#onun güzel ahlakı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Animals and nature 🌵
........
Mazlumun ve mağdurun dini, dili, ırkı sorgulanmaz. İslam, bütün canlılara merhamet etmeyi öğütlüyor.
Peygamber Efendimiz (SAV) birçok hadisede Müslümanlara bunu hatırlatarak şöyle buyuruyor:
“Merhamet etmeyenlere merhamet olunmaz. Bağışlamayan kimse bağışlanmaz Hz. Peygamber (SAV),
"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyuruyor.
İnsanın vicdanında var olan ama örselenmiş güzel ahlakı tamamlamak için. Demek ki eksiklikler var.
Bugün o eksiklikler daha da belirgin.
Yeniden bir temizlenme, arınma dönemi yaşamalıyız.
Yüreklerimizi, saflarımızı sıklaştırmalıyız. Birbirimizi sevmeliyiz.
Tek akıl, tek vicdan, tek ses ve tek yürek olmalıyız. İnsanlığın onurunu korumak için.
Ellerindeki kutsalları değiştirenlere, gönüllerinden "sevmek, merhamet etmek ve insan olmak" kavramlarını çıkarmış olanlara, görmeyenlere veya bu kutsalları göremeyenlere denecek fazla bir şey yok maalesef.
Hz. Ebu Hureyre (RA) anlatıyor:
Resulullah ilk turfanda meyveyi gördüğünde o yemişi yanındaki en küçük çocuğa verirdi (Müslim, Hacc, 85).
Önce çocukları sevindirirdi.
Bir harbin sonunda vurulmuş bir çocuk gördü. Kimin vurduğu belli değildi. Çocuk kimdi, belli değildi. O gün, bütün bir gün Hz. Peygamber (SAV) mübarek ellerini göğe çevirdi ve
"Ya Rabbi, ben bu çocuktan dolayı sana yöneliyorum. Muhammed'in bundan haberi yoktu. Muhammed bundan razı değildir. Muhammed bu günahtan habersizdir" dedi.
Mazlumun, mağdurun, çocuğun dini ve ırkı sorgulanmaz ve sorulmaz.
Onun yanında olunur, karşısında olunmaz.
Kanı dökülmez, kanı dindirilir.
Gözü yaşartılmaz, gözyaşı dindirilir.
Hiçbir kutsal, "Çocuk öldür" diyemez.
Medeni dünya bundan ne kadar uzakta.
.......
There is no mercy for those who do not show mercy.”
The religion, language and race of the oppressed and the victim are not questioned. Islam advises to be merciful to all living things. Our Prophet (SAV) reminds Muslims of this in many incidents and says: “There is no mercy for those who do not show mercy. Whoever does not forgive is not forgiven
Hz. The Prophet (SAV) says, "I was sent to complete good morals." In order to complete the good morality that exists in the conscience of man, but which has been disturbed. So there are deficiencies. Today, those shortcomings are even more pronounced. We must experience a period of purification and purification. We must tighten our hearts and our ranks. We must love each other. We must be one mind, one conscience, one voice and one heart. To protect the dignity of humanity. Unfortunately, there is not much to be said about those who have changed the holy things in their hands, those who have removed the concepts of "love, compassion and being human" from their hearts, those who do not see or those who cannot see these holy things.
Hz. Abu Hurayra (RA) narrates: When the Messenger of Allah saw the first first fruit, he would give that berry to the youngest child next to him (Muslim, Hajj, 85). First, he would make the children happy.
He saw a boy shot at the end of a war. It was not clear who shot him. It was not clear who the boy was. That day, all day. The Prophet (SAV) turned his blessed hands to the sky and said, "O Lord, I am turning to you because of this child. Muhammad did not know about this. Muhammad is not satisfied with this. Muhammad is unaware of this sin." The religion and race of the oppressed, the victim and the child are not questioned or asked. Be with him, not against. The blood is not spilled, the blood is calmed. Tears are not shed, tears are relieved. No scripture can say "Kill a child". How far is the civilized world from that?
51 notes
·
View notes
Text
Dost Seçme Sanatı
İnsan ancak dostları kadar büyür, dostları kadar gelişir. İnsanın çapı, dostlarının çapı kadardır. Bir insanla dost olmak, geleceğinizi o insana emanet etmektir. Dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız. Kişinin kalitesini, dostları belirler. Kim olduğunu bilmek isterse, kimlerle dost olduğuna bakmalı insan. Adaletin önderi Hz. Ömer’in dediği gibi; “Kişinin dostu; aklının kılavuzudur.” Herkes, kendi “ayarına”, aklına göre dost edinir. Her kuş, kendi cinsiyle uçar. Kartallar kartallarla… Kargalar kargalarla. Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı. Akıllı insan, kime akıl danışacağını bilen insandır. Akıl danışacağın insanla dost ol. İnsanın hayatında, mutlaka kendine öğüt veren gerçek dostları olmalı. Çünkü gerçek dostlar, insanın “hayat sigortasıdır.” Nasıl bir insan olmak istiyorsan, öyle insanlarla dost ol. Hayat, yanlış insanlarla harcanacak kadar ucuz değildir. Bir kişi, ilişkilerinde, hep sosyal statüsüne sığınıyorsa, “karakter kıtlığı” yaşıyor demektir. Yüreği temiz insanla dost ol. Edindiğin dostlarının fikirleri kirliyse, senin “kalbin ve fikirlerin” ne kadar temiz olursa olsun, er ya da geç senin de kalbin ve fikirlerin kirlenir. Duygular gibi, değerler ve inançlar da kişiden kişiye sirayet eder. Doğru yolu yanlış insanla yürürsen, yolunu da doğrunu da kaybedersin. Bir dostta, neyi aradığını bilmiyorsan, kiminle dost olduğunun ne önemi var. Niçin sevdiğini bilmiyorsan, kimi ve neyi sevdiğinin ne anlamı var. Bir insana yaptığın fedakarlık, sevgisini değil de “istismarını” artırıyorsa; bu, onun sadece fedakarlığa layık olmadığını göstermez; aynı zamanda, onun ne kadar “ahmak” olduğunun da göstergesidir. Fedakarlığı, iyiliği, merhameti, sevgiyi istismar eden kişi, “ahmağın” ta kendisidir.!!!!! Vefa, sadece “asil ruhlu” insanlarda bulunan bir özelliktir. Vefası olmayan, duygularını istismar eden ahmak adamdan uzak dur. Kendisine yapılan bir iyilik karşısında, teşekkür etmeyen ve kendisinin yaptığı hatadan dolayı, özür dilemeyen insanlardan uzak dur…!!!! Çünkü teşekkür etmemek ve hatalarından dolayı özür dilememek, “iflah olmaz bir kibrin” göstergesidir… Asla dikene de güle de aynı değeri