#niçin acı çekiyorum
Explore tagged Tumblr posts
Text
İyi İnsanlar Niçin Acı Çeker?
#iyi insanlar neden acı çeker#iyi insanlar neden mutlu değil#mutlu olmak için iyi olmak yeterli mi#niçin acı çekiyorum#zorluklarla büyümek
0 notes
Text
Hayatta bazı insanlar vardır, damgalı gibi hep yalnız kalırlar, hep dışlanırlar, hiç hoşgörülmezler. Anlayamıyorum insanları üzerken neden hiç üzülmüyorsunuz, onların sizin yüzünüzden ağladığını gördüğünüzde niçin acı çekmiyorsunuz zira ben çekiyorum, çok çekiyorum. Yanlış anlaşılma olmasın sizden acı çekmenizi istemiyorum ama en azından pişman olup özür dileyin. Emin olun insanları kırmak kolay, çok kolay, önemli olan onların gönlünü hep ferah tutmak. Bir de hiçbir şeyden memnun olmayanlar var tabi, onlar içinde çok uğraşmayın bence, değmiyor. Güzel seven insanlar ile birlikte olun, güzel sevin, güzel arkadaşlıklar kurun, her şey dört dörtlük olmuyor, her şey güzel olmuyor ama en azından hayatınızdaki bir kaç şey, bir şey güzel olsun.
6 notes
·
View notes
Photo
Varlıkların sessizliğine aldanmamalı! Acı çekenler yalnız “acı çekiyorum!” diye bağırabilenler değildir. Bilinmez niçin, acıyı hayata katan kudret, insandan başka hiçbir varlığa acının sırrını açma imkanı vermemiştir. Her varlık, hayatın kanlı yollarında, boynuna geçirilen ve sesini boğan bir ağır sessizlik zincirini sürükleyip duruyor. Ahmet Haşim
137 notes
·
View notes
Photo
"Varlıkların sessizliğine aldanmamalı! Acı çekenler yalnız “acı çekiyorum!” diye bağırabilenler değildir. Bilinmez niçin, acıyı hayata katan kudret, insandan başka hiçbir varlığa acının sırrını açma imkanı vermemiştir. Her varlık, hayatın kanlı yollarında, boynuna geçirilen ve sesini boğan bir ağır sessizlik zincirini sürükleyip duruyor."
7 notes
·
View notes
Text
Fizyoterapist Bülent Avarbek: “Kendimi bir marangoz gibi hissediyorum”
Karanlık gün, kara gün, kötü gün… Nasıl anlatırsanız anlatın fark etmez, insanlar işte tam böyle bir günde tanışıyor Fizyoterapist Bülent Avarbek’le. Ya bir trafik kazasından sonra ya sığ suya atladıktan sonra ya bir inme vakasından sonra… Daha doğrusu o gün onu pek tanımıyorlar, kendi travmalarından dolayı onu fark etmiyorlar, bazen ismini bile bilmiyorlar. Ancak zaman geçtikçe; günler, haftalar, aylar geçtikçe, o artık insanlar için vazgeçilmez biri oluyor. Çünkü Avarbek karanlığı ilk gün bir çakmak alevi gibi, sonra ay gibi, daha sonra güneş gibi aydınlatıyor. Söyleşiye,“Bir fizyoterapist olarak ne oluyor, nasıl oluyor da sana ihtiyacı olanların karşısına çıkıyorsun?” diye başlıyorum, soru hiç düşünmediği yerden geldiği için önce duraksıyor, sonra açıklıyor, daha doğrusu açılıyor: “Genelde önce samimi, bilgili bir hekime ulaşıyorlar. Eğer iş ciddiyse ve sıkıntılıysa, çözülmesi gerekliyse o hekim tarafından bana yönlendiriliyor. Daha çok böyle tavsiye ediliyorum.” Son yıllarda üniversitelerde sayısı artan fizyoterapi bölümleri, binlerce mezun, aynı yolu yürüyen meslektaşlar derken bunca benzeri arasındaki farkını soruyorum; bu soru ona ilkinden de zor geliyor: “Acaba şu olabilir mi, ben Türkiye’deki 212. fizyoterapistim. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Fizyoterapi bölümü mezunuyum. Bizim zamanımızda çok fazla bu okullardan yoktu. Bir Hacettepe, bir de Çapa vardı. O süreçten gelen bir tecrübem var. O zamanlar kimse fizyoterapistin ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmezdi. Biz bu işin bilinmediği zamanlardan gelip en tepeye çıktığı zamanları gören nadir dinozorlardanız. Eğer bir fark varsa iyi anatomi bilmemden, iyi bir okuldan mezun olmamdan, çok tecrübe sahibi olmamdan, uzun yıllardır bir çok vakaya gidip gelmekten olabilir. Bence bunlar olmalı.” “HERKESİN ALGISINA GÖRE TANIMIM VAR” Bülent Avarbek, hastalarıyla kurduğu uzun soluklu iletişim döneminde “aileden biri” oluyor. Her hasta onu farklı tanımlıyor: “Bazen kendimi bir insanı yapılandırmaya çalışan marangoz gibi hissediyorum. Mekanik mühendisi gibi de olabilir. İşin en altından en üstüne her aşamasını biliyorum. Böyle yetişerek geldim. Bir hastanın yatakta duruşundan, yatak bakımından tedavisine, yürümesine, sosyal rehabilitasyonuna, hayata kabul olmasına kadar her aşamada varım. Yani tedaviyi anlamlandırıyoruz, anlamlandırılmış bir tıp yaratıyoruz. Bu tedaviyi niçin yapmalı? Bunun için hangi unsurları devre koymalı? Kendi içinde var olan değerler neler? Bunları bulup yukarı çıkartmak, hastaya ve hasta yakınına göstermek, onları ikna etmek gerekiyor. Eğer ikna olursa seninle her şeye var.” Avarbek hastalarını bir “konsept” olarak ele alıyor. Hastanın sosyokültürel yapısına ve karakter özelliklerine bakarak bir yaklaşım ve tedavi belirliyor; bunun için de empati gerekli: “Başlangıçta kendi yanıma çekmem lazım, gittiğim yolu ona göstermek, somut örneklerle kanıtlayarak ortaya koyabilmek lazım. Hayatın içinden gelmiş biriyim. Zor şartlarda okudum, her yaz tatilinde çeşitli işlerde çalıştım. Pek çok olayın içinde var oldum. Acılar gördüm. Mutluluğu ve acıyı bir arada paylaşabiliyorum, empati kurabiliyorum. Öyle bir yeteneğim var evet. Hayat tecrübem var yani. Belki bunu işime aksettirebildiğim için böyle oldu. Üstüne eğitim ve kültür birikimim de oldu. Çok kitap okudum. Komutanla çalışırken farklıyım, emekli teyzeyle çalışırken farklıyım. Değerli emekli amiralim, beni ‘kas sanatçısı’ olarak nitelendiriyor. Hasta değil, konforunu arttırmak için geliyor. Bir kuyumcu bana ‘usta’ diyor. Herkesin algısına göre tanımım var, ama ben bunun için mücadele etmiyorum. Onlar bendeki bir parçayı bulup ordan iletişime geçiyorlar. Çok yüksek enerjili olmak zorundayım. Tıpkı bir tiyatro oyuncusu gibi. Bendeki düşük enerji birçok şeyi bozuyor. Bazen rahatsız edici oranda enerjik olmak zorundayım. Bazen şaşırıyorlar anlayana kadar… Adam bir tuhaf bakıyor bana… Çünkü belirgin hiyerarşik yapılar sözkonusu. İnsanlar güçlerinin kabul edilmesini istiyor; bir anda onu dağıtıyorsun. Özellikle maddi durumu yüksek olunca oyunu kendi bildiği gibi kurmak istiyor. Başladıktan sonra en yakın zamanda tedavi planıyla ilgili konuşmayı yapmak gerekiyor. Bir çeşit sosyal ağ da oluşturuyorum. Felç geçirenleri bir araya getirmeye çalıyorum mesela. Manevi anlamda yükselmek falan değil niyetim. Ben bir ustayım. Somut bir iş bu.” ANAHTAR VE KİLİT İLİŞKİSİ Avarbek, meslekte zor olanı seçmiş. Ağır inme durumları, yaralanmalar, amputasyonlar, omurilik felçlileri… Herkesin ‘Allah korusun’ dediği vakalar… “Hayatın trajedisini mi seçtin?” diye soruyorum, anlatıyor: “Ben aslında onları seçmedim, yönelmiş oldum. Ben de travmalar yaşadım. O duygusal altyapı var, birikimler var. Sırf bunlardan değil, ama bunlar da etkili tabii. İstanbul Fizik Tedavi Eğitim Araştırma Hastanesi’nde ağır felçlilerle, mayına basıp bir tarafı parçalanmış askerlerimizle, silahlı yaralanmalarla, perişan olmuş insanlarla çok ağır rehabilitasyonda senelerce çalıştım. Omurilik Felçlileri Derneği’nde çalıştım, deprem zamanında görevlendirildim, başka hastanelerde fizik tedavi merkezleri kurmak için çalıştım. Ben işimi çok seviyorum. Bir hasta içeri girdiği zaman onun hastalığı sanki benimle konuşuyor. Sıkıntısını hemen görüyorum; ayağının yeteri kadar kalkmadığını, dizinin geriye doğru bükülmediğini, elini kolunu rahat hareket ettiremediği zaman hangi açıların eksik olduğunu… Kimi bir tekneye bakınca anlar, kimi bir arabaya bakınca anlar, ben de böyle işte… Kimseyle iletişim kuramayan insanlarla karşılaşıyoruz, felç nedeniyle hiç konuşamayan insanlarla karşılaşıyoruz. Acı çeken bir insanla, konuşamasa da ellerinizle kurduğunuz ahenkle anlaşıyorsunuz. Bir şekilde kuruluyor iletişim. Dokunarak, hissettirerek, ses tonumuzla müzik gibi konuşarak bir şekilde iletişim kurmak zorundayız. Çünkü bizim işimiz tek taraflı yapılacak bir iş değil. Anahtar ve kilit olmalı. İlk ödülümüzü hastamızın hareketlerinden, daha canlı olmasından, teninin parlamasından, yarasının olmamasından, daha az kasılmasından alıyoruz.” Avarbek, her kesimden her hastayla iletişim kurabiliyor da ah şu küçük çocuklar: “Küçük çocuklara karşı bir hassasiyetim var. Onlarla öyle bir özdeşleşiyorum ki evladım gibi oluyor. Zayıf yanım burası. İletişim kuramadığım alanlarda sıkıntı çekiyorum. 5 yaşla 104 yaş arası çeşitli hastalarımız oldu. Yani iletişim kurabildiğim ve başarılı olabildiğim oranda mutluyum ve devam ediyorum.” YA İYİLEŞENE YA ÖLENE KADAR “Senin hastalarınla dostluğun ya iyileşene ya da ölene kadar” diyorum; “Çok güzel bir cümle lütfen bunu büyük puntoyla yaz.” diyor. Vakalar detaylı ve zor olunca tedaviler de uzun soluklu olabiliyor: “12 yıllık bir arkadaşım var, halen tedavisi devam ediyor. Bir süre sonra artık hastam değil arkadaşım oluyorlar; 6 ay, 2 yıl, 7 yıl… İyileşince bile görüşmeye geliyorlar. Önce hastam oluyorlar… Hasta da dememek lazım. Faydalı olabileceğim şekilde insanların kendini bütünleyebilmesi için restöratör oluyorum. Benim için en büyük ödül ama başarıya ulaştığımız andan itibaren arkadaşım oluyorlar. Çok insan var öyle. Her sabah telefonlaştığımız insanlar var. Çünkü normal hayatın içine geldiler, işlerinin başındalar. Bir insan eğer ağır bir olaydan sonra işine dönmüşse, çocuklarına ailesine bakabiliyorsa, aile parçalanmamışsa, umutlarının peşinde koşabiliyorsa o benim için en büyük teşekkür.” YAŞAM KONFORU İÇİN “AVARBEK SİSTEMİ” Ülkemizde fizyoterapi alanına ilgi