#okey sohbet
Explore tagged Tumblr posts
Text
Mynet sohbet eski, Türkiye’nin internetle tanıştığı dönemlerde geniş kitlelere hitap eden önemli bir mobil chat sohbet ve arkadaşlık platformudur. 2000’li yılların başlarında, internet kafelerin ve ev bilgisayarlarının yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar, Mynet’in sunduğu sohbet odalarına akın ederdi. Her yaştan insan, farklı odalara girip birbirleriyle tanışır, sohbet eder ve hatta zaman zaman sıcak tartışmalara dahi girişirdi.
İnternetin Türkiye’deki yaygınlaşma sürecinde, Mynet sohbet eski odaları adeta bir efsane haline gelmişti. Mynet‘in sunduğu bu platform, insanların sanal dünyada buluşup birbirleriyle iletişim kurduğu, sohbet ettiği ve arkadaşlıklar kurduğu bir mekan olarak biliniyordu. Bugün, teknolojinin hızlı evrimiyle birlikte Mynet mobil sohbet‘in eski günlerini hatırlamak, internetin bir zamanlar ne şekilde yaşandığını anlamak için önemli bir pencere sunuyor.
İçindekiler
Mynet Sohbet Eski: İnternetin Eski Ruhu
Eski Günlerin Hatırası: Mynet Sohbet Odaları
Mynet Chat Odaları: İnternetin Renkli Dünyası
Renkli Bir Dünya: Mynet Chat Odaları
Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları
Mynet Sohbet nedir?
Mynet Chat Odaları hangi konuları kapsar?
Mynet Sohbet odalarına nasıl katılabilirim?
Mynet Mobil Sohbet var mıdır?
Mynet Sohbet ve Mynet Chat odaları güvenli midir?
Mynet Sohbet Eski: İnternetin Eski Ruhu
İnternetin yaygınlaşmaya başladığı dönemlerde, Mynet sohbet odaları Türkiye’nin çevrimiçi platformlarında büyük bir yer tutuyordu. O dönemlerde, insanlar bilgisayarlarına kilitlenir ve Mynet‘in sunduğu sohbet odalarında saatlerce vakit geçirirdi.
Kamerada Mynet sohbet odalarının çekiciliği, insanların anonim olarak bir araya gelip fikir alışverişinde bulunmalarına, duygularını ifade etmelerine ve hatta romantik ilişkiler kurmalarına olanak tanımasıydı. O dönemde, birçok insan için Mynet mobil sohbet odaları gerçek dünyadan kaçışın bir parçasıydı ve sanal dünyada yeni bir kimlik bulmalarını sağlıyordu.
Eski Günlerin Hatırası: Mynet Sohbet Odaları
Ücretsiz Mynet sohbet odaları, 2000’li yılların başında Türkiye’deki internet kullanıcılarının buluşma noktasıydı. İnsanlar farklı odalara girer, yeni insanlarla tanışır, sohbet eder ve arkadaşlıklar kurardı. Mynet sohbet eski, gençlerden yetişkinlere kadar geniş bir kullanıcı kitlesine hitap ediyordu.
0 notes
Text
ESohbetim.com - E Sohbetim Sesli Sohbet
1 note
·
View note
Text
Tatlı Komşum! (7) (Furkan 31 Y., Manisa)
Tatilin 4. günü sabahı kahvaltıdan sonra havuzda yüzdüm, karım yine odada kaldı. Bara gittim, her zamanki barmen yoktu, stajyer biri vardı. Tuvalete gidip dönüşte soda alayım dedim. Aşağı indim. Tuvaletten çıktığımda, inleme ile nefes alıp verme arası bir ses duydum. Sandalye labirentine usulca girdim. Benim Olga'yı siktiğim yere 5 metre kala durdum, loş ışıkta etrafa baktım, aynı yerde o günkü zenci temizlikçi kadın domalmış, barmen arkadan amına sokmuş gidip geliyordu. Kadının kafası benden tarafayken, barmen önündeki kalça ve amcığa odaklanmış, gidip geliyordu. O an ne kadar dikkat etsem de kadın beni gördü, ama kaçmadı, geçen gün onun beni seyrettiği gibi ben de onun sikişmesini izledim. Elimle okey işareti yaptım, gülümsedi bembeyaz dişleri ile. Barmen ise kendi derdinde, bir an önce boşalma sevdasındaydı. O an sandalyeye çarptım, barmen korkmuştu, toparlanmadı bile hemen diğer kapıdan kaçtı.
İki adımda zencinin yanına gittim ve "Yarım kaldın!" deyip elimi amına attım. "Please, lütfen!" dedi. Ben de, "Akşam şu numaralı villaya gel, saat 23:00'de!" dedim. "Neden?" dedi toparlanırken. "Hem para kazanırsın, hem bundan kimsenin haberi olmaz, işini kaybetmezsin!" dedim. "Ben fahişe değilim!" dedi sertçe. "Öyle demedim, sen gel!" dedim. Dönüp çıktım. Gün içinde 2 kez daha karşılaştık. Bir defasında, "İsmin ne?" dedim. Etrafa bakınıp, "Aishe!" dedi. Nijeryalıymış, öğrenci değişimle otelcilik okumuş. O gün akşama dek ne seviştik, ne de içtik, sessiz kontrat sanki, detoks yaptık.