verme. Bu senin gülü de dikeni de tanımadığını gösterir. Usta şair İsmet Özel’in deyimiyle; “Karlı bir gece vakti uyandıracağın” dostlar bul kendine. Bir insanla birlikte olduğunda, mutlu hissetmen ve zevk alman seni aldatmasın.!!! Gerçek dostlukta, bundan daha fazlası gerekir. Yanında bulunduğunda, “iç huzursuzluğu hissettiğin” insandan uzak dur.!!! İç huzuru, gerçek dostla sahte dostu ayırabileceğin en sağlam duygudur. Çünkü “iç huzursuzluğu” duyguların “sigortasıdır.” Gerçek dostlar insana, mutluluğun yanında, iç huzuru verir.!!! Dost seçmesini bilmeyenin, “keşkesi, ah vahı” bol olur. Kimi arkadaş vardır; kişiyi ölümün eşiğinden kurtarır; kimisi de ölümün eşiğine bırakır. Ulu bilge Tebrizli Şems ne güzel söylemiş; “Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.!!!!! Unutma; güvenine layık olmayan, sevgine de layık değildir. Güven, sevgiden önce gelir… Güvenmeden sevmek, dost olmak; üç günlüktür. Güvenerek sevmek, dost olmak; ömürlük… Güvenmeden sevmek, pişmanlıktır. Kimi seveceğini, kime güveneceğini bilmemek de ahmaklık. Çünkü bütün büyük hataların başı, budur. İnsan; yolunu, kendini, kimliğini ve değerlerini bundan dolayı kaybeder. Akıllı insan; sevgisini, değerini ve güvenini ancak bunlara layık olana verir. Bir insana güvenmek için, o insanın “gerçek değerlerini” bilmelisin… Çünkü insanların, bir gerçek değerleri, bir de “sözde, sahte değerleri” vardır. Sözde; herkes dürüsttür, adildir, anlayışlıdır, cömerttir, yardımseverdir, tutarlıdır, ahlaklıdır. İnsanın gerçek değerlerini; sözü değil, davranışı gösterir. Çaplı dostlarla birlikte olmak, insanı çoğaltır, artırır, geliştirir ve yeni ufuklar açar… Huzur bulursun onlarla… Çapsız insanlarla birlikte olmak da, insanı zihinsel olarak çoraklaştırır, ufkunu daraltır, O insanların ilgi alanları, basitleşir, düşünceleri, sığlaşır, gündemi, magazinleşir; konuşmaları, dedikodu seviyesine iner, duyguları Harap olur eskir ve hayatının anlam düzeyi düşer… Onun için, bizi soylu ve onurlu duygu ve düşüncelerle tanıştıracak, çaplı dostlar arayıp bulmalı.!!!!! Seni ihtiyacı kadar seven kimsenin dostluğundan sakın. Çünkü onun ihtiyacı bitince, egosunu tatmin edince; sevgisi de, dostluğu da biter. Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişen karakter yoksunları işte bunlardır. Nasıl bir insan olmak istiyorsan, o kalitede ve özellikte insanla dost ol. Çünkü arifle oturan, arif kalkar. Cahille oturan, cahil kalkar Son söz; “Bazı insanlar, bazı insanlara şifadır.
22 notes
·
View notes
Text
🗣️ Beklentisiz Olma Ahlakı
Bir insanın mücadelesinin ahlakını, şahsi adına beklentisiz olması, genelin yararına ise beklentileri belirler.
İnsanlık tarihinde bunun en güzel örneğini Mustafa Kemal Atatürk vermiştir.
Savaşmak zorunda kalarak yurda ve dünyaya barışı getiren o yüksek ahlakı sonsuza kadar Atatürk temsil edecektir.
Manadan uzaklaşıp madde aleminin bataklığında boğulan insanlık Mustafa Kemal Atatürk'ü anlayabilmiş olmadığı gibi onun seviyesine ulaşmaktan çok uzaktır.
Tüm yaptığı devrimler sadece Türk ulusunu değil insanlığı kurtaran fikrin eseridir.
Ne kadar üzücü bir durumdur ki emperyalizmin toplum mühendisliği çabaları sonucu oyuna gelerek ulusun bir kısmının dini siyasete alet edenlere kanması ve Mustafa Kemal Atatürk'ü kullanarak aldatanların alternatif bir saygı görmesi en büyük açmaz olarak önümüzde durmaktadır. Bu durum dünyada Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamaktan en uzak toplum olduğumuz gerçeği ile bizi yüzleşmeye davet etmektedir.
Hiç kimsenin kendisiyle yüzleşemediği bir dönemden geçiyoruz.
Kendine ve düşüncelerine toz kondurmayanlar aldandıklarını gördükçe biraz daha içlerine çekilerek alanı genişletecekler.
O boşluğu kim dolduracak?
Doğada hiçbir boşluk, boş kalmaz.
Yüksek ahlak yerini yine geri alacak.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#atatürk#insan#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#beklentisiz olma ahlakı
4 notes
·
View notes
Note
eşin namaz kılıyor mu? bunu kimseye pek sormam yani ibadetleriyle ilgilenmem ama bu ara görüşmeyi düşündüğüm biri var ve şuana kadar hep bu yüzden görüşmeleri reddettim seni kendime yakin hissettigimden soruyorum. seninle tanismadan önce kılıyor muydu seninle mi başladı çevremde pek ibadetlerini yerine getiren kadın erkek olmadığı için kime soracagimi bilemedim bu konunun özel oldugunu dusunup cevaplamak istemezsen anlarım.
Kılıyor Allah'a şükür. Yani kimsenin ibadeti tabikide kimseyi ilgilendirmez ancak eşler için böyle olmuyor bence. Biriniz namaza göre yaşarken birinin hiç umursamaması çok zor olur. Ama bu bir kriter mi bilemiyorum. Kişiden kişiye değişir. Bir iki çok iyidir çok karakterlidir islamı yaşar ancak namaz konusunda doğru dürüst bir alışkanlığı yoktur. Eğer namaz dışında her şey gerçekten okeyse bence namaz kılmayı kendine alışkanlık edeceğine dair bir söz değil ama bir teşvikle bence evlenilebilinir. Çünkü inanın namaz kılan ama ahlakı çok bozuk bir sürü insan var. Namaz ne yazık ki artık bir kriter değil çünkü her namaz kılan bir değil. Hiçbirimiz hakkını veremiyoruz bence. Biz şuan birbirimize hatırlatıyoruz kılmaya çalışıyoruz.
Eşimle ailelerimiz farklı biraz. Mesela ona kimse namaz kılması için küçükken teşvik etmemiş. Bana kimse demedi diyor. Alışkanlık edememiş haliyle. Bende tam dersi sürekli neredeyse bir namaz baskısıyla büyüdüm. Ve namaz hep imtihanım oldu. En zor ibadet benim için hâlâ. Ama bunları elbette oturup konuştuk. Çünkü evlilikte zıtlıklar çokta iyi değil. Ben düğünümü kadın erkek ayrı olmasını istedim mesela. Ve bu onun ailesinde görülmemiş bir şeydi. Evlenmeden önce taviz vermeyeceğiniz ya da sizin için çok önemli olan şeyleri mutlaka konuşun. Biz Allah'ın izniyle bu devirde güç bela kadın erkek ayrı düğün yaptık. Ha çok güzel oldu mu tartışılır ya da ben ayrı düğün yaptım diye çok takvalı oldum mu hayır. Canım @kuslarinsarkisi da geldi hatta düğünüme. Bir paravanla ortadan ayırdık.
