#sağlı
Explore tagged Tumblr posts
Text
her sey paramı
hayat cok guzel dimi para ev, is,arkadaslar peki her kes mutlumu .boyle anlatayim insanları paraya göre 2 qrupa ayirmak olur .
1ci paralı ama mutsuz olanlar
2 ci parasız ama mutlu olanlar
belkide 4 qrupa ayırmak olur.Ama konu simdi bu diyil.
Hayatimla misal gostercem ;
Öyle insanlar tanıyorum paralılar ama mutsuzlar. BELKİ diyorum kendime 1 sorunları var ondan mutlu diyiller .AMA HAYIR TAM FARKLI.
SORUN: paranın onlara göre az olması, gec saatlerde dışarı cıkmak ,isteyi istedikleri kiyafeti almak isteği.
CİDDEN diyorum kendime .SORUN BUMU ?!
Ama bazı insanlar kendimde dahil bana para önemli diyil :evvet yeterince önemli parada ama her şey diyil . MUTLULUK kiyafetde diyil ,parada diyil, disarda diyil AİLEDE!
AİLENİN MUTLULUĞU HER ŞEYE DEGER BUNU BİLİN. AİLE MUTSUZSA NE PARA, NE KİYAFET, NE BAŞKA SEY İNSANI MUTLU YAPAR . YANİ HER SEYİ BİZ YAPİYORUZ .MUtSUZ OLMAYİDA BİZ SEÇİYORUZ MUTLU OLMAĞIDA
buraya kadar okudunsa ozaman yorum yazın siz neye önem veriyorsunuz ? lutfen yazin
#trending#tumblr trends#black tumblr#money#new post#psikoloji#psikoterapi#hayat#ruhun yalnızlığı#ruh sağlı
23 notes
·
View notes
Text
0 notes
Text
Arkadaşlarından daha yoksul hisseden çocukların ruh sağlığı sorunları yaşama olasılığı daha yüksek
Arkadaşlarından daha yoksul hisseden çocukların ruh sağlığı sorunları yaşama olasılığı daha yüksek
Yeni bir araştırmaya göre, daha zengin arkadaşlarına ayak uydurmaya çalışan gençlerin ruh sağlığının, ekonomik olarak eşit hissedenlere göre daha kötü olma olasılığı daha yüksek. Cambridge Üniversitesi’nden araştırmacılar, daha yoksul hissetmenin daha düşük benlik saygısına, kaygıya ve öfke sorunları veya hiperaktivite gibi davranış sorunlarına yol açabileceğini söylüyor. Zenginlik açısından eşit…
View On WordPress
0 notes
Text
Bugün bir kedi tarafından sağlı sollu tokatlandım. Bir de o kadar ince düşünceli nahif bir kedi ki tırnaklarını batırmadan tokatlıyor. Gurmeler bilir, eşsiz bir tat bu :d
29 notes
·
View notes
Text
🍂ES-SELÂM🍂 🍁 EY GÜZEL İNSANLAR 🍁
🗣️KENDİNE İYİ BAK E Mİ❓ Elbette yorulur insan Kendini anlatmaktan, Anlamaya çalışmaktan Hatta boş vermekten bile yorulur… Çekilir bir köşeye. Sessizce izler. En acısı da o zaman başlar işte. Hiçkimsede hiçbir hükmün olmadığını görürsün. Hani o “ahde vefa” dedikleri, “O ölürüm de gitmem” dedikleri, “Ne olursa olsun sendeyim, seninleyim” dedikleri… Hepsi boş birer cümleden ibaret kalır. Daha dün “seninle gülümsüyorum” diyenler için Aslında bir mola yeri olduğunu anlarsın. “Biz, her şeyden önce dostuz” diyenlerin İlk fırsatta seni yok saydığını görürsün. Üzüldüğün o yüreklerin, İncitmemek için hep el üstünde tuttuğun kim varsa Seni birer birer unuttuğunu görürsün. Telefonlar susar önce, Belki arada bir can sıkıntısına denk düşer de “Nasılsın?” diye sorar birileri, Konuşacak şeyleri birikince, Birileri dokununca o en incelerine, Yargılamadan dinleyecek birilerine İhtiyaç duydukları vakit hatırlanırsın.
Sonra söz biter: “Kendine iyi bak e mi!” “Kendine iyi bak.” Sağlı sollu yediverenler ekiliydi evimizin girişinde, Bir yanda kan kırmızı, bir yanda pembe güller. Dışarıda ne olursa olsun, eve döndüğüm zaman Gülleri koklar, öyle girerdim içeri Ve kokladığım an bir gülümseme düşerdi yüzüme. Şimdi o ev yok! O yediverenler, O koku… Kim bilir, belki o günlerden kalma bu gülümseme. Bu yaşam arzusu kar kış demeden açan O yediverenlerin bende bıraktığı bir iz. Yediveren bir gül gibi insan Koklamayı bilene de bilmeyene de. Ne kadar güzel koksan da bir yağmurluk ömrün var işte. Kiminin hasret yağar üstüne Kiminin vefasızlık. Kendine iyi bak e mi!
