#okula hayır
Explore tagged Tumblr posts
Text
iyi bir hafta olur inşallah 𖤣𖥧
#nasıl olacak onu da bilmiyom#yanında huzurlu hissettiğim insanlar mı var hayır okula mı gidiyom evet#neyse :<
5 notes
·
View notes
Text
EN SON OLARAK SÖYLE Kİ SINAVA 179 GÜN KALDI
#YUH#BÖYLE GÖRÜNCE#hayır olumsuz hicbi swy dememem lazım su an#neyse basıyoz okula gidene kadar#güclüyüz ve kendimizi hicbi sekilde kandırmıyoruz her seu cok güzel olacak
1 note
·
View note
Text
Biraz sıkıcı ama bence hayatì bir nutuk atıyorum.
Dün bir akademisyenin sunumunda denk geldim, Türkiye'deki okuryazarlığın yüzde otuzlarda olduğunu söylüyordu. Kaynağını araştırmaya henüz vaktim olamadı, bakıp geleceğim tekrar ama bunun doğru olduğunu kabul ettiğinizde karşınıza şöyle bir tablo çıkıyor: Kişiler okuyor ancak okuduğunu anlamlandıramıyor, kodları yerine oturtamıyor, dolayısıyla imaları da anlamadığından sembolik açıdan kısıtlı bir bireyi çoğunlukla mühendis yapmaya çalışıyoruz. Yapıyoruz da. En korkuncu bu.
Ana dilini zenginleştirmiş insanların ifadesi de zengin oluyor, ifadesi zengin olanlar kendilerini doğru anlatabildikleri için ilişkilerinde başarılı oluyor, bu başarı onlara sevgi-saygı-değer ile öz saygı-öz sevgi-öz değer getiriyor.
Bu üçlemeler ki yaşamın doyumudur.
Öyleyse dil, doyumdur. Sahiden doyuruyor.
Bu doyum zincirinin ilk halkası aile. Bir aile düşünün. Çocuk mutfaktan şeker aşırıp onu gizlice yediğinde annesi çocuğu yakalamış olsun ve ona "Git buradan gözüm görmesin seni, bir daha şeker meker yok " desin. Bir başka anne de aynı durumda çocuğunu karşısına alsın ve şekerin zararlarını uzunca anlatıp konuyu bitirsin. Bu iki çocuk da okula gitsinler ve teneffüste okul dolabından aldıkları makası öğretmenin masasında unutsunlar. Öğretmen sınıfa gelsin, bu makasın yeri burası mı, desin.
Evde az kelimeyle azarlanarak geçiştirilen çocuk yalnızca "Hayır" diyebilirken öteki çocuk makası alıp dolaba kaldırıyor biliyor musunuz? Çünkü ima, soyut düşünce, sembol, söylenenin ardı... önce evde inşa edilmiş oluyor. Öğretmen bu soruyu sorarken makasın yerini merak etmiyor, onu yerine kaldırın diyor aslında. İkinci çocuk iletişimde kalabiliyor. Belki ilk çocuk da hayat yolunda başka bir yerden yırtacak ama ilk çocuk muhakkak kendinden memnun olacak. Kendinden memnun olmak hayatta gelinebilecek pek çok noktadan daha ileri.
İşte bunlar hep dil sayesinde.
Konuşun, uzuuuun uzun konuşun çocuklarla.
30 notes
·
View notes
Text
Ben hep yalnızdım galiba... Taa küçücük çocukken başladı bu yalnızlık. Mahallede bir iki arkadaşım vardı sadece. Onlarla da onların zoruyla çıkıp oynardım. Tek başıma oyunlar oynamayı daha çok severdim. Okula başlayınca da samimi bir iki arkadaşım oldu,diğerleriyle çok muhatap olmazdım. Sabah erken giderdik okula ve evde ilk babam uyanırdı. Sabah namazı vaktinde uyuduğuna hiç şahit olmadım. Mekanı cennet olsun. Beni babam uyandırırdı. Sessiz sessiz kalkardım, kimse uyanmasın diye parmak uçlarıma basa basa hazırlanıp kahvaltı yapmadan harçlığımı alır çıkardım evden. Kimseye yük olmayı da pek sevmiyorum,bu ailem olsa dahi. Anneme, bana kahvaltı hazırla demeyi hiç düşünmedim bile. Çok erken gidiyorduk çünkü okula. Niye uyansın kadın. Okulda kek meyve suyu idare ederdim. Öğlen gelince yemeğimi yiyip yine çekilirdim köşeme. Hele kışları sobanın yanında belli bir yerim vardı benim,kimse oturmazdı oraya. Ya ödev yapardım ya da oyun oynardım kendi halimde.
Lisede il merkezinde evli olan abimin evinde kaldım. Zaten çok konuşkan bir tip değilim, bir de başkasının evinde kalıyor olmak iyice sıkıntıya sokuyordu beni. Mahallede zaten arkadaş ortamı yok. Okulda da sürekli şiir gecesi düzenleyen bir grubumuz vardı onların dışında kimseyle pek muhatap olmazdım. Zaten herkes kendi aleminde. Kimisi zengin çocuğu, kimisi okulu dersi pek takmayan tipler. Kafama göre olmayan kişilerle zaten mümkün değil merhabadan öteye geçemem.