Her evlilik kendi içinde yetiştirilen bir çocuk gibidir. Ama ben şunu hep söyleyeceğim benzediğiniz, hayat tarzınızın neredeyse aynı olduğu biriyle evlenin. Bu ibadet noktasında da benzesin, ahlak olarakta benzesin. Bunlar bence konuşulması gereken mühim konulardır. Dediğim gibi ölçüsü önemlidir sadece. Ayrıca teşekkür ederim kıymet verdiğin için umarım çoooookk güzel insanlarla karşılaşırsın🌸
6 notes
·
View notes
Text
Allah resulünün sahabelerinden birisi diyor ki peygamberin yanındaydım şöyle buyurdu dün gece garip bir şey gördüm Ümmetimden biri dizleri üzerine düşmüş ve Yüce Allah'la arasında bir perde vardı güzel ahlakı gelip o perdeyi kaldırdı ve o kimseyi yüce Allah'a kavuşturdu
Efendimiz buyurdu ki :Kıyamette teraziye konan en büyük şey güzel ahlaktır ...
Yine; Peygamber efendimize filan kadın gündüzleri oruç tutar geceleri de namaz kılar fakat kötü huyludur ,diliyle komşularını incitir ,dediler Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu Onun yeri cehennemdir.
9 notes
·
View notes
Text
FETÖ NEDİR?
Fetö şirktir, hurafedir, uydurma dindir, dini maddi çıkarlara alet etmektir, cehalettir, ihanettir ahmaklıktır.
Fetö "Haçlılar sizin kızınıza karınıza ilişmezler" diyecek kadar alçak bir cehalettir.
Fetö, uydurma dinin ve Risale-i Nur'un bir aynasıdır.
Fetö, Kur'an'da ne kadar yasaklanan batıl bir inanç ve kötü bir ahlak varsa, çıkarı için onu mubah kılan bir haramidir.
Fetö'nün Hristiyan ve Yahudi sevgisi, onlarla işbirliği ve dostluğu, onun cehenneme girmesine delil olarak yeten bir haindir.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor.
" Ey iman edenler müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin bunu yaparak Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"
(Nisa,144)
Fetö, Kur'an'sız cemaatin ve akılsız dinin en fanatik bir taraftarıdır.
Fetö, Şia ve Ehli Sünnetin bütün hurafelerini eserinde toplayan Said Nursi'nin nursuz bir talebesidir.
Fetö, tarihin karanlıklarını kendisinde toplayan kapkaranlık bir zihniyettir.
Fetö'nun Kur'an'daki tarifi şöyledir.
"Bunlar iman ile küfür arasında zikzakçı, mütereddit= kararsız, mütehayyir= şaşkın bir haldedir, ne onlara ne de bunlara yani ne müminlere yarayışlı olurlar nede kâfirlere, ikisi arasında bocalar dururlar.
Çünkü küfür ve şirkleri sebebiyle Allah onları şaşırtmıştır.
"Kim Allah'tan sapıklığının devamını isterse artık onun için bir yol bulamazsın"
( Nisa- 143)
Fetö, yukarıdaki âyette anlatılan münafıklardan daha aşağılık çıkmıştır.
Çünkü münafıklar müminlere yaramadıkları gibi kafirlere de yaramazlar.
Fakat Feto İslam dininin en büyük düşmanlarına köpeklik etmekten kaçınmamıştır.
Fetö'de Kur'an ahlakı olmadığı için, daha doğrusu fetö Kur'an, ilim,
akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir mukallid olduğu için Allah'ın hidayet, rahmet ve mağfiretinden uzak kalmıştır.
Feto Kur'an'sızlığın nasıl dehşetli bir hastalık olduğunu gösteren apaçık bir delildir.
Fetö'de iman, güven, merhamet, kanaat, ahde vefa, eman ve emniyet, sevgi ve adalet, kardeşlik ve istikamet yoktur.
Fetö, 1400 yıllık bir sorundur.
Fetö, hâlâ Allah'ın elçisini istismar ederek Resülüllahın hapiste olan teröristlerle beraber yemek yediğini anlatıyor.
Fetö'de hainlik, casusluk, mal toplama ve yığma, düşmanlara uşaklık, Müslümana ve Tevhid'e kin ve düşmanlık vardır.
Fetö, hoşgörü, dostluk ve muhabbeti İslam düşmanlarına karşı gösterirken, ümmete karşı kalleşlik, casusluk ve ihanet göstermiştir.
Fetö musibeti Diyanet'in ve ilahiyatçıların cehalet ve rezilliğini gösteren en güzel bir delildir.
Fetö'de iman edenlere karşı ihanet, Kur'an düşmanlarına karşı köpek gibi bir sadakat mevcuttur.
Fetö'de hiçbir ahlaki ilke mevcut değildir.
Allah'ın belası Fetö örgütünün üzerine lanet üzerine lanet yağmıştır.
Hangi şartla olursa olsun fetö'nün başarılı olmasını isteyen alçaktır, fetö'ye karşı sessiz kalan de alçaktır.
Fetö'nün kitabında mertlik ve cömertlik diye bir şey yazmaz.
Eğer fetö'de zerre kadar Kur'an bilgisi, az tefekkür, biraz aklı kullanma, asgari bir sorgulama ve minimum bir özgürlük sevgisi olsaydı kısaca Kur'an'a iman olsaydı bunların üzerine bela üstüne bela lanet üzerine lanet yağmazdı.
Devlet adamları Kur'ansız ve akılsız fetö'den ibret almazlarsa aynı akıbetin kendilerini de yakalayacağından hiç şüpheleri olmasın.
Ya Kur'an başa ya kuzgun leşe,
Ali Aydın
4 notes
·
View notes
Text
﷽
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ant olsun Allah’a ki, mümin bir kimseye dünya ve ahret hayrından ne verilmişse, mutlaka bu, onun Allah’a olan hüsnü zannı, beslediği ümit, güzel huyu ve müminlerin arkasında konuşmaktan çekinmesi sayesinde verilmiştir ve Allah’a yemin olsun ki, Allah Teâlâ bir kulu tevbe edip mağfiret dilemesinden sonra, ancak Allah’a karşı taşıdığı su-i zan, ümit beslemesindeki kusur, kötü ahlakı ve müminlerin arkasında konuşmasından dolayı azap eder. Allah’a yemin olsun ki, bir kul Allah’a karşı hüsnü zanlı olduğunda mutlaka Allah onun zannının yanında olur. Çünkü Allah yücelik sahibidir, kulunun O’na olan zannını ve ümidini boşa çıkarmaktan hayâ eder; o halde Allah’a karşı hüsnü zanlı olun ve O’na ümit besleyin. ”
(el-Fikhu’l-Mensub ila el İmam Rıza, s. 360, Uddetü’d-Dai ve Necahu’sSai, s. 147, Müstedreku’l-Vesail, c. 11, s. 248.)
1 note
·
View note
Text
Afşar Timuçin - Aşkın Diyalektiği Kitabından
(Bazı yerlerde kısaltmalar ve eklemeler yapılmıştır.)
Aşk diyalektik düzende bir kültür ortamıdır ve onun toplumdışı oluşu bir kültüre katılıyor olmayı engellemez. Ayrıca aşk bir kültür ortamı olarak iki kişinin bir arada gelişimini sağlar, bu da önünde sonunda genel kültür yaşamına katkıda bulunacaktır, onu kendine göre ya da kendi çapında dönüşüme uğratacaktır. Her aşkta çok özel ya da çok özgün bir şeyler vardır. Aşkta mutlak'ın mantığı da bu çerçevede oluşur ve gelişir. Aşk bir serüvendir, serüvenlerin belki de en kaygan, en sallantılı, en kesinliksiz alanıdır. Aşkın diyalektiği son derece karmaşık, iyiden iyiye çetrefil, gizlerle dolu bir ilişkiyi duyurur bize. Bilinç yetkinliği her konuda olduğu gibi bu konuda da önemlidir. Aşkın yetkin bilinçlere özgü gelişmiş ahlakı bizi ilişkiler düzeyinde tüm olumsuzluklardan koruyacaktır.
Aşk çılgınlık içinde düşünmektir. Aşk tartışmasız benimsemek ve ölesiye özlemektir. Sevgi ussaldır, ussallığın çizgisini büyük bir dikkatle izler, özveriyle izler. Aşk tutkuyla belirgindir. Tutku yoğunlaştıkça gündelik anlamında ussallık geriye çekilir, o zaman aşkın kendi özel mantığı ve özel dili oluşmaya başlar.
Bir yükümlülüktür aşk ve her yükümlülük gibi sorumluluk getirir. Bu sorumluluk düpedüz bir yüzde yüz benimseme sorumluluğudur. Aşk alışılmış sorumlulukları dışlar, göreneksel zorunlulukların çok ötesine geçer.
Aşk bir kavrama biçimidir, insan yaşamını aydınlatan güçlü bir ışıktır, doğru kavrayabilmenin baş koşuludur. Aşk da bir özgür düşünce ve özgür eylem alanı, bir özgür seçişler alanı olmakla belli bir bilinç yetkinliğini gerektirir. Yetkin ruh serseridir. Serseri dediğimiz kişi bir özgürlük tutkunudur. Kalıplara sığmayan, kurallara körü körüne uymayı düşünmeyen, özellikle yararda sınırlanmayan kişidir o. Herkesin bir yarar adına bin bir hile düşündüğü ve koşturup durduğu yerde, serseri dediğimiz kişi, aşkın birinci ustası kimliğiyle yarar getirmez cinsten olmadık işlerin peşinde dolanır. Dünyayla dalga geçiyor gibidir. Serseri değer diye bildiği şeyler dışında hiçbir şeyi umursamaz. Ünler, unvanlar, dünya çapında olmalar. Bunlar boş şeylerdir. Herkesin acınası bir sıradanlıkta yaşadığı şeyleri bile o bir olağanüstülükte yaşamaktadır. Aşık ya da serseri, korkusuzluğu bir tür korkuyla yaşar. Serseri her zaman kaygılıdır, belli etmese de.
Toplumsal yaşam bizi son derece anlaşılabilir bir biçim altına koymak ve öyle kalmamızı istemek gibi bir eğilim içindedir. Toplum bizi öznelliklerimizle kavramak istemez, kavrayamaz da. Aşkta özel özelliklerimiz açınlanır. Bu açınlanan öznellikte dolgun ve zengin bir düş dünyası çıkar karşımıza. Düşler gerçekliğin güçlü simgeleri olarak bilinç etkinliğimizi tepeden tırnağa sarabilirler Gündelik yaşamdan aşk yaşamına geçtiğimizde kendini sakınan insandan kendini düşlemsel zenginlik içinde yaşamı yeniden kurmaya yönelen, yaşamı yeniden tasarlayan insana geçmiş oluruz.
Değer insanın kendini bugünde etkin kılma ve gelecekte yeniden kurma isteminin bilinçsel dayanağıdır. Aşk değerleri ahlak değerleriyle estetik değerler arasında bir yer tutar. Aşkla yönelmek hem iyiyi hem güzeli amaçlayarak yönelmektir. Aşk bir değerler ortamı olmakla bir kültür ortamıdır. Her yerde olduğu gibi aşkta da değer her zaman insani olanı tasarlanmakla ilgili bir öngörüyü kendinde taşır, bu yüzden her zaman geleceğe açıktır, dural değil düzenleyicidir, yönlendiricidir, her durumda bir aşkınlık istemini duyurur. Gerçek bir değerler ortamı olan aşk özünde yaratıcıdır: kendi anlamlarını yaratırken bilince yeni ufuklar açar, yeni bakış olanakları oluşturur. "Aşk" kavramı kendiliğinden "güzel" kavramına bağlanır. Âşık olmak güzelin peşinde olmaktır. Aşkın sanata yakın olduğu yer biraz da burasıdır. Sanatçı güzeli yaratır, aşık güzeli bulur çıkarır.
Gerçek aşk iki kişinin iki ruh-beden bütününün diyalektik bir ilişkide birbirini keşfetmesi, birbirinin gizlerini ortaya çıkarmasıdır, doğrudan doğruya iki kişilik ya da daha doğrusu yalnızca o iki kişiye özgü bir ortam oluşturmasıdır. Her yerde toplumsal bilinç düzeyinde kendini alabildiğine savunan birey aşkta kendini bırakır ve başkası'na teslim olur. Bu karşılıklı bir teslim olmadır. Başkası bizim için her zaman bir gizler yumağıdır, bu gizin aşkta sonuna kadar çözüleceğini düşünmek olası değildir. İnsan kökleri gövdesinden daha büyük bir varlıktır, saçak köklere kadar, köklerin en ince süreçlerine kadar inmek olası değildir. O noktada herkesin herkese en sonunda söyleyebileceği şudur: "Ben bilmiyorum ki sana söyleyeyim." İnsandan insana duygu-düşünce iletimi her zaman sorunludur. Dil her zaman eksikli bir anlatım düzeni ortaya koyar. Bedenin dili bile o noktada yetkin düzeyde anlatımcı değildir. Aşk bilgiye yönelmenin temel koşuludur, bilgiye yönelme isteğidir. Gerçek aşk, tıpkı gerçek sanat gibi, bir bireyden giderek dünyaya açıldığımız yerdir. Bir şiirde, bir tabloda, bir müzik parçasında bir insanın varlığında bütün bir dünyayı görürüz.
Aşkın'a yönelik yoğun heyecanı belli çerçevelere indirgemek gerekir. İnançta olduğu gibi belli bir alışkanlıkla ya da belli bir tekdüzeliğe yönelinmediği zaman olağanüstü son derece gerilimlidir, insandan kaldıramayacağı kadar çok şey ister. Alışkanlıkla sağlanan kolaylıklar da sarsıcıdır ama ‘heyecan verici beceriksizliklerin’ devam ettiği bir özgünlük yerini ‘sevimsiz ustalıklara’ istese de bırakamayacaktır. Bu özgünlükle beraber salt yönlendirilmişliklerinin olmaması alışkanlığın standart kalıplarını kırar. Aşkın o son derece gerilimli ruhsallığını sonsuza kadar sürdürebilmek kolay olmasa da sürüp gidenle ilgili anıları canlandıran bir şimdinin olması ile ateş yanmaya devam edecektir.
0 notes
Text
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (SAV) Örnek Ahlakı ve Hz. Ayşe (RA) ile Evliliği
Ahlak ve Hikmet Dolu Dersler
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (SAV), 57 yaşında Hz. Ayşe (RA) ile gerçekleştirdiği evlilik ve evlilik zamanındaki 18 yaşındaki Hz. Ayşe'nin (RA) 6 yıl süren evliliği, İslam öğretileri ve tarihsel bağlam açısından bu evliliğin ardındaki bazı hikmetler nelerdir?
"İyi ahlakı tamamlamak için gönderildim." (Muvatta, Hüsnü'l-Hulk)
Bu hadis, Peygamber Efendimizin (asm.) ahlakının Kur'an'ın ahlakıyla örtüştüğünü ve iyi ahlakın önemini vurgulamaktadır.
Aişe (radiyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre, ona "Resulullah (sav)'ın ahlakı nasıldı?" diye soruldu. O da şöyle cevap verdi:
كَانَ خُلُقُهُ الْقُرْآنَ
"Kur'an-ı Kerim onun ahlakı idi."
(Müslim, Müsafirin 139; Ebu Davud, Sünnet 14)
Bu hadis, Hz. Peygamber (asm)'in yaşantısının ve davranışlarının tam manasıyla Kur'an'ın öğretilerine uygun olduğunu ifade etmektedir. Onun bütün tutum ve davranışları Kur'an ahlakının canlı bir örneğiydi.
Hadisteki "Kur'an-ı Kerim onun ahlakı idi." ifadesi şu manalara gelmektedir:
Kur'an'da emredilen tüm güzel ahlaki öğretiler Hz. Peygamber (asm.)'in karakterinde somutlaşmıştı.
Hz. Peygamber (asm.), Kur'an'ın erdemli davranışlarını en mükemmel şekilde yaşayarak örneklendirmiştir.
Onun hayatı ve tavrı, Kur'an'ın ahlaki ilkelerinin bir yorumu niteliğindeydi.
Bu hadis, Hz. Peygamber (asm.)'in örnek bir şahsiyet olduğunu ve onu en iyi şekilde anlamanın yolunun Kur'an'ı ve onun ahlakını özümsemekten geçtiğini göstermektedir.
Hz. Peygamber (asm.)'in, Hz. Aişe (ranh.) ile evliliğinin, o dönemin şartları göz önüne alındığında bazı hikmetleri olduğu düşünülmektedir.
Bu evliliğin bazı hikmetleri şu şekilde açıklanmıştır:
Bu evlilik, Müslümanlar için evlilik yaşı, mehir, nikah akdi gibi konularda bir sünnet oluşturmuştur. Hz. Peygamber (asm.), Hz. Aişe (ranh.)'nin babasının Ebu Bekir (ra.) olması sebebiyle güçlü bir dostluk bağı kurmuştur. Hz. Aişe (ranh.), çok zeki ve ilim ehli bir hanım olmuş, Peygamberimiz (asm.)'den dinimizin inceliklerini öğrenmiştir. Bu evlilik, sadece cinsel bir birliktelik değil, Hz. Peygamber (asm.)'in aile hayatını da Müslümanlara örnek olması açısından önemlidir. İslam'da çok eşliliğe izin verildiği için bu evlilik bir örnektir.
Not: Hz. Aişe (ranh), miladi 610 yılında Mekke'de doğdu. 66 yaşında iken miladi 676'da vefat etti. Hz. Muhammed (sav), miladi 571'de Mekke'de doğdu. Miladi 622'de Mekke'den Medine'ye hicret etti. Miladi 628'de 57 yaşında iken 18 yaşında'ki Hz. Ayşe (ranh) ile evlendi. Evlilikleri 6 yıl devam etti.
Kuran-ı Kerim'de evlilikle ilgili genel prensipler belirtilmiş, ancak spesifik yaş veya detaylar verilmemiştir. Bunun yerine evliliğin hukuki ve ahlaki çerçevesi çizilmiştir:
"Yetimleri nikah çağına erdikleri zaman, eğer bir olgunluk görürseniz mallarını kendilerine verin…" (Nisa 4/6)
Bu ayet, evliliğin ancak akli olgunluk ve rizaya dayalı olabileceğini vurgular. Ergenlik çağına erişmiş bir kızın velisinin rızası ve kendi arzusuyla evlenebileceği anlaşılır.
"…hür mümin kadınlarla evlenin…" (Nisa 4/25)
Evlilikte kadının özgür iradesi ve rızası ön şart kılınmıştır.
"Onları güzelce evlendirin…" (Nur 24/32)
Evliliğin makul, insani ve ahlaki ölçülere uygun olması istenir.
Özetle Kuran, evliliğin akli olgunluk, özgür rıza, insani değerler ve ahlaki ilkelere dayanması gerektiğini öğretir. Bu çerçevede evlilik müessesesi düzenlenmelidir. Spesifik yaş veya detaylar ise dönemin şartlarına göre içtihatlara bırakılmıştır.
Hz. Peygamber (sav.) ile Hz. Aişe (ranh.)'nin evlilik süresine dair doğrudan bir hadis rivayeti bulunmamaktadır. Ancak konuyla ilgili bazı sahabe ve âlim görüşleri vardır:
İbn Kesir Tefsiri'nde, Hz. Aişe (ranh)'nin hicretin 10. yılında vefat eden Hz. Peygamber (sav.)'le 6 yıl evli kaldığı kaydedilir. İbn Abdilberr'in naklettiğine göre İmam Malik, Hz. Aişe (ranh.)'nin, Hz. Peygamber (asm.)'le 9 yıl evli kaldığını söylemiştir.
Görüldüğü üzere çoğu kaynak, Hz. Aişe (ranh.) ile Hz. Peygamber (asm.)'in evlilik süresini 6 ila 9 yıl arasında vermektedir. Bu süreç içinde kesin bir rakam zikredilmemekle beraber, genel görüş 6-8 yıllık bir evlilik müddeti olduğu yönündedir.
Doğrudan rivayet edilmiş sahih bir hadis olmasa da, sahabe ve âlimlerden gelen nakiller Hz. Aişe (ranh.)'nin, Hz. Peygamber(asm.) ile yaklaşık 6-8 yıl evli kaldığına işaret etmektedir.
Hz. Aişe (ranh) ve Hz. Peygamber (asm.)'in evlilik süresiyle ilgili farklı rakamların verilmesinin temel nedeni, kameri (ay) yıllar ile güneş (miladi) yılları arasındaki farktan kaynaklanmaktadır.
İslam takvimi ay yıllarına göre hesaplandığından, hicri bir yıl güneş yılından yaklaşık 11 gün kısadır. Bu sebeple:
Kaynakların bazıları kameri/hicri yılları esas alarak 8-9 yıllık bir süre verirken, bazıları da güneş/miladi yılları baz alarak 6-7 yıllık bir evlilik süresi zikrediyor olabilir.
Örneğin İbn Kesir'in 6 yıl dediği süre, muhtemelen miladi yıllar üzerinden bir hesaplamadır. İmam Malik'in 9 yıl demesi ise hicri/kameri yılları esas almış olma ihtimalini akla getirmektedir.
Aradaki bu fark, her hicri yıl ile miladi yıl arasındaki yaklaşık 11 günlük sapmadan kaynaklanmakta olup, birkaç yıl için toplandığında 1 yıla yakın bir süre farkı ortaya çıkarmaktadır.
Dolayısıyla Hz. Aişe (ranh)'nin Hz. Peygamber (sav.)'le kaç yıl evli kaldığıyla ilgili rivayet farklılıklarının temel nedeni, kameri ve güneş takvimlerinin hesaplanma biçimlerinden kaynaklanan bu süre farklılığıdır.
1 note
·
View note
Text
4 Aralık Pazartesi
Zaten defalarca anlatmış olduğum bir hikayeyi, zihnimde, spesifik olarak bir kişiye anlattığımı düşünüyorum ve o kişiye de, hayali bir biçimde defalarca anlatıyorum. Bunu yaparken bazen kendimi durdurmak istediğim oluyor, ama her seferinde bunu beceremiyorum. Sürekli aynı hikayeyi başa alarak anlatmaya başlıyorum, o esnada orada olmayan birine, ama özellikle de o kişinin ilgisini çekmeye çalışarak.
Hikayelerin defalarca anlatılması hususu aslında onu güçlü kılabiliyor; aslında olay olması gerektiği gibi anlatılmaktan çok uzaklaşıyor, bunu kabul ediyorum, ama bir yandan da anlatıcının zekası dahilinde, olması istenen kıvama gitgide daha çok yaklaşıyor. Zihin bir insan olsaydı, onun buradaki çalışma azmini ve kararlılığını sadece takdir edebilirdik. Kimi hikayeleri değiştiririm, herkes değiştirir, istediği kıvama getirir, belki de vurgulamak istediği o özel noktayı daha görünür kılar, bazen de bir kırılma anı ekler. Yine de insan tümüyle uydurmuş olmamak için ana iskelete kendince bağlı kalmaya çalışıyor, gelgelelim bir yerden sonra anlatıcının kendisi de hikayenin büyüsüne kapılıp, tıpkı muhataplarının, yani dinleyicinin kendisine dönüşüyor. Değiştirdiğimden emin olduğum bazı hikayelerin orijinal hallerini artık ben de hatırlamıyorum. Benim anlattığım şekliyle yaşanmadığına eminim, ama gözümde canlandırmak istediğimde ben de artık hikayenin ulaştığı son hale tabi durumdayım. Haliyle artık ben de anlatıcı sayılamıyorum, zihnim, sözde benle aynı kapıya çıkması gereken o olgu, kendisini anlatıcı ve beni de dinleyici konumuna düşürdü. Pek de şakaya gelmeyen bir iş ahlakı olduğunu kabul etmem gerektiği kadar, yaptığı işin doğası gereği iyi de bir humora sahip olduğunu söyleyebilirim. Öyle ki, yaşanmadığını bildiğim şeyler artık yaşanmış kılındılar, harika olduğu kadar korkutucu, mükemmel işleyişinin yanı sıra aşağılık, herkes için olduğu kadar benim için de gerçek ve aynı zamanda gerçek olmaktan o kadar uzak ki; ona bakarken -bazen ona bakabildiğimi düşündüğüm anlar yaşıyorum- hayranlık ve öfkeyi aynı anda hissediyorum.
Bir hikayeyi özellikle, diyelim ki A kişisine anlattığımı hayal ederken, onu tam da A kişisinin ilgisini çekecek hale getirmeye çalıştığım esnada defalarca tekrar etmek için verdiğim çaba, kendi kendime oynadığım ve en nihayetinde benim de içine düştüğüm bir oyun halini almaya başlıyor. Bir süre sonra A kişisi bizzat ben oluyorum, hikayeyi anlatansa belli değil; hikayenin kendisi gerçek bile değil. Daha da güzel olanı, esas A kişisinin çoğunlukla bundan haberi bile olmuyor; kendisine göre uyarlanmış, ama ona hiç anlatılmamış bir olayın neresinde durduğu belli olmayan bir karaktere dönüşüyor. Yani esasen gerçekte hiçbir şey yaşanmıyor, üstüne üstlük kimse bir şey anlatmadığı gibi kimse de bir şey dinlemiyor, sadece ben kendi oyunumda kendime yeniliyorum, bu da demek oluyor ki aynı zamanda kimse bir şey kaybedip kazanmıyor da; sadece kendi içinde mükemmel ve devasa bir boşluk peyda oluyor, yaratan da, içine düşen de benim. Burası biraz matrak sayılır.
Sadece benim değil, herkesin kendi zihin çukuruna öyle ya da böyle düştüğüne elbette ki eminim, yoksa herhangi bir inançtan dahi bahsetmek, sanıyorum imkansız olurdu. Ama bu oyunun çok da masum olduğunu iddia edemem, olmayan şeylere inanmak -bahsi geçen şey ne kadar zararsız olursa olsun- en azından gerçekliğe olan bakışı tam da belirlenemeyen bir yerde bırakıp gidebiliyor. Tam da belirlenemeyen bir yerdeyseniz, rahatlıkla hiçbir yerde olduğunuzu söyleyebilirim. Bu, bir yandan da gayet işlevsel bir supap sayılır, tam da hangi noktada olduğunu bilmenin herkesin hayrına olacağını sanmıyorum.
Haliyle buradayız, gerçekliğin sonsuz çölünde, ellerimizi yukarı kaldırıp nereden ve kimden geldiğini bilmediğimiz bir yardım bekliyor gibiyiz, bu esnada avuçlarımızdan kumlar aktığını hayal edebiliyorum. Yeterince iyi hayal edebilirsem, bir gerçeği gerçekten de gerçek haline getirebilir miyim acaba, diye düşünüyorum, imkansız değil gibi duruyor.
1 note
·
View note
Photo
İslam'da ahlakı imandan ayırmak mümkün değildir. Zira bütün Kur'anî emirlere boyun eğmek imanın gereğidir. Bu emirlere uymakla da en üstün ahlaki değerler elde edilir. Resulullah (s.a.v.): "Müminlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlakı en iyi olanıdır." (Buhârî, Edeb, 39) buyurmuştur. Bu duruma göre ahlaki açıdan mükemmel bir anlayış ve davranışa sahip olmayan kişi iman açısından da kemale ermiş olamaz. Diğer bir hadiste de şöyle buyurur: "...yalan söylemekten kaçınan kimseye cennetin ortasında bir köşk takdim edileceğine, ahlakı güzel olan kimseye de cennetin en güzel yerinde bir köşk sunulacağına ben kefilim." (Ebû Dâvud, Edeb, 7). Bu ve buna benzer hadislerde Hz. Peygamber güzel ahlakın üstünlüğünü dile getirmiştir. Ayrıca "Müslüman, Müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir." (Müslim, İman, 14) buyurmakla iyi Müslümanı tarif etmiştir. Sahabilerden biri Resulullah'a şöyle sorar: -İslam'da en hayırlı iş nedir? Peygamber Efendimiz şöyle cevap verir: -Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığına selâm vermendir. Ashabın ileri gelenlerinden Abdullah İbn Mes'ud da buna benzer bir soru sorunca Resulullah şöyle buyurmuşlardır: "Vaktinde kılınan namaz, ana babaya itaat, Allah yolunda cihad." İslam ahlakının temel prensipleri olarak güzel ahlak çerçevesinde amel eden ve bu prensipler çerçevesinde hareket eden bir toplum inşaAllah her zaman dimdik olarak ayakta durabilir. #islam #iman #maksat114bursa #dua #imtihan #ibadet #kuran #Allah #risaleinur #risaleinurkülliyatı #bediüzzaman
0 notes
Text
Uzun ama oku 2 dakikanı alıyor.
Kıyamet bunlar olacakmış Allah rızası icin 2 dakika ayırın.