Yılmaz Pirinççi
AŞKLA, GÜVENLE, DUAYLA.. 🌹💙🍀🌹💙🍀🌹💙🍀🌹
28 notes
·
View notes
Text
Sevgilimin Amına Boşalırken Annesi Gördü! (2) (Ertunç 24 Y., İzmir)
İlerleyen günlerde okullar açılmıştı yeniden, derslerime gidiyordum. Arada sırada da Ekin'le gece gezmelerine çıkıyorduk. O gecelerin birinde annesi evde yoktu, Ekin'le annesinin yatağında sikişmiştik. Annesinin çift kişilik yatağında uzanmış orgazm sonrası sigarası içiyordum. Ekin de arada sırada bir tane alır yakardı. Göğsüme uzanmış, sigaralarımızı içerken, Ekin'e annesinin nerede olduğunu sordum. "Ankara'ya gitti, görüşmesi varmış." dedi. "Ne görüşmesi?" diye sordum. "Annem sigorta işi yapıyor, çalıştığı şirketin merkezi Ankara'da." diye cevap verdi, sonra başladı annesini anlatmaya. Annesi 43 yaşındaymış. Gençken evlenmiş, ama şiddetli geçimsizlik sonucu ayrılmışlar. "Peki annenin hayatında kimse yok mu?" diye sordum. "Hayır yok, uzun zamandır yok!" dedi. Aslında annesiyle o konuda birbirimize benziyorduk, ikimiz de eski sevgililerimizi, eşlerimizi unutamamıştık. Daha çok annesini düşünmeye başlamıştım artık.
Bu yatakta bir süre önce annesini dikizlemiştim. Bunu hatırladıkça halen heyecanlanıyordum. Ekin de annesine çok benziyordu. İster istemez annesi aklıma gelmiş ve sikimde kımıldanmalar başlamıştı. Annesinin o gün giydiği pembe külot geldi aklıma. Ekin'e, "Pembe külodun var mı?" diye sordum. "Bende yok, ama annemde olacak birkaç tane. Niye ki?" dedi, "Hiiç. Pembe sana çok yakışırdı, anneninkilerden birini giysene!" dedim. Kalktı, annesi gibi gardroba domalarak, annesinin pembe külodunu çıkardı, giydi. Annesinin kopyası gibiydi. "Yakıştı mı?" diye sorunca, "Harika oldun. Şimdi şu yatağın kenarına otursana!" dedim, oturdu. Ben de elim kalkmış sikimde odadan çıkarken, "Nereye?" dedi. "Geliyorum hemen!" deyip çıktım ve kapıyı kapadım. Sanki o anı tekrar yaşamak istiyordum.
Biraz kapının önünde oyalandım, sonra elim sikimde girdim içeri. Ekin yatağın köşesinde oturuyor ve neden böyle birşey yaptığımı soran bakışlarla bana bakıyordu. Birşey demeden yanına oturdum, dudaklarını öpmeye başladım. İri ve dolgun dudaklarını öperken elimle belinden tuttum. Sanki Şennur hanım'la öpüşüyordum. Ekin yavaşça bacaklarını belime doladı, kucağıma oturdu ve öpüşmeye başladık. Bir hamlede Ekin'i altıma aldım, külodunu indirip ama tam olarak çıkartmadan, irileşmiş sikimi Ekin'in sürekli ıslak olan amına soktum. Dudaklarım dudaklarında, yavaşça ileri geri yapmaya başladım. Dillerimiz birbirine dolaşmıştı. Yatağın gevşeyen yayları gacur gucur sesler çıkarırken, benim dilim Ekin'in, iri ve kahverengi göğüs uçlarını bulmuş, sikim de amının derinliklerini dövmeye başlamıştı. Ben amına soktukça, Ekin inliyor, saçlarımdan asılarak başımı göğüslerine daha çok bastırıyordu.
Amından çıktım, tekrar memelerini yalamaya başladım. Ben yaladıkça Ekin'in göğüsuçları daha da sertleşiyordu. Yarağımla amına fırça çekmeye başladım, sokar gibi yapıp Ekin'i delirtiyordum. Sonra göbeğini, amının üstünde belirginleşmeye başlamış olan kıllarını yalamaya başladım. Amına gelince, amının dudaklarını parmaklarımla ikiye ayırdım, pespembe olan içini ve yanındaki kabarık dudaklarını yalamaya koyuldum. Ekin altımda bir yılan gibi kıvranıyordu, adımı sayıklayarak çığlık çığlığa amını yalatıyordu bana. Amının içine dilimi soktum, sağlı sollu darbeler atarak onu mutlu etmeye çalışıyordum. Klitorisini dilimle uyarmaya başladım, aynı zamanda iki parmağım da amının deliğinden içeri kayıyordu. Parmaklarımın bir boğumunu büküp, G noktasını uyarmaya başladığımda, Ekin'in artık gözleri kaymıştı, başını sağa sola atıyor, anlamsız sesler çıkarıyor ve titriyordu. En sonunda orgazm olmuş, amının tüm sıvıları çıkmıştı dışarıya. Yaklaşık bir dakika kasıldı tüm vücudu, ileri geri titremelerle. Kudurtmuştum kızı.
Sonra domalmasını söyledim, aynı işlemi göt deliğine de yapacaktım. Dört ayak pozisyonuna geldi. Önce amından aldığım sıvıları göt deliğinin kenarlarına yaydım ve dudaklarımı hafif kıllı göt deliğine koydum. Delirmiş gibi götünün her yerine dil darbeleri atıyordum, götünün yanaklarını yalıyordum, ısırıyor, uçuruyordum Ekin'i. En sevdiğim şey, bir kızın delirmiş gibi inlemelerini duymak. Sikim artık zonklamaya başlamıştı, sikimin başına okkalı bir tükürük atıp, göt deliğine bir hamlede soktum. Ekin'den, "Ohhhh!" diye bir inleme çıktı.