Bir şekilde lise bitti. Üniversiteyi de Hatay' da okudum. İlk defa başka bir şehirde ailemden hiç kimse olmadan tek başıma yaşamaya başladım. Başlarda çok zorlandım, arkadaşların her biri ayrı şehir ve ayrı kültüre sahip. Hatay zaten başlı başına medeniyetler beşiği. Bir çok kültürün yaşam şeklini bir arada yaşadığım yıllar oldu üniversite. Eskiye nazaran biraz daha kalabalıktı hayatım. Ama taa çocukluktan bu yana kendime dahi itiraf edemediğim bir çok şey vardı kafamın içinde. Ve bunu kabullenmek için de demekki bazı şeyleri yaşayıp kendime gelmem gerekiyormuş. Belli yaşları geçmek,belli sıkıntılara katlanmak, belli acıları yaşamak gerekiyormuş.Kendime geldim mi peki? Tam olarak geldiğimi düşünmüyorum. Ama benim içimde başka bir yaşam arzulayan bir ben var, bunu biliyorum. Peki ne benim istediğim,arzuladığım,kafamın içinde sakladığım şey? Daha modern bir yaşam mı? Hayır. Daha zengin bir hayat mı? Kesinlikle hayır. Daha deli dolu, hiçbir şeyi takmayan bir insan olmak mı? Hayır. Galiba en önemli isteğim benim inancıma ve değerlerime hiç olmazsa saygı duyan, değer verdiğim şeyleri rahat bir şekilde paylaşabileceğim birilerinin var olduğu bir ortam.İnsan hep iyi yönlerini paylaşmak ister, ama ben kötü yönlerimi,eksiklerimi,yanlışlarımı kısaca her şeyi paylaşabileceğim bir ortam aradım. Çoğu insan iyi yönlerinizden, güzel huylarınızdan ziyade kötü yönlerinizi akılda tutup, zamanı gelince çok kötü bir şekilde kullanıyorlar. Şu ana kadar böyle bir ortamı yakalayabilmiş değilim malesef. Çoğu zaman yalnız kalıp kendi kendine muhakeme yapmak dahi bir çok insanla muhatap olmaktan daha iyi geliyor bana. Bu zamana kadar yaşadıklarıma "vardır bunda da bir hayır" demekten başka çarem yok galiba. En büyük pişmanlığım, hak etmeyen insanlara karşı fazla tolerans göstermiş olmam,fazla sabır göstermiş olmam. Olmuyorsa oldurmaya çalışmış olmam. En önemlisi de kendime haksızlık etmiş olmam.
#H.
13 notes
·
View notes
Note
Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da
Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sense araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?
Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin
Sen yaktın da ben yanmadım mı?
Biliyorsun
Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı
Bütün korkularına'arka çıktım'olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı -yandım olmadı-taptım olmadı
Artık benden pes
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlayan bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyorsan
Çek silahını-daya sırtıma
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi?
Şiir hoşuma gidiyor atayım dedim
rabbim şimdi bir polisi tutuklar gibi
değişik bir hayvan tıkanıyor göğüslerimde
menşei cam çocukların haysiyetiyle
pasiflora anlamında tiren koşayım
koşayım filmlerin adı bu olsun
şehre laciverd bir ceket gibi yakışsın yağmur
rabbim gör rabbim duy rabbim bağışla
rabbim kızın annesi bankada memur
sol yanlarım cumartesi küle çalışsın
mason teşkilatlara çapsın bisiklet
titreyeyim muştalara sapayım kopkor
rabbim kız okula geliyor, yaşasın cumhuriyet!
işte yeniden gür bir kapsül sürçsün eşikte
al sakallı bir kelebek başlasın bitsin
bu kestiğim son kardeşim surları kesin
hayır judas düğünüme gelmeyeceksin!
semerkandı denetleyen bir dedektif mor
yar göğsüne salmadığım şu pürüz sicim
sakis dahi peşindedir bir kur’an’ım vor
eh onu da siyah kotumla giyeyim rabbim!
rabbim o tarz bir tiyatro gelsin bu şehre
haddinden fazla mermi küvezden seksin
rabbim rabbim ben de sordum sarı çiçeğe
ah beni de şu direğe bağlayın gitsin!
işte şimdi k��r bir masat yorumluyorum
ham meçlere seyrediyor gözbebeklerim
öğrettiğin trenlerle baştan çıkayım
lübabeyim lübabesin lübabe rabbim!
15 notes
·
View notes
Text
Okula götüreceğim yemeği çok geç bir saatte yapmış olmamamın en kötü yanı, yemeğin piştiği saatte çoktan acıkmış olduğum için sıcacık güzel bir yemeğe hayır diyemeyip birazcık (bir tabak ajshsj) yiyor olmamdır.
Bari diyetisyene gitmeye karar verdiğim günün gecesinde yapmasaydım bunu. Neyse sonuçta daha gitmedim sjsjsd, gittikten sonra yapmam. İnanıyorum.
22 notes
·
View notes
Text
Bu ara Sims Freeplay e sardim çocuğum ilk okula başladı bir hayır duanızı alırım
Kun fe ye kun babasının bir tanesi Brandy 🙏
10 notes
·
View notes
Text
Seabrook ༘˚⋆𐙚。⋆𖦹.✧˚
2021
Flinn başını kaldırıp kollarında uzandığı adama baktı.Adam gülümseyip onun alnına öpücük kondurdu ve saçlarıyla oynamaya başladı.
"Yani,Juliette ve Dean hâlâ birlikte mi?"
Flinn iç çekti.
"Daha kaç kere soracaksın Chris?Ayrıca bize ne ki onlardan?Niye bu kadar ilgileniyorsun?"
"Sadece arkadaşların ile ilişkilerinden her daim haberdar olmak istiyorum."
"Fazla merak zararlı biliyorsun..."
Christopher kıkırdayıp onun çenesinden tutup başını kaldırdı ve dudaklarına öpücük kondurdu.
"Dersin ne zaman başlıyor?"
Flinn onun kollarından ayrılıp komodinde duran telefonundan saate baktı.
"Yaklaşık 1 saat içinde başlayacak"
Christopher onun beline sarılıp boynuna öpücük kondurdu.
"Yani biraz daha zamanımız var?"
Flinn güldü ve onun kollarından sıyrılıp yataktan kalktı.
"Maalesef yok canım.Hazırlanmam lazım."
Christopher yapmacık bir şekilde dudaklarını büzdü.
"İşimiz daha bitmedi"
Flinn göz devirip gardırobu açtı ve kıyafetlerini incelemeye başladı.
"Birkaç gün sonra James geliyor"
Christopher huzursuzca kıpırdandı.
"Yani ben o burada olduğu süre boyunca evimize gelmeyeceğim?"
"Aynen öyle"
Flinn seçtiği kıyafetleri alıp giymeye başladı.Christopher iç çekti ve onu izlemeye başladı.
