#rezil oluyoruz
Explore tagged Tumblr posts
Text
uçak yolculuğu yapıyoruz ama çilesi bitmiyor çünkü burdan izmir'e direkt uçuşlar kalktı ne güzel gidiyorduk hopp izmir'e. şimdi sabahın beşinde otogara gidip diyarbakır'a gideceğiz ki sekiz uçağına yetişelim. o kadar para veriyoruz paramızla rezil oluyoruz reva mı hep yorgunluk.
14 notes
·
View notes
Text
Neyse gideyim de evde ağlayayım rezil oluyoruz burda
8 notes
·
View notes
Text
Sabah sabah bankamatikle kavga ettim ya kartimi kabul etmedi. Ben de sayip sovuyorum iste paramizla rezil oluyoruz falan guvenlik geldi bakti karti yanlis takiyomusum🤗
3 notes
·
View notes
Text
Abim geldi, birinin düğününde sarhoş olmuş videoları izletiyor. Saçma sapan dans ediyor, deli gibi eğleniyor, yeni dans şekilleri çıkarmış ortaya, aşırı sevimli olmuş sürekli gülüyor falan. Ben sarhoşken de sevgilim sürekli dalga geçiyordu, saçma sapan eğlenip durmadan soluksuz konuştuğum için. Abimle tamamen aynı kişi oluyoruz resmen. Alkol bizi rezil ama sempatik bir hovarda haline getiriyor. Bayıldım 😋
6 notes
·
View notes
Text
Klimanın altında uçuşarak duruyorum. Güvenliğe rezil oluyoruz ama olsun sıcak
4 notes
·
View notes
Text
Zede
Suratı asık şiirler görünüyor son zamanlarda kalbimde. Neye üzülsek elimizde kalan artçı bir keşke; depremzedeler, derdi bize devirenler, günah gibi keşkeler...
İnsan, özlüyor eskiyi. Acısız yaşamak, bir nefese pay olurken mutluluk; sanki hep mutlulukla demlenecekmiş hissiyle yaşamak...
Gün geliyor, pes ediyorsunuz. Acı da bir, mutluluk da. Allah, dertleri geride bıraksın şu an için şükürler olsun yapay tebessümünde kaderinize silah kuşanıyorsunuz.
Öyle günlerdeyiz işte. Gözümüzde yaş, imtihanımızda yüzlük not kalmadı. Başkalarının acılarıyla acı, kendi elemlerimizle artçı oluyoruz.
Bitti, artık gelmez o mutluluk dolu dünler. Umut, fay hattından kırılan müteahhit bir ezber. Devrildi tümceler de; gülcemaller de...
Kimin acısına baksam kendime yabancıyım. Kendi acılarıma baksam, elemi İstanbul'um kalbimin sokaklarında.
Ne güvenim, ne mutluluk payım, ne de hatırlı bir hayalim kaldı dünden bana. Hepimiz, rezil dünlerin vezir arsızlığındayız ve kaybettik.
Ellerim, kendi ceplerime sığmayan bir emsali görülmemiş acı şimdi; parmaklarımdan tıkanan yoksul sevinçlerin tetik parmak yolculuğundayım. Hepimiz acıyız, kendimize dökülen.
Şimdi neye üzülsek diner sızı?
Çocukluğumuza sarılsak biter mi acının yaşı?
Doldurur mu 18'ini ve reşit acılardan sıyrılır mı doğum sancısı?
Ürküyoruz geceden.
Garip, kekremsi bir iç sıkıntısı hepimizde.
Bulutlar, yeryüzünün isimsiz savaşçısı gökyüzünden.
Kaç bin acı döküldü üstümüze, üstümüz başımız "Sesimi duyan var mı?" ...
