikinci sınıf Amerikalı muamelesi görmekten bıkan Panterler (1960’ların diğer siyah özgürleşme hareketleri gibi) “siyah öznenin kültürel açıdan yeniden inşa edilmesine yer açmak için ortalığı temizleme” derdindeydi.
Medeni haklar hareketi de, devrimci siyah milliyetçi hareketleri de, siyah özneyi başat olarak maskülen bir çerçevede kavrıyordu. Sözgelimi, 1968’de Memphis’te grevdeki temizlik işçilerinin taşıdıkları pankartlarda “Ben Bir Erkeğim” yazılıydı. Kara Panter Partisi’nin daha saldırgan erkeklik biçimlerine yönelmesi, Vietnam Savaşı sırasında siyah erkeklerin kitleler halinde orduya alınmasından, ülke içindeki bariz baskı biçimlerine kadar, Amerika’nın siyah erkeklerine yönelik gerçek tehditlerle ilgili algıların sonucuydu. Medeni haklar hareketinin bu tehditleri bertaraf etmede başarısız olduğuna; fiziksel, psikolojik ve toplumsal açıdan yetersiz kaldığına kani olan Panterler, büyük ölçüde erkeklere ait bir alanda erkek gücünü olumlayan çok daha etkili bir siyah erkeklik imgesi yarattılar. 
Mayıs 1967’de Emory Douglas Black Panther gazetesinin mizanpaj ve görsel tasarım işlerinin başına geçti. Eldridge Cleaver ve Huey Newton’la birlikte çalışan Douglas, görselliğin egemen olduğu bir gazete yarattı – bu görselliğin, editörlerden birinin ifadesiyle gazetenin tirajında “muazzam etkisi” vardı. 1969’da 100 binden fazla satan gazete (o dönemde yeraltı yayınları için son derece yüksek bir rakamdı bu), aynı zamanda “Parti’nin en sağlam ve kazançlı gelir kaynağı” olmuştu.
Emory Douglas’ın Etkisi
Douglas, Black Panther’daki yılları boyunca, Kara Panter Partisi’nin siyah kitleleri devrimcileştirmede kullanacağı bir protest estetiği geliştirdi. Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri ve Bakunin’in Devrimcinin El Kitabı’yla birlikte, Douglas’ın siyah erkekleri ‘domuz’ polislerle savaşırken gösteren resimleri, “Bobby” ve “Huey” gibi kahramanlaştırıcı afişleri, siyah lümpen kitleleri arasında ideolojik bağlılık yaratmayı hedefliyordu. Gerek Panterler’i “karşı konulmaz müttefikleri” olarak gören beyaz solcular nezdinde, gerek resimlerde güç bulan Parti liderleri nezdinde, Douglas’ın sanatı büyük itibar görüyordu. Eldridge Cleaver, “Kara Panter Partisi’nin ideolojisi ve Huey P. Newton’ın öğretileri en saf haliyle Emory’nin sanatında barınmaktadır” diyordu. Reginald Major, Emory Douglas’ın “bir sanatçı olarak, politikacı konumundaki diğer Panterler’den daha fazla öncülük rolü olduğunu” iddia ediyor ve şöyle ekliyordu: “[Emory] Bir sanatçı olarak, Eldridge’in bir yazar olarak sahip olduğundan veya [Parti Kurmay Başkanı] Hilliard’ın konuşmacı olarak sahip olduğundan çok daha fazla ifade özgürlüğüne sahip. Emory’nin devrimci sanatın amacıyla ilgili görüşlerinin Parti politikası üzerinde belirleyici etkisi olmuştur.” Douglas’ın sanatı, dönemin siyah izleyicileri üzerinde olağanüstü bir görsel etki yaratmıştı. Afişleri ve Panter portreleri, Amerika’nın dört bir yanında evlerin duvarlarını kaplıyordu.
Kara Panter Partisi, Douglas’ın resimlerinin görsel çekiciliğini artırmak için, siyah mahallelerinde dağıtılmak üzere sayıları on binleri aşan afişler bastırıyordu. Devrimci sanat, Douglas’ın ifadesiyle “Hıristiyanından üniversite öğrencisine, lise terkten fahişesine, pezevenginden rahibine, sekreterinden çete üyesine kadar,” herkes içindi.[1] Getto, ona göre, devrimci sanatçının “galerisi”ydi: “Eserleri gettonun duvarlarındadır; dükkân vitrinlerinde, kapılarda, telefon direklerinde, tezgâhlarda, otobüslerde, benzin istasyonlarında, kuaförlerde, ve gettonun gecekondularında...”[2] Douglas sanatın devrimci gücüne inanıyordu ve imge üretmenin ve imgelere bakmanın başlı başına devrimci praksis olduğunu söylüyordu. “Asıl başyapıtlar insanlardır” diyerek, sanat dünyasının estetik özerklik fikrini reddediyor, devrimci kültürün popülist (ama esasen erkek) ve pragmatik temellerinde ısrar ediyordu. “Mahalle bizim sanatımızın müzesiydi. Bazı insanlar sanatla ilk kez benim afişlerim üzerinden karşılaşıyordu. Kimi onları görüp Kara Panter Partisi’ne üye oluyor, kimiyse sanat yapmak istiyordu”.