"Seni aldatmasına rağmen neden hâlâ ayrılmıyorsun anlamış değilim"
"Bir planım vardır belki"
"Şu an benimle onu aldatmış oluyorsun bunu biliyorsun değil mi?"
Flinn giyinmeyi bitirince aynanın karşısına geçip saçlarını yapmaya başladı.
"Kısasa kısas işte"
Christopher kaşlarını çattı.
"Bunu yaparken kendimi kötü hissediyorum Flinn"
"Ayrılalım o zaman"
Christopher şok içinde ona baktı.
"Ne?"
Flinn aynadan ona baktı.
"James beni aldatmasına rağmen hâlâ utanmadan ilişkiyi sürdürüyorsa ben neden utanayım ki?"
Christopher konuşmak yerine sessiz kalmayı tercih etti.Flinn hazırlanmayı bitirince çantasını da alıp Chris'in dudaklarına öpücük kondurup evden çıktı.Christopher Flinn'in gittiğinden emin olduktan sonra onun aramasını bekleyen kişiyi aradı.
"Yeni haberlerim var"
Grayson'ın kucağında oturan Audria kapının açılmasıyla aceleyle ayağa kalktı.Grayson boğazını temizleyerek odaya giren çalışana baktı.
"Kapıyı çalmadan girmeyin dememiş miydim size?"
Kadın utanç içinde başını eğdi.
"Özür dilerim efendim"
Grayson göz devirip ayağa kalktı ve bir elini Audria'nın kalçasına koydu.Audria yüz ifadesini bozmamaya çalışarak durmaya devam etti.Grayson çalışana baktı.
"Seni dinliyorum"
Kadın başı eğik bir şekilde konuşmaya başladı.
"Bay Johnson yarın olan toplantıya katılamayacağı için toplantıyı erkene aldırdı.Yirmi dakika sonra toplantı başlayacak"
"Toplantıyı bir hafta sonraya ertele"
Kadın başını kaldırıp ona baktı.
"Ama-"
"Çıkabilirsin."
Kadın onun lafını ikiletmeden hızla odadan çıktı.Audria yanağını iç kısmını ısırarak ona baktı.
"Neden erteledin ki?"
Grayson onun kalçasını sıkıp sırıttı.
"Başka planlarım var"
Audria kaşlarını kaldırdı.
"Ne planı?"
Grayson onu masaya yaslayıp dudağına birkaç kere öpücük kondurdu.
"Geçenlerde bana bir şeyden bahsetmiştin"
Audria gülümsedi.
"Sana bir sürü şeyden bahsediyorum Gray"
Grayson eğilip onun kulağına fısıldadı.
"Ofis ve masadan bahsetmiştin"
Audria onun söylediğini duyar duymaz yanakları kızardı.
"Ben onu ciddi bir şekilde dememişti-"
Audria cümlesini tamamlayamadan Grayson onu belinden tutup masaya oturttu ve sertçe öpmeye başladı.
Kafede kahve ve kruvasan almak için sıra bekleyen Lucia arkasındaki kişinin sesiyle iç çekip göz devirdi ve arkasını döndü.
"Sapık mısın sen?Beni her yerde takip ediyorsun"
Darrel ellerini cebine koydu ve güldü.
"Ben de kahve içemez miyim?"
"Koskoca İtalya'da sadece bu kafe mi var?"
Darrel omuz silkti.
"Okula en yakın kafe burası"
Lucia sinirle önüne döndü ve sırasını beklemeye devam etti.Sırası gelince hangi kahveyi alacağını düşünürken Darrel konuştu.
"Espresso alır o"
Lucia dişlerini sıkarak konuştu.
"Hayır almam"
"Genelde hep espresso içersin"
Lucia sabır dileyerek siparişini verdi ve siparişini alınca kafeden çıktı.Yürürken Darrel aceleyle ona yetişti ve yanında yürümeye başladı.
"Barışalım mı artık?"
Lucia ona cevap vermeden adımlarını hızlandırdı.Darrel da onunla birlikte adımlarını hızlandırdı.
"Hadi ama Luciaaaa özledim seni"
Lucia olduğu yerde durdu ve elindeki kahve bardağını onun ayağının dibine attı.
"Bir daha bana yaklaşma"
Lucia arkasını dönüp kruvasanını yiyerek yürümeye başladı.Darrel ise şok içinde onun arkasından bakakaldı.
Dersten çıkan Juliette gelen aramaya bakıp gülümsedi ve aceleyle telefonu açtı.
"Alo?"
"İyi günler tatlı hanımefendi"
"İyi günler koç"
"Hey!"
"Ne?"
"Bana öyle hitap etme.Artık koçluk yapmadığımı biliyorsun"
"Ama benim gözümde hâlâ o ateşli koçsun"
"Tanrım...arkanı döner misin?"
Juliette kaşlarını çatıp arkasına döndü ve Dean'ı görür görmez koşup onun kollarına atladı.Birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra Dean geri çekildi ve onun yanağını okşadı.
"Gelmeyeceksin sanıyordum"
"Evet gelmeyecektim ama birkaç sorun çıktı...ben de kafa dağıtmak için senin yanına geleyim dedim"
Juliette gülümseyip onun yanağına öpücük kondurdu.
"Ne oldu?"
Dean sıkıntıyla ona baktı.
"Sonra konuşalım güzelim.Hadi şimdi birlikte vakit geçirelim."
İkili el ele tutuşup yürürken Dean yanlarından geçen kişiyi fark edince yerinde durdu ve şok içinde etrafa baktı.
2 notes
·
View notes
Text
Akito: "Doğum günün kutlu olsun!! 2024"
Yan Hikaye 1
«Okuldan sonra, doğum gününde, Kamiyama Lisesi'nin boş bir sınıfının önünde»
Nene: Yani... Partinin yapılacağı yer bu sınıf.
An: Harika! Hadi içeri girip bir göz atalım!
Akito: Hey, bir saniye.
An: Ne oldu? Tenma-senpai ve arkadaşları içeride bekliyor, o yüzden acele edip içeri girelim.
Akito: Hayır, bana kibarca bir "hatırlatıcı"’ diye bir not bile göndermişler… Açıkçası, içim hiç rahat değil.