Dilara AKSOY
3 notes
·
View notes
Text
Paramızla rezil oluyoruz bu nedir ya
1 note
·
View note
Text
Bayram kutlaması yazacaktım ama vicdanım yetmedi elim gitmedi💔Kahramanmaraş'ta hortum çıktı çadırlar yıkıldı yerinden söküldü 2 kişi öldü 40 yaralı var 3 ay geçti depremin üzerinden halâ bıraktım prefabrik evi koyteyner eve bile geçirilemedi depremzedeler suriyeliye idlibte ev yapanlar 9 milyon barbar öküze bakmakla gurur duyanlar kendi vatandaşlarını soğuktan yağmurdan kurtaramadı YAZIKLAR OLSUN İTİBAR:PANDEMİ ZAMANI DİĞER ÜLKELER HALKINA KARŞILIKSIZ KREDİ VERİRKEN DİLENCİ GİBİ HESAP NUMARASIYLA PARA TOPLAYIP SARAY YAPTIRMAK/LÜX ARAÇ KONVOYU 16 ÖZEL UÇAK ALMAK/GEREKSİZ BİNLERCE KORUMA BESLEMEK/suriyeli afganlıyı MAAŞA BAĞLAMAK DEĞİLDİR,İTİBAR🔗 KARA GÜNDE HALKINI İNSAN GİBİ YAŞATMAKTIR kızılay ÇADIR GIDA SATTI ŞİMDİ ARSA KARŞILIĞI KONTEYNER VERİYOR BUNCA ŞEYDEN SONRA DALGA GEÇER GİBİ DOĞALGAZ BULDUK 1 AY BEDAVA DİYORLAR😤😠😈 BULMAYIN NE ZAMAN GAZ BULSANIZ FATURALAR UÇUYOR AMA BEDAVA VERMİYORSUNUZ 5'Lİ ÇETE ŞİRKETİ ELEKTRİK/SU/GAZ KAZIK SATTI BİZE 200 TL YAKAN 1000 ÖDEDİ FAİZ OLARAK BİZE 1 AYLIK SADAKA MI VERİYORSUNUZ?İSTER ASIN İSTER KESİN DOĞRULAR BUNLAR AYRICA "baykar şirketine denizaltı yaptırmak için İngilizler sırada"fiyasko çıktı İngilizlerin haberleri yok yalanladılar niye baykarla uğraşsınlar ki bizde denizaltı yokken onlar üretiyorlardı hem de ucuza yapıyorlar insanda azıcık mantık olacak ama Nasreddin hocanın gölü mayalaması gibi"ya tutursa(yutarlarsa)"meselesi her defasında dünyaya rezil oluyoruz polisi ne vakit göndereceksiniz mümkünse 3 gün gözaltı yapsınlar bayram ziyaretine gelenlere sinir oluyorum kurtulurum😴
instagram
0 notes
Text
Sanirim tekrar 3 kisilik bi arkadas grubuyuz
#isra ciddi ciddi gitti cunku#zaten garip davraniyordu diger arkadaslariyla takilmaya basladigindan beri#bugün bana senin iyice gptun kalkmis asiri egolusun falan dedi ben de benimle boyle konusacaksan hic konusma dedim#sürekli bagirarak kufur edşyo#rezil oluyoruz#bugün de arkadasi bana dik dik bakiyodu sonra geldi ne bakiyosun olum dedi ben de mal misin bakisi attim gectim#sonra israyı cahırdım sadece benim hakkımda bi sey mi soyledin ona dedim#SADECE BU YA#koridorun ortasında yazıklar olsun sana falan diye bagirdi gitti#yinr ben suclu konumuna dustum ama yemin ederim sadece bunu dedim düzgün bi sekilde#ben onu cagırmıyorum mesela nurgül cagiriyo#gelir gelmez ne var ekin ne istiyosun#aq dur dinle bi ben mi cagirdim seni#niye bana bagiriyosun#tüm arkadaslari da bana ters ters bakiyo#aptallar
3 notes
·
View notes
Text
Ps oynamaya geldik. Adam bize öyle bi makine açtı ki sanki fifa 99 oynuyoruz tüplü tv ve atari getirseydin.
3 notes
·
View notes
Text
yakın arkadaşımla ne zaman migrosa gitsek hep aynı migrosta sırasıyla rezil oluyoruz kasiyer o kadar alıştı ki...
15 notes
·
View notes
Text
Neden yabancı dil öğrenemiyoruz?