Sertçe göt deliğine kaymaya başladım. Ben pompaladıkça, Ekin daha çok bağırıyordu, artık komşuların duymaması için ağzına yastığı tıkmıştı. Ama bazen engel olamıyor, "Sik beni aşkım, sik götümü, daha hızlı sik!" diye bağırıyordu. Benim aklımda ise o an Şennur hanım vardı, o bağırıyordu sanki. Ben siktikçe Ekin elleriyle daha çok ayırıyordu kalçalarını. Sikimi götünden tamamen çıkarıp, hızlıca giriyordum içine. Biraz sert olmaya başlamıştım, poposuna tokatlar atarak, saçını çekerek Ekin'in götünü sikiyordum ve yavaş yavaş zirveye gelmiştim. Ekin boşalacağımı hissettiğinde, elini amına attı ve klitorisini okşamaya başladı. Az sonra ikimiz de resmen anırarak, ben Ekin'in götüne, Ekin de eli amında, aynı anda boşalmaya başladık. Götünden çıktığımda, çarşafın ortası Ekin'in amının sıvıları, döllerim ve tükürükle ıslanmıştı.
Resmen yığılarak yattım Ekin'in yanına. Ekin halen nefes nefese bir şekilde kasılıyordu. Ekin dudağıma bir öpücük kondurarak, "Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" dedi. Ben de öpücüğüne öpücükle karşılık verdim.
Ekin sikiştikten sonra kirli durmaya dayanamazdı, hemen duşa girdi. Ben yatakta bir sigara daha içerken, aklıma annesinin garbrobunu karıştırmak geldi. Kalktım, açtım gardrobu. Şennur hanım'ın kıyafetleri, iç çamaşırları, sütyenleri, herşeyi karşımdaydı. Öyle çok iddalı kıyafetler, iç çamaşırları yoktu. İç çamaşırlarının bir çoğu pamuklu ve dantelliydi. Birkaç tane tanga vardı, bir tanesini aldım kokladım. Sabun kokuyordu, belki onun kokusu vardır diye ümitlenmiştim. Annesinin külotunu koklarken, Ekin'in sertçe, "Napıyorsun?" diyen sesiyle irkildim. Elimdeki külotu fırlatmaya kadar varan bu korku, Ekin'in yatağa havluyla uzanmasıyla azaldı. Benden açıklama bekleyen bakışları vardı.
"Senin külotlarının nasıl koktuğunu merak etmiştim!" diye saçmaladım. Ekin de, "Külotlarımın orda olmadığını biliyorsun şapşal sevgilim benim!" dedi. "Ne bileyim, annelerle kızları genelde aynı gardroptan giyinirler diye düşündüm..." dedim. Kendimce haklı bulduğum bir bahane sunmuştum, Ekin de, saf kız, inanmıştı. Ekin havlusunu açıp, amını göstererek, "Aşkım, gerçek kokum burda zaten! Ergenler gibi külotlarda aramana gerek yok :)" dedi. "Sen nerden biliyorsun bakayım ergenlerin öyle yaptığını?" dedim. Ekin, "Bir iki kere ben de muzurluk yaptım, komşuya misafirliğe gittiğimizde, banyolarına girip kirli sepetini karıştırmıştım, yakışıklı kocasının külodunu bulabilir miyim diye!" deyince, ben gülmeye başladım ve "Bari birşey bulabildin mi?" dedim. "Evet, karısının külodunda dölleri vardı!" dedi. Gülerek, "Naptın, yaladın mı onları?" dedim. "İğrençsin, hayvan!" deyip güldü.
Daha sonra ben de duşa girmeye karar verdim. Ben duşa yürürken, arkamdan Ekin, "Kirlilerde iki üç tane külodum olacak, ergenliğin tutarsa al kokla birini!" diye benle dalga geçiyordu. Acaba annesinin külotları da var mıdır diye aklımdan geçirdim. İçimdeki şeytana uydum, açtım kirli sepetini. Silme çamaşırdı sepetin içi. Biraz karıştırdıktan sonra, klasik tipte bir külot buldum. Ten rengi, biraz genişçe bir külottu bu. Aldım, koklamaya başladım. Biraz ter, biraz sidik kokuyordu, tek bir tane am kılı vardı. Ekin'in amının kılları bu kadar uzun değildi, bulmuştum aradığım şeyi. Annesinin külodunu koklayarak, sikime sararak 31 çektim. İçine boşaldığım külodu yine kirli sepetine, ilk bulduğum gibi biraz derinlere koydum. Sonra duşumu alıp, belimde havlu ile odaya girdim.
Saat 03:00'e geliyordu. Ekin götünü dönmüş, çoktan uyumuştu, havlusu sıyrılmıştı. Ekin'e arkadan sarıldım, annesini düşünerek ben de uyudum. Sabah birlikte kahvaltı yaptıktan sonra, okullarımıza gittik. İkimiz de uykusuz ve yorgun olduğumuzdan, o gün birdaha görüşmedik Ekinle.
Ertesi günü çalan telefonla uyandım. Ekin arıyordu. Telefonu açar açmaz, bana, "Gerizekalı!" diye bir küfür savurdu. Ben daha ne oluyor demeye kalmadan, Ekin taramalı tüfek gibi hakaret ediyordu."Ekin sakin ol! Ne oluyor, söyler misin?" dedim. "Sen biliyorsun ne olduğunu! Ben yetmiyormuyum sana da, banyoda kirli külotlara 31 çekiyorsun! Bundan sonra boklu, sidikli külotları sana yollarım, bir daha da nah sikersin beni, gerizekalı! Ayrıca 31 çektiğin külot ta benim değil, annemin! Mal herif!" deyip kapattı. Muhtemelen kirlileri çamaşır makinesine atarken, annesinin içini döllediğim külodunu görmüştü.
Ekin'le bir hafta falan görüşmedik. Bir akşam defalarca aradığım halde telefonlarıma çıkmayınca, ben de evlerine gittim. Şennur hanım üstünde pijamayla açtı kapıyı, "Ekin içerde, odasında!" dedi, manalı manalı bakarak. Ekin'in odasına gittim, bilgisayarda birşeylere bakıyordu. Ben gelince hiç istifini bozmadı, halen bilgisayarla ilgileniyordu. Bir sigara yaktığımda, "İçme şunu odamda, git balkonda iç!" dedi. Odasına girdiğimden beri kurduğu tek cümle buydu. Kalktım balkona gittim. Balkonda Şennur hanım da sigara içiyordu. Benim geldiğimi görünce terlik verdi. Balkonda birlikte sigara içmeye başladık. İkimiz de konuşmuyorduk, birbirimizin yüzüne de bakmıyorduk.