arttı, ama aslında ihtiyaç da arttı. Hareketsiz yaşam koşulları, saatlerce masa başında oturmak, egzersizden uzak kalmak, kontrol edilemeyen kilolar, ilerleyen yaşlar derken kas-eklem ve iskelet problemleri de gün geçtikçe çoğaldı. Her şeyin üstüne bir de pandemi geldi. Avarbek, günlük hayat deformitelerine geliştirdiği çözümleri şöyle anlatıyor: “Son zamanlarda evden çalışanlarda çok büyük sıkıntılar var. Omurgayla ilgili sorunlar arttı. Uyguladığım yöntemle kişinin daha uzun süre masa başında rahat oturabilmesini ve omurgasını koruyabilmesini sağlayabiliriz. Bana ait bir konsept. Omurgaya en çok yük oturduğumuz zaman gelir. Takip ettiğim insanların konforunu arttırmaya çalışıyorum. Bel, boyun problemleri, kifoz, omurga eğrilikleri, postür bozuklukları… Son üç yıldır kendi geliştirdiğim sistemle tüm bu problemlere çözüm bulmaya çalışıyoruz. Spor akademisinden değerli bir arkadaşım var, hentbol Türk milli takımı eski sporcusu İbrahim Adan. Onunla beraber yapıyorduk bunları. Einstein, “Hayatta hiçbir şey sıfırdan oluşmaz, ya parçalanır ya birleştirilir.” demiş. Ben bir çok şeyi birleştirerek bir konsept oluşturdum. İçinde mobilizasyon, manipulasyon, range of motion, eklem – kas hareketleri, dolaşım çözümleri; pek çok yöntem var. Bugüne kadarki deneyimlerimden elde ettiklerimi hasta olmayan, günlük hayatın içindeki insanlar için ‘bir konfor arttırımı sistemi’ olarak ortaya çıkartmaya karar verdim. Gayet iyi gidiyor. Bunun için ölçümler, analizler yapıyorum ve kişiye özel çözümler sunuyorum. Bir kişi hastaysa doktor tarafından görülmeli… Doktor uygun görürse bir fizyoterapist tarafından değerlendirmeye alınmalı. Hasta değilse, yani amacı hayat konforunu arttırmaksa direkt fizyoterapiste gidebilir, böyle bir ayrım var. Şimdi evden çalışma yaygınlaştı, bir bakıyorum çalışma süreleri artınca postür bozuklukları da artmış, iş arkadaşlarından duyulan “Bugün çok güzelsin, elbisen çok yakışmış!” gibi iltifatlar ortada yok… Günlük hayat konforunu arttırmak için kişiyi bir sistemin içine alıyoruz. Son üç yıldır bu sisteme çok yoğunlaştım; çeşitli sektörlerde evden çalışan ve düzenli gelen arkadaşlarımız var. Gayet memnunlar.” PEKİ YA 65 YA��? Sıra geldi uzun süredir evden çıkamayan 65 yaş kuşağı için tavsiyelere: “Lütfen hareketsiz kalmasınlar. Kovid genelinde ailemden ayrı geçirdiğim bir süreç var. Bir büyük devlet hastanesinin yoğun bakım ünitesinde çalıştım henüz kovid hakkında çok şey bilinmezken… Ailemi riske atmamak için ailemden uzakta geçirdiğim zamanlar… Bazı günler sadece 22 adım atmışım; çok şaşırdım… Gecem gündüzüm değişmiş. Bir baktım ben bile sedanterleşmişim, o yüzden kalktım toplumsal sorumluluk bilinç projesi hazırladım. Normal yaşam tarzınızı değiştirmeyin, sabah erken kalkmaya çalışın, gerekirse her gün evi temizleyin, havalandırın, süpürün, tavla oynayın, evde bir şey taşıyın, camları içerden silin. Akciğer, kas, el, ayak çalışsın. Efora ihtiyaç var. Yani hareketsiz olmayın, hayatı sevin ve hayatın size getirdiklerine sevinin.” SÖZ YAZARI BÜLENT AVARBEK... Burada minik bir sürprizimiz var... Sağlık çalışanlarının sanata yatkınlığı öteden beri bilinir. Müzisyen Kadir Demirel, sözleri Bülent Avarbek'e ait "Gül Açılmış" adlı şarkıyı www.sugibidergi.com okurları için seslendiriyor. Read the full article