Küçük yaşlarımızdan beri İngilizce öğrenmek için çabalıyoruz. Özellikle ülkemizde senelerce okullarda eğitim almamıza rağmen öğrenemeden mezun oluyoruz. Bir çok insan dil öğrenmenin önemini geç fark edip dil kurslarına gidiyor fakat bu bile yeterli olmuyor. Bunun nedenlerinden biri eğitim sisteminin dil bilgisi odaklı olması. İnsanlar zamanlarının çoğunu dil bilgisi öğrenmeye harcıyorlar. Diğer bir nedeni konuşmaktan korkmak. Hata yapmaktan, rezil olmaktan korktuğumuz için konuşmaktan kaçıyoruz. Fakat dil öğrenmenin en iyi yolu konuşmaktır. Yabancı dil de çoğu konuda olduğu gibi hata yapmadan öğrenilmez. Okulda ve kurslarda öğrendiğimiz dilin yeterli olmama nedenlerinden biri de sınava, test çözmeye yönelik öğrenmeye çalışmamız. Fakat gerçekten bir dili konuşmak istiyorsak sadece sınava yönelik çalışmak yeterli olmayacak.
Dil öğretirken bizi o kadar çok kuralların içine sokuyorlar ki karmaşanın içinden çıkamıyoruz. Bu da dil öğrenmekten korkmanıza sebep oluyor.
Yabancı dil öğrenirken yapılan hatalar
• Konuşmamak yapılan en büyük hatalardan biri. Ne kadar öğrenseniz de öğrendiklerinizi uygulamıyorsanız maalesef öğrendiğiniz dili ilerletemeyeceksiniz. Öğrendiğiniz dilin kullanıldığı ülkeye gidemiyorsanız bile sosyal medya her ülkeden insanla tanışmamıza olanak sağlıyor. Yabancı arkadaş edinmek o dilin gündelik konuşma şeklini, kelimelerin nasıl ve nerede kullanıldığını anlamamız için yardımcı olur. Konuşacak birini bulamazsanız gün içinde kendinizle konuşabilir ve günlük tutabilirsiniz.
• Ana dilinizle öğrendiğiniz dil arasında bağ kurmaya çalışıp öğrenmeyi zorlaştırmayın. Ana dilinizde kullanılmayan veya farklı şekilde kullanılan yapıları mantıksız bulup ana diliniz gibi düşünmeye çalışırsanız işler daha çok karışır ve öğrenmeniz zorlaşır.
• Gerçekten o dile ilgi duymuyorsanız öğrenmek işkence gibi gelmeye başlar. Öğrenmek istediğiniz dilin size eğlenceli gelmesini sağlayabilirsiniz. Filmleri, dizileri veya şarkıları ilginizi çekiyorsa öğrenmek için daha hevesli olabilirsiniz.
Maruz kalarak öğrenmek
Doğdumuzdan konuşmaya başladığımız zamana kadar etrafı gözlemleriz. İnsanların konuşmalarını dinleriz ve anlamaya başlarız. Konuşmaya başladığımız da ise kısa ve basit kelimeleri taklit ederiz. Zamanla bir çok kelimeye dilimiz dönmese de söylemeye çalışırız. Kelimeleri yanlış telaffuz ederiz, devrik cümleler kurarız. Ana dilimizi bile bu şekilde maruz kalarak, duyarak ve taklit ederek öğreniyoruz. Yabancı bir dil öğrenirken de aynı kurallar geçerli. O dile sürekli maruz kalmak kulağımızın alışmasını ve zaman geçtikçe anlamaya başlamamızı sağlar.
Geçmişe kıyasla yeni neslin yabancı dil bilgisinin daha iyi olduğunun farkındayız. Sosyal medyanın yaygınlaşması ile ingilizce başta olmak üzere bir çok dile maruz kalıyoruz. Bazı platformlar üzerinden tek tıkla altyazılı veya altyazısız bir çok filme, diziye ulaşabiliyoruz. Yabancı dizilerin ve filmlerin yaygınlaşması genç neslin farkında olmadan o dile kulağının aşina olmasına sebep oluyor.