Gece saat 22:30'da ekiple buluştuk, "Size sürprizim var!" dedim. Merak ettiler, ama söylemedim. Onların odaya geçtiğimizde votkaları içerken saat 23:00 oldu, ama Aishe'nin gelip gelmeyeceğinden emin değildim. 5 dakika sonra cam tıkırdadı. Açtım, Aishe, içeri aldım. Ekiple tanıştırdım. Aishe, "Gördüm sizi daha ilk günden!" dedi. Aslında tuvalete girerken beni gördüğünü, çıkışımda bilerek ses çıkardığını anlattı. Olayın en başından beri en girişken olanımız Boris'ti. Sanırım o da benim gibi hiç zenci sikmemişti ve bu hayaliymiş gibi Aishe'yi ayağa kaldırdı. Galiba yerel kıyafetlerinden biriydi üzerindeki, boynundan bağlı, rengarenk. Çözdüğünde, koca bir çarşafı andıran elbiseyi ayaklarına düşürdü.
Hepimiz birlikte Aishe'nin çevresini sardık. Kadınlar birer birer göğüslerini öperken, ben yere çökmüş amcığını dilliyor, kalçalarını avuçluyor, Boris ise dudaklarını koparırcasına öpüyordu. Aishe'nin ayakları yerden kesiliyor, aldığı zevkten başı dönüyor, tutmasak düşecek gibi oluyordu. 5 Dakika sonra yatakta yatan Aishe'nin amını emen Olga bana domalmış, ben amcığına sokmuşken, Boris Aishenin ağzına vermiş, Ebru da Boris'e amcığını yalatıyordu.
Boris ilk siken oldu Aishe'yi, ben karısını sikmekle meşgulken. Sonra ben Aishe'yi götünden sikerken Olga ise Ebru'nun amını parmaklarıyla sikiyor, amını ve götünü emiyordu. Kadınları hem amdan hem götten birer kez siktik o gece. Sabaha karşı 03:00 gibi Ebru ile birlikte odalarından çıktığımızda, takati kalmamış Aishe, Boris ve Olga'nın arasında kıvrılmış uyuyordu...
Tatil sonuna dek her akşam aynı şeyler yaşandı, hatta son gece barmen de aramıza katıldı 6 kişi olduk. Dönüşte karımı ve oğlumu memlekete bıraktık. Standart her yaz kış yaptığımız gibi bir hafta sonra karımı ve oğlumu almaya gittim. Karımda bir tuhaflık vardı. Bana, "Biraz dışarı çıkalım!" dedi. Gidip bir kafeye oturduk. Karım özellikle kuytu bir köşe seçmişti. "Ne oluyor?" dedim. Karım, "İyi kötü 10 yıl geçirdik beraber, ama artık farkındaysan olmuyor!" dedi. "Bu ne demek?" dedim. Karım, "Boşanmak istiyorum!" dedi. Evet aslında severek evlenmiştik, ama sonrasında aşk alışkanlığa dönmüş, son bir yıldır sanki ikimiz de birbirimize yük oluyor gibiydik...
"Ne oldu?" dedim. Karım, "15 tatilde buraya geldiğimde üniversiteden bir arkadaşımla karşılaştım. Oturup bir kahve içtik, o evlenip ayrılmış. Sadece eski okul anıları olarak başladı sohbet, ama sonrasında telefon trafiği başladı. Önce mesaj, sonra konuşma, derken senin de Ebru ile yakınlaşmanı görüyordum. 5 aydır konuşuyor yazışıyoruz. Şimdi bir haftadır burdayım ve hergün buluşup, akşama dek konuşuyoruz..." dedi.
Sanki onca haltı yiyen ben değilmişim gibi, karıma, "Aldatmadın değil mi?" dedim. "Hayır! Sana ve kendime o saygısızlığı yapmam. Tayin istedim zaten buraya, bakanlıkta tanıdığı varmış ayarlandı, yaz sonunda burada başlayacağım!" dedi.
Bunu bu kadar sakin karşılamama ben bile şaşırdım. Oğlumuzun kiminle kalacağını konuştuk. Evi konuştuk, zaten 6 taksit ödemiştik. Kredi borcu duruyordu ve satsam ancak krediyi kapatırdım. Herhangi bir şey istemediğini söyledi ve anlaşmalı boşanmaya karar verdik. Oğlumuza nasıl açıklayacağımızı bilemedik. Dilekçemizi hazırlamıştı, imzasını bile atmış. Adli tatil bitiminde tek celsede boşandık. Oğlumuz üzülse de, her tatilde benimle olacaktı, bazen hafta sonları da, çok olgun karşıladı. Karım, pardon eski karım eşyalardan da almadı...
Ebru buna üzülmüş görünse de içten içe seviniyordu. Bu arada Hatice yaz boyunca hemen hemen her hafta bir kez geldi. Bazen akşamları gelip kaldı... Olga da bir kez uçakla geldi, Cumartesi günü akşama dek aşk yuvamızda Ebru ve benimle oldu, akşam geç vakit Ebru evine gidince de, Olga ile sabaha kadar beraber uyuduk! Boris'in niye gelmediğini sorduğumuzda, onun Aishe için Antalya'ya gittiğini, kendisininse oraya değil bize gelmek istediğini anlattı. Pazar günü havaalanına bıraktım Olga'yı...
Kış gelince sorunlar çıkmaya başladı. Evi satmayıp krediyi ödemeye çalışıyor, oğlana para yolluyor ve kendi geçimimi sağlamaya çalışıyordum. Bu arada Ebru'nun karşı çıkmalarına rağmen, Cevat bahçe içinde bir dubleks ev almış, oraya taşınma planları başlamıştı. Herkesin kendi derdi vardı.