An: Gerçekten mi? O notun içinde ne var acaba...
An: Hediye zamanı, doğum günü şerefine özel bir gösteri düzenlenecek... Eh, bu tam da Tenma-senpai'nin tarzı.
Nene: Hımm... Sanırım her şey yolunda gidecek. Bu sefer sadece sıradan bir şov yapacağız.
Akito: Gerçekten mi? Peki o zaman.
«Boş sınıf»
Toya: Akito, geldiğin için teşekkürler. Shiraishi ve Kusanagi, Akito'yu getirdiğiniz için teşekkür ederim.
Rui: Evet, artık hepimiz buradayız.
Tsukasa: AKITO~OO!!!! BUGÜNÜ DOLU DOLU KUTLAYACAĞIZ!!!!
Kohane: Doğum günün kutlu olsun, Shinonome-kun! Doğum gününü burada kutlayabilmekten mutluyum.
Emu: Hadi doya doya eğlenelim☆
Akito: Hayır ama bir dakika. Toya ve diğer ikisi hariç, siz burada ne yapıyorsunuz?
Emu: Hehehe♪ Bu, "Wandahoy" sürpriz operasyonuydu!
Kohane: Emu-chan bizi buraya getirdi ama yolda biri bizi görür mü diye endişelendim.
Kohane: Ama Shinonome-kun'u şaşırtabildiğimiz için mutluyum.
Akito: Şaşırdım, ama... Hey, disiplin komitesi. Okula dışarıdan insanları almak uygun mu?
Tsukasa: Evet, başka bir okuldan geldiler, ama...
Tsukasa: Bugünlük gelmelerine izin vermek sorun olmaz sanırım.
Tsukasa: Sonuçta, bu önemli bir arkadaşın doğum günü kutlamasının bir parçası olarak toplumsal ahlakın bir unsuru!
Akito: Hayır, işini düzgün yap.
An: Ahaha! Detayların önemi yok. Hepimiz Akito’yu mutlu etmek için bu sürprizi hazırladık!
Toya: Evet. Tsukasa-senpai ve diğerlerinin Akito'nun doğum gününü kutlamayı planladığını öğrenince böyle bir parti düzenlemeye karar verdik.
Akito: Yani, siz de buna dahil oldunuz.
Akito: Hah... Sürpriz olsa da, fazla abartmamalıyız. Eğer, diğerleri öğrenirse ceza almaktan kurtulamazsınız.
Emu: O zaman daha fazla insan davet edelim ve herkesle birlikte büyük bir doğum günü partisi yapalım☆
Tsukasa: Evet! Sürpriz de başarılı olduğuna göre...
Tsukasa: HEDİYE ZAMANI GELDİ!!!!
//Ta-dam
Akito: Hediye zamanı... Ah, işte hatırlatıcıda yazan şey.
Tsukasa: İşte, Akito! Sana hediyem! Bu, son derece popüler Bolibo sert çiğneme şekerlerinin kova boyutunda bir versiyonu. Yoğun çiğneme alışkanlık yapacak, garanti ediyorum!
Akito: Hee , Tsukasa-senpai için fena değil bir hediye.
Rui: Bende ise senin için büyük bir ramune şişesi var.
Not//Ramune, Japonya’da popüler olan, içinde küçük bir top bulunan bir içecek. Açmak için güçlü bir baskı gerekiyor.
Akito: Ah, bu Kamishiro-senpai’nin sıkça içtiği türden mi?
Rui: Evet, bu ramune %90 glikoz içeriyor, bu da beyin için bolca enerji sağlıyor. Onu antrenmandan sonra ya da ders aralarında içmeni isterim.
Emu: Evet-evet-evet! Şimdi sıra benim hediyemde!
Emu: Ta-dam☆ Phoenix Wonderland'dan çok popüler olan bir hatıra: Fenny-kun’un çıtır çikolatası!
Nene: Şey... Bende Petcho’dan çilekli daifuku (mochi) var. Bu tadı sadece bazı atraksiyonlarda bulabiliyorsun, bu yüzden nadir sayılır...
Toya: Benden ise — kurabiye ve filtre kahve paketi. Kahve, kurabiyeye uygun şekilde harmanlandı, bu yüzden Akito'nun da beğeneceğini umuyorum.
Kohane: Benden ise, elini kirletmeden çalışırken bile yiyebileceğin, çeşit çeşit pişirilmiş çikolatalar var.
An: Ve benden – tereyağlı ve romlu kuru üzümlü sandviçler! Romlu üzüm ve tereyağı çok güzel bir uyum yakalıyor, tavsiye ederim.
Akito: Bunların hepsi harika... Teşekkürler. Ama fazla tatlıya kaçmamış mı?
Rui: Aoyagi-kun'dan duydum ki, son zamanlarda derslere daha çok çalışıyormuşsun. Bu sefer, herkes sana çalışmalarına eşlik edecek tatlılar getirmeye karar verdi.
Tsukasa: Akito ve diğerlerinin birlikte yeni hedeflerine ulaşmak için çok çalıştığını duydum! Haydi, hepimiz birlikte hayallerimize ulaşmak için çok çalışalım!
Emu: Yanında sevdiğin şeyler olduğunda, ders çalışmak çok daha keyifli hale gelir~!
Nene: Bunun doğrudan yardımcı olacağını düşünmesem de, belki biraz faydası olur, umarım.
An: Hadi Akito! Hepimiz seni destekliyoruz, o yüzden biz de çaba göstermeliyiz!
Akito: Evet... Doğru diyorsun.
Akito: Görünüşe göre bir süre atıştırmalıklar hakkında endişelenmeme gerek kalmayacak. Bu ikramlar için minnettarım.
Bölüm 2 :
2 notes
·
View notes
Text
17 Ekim 2024
Heyecandan yerimde duramıyorum sabah. "Yazma!" Diyorum kendime sürekli. "Uyanınca yazar o."
Ancak gece çok geç yatmış, biliyorum. En son dayanamayıp yazıyorum.
Yaklaşık bir saat sonra yazıyor. Gözümü yeni açtım, diyor.
Gözünü açar açmaz bana mı yazmış?