Bilgisayar oyunları da özellikle ingilizceye maruz kaldığımız yerlerden biri. Oyunun dili ve oyunda kullanılan terimler buna örnek olarak gösterilebilir. Daha çok küçük yaştaki çocuklar bile bu oyunlar sayesinde yabancı dile aşina olmaya başlıyor.
Yabancı dil öğrenmek için en etkili yollar ve tavsiyeler
1- Hata yapmaktan korkmayın.
2- Her fırsatta konuşun. Pratik yapın.
3- Okuma, yazma, konuşma, dinleme alıştırmaları yapın.
4- Öğrenmek istediginiz kelimelerle ilgili cümleler kurun.
5- Hikaye, roman okuyun.
6- Yabancı arkadaş edinin.
7- Konuşmanızı kaydedip dinleyin. Başlarda kendi sesinizi dinlemekten rahatsız olsanız da bu kayıtlar sayesinde gelişiminizi izleyebilirsiniz.
8- Aksanınız yüzünden hayal kırıklığı yaşamayın. Kelimeleri doğru telaffuz edip anlaşıldığınız sürece aksanınız konuşmanıza engel değil.
9- Bir video veya film izlerken durdurup konuşmaları taklit edebilirsiniz.
10- Son olarak seviye atlamak için acele etmeyin. Sabırlı olun ve pes etmeyin.
#yabancidil#yabancı#dil#dil öğrenmek#yabancı dil#yabancifilm#yabancidizi#english#korean#spanish#french#japanese#ingilizce#korece#ispanyolca#fransızca#japonca
9 notes
·
View notes
Text
5 litrelik su şişeleriyle ağırlık çalışırken beni bi gülme alıyo sikecem açın şu spor salonlarını millete rezil olduğumuz yetmiyo bi de kendimize rezil oluyoruz :d
13 notes
·
View notes
Text
Dalgasına yazdığım şeyleri rebelemeyin lan rezil oluyoruz
2 notes
·
View notes
Text
Heh sen etek giyerken rezil olmuyoruz benim yüzümden mi oluyoruz ? Ayıp lan sana Tarkan
#tarkankurdu#funny#fun#komik#komedi#komikli#comedy#mizah#eglence#komikresim#komiklikler#postlarım#espri#komiklik#şaka#ben#eğlence#hayat#fun gif#funny gif#gif#ankara#my post
163 notes
·
View notes
Text
Üslûpta neyi yitirirsek kalbimiz de onu yitiriyor
Blain Brown'un Sinematografi isimli eserini bir dostumun tavsiyesiyle okumuştum. Teknik kısımlarını anladığımı söyleyemem. Ancak teorik kısımları hakikaten öğreticiydi. Mesela şu dediği hep aklımdadır. (Elbette manaca naklediyorum:) "Eğer kuralları değiştirmek istiyorsan öncelikle o kuralların niçin konulduğunu öğrenmelisin." Neden böyle söylüyordu Brown? Çünkü kuralların konuluş hikmetini/faydasını bilmeden yapılacak değişiklikler 'geliştirme' değil 'bozma' olurdu. Sinema gibi yenilikçiliğe meyyal bir meslek kolunda olsanız bile, bir kuralı 'ne işe yaradığını bilmeden' değiştirmeye kalkarsanız, faydadan çok zarar getirirdiniz. Geleneğin üzerinde yükseldiği tecrübeyi anlamaya çalışmak bu nedenle çok önemliydi. Eline her kamera geçiren sinemayı baştan yazamazdı. Yoksa rezil olurdu. Kon-Tiki de birçok eleştiri yapar bu açıdan modern bilimcilere. Thor Heyerdahl'ın Peru'dan Polinezya kıyılarına bir salla yolcuğulunu anlatan Kon-Tiki, filmindeki maceracılığın aksine, aslında bilimin tecrübeyle gelen bilgiye karşı körleşmesini irdeler. Kitap boyunca Heyerdahl'ın en çok kafayı taktığı konulardan birisi budur. Bilimciler kafalarının içindeki 'olurluk-olmazlık' içinde öyle boğulmuşlardı