Sigarası bittiğinde, ikincisini aynı hızla yakınca, Şennur hanım'a, "Canınınz sıkkın galiba?" dedim. "İnsan canı sıkkın olunca peşpeşe yakıyor!" dedi. "Anlatmak isterseniz, dinlerim!" dedim. "Neyi anlatacakmışım Ertunç?" dedi ve sigarasını balkonun korkuluklarında söndürdü, başka da birşey demeden içeri gitti. Sigaram bitene kadar ne demek istediğini düşündüm, ama bir sonuca varamadım. Sonra Ekin'in odasına gittim, yeniden konuşmayı denedim.
Ama Ekin, Nuh diyor Peygamber demiyordu. Sanki birşeylerin farkındaydı kız. Vakit geç olmuştu, Şennur hanım da yatmıştı. Ekin'le saatlerdir konuşuyorduk, ama bir yere varamıyorduk. Bir ara kendimi affettirmek için Ekin'e sarıldım, ama karşılık vermeyince, ben de sarılmayı bıraktım. Ekin, "Vakit geç oldu, uykum geldi, yatacağım! Bu gece burda kalmak istersen salonda yatabilirsin!" diyerek, elime bir yastıkla battaniye tutuşturdu ve beni resmen odasından kovarcasına çıkardı, kapısını kilitledi.
Yastıkla battaniyeyi salondaki kanepenin üstüne atıp, balkonda bir sigara daha içmek istedim. Bu aralar çok içiyordum sigarayı. Balkona giderken, mutfakta Şennur hanım'la karşılaştım, su içmeye gelmişti. Geceliğinden belli olan iri göğüsleri dışarı taşacakmış gibi duruyordu. Yaklaşıp tam önünde durdum, birkaç saniye bakıştık, dayanamayıp dudaklarına yapıştım. Üst dudağını öpmeye başladım. Şennur hanım benden çok daha hızlı ve istekli öpüşüyordu. O anda hiçbir şey umrumda değildi, elinden tutarak balkona çıkardım. Elerini boynuma atmıştı, balkonun korkuluklarına dayanmış öpüşüyorduk.
Elimi geceliğnin eteğinden içeri daldırıp, amına attım. İnanılmaz ıslanmıştı külodu. Külodunu hafif aşağı sıyırıp, amını okşamaya başladım. Boynunu ��pmeye, emmeye başladım. Bir yandan amını okşarken, bir yandan da kulak memelerini ve boynunu emiyordum. Diğer elimle tüm vucudunu dolaşıyordum. Sertleşmiş meme uçlarını geceliğinden çıkarıp ısırmaya başladım. Sonra elimi arkasına attım. Kalçasını ayırıp, orta parmağımla, her kadında müptelası olduğum arka deliği zorlamaya başladım. Götünü bir süre parmakladım. Şennur hanım, "Yeter, yeter, Ekin görecek, bırak!" deyince bıraktım. Hemen külodunu düzeltti, memelerini geceliğine yerleştirdi ve banyoya doğru yöneldi. Peşinden gittim, ben de girmek istedim, ama eliyle 'Hayır!' dercesine bir hareket yaptı, kapattı banyonun kapısını. Kapının önünde kalakaldım. İşeme sesi kesilip, sifonu çektikten sonra banyodan çıktı. Sarılıp öpmek istedim, ama beni itip, direkt odasına gitti ve kapısını kilitledi.
Önümde çadırla kalakalmıştım. İnanılmaz da tahrik olmuştum. Parmaklarımda da halen amının sıvıları duruyordu, parmaklarımı koklayıp yaladım. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Mecburen 31 çekerek indirecektim kalkık yarrağımı. 31 çekmek için banyoya girdim. Tanrım, bilerek mi yapıyordu bu kadın bunu? Az önce kıçındaki külodu çıkarıp, duşakabinin camına asmıştı. Külodun içindeki am kokusunu koklayarak 31 çektim ve boşaldım. Külodu geri yerine asıp, evlerini terkettim.
Eve vardığımda sabah saat 06:00 olmuştu. Hemen telefonumu aldım elime, Ekin'e mesaj yazdım, "İlişkimize ara verelim, bu ikimize de iyi gelecek!" diye ve yolladım. Yatağa yattım ve zor bela da olsa uyuyabildim. Saat 09:00 gibi Ekin'den mesaj geldi, "Bence tamamen bitirsek daha iyi olacak!" yazıyordu. Ekin'den ayrılmıştım böylece...