Ebru'nun dükkana gittim bir gün, moralim bozuktu. "Erken çıkabilir misin?" dedim. "Olur!" dedi. Çıkıp birkaç bira alıp piknik alanına sürdüm arabayı. İkimiz de düşünceliydik. Ebru, "Biz taşınacağız, yani senin dairenin avantajı bitecek, senin orayı kiraya ver, gelen kirayı ben de takviyelerim krediyi ödersin. Aşk yuvamızı derleyip toplayalım, sen oraya taşın, nasıl olsa kirasını veriyorum ben zaten!" dedi. 3-4 gün içinde evi boşaltıp, evdeki eşyalarla boyayıp badana yapıp eski eşyaları attığımız aşk yuvamıza taşındım. Bundan en çok Hatice memnun oldu. Ama halen Ebru'nun Hatice'den haberi yoktu...
Aralık ayıydı, kar yağıyordu. Ebru aradı, "Cevat abin seni çağırıyor, kış bahçesinde karda mangal yakıp sucuk yapacakmışsınız!" dedi. Mangalı yakıp masaya oturduğumuzda Cevat konuşmaya başladı. "Bizim oğlanlar... (içeriden sesleri geliyordu. Biri odasında kulaklıkları takmış sağında arkanda diye bir silahlı oyun oynuyorken (E-sporcu olacakmış), diğeri Bas gitarıyla kendince beste yapıyordu (müzik yapmak istiyormuş), Bizim oğlanların akılları bir karış havada! Ebru ile konuştuk. Ben artık işlere yetişemiyorum. İşi sana öğreteyim, ben kenara çekileyim. Hatta ileride sana küçük ortaklık bile verebilirim başarılı olursan. Benimle çalışır mısın?" dedi. O günkü maaşımın tam iki katı bir rakamı da, "Bu da maaşın, altına da şirket arabası veririz. Sat arabanı, evin kredisini kapat. Sen bize iyi bir dost oldun, iyi de bir ortak olursun!" dedi. (Zaten karını ortak kullanıyoruz! diyesim geldi).
Kabul etmemek aptallık olurdu. Ertesi gün SGK ile vs. uğraştım. 11 yıllık kıdem tazminatım da iyi para tuttu. Arabamı da satıp evin kredisini de kapattım, elimde kalanı da bankaya yatırdım. Haftanın neredeyse her akşamı Hatice, ya oğlan yatınca, ya da alış veriş bahanesiyle bana iniyor, sikişip gidiyordu. Öyle bir hal aldı ki, çöp dökmeye çıkınca bile uğruyordu, tabii Ebru'nun olduğu akşamlar hariç.
Bir gün Hatice erken geldi, saat daha 21:00 falandı. Yüzü gergin ve ağlamış gözler şişmişti. Ne olduğunu sordum. "Oğlum... Bu akşam benimle konuşmak istediğini söyledi. Geçen yaz benim buraya geldiğim günlerden bir tanesinde babasını... " dedi (ağlamaya başlayıp) "Kahya ile bizim tarım makinalarını yedek parçalarının durduğu depoda sikişirken yakalamış, çocuk yaz boyu çok sessizdi, babasıyla da oldukça az iletişim kuruyordu, ergenlik tripleri sandık. Uzun uzun araştırmış babasının neden böyle olduğunu... Bu akşam sonradan mı olduğunu sordu. Tüm olayı anlattım. Bana, Peki sen ne yapıyorsun anne dedi. Lise 2'ye gidiyor, artık herşeyi biliyor!" dedi.
"Ne dedin?" diye sordum. Hatice, "Boynumu büktüm! Ama babasını suçlamıyor, bunun hastalık gibi bir şey olduğunu ve tedavisinin olmadığını kabullenmiş, onun da korkusu duyulursa. En sonunda bombayı da patlattı, Furkan abi iyi biri anne dedi. Hadi git, akşamları ben uyuyunca nereye gittiğini biliyorum dedi..." dedi. Son 1 yılda değişen gelişen bunca şey zaman zaman beni şaşırtıyordu, ama Lise 2'ye giden bir çocuktan beklenmeyecek olgunluk da etkilemişti beni...
İşyerinde işler zaten iyi gidiyordu. Bir tane ana tedarikçi ile çalışıyorduk, ama bunu aşmamız gerektiğini söyledim. Üretimde süper akıllı bir Makine mühendisi vardı, daha 26 yaşında, ama İngilizce süper, onun maaşını zamlandırdım. Yeni bir üretim bandını devreye soktuk. İngiltere'den bir firmaya da mal satmaya başladık. Bunlar Cevat'ın o kadar hoşuna gitti ki, fabrikaya hiç gelmez oldu. Müstakil evinin bahçesini ekiyor,biçiyor, kazıyor, havuzu temizleyip, sabahtan bira içmeye başlıyordu...
Ebru bir akşam aşk yubamıza geldiğinde, Ayşe'nin kocasına yakalandığını ve boşandığını, ama sevgilisinin korkup ilişkiyi bitirdiğini anlattı ve "Morali çok bozuk, karşı dairede kaldı o da, çağırsam sakıncası var mı?" diye sordu. Girip çıkarken hiç denk gelmemişti. "Çağır!" dedim. Ayşe geldiğinde ona da bira açtık. Ebru'nun, (Morali çok bozuk!) dediği Ayşe bülbül gibi şakıyordu. Ebru daha benle sevişmeden çağırmıştı Ayşe'yi, kadının da gitmeye niyeti yoktu. Ayşe karşımızda tekli koltukta, biz ikili de oturuyorduk. Ebru'nun omzuna elimi atıp kendime doğru çektim. Belki Ayşe anlar kalkar gider diye, Ebru da yanağımdan öptü.
Aslında Ayşe'nin otelde olanlardan haberi olduğunu tahmin ediyordum, ama ne olursa olsun dedim, Ebru'nun dudaklara yapıştım. Ebru hiç çekinmeden karşılık verdiğinde elimi kalçalarına atıp sıkmaya, diğer elimle de göğüslerini okşamaya başladım. Ebru elini eşofmanımın üzerinden yarağıma attığında kazık gibiydi zaten. Göz ucuyla Ayşe'ye baktım, bira şişesini apış arasına kıstırmış bizi seyrediyordu. Elimi uzatıp, "Gel!" dedim. Kalkıp Ebru'nun arkasına geçti ve boynunu öpmeye başladı. Elini Ebru'nun koltuk altından geçirip göğüslerini okşamaya başladığında, Ebru da elini geriye atıp Ayşe'nin kalçalarını avuçlamıştı...
Ebru Ayşe'yi ayağa kaldırıp soydu ve aramıza yatırdı koltuğa. Ben koltuktan inip amına dilimi gömdüğümde, Ebru da Ayşe'nin göğüslerini emiyordu. Ayşe, "Ohhh, hiç iki dil aynı anda dolaşmamıştı vücudumda, ne güzelmiş bu, hem amım dilleniyor, hem göğüslerim, ohhhhhh!" diye inlemeye başlamıştı bile. Ebru kalkıp dizlerimin arasına yatıp yarağımı emip ıslattı. Bir süre sonra yarağımı tutup Ayşe'nin amına kendi eliyle soktu. Sonra da kalkıp Ayşe'nin ağzına amcığını götürüp koltukta dikildi. Ben Ayşe'yi sikerken, önümde Ayşe Ebru'nun amını dilliyordu. Hafif domalmış haldeki Ebru'nun göt deliği davetkar duruyordu. Orta parmağımı soktum götüne, ikisi de piston gibi çalışırken, kadınlar inlemelerini kontrol edemiyordu. Ayşe orgazm olduktan sonra Ebru'nun götüne sokup, güzelce sikip, döllerimi püskürttüm...
Sigaralarımızı yakınca Ebru anlattı. "Bugün Olga aradı. Konuşurken seni sordu, iyi, Furkan da biliyorsun boşandı, çok sık görüşüyoruz dedim. Sonra Boris ile bizi özlediklerini, bir gün Ankara'ya beklediklerini söyledi. Biz de özledik Furkan'la beraber. Dur bakalım, Ankara'ya gelme işini ayarlamaya çalışalım dedim. Meğer Ayşe kapı ağzındaymış, duymuş konuşulanları, sonra sorunca da ben de anlattım. Aslında ikimizin de grup seksi özlediğinin farkındaydım, Olga gelip gideli bayağı oldu. Ayşe de grup seksi merak ettiğini söyleyince, böyle bir plan yaptık!" dedi. Ben de, "Plana ne gerek vardı, açık açık söyleseydiniz ya :)" dedim.
[Furkan]
53 notes
·
View notes
Text
Mobil Okey Oyunu Canlı Okey Oynamak Radyo Dinlemek Arkadaş Edinmek Sohbet Etmek istiyorsan Sende Mobil Okey Salonumuza ücretsiz nick kayıtı yaparak Okey Salona bağlanabilirsin.
wWw.Okey.Chat
#okeyoyna #mobilokey #okeysitesi #okeysalonu
#okeyoyna#okeymobil#okeysitesi#mobilokey#canlıokey#mobilokeysitesi#istanbulchat#ankarachat#istanbul.chat#ankara.chat
2 notes
·
View notes
Text
🧚🏻♀️27.08.2024🎱
Bugün güzeldi ama sonu kötü bitti:) neyse. Kuzenlerim geldiler onlarla AWM'ye gidip bowling bilardo falan oynadık (bowlingde abim vardı sonra işi çıkınca bilardo da bizi bırakıp gitti) çıkışta da abim gelip bizi aldı eve bıraktı. Eve gelince okey oynadık (okey oynarken oyunun başında birisiyle konuşmam gerekti o yüzden son oyuna denk geldim ben neyse), gartic.io diye bir oyun var onu oynadık iyiydi sonra kuzenlerimle oturdum sohbet ettim🎀onlarla sohbet etmeyi özlemişim bayadir sohbet etmiyorduk hepimize iyi geldi diye düşünüyorum💖
3 notes
·
View notes
Text
Okeyy - Silver
Okeyy net ile farklı bir site deneyimine hazır mısınız? Okey oynamak mı istiyorsunuz? Dördüncü kişiyi bulmakta mı zorlanıyorsunuz? Yoksa okeyi bilmeyenler ve sizi dakikalarca bekletenlerden mi sıkıldınız? Mükemmel bir okey oynama sitesi için yeriniz hazır bulunuyor.
Farklı odalarda hem sohbet hem oyun keyfi yaşamak için siteyi ziyaret edebilirsiniz. Okey oynamaktan daha önce keyif almadığınızı düşünebilirsiniz. Hızlı altyapısı ile duraksama ve bekleme olmaksızın oyun oynama deneyimini elde edebileceğiniz bu sitede, değerli bir zaman geçireceksiniz. Siteyi ziyaret etmek için beklemenize gerek yok. Giriş yaparak eğlencenin tadına varabilirsiniz.
237 notes
·
View notes
Text
Sohbet etmek için geldim kapına, biliyorum uzun zaman oldu görüşmeyeli. Ev'in yolunu unuttuğumu sanma sakın, hasretin kalbimi yakıp kül ettiğinden kendimi engin denizlere, sonsuz okyanuslara attım sadece. O kadar tarifsiz ki, hisslerim "özlem" sözcüyünü bile özler oldum, ruhum.
Bundan tam 41 gün önceydi seni gördüğüm, dokunamadığım ve dahi sarılamadığım bir gün daha yaşamıştım, lakin gözlerin gözlerime öyle bir kenetlenmişti ki, ben o güzel anda hapsolmuş, ruhumla beraber cismimi de teslim eder olmuştum sana.
Kalan 333 günün hatrına nefes almaya mahkum bıraktım kendimi, sanma seni unuttum, yok! Hayır! Lakin akıl sağlığımı da ben aşkınla kaybettim, dudaklarından çıkan her bir kelimeyi kutsal bildim, sana inandım ve güvendim.
İki çift güzel lafına kandım, sevgilim.
"Futures gonna be okey", dediğin gün teslim ettim kendimi sana. Düştüğüm o çukurdan ellerimden tutup, gözlerime bakarak "Life goes on", diyince anladım o çok sevdiğim çekik gözlerinden kurtuluşum yok diye.
Ey benim ruhi-revanım, bizi km'ler değil, günler, aylar, yıllar değil hasret ayırıyor, bil ki, vuslata erdiğimizde bir Tanrı misali sana tapacağım.
Şu sıralar senden uzak olmanın acısıyla kalbime oklar saplanıp duruyor, balığım, söylesene sen de inanıyor musun ★uçabilen hayalimi gerçekleştireceğime?★...
Sakındığın sözlerine, kaçırdığın gözlerine, aldığın her nefese yemin olsun ki, ay ışığım, benim tek sevdam sensin.
2 notes
·
View notes
Text
eşitsizlik meselesine giriş 1
bazen rızamız dışında hak ettiğimizden (aslında hak etmek çok da uymadı ama başka kelime bulana kadar bununla idare edelim) fazla ilgi ya da tepki gördüğümüz ilişkiler içerisinde bulunuyoruz. iki kişinin aynı anda kurduğu iletişimde nasıl eşitsizlik olsun? biri süper starsa ve diğeri de onun hayranıysa, onunla tanışmadan evvel bir bağ kurmuşsa okey, süper starlar hayranlarını sevmek zorunda değil, hatta hayranlar adı altında tek bir varlığa dönüşmüş birinden bahsederler, tek tek düşünseler akılları almaz bu ilişkiyi. fakat bu öylesi değil, iki sade vatandaşın bir sohbet sırasında birbirlerinde birbirlerinden farklı oranlarda duygular uyandırmasından bahsediyorum. biri diğerinde annesini, kardeşini, onu çok azarlayan öğretmenini, küçümseyen sıra arkadaşını ya da saf bir bağlılıkla hiç itiraz etmeden peşinden gelen küçük köpeğini görüyorsa işte bu dengesiz bir duygusal iletişime neden oluyor. nereden bilebiliriz ki birinin köpeğine benzeyip benzemediğimizi, halasını andırıp andırmadığımızı, sürekli kullandığımız o kelimelerin, dadandığımız yiyeceklerin, dinlediğimiz müziklerin muhatabımızı bir başka dilimine ışınlayıp bizi oradan oralardan selamlayıp selamlamadığını nereden bilebiliriz? biz onunla miladımızı ilk tanıştığımız günden itibaren başlatırken onun bizimle çocukluktan beri meselesi olup olmadığını nereden bilebiliriz?
bende kimi görüyor? kimi hatırlatıyorum da benden vazgeçemiyor, beni kıramıyor, kırsa da telafi için çırpınıp duruyor ya da eziyor, pestilimi çıkarana kadar eziyor, kan kusturana kadar eziyor? peki ben onu kime benzetiyorum da sözlerinin, darbelerinin, alaylarının, eziyetlerinin altında kalıyorum? bu izni ona ne zaman verdim? ilk tanıştığımızda mı yoksa kendimi bildim bileli mi, onunla tanışmadan çok önce onu anlamlandırmama sebep olan o insanla ilk temasımda mı?
duyguları göstermedeki eşitsizlik ile ilgili daha sonra yazayım mı?
2 notes
·
View notes
Text
Ben Niğdeliyim. Kapadokya'nın kültürü öyle çok uzak gelmez bana o yüzden. Ama farklılıklar var elbette. Bir kere burası çok turist aldıgı icin medeniyet diye nitelendirdiğimiz şey burda Niğde'ye göre çok daha fazla.
Kalacak yer için bir hostelde air bnb yaptım. Yan odada Çinli bir adamla kalıyoruz. Bir kere bizim yetişme kültürümüzde yoktur bir erkekle bir kadının farklı odalar bile olsa kapı olmayan bir yerde kalması. Zaten genelde bu ortak kullanım odalarını yabancılar tercih ediyormus. Ama ucuza geldiği için benim için sorun olacak bir durum değildi. Sabah Çinli abimle aynı anda kahvaltıya cıktık. Tanıştık, sohbet muhabbet aldı götürdü bizi. Beraber kahvaltı edip cıktık otelden. Keşke hayatım sadece anlık ettiğim sohbetlerden, günlük tanıştığım insanlardan ibaret olsaydı. Tırmanısa gidiyormuş o, ben de Göreme Açık Hava Müzesini gezmeye başladım. Aşıklar tepesine cıktım. Gül Vadisine gittim. Oturduğum her yerde memleketimi, nerden geldiğimi soruyorlardı. İstanbul'dan geldiğimde herkes okey durumdaydı. Fakat memleketimin Niğde olduğunu kimse kabul edemiyordu. Bir de Melendizli olduğumu söylüyordum. Herkes şok oluyordu. Niğde'den böyle güzel, modern biri çıkarmıymıs diye sorguluyorlardı. Özellikle sıcak şarap denemeye gittiğim yerin sahibini bir türlü Niğdeli olduğuma ikna edemedim. Şarap içen Niğdeli bir kız görünce kim olsa şok geçirir gerçi jdjdkdkdkd. Ben zaten Niğde'nin kadın dediğin kalıbından çok uzakta bir karaktere sahiptim. Aykırıydım o şehre, o kültüre, kendi aileme bile. Sıcak şarap demişken baya iyi bir şeymiş ya. Valla potansiyeli var. Benim zaten normalde de en sevdiğim alkollü içecek şaraptır. Buna da baya onay verdim.
Hayat kim ne derse desin bu kadar işte. Bazen hırsımız her şeyimizi ele geçirse de hayat 28 sene önce Bingöl'den Nevşehir'e gelip tüm ailesini orda bırakan şarap işletmesinin sahibi Fevzi amcanın yaşadıkları kadar. Bazen çok özeniyorum böyle hayatlara. Minimum kötülük, hırs var gibi geliyor bu insanlarda. Daha minimalist. Bazen ben de sadece isterdim ki bu yaşam şartları altında yaşayan, kendi küçük dünyası içinde bir işletme sahibi olsaydım.
1 note
·
View note
Text
Ben ve arkadaşlarım Hüseyin,Ufuk, @serap_e,Sinan,Pınar,Hazal ve @elifdyilmaz bu hafta sonu Kahramanmaraştaydık. Çocuklarla oynadık, akranlarımızla dertleştik, büyüklerimizle çay içtik, sohbet ettik. İmkanınız dahilinde mutlaka gelin buralara. Yardımın yanı sıra insanların muhabbet edip dertleşmeye, çocukların sizlerle oyun oynamaya ihtiyacı var. Büyüğünden küçüğüne acıyı sükunetle harmanlamış her şeye rağmen misafirperverliğinden ödün vermeyen insanlar göreceksiniz.
Çadırkentte bize çay ısmarlayan Süleyman amca tavlada beni yendi. Rövanş için söz aldım beni telefonuna İstanbul’daki torunum Ozan diye kaydetti :)
Torunu Ali üniversite sınavını kazanıp İstanbul’a gelince Beşiktaş maçı içinde sözleştik🦅
Son olarak oradaki insanlardan edindiğim talep ve kendimce eksik gördüğüm ihtiyaçlardan bahsetmek istiyorum.
* Vitamin ihtiyacının karşılanması için taze meyve sebze çok önemli.
* Çoğu kişinin cep telefonu yok sıfır cep telefonu temin etmek elbette zor. Bölgeye gitmeden varsa evde yedekte duran çalışan telefonlar, tabletler vs. fabrika ayarlarına döndürülüp şarj aletleri ve kulaklıklar ile birlikte götürülebilir. Özellikle gençlerin ihtiyacı var.
* Eşya, gıda yardımının yanı sıra gelmeden önce eş ve dosttanda destek alıp çadırkentteki insanlara bir zarf içinde maddi yardımlar yapılabilir.
* Hijyen konteynırlarına ihtiyac var. Duşlar yetersiz, çamaşır makineleri ise sadece bir çadırkentte vardı.
* Çocukların sevebileceği haribo, sürpriz çikolata, çocuk dergileri (migrosta çok çeşit bulabilirsiniz) gibi şeyleri sırt çantanıza atın çocukları gördüğünüzde verin. Her yaşa uygun oyuncak, puzzle, futbol ve voleybol topları. Boyama kitapları, kuru boya, pastel boya.
* Vakit geçirmek için okuma kitapları, bulmaca hatta okey takımı, tavla gibi şeylere bence ihtiyaç var.
* Tartışılabilir bir konu olsada karton sigara getirilebilir. Bizden özellikle rica edilen tek şeydi.
* Türk kahvesi ve elektrikli kahve cezveleri
* diş fırçası ve koruma kapları, diş macunları, diş protezi saklama kapları, el kremleri, vücut kremleri, kadın pedleri, Tarak, tırnak makası, ayna,cımbız, traş bıçağı, özellikle saç kremi hep unutuluyor pek çok kadın bunu da soruyor.
* Battal boy çöp poşetleri, antibakteriyel ıslak mendiiler, cerrahi ffp2, ffp3 maskeler gibi hijyen ürünleri
* Yakın zamanda eğitime başlanacağı için kırtasiye malzemeleri
* Sınav öğrencileri için kaynak kitaplar mevcut ancak sınav öğrencilerinin LGS, YKS için deneme sınavlarına ve tabletlere ihtiyacı var.
* Özellikle kadınlar için iç giyim ihtiyacıda oldukça fazla durumda.
Tüm maddi imkanlarınızı bir anda seferber etmemenizi aylık düzenli yardımlar yapmanızı tavsiye ederim. Aylarca eski düzenine kavuşamayacak olan insanlar var bu nedenle destek çok daha uzun süre devam etmeli.
Nasıl gidilebileceğine dair mesajlardan birkaç soru aldım. Benim anladığım kadarıyla çadırkente girmek için izin gerekli. İki arkadaşımın çalıştığı firmalar bölgede faaliyette olan birkaç kuruluşa iş analistliği hizmeti veriyor onlarda destek veren proje ekibinde çalışıyorlardı. Biz onlarla birlikte yola çıktık ve izin aldık. İzinler konusunda size güvence veremiyorum. Bölgeye destek veren kuruluşlarla iletişime geçerek gönüllü olabilir ve bölgeye gidebilirsiniz böylece ulaşım ve izin probleminiz ortadan kalkmış olur.