0 notes
Text
Galiba aşığım. Neyse, aklımı kaçırdım. Düşünemiyorum, çalışamıyorum, dünyadaki hiçbir şey umrumda değil. Tanrı aşkına Mary! İşkence çekiyorum! Bir an mutluyum, bir sonraki an acı çekiyorum. Yarım saat süresince ondan nefret ediyorum; sonra da onunla on dakika birlikte olabilmek için canımı verecek duruma geliyorum; ne hisettiğimi, niçin hisettiğimi asla bilmiyorum; delilik bu, ama son derece akla yatkın
0 notes
Text
Doğum Günü Sözleri, Kısa Anlamlı Doğum Günü Mesajları Facebook Paylaş, En Güzel Doğum Günü Yazıları
Yeni güzel doğum günü sözleri, -süper doğum günü mesajları, kısa doğum günü sözleri, feysbukta paylaşılabilecek anlamlı doğum günü sözleri mesajı: Bugün bir yaşını daha doldurmanın mutluluğunu yaşarken geleceğin sana kalbindeki tüm dilekleri vermesini arzuluyorum. Doğum günün mübarek olsun. Dostlar yıldızlar gibidir, onları daima göremezsin fakat senin için her daim var olduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Bugün beni göremezsen de bil ki yanındayım! Doğum günün mübarek olsun… İyi ki varsın.. Beraber daha nice yaşlara… Dikkat! Bu ileti sevgi, sevinç ve iyi arzu içermektedir. Bir dakika için yaşamın ve seni düşünen birinin bulunduğunun sevincini hisset ve mutlu ol! Bu mutluluğun daima sürsün. İyi ki doğdun. Nice mutlu yaşlara… Bugün kim bilir oldukça kişiden doğum günü mesajı alacaksın, sadece şu an okuduğun içlerinde en farklısı. Zira bu mesajın her harfi tamamen sevgiden oluşuyor. Yaşamının her döneminde mutlu ve sıhhatli olmanı arzuluyorum. Tüm hayallerin gerçekleşsin, yaşam güneşi her daim seni aydınlatsın! İyi ki doğdun ve iyi ki varsın… Tek dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Bir ihtimal yanında değilim fakat bil ki kalbimin en derin yerinde bugünü seninle kutluyorum. Nice yaşlara… Hmmmm bu mesajı niçin çekiyorum, unuttum, inan asla hatırlamıyorum. Dur bakayım.. Dur dur buldum 🙂 doğum günün mübarek olsun ! Sesim güzel olmadığı için sana bir doğum günü şarkısı söyleyemiyorum. Bu yüzdendir ki bu şekilde kısa bir ileti çekiyorum. Mutlu seneler! 160 kısa karaktere neler sığdırabilirim diye düşünüyorum sadece aklıma mutlu bir yaş ve şefkatli nice seneler dilemekten başka bir şey gelmiyor. Seni seviyorum. Bugün kim bilir oldukça kişiden doğum günü mesajı alacaksın, sadece şu an okuduğun en farklısı şundan dolayı tümüyle sevgiyle yazılmış bir ileti. İyi ki varsın… Dostlar yıldızlar gibidir, onları daima göremezsin fakat senin için daima var olduklarını ve seni düşündüklerini bilirsin. Doğum günün mübarek olsun… Dilerim yeni yaşlarında mutlulukların en güzelini yaşar, başarı merdivenlerini kolaylıkla tırmanırsın ve dilerim yüzün hep güler, neşeni asla yitirmezsin. Dünyada benzeri olmayan bir güzellik var ise o da kalbindedir. Yaşamının bundan sonrası kalbinin güzelliği benzer biçimde geçsin. Hep şefkatli kalman ve mutlu olman dileğiyle… Doğum günün mübarek olsun! Doğduğunda bulutları