#selcanaydın
Explore tagged Tumblr posts
Text
Onuncu köyden mektuplar
Kendimi anlatmaktan çok yoruldum.
Anlamak istemeyene sayfalarca yazsan faydasız. Duymak istemeyene çığlıklar gece gibi sessiz.
Büyüdükçe dertlerim küçülür sanıyordum. Meğer büyüdükçe yaptığın seçimler daha da canını yakıyormuş. Nasırlaşmasını beklediğim duygularım nasıl da ölümsüz.
Yıllar önce yazdıklarıma baktım. Aslında hiç değişmemişim. Verebileceğimden emin olduğum iki şey olmuş hep. “sevgi ve saygı” Karşımdakinden de tek beklentim bu ikisi olmuş, bulamamışım.
Dostuma, kediye, köpeğe, sevgilime, anneme, ablama... Verebileceğim bu iki şey benim için değerli, hayatımdakiler için manasız iki duyguymuş.
Yalanlardan, aldatılmaktan, stratejilerden yoruldum.
Dostum yok. Sevgilim yok. Kedim yok. Köpeğim yok.
Sanırım böylesi daha iyi. Size inanıp uykusuz geçireceğim geceler yaşamaktansa, kendi bahçemde oynarım. Merak etmeyin, canım isterse ben kendimi çok güzel kandırırım.
Onuncu köyden sesleniyorum. Duymamanız çok olası.
Burada kimse yok çünkü.
Ama manzara nası güzel...
601 notes
·
View notes
Photo
Hayata mola verme zamanı 👍 bir bardak en sertinden kahve ☕ ve yanında seni sen yapan kitaplar 📚 Yıllar deyince gelip geçmiş gibi de, sene deyince anason kokuyor sanki. #selcanaydın #buhavalardadönmebana #yenikitap #yenihayatlar #keşifzamanı #iyikiler #onsekizsaat #ertürkakşun (Toki Manzara)
#yenikitap#iyikiler#onsekizsaat#yenihayatlar#ertürkakşun#buhavalardadönmebana#keşifzamanı#selcanaydın
0 notes
Text
Yollu Yazı
.. Muavinden bisküviyi tek başına isteme özgüvenine eriştiğinde, biraz daha belirginleşiyor yolun gidişatı. Diğer yolcularla tanışıp yeni hayatlara ortak oluyorsun. O ortaklığın ömrünün sonuna kadar senin 'doğru-yanlış' algına etki edeceğini bilmeden..
2 notes
·
View notes
Photo
Erkek olsaydım, sevdiğim kadın dolabı her açtığında 'sen her halinle güzelsin' yazısıyla karşılaşırdı. Evdeyim diye yalan söyleyip 10 dakika sonra aşağıda seni bekliyorum diye mesaj atardım. Ağlatmazdım. ağlıyorsa tutup göğsüme basardım. Onu sevdiğimi sürekli söyler, hatırlatırdım. Sorunlarımız olduğunda kestirip atmak yerine geçecek hepsi derdim. Kalbini paramparça edeceğimi bilsem de, onu kandırmak yerine her şeyin gerçeğini delikanlı gibi söylerdim. Bi sebepten erkek olamadım. böyle bir erkek olsaydım eğer, beni tanıyan kadın benden sonra kimseyle mutlu olmazdı. Belki de bu sebepten böyle bir erkek hiç yaratılmadı... Selcan AYDIN
588 notes
·
View notes
Text
Bak ben yoruldum. Ardındaki gökkuşağını anlatmaktan da duvarına ateş kırmızı goncaları yar etmeye çalışmaktan da. Bir şey söylemiştim, hatırlar mısın bilmem. Bir gün çemberine saklanmaktan vazgeçip kaskatı kurallarını perde gibi havalandıracak birileri girecek hayatına. Belki de girmiştir, bir gün düşecek aklına. Ama o kişinin ben olmadığım gerçeğine üzülecek kadar bencil değilim. Sadece bil diye söyledim.
6 notes
·
View notes
Text
Neden böyleyim?
