#mavi ekran
Explore tagged Tumblr posts
Text
Merak ettim, fazlasını zorladım aklın ve gönlün ...
13 notes
·
View notes
Text
Dijital dünya iki fırtına arasında kaldı
19 Temmuz Cuma günü, tüm dünya dijital kaosu yