O gün yaklaştıkça karnıma ağrılar girer, hele 13 Şubat kıvranır dururum.
Çok kişiden duymuşunuzdur “Sevgi böyle bir günde ifade edilmez, özel günler alışveriş yaptırmak için bir bahanedir” diye birçoğuna bu sözler bahane gelir ama gerçekten öyledir.
Özel günlerden çok sıkılırım,sevgilim inanılmaz şeyler bekliyor gibime gelir karnım ağrır severken sevmiyor görünmekten korkarım.
Bayanlar çok hassastır doğum günü, Sevgililer günü gibi özel günlerde….
Bütün sene hiçbir neden yokken hediyeler alırsın, onu öpücüklere boğarsın, her halinle sevgini gösterirsin ama o gün öyle kalırsın, stres vardır üstünde çok şey yapmak istersin yapamazsın bir de günün sonunda sevseydin böyle olmazdı sen beni hiç sevmiyorsun gibi sözler duyarsın. Başta da söyledim korkuyorum işte böyle özel günlerde o gün hiç uyanmak istemiyorum, hasta olmak yataktan hiç kalkamamak ateşler içinde yanmak istiyorum.
En çok düşündüğümde bu günlerin takvimden tamamen silinmesi.
Bana yapmacık geliyor ben durup dururken hediye almayı televizyon izlerken hadi kalk yemek yiyelim deyip romantik geceleri seviyorum.
Durup dururken sevdiğimi öpmeyi ona, sarılmayı onla hayatı paylaşmayı seviyorum.
Böyle özel günlerde her şey yapmacık geliyor bana önce hediye alıyorsun sonra romantik olmasını istediğin ama asla olmayan bir akşam yemeği ve en son sinemada hiç keyif almadığın tıklım tıklım dolu bir salonda bir aşk filmi berbat bir gün kısaca…
Hayatı böyle zorla yaşamak öyle olması gerekiyor diye zorla uğraşmak zorla verilen öpücük, zorla aşk sözleri bana göre değil desem de sırf karşımdaki mutlu olsun, kendini özel hissetsin diye sevmesem de kutluyoruz mecbur.
Son olarak herkese sesleniyorum sevgimizi bir güne değil bir yıla yayalım, hediyeler alalım sevdiğimize özel olduğunu hissettirelim ama böyle belli tarihlerde değil gerçekten içimizden geldiğinde seven insan için her gün Sevgililer Günü.
Son olarak sevgililer gününe yakın strese girip yazamayacağımı düşünüp önceden yazdığım mektubumu paylaşmak istiyorum sevmesem de kutluyorum çünkü seni çok seviyorum.
Bazen camı açıp bağırmak istiyorum seni seviyorum diye, içimde öyle büyük ki sevgim boğmaya başladı artık beni hiç olmayacak yerlerde dışarıya çıkmak istiyor…
Bazen serserilik yapmak istiyorum her şeyi unutmak kuralsız yaşamak karşıma çıkan her duvara her şeye senin adını yazmak ve altına kocaman bir seni seviyorum…
Bazen diyorum kalabalıklara gireyim unuturum belki özlemim diner, ama gördüğüm herkes de seni görüyorum yaklaşıyorum daha ilk kelimede buz gibi oluyorum biliyorsun bana senden başkası haram…
Bazen sen yokken diye başlayan şiirler yazıyorum ama hep gözyaşıyla bitiyor şiirlerim senden bir saniye bile ayrı kalmak o kadar zor ki benim için…
Bazen her şeyi bırakıp gitmek geliyor o kadar bıkıyorum hayata dair her şeyden, sonra sen geliyorsun aklıma filmlerde olur ya ayağına beton bağlayıp atarlar denize kurtulma şansı yoktur sende öyle beni tutuyorsun bu dünyada benim yaşama nedenimsin…
Bazen öyle özlüyorum ki seni kuş olup uçasım geliyor her şeyi bırakmak hep yanında kalmak hiçbir şey düşünmemek istiyorum, ne ekmek istiyorum ne su biliyorum bana tek sen yetersin sevginle ısınırım aşkınla doyarım…
Bazen işlerim kötü gidiyor moralim bozuk, çok yorgun oluyorum, eve gideceğim yatacağım sabaha kadar uyuyacağım diyorum, eve geliyorum senin bembeyaz gülen yüzünü düşününce enerji doluyorum birden tüm moralsizliğim gidiyor hayata dönüyorum senin gül
yüzünle…
Bazen deniz kenarlarına gidiyorum engin maviliklere bakıp rahatlıyorum.