Aslında hemen aramak istiyorum. Ama biraz utana sıkıla imâ ediyorum.
"Yeni uyanmış sesini çekmiş olabilir canım 👉👈"
Onu bunaltmaktan korktuğum için "Ama öylesine söylüyorum tabii ki!" diyorum.
Cevap bile yazmadan ses atıyor. Neler yapacağını anlatıyor. Çok hoşuma gidiyor.
O kahvaltısını hazırlarken aramak istiyorum. Bir sigaralık konuşuyoruz. Hiç kapatmasa kapatmam. Çok keyifliyim.
Sonra ikimiz de işimize gücümüze bakıyoruz. Arada mesajlaşıyoruz. Süslenir süslenmez ona fotoğraf atıyorum.
Okula gidiyorum sonra. Çalışırken fotoğraf atıyorum. Molada onu arıyorum. Hiç hayır demiyor. Tatlı adam...
Eşek seni, demeleri var. Bir tatlı ki!
Çalışmam bitince arkadaşlarımla kahve içeceğimi söylüyorum.
"Geç kalma ama eve. Hem dışarısı tehlikeli."
Gülümsüyorum.
"Tamamm."
"Aferin benim uslu kızıma."
Kahve planımız iptal olunca eve geçiyorum direkt. Eve gider gitmez yine ona yazıyorum. Konuşuyoruz. İşi çıkıyor belli bir süre sonra.
Gece saatleri bastırırken çok bunalmış hissediyorum kendimi. Sürekli gelen mesajlar, kendimle verdiğim savaşım... Evet, kırılmaktan ödüm kopuyor ancak duygusuz olmayı da beceremiyorum işte! Başta umrumda değildi. Ancak umrumda olmaya başladığı anda ödüm kopuyor. Topuklarımı popoma vura vura kaçmak istiyorum.
Çünkü insanlara bizi kırma gücünü bizzat biz veririz.
Korkularım üstün geliyor onunla konuşmak istememe. Tilki'yle olanların aynısı olsun istemiyorum. İlk seviştiğim adam... Ben alışmaya başlamıştım ona o iki ayda. Yine bir başkasına alışıp terk edilmektense alışkın olduğum yalnızlıkla yola devam etmek istedim.
Çok kötü hissettim kendimi. Ona kötü adam muamelesi yapmış gibi...
"Seni rahatsız ettiğim için özür dilerim." dedi ya... Aptal adam... Ben yazmıştım hâlbuki ona. Kalbimde kemikler olsa çıtırdardı o an.
5 notes
·
View notes
Text
hani müdür okula sihirbaz getirtir ya. bizim okula da getirtmiş.kus ile ilgili bir gösteri yapacakmış. beşinci sınıflardan bir çocuk kuşu boğarak öldürmüş. amk kuştan ne istediniz. hayır yani kuşun da hiçbir zararı yok. uçuyor, yemek yiyor, sıçıyor ve uyuyor.. bu kadar. ulan utanıyorum hem insanlardan hem de bu nesilden amk.
3 notes
·
View notes
Text
BEHÇET NECATİGİL (1916-1979) 1916’da İstanbul’da doğduğunda (o gün onunla dünyaya gelen çocuklar arasında) “Yüzü yüzüne en çok benzeyen çocuk!” diye bir kayıt düştüğü söylenir babasının, Takvim-i Ragıp’ın bir kıyısına. Gözleri (o pek azınızın usunda olan gözleri) biraz odanın, biraz da dışarısının karanlığını kuşanır. Vücudu İstanbul’un o eski sokaklarının, evlerinin esmerliğini alınca bildiğimiz o sureti çıkar. Evlerin dip odalarında gider gelir. 1930’larda bu durgun çocuk, hem okula gidiyor, hem annesiyle sokakta top oynayan çocuklara bakıyordur (Kabataşlı anneler o zamanlar çocuklarıyla pencerelerden ayrılmazlardı). Gider üstünü değişir: İlk basılı şiirini okuyordur çünkü (Varlık, Ekim 1935). 1940-1943. Kars’ı Zonguldak’ı görür. - Öğretmenim! diyorlardır çocuklar. Askerken ilk ata bindiği söylenir (görenler beyaz bir at diyorlar). Artık otlar, karıncalar, devedikenleri, hanımböcekleri, Pan’ın teneffüsü, çalılar, kuşlar, ikindi vakitleri okşamaktadır yüzünü. Kapalı Çarşı diye on bir heceli bir sözcüğü hecelediğinden mi? Öyle olmalı: İlk gözağrısı (1945). Biliyoruz kırları severdi en çok. Ve sıradan böcekleri. Ama birden yere yüzükoyun uzanıp “tabiatla haşir neşir” olmak yetmiştir. Gökleri, yıldızları geç bir kalem, der, Beşiktaş’ta, Barbaros meydanında dolaşırken (Çevre, 1951). Ve yavaş yavaş evlerle savaşa başlamıştır artık, düştüğünden yüzü. ‘Şayet aşk’ dese de... İlk arkadaşlıklar (o zaman Abasıyanık 1906, Külebi 1917, Akbal 1923, Birsel 1919, Dağlarca 1914, Aksal 1920, Tirali 1925 midir?). Daha çocukken, “Savrulan karlara bakacağım,” diye tutturmuştur. Ama Fikret gibi evlere kapanmaktır en iyisi (her gün üç paket cıgara ve çocukluğu). İnerse Beşiktaş’a iner artık. Elinde filesi. Yaşlılığında birçoğumuz gibi gözlüğü hep yanında dururdu. Şiiri mi? Şiiri yükseklik korkusunun şiiridir. 