Yıkamaktan solmuş kıyafetler gibi, sevdiğin insanın mimiklerini unutuyosun zamanla. Yüzü kayboluyor zihninden yavaş yavaş. Yok oluyosun. Her sabah duyduğun, her gece uyurken kulağında çınlayan ses tonunu unutuyosun. Hayal etmen bile faydasız. En çok da gülüşünü. Hani o dünya yansa umrunda olmayacak gülümsemeyi görmeyi unutuyosun. Siliniyor güzellikler... Bi çift göz kalıyor aklında sadece. Son bakış yer ediyor zihninde. Kazıyarak ev belliyor aklında bi köşeyi kendine. Göz pınarına biri çöp tıkamış gibi. Ağlamayı bile beceremiyorsun bir zaman sonra. Ayna önünde çöküşünü izler gibi akıyor günler. Sonra gün geliyor bi bakıyorsun başkasına gülüyor o gözler. Gördüğünde içini yakan, sonrasında acı acı gülümseten mimiğinle yaşıyorsun işte.
‘Sen neden hep hüzünlüsün’ diyorlar bana. Çünkü hep lafta kaldılar. Çünkü hep arafta bıraktılar. Çünkü hiç yoktular.
‘Sen nasıl bu kadar güçlüsün’ diyorlar. Çünkü hiç sırtımı yaslamama müsaade etmediler. Dizlerim kanamıştır ama yıkılmama izin vermediler.
‘Sen ne kadar iyisin’ diyorlar. Çünkü kötülüğün âlâsını gösterdiler bana neden birinin bunu yaşamasına sebep olayım ki?
‘Neden yalnızsın’ diyorlar. Çünkü artık birini evim olarak görmediğim sürece böyleyim. Kapıların çarpıldığı yer benim evim olamaz.
Sarıldığınızda, içinizde en ufak bir şüphe/kaygı kalmayan insanlarla ömrünüz olsun. Bunu okuyan insanlar için dua edeceğim bu gece.
123 notes
·
View notes
Photo
Evet evet yeni dostlarım, biricik sırdaşlarım, yoldaşlarım💓 Bu hayatta ki sizi bırakıp gitmeyecek tek arkadaşlarım😍 Yılın en sevdiğim zamanı 😍 Kitap fuarı 🙈 Hepsi hayata hayat katan yeni hikayeler maceralara dolu. Hepsinin bana katacak çok hayat dersi var. O zaman yeni dostlarım benim mini minacık kütüphanedeki yerlerini almaya hazır 🙏🙏🙅🙅 #ilkerözmestçi #ertürkakşun #özgültuna #serkanözel #zeynepburçinabay #yaseminuras #burcuyılmaz #selcanaydın
#ertürkakşun#burcuyılmaz#selcanaydın#yaseminuras#zeynepburçinabay#özgültuna#serkanözel#ilkerözmestçi
0 notes
Text
Unut onu.
Söyleyecek çok şeyimin olmasıyla susacak şeylerimin fazlalığı burun farkıyla yarışta. Kim burnunu soktu bu işe bilmiyorum.
Bir çift gözü unutamıyorum. Bir çift gözün bana hissettirdiklerini unutamıyorum. O dokunduğunda hissettiğim şeyi unutamıyorum. Kimseye dokunamıyorum, kimsenin bana dokunmasına izin veremiyorum. Bu son olsun derken bu sonum olsun demek istememiştim.
Hiç unutmak gibi bir derdim olmadı şimdiye kadar. Hiç unutmak için bu denli istekli olmamıştım. Unutamıyorum.
Yapabileceğim her şeyi yaptım, içimde iğne ucu kadar “şöyle yapsaydım daha mı iyi olurdu?” sorusuna yer yok. Normalimin dışındaydım. Olması gerekenden çok daha sakin, bağışlayıcıydım.
Tanımıştım onu. O benim bir zamanki halimdi. Hırçın, yorgun, bencil... Kalbindeki yangının acısını tüm dünyadan çıkarmak istercesine kızgın. Yaralarından kurtulmak yerine, başkalarında açtığı yaralarla kalıcı olmak isteyen. Sonundan emin olup, sonunu düşünmeden yaşamak isteyecek kadar hayat dolu.
Susarak atamadım. Durarak atamadım. Belki böyle geçer.
Seni çok özlüyorum.
Her sabah ve her akşam, aldığım ilk yudumda, kurduğum her alarmda, kustuğum her anımda, uyuyamadığımda, uyandığımda, durduğumda, koştuğumda, gülerken, ağlarken... hep. Sanki hiç bitmeyecek gibi.