Bazen de ormana gidiyor kuş sesleri akan dere ile huzur buluyorum…
Ama bir tanem hiçbir şey ne senin kadar mutlu edebiliyor ne de senin kadar huzur dolduruyor içimi…
Bazen öyle yakıyor ki yokluğun yaşamak istemiyorum dursun artık kalbim diyorum ama biliyorum kalbim senin kalbine bağlı, seninki durmadan durmayacak…
Bazen ne olmasa yaşayamam diye düşünüyorum aklıma birçok şey geliyor zor olsa da her şeye dayanırım diyorum ama sensizliğe sen olmadan bir hayata asla dayanamam biliyorum…
Bazen sensiz alışverişe çıkıyorum elma alıyorum güzel yanakların aklıma geliyor özlüyorum, zeytin alıyorum o güzel gözlerin geliyor aklıma özlüyorum, kiraz alıyorum o bal dudakların aklıma geliyor özlüyorum anlıyorum ki bu dünyadaki güzel olan her şey seni hatırlatıyor bana ben yine özlüyorum…
Bazen bir kelebek görüyorum sen geliyorsun hemen aklıma en çok seni kelebeğe benzetiyorum sende kelebek gibi güzel, zarif ve de onun gibi bir doğa harikasısın…
Bazen kelimeler kifayetsiz kalsa da nadirde olsa sana duygularımı anlatabiliyorum
Bazen değil HER ZAMAN içimdeki seni çok ama çok seviyorum
Çocukluğumdaki kitap okumalarım benim için Robinson Crusoe ile müsemmâdır. Belki beşinci sınıfa gidiyordum. Ağabeyim tâtil için üniversiteden dönmüştü. Yanında, hâlen zihnimde tâzeliğini koruyan rengiyle bana mâlum kitabı hediye olarak getirmişti. Sınırsızlık intibâsına sâhip yeşilden mâviye uzanmış, ekserisi turkuvaz olan deniz ve gökyüzünün birleştiği çizgide palmiyelerinin yaprakları ihtiyarca maviliklere eğilmiş bir adacık vardı. İnsana huzur veren…
Yazarın ilk romanı, 27 Mayıs’tan hemen önceki Türkiye’de siyasi durumu öğrenciler, aydınlar ve küçük burjuva karakterler üzerinden işleyen bi kitap
BİR GÜN TEK BAŞINA
VEDAT TÜRKALİ
Sınırlar çekilmiş yaşamının seyrinden yılmış ancak, korkularını yenemediği için düzenin içine hapsolmuş bir baş kahraman. Buradan da memnun değil, oradan da. Hem aydın kafası taşımak istiyor, hem feodal düşünce kabuklarını kıramıyor. Kenan sanki Türkiye’nin bir insanda vücut bulmuş hali…
İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER
“Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul”
Henüz yirmili yaşlarında olmasına rağmen ayakları yere basan, kararlı, ülkesine dair umutlarının peşinde yılmadan koşan, mücadeleci bir kahraman, aydın bir kadın; Günsel. Sanırım en çok Günsel’i sevdim.
Siyasi baskıların ortasında filizlenen Kenan – Günsel aşkını merkeze alarak, o günlerin Türkiye’sini, toplumun farklı kesimlerini, karakterlerini ve savrulan duygularını gözler önüne seren muhteşem bir eserdi. Öylesine akıcı bir anlatımı var ki insan kitaba mola vermekte zorlanıyor. Bir tarafta yükselen sınıf mücadelesini takip ederken, diğer tarafta çıkarları uğruna en yakınlarını bile feda eden asalaklar geçiyor önümüzden. Oradan kendimizi kolluk kuvvetleriyle girilen çatışmaların ortasında buluyoruz. Gerçek karakterlerin hikâyelerinden kesitlere de tanık olduğumuz eserde, hele üniversite öğrencilerinin eylem sürecini anlatan yirmi küsûr sayfalık o müthiş bölümü ise soluksuz okudum.
“Hiçbir kuşkunun bulandırmadığı bir inançla, pırıl pırıl bir doğruluk duygusuyla bağırıyorlardı: Hürriyet!”
Nazım Hikmet’in,
“Bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında
İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda”
dizelerinde anlattığı gibi…
Kitabın yine çok beğendiğim yanlarından biri; kahramanların zihin akışı öyle yalın diyaloglarla aktarılmış ki insanın arada bir cevap veresi geliyor. (Oğuz Atay’ı sık sık andım.) Bir diğer yanıysa, karakterlere dair hislerimizi kalıplara sokmamıza fırsat vermeyişi. Bir yerde sevdiğim karaktere başka bir yerde sinirlenirken buldum kendimi. Yeri geldi, “Amaan, ne hâlin varsa gör!” dedim.
Eserde bir dönemin olayları anlatılıyor olsa da günümüz siyasi atmosferine hakim olanlar rahatlıkla bunun bir dönemle sınırlı olmadığı çıkarımını yapıp, bugünlere yansımalarını göreceklerdir.
Ne bileyim, hani Nazım Usta ,
Güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz.
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz…
deyince, ben de gerçekten o günler gelir sanmıştım.
Tamam GÜN CAN YÜCEL içindi ama VEDAT TÜRKALİ’yi de anmadan geçmeyim dedim birazcık anlatayım o halde. şarkıcı Zeynep Casalini onun torunudur. Atıf Yılmaz ın da kayınpederidir. 2009 senesinde kazandığı Yaşam Boyu Onur ödülü Altın Portakal ı vardır. Hem görsel, hem de yazılı sanatlara birçok önemli eser kazandırmıştır.
Nedir aklındakileri göğe uçurmanın nedeni? Kargalarla dolaşsınlar diye taşıyor onları rüzgar. Maviliklere karışmış dalgalanıyor bugün yine bayrakların.