[Ertunç]
114 notes
·
View notes
Text
abd'nin bizim çocuklar dediği bize göre onun bunun çocukları abd uşakları olan cuntacılar darbe yaptı bugün
Evet Bugün 12 Eylül
Demokrasiye pranga vurulduğu insanların sağlı sollu içeri atıldığı ve içeri atılan gençlerin türlü işgencelerden sonra yaşlarının yetkin yada olmadığı kemik yaşının uygunluğuna bakılıp karşıt denge gözetilerek asıldığı kara bir gündür bugün 12 Eylül
abd nin önce ayırıp sonra kutuplaştırıp ve sonra kavga ettirildiği ve sonunda da ortaya bomba bırakılıp ve o bombanın piminin çekilip patlatıldığı bir gündür 12 Eylül
12 Eylül adaletin hukukun adil yargının kenara atıldığı düzmece delillerle insanların suçlu ilan edildiği bir gündür 12 Eylül
12 Eylül Alparslan Türkeş'in Muhsin Yazıcıoğlu'nun Süleyman Demirel'in Bülent Ecevit'in ve Necmettin Erbakan gibi liderlere siyasi yasak getirilip içeri atıldığı gündür 12 Eylül
12 Eylül gelişime bilime eğitime ve genç bir nesile vurulan bir darbenin adıdır 12 Eylül
12 Eylül için çok şey yazılıp çizilebilir elbette ama ben çok şey yazmak istemiyorum tam anlamıyla kara bir gün neyini yazayım
Ölenlere rahmet kalanlara darbesiz güzel bir yaşam diliyorum
9 notes
·
View notes
Text
İran resmen Dünyanın aklıyla oynuyor. Bu günmü yarınmı o saat bu saat şu gün bu gün.. 13 gündür israililler rahat uyuyamıyor. 13 gündür abd aldığımız istihbarata göre şu gün bu gün falan diyor ama bi türlü tutturamıyorlar.
Bu gece olurmu, hepsi beklenti içinde, ama yine ters köşe yapılabilir.. ben şahsen keşke hemen vursun demiyorum, varsın geç olsun ama isabetli olsun.
Muhtemelede iran hedefine sağlı ulaşacak sarsacak bir vuruş için yayını gerebildiği kadar geriyor. ki ok'u isabetli olsun. Onlar atsın Allah vursun..
14 notes
·
View notes
Text
hayat bana sağlı sollu vuruyo bi dinlen ya tamam bir yere kaçmıyorum valla
8 notes
·
View notes
Text
Bir zaman olmuş ve bir tünele girmişiz. Sağlı sollu çıkışlar var ama nerde olduğu belli değil yada biz göremiyoruz.
2 notes
·
View notes
Text
en iyi koltuk 66 no'dur bu arada sağlı sollu manzara ufuk da (opsiyonel) karşında
4 notes
·
View notes
Text
önce 5 köpkelerdi, denize girdiler, denizde oynayıp boğuştular. Onları izlerken video çekmek aklıma gelmedi çko tatlıydılar. Şu son fotoğraftaki arkadaş oynamalara doyamadı bir türlü, sosyal anksiyeteyi sağlı sollu döven cinsten biri kendisi dndnfn. bir de balığa gitmiştim ama sıfır tane balık tuttum. Bizimkiler hep heycanlanıyo bir sürü balıkla geri dönerim diye ama sonu hep hayal kırıklığı oluyor :d
59 notes
·
View notes
Text
Bin Sevdalı Rüzgar Hasretim
Teninin yağmurunda bir başka kadın yıkandıkça ve kokusunda baharı tadınca, aşka kamufle unutuşlar dizdim yaşamdan yana. Soyutlanan varlığımın, dibinin tuttuğu kaderde bir röfle inancı sardı hasretimi. Hangi rengiyle hiç sevilmediysem o rengini kaybettirmek istedim akşamlara.
Tükettim ezberden, o aşkı. Öptüğü kadının bakire mutsuzlukları bana değiyor her seferinde. Canım, acıya dayanmazlar çeşmesine bıraktı kendini. Gözüm yaşı, çeşmenin bereketini kovaladı. Artık onu sevmek yasak bana, çarede.
Var oluşum, onun kirpiklerine değen kıyamet figürüyken günlerde; onu sevmekten men edildiğim gözyaşları birikiyor yüreğimde.
Hey! Kaşı gözü, yüreği bana yâr olmayan adam! Duvarları engel aşar sandığım sultanlıklarda hasekisi başkaymış kalbinin. Sevişmeler aşka naz, sarılmalar sevmelere hep aynı güneşten aydınlık bilenirmiş. Olmuyor, netice figanının filmi koptu. Hiçbir netice, gün kokan ayrılığımı güllere teslim etmedi. Kokusuz, kokunsuz, sensiz rüzgarları kavuran yolculuklarda hasrete davetiyeyim. Girmezsin; biletin kapılmak arzusu yüreğini aşar.
Bir başka kadının kollarında sabahlayan aşk acısı beni vuran yâr! Sağlı sollu kaderin, nemli kışında terletti yokluğun bedenimi. Artık iflah olmaz bende aşk. Yıkılan duvarlar, varlığının duvarlarından soyutlar beni. Daha da seni sensiz severken mutlu olamam.
Öpüştüğün yağmurların hacminde filizlenen evlat mutluluklar, bendeki yeşilin kör nişancısı; hedefi ıska bir günah... Sana yakalanamaz daha bende aşk; başka kolların duacı mutluluğunda dolanıp bana bir selam vermeyi çok gören imkansız aşk, seni çok ama çok, çok'un yoktan ayrılıklarla fırsat kollamalı şiddetiyle çok seviyorum. Cennetinin mevsimi hazan yapraklarını onun teninde dökse de, terinde soğumayan hasretimi gökyüzüne çiziyorum.
Mutlak sevgilim; mutlu ol. Bana ait olmadığın yapraklar, acılarını hüzne kavuşturmasın...