ki sahada nelerin başarılıp-başarılamayacağını koltuklarından kalkmadan tayin etmeye çalışırlar. Halbuki insanlığın binlerce yıllık tecrübesi de epeyce bir sınanmışlık içermektedir. Kulak verilmesi gerekir. Kendisi kulak verir. Başarır. Kitaptaki misallerden birisi, yanlış hatırlamıyorsam, kutup bölgesinde seyahat eden kâşifin başına gelenlerdir. Yerlilerin fermuar türünden şeyleri kemikten yapmalarını cahillikten sanan kâşifimiz çadırına döndüğünde kötü bir sürprizle karşılaşır: Metalden yaptığı hiçbirşey açılmamaktır. Hepsi soğuktan kenetlenmiştir. Yolculuğunda büyük sıkıntılar yaşar. Aldığı dersi de Heyerdahl'a 'yerlilerin tecrübelerine önem vermesi için' aktarır. Buradan şuraya geçmek istiyorum: Bugünlerde de bir kısım ahirzaman zıpçıktıları, başta Efendimiz aleyhissalatuvesselam başta olmak üzere, dinî açıdan büyüğümüz/öncümüz saydığımız herkesin isminin/ünvanının arkasına eklediğimiz hürmet ifadelerini 'aşırılık' olarak görüyorlar. Hatta, soyadında İslam geçen bir nasipsizi, Allah'ı andıktan sonra 'celle celaluhu' demeyi dahi 'araya resmiyet sokmak' olarak tenkid ediyor. Eh, yapacak birşey yok, rahmetli babamın dediği gibi: "Yaşa ki neler göresin!" Biz de ahirzamandan payımıza düşeni yaşadıkça böyle şeyler görüyor, işitiyoruz. Cenab-ı Hak ayaklarımızı istikametten kaydırmasın. Âmin. İşaratü'l-İ'caz'da Bakara sûresinin 26. ayetinin tefsiri sadedinde söylenilenleri okuyanlar bilirler: Mürşidim 'marifetullahın delillerinden istifade'nin ancak 'taraftarlıkla' mümkün olabileceğini söyler. Yani niyet 'inkâr' değil 'kabul' olmalıdır. "Her kim inâyet-i ezeliye ile rububiyet-i İlâhiyeyi göz önüne getirip Allah cânibinden kudretin azameti altında bakarsa 'baudat/sivrisinek' ve emsaliyle getirilen temsillerin belâgat kanunlarına muvafık ve Cenâb-ı Haktan hak olduğunu tasdik eder. Fakat her kim nefsinin emri altında mümkinatı nazara alarak bakarsa, şüphesiz vehimler onu havalandırır, dalâletin bataklığına atar." Peki bunu neye dayanarak söylemektedir Bediüzzaman? Elbette ayetin inceliğine. Açmaya çalışalım. Kısa bir mealiyle buyrulmaktadır ki orada: "Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar, böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: 'Allah böyle misal vermekle ne murat eder?' derler. Allah, onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır." İşte, burada ifade edilen 'yaklaşım farkının' mevzua imanla bakıp-bakmamakla ilgili olduğunu izah eder mürşidim eserinde. Hatta ekler: "Allah'ın sun'una, ef'âline, kelâmına, temsilâtına, üslûplarına, inâyet ve rububiyetini mülâhaza etmekle beraber, Allah'ın cânibinden bakmak lâzımdır. Bu bakış da ancak nûr-u imanla olur." Yıllar sonra telif ettiği 15. Söz'de 'şeytanın bir desisesi' olarak ayrıca analiz ettiği 'bitarafane muhakeme' mevzuunda Bediüzzaman'ın düşünceleri kat'idir: "Ey Şeytan! Bîtarafâne muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki senin şakirtlerin, dediğiniz bîtarafâne muhakeme ise, taraf-ı muhalifi iltizamdır. Bîtaraflık