açarak, güneş benzer biçimde etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle mutlu yaşa! Nice yaşlara doğum günün kutlu ve mutlu olsun… Bu yaşlarında mutlulukların en iyisini yaşar, başarının merdivenlerini rahatça çıkarsın ve ümit ederim yüzün hep güler, mutluluğunu asla yitirmezsin. Mutlu ve neşeli olman dileğiyle… Doğum günün mübarek olsun! Sensizlik yok olmak kadar acı, sen nefes kadar lüzumlu, canım kadar değerlisin, yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor iyi ki doğdun her şeyim. Her mum hayatinin ışığıdır, pastandaki mumlar çoğaldıkça yasamın daha oldukça aydınlanacaktır. Yeni ışığın mübarek olsun. Güneş kadar sıcak… Kar tanesi kadar berrak… Yağmur kadar saf ve temiz bir yaşam dileğiyle.. Doğum günün mübarek olsun.. Gülmek senin için bir tutku olsun eğer bigün ağlarsan o da mutluluktan olsun mutlu seneler.. Gelemedik fakat unutmadık da; doğum günün mübarek olsun, tüm güzellikler seni bulsun! Nice yıllara.. Geleceğini oluşturacak her yeni günün bundan önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Nice seneler… Fluuuppp! Bu bir sms sürprizi. Sana talih getirmek için burada. Bu yüzden derhal gözlerini kapat ve bir şey dile. Mutlu seneler sana, mutlu seneler sana. Bilincinde mısın birazcık daha yaşlandın, fakat olsun sen tanıdığım en tatlı ihtiyarsın.. Dünyada benzeri olmayan bir güzellik var ise o da kalbindedir. Yaşamının bundan sonrası kalbinin güzelliği benzer biçimde geçsin. İyi ki varsın ve iyi ki doğdun! Doğum gününün sana tıbbi şaşırtacak kadar sıhhat, melekleri kıskandıracak kadar mutluluk getirmesi dileğiyle nice yıllara.. Doğum günün mübarek olsun, tüm mutlu yarınlar seninle doğsun. Doğum gün hediyen olarak sana kalbimi veriyorum, artık kabul etmek yada etmemek sana kalmış… Doğduğun gün bulutları yırtarak, bir güneş benzer biçimde etrafına aydınlık saçarak girdin hayata. Hep sevgiyle yaşa! Nice yaşlara… Dillerim bahar ayaklarına serilsin gözlerinde yıldızlar parlasın ılık esen bir rüzgar sana sevgimi fısıldasın dillerim!!! Doğum günün mübarek olsun Dilerim yeni yaşlarında mutlulukların en güzelini yaşar, başarı merdivenlerini tırmanırsın ve dilerim yüzün hep güler, neşeni asla yitirmezsin. Doğum günün mübarek olsun! Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerin gerçek olması. Bir ihtimal yanında değilim fakat bil ki kalbimin en derin yerinde seninle kutluyorum. Nice yıllara. Dikkat! Bu ileti sevgi, sevinç ve iyi dilekler içermektedir. Bir dakika için yaşamın ve seni düşünen birinin bulunduğunun sevincini hisset ve mutlu ol! Şimdi bu mutluluğuna sımsıkı sarıl ve ümidini koskoca bir yıl süresince asla yitirme! Aşkta, parada, sağlıkta daima kazanmanı dilerim. Sensiz bir hayatta kime hakkaten “dostum” diyebilirdim bilmiyorum. İyi ki doğdun. Nice mutlu yaşlara… Dedim, diyorum ve sonsuza dek diyeceğim. İyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın! Mutlu seneler Canim dostum iyi ki doğdun. Sıhhat, başarı, aşk, mutluluk kısacası hak ettiğin her şey yeni yasında seninle olsun! Bugün umutların daha güzel olmalı, yaşamı daha oldukça sevmelisin, şundan dolayı