Douglas’ın afişlerinden ilham alanlar arasında mahalle müralistleri de vardı. 1960’lar boyunca kentte yaşayan sanatçılar, şehir içindeki binaların cephelerine Panterler’i toplu halde gösteren veya polisle çatışma sahnelerini resmeden Onur Duvarı ve Saygı Duvarı gibi dev duvar resimleri boyadılar. Başka Afro-Amerikalı sanatçılar da siyah gücüne odaklanan militan ve görsel açıdan çekici afişler ve tuval resimleri yaptılar.
Douglas gibi pek çok sanatçı, siyah mücadelesini ve özgürleşmesini esasen maskülinist bir çerçevede resmetmek suretiyle devrimci bilinci yükseltmeyi hedefliyordu. Fakat Betye Saar ve Elizabeth Vatlett gibi sanatçılar, Siyah Gücü hareketinin protest estetiğinin öfkesinden ve şiddetinden etkilenmekle birlikte, siyah erkeklere odaklanan dışlayıcı önyargılarını sorguluyorlardı. Ama bu tür tasvirler genelde istisnaydı: Siyah Gücü döneminin çoğu protest sanatçısı, Panterler’in yansıttığı agresif siyah erkekliğinin tehdit edici imgesine kapılmıştı.
Emory Douglas, gazetenin kapanacağı 1979 yılına kadar Black Panther’da çalışmaya devam etti. Ama sanatında, yavaş yavaş, kışkırtıcı direniş ve devrim imgelerinin yerini “Amerika’daki siyah halkların aşkları, neşeleri, umutları ve rüyaları” almaya başladı: “hayatın karanlık yanı kadar, aydınlık yanları”. Panter ideolojisinde vaktiyle merkezî yer tutan militan ve maskülinist temeller yerine Douglas artık siyah ailelerin ve çocukların resimlerine, Afro-Amerikan toplululuklarında hayal ettiği dayanışmaya yoğunlaşıyordu. 1993’te bu durumu şöyle açıklıyordu: “Sanatım Parti politikasının bir yansımasıydı, Parti toplum hizmeti faaliyetlerine yönelince benim çalışmalarımda da domuzların yerini çocuklar aldı”.
Tumblr media
Douglas’ın protest estetiğindeki ilk amaç, siyah izleyicileri radikal bir siyah politik kültürünün etkisine ikna etmekti. Ama 1970’lerin başlarına gelindiğinde aynı estetik, başkaları tarafından, devrimci sanata yüklenen bu anlama ve amaca aykırı düşecek biçimde kullanılmaya başladı. Douglas’ın canlandırdığı domuz-polis [pig-policemen] imgesi, üzerinde P.I.G. –Pride, Integrity, Guts [Onur, Namus, Cesaret]– yazılı rozetler takmaya başlayan Amerikan polisleri tarafından temellük edildi. Siyah Gücü’nü temsil eden sıkılı yumruklar, biblodan yüzüğe kadar pek çok tüketim nesnesinde tasarım motifi olarak kullanıldı. Afro saçlı ve deri ceketli siyah erkek figürü, Shaft (1971) gibi siyah istismar filmlerinin maço anti-kahramanlarında kullanıldı. Melvin Van Peebles’ın 1972 tarihli Sweet Sweetback’s Baadassss Song’u gibi filmlerde siyah erkeklerle ilgili egemen kültürel varsayımlara meydan okunduysa da, bunlar, birkaç yıl öncesine kadar Panterler’in yerleşmesine bizzat katkıda bulunduğu öfke dolu, kanun dışı hayat süren, heteroseksüel ve cinsiyetçi siyah erkekliği mecazlarını yeniden üretip pekiştiriyordu.