1955’lerde duvarlarda gergef işi bir levhanın önünde yazacaktır (annesinin elinden çıkmış). Araf’lar açıklanmalıdır çünkü (1958). Dar Çağ’la hesaplaşmış bir dergâha (sevgili içine) yazılacaktır. Kitaplarda mı ölmek istiyordur? Yeryüzü -neden söylememeli- birden yeryüzü olmaktan çıkmıştır. Hem ne zamandır ellerini cebine soksa cıgaralar, akşamüstleri, kâğıtlar, ıssız kırlara bakan Pan, aşkın hiçlikleri, Panik (ki Divançe diye bir kitaba girecektir) sağır duvarlar, şiirlere üşenmelerimiz, kurşunkalemler, bir teyel. Ve Yaz Dönemi. Ve En/Cam ve Zebra. En çok sevdiği çiçek mi? Gecesefaları elbet. Okurken biraz önüne bakardı (ölümlerde, aşklarda). Bir çilehane özlemi mi? Bir Eski Toprak’lı. Uzatmalı bir nefer. Çünkü nice yollar gidilmiştir (çokken bir şiirin tarihinde ve bankalar gibi bir bilanço yapılmalıdır Aktif-pasif görünmelidir). Bu hınçla sarılır Beyler’e (1978), çünkü ta gerilerden (bir geri hizmetten) Necatî Fâriğiz edemeyiz kimseye tâpû beyler diyordur. Hiç bıyık bırakmış mıdır? Hayır. Ama sakalı hep uzamıştır. Şiirleri (İlhan Berk’e göre) en çok üstüne başına benzeyendi. Çocukluğunun sağlık raporlarında hızlı atıyordu kalbi deniyor. Biliyoruz hep bir ayraç bırakmıştır şiirlerde bir gün dolduralım diye biz. Sunu Bir gün öldü. Gidip geldiği sokaklar, bir kırlangıç, bir kâğıt, bir ıstampa, bir kalem/alkol yanmasında/bir fotokopi, bir kumsaati, yarım kalmış bir şiir, bir patika, cenazesinde bulundu mu? bilmiyorum. Bir bulut bir süre onu izlemiş. Geçerken parmağını kaldırmış bir çocuk. Bir deniz parçası, bir ağaç büyümesini bir an bırakmıştır. Masası uzun zaman kendine gelememiştir. O gün gök açıkmış diyorlar. - İlhan Berk, Behçet Necatigil (1916-1979) (Deniz Eskisi) (Aşk Tahtı / 1976-1982 / Toplu Şiirler II) - Görsel: Behçet Necatigil (Kalender Dergisi, Sayı:6, Mart-Nisan 2019, İki Aylık Edebiyat Dergisi)
#Behçet Necatigil#Anısına#13 Aralık#13 Aralık 1979#Ölüm Yıl Dönümü#Şair#İlhan Berk#ilhan berk#Kalender Dergisi#Edebiyat#Şiir#Necatigil#Evlerin Şairi#Ölüm#Yaşam#Hayat#Yürekbalı#Deniz Eskisi
18 notes
·
View notes
Text
1827 yılında Almanya'nın Magdeburg kentinde bir müzik öğretmeninin oğlu dünyaya gelir (Karl Detroit). Anne ve baba sürekli kavga ettiklerinden dolayı çocuk akrabaları tarafından yetimhaneye götürülür. Çocuk 12 yaşına geldiğinde bir gece yarısı bütün arkadaşları uyurken çarşafları birbirine dolayarak yetimhaneden kaçar ve Hamburg'a gider. Büyük bir liman kenti olan Hamburgda bir gemide miço olarak işe başlayan Karl Detroit, bütün akdenizi dolaşıp, Marmara denizinden boğaza giren gemisinden Kız Kulesini görünce denize atlar ve Kız Kulesine doğru yüzmeye başlar. Çocuk yakalanır ve Sadrazam Âli paşanın (şair) yanına götürülür.
Sadrazam sorar; 'Neden kaçtın Almanyadan?'
Karl Detroit cevap verir: 'Dayak vardı orada, bıktım kaçtım'
'Peki ya neden Akdenizin onca yeri değil de İstanbulda atladın denize evladım?' Diye sorar Sadrazam.
Kız kulesini gösterir Karl Detroit ve 'ben o kuleyi çok sevdim' der.
Almanlar çocuğu geri ister, fakat Sadrazam Âli paşa 'hayır alamazsınız, o artık benim oğlum' der ve o gün Karl Detroit adı değişerek Mehmet Ali adını alır ve askeri okula başlar. Aldığı eğitimin ardından Kırım harbine katılır ve paşa ünvanı alır. O artık sığındığı ülkenin bir Paşasıd��r!
1878 Berlin anlaşmasına giden heyetin içinde yer alan Mehmet Ali paşa, doğduğu ülkeye geri dönmüştür ancak artık o bir Osmanlı Paşasıdır.
Almanya dönüşünde Arnavutlukta yolunu kesen eşkiyalar tarafından öldürülen Karl Detroit, arkasında 4 kız çocuk bırakır. Bunlardan biri, Leyla hanım, bu Leyla hanımın da bir kızı olur, Celile hanım. İlk Türk ressamlardan olan bu Celile hanımın da bir oğlu olur ve aşağıda gördüğünüz o küçük bebek büyüyüp Türk edebiyat tarihine adını Nazım Hikmet olarak yazdırır.
~Sunay Akın
5 notes
·
View notes
Text
1827 yılında Almanyanın Magdeburg kentinde bir müzik öğretmeninin oğlu dünyaya gelir (Karl Detroit).
Anne ve baba sürekli kavga ettiklerinden dolayı çocuk akrabaları tarafından yetimhaneye götürülür. Çocuk 12 yaşına geldiğinde bir gece yarısı bütün arkadaşları uyurken çarşafları birbirine dolayarak yetimhaneden kaçar ve Hamburg'a gider.
Büyük bir liman kenti olan Hamburgda bir gemide miço olarak işe başlayan Karl Detroit, bütün akdenizi dolaşıp, Marmara denizinden boğaza giren gemisinden Kız Kulesini görünce denize atlar ve Kız Kulesine doğru yüzmeye başlar. Çocuk yakalanır ve Sadrazam Âli paşanın (şair) yanına götürülür.
Sadrazam sorar; 'Neden kaçtın Almanyadan?'
Karl Detroit cevap verir: 'Dayak vardı orada, bıktım kaçtım'
'Peki ya neden Akdenizin onca yeri değil de İstanbulda atladın denize evladım?' Diye sorar Sadrazam. Kız kulesini gösterir Karl Detroit ve 'ben o kuleyi çok sevdim' der.