sen bugün doğdun askım, bana ne kadar kız sanda seni yinede oldukça seviyorum, iyi ki doğdun Bugün gözlerinde hangi aninin düşsel, kulaklarında hangi sesin hasreti, kalbinde hangi sevginin özlemi var ise hepsine kavuşman dileğiyle doğum günün mübarek olsun! Bugün doğum günün olduğundan değişik ve hususi bulunduğunu mu sanıyorsun sen? Oysa sen benim için yalnız bugün değil her gün değişik ve özelsin. İyi ki varsın… Bugün bir yaşını daha doldurmanın mutluluğunu yaşarken geleceğin sana kalbindeki tüm dilekleri vermesini arzuluyorum. Doğum günün mübarek olsun. Bugün beni göremesen de bil ki yanındayım… Senin benzer biçimde dosta haiz olduğum için kendimi oldukça talihli hissediyorum. Hayatin tüm kötülüklerinin senden uzak olmasını dilerim. İyi ki varsın ve iyi ki dostumsun! Hep beraber nice senelere… Doğum günün mübarek olsun! Yokluğun yağmura yazı yazmak kadar zor, sensizlik ölüm kadar acı, sen nefes kadar mühim, canım kadar değerlisin, iyi ki doğdun bir tanem. Bir yıl daha bitti, fakat sakın üzülme süre acele geçiyor diye… Unutma ki hepimiz aynı şeyi yaşıyor. Bu senenin sonunda geriye baktığında ümit ederim “mükemmel bir yıldı” dersin.. Dileğim bugün dilediğin tüm dileklerinin gerçek olması. Geleceğini oluşturacak her yeni gün, bundan önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olsun! Bir ihtimal yanında değilim fakat bil ki kalbimin en derin yerinde bugünü seninle kutluyorum. Nice yaşlara… Yılların sormadığı, yolların yortmadığı, dostların unutmadığı bir yaşam için bu doğum günün bir başlangıç olsun, yeni yasin mübarek olsun. Yeni yaşın dilediğin tüm güzellikleri, beklemediğin sürprizlerle getirsin. Mutlu seneler! Yaşa.. Sev.. Gül..! Bunlar tamamlanmamış olmasın yaşamında. Yasin kaç olursa olsun her şeyin en güzeli seninle olsun. Nice mutlu, neşeli ve yasam dolu yaslara.. Tonton bir nine olduğunda bahçendeki sandalyene oturup eski günlerine daldığında anımsamak istediğin Sesim güzel olmadığı için sana bir doğum günü şarkısı söyleyemiyorum. Bu yüzdendir ki bu şekilde kısa bir ileti çekiyorum. Mutlu seneler! Sakın üzülme yaşamın hızına, en güzel seneler acele geçenlerdir… Geleceğini oluşturacak her yeni günün bundan önceki günden daha güzel, isteklerine uygun ve seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim. Yüzünde daima bir gülümseme olsun şundan dolayı sana oldukça yakışıyor. Daha nice mutlu yıllara… Sıhhat başarı, mutluluk, aşk seninle olsun, sende hep benimle ol! Mutlu seneler… Saatlerdir parlak bir düşünce arıyorum sana hoş bir ileti yollayabilmek, pırıl bir yasam dileyebilmek için. Doğum günün mübarek olsun! Pastanın çevresinde sevdiklerin, kalbinin çevresinde sevgilerin, senin çevresinde hayallerin olsun, doğum günün mübarek olsun Kısa bir ileti olmalı bu. Sana binlerce öpücük ve sevgi yolluyorum buradan.. Bil ki unutulmadın.. Doğum günün mübarek olsun! Mutluluğun Türk enflasyonu kadar yüksek, üzüntün işyar maaşı kadar düşük, gelece��in demirledin keli kadar parlak olsun. Doğun günün mübarek olsun
OKUDUYSANIZ yada IZLEDIYSENIZ PAYLAŞIN LÜTFEN HERKES OKUSUN ve IZLESIN. Read the full article
0 notes