7 notes
·
View notes
Text
Eski mynet sohbet geveze odaları, Mobil mynet chat muhabbet siteleri ile aradığınız arkadaşı, sevgiliyi veya hayat arkadaşını daha kolay bulabilirsiniz. Yeni nesil mynet web sohbet odaları ile artık yanlızlıklarınıza daha kolay son verebilirsiniz. Mynet mobil chat odalarımız da mynet okey, mynet oyun gibi salonlarımız aktif olarak kullanıcılarımıza hizmet sunmaktadır.
Bağlantıların ve iletişimin evrimi, internetin gelişimiyle birlikte hız kazandı. Eski Mynet sohbet ve Geveze sohbet odaları, Türkiye’nin çevrimiçi iletişim dünyasında bir döneme damgasını vuran platformlardan biriydi. Bu odalar, kullanıcılara farklı konularda sohbet etme ve yeni arkadaşlar edinme imkanı sunarak çeşitli insanları bir araya getirdi.
Eski Mynet sohbet, Türkiye’deki internet kullanıcılarının 2000’li yılların başlarında tercih ettiği bir iletişim platformuydu. Farklı şehirlerden, farklı yaş gruplarından insanların bir araya gelmesini sağlayan bu platform, sanal ortamda gerçekleşen keyifli sohbetlere ev sahipliği yaptı. Eski mynet sohbet geveze odaları, o dönemin popüler konuları hakkında sohbet etmek isteyen kullanıcılar için ideal bir buluşma noktasıydı.
İçindekiler
Eski Mynet Sohbet Geveze Odaları
Görüntülü Eski Mynet Sohbet Odaları ile Yeni Chat Arkadaşları
Mobil Mynet Sohbet Odaları ile Eğlenceli Zaman
Rastgele Görüntülü Mynet Chat Siteleri
Parasız ve Üyeliksiz Mobil Chat Sohbet Siteleri
Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları
Eski Mynet sohbet odaları nedir ve nasıl kullanılırdı?
Geveze sohbet odaları neden popülerdi?
Mynet chat ne zaman popülerdi?
Mynet sohbet odaları neden kapatıldı?
Eski Mynet sohbet odalarının yerini hangi platformlar aldı?
Mynet sohbet odalarına mobil cihazlardan erişim mümkün müydü?
Geveze sohbet ise daha sonraki yıllarda popüler hale gelen bir diğer platformdu. Geveze, kullanıcılarına çeşitli odalarda sohbet etme ve yeni insanlarla tanışma imkanı tanıyan bir yapıya sahipti. Özellikle genç kullanıcılar arasında popüler olan Geveze sohbet odaları, sosyal çevresini genişletmek isteyenler için bir aracı olarak öne çıktı.
Eski Mynet Sohbet Geveze Odaları
Mynet sohbet ve Geveze sohbet odalarının mobil versiyonları da zamanla gelişti. Mobil Mynet sohbet odaları, kullanıcıların her an her yerden bağlantı kurmasına olanak tanıdı. Bu sayede, internet kullanıcıları cep telefonları üzerinden rahatlıkla sohbetlere katılabilir ve arkadaşlık kurabilirlerdi. Mobil iletişim teknolojisinin gelişimiyle birlikte, eski Mynet sohbet ve Geveze sohbet odaları mobil platformlarda da büyük ilgi gördü.
Ancak, zamanla sosyal medyanın yükselmesi ve farklı iletişim platformlarının ortaya çıkmasıyla birlikte Eski mynet sohbet geveze odaları ve Geveze sohbet odalarının popülerliği azaldı. Kullanıcılar, daha modern ve geniş kapsamlı sosyal medya platformlarını tercih etmeye başladılar. Bu durum, eski sohbet odalarının popülerliğinin azalmasına neden oldu.
Sonuç olarak, eski Mynet sohbet ve Geveze sohbet odaları, Türkiye’nin internet tarihinde önemli bir yer tutar. Bu platformlar, insanları bir araya getirerek çeşitli konularda sohbet etme imkanı tanıdı. Ancak, teknolojinin ilerlemesi ve sosyal medyanın yükselmesiyle birlikte, bu eski sohbet odalarının popülerliği zamanla azaldı. Yine de, o dönemin hatıraları, birçok kullanıcının hala unutamadığı keyifli anılar olarak yaşamaya devam ediyor.
0 notes
Text
Gece uyku uyuyamadım sinirden..
İki saat falan uyku ile duruyorum, (Haluk levente yapılan karalamadan dolayı)
Sabah erken saatlerde bu depremzede çocuğun yanına gittim İş yerine fabrikaya.dışarda çalışıyorlar müteahhidin işindeler fabrikaya bağlı değiller. İşçinin banyosunu kullandırmıyormuş godumun gavadı.dolap falanda vermemişler halletmeye çalışıyorlarmış neyse...
Aracı çektim bi 10/15 dakika izledim bunları.cafer abi var ustaları usulca yanına gittim bunların, kaynak makinasını aldım gözlüğü taktım kaynak yaptım iki dakika.
Cafer usta diyor ;"aha usta geldi"..:))
Elemanlara simit poğaça falan getirdim ustam bi ara verirsen bi kahvaltı yapsınlar birazda sohbet edelim izin verirsen dedim Cafer ustaya okey verdi,.çektim elemanları yemekhaneye.
Bu dünkü eleman, depremzede arkadaşa çok üzülmüştüm dün teyzemlere geldiğinde.hal ve hareketleri çekingen tavırları hiç aklımdan çıkmadı gün boyu.konuşmak istedim açıkçası poğaça/simit bahane.
Ortamı yumuşatma konusunda bir marka olduğum için, anında a��ıldı zaten çocuk.
Nasıl buranın havası H**** n beğendin mi Ankara'mızı ?dedim;
"Gülümsedi çok soğuk" dedi sadece...