Dilara AKSOY
20 notes
·
View notes
Text
Öğlen Youtube'de önüme düştü. Bir programda oğlanın biri Zeynep bozlağını okudu. Mest oldum ya mest ya. Bozlak kadar insana sağlı sollu tokat atan bir tür yok. Tüyler diken diken
13 notes
·
View notes
Text
Sabırsızlığa şöyle sağlı sollu gireceksin
6 notes
·
View notes
Text
Tükenmiş Umutların Meseli
Umudun tükendiği yerde ol hayatın karanlık bir sis perdesinin ardına rehineliği kesinleşir. Tümden, doğrudan, eksiksiz kılınan bir cendere içerisinde mutlak olarak var edilmiş olan tahakküm ve tehdit döngüsünde umut perişan edilmektedir behemehal. Baş efendi, onun yancısı baş faşist, beraberlerindeki zümrelerin kurumsallaştırdığı yenilendiği bildirilen ol devlet, yeni yüzyıl metaforu ve bütünüyle o karanlığı mihmandarı olagelen bir yapımı tam ve eksiksiz ihtiva eder. Her hamle biyopolitik bir tahakküm nesnelliğini bildirir. Bir biçimde demokrasi tahayyül olunanın ötesindeki bir linç erimi ile bertaraf olunurken tüm o cerahatin yaşatıldığı bir zemin bina olunur. Cerahat güncellenirken hayatın belirgin bir cendereye rehineliğinin yol haritası da meydana çıkar. Yenilenen ülke tiradı zikredilirken hayatın berhava olunması gayretine devam olunandır. Her hamle, eylem, yönelim buna içkindir, bununla ilintildir. Umudun perişanlığın da ötesinde bir mahva taşınması gailesinin var ettiği eşik her zaman aşina olunan devletin yurttaşına bakışını da özetler. O tekil hattın üstünde karanlığın hegemonyası güncelleniyor. Eylem, karar, zulme dönüşen her hamle ile ümit bu karanlık hegemonyaya rehin ediliyor. Duraksamadan var edilmiş her eylemle bu tahayyül gerçekliğimiz kılınıyor.
Yeni yüzyılı karşıladığı, cumhuriyetinin yüzüncü yıl eşiğinden geçtiğini bildirirken bir ülke, sınırının içini de dışını da bir örnek kılınan bir cerahatle sınamasının meselesidir iş bu satırlar boyunca aktarmaya, defaatle yinelemeye çalıştığımız. Ümidin harap viran bir meseleye dönüştürüldüğü zeminde hakkaniyet çoktan bir kenara atılırken nelerdir mesela bunlar diye sual edecek olacaktır. Bir zamanların değil kurulduğu günden bu yana ülkenin asli sorunlarından birisi olagelen, yüzleşmekten imtina edildikçe açıktaki yaraların daimi bir biçimde kanamaya devam ettiği Ermeni meselinden bahis açılabilir.
Yüz sekiz yıldır ne ileri, ne geriye gidebilmiş olagelen bir akıl tutulması içerisinde önce onlar başlattıların ötesine geçmeyen, sınırımız içerisinde gül gibi yaşıyorlardı, isyan etmeseydiler ile marazi uydurmaların refakatinde süre giden hengame içinde unutturulan insani kırım misal ümit meselinin nasıl boşa düştüğünü de deklare eder. Uzun uzadıya Ermeni yazmaya artık hiç lüzum kalmadan, birkaç sosyal medya ortamında zaten yerli yerine oturmamış olagelen o nefret / bir dolu hınç / kin kusa duran tahayyüllerle birlikte ümidin nasıl berhava edildiği meselini az çok anlayabilirsiniz. Daha yeni Artsakh, Nagorno Karabağ’ın yok edilmesini, tehcirin orta yerinde çıkagelen izlenim görünümlü yaftalamalar, Türkiye sınırlarından tam bir istekle savunulan tahayyüllerle tehcir / soykırım / yok etme arzusunun (onca inkar edip durulanın) nasıl gururla savunulduğu bütün meseli de açıklayacaktır, kendiliğinden, az çok okuma / yazması olana.
Ötesine geçelim, Rum’un ki aralıksız Adalar meselinden tutun da, Kıbrıs’taki tıpkı alenen yaftalanıp yok edilmiş olan o Artsakh halkının bir benzeri yaşama gayretinin karşı karşıya getirip durduğu iki devletin arada sırada var ettiği yıkıcılık dolu güncellik misal yüz yıllık olagelen akımın her nasıl ümidi tecrit ettiğini de gösterir. 6-7 Eylül 1955’ten, 20 Dolar 20 Kilogramlık yükle birlikte tehcir edilmeye kadar aralıksız cumhuriyet rejimi için hedefin ta kendisi kılınan bir başka halkın tezahürü, var ettiği / bildirdikleri de mi bir şeyleri artık anlatmaz. Öylesine laf olsun diye değil doğrudan idrak edilemeyecek kadar afaki bir kinin bilendiği, yeniden imal edildiği zeminde ötekisine karşıtlığı her anlamda yönlendirerek, dur durak nedir bilmeden yaşanması imkansız bir sahneyi imal edip, bir zahmet şuradan öteye gider misiniz halleriyle, alttan üste, sağlı sollu bir girdapla tahakküme esaretle var edilmiş hınç alma çabalarıyla Rum’un da memlekette kelaynak sürüsü kadar kalmasından da misal bir ümit kırımı okunabilir. Kimi sevmiştir ki sahiden bu ülke, toprak parçasını tam olarak yönettiğini zanneden zevat, baş amirler, memurlar, şu ve bu titrin ardından esip gürleyenler. Sahiden soruyor musunuz?