MUTLAKA OKUYUN:
(Öyle Saçma mesajlardan değil)
Bir Cuma günü. Kuran okurken S.A.V
uykuya dalar
rüyasında
Peygamber Efendimiz
onun
karşısındadır ve ona
şunları
söyler:
Bir hafta Içinde 7000 insanın öleceğini, ama hiç birinin de gerçek bir Müslüman olmayacağını, Son zamanlarda pek çok kimsenin
Allah'ın (cc) istediği düzgün ve dürüst işler yapmadığını, bu zamanların kötü zamanlar olduğunu, Bu zamanda
evli kadın ve erkeklerin
eşlerine sadık kalmadıklarını,
genç kızların
erkekler gibi
her yere
girip-çıkıp
gezer
olduklarını,
edepli
giyinmediklerini,
Tüm gençlerin velilerine ve diğer insanlara
saygı
göstermediklerini,
Zenginlerin
fakirlerle
ilgilenmediklerini,
artık
sadaka ve
zekât
vermez olduklarını,
İnsanların namaz kılmadıklarını ve
oruç
tutmadıklarını,
oysa
Mahşer
Gününün
yaklaştığını,
Kısa bir
zaman
sonra
gökte sadece bir yıldız
kalacağını
ve
dua
kapılarının
kapanacağını,
Kur'an'daki
yazıların
silinerek
okunamaz
olacağını,
Güneş'in Dünya'ya çok yaklaşarak
tersten
doğup
batacağını...
Peygamber efendimiz (sav)
ayrıca şunları da
ekler:
'Her kim bunu okurken yanında başkaları varsa onların da
duyacağı
şekilde
açıktan okusun.
Bunu yapan kişiye
Cennet de bir yer
ayrılır
ve
her kim
bu mesaja inanmayacak olursa, ona da Cehennemden bir yer
ayrılır.
Rüyayı anlatan S.A.V. bunların doğru olduğuna inandırmak için
şu yemini etmiş:
'Bunlar doğru değilse,
gerçek bir Müslüman
gibi ölmeyeyim!'
Peygamber Efendimiz (sav)
yukarıdaki durum tespitinden
sonra aşağıdaki tavsiyelerde
bulunur:
Günde 5 defa namaz kılın,
Oruç tutun,
Hırsızlık yapmayın,
Fakirlere yardım edin.
Her kim bu mesaji 25 kişiye dağıtacak olursa,
Üç gün içerisinde
mükâfatlandırılacaktır.
Biri bunu yapmış ve çalıştığı firmadan
zam
almış.
biri inanmamış,
sevdiği zarar
görmüş,
bir başkası
yarın yaparım
demiş, fakat yapamayacak duruma düşmüş. ALLAH'ın adı geçiyor müslümansan 25 kişiye dağıt/ Dileğinizin gerçek olması için olmasa bile insanları imana davet etmek için imkanınız dahilinde ve sizlere kulfet olmayacak madur etmeyecek bir bıcımde dağıtıp paylaşın.
Okumadan içinden geçen en çok istediğin şeyi üç kez tekrarla ve sonra aşağıdaki yazıyı oku.
_*UNUTMA*_
önce çok istediğin üç şeyi tekrarla.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM''la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyül azim'' AMIN. Burda 7 kişi var.
HZ. Muhammedin ahlakı
HZ. Süleymanın saadeti
HZ. Eyübün sabrı
HZ. Yusufun güzelliği
HZ. Hamzanın cesareti
HZ. Alinin bilgisi ve 124 bin Peygamberin duası seninle olsun. Bu mesaj hacdan geliyor. 25 kişiye gönder, bu akşam mucizeyle karşılaşacaksınız. ALLAH rızası için dene. Allah rızası dediği için ihmal etme. Hiçbir zaman yanıltmaz İnşallah yarın güzel bir haber alırsın. Erteleme.
Ben yaptım.
Benim görevim bitti.🌹 ..Bu kalbi..
💞💞 💞💞
💞💞💞 💞💞💞
💞💞💞💞💞💞
💞💞💞💞
💞💞
💞
Hayatında önem Taşıyan Tüm Sevdiklerine Yolla ve Onlara...
İyi ki Varsınız de!! 🖤💜❤
Iyiki Varsın.❣ Eğer Beni de Seviyorsan Bana da Yolla.✨
1 note
·
View note
Text
171/22-1. Abdullah b. Cafer (radıyallahu anh) rivayet ediyor: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), salatalık ile taze hurmayı beraber yerlerdi.
İmam Kurtubî, “Bu hadisten yiyeceklerin tabiatına dikkat etmenin gerekliliği anlaşılır. Çünkü taze hurmada hararet, salatalıkta burudet (serinlik) vardır. Bunlar birlikte yenince mizaç mutedil olur” demiştir.
Efendimiz’in (s.a.v) Güzelliği ve Ahlâkı -
Şemâil-i Şerif - Mehmed Râif Efendi
#hadisişerif#şemailişerif#onun güzel ahlakı#efendimiz sallallahu aleyhi vesellem#yiyecekler#sıhhat#sağlık#semerkand yayınları
21 notes
·
View notes
Text
FETÖ NEDİR?
Fetö şirktir, hurafedir, uydurma dindir, dini maddi çıkarlara alet etmektir, cehalettir, ihanettir ahmaklıktır.
Fetö "Haçlılar sizin kızınıza karınıza ilişmezler" diyecek kadar alçak bir cehalettir.
Fetö, uydurma dinin ve Risale-i Nur'un bir aynasıdır.
Fetö, Kur'an'da ne kadar yasaklanan batıl bir inanç ve kötü bir ahlak varsa, çıkarı için onu mubah kılan bir haramidir.
Fetö'nün Hristiyan ve Yahudi sevgisi, onlarla işbirliği ve dostluğu, onun cehenneme girmesine delil olarak yeten bir haindir.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor.
" Ey iman edenler müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin bunu yaparak Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"
(Nisa,144)
Fetö, Kur'an'sız cemaatin ve akılsız dinin en fanatik bir taraftarıdır.
Fetö, Şia ve Ehli Sünnetin bütün hurafelerini eserinde toplayan Said Nursi'nin nursuz bir talebesidir.
Fetö, tarihin karanlıklarını kendisinde toplayan kapkaranlık bir zihniyettir.
Fetö'nun Kur'an'daki tarifi şöyledir.
"Bunlar iman ile küfür arasında zikzakçı, mütereddit= kararsız, mütehayyir= şaşkın bir haldedir, ne onlara ne de bunlara yani ne müminlere yarayışlı olurlar nede kâfirlere, ikisi arasında bocalar dururlar.
Çünkü küfür ve şirkleri sebebiyle Allah onları şaşırtmıştır.
"Kim Allah'tan sapıklığının devamını isterse artık onun için bir yol bulamazsın"
( Nisa- 143)
Fetö, yukarıdaki âyette anlatılan münafıklardan daha aşağılık çıkmıştır.
Çünkü münafıklar müminlere yaramadıkları gibi kafirlere de yaramazlar.
Fakat Feto İslam dininin en büyük düşmanlarına köpeklik etmekten kaçınmamıştır.
Fetö'de Kur'an ahlakı olmadığı için, daha doğrusu fetö Kur'an, ilim,
akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir mukallid olduğu için Allah'ın hidayet, rahmet ve mağfiretinden uzak kalmıştır.
Feto Kur'an'sızlığın nasıl dehşetli bir hastalık olduğunu gösteren apaçık bir delildir.
Fetö'de iman, güven, merhamet, kanaat, ahde vefa, eman ve emniyet, sevgi ve adalet, kardeşlik ve istikamet yoktur.
Fetö, 1400 yıllık bir sorundur.
