#rousseauledouanier
Explore tagged Tumblr posts
Text
Antonio Banderas'ın Hitler rolünde Picasso'yu canlandırdığı diziyi izliyorum. Dün gece ressam Henri Rousseau (Gümrükçü) diziye konuk oldu. Dünya dışı masumiyetiyle acı alayların, en çok da Giyom Apollinaire'in yapmacık sarkazmının hedefi olarak. Apollinaire'den oldum olası haz etmem. Mirabeau köprüsünün altından Seine nehri akar, onunla birlikte aşklarımız da alttan akar şiirini okulda ezberlemek zorunda bırakıldığımı hatırlıyorum. İşte bu Apollinaire dün gece Gümrükçü Rousseau'yla alay edip durdu. Üstelik kendisi Paris avangardında sergüzeşt peşinde dönüp durduktan sonra akşam eve gittiğinde annesinden dayak yiyormuş. Koca kazıkken hem de. Tam bir Stephen King yeniyetmesi.
Bir ara o dönemin ünlü sanat simsarı Ambroise Vollard'ın anılarını Türkçeye çevirmiştim. Vollard o kadar dedikoducu biri ki yazarının muazzam egosuna rağmen çevirdiğim en eğlenceli kitaptı diyebilirim. Vollard, Gümrükçü Rousseau'nun naifliğine ilişkin böyle bir sürü hikaye anlatıyordu. Mesela bir gün Gümrükçü saflığından dolayı hapse giriyormuş. Bir yandan resim yapıp bir yandan yandan gümrükte çalışırken, aynı zamanda yaşadığı fakir semtteki genç işçilere (Vollard'a göre kıt kanaat müzik bilgisiyle) müzik dersi veriyormuş. Bu işçilerden biri günün birinde Rousseau'ya sahte çek verip bankada bozdurmasını istemiş. Bizimki de saf saf bankaya gittikten sonra güvenlik nezaretinde karakola götürülüp mahkemeye çıkarılmış. Hikayenin asıl dokunaklı kısmı, avukatın Rousseau'yu beraat ettirmek için ressamın bir tablosunu hakime göstermesi. Tabloyu görünce hakim bu kaçık sahte çek işine giremez diye Rousseau'yu salıvermiş.
Bir başka gün Henri Rousseau, Vollard'ın galerisine gelip kendisinden "Henri Rousseau Ressamdır" diyen imzalı, tasdikli bir belge istemiş. 54 yaşındaki nişanlısının babasına verilmek üzere. Çünkü adam kıt maaşlı bir gümrük memuruna kızını vermemekte diretiyormuş.
Apollinaire'in son herzesi olarak da şöyle bir Rousseau fıkrası anlatıyordu Vollard. Gogol'ün Palto'sunu aratmayacak bir hikaye. Gümrükteki ofisinde Rousseau'ya bir adamın hayaleti dadanmış. Kulağını çekiyor, burnunu sıkıştırıyor, hiç rahat vermiyormuş. "Peki bu adamın hayalet olduğunu nerden çıkardınız?" diye sormuş Vollard. Gümrükçü Rousseau "Mösyö Apollinaire öyle söyledi," diye cevap vermiş.
Gümrükçü Rousseau çakalın teki olsa o gün ve bugün neler değişirdi acaba? Modernitenin en atipik ressamı değil mi? Hele bütün o tropik manzaraları Paris'in dışına bir kez olsun adım atmadan, resimli dergilere ve hayalgücüne sığınarak yaptığı düşünülünce. Ama belki öyle olsaydı, Rousseau'nun Rüya'sı böyle olmazdı.
0 notes