1990’lara gelindiğinde, Kara Panterler hâlâ güçlü bir sembol olmaya devam ediyordu. Paris gibi veya Tupac Shakur gibi rapçiler (Shakur’un annesi Assata Shakur, New York 21 üyesiydi) Panterler’i siyah kahramanlar olarak kabul ediyorlardı; Public Enemy’nin pek çok şarkısında ve klibinde Panterler’e göndermeler (siyah bereler, siyah deri ceketler) ve “İktidar Halka” gibi sloganlar vardır. Günümüzün siyah erkekleri hayatlarını anlamlandırmaya çalışıp yaşamlarının kontrolünü ele alma mücadelesi verirken Panterler’in siyah erkek gücü ve otoritesiyle ilgili imgelerinin yeniden çekicilik kazanması şaşırtıcı değil. Fakat eski Panter liderlerinden Elaine Brown 1992’de şöyle diyordu: “Birçok genç, Kara Panter Partisi’ne baktığında birer ikon görüyor. Ama ikon yaratmak tehlikelidir. İkonlar hata yapar”. bell hooks da, “imajın bir cinayet silahı işlevi gördüğü, günümüzün sömürgeleştirme, gayri insanileştirme ve güçsüzleştirme gösterisini” sürdürmek istemiyorsak, özdeşleştiğimiz ikonlar konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini söylüyordu.
Kaynak: Erika Doss’un “‘Revolutionary Art Is a Tool for Liberation’: Emory Douglas and Protest Aesthetics at the Black Panther” başlıklı makalesinden kısaltılarak çevrilmiştir, Liberation, Imagination, and the Black Panther Party: A New Look at the Panthers and Their Legacy  içinde, (ed.) Kathleen Cleaver ve George Katsiaficas (New York ve Londra: Routledge) s. 175-187.
youtube
[1] http://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-sanat-ve-devrim/2444
[2] A.g.e.
2 notes · View notes
morkedisblog · 2 years ago
Text
Seçim geliyor her lider onu bunu vaad edip sallıyor ama hiç birisi Doğa ve Hayvan hakları bakanlığı düşünmüyor Çevre bakanlığı var ama canadalı maden şirketlerine doğayı katlettirip yandaş şirketletlere zeytin ağaçlarını kestirip tarım alanlarını zengin araplara deprem alanlarının müteahitlere peşkeş çekilmesine ses çıkaramıyor trişkadan bakanlık tıpkı diyanet gibi mit bakanlık değil ama o da gereksiz beceriksiz😠İster asın kesin beni gerçekler böyle😈Kedisi doğuran yavruları getirip bırakıyor tamam aç ve bakımsız kalmıyorlar ben dahil hayvanseverler sahip çıkıyoruz masumcuklara ama annelerinden ayrılıyorlar günâh oluyor o zaman hayvanını kısırlaştırt hem zavallı yavrusuz yavru annesiz kalmasın hem sokak hayvanı sayısı kontrollü olsun ayrıca veterinerler çift vardiya çalışsınlar suriyeli afgan pakiler de kısırlaştırılsın Kurtuluş savaşı tabii soğan edebiyatı yoktu çünkü savaştaki toprakları köylü elinden geldiğince ekerdi kilosu 30 tl değildi haaa kim için aç kalacağım İstiklâl savaşında ülke kurtarıldı şimdi saraydakine ejder sana ajdar yedirmek devlete çökene rant verdirmek basma elbise bulamayana ipek giydirmek ayakkabısı pençeliye marka geçirmek için mi aç kalacağız benim sorunum değil bana ekmek getirecek şoförüm de bahçıvanım da aşçım da yok Rahmetli Sivaslı Aret dayımın deyimiyle deee gidin be😤ayyy uzatma Fatih gardaşım önce partiye mührü basıp üfleyeceksin sonra Cumhurbaşkanına basıp onu zarfa koy parti kağıdını sonra koy milletçe iyice geri zekâlı olduk İşçi partisi Hdp ile işbirliği yapıp başta hata yaptı oy verecek milliyetçiler bile vardı Hdp ile ittifak yapınca soğudular İşçi partililer de ayrı kafasızlar😕 haberlere de cevap yetiştiriyorum bıktım😲
instagram
2 notes · View notes
mertnews · 12 days ago
Text
SEZAİ KARAKOÇ SUSTU, TARİH SUSMAYACAK!
Tumblr media
Nov 17, 2021
Mona Rosa şiirini bulmak için kütüphanelerden Hisar dergisini aramıştım. Sonra başka bazı şiirleriyle birlikte Mona Rosa’yı da ezberlemiştim. Şimdi ise Sezai Karakoç’un en çok “ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz” mısrasını tekrarlıyorum.
youtube
İslamcıların bu kadar zalim olabileceğini öğretmedi Karakoç. O sadece Mona Rosa şairi değildi. Aynı zamanda bir parti başkanıydı: Diriliş Partisi. Bugün iktidarda olan birçok kişi, önünde ceketini ilikliyor, Erdoğan başta pek çoğu Karakoç’a konuşma ve yazılarında referans da bulunuyor.