değildir, muvakkaten bir dinsizliktir. Çünkü Kur'ân'a kelâm-ı beşer diye bakmak ve öyle muhakeme etmek, şıkk-ı muhalifi esas tutmaktır. Bâtılı iltizamdır, bîtarafâne değildir. Belki bâtıla tarafgirliktir..." Yani itikadî meselelerde objektif olmaya çalışmak bir tuzaktır. Kişi ancak kalbindeki imanın taraftarlığıyla okuyabileceği hakikatlerden objektiflik arızasıyla mahrum kalır. Büsbütün yitirmese de bu bakış gözündeki parlaklığın epeycesini giderir. Buradan da şuraya zıplayalım: Editörlüğüm boyunca birçok akademik metnin yayına hazırlanmasında da görev aldım. Özellikle dinî metinlerde beni en çok rahatsız eden şey, akademisyenlerin, sanki 'ortada bir yerde duruyor gibi' konuşmalarıydı. Bazen öyle ifadelerle karşılaşırdım ki "Bu adam müslüman değil mi yoksa?" diye endişelenirdim. Editörler, elbette ellerinden geldiğince, okur ile yazar arasında bir köprü oldukları için 'okurların kalpleriyle de' metinlere bakmaya çalışırdım. Böylesi metinler karşısındaki endişelerimi açtığımda daha tecrübelilerden durumun alışılmış olduğunu işitirdim: "Akademik metinler böyle olur." Daha sonraları bu tarz içeriklerin bir tür 'tarafsızlık kaygısıyla' oluşturulduğunu öğrendim. Yani müellifler, metnin sonunda hangi tarafı savunuyor olurlarsa olsunlar, üslûp itibariyle taraf tutmamaya çalışıyorlardı. Bu nedenle bazen 'hazreti'ler, bazen 'aleyhisselam'lar, bazen 'radyallahu anh'lar bile arada kaynıyordu. İslam âlimlerinin metinlerinde tarafsızlığın böylesini hiç görmemiş olan benim gibiler için de elbette bu durum bir parça tuhaf kaçıyordu. Hatta, tuhaf kaçması bir tarafa, ruhsuz/istifadesiz görünüyordu. Şimdilerde bu konuyu Bediüzzaman'ın yukarıdaki tefsiriyle ilişkilendiriyorum. Evet. Biz, başta Efendimiz aleyhissalatuvesselam olmak üzere, peygamberleri, sahabeyi, tabiin ve tebe-i tabiin büyüklerini, evliyaullahı 'babamızın oğlu gibi' anamıyoruz. Böyle bir tarafsızlık tanımıyoruz. Duyarsak da rahatsız oluyoruz. Çünkü Bakara sûresindeki o sır, o ders, o hikmet, şuurlu-şuursuz damarlarımıza yerleşmiş. Hatta "Peygamberi birbirinizi çağırır gibi çağırmayın!" buyuran Nur sûresinin bir parıltısı da, elhamdülillah, kalbimizi fethetmiş. Biz, 'taraftarlığımızı gösterir' böylesi ifadeleri nakledeceğimiz delillerin öncesi kılıyoruz ki, ışıltısı dikkatimizden kaçmasın. 'Kim söylemiş'i daha derinden hissedilsin. Hem yüreğimize o kişilerle aramızdaki hiyerarşiyi hatırlatsın, söz ona göre dinlensin/okunsun, hem de içimizdeki objektivite alabileceği kadar yara alsın, durduğumuz yer bununla belli olsun. Çünkü, elhamdülillah, dinî hiçbir konuda arada bir yerde durmuyoruz. Evet. İman araf kaldırmaz. Bunu biliyoruz. O halde, yani içimizde hiçbir araf olmadığı halde, üslûbumuzda neden araf bulunsun? Hasılı: Salavatımız da, selamımız da, duamız da, hürmetimiz de, Nemrud'un ateşine su taşıyan karınca türünden bir taraftarlığımızdır muhterem kârilerim. Yitirmeyelim. Üslûpta neyi yitirirsek kalbimiz de onu yitiriyor. Yaşadıkça görüyoruz.
2 notes
·
View notes