Almanlar çocuğu geri ister, fakat Sadrazam Âli paşa 'hayır alamazsınız, o artık benim oğlum' der ve o gün Karl Detroit adı değişerek Mehmet Ali adını alır ve askeri okula başlar. Aldığı eğitimin ardından Kırım harbine katılır ve paşa ünvanı alır.
O artık sığındığı ülkenin bir Paşasıdır! 1878 Berlin anlaşmasına giden heyetin içinde yer alan Mehmet Ali paşa, doğduğu ülkeye geri dönmüştür ancak artık o bir Osmanlı Paşasıdır.
Almanya dönüşünde Arnavutlukta yolunu kesen eşkiyalar tarafından öldürülen Karl Detroit, arkasında 4 kız çocuk bırakır.
Bunlardan biri, Leyla hanım, bu Leyla hanımın da bir kızı olur, Celile hanım.
İlk Türk ressamlardan olan bu Celile hanımın da bir oğlu olur ve aşağıda gördüğünüz o küçük bebek büyüyüp Türk edebiyat tarihine adını yazdırır..
Nazım Hikmet..
34 notes
·
View notes
Text
DENİZ GEZMİŞ VE ABDULLAH GÜL. ‼️
Yıllar önce yolları İstanbul'da kesişti.
Karşıtgörüşteydiler..
Biri dinci, diğeri devrimciydi..
Ya sonra..
BİRİ İDAM SEHPASINDA ÖLDÜ,
DİĞERİ CUMHURBAŞKANI OLDU
İki genç insan..
Birinin adı Deniz Gezmiş'ti.. Ankara'dan..
Diğerinin Abdullah Gül.. Kayseri'den.
1960lı yılların sonralarında yolları İstanbul Üniversitesi'nde kesişti..
Hukuk Fakültesinde okuyan Deniz Gezmiş sol görüşlüydü..
Öğrenci lideriydi..
Fikir Kulüplerinin önde gelen isimlerinden..
İktisad Fakültesinde okuyan Abdullah Gül ise sağ görüşlü..
Amerikancı Milli Türk Talebe Birliği üyesi...
İslamcı grubun Akıncılar cephesinden..
Yıl 1968 idi..
Temmuz sıcağı..
Amerikan 6. Filosu İstanbul boğazındaydı..
Savaş gemileri Dolmabahçe açıklarına demir atmıştı..
Amerikan askerleri karaya çıkmış, İstanbul genelevlerinde cirit atıyordu.
Yanki, Yüksek Kaldırım'da ve Beyoğlu Abanoz sokakta zevk alemleri yaparken, polisin dışarda onların güvenliğini alması bardağı taşırmıştı.
Tepki büyüktü..
Sol görüşlü öğrenciler "6.Filo Defol" mitingleri yapıyordu..
Dinci İslamcılar ise buna karşı çıkıyordu..
İki grup sürekli kavga ediyordu..
Gazeteler linç manşetleri atıyordu..
"Kızılları boğmanın vakti geldi"
"Ya susturacağız, ya kan kusturacağız"
Genelkurmay kışlalarda broşür dağıtıyordu.
"Amerika'yı sevmeyen komünisttir.". ‼️
İstanbul Teknik Üniversitesi barut fıçısı gibiydi..
Birgün Deniz Gezmiş ve Abdullah Gül'ün içinde bulunduğu gruplar karşı karşıya geldi..
Bir yanda Nazım Hikmet'in çocukları..
Diğer yanda Necip Fazıl'ın..
Taşlar, sopalar, tekme, tokat..
Fikirler değil yumruklar konuştu..
Zaman zaman da silahlar..
Ertesi gün Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Abdullah Gül ve arkadaşlarının fotoğraflarını okulun duvarlarına astılar..
Altına da tek cümle yazdılar.
"Faşistler giremez"
Abdullah Gül o günden sonra 6 ay okula ara vermek zorunda kalmıştı.. ‼️
Yıllar geçti..
Amerikan Emperyalizmine hayır diyen devrimci öğrenciler bir bir yok edildi..
Fikir Kulüplerinde yetişenlerin önü kesildi.
Kimi kahpe bir pusuda öldürüldü..
Kimi işkencede son nefesini verdi...
Kimi de Denizler gibi darağacına gönderildi..
Bazıları onlarca yıl hapis yattı..
Bazıları da köşesine çekildi..
Peki ya DİNCİLER . ⁉️
Abdullah Gül devletin zirvesine, Cumhurbaşkanlığına kadar yükseldi.‼️
Ve diğer Amerikancı Milli Türk Talebe Birliği üyeleri...‼️
Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Mehmet Ali Şahin, Cemil Çiçek, Beşir Atalay, Abdülkadir Aksu, Hüseyin Çelik, Ahmet Davutoğlu, Numan Kurtulmuş, Fehmi Koru, Abdurrahman Dilipak, Kadir Topbaş ve daha niceleri.
Hepsi önemli yerlere geldi..
Devlet onlara teslim edildi..‼️
Tarih 6 Mayıs 1972..
51 yıl önce..
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan darağacında can verdiler..
İşlerini cellada bırakmadılar..
Sehpalarını kendileri tekmelediler.
Onların mahkeme salonunda söyledikleri bir söz bugün bile unutulmadı..
"Türkiye'de gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunanlar varsa, bunlar ancak Amerikan emperyalizmi ile iş yapan çıkarcılardır.”‼️
2 notes
·
View notes
Text
Seabrook ༘˚⋆𐙚。⋆𖦹.✧˚
-1 hafta sonra-
Müdürün odasına çağırılan Flinn aceleyle dersten çıkıp odaya girdi.Ciddi bir şekilde sandalyede oturan okul müdürü Bayan Heron'a baktı ve yutkundu.
"Oh Flinn geç otur şöyle"
Flinn masanın önündeki sandalyelerden birine oturdu.Flinn'in oturmasıyla Bayan Heron konuştu.
"Yarışmaya iki hafta kaldı.Provalar nasıl gidiyor?"
Flinn gülümsedi.