Tumblr media
“Biz sussak tarih susmayacak, vicdan susmayacak” diyordu Sezai Karakoç. AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin hiç bir döneminde görmediği zulmü gördü bu ülkenin insanları. Ortadoğu yerle bir oldu.
Karakoç, iktidarın hiçbir zulmüne ses çıkarmadı. Bu cadde çıkmaz sokak demedi… İnsanlar dinden soğudu…
Tumblr media
Sezai Karakoç eski talebelerine, kapısını aşındıran AKP’lilere “Ne yapıyorsunuz?” diye sorsaydı, önünde ceketlerini ilikleyen Erdoğancılara “zulm ediyorsunuz” diye ses çıkarsaydı belki insanlar bu kadar mağdur edilmez, işkenceyle öldürülmezdi.
Şimdi o ebediyyen sustu ama tarih susmayacak.
Tumblr media
Sezai Karakoç benim için büyük hayal kırıklığıdır…
Tumblr media
0 notes
pazaryerigundem · 24 days ago
Text
Suriye'deki katliamlara Adana'dan tepki
https://pazaryerigundem.com/haber/213738/suriyedeki-katliamlara-adanadan-tepki/ -
Suriye'deki katliamlara Adana'dan tepki
Tumblr media
Adana Alevi Platformu Bileşenleri bünyesindeki 22 STK yöneticisi ile Başkan Zeydan Karalar, CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, CHP Adana Milletvekilleri ve CHP Adana İl Başkanı bir araya gelip, Suriye’de yaşanan katliamların durdurulması için yapılabilecekleri görüştü.
ADANA (İGFA) – Suriye’de yaşanan şiddet olayları ve katliamlar nedeniyle, Adana Alevi Platformu Bileşenleri olarak adlandırılan 22 Sivil toplum Kuruluşu’nun ve Adana AKAD’ın başkanları, Adana Büyükşehir Belediyesi’nde; Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, CHP İl Başkanı Doç. Dr. Anıl Tanburoğlu, CHP Adana Milletvekilleri Bilal Bilici, Orhan Sümer ve Ayhan Barut ile bir araya geldi.
SURİYE’DE YAŞANANLARA SESSİZ KALINMASI KABUL EDİLEMEZ
Suriye’de rejim değişikliği yaşandıktan hemen sonra CHP Adana Milletvekillerin ve kendisinin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşüp, yaşanabilecek şiddet olaylarıyla ilgili kaygılarını ilettiklerini hatırlatan Başkan Zeydan Karalar, sonuçta meydana gelen olayların, endişelerinde haksız olmadıklarını gösterdiğini söyledi.
Başkan Zeydan Karalar şunları söyledi: “Yaşananlar bir din, etnik köken, mezhep meselesi değil, bu insanlık meselesi. Hiçbir insanın, Allah’ın yarattığı bir başka insanı, hangi gerekçeyle olursa olsun öldürmesi, katletmesi kabul edilemez. Türkiye’nin genelinde ve Adana’da insanlarımız, rejimden kaçan Suriyelilerin tamamını kabul etti, evini verdi, paylaştı, kardeş gibi davrandı. İnsanlığın gereğidir bu. Suriye’de son günlerde yaşananlar dünyanın gözü önünde oluyor ve kimse ses çıkarmıyor. İsrail Filistin’i, Gazze’yi bombalayıp, çocukları, kadınları öldürdüğünde, insanları katlettiğinde defalarca konuştuk, kınadık. Biz sadece bir kesime yapılan katliamı, zulmü eleştirmiyoruz. Nerede insana yönelik bir katliam, zulüm varsa karşısındayız. Suriye’deki katliamlara dünyanın sessiz kalması kabul edilemez. Suriye’de savunmasız, silahsız sivil insanlar öldürülüyor. Biz yaşananları biz zümreye, mezhebe mal etmiyoruz, yaşananlara insanlık adına karşı çıkıyoruz. Biz dünyanın neresinde zulüm varsa karşı çıkıyoruz. Bosna’da yapılan katliamlara da Filistin’de gerçekleştirilen kıyıma da karşı çıktık, Suriye’deki zulme de karşı çıkıyoruz. 400 bin Suriyeliyi Adana’da hiçbir problem olmadan ağırladık, onlarla ilgili istihdam projeleri yaptık. Biz aynı insanlığın herkes tarafından uygulanmasını istiyoruz.”