Umudun bir biçimde bambaşka bir şekilde o karanlığın sis perdesi ardına rehin edildiği Kürd sorununa ne denebilir peki? Bu toprak parçasında yaşamaları rastlantısal kılınmış o Hristiyanların ötesinde bir de buralı sayılan, gel gelelim her defasında haklarından biraz daha, biraz daha denilerek törpülenen, eksik kılınan o Kürd halkının yaşadıkları mesela biraz da olsa bir şeyleri aksettirir mi? Sınırlandırmalar, hak gasplarının yanında tacizler ve tehcirler, bir dolu yıkım, aralıksız şiddetle birlikte var edilmiş ayrımcılığın ortasında kalakalan bir halkın durumu da mı bir şeyleri aksettirmez. Kırk küsur yıllık bir yapının varlığını öne sürüp, duraksamak nedir bilmeden şiddeti besleyip büyüten kendileri olmasına rağmen inatla ötekileştirici, yaftalayıcı, hakir gören ve sonlandırmaktan gayrı hiçbir amacı var etmeyen benimsemeyen Türklük ile hangi sorun ne zaman çözülebilir ki sahiden? Yıldırı / terörü imal edip, aşağı yukarı bir asırdır birbirinden beter eylemlerle ol yarayı kanatmayı sürdüren, bununla birlikte biz etle tırnak gibiyiz bahsini zikredebilen bir yapımın sunacağı şeyde umut söz konusu edilebilir mi? Bitmiyor, tükenmiyor dediğimiz o nefretin sınırlarında hayata hiç ama hiçbir kimselere sahiden ihtimal var mıdır, düşünür müydünüz?
Mezopotamya Ajansından Emrullah Acar’ın haberini aktaralım: “Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarla savaş suçu işlediğini belirten Berîtan Sarya, “Egemen devletlerin ajandasında da Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek var" dedi.
İçişleri Bakanlığı yerleşkesinde yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne dönük 1 Ekim'de gerçekleştirilen saldırının ardından Kuzey ve Doğu Suriye’yi hedef alan Türkiye’nin saldırıları devam ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuya dair 4 Ekim’de yaptığı açıklama sonrası başlayan saldırılarda fabrika, hastane, okul, baraj, su, elektrik ve petrol istasyonu ile rafinesi gibi birçok tesis, üst ve altyapı dahil en az 110 bölge insansız hava araçları ve savaş uçaklarıyla bombalandı. Saldırılar sonucunda ise 2 milyon insan, hastanesiz, susuz, elektriksiz ve doğalgazsız kaldı. Rojava’ya dönük 4 gündür aralıksız süren saldırıların yanı sıra Mexmur Mülteci Kampı'nda bulunan bir camiinin dün bombalanması sonucu da bir anne ve 2 çocuğu yaralandı. Gazeteci Berîtan Sarya, yakından takip ettiği gelişmeleri değerlendirdi.
‘Savaş Suçu İşleniyor’
Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıların uzun yıllardır sürdüğünü belirten Sarya, Ankara saldırısının artan saldırılara “bahane” yapıldığını söyledi. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Kuzey ve Doğu Suriye’den geldiği iddiasının Demokratik Suriye G��çleri (QSD) ve HPG tarafından yalanlandığının altını çizen Sarya, “Bizler biliyoruz ki bu eylem olmasaydı da Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırı planları vardı. Zaten saldırılar oluyordu. Ancak şimdi daha kapsamlı yürüyor” dedi. Saldırılarla sivil yaşam alanlarının hedef alındığına dikkat çeken Sarya, doğrudan altyapının hedef alınmasının savaş suçu olduğunu söyledi.
Saldırılarla Amaçlanan Ne?
Saldırıların asıl amacının “Kürt soykırımını tamamlamak” olduğunu belirten Sarya, şöyle devam etti: “Kürtleri katliamdan geçirmek yine Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tasfiye etmek istiyorlar. Serêkaniyê ve GreSpi işgal harekatlarından sonra toplarla, zaman zaman lokal kara saldırılarıyla, SİHA ve savaş uçaklarıyla bölgeyi sürekli hedef alsa da yeni bir işgal harekatı geliştiremedi. Gücüne güvense ve konjonktürel olarak bir fırsat görse bunu da yapacak. Gerçekten Kuzey ve Doğu Suriye petrolleri Erdoğan’a dert oldu. Bu bölgeyi işgal edip petrolleri de sömürmek istedi, istiyor. 2019 yılında Birleşmiş Milletler’in (BM) Genel Kurulu’na petrol ve işgal haritasıyla çıkmıştı. 2020’de bizzat kendisi Putin’den Kuzey ve Doğu Suriye’deki petrollerin QSD kontrolünden çıkarılıp birlikte kullanmayı teklif ettiğini söylemişti. Bu hedefinde başarılı olmadı. Mevcut saldırılarda petrol tesislerinin nasıl hedef alındığını görüyoruz. Özerk yönetim ve QSD’ye dönük bir kara propaganda yürüten Şam yönetimi ve Rusya’nın da bu konsepte direk payları var. Ancak Türkiye’nin petrol istasyonu ve kuyularıyla, tahıl ambarlarını hedef alması sadece Kuzey ve Doğu Suriye’yi değil tüm Suriye’yi etkileyecek. Çünkü Şam alanlarına da petrol ve tahıl gitmeyecek.”
Uluslararası Güçlerin Rolü
Saldırılara karşı uluslararası kamuoyunun sessizliğine tepki gösteren Sarya, yaşanan insanlık suçlarına karşı gerekli mekanizmaların işletilmediğini söyledi. Saldırılara ABD, Rusya ve uluslararası koalisyon güçlerinin de ortak olduğunu belirten Sarya, “Onay veriyorlar. ABD, Rusya, Şam hükümeti, uluslararası koalisyon güçleri, saldırıların gerçekleştiği yerlerde ama sessizliğe bürünmüş durumdalar. Türkiye’ye ait insansız bir hava aracı düşürüldü ancak yapılan açıklamada kendilerini korumaya dönük bir uygulama olduğu belirtildi. Hakan Fidan 3’üncü taraflarla ilgili bir açıklaması vardı. Düşürülen insansız hava aracı buna bir cevap olabilir. Ancak kesinlikle bölge halkını korumaya dönük bir müdahale değil. Çünkü 4 gündür onlarca SİHA saldırısı yapıldı, yapılıyor. ABD ve Rus üstlerinin çevresinde yer alan sivil yerleşim yerleri hedef alınıyor. Buna karşı bir tepki, açıklama yok. Sadece kendilerini aklamaya dönük açıklamalar yapıyorlar” dedi.