Görsem ne hissederim bilmiyorum. Sarılsam geçer mi emin olamıyorum. Önümü göremiyorum. Ölümü bile göremiyorum artık.
Kafamda dönen tek bir cümle var. Olması gereken tek şey “unut onu”
Bu yazıyı nasıl bitireceğimi bilmiyorum. Bu gece nasıl uyuyacağımı bilmediğim gibi.
108 notes
·
View notes
Text
İnan(ç)mıyorum.
İnançlı biriyim.
Şimdiye dek hep mantık-sevgi çerçevesinde ilişkiler yaşadım. İlk yaramı aldıktan sonra akıllandım çünkü. Yara almamak üzere kendimi dizayn ettim. Öyle olsun istedim, öyle de oldu. Çıkmaza girdiğimde dualar ettim, hayırlısıysa olsun diye. Bu işte hayır varsa tekrar bir araya getir bizi, yoksa yolumuza bakalım diye. Çok şükür sevdiği kuluyum sanırım. Bana zararı olabileceklerden beni uzak tuttu, çabucak vazgeçtim. Tekrar bir araya gelmedik. Yoluma baktım ben de...
Kim benden yardım istese, kendi mutlu hayatım ve doğrularımdan yola çıktım. Empati kurdum elbet ama bak dedim ben mutluyum, sen de böyle yap. Yazısız kuralları yok saydım.
10 sene önce, şaka değil tam tamına 10 sene önce yaşadığım bir şeyin dejavusunu yaşatıyor şimdilerde hayat bana. Hani böyle şey dersin ya; o ana dönebilsem, ah şimdi olsa şöyle yapardım diye... Hayat bana bir seçenek sundu. Adı AŞK. Şüphesiz ki bana “demek mantık, demek sevgi, al bakalım doğrularına ve o muhteşem(!) hayatına bir daha bakalım buradan” dedi. Sağolsun, sever ya beni.
Şimdi düşünüyorum da hayatım kocaman bir yaranın etrafında oluşan enfeksiyonlar, kabuğunu kaldırdıkları için iyileşemeyen bir yaranın içinde boğulmaktan ibaretmiş. Zor zamanlardı, atlattım. Belki atlattığımı sandım ama başa çıktım ben bununla. Neyse. Aşık oldum. Kafa falan gitti komple. Neyse ki otokontrolüm devreydi çoğunlukla, beni sakinleştirdi. Sakinleştirmekle kalmadı peygamber sabrı verdi. Çünkü AŞK dediğin öyle zormuş ki... Onunla tekrar karşılaşınca anlıyorsun. Yıllar önce çok sevip de kaybettiğin bir eşyan gibi, çocukluğunu yaşadığın mahalleye dönmek gibi, liseye başladığın o gergin ama heyecanlı zamanlar gibi...
Dev bir korku yumağı. Uçsuz bucaksız bir tutku ama aynı şiddette olan kırgınlıklarıyla girdi hayatıma. Yazarken bile inanamıyorum, yazarken bile şoktayım hala. Sustuklarıma, alttan aldıklarıma, düzeltmeye çalıştıklarıma, gittiklerime... Offf. Mantığı yok ki işte.
Bu kez öyle alttan aldım ki. Öyle özlemişim ki otokontrolü kaybetmeyi... Sevginin yoğunluğundan gözlerimin dolmasını, yanağıma dokununca içimin titremesini, bir gülüşüyle yaşama sevincimin katlanmasına. Nasıl bir özlemek!
10 sene sonra tarifsiz bir yara daha açıldı bende. Bir 10 yıl da böyle gider ömrümden işte. Çünkü önemi yok artık. Çünkü gerçekten hiçbir şeyin önemi yok artık.
İnançlı biriyim.
İnandığım her ne ise, benim mutlu olmamı istemediğine eminim. Herkes çift olmak üzere yaratılmamış belli ki. Bana yalnızlığı, bana duvarlara konuşmayı, bana sözcüklerle dans etmeyi uygun görmüş.
Bu gece sabah olur mu bilmiyorum. Bu günler kolay geçer mi bilmiyorum. Tek bildiğim, artık dua etmiyorum.
Ahdım olsun. Bir daha aşık olursam kendimi öldürürüm.
Hiç düşünmeden.
ve artık bildiğim en güçlü beddua: Umarım aşık olursun.
29 notes
·
View notes
Text
Kırılma noktası, yaralar ve diğerleri...