Tumblr media
0 notes
dramatik-buluntular · 5 months ago
Note
Suriye'de ABD ile işbirliği yapıyorlar. Irak'ta da ABD karışmadı. PKK'nın bugün emperyalizm ile iç içe bir gelecek planladığını söylemek mümkün mü? Buradan Kürt halkına bir özgürlük çıkar mı? Ortadoğu'nun hâli ortada. Bir de Kürt partisi hiç emekten yana bir konuya ses etmiyor. Çok az kürdü işçi eylemlerinde görüyoruz. Aslında en az Türkler kadar yoksullar. Bugün ki barış nasıl olacak, nasıl olmalı?
Emperyalizme bulaşmadan o bölgede hareket etme şansın yok. Silahlı mücadelede silahlar gökten inmiyor. Onlarla ilişki içine girmek zorundasın. Kürtlerin IŞİD ile savaşında ki onurlu bir savaştır bu, katiller sürüsüne karşı bir varolma ve yaşam mücadelesiydi, o silahlar emperyalist güçler tarafından temin edildi. İşin tuhaf yanı karşı tarafa da silahları veren yine aynı güçler. Kürtler hiçbir eylemde yer almıyor demek doğru bir tespit değil, bir çok muhalif ve sendikal eylemlerde Kürtler bireysel olarak oldukça fazlalar. Ama sen Dem partiden bahsediyorsan o konuda kısmen haklısın. Ben hâlâ birlikte olma ve barış içinde yaşama umudumu kaybetmedim. Bizim savaşımız birbirimizle değil ülkeyi esir alan ve gittikçe dibe batıran yapıyla olmalı. Bu sefalet düzeni bitmeli, ırkçılık kokan söylemler sona ermeli, ülke içinde başka halkların varlığı kabul edilmeli. Bizim kavgamız cehaletle olmalı. Ayrışmak bizi zayıflatır.
0 notes
gundemarsivi · 7 months ago
Text
Tumblr media
Tarımı Amerika’ya Kimler Teslim Etti? (5)
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/tarimi-amerikaya-kimler-teslim-etti-5/
10. BAŞBAKAN YARDIMCISI DENİZ BAYKAL
Deniz Baykal, 30.10.1995-06.01.1996 sürecinde Başbakan Tansu Çiller’in hükümetinde Başbakan Yardımcısı oldu.
Deniz Baykal’ın CHP’si özelleştirmeden yana olmuştur.
Hem de Baykal’ın kendi deyimiyle, “hızlı özelleştirmeden” yana olmuştur.
Deniz Baykal, Başbakan Tansu Çiller’in karar verdiği tüm vatan varlıklarının satışına imzasını atarak onaylamıştır.
İşte onlardan bazıları:
Çeşitli yörelerde toplam 27 Yem Fabrikası.
Çeşitli yörelerde toplam 28 SEK Süt ve Süt Mamulleri işletmesi.
Çeşitli yörelerde toplam 12 Et ve Balık Kurumu (EBK) kombinası.
Çeşitli yörelerde toplam 7 Orman Ürünleri Sanayi İşletmesi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Kemalistleri, Alevileri ve Kürtleri partiden atmış, “Temizlik yaptık” demiştir.
11. BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN
Murat Karayalçın, 25.06.1993-05.10.1995 sürecinde Çiller hükümetinde Başbakan Yardımcısı oldu.
Karayalçın, bir soygun planı olan özelleştirmeyi Başbakan Çiller’den daha sıcak savunmuş, vatanın satılması anlamına gelen her özelleştirmeyi onaylamıştır.
Karayalçın’ın onayladığı özelleştirmelerden tarım ve gıda sektörlerindeki kuruluşlardan bazıları şunlardır:
22 Yem Fabrikası
28 SEK Süt ve Süt Ürünleri İşletmesi
12 Et ve Balık Kurumu Kombinası
7 Orman Ürünleri Sanayi İşletmesi
Murat Karayalçın, Avrupa Birliği’nden (AB) yana olmuştur.
AB’den yana olmak demek, ulusal egemenliği Brüksel’e teslim etmek demektir.
Karayalçın, AB’nin Türkiye ile ilgili tüm raporlarını kabul etmiş, bu bağlamda Türkiye’de bir “Kürt Sorunu” olduğu görüşünü savunmuştur.
12. BAŞBAKAN YARDIMCISI DEVLET BAHÇELİ
Türk tarımını Amerika’ya teslim edenler zincirindeki bir halka da Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’dir.
Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinde Devlet Bahçeli, Başbakan Yardımcısıydı.
Bu koalisyon hükümeti IMF ile 18. Niyet Mektubu’nu imzaladı.
İmza atanlardan biri de Devlet Bahçeli’ydi.
Bu Niyet Mektubu’nda, TEKEL’in en geç 2003 yılına kadar özelleştirileceği sözü verildi.
TEKEL, Avrupa’nın en büyük 30 alkollü-alkolsüz içki üreten firması arasında yer almaktaydı.
TEKEL’de toplam 29.273 kişi çalışmaktaydı.
TEKEL, Türk devletinin, yani Türk milletinin malıydı.
Milliyetçi, maneviyatçı Devlet Bahçeli, Türk milletinin malını satmakta hiç sakınca görmemişti.
IMF’nin emriyle Türk Telekom’un satışı dayatıldı.
Ecevit hükümetinde Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli, Türk Telekom’un satışına onay verdi. Ancak beklenmedik bir gelişme yaşandı. Hükümette MHP kanadından Ulaştırma Bakanı olan Prof. Dr. Enis Öksüz, Türk Telekom’un satışına karşı çıktı!
Devlet Bahçeli, Enis Öksüz’ü görevinden azletti!
Ecevit hükümetine IMF’den emir geldi: Tüm tarım kooperatifleri ve birliklerini bölüp parçalayın veya satın ya da kapatın!
Bülent Ecevit ile birlikte Devlet Bahçeli bu emre uydu, tarım kooperatiflerinin ve birliklerinin elden çıkarılmasını onayladı.
Tarım kooperatiflerinin ve birliklerin 52 bin üyesi bulunmaktaydı.
Bu kooperatifler ve birlikler Türk tarımının belkemiğini oluşturmaktaydı.
52 bin üyeden hiç ses çıkaran olmadı! Türk milliyetçilerinin haberi bile olmadı!
Karşısında hiçbir direniş görmeyen IMF ve Dünya Bankası, Çukobirlik’ten başlayarak tüm tarım kooperatiflerini ve birliklerini kolayca kapattırdı!
Değerli Dostlar,
Devlet Bahçeli’nin satışına imza atarak onay verdiği vatan varlıklarının listesi çok uzundur.
Size burada sadece tarım ve gıda sektörleriyle ilgili olanlardan bazılarını sunuyorum:
Pancar Ekicileri Birliği
Dosan Konserve Sanayi
Aymar Yağ ve Gıda Sanayi A.Ş.
Toros Gübre Fabrikası ve Terminal Tesisleri
Türkiye Zirai Donatım Kurumu A.Ş’nin (TZD) Diyarbakır İşletmesi
Et ve Balık Kurumu Sivas Et Kombinası
Et ve Balık Kurumu Burdur Et Kombinası
Et ve Balık Kurumu Eskişehir Et Kombinası
Et ve Balık Kurumu Gaziantep Et Kombinası
Et ve Balık Kurumu’nun çeşitli şehirlerdeki toplam 134 arsası
Değerli Dostlar,
Türk tarımını Amerika’ya teslim edenler zincirinin “son halkası”na geldik. Bir dahaki yazımda o halkayı da bilgilerinize sunacağım…
Yılmaz Dikbaş
13 Eylül 2024, Cuma
0532 233 31 52
#denizbaykal #devletbahceli #muratksyalcin #tarim #tarih
0 notes
operasyon · 7 months ago
Text
"Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur"
Ahmet Hamdi Tanpınar
---
İnsan bozuldu mu?
İnsan ne zaman bozuldu?
Birinci sorunun yanıtı evet, ikincisini bilmiyorum.
---
İsimlendiremediğim insani bozulmayı üniversite yıllarında bile görüyordum. Okulda ki sol guruplara bakıp: Bunlar eskaza devrim filan yapsa Türkiye şimdikinden daha iyi olmaz diye düşünürdüm. Tamam gerçekten de tek tük iyi adamlar hep vardır ama yine de yozlaşmış çoğunluk arasındadır.
Bu gün iktidarda bir komünist partisi olsa, o partide hırsızlar, üçkağıtçılar, dolandırıcılar, yalancılar, kişisel hırsları için vatanını, halkını satabilecek tipler olmayacak mıydı? Bu güne kıyasla az yada çok ama mutlaka olacaktı.
Çünkü marslı ithal etmeyeceksin. Elindeki insan malzemesini kullanacaksın. Elindeki insan malzemesi zaten bozuksa ne olacak? Ahmet'in yerine mehmeti tercih etsen ne olacak? İkisi de düzenbazsa, ikisi de ahlaksızsa?