"Çok iyi gidiyor.Her şey yolunda ve kazanacağımıza eminim"
Bayan Heron sıkıntıyla iç çekti.
"Aslında Flinn seninle daha farklı bir konu hakkında konuşmak istiyorum"
Flinn başını olumlu anlamda salladı.
"Amigoluk takımından çıkarıldın"
Flinn anlamamış bir şekilde ona baktı ve gülümsemeye çalıştı.
"Anlamadım...ne?"
Bayan Heron ayağa kalktı.
"Amigo takımından atıldın Flinn, dolayısıyla kaptanlık unvanı da başkasına geçti"
Flinn dolmaya başlayan gözlerini kırpıştırdı ve ayağa kalktı.Titreyen elleriyle eteğinin ucunu sıktı.
"Üzgünüm efendim ama...ben....neden?Ben yanlış hiçbir şey yapmadım...her şey çok iyi gidiyordu"
"Sorun şu ki Flinn...sorumsuzca davrandın ve senin yüzünden Juliette yaralandı"
Flinn titreyen sesiyle konuştu.
"Hayır!Ben...benim bir suçum yok!Jason ve Chandler onu tutmalıydı ama onlar tutmadılar yemin ederim ben bir şey yapmadım!"
"Daha doğru kişileri seçmeliydin.Kaptan olarak bu senin görevindi."
Flinn yutkundu.
"Yalvarırım yapmayın...ben çok çabaladım..."
Bayan Heron yerine oturup bilgisayarını açtı.
"Çıkabilirsin"
"Bayan Heron lütfe-"
"Çıkabilirsin dedim Flinn"
Flinn aceleyle odadan çıktı ve derin nefes aldı.Koşarak bahçeye çıkıp okula yeni gelen Adrian'a baktı.Onun ağladığını gören Adrian hızla yanına gidip omuzlarından tuttu.
"Flinn?Ne oldu?"
Flinn hıçkırarak ağlamaya başladı ve ona sıkıca sarıldı.Adrian onun sarılmasına karşılık verip saçlarına öpücük kondurdu.
"Ben buradayım...bana anlatabilirsin"
Camdan Flinn ve Adrian'ı izleyen Audria sıkıntıyla iç çekti ve düşüncelerine daldı.
'Ne yani Flinn,James'i Adrian ile mi aldatıyor?"
Audria elini yanağına yasladı.
'Ama Adrian ondan hoşlanıyor gibi durmuyordu'
Audria etrafına baktı ve tahtada yazılı olan notları defterine geçirmeye başladı.
'Offf Flinn nasıl James'i aldatır ki"
Audria düşüncelerinden kurtuldu ve dersi dinlemeye karar verdi.
Teneffüs ziliyle sınıftan çıkan Lucia elinde bir tane gül ile karşısında dikilen Darrel'ı görünce gülümsedi ve gülü aldı.
"Bugün romantiksin"
Darrel onun dudağına öpücük kondurdu.
"Ben her zaman romantiğim"
Lucia sevgilisinin elini tuttu ve koridorda yürümeye başladılar.
"Flinn'i gördün mü?Bayan Heron odasına çağırmıştı en son"
"Okulda değil sanırım.Sınıfının önünden geçtim ama yoktu sınıfta.James koridorda yalnızdı"
Lucia kaşlarını çattı.
"Bir şey mi oldu acaba?"
Lucia aceleyle onlara doğru ilerleyen Audria'yı fark edince olduğu yerde durdu.Audria Darrel'a baktı.
"İki dakika Lucia ile yalnız konuşabilir miyiz?"
Darrel başını olumlu anlamda sallayıp onları yalnız bıraktı.
"Ne oldu?"
Audria fısıldayarak konuştu.
"Flinn James'i aldatıyor"
"Ne?Kiminle?"
"Adrian ile"
Lucia Audria'nın arkasında durup onları dinleyen James'i fark edince fısıldadı.
"Siktir..."
Hastane yatağında oturup kitap okuyan Juliette,kapıyı çalıp içeri giren Dean'e baktı.Dean elindeki çiçekleri yatağın yanındaki komodine bıraktı ve yatağın köşesine oturdu.
"Nasıl oldun?"
Juliette kaşlarını çattı.
"Ben iyiyim de...neden geldiniz?"
"Öğrencimi ziyaret etmek istedim"
"Her öğrencinizle öpüşüyorsunuz herhalde"
"Bu konuyu açma Juliette.Seninle konuşmak istediğim başka bir konu var"
Juliette iç çekti.
"Dinliyorum"
"Amigo kaptanı olmak ister miydin?"
Juliette omuz silkti.
"Yani...isterdim sanırım"
"O zaman artık olabilirsin"
"Ne"
"Flinn takımdan çıkarıldı ve doğal olarak kaptanlığı da bırakmış oldu"
Juliette elindeki kitabı kapattı.
"Neden?"
"Senin düşmenin sebebi o değil miydi?Ben de bu konuyu Bayan Heron ile konuştum ve onun atılmasını istedim"
"Flinn hiçbir şey yapmadı"
"Nereden biliyorsun?Belki de bilerek tecrübesiz kişileri görevlendirdi ve senin düşüp yarışmaya katılmamanı sağladı"
"Flinn böyle birisi değil.Küçüklükten beri birbirimizi tanıyoruz biz"
Dean omuz silkti.
"Neyse ne.Flinn artık takımda yok ve bence sen de artık katılabilecek durumdasın.İstersen senin adına Bayan Heron ile konuşabilirim ve yeni kaptan sen olursun"
Juliette başını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır bunu yapmayacağım.Flinn yoksa ben de yokum"
"Aptal olma Juliette.Sen takımdan çıkarıldın hem de Flinn kendi isteğiyle çıkardı.Seni umursamadı bile"
Juliette sıkıntıyla iç çekti.
"Yarına kadar düşün sonra bana haber ver"
Dean onun alnına öpücük kondurup odadan çıktı.
Flinn'i eve bıraktıktan sonra okula giren Adrian kendisine sinirle gelen James'i görünce kaşlarını çattı ve bir anda yüzüne gelen yumrukla geriye doğru sendeledi.
3 notes
·
View notes