Robot olmadığımızdan mütevellit, hayatımızın bir “geçmişi sil” özelliği yok. Ne kadar silsen de zaten ön bellekte, cookilerde kalıyor arızalar ve hatıralar...
Yaralı insan, hasarlı zihin ürkütücüdür çoğu zaman. Hem kendilerine hem etrafındakilere hayatı zehir etmeye and içmiş askerlerdir onlar. Duygularını iyi-kötü diye ayırmayıp “hepsi benim çocuğum” diyenler olarak da bir elin parmağını geçmiyoruz sanırsam.
Bir kabullenilmişlik mi, olgunluk mu, pasif direniş mi bilmem ama ben profesyonel bir yara seviciyim. Çünkü bir insan yara almayı göze alacak kadar kendini bıraktıysa, hayatının da yaşamaya değer olduğunu düşünüyordur derim. Kendi yaralarımı iyileştirdikten, belki de acısına kimseyi ortak etmek istemeyecek kadar bencilleştiğimden beri hayatımın gidişatı değişti. Hepimizin var işte bi şeyleri. Kimimiz aldatıldık, kimimiz terk edildik, kimimizi yok saydılar, kimimizi dünyalarının merkezine koyup bir kamyon anlam yüklediler. Altında ezildik. En normalimizi bile, başkasını hasta edenlerle çarpıştırdılar ki bi noktada birbirimize uyum sağlamak adına deniz seviyesinde duralım.
Bu şey gibi. Hani hayatta en değer verdiğin, ailenden birinin ölümünü göz göre göre yaşarsın da asla ama asla hiç kimse ne hissettiğini anlayamaz ya... ama hassas davranır. Hak verir. Empati kurmayı dener. Bir de bunun tam tersi var işte. O ölümün acısını tüm dünyadan ve insanlıktan çıkarmak isteyenler... Bu korkunç olanların koğuşu tam olarak... Hak vermeniz, sakin kalmanız, dinlemeniz, kendinizi anlatmanız falan onlar için hiçbir şey ifade etmez. Çünkü ortada bir ölü vardır, onların da o keskin ve ağır kokuya karşı garip bir sempatileri oluşmuştur.
Ben ancak yaraları olanların birbirini iyileştireceğine inanıyorum. Ben ancak yaraları olanların birbirine sarıldığında başka bir bağ kuracaklarına, konuşmadan da birbirlerini anlayıp hayata tutunacaklarını savunuyorum.
Yaralarını öne sürüp iyileşmeyi istemeyenlere yapacağınız şeyler çok sınırlı. İyileşmek istemeyeni iyileştirmeye çalışmak da bir tür hastalık çünkü...
86 notes
·
View notes
Text
ÇIT.
Belirsiz bir süredir olduğu gibi, bugün de vapurda aynı yere oturdum. Kadıköy'den binince sağda, içerde önü kapalı olan tek yer. Gösteririm görüşünce. Uzun zamandır okuyamadığım ne kadar kitap varsa, hepsini aynı anda okuyorum şimdilerde. Kitap yazmak kadar kitap okumak da yalnızlık işiymiş meğer. İçimdeki sızı ve boşluk, tahtını kabullenme ve sabra devretti. 'Neden ben?' diye sormuyorum mesela artık. 'Vardır bi sebebi, artık kendini yorma' en güzel telkin yöntemim oldu. Uykusuz gecelerim yerini garip rüyalara bıraksa da, hiç uyumamaktan daha iyi haldeyim. İyi halden indirimdeyim. Zayıflamışım. İçimden 'karakter olarak mı?' diye sorunca gülmüyorum. Her iki şekilde de üzücü çünkü. Üst üste gelen her şeyi ben çekmişim üstüme meğer. Artık negatif söylemleri bıraktım. Ne istediğimi bilerek yaşamaya çabalıyorum. Yıllaaaar önce kalbimden gelen gürültünün son can çekişmesiydi bu. Çıt dedi sağlam kalan son parça. Yankısı kulakları sağır eden bir ÇIT. Sanki ikinizi bir trafik kazasında kaybetmiş gibi şoktayım. Şimdi yolda hep seni görüyor gibi oluyorum. Hep sen arıyorsun gibi çalıyor telefon. Alışmak ne büyük zehir. Tüm hücrelerimde hissediyorum. Artık dönüşüyorum. Hayal etmediğim bambaşka birine doğru istemsizce yol alıyorum. Kendime alışmam zaman alacak. Sonra kendime alışmaktan da vazgeçeceğim, biliyorum. Son ÇIT sesi duyulana kadar, şimdilik hoşça kal.