Sonuçta aynı toplumun birbirine benzeyen karakterleri olacak.
-----
Toplumların yok oluşu Kuran'da genellikle "Ahlaksızlığa" bağlanır. Toplum ahlaksızlıkla içinden çürümüştür. İşte o anda bir ceza olarak onlara bir tufan gönderilir boğulurlar, bazen bir ses onları yakalar vb biçimde yok olurlar.
Yalnız, toplumları helaka götüren bu ahlaksızlık hatırladığım kadarıyla genellikle eşcinsellikle ilgilidir. Bu belki o günkü toplumda insan soyunun üremesini engelleyecek kadar büyük bir sorun olmuş olabilir. Örnekte bu yüzden cinsellikle ilgili verilmiştir. Bunu bilemeyiz. Halbuki gözardı edilen ana tema ahlaksızlıktır. Yani toplum ahlaksız olduğundan yok olur ama örnek sadece cinsellikle ilgili verildiği için tek ahlak cinsel ahlak başka da bir kural yokmuş gibi yaşayan toplumlar ve işte onlardan birinde geçmekte olan ömrümüz.
Şu toplumda kim çalıp çırptığı için, kim vatanına hainlik ettiği için, kim hakkı olmadığını bildiği servetlere konduğu için, kim işçinin hakkını emeğini yediği için, kim yalan söylediği için, kim cinayet işlediği için, kim uyuşturucu sattığı için, kim bire aldığı malı ona sattığı için vs vs nedenlerle ahlaksız oluyor?
Hiç kimse!
Ahlak varsa yoksa uçkur meselesinden ibaretti.
Toplum yozlaştıkça bir süre sonra o da artık önemsenmez.
İşte bu toplum vahşidir artık. Medeniyette geriye dönmüş, insanlığın kültürel birkimini inkar etmiş, barbarlaşmıştır. Haydutlar s��rüsü olmuştur.
Artık kim kurtarabilir bunları?
0 notes
haytaogluyunus · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT BAŞKAN MUHSİN YAZICIOĞLU
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 25 MART 2009
ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: KAHRAMANMARAŞ
DOĞDUĞU YER: SİVAS-ŞARKIŞLA-ELMALI
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'ni bitirdi. Eşi Gülefer Yazıcıoğlu ile de burada tanışıp evlenen Muhsin Yazıcıoğlu iki çocuk babası idi.
1968 yılında Şarkışla'da Genç Ülkücüler Hareketi'ne katıldı; üniversite eğitimi için 1972'de Ankara'ya geldikten sonra da Ülkü Ocakları Genel Merkezi'nde görev yapmaya başladı. Sırasıyla Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı'nda bulundu. 1978 yılında faaliyete geçen Ülkücü Gençlik Derneği'nin de kurucu Genel Başkanı oldu. Bu dönemde yaşanan Bahçelievler ve Kahramanmaraş katliamlarıyla suçlandı fakat yargı tarafından suçsuz bulundu ve serbest bırakıldı. 1980 sonrası yapılan yargılamalarda da beş yılı hücrede olmak üzere yedi buçuk yıl hapishanede yattı ve yargı tarafından suçsuz bulundu ve beraat etti.
1980 yılına kadar Milliyetçi Hareket Partisi'nde Genel Başkan Müşavirliği görevinde bulundu., 12 Eylül 1980'den sonra MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. 5,5 yılı hücrede olmak üzere 7,5 yıl Mamak Cezaevi'nde kaldı. Burada Üşüyorum adlı bir şiir yazdı.
Cezaevinden çıktıktan sonra, cezaevindeki ülkücüler ve onların ailelerine yardım amacıyla kurulan Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yaptı. Yazıcıoğlu, 1987'de Milliyetçi Çalışma Partisi'ne (MÇP) girdi ve Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulundu. 20 Ekim 1991 Milletvekili Genel Seçimlerinde, Refah Partisi (RP), Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi'nin (IDP) oluşturduğu ittifak bünyesinde milletvekili adayı olan Muhsin Yazıcıoğlu, Sivas'tan milletvekili seçildi.
OLAY GÜNÜ:
25 Mart 2009 tarihinde, Kahramanmaraş mitinginden Yozgat-Yerköy mitingine hareket etmek üzere içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı düştü. Helikopter düştükten sonra İHA muhabiri İsmail Güneş 112 Acil Servisi aramıştır. Bu konuşmada bacağının kırık olduğunu, helikopterde bulunanlardan sadece BBP Sivas il Başkanı Erhan Üstündağ'ın inlediğini, ne BBP Sivas il başkan yardımcısı Murat Çetinkaya ne de pilot Kaya İstektepe'den ses geldiğini, Muhsin Yazıcıoğlu'nu ise göremediğini söylemiştir.