Fetö, hâlâ Allah'ın elçisini istismar ederek Resülüllahın hapiste olan teröristlerle beraber yemek yediğini anlatıyor.
Fetö'de hainlik, casusluk, mal toplama ve yığma, düşmanlara uşaklık, Müslümana ve Tevhid'e kin ve düşmanlık vardır.
Fetö, hoşgörü, dostluk ve muhabbeti İslam düşmanlarına karşı gösterirken, ümmete karşı kalleşlik, casusluk ve ihanet göstermiştir.
Fetö musibeti Diyanet'in ve ilahiyatçıların cehalet ve rezilliğini gösteren en güzel bir delildir.
Fetö'de iman edenlere karşı ihanet, Kur'an düşmanlarına karşı köpek gibi bir sadakat mevcuttur.
Fetö'de hiçbir ahlaki ilke mevcut değildir.
Allah'ın belası Fetö örgütünün üzerine lanet üzerine lanet yağmıştır.
Hangi şartla olursa olsun fetö'nün başarılı olmasını isteyen alçaktır, fetö'ye karşı sessiz kalan de alçaktır.
Fetö'nün kitabında mertlik ve cömertlik diye bir şey yazmaz.
Eğer fetö'de zerre kadar Kur'an bilgisi, az tefekkür, biraz aklı kullanma, asgari bir sorgulama ve minimum bir özgürlük sevgisi olsaydı kısaca Kur'an'a iman olsaydı bunların üzerine bela üstüne bela lanet üzerine lanet yağmazdı.
Devlet adamları Kur'ansız ve akılsız fetö'den ibret almazlarsa aynı akıbetin kendilerini de yakalayacağından hiç şüpheleri olmasın.
Ya Kur'an başa ya kuzgun leşe,
Ali Aydın
0 notes
Note
21 Ekim hem Ango'nun hem Arthur'un (Randou) doğum günüymüş...
Ango'nun serideki en boşa linç yiyen kişi olduğunu düşünüyorum, sadece toxic dazai haterları üstüne çok geliyor. Hayır adamın yaptığı bir şey de yok,
Sırf Mori askeri bilgileri kötüye kullanmasın diye adama göz kulak olmak için mafyaya girdi
Sonra Mori'nin şu yetenekli çalışma izni alma planlarının sonucu Mimic'e de girdi
Ne Ln'de ne de animede onun Odasaku&Dazai ile ajanlıktan takıldığını gösterecek bir şey de yok
Bunca şeye rağmen sırf iş ahlakı yüzünden hem arkadaşlarını kaybetti hem de bundan dolayı nefret alıyor
Ki Dazai ne kadar ona bok gibi davransa da onun için hükümetin pis tarafına girdiği ve son bölümde herkesin arkasından büyük işler çevirdiğini gördük... Bütün bunların sonunda biraz olsun hak ettiği değeri bile alamaması üzücü
Bütün bunları yazmamın nedeni biraz ig ve bol bol manga siteleri/tiktok/türkanime fandomlarında gördüğüm Ango haterlarına karşı içimi dökmekti
Sen ne diyorsun Rin-san?
(Üzülme be Arthur seni de seviyorum ama zaten sen boşa linç yemiyorsun)
Ango hakkında toksik yorum yapanların iki yönlü düşünemediğini düşünüyorum. Dediğin gibi Ango da hükümetin bir ajanı ve işini yapmak zorundaydı. Ne de olsa mafya öyle çiçeklerin burcu burcu koktuğu bir yer deģil. Odasaku'nun ölümünden de direkt sorumlu sayılmaz. Ve mafyadan ayrıldıktan sonra Odasaku'nun mezarını ziyaret etmesinden, Dazai'nin arkasını toplamasından arkadaşlarına değer verdiği anlaşılıyor. Manga Spoiler/// Ayrıca Ango'nun bu arc.da büyük risk alıp ajansın yanında durması, yasaları çiğneyip adalet bakanlığına ve içişlerine yalan söylemesi bence geçmişte yaptığı davranışların sonuçlarından dolayı bir daha pişman olmak istememesi.
Şahsen Ango'dan bu sebeple nefret edenleri sırf Dazai mafyada daha havalı diye keşke mafyadan ayrılmasaydı diyenlerle aynı kefeye koyuyorum.
Ayrıca yanlış anlaşılma olmasın, Ango'dan nefret edenlerin olması gayet normal sonuçta illa bir karakteri seveceksiniz diye bir şey yok. Ben sadece bu sebepten dolayı toksik davranan kitle hakkında yorum yaptım.
Rimbaud da iyi adamdı, güzel adamdı. Ölümüne bir 39 saniye kadar üzülmüştüm. Başımız sağolsun.
53 notes
·
View notes
Text
Takdir ve dil cimrisi olmaktan sana sığınırız Allah'ım!
Uzun zamandır yakındığım bir konu hakkında dile gelmek istiyor sözlerim...
Etrafımızda olan güzelliklerin farkına varamıyoruz. O kadar birbirimizin ayıp ve kusurlarına odaklanıyoruz ki insanlarda var olan güzellikleri göremiyoruz. Gördüğümüz zaman da takdir edemiyoruz. Dilimiz varmıyor bir başkasının başarısını kutlamaya. Gönlümüz razı gelmiyor onun başarısı ile sevinmeye. İçten içe haset duygusu beliriyor sadırlarımızda. Onların bazı konularda bizden daha iyi olması, kendilerini geliştirmiş olmaları, bizleri mutlu etmiyor. Takdir etmekte cimri davranıyoruz. Karşımızdakini takdir etmekten ziyade rencide etmeyi tercih ediyoruz. Oysa insanın başarısı sırtını dayadıkları ile ayakta durur. Birbirimize arka çıkmıyoruz-çıkamıyoruz. Dayanağı olamıyoruz. Şu soruları kendimize sormamız gerek. Arkadaşımın/dostumun/kardeşimin başarısı beni neden mutlu etmiyor? Oysa Müminler bir vücudun azaları gibi değil miydi? İçten içe haset duyguları mı besliyoruz? Sevgiyle beslenmeli tüm ilişkiler. Takdir görmeli yapılan güzellikler.
Öncelikle şunu kabul edelim. Her insanın yetenekleri-kabiliyetleri farklı kimi çok güzel yemek yaparken, kimi çok güzel çocuk bakar, kiminin ahlakı çok güzeldir, kiminin sesi, kiminin çehresi.. Madem her insanın başarılı olduğu alan farklı o halde her insandaki güzelliğin farkına varıp bu yolda emin adımlarla yürümesine destek olalım. Konu ile alakalı bir söz okumuştum :
"Birini beğendiğimde bugün çok hoş olduğunu söylerim, yetenekli olduğunu düşündüğümde yüzüne karşı takdir ederim; nazik hareketini övmekten çekinmem. Dil cimriliğinin ne denli zehirli olabileceğini bilirim çünkü; iyi olanı zikretmek bizden eksiltmez, ama birilerine hayat verir."
Velhâsıl;
Takdir cimrisi ve dil cimrisi olmayalım. Etrafımızdaki güzelliklerin farkına varalım. Sürekli eleştiren, kınayan, ayıplayan insanlardan olmayalım. Karanlığa odaklanan zihin de zamanla kararır. Güzellikleri görelim, güzel düşünelim.
10.08.2022/Fatma Altun
5 notes
·
View notes