‘9 Ekim Komplosu İle Bağlantılı’
Saldırıların PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan uluslararası komplonun 26’ncı yılına girdiği günlere denk getirilmesine dikkat çeken Sarya, “Şuan bölge çapında 3’üncü Dünya Savaşı’nın final aşamaları yürütülüyor. Her gücün kendi ajandası, çıkarları var. Savaşın ikinci aşaması Sayın Öcalan’a dönük komployla başladı. Bir İmralı işkence sistemi oluşturuldu. Sayın Öcalan bu sisteme karşı 25 yıldır büyük bir mücadele veriyor. 31 aydır hiçbir haber alınamıyor. Kürt soykırım planları bu tecritle bağlantılı olarak tavan yapmış durumda. Bugün yapılan saldırılar da komplo ile bağlantılı. Türkiye tarihinde soykırımlar var. Ermeni soykırımından tutalım Süryani ve Rumların soykırımdan geçirilmesi biliniyor. Yüzyıldır Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar ama tamamlayamıyorlar. Karşılarından bir direniş geleneği var. Sayın Öcalan üzerinden tecridin ağırlaştırılması, medya savunma alanlarına yapılan işgal saldırıları, Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni yaşamı hedef alan saldırılarla Kürt soykırımını tamamlamak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
'Halkın Direnme Kararlılığı Var’
Bölge halklarının saldırılara karşı alanlara çıkarak tepkisini dile getirdiğini belirten Sarya, “Arabı, Kürdü, Türkmeni, Ermenisi, Asurisi, Çerkezi ile tüm halklar alanlarda saldırıları ve komployu protesto ediyor ve direniş kararlılığını ifade ediyor. Ki sıfırdan Rojava devrimini başlatan bu halk, ağır saldırılar altında yaşam ve siyasi sistemini örgütlemiş, kadın özgürlüğünü sistemleştirmiştir. Kadın özgürlük paradigması Rojava’da yaşamsallaştı. Bunu ağır saldırılar, ambargo ve kuşatmalara karşı direnerek yapmıştır. Bu günde bunu yapma gücü ve kararlılığına sahiptir. İnsanlar hiçbir şeyleri yokken canlarını ortaya koyarak, direndiler ve pes etmediler. Bugün saldırılar Rojava’ya ekonomik olarak büyük zarar verdi ama halk yine teslim olmayacak. Rojava halkının direnme kararlılığı var” diye belirtti.
Saldırılara karşı askeri bir direniş de olduğuna dikkati çeken Sarya, “Rojava güçleri saldırılara meşru savunma temelinde cevap veriyorlar” dedi.
‘Kobane Ruhu İle Mücadele’
Bir diğer amacın DAİŞ’i canlandırmak olduğuna işaret eden Sarya, “Türkiye’nin kendisi DAİŞ zaten. Kobanê direnişinde 6-8 Ekim serhildanının çok etkisi var. Şimdi aynı ruhla Rojava’yı savunmak gerekiyor. Tecride karşı mücadele etmek gerekiyor. Türkiye’nin ajandası soykırım, Özerk Yönetimi yıkmaktır. Egemen devletlerin ajandasından Özerk Yönetimi güçten düşürmek ve kendilerine bağımlı hale getirmek vardır. Bu noktada Kobanê ruhu ile mücadele herkesin sahip çıkması gerekiyor. Kürtlerin dostu olan herkesin Kuzey ve Doğu Suriye ile dayanışması gerekir. Bu dayanışma her alanda sürdürülmeli. Ekonomik olarak Rojava ile dayanışmak için kampanyalar düzenlenebilir” diye belirtti.”
Bütünüyle var edilmiş olanın gerçekliği zaten bir dolu cümleden daha hakkaniyetli bir hal ve istemle olanı biteni aksettiriyor. Beritan Sarya’nın aksettirdiği detaylarda saklanmış ol hakkaniyet bir biçimde Kürd halkının, tüm öteki addedilenlerle beraberce kurduğu imece yaşam isteminin de kökten yerle yeksan edilmesi gayretine dikkattir. Türkiye’nin attığı her adımda bir kere daha hayattaki var olma ihtimallerini sıfırlama çabasını görmek söz konusudur. Onca zamandır ulaşılamamış olagelen cerahatli işgal / sürekli taarruz ve sindirme hamlesinin kaçıncı evresidir misal Rojava’da var edilenler. Geçici denilip halen toprakların işgal altında tutulduğu Kuzey Suriye’nin kalanında cihatçılarla el ele kol kola gezinen bir ülke yönetiminin, verebileceği tek bir iyi gün bahsi var mıdır, kalmış mıdır tüm o Mezopotamya halklarına, sahiden! Pazartesi günü yapılan saldırı sırasında, siviller yaralanır. “Türk savaş uçakları Dirbesiye'nin Bişeri köyünü bombaladı. Tarlada çalışan 5 işçi yaralandı. Uçaklar ayrıca Amude ile Dirbesiye arasındaki Hamdun köyünü de bombaladı.” Bütünüyle birbiriyle içkin / doğrudan yok etme isteminin sunduğu eşiğin ol korkunçluğu karşısında sesiniz çıkıyor mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: In The Northeast Syrian Kurdish City Of Qamishli – Rodi SAID – Reuters via Council On Foreign Relations
#faşizm#türkiye gerçeği#rojava#kürdistan#kürt özgürlük hareketi#yaşamak#meram#arzihal#biyopolitika#siyasa#seslimeram#çürüme#hayat hakkı#yorum#istikamet nereye?#umut#güncel#yara#1915#sözcükler#anarşizan#hak
2 notes
·
View notes