İçine içlik falan giymen gerekir dışarda çalışıyorsunuz varmı, tedarik edeyim mi diye sordum; " eşofman giyiyorum içlik olarak sağolasın"dedi.
Sonra laf lafı açtı, nasıl kurtulduklarını falan sordum.
Elbistan'dan geldi bu arkadaşımız, iki katlı evleri varmış, annesi babası ve bir tane kızı var mış.
Eşinden ayrılmış iki sene önce anne-babası ile baba evinde ikamet ediyorlarmış.
"Depremi hissedince herkesi balkona çıkardım, burada ölmektense, bacağımız kırılır en fazla atlayın dedim ve önden annemle kızımı attım balkondan, babamın kalbi var onu sırtladım merdiveni kullandım" diye anlattı.
Bana bi gülme geldi tövbest.....
Ya dedim madem merdiveni kullandın,annenle kızını neden balkondan attın? diye sordum.
O panikle inan o kadar korkunç ki,inan ne yaptığını bilmiyorsun dedi..
tabi bu arada güldürdüm gülümsedi..
Etkisinden çıkamıyor bir noktaya kitleniyor bakışları sürekli olarak.
Konuşurken yüzüne bakamıyor karşındakinin gözlerini kaçırıyor ve garip bir hali var.
Diksiyonu düzgün, düzgün konuşuyor ekseriyetle soru sorumadıkça konuşmuyor.
Bilmediği bir ortam bilmediği bir şehir, doğal olarak temkinli davranıyor ve insanları tanımaya çalışıyor.
İçlik aldım iki çift dönüşte, kuzenle gönderecem..sabah ve akşam ayazı meşhurdur Ankara'nın..
Elimden geldiğince destek olmak istiyorum ona,elemanın o mağrur duruşu silinmiyor gözümden. bilmiyorum ama beni çok acıttı her hali..😔
16 notes
·
View notes
Text
şu sıralar meslek üzerine düşünüyorum. meslek, iş, para kazanma, çalışma... meslek bugünkü konumuna nasıl geldi? insanlar kendilerini meslekleri üzerinden, profesyonel kimlikleri üzerinden tanımlamaya nasıl başladı? nasıl oldu da “hayatını kazanmak” için mecburi olarak yaptığın/yapman gereken “iş”, seni aşarak seni tanımlayan, varlığına anlam katan şey oldu? marx mesela günde 4 saat çalışacağımız, geri kalan vakitte şarap içip balık tutacağımız arkadaşlarımızla sohbet edeceğimiz bir yaşantı öngörüyor, bunu arzuluyordu. “mecburen yapmamız gereken bir şey” noktasından çıkıp, bir arzu nesnesine nasıl dönüştü bu “profesyonellik”, “meslek” mefhumu? “sevdiğin işi yaparsan bir gün bile çalışmış olmazsın”, okey. bu "sevdiğin işi yapma” meselesinin iki yönü var. ben işini seven, sevdiği işten para kazanan insanlara asla gıcık değilim :D sadece o insanların ayrıcalıklı olduklarının farkına varmalarını isterim. birinci yönü bu: “iş” tamamen bireysel kapasite ve tercihe bağlı olarak icra edilen bir şeymiş gibi herkese “sevdiğin işi yap” tavsiyesi verilmez. herkese hitap etmez bu. ikincisi yönü de şu: benim sevdiğim iş neden “kârlı” bir şey olmalı :D bu şekilde “zevk”e makbul sınırlar belirliyor bu laf. “beş para etmez” şeklinde bir deyiş var mesela. sana para kazandırmayacak bir şeyle ilgileniyorsan ziyanda sayılıyorsun. ama ben bundan ziyade birinci yönüne takılıyorum bu meselenin. sevdiğin ya da sevmediğin, herhangi bir iş, senin dışında birçok faktöre bağlı olarak şekillenir. kişisel çabayı asssla yadsımıyorum, demek istediğim kişisel çabaya yüzde yüz bağlı olmadığı. işin içinde sadece aileden devraldığın ekonomik sermaye yok. bunun kültürel sermayesi, sembolik sermayesi, sosyal sermayesi var. bu hayatta herkes sizin gibi ekonomik özgürlük içerisinde “meslek seçimi” yapma ayrıcalığına erişemiyor. herkes sizin gibi kültürel olarak avantajlı konumda da değil, herkes “istanbul türkçeli beyoğlu beyefendisi” değil yani; “tehlikeli mahalle” olarak damgalanan, devletin elini ayağını çektiği dezavantajlı bölgelerde yaşayan dezavantajlı çocuklar var. gittikleri okullarda öğretmenleri bu çocuklara “okusa ne okumasa ne” diye bakıyor. kimsenin kendisinden -yasadışı yollara sapmak dışında- bir şey beklemediği bu çocuklara da kalkıp “sevdiğin işi yap” demek göstereni boş bir laf. herkes sizinle aynı düzeyde sosyal sermayeye de sahip değil. sadece networkü olmadığından, “doğru kişileri” tanımadığından dolayı yapmak istediği işi yapamayan tonla insan var. neyse, öyle işte, ben bu konuyu daha çok düşünürüm. neticede işsizim, kılıf bulmam lazım di mi :D haha. iyi geceler........
4 notes
·
View notes
Note
bu geceyi sohbet gecesi ilan ediyorum okey misin ??
Okeyim okeyim şimdi bi halısaha yapıcam 1:30 saate burdayım geçende öyle diyorduk kimse yoktu
0 notes
Note
Erkeklerle sohbete okey misin ?
Ruh halime bağlı :)))
1 note
·
View note