Bu konuşmalar İsmail Güneş'in son konuşması olmuştur. Kazadan 48 saat sonra helikopterin enkazı ve Muhsin Yazıcıoğlu dâhil 6 kişinin naaşı arama ekipleri içerisinden 17 gönüllü civar köylüsü tarafından Sisne ve Kızılöz Köyleri arasındaki Keş Dağı Kuru Dere Kanlıçukur mevkiinde bulundu. Enkaz, 48 saat süren arama çalışmalarının yapıldığı bölgenin içerisinde değil 115 km uzağındaydı.
28 Mart 2009 tarihi ve saat 14:10'da BBP Genel Sekreteri Yalçın Topçu'nun yaptığı açıklamaya göre, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler vefat etmişlerdir. Kendisi daha önce on yedi defa trafik kazası geçirmişti ancak bunların hepsini hafif sıyrıklarla atlatmıştı.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenazesi ölümünden 6 gün sonra 31 Mart 2009 tarihinde Kocatepe Camii'nde düzenlendi. TBMM'deki törende Yazıcıoğlu'nun Türk bayrağına sarılı naaşının üzeri çiçeklerle süslendi. Cenaze törenine basın mensupları dâhil yaklaşık 700.000 kişi katıldı. Vasiyeti üzerine cenazesi, Taceddin Dergahı'na gömülmeyi vasiyet ettiği için bir bakanlar kurulu kararı çıkarılarak Mehmet Âkif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergahın bahçesine defnedildi. Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün ardından memleketi Sivas'ta birçok parka ve caddeye ismi verildi. Amasya'da ve Ankara Çamlıdere ilçesinde yapılan caddenin ismi Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi olarak değiştirildi. Anadolu'nun birçok yerinde park, cadde ve vakıflara onun ismi verilerek kendisine duyulan sevgi ve saygı tekrar ifade edildi.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
1 note · View note
korkutkalkan · 1 year ago
Link
Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayı Gökhan Zan'a şantaj yaptığı iddiasıyla gözaltına alınan şüpheli tutuklandı. İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı, Zan'ın tehdit edildiği ve şantaja maruz kaldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulunması üzerine soruşturma başlattı. Kimliği belirlenen şüpheliler Turgay K. ve kuzeni Mihal K. hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Zanlılardan Turgay K, polis ekiplerince gözaltına alındı. Adresinde bulunamayan Mihal K. ise aranıyor. Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Turgay K, çıkarıldığı nöbetçi mahkemece "kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak" ve "şantaj" suçlamasıyla tutuklandı. Zan, adaylıktan çekilmesi için tehdit edildiği ve "sahte ses kayıtları" ile şantaja maruz kaldığı iddiasıyla 17 Mart'ta İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştu. Türkiye İşçi Partisi, aynı gün yaptığı yazılı açıklamada, Gökhan Zan'ı Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adaylığından geri çektiğini duyurmuştu. Kaynak: AA
0 notes
fisiltihaberleri · 1 year ago
Text
Tumblr media
Saadet Partisi Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ömer Abdullah Ayhan, “Daha iyi bir Sakarya mümkün” başlıklı projelerini açıklamaya devam ediyor. İlçe ilçe, mahalle mahalle, gece gündüz seçim çalışmalarına devam eden Ayhan, Afet Yönetim ve Müdahale Merkezi projesi hakkında konuştu. PROFESYONEL ARAMA KURTARMA EKİBİ KURACAĞIZ Önceliklerini Sakarya’nın depreme ve her türlü afete karşı dayanıklı, dirençli ve güvenli kılmak olacağını söyleyen Ayhan, “En az bin kişilik profesyonel arama kurtarma ekibi kuracağız. Ekibin, ses dinleme, termal kamera, jeneratör, ışıklandırma gibi tüm teçhizatları son teknoloji ile ihtiyacı karşılayacak nitelikte olacak.” dedi. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/saadet-partisi-buyuksehir-belediye-baskan-adayi-omer-abdullah-ayhan-daha-iyi-bir-sakarya-mumkun-baslikli-projelerini-aciklamaya-devam-ediyor-10667.html
0 notes
elazighaber23 · 1 year ago
Text
Başkan Adayı Septioğlu'nun Açıkladığı Projeler Büyük Ses Getirdi
0 notes