45 notes
·
View notes
Text
İtiraf.
Gösterişi sevmedim hiç.
Kimsenin Facebook duvarına 'doğum günün kutlu olsuuuun' yazamıyorum mesela. Arayıp sesini duymak ya da sadece onun görebileceği bir mesaj atmak daha samimi geliyor bana.
Önünde kocaman marka yazan kıyafetleri giyemiyorum. Kıyafetlerine göre insanlara değer biçenler için de uygun değilim bu yüzden. Çok yetenekli insanlar tanıdım bu hayatta. Bunun havasını bir başkasına atmadım da.
Elimi kurulamak için kağıt havludan tek parça alırım mesela. Fazlası zarar, fazlası gereksiz, fazlası artistlik gibi geliyor bana. Bir tane yetiyor sonuçta.
Bildiklerime kıyasla, bilmediklerimin sohbetini yaparım muhabbet ortamında. Öğrenmek, öğretmekten daha sihirli geliyor bana.
Vücudumda beğendiğim yerleri bile kendime saklarım inatla. Bir başkasının onayına ihtiyaç duymam bu konuda.
Yeni tanıştığım insanlarla dolu masada, en sessizi ben olurum çoğunlukla. İşimi söylemem, yaşımı söylemem sorulmadıkça.
Yıllardır yazarak geçimimi sağlamama rağmen 'yazarım' demekte bile zorlanıyorum hala.
Ama bir şey var ki, sus dedikçe daha çok bağıran çocuk gibi içimden taşan. Yollarda koşup haykırmak, Tanıdık tanımadık herkese anlatmak istiyorum bütün heyecanımla. Ellerim titriyor, gözlerim doluyor hayal kurdukça. Hayatımın en büyük gösterisi, gösterişi olacak bir sirk çadırı var midemde. Saçlarıma düşen beyazlara inat, gözlerime yıldızlar kamp kurdu adeta. Sesim kısılana dek anlatmak istiyorum tüm dünyaya. Sana itiraf etmekte zorlandığım ne varsa...
137 notes
·
View notes
Text
Beni anla.
Sıkışmış hissediyorum.
Yeni taşınılan evde, odaya sığmayan L koltuğun bir parçası gibi.
Ölümden korkmuyorum ama sıkışmışlık hissi ölümden beter.
Ölüm beter değil aslında.
Bir sessizlik anı.
Ağaçtan yere düşen bir yaprak.
Kuşun havalanırken çırptığı ilk kanat sesi.
Uzaktan duyulan bir siren.
Sahilde en yakına gelen dalga.
Belki bir gökkuşağı.
Belki aniden yağan yağmur.
Bir kasırga.
Sonra meltem. Sonra güneş.
Doğrular beni yoruyor.
Doğru yaşamak bir zorundalık gibi.
Doğru yapmak kötü bir alışkanlık.
Yanlış yapmayı özledim.
Doya doya hatalı olmayı özledim.
Umursamayı özledim.
İçinden ölüm geçen şarkıları dinlemeye korkuyorum.
Ölümden korkmuyordum oysa?
Çünkü doğru olan, ölümden korkmamak.
Doğrulardan yıldım.
Korkuyorum.
Yanlış yapmaktan korkuyorum.
Yarın çok pişman olacağım şeyler yapmak istiyorum.
Ama pişman olmak istemiyorum.
Biraz hataya yerim yok mu?
Biraz yanlış yapma şansım yok mu?
Kusursuz olmaya çalışmak çok yorucu.
Ben de artık sorun çıkartmak istiyorum.
Anlıyor musun?
101 notes
·
View notes
Text
Atla git.
Küçükken ayağıma basan atla birlikte başladı belki de acıyı sevme halim…
Bilirsin, atları hala çok severim.
Ruhuma kodlanmış gibi küçüklüğümden beri.
Peşimi bırakmayacağını anlayınca sevmeyi denedim.
Sonra alışkanlık oldu, ben onun peşini bırakamaz oldum.
Acı dediğin mutluluktan daha gerçekti ömrümün çoğunda…
Mutluluğumu unuttuğum çok olur. İyi şeyleri kulak arkası ederim de hüzün
denizinde boğulduğum zamanlar gölge gibi izler beni…
Güzelliğim çok can yaktı. Canım çok yandı. Bir suçtan müebbet yemiştim sanki…
Güzelsem aptaldım. Güzelsem anlamazdım. Güzelsem sevmezdim.
Kılıf benim değil ki içine koymuşlar kullanıyorum işte!
Görülenden daha gerçektim. Uyum sağlamak için kalıplara girmeye çalıştım.
Giremeyince yine kötü oldum. Ben bendim, ben buydum.
Kendimi geliştirmek, kendime öğretmek, kendimi büyütmek için attığım her
adım “dünya onun etrafında dönüyor sanıyor” diye yankılandı. Doğruydu. Bu
benim dünyamdı ve dünyam benim etrafımda dönüyordu!
Başkalarının söylediklerinin hayatımı şekillendiremeyeceğini anladığımda 15
yaşındaydım. O yaştan sonra söylenen her şey bana sekip sahibine geri döndü.
Otuz oluyorum. Yürüdüm, koştum, düştüm, kanadım. Kanattım.
Ama hep kanattım.
Çünkü özgürdüm. Hor görülünce uçtum.
Çünkü hep uçtum.
Ortada durmayı bilemedim. Dengem bozuldu.
Yeni bir yıl diyorlar. İçimde hiç heyecan yok. Çünkü her günü yeniden yaşadım.
Hayal kurmak için sayıların dönüşümünü beklemedim. Bilirsin, hayal de kurmam
zaten.
Dedim ya, otuz oluyorum.
Kaz tüyü yanımı, seninle birlikte bıraktım.
Şimdi yollar sarp, sert ve keskin.
Kendime atlar kadar duygusal ama bir o kadar da asil bir yıl dilerim.
37 notes
·
View notes
Text
Yollu yazı.
Uzun yolları hep sevdim. Teşbihe mahal varsa “hayat nedir?” dense
“upuzun yoldur” derim. Günün sonunda hayatı da sevdiğim gerçeği
sır değil elbet.
Yola çıkarken su dökenin oluyor da, su gibi geçmiyor zaman. Başlarda
pek anlamıyorsun, etrafı seyrediyorsun umarsızca. “Gökyüzü neden
mavi? Ağaçların da canı var mı?” diye sorarken yeni bir şey
öğrenmenin verdiği hazla filizleniyor hayatın.
Muavinden bisküviyi tek başına isteme özgüvenine eriştiğinde, biraz
daha belirginleşiyor yolun gidişatı. Diğer yolcularla tanışıp yeni
hayatlara ortak oluyorsun. O ortaklığın, ömrünün sonuna kadar senin
“doğru-yanlış” algına etki edeceğini bilmeden…
“Kendimi bildim bileli” diye izahat vereceğin zamana dek “kendini
bilme” sürecin yolculuğun en keyifli zamanları oluyor… Güneşin
neden sarı olduğunu bildiğin, aslında bildiğini sandığın o dönemler…
Yolundan çıkarmak isteyenlerin, kendi yoluna ortak etmek
isteyenlerin de tuzağına düşüyorsun yer yer. O sarp yollardan kendi
yoluna dönmek sana epey vakit kaybettiriyor ama öğreniyorsun onu
da.
Bazı geceler yolculukta uyumayı düşünmek bile görkemli bir hayal
oluyor. Sanki sen uyurken kaza olacak ve uykunda ölürsün
korkusundan öylece bakakalıyorsun farın aydınlattığı yola…
Güneş doğuyor mutlak her sabah ama eskisi gibi mutlu edemiyor
seni. Bir bakıyorsun denizin mavisi, yeni kesilmiş çimen kokusu
tekdüze olmuş ömrünün bir noktasında…
Bazen durmak istiyorsun ama mümkün olmuyor. Yol gidiyor çünkü.
Yol uzun…
Sonunda ya varış rotanı belirliyorsun ya da yolda başına geleceklere
amade akışına bırakıyorsun her şeyi…
Sonra anlıyorsun ki asıl mesele hangi yoldan gittiğinden ziyade, yan
koltuğunda kimin oturduğunu seçmekten ibaret.
Sana yaşamayı sevdirecek basit soru cümlesini duymak istiyorsun.
“Her şey yolunda mı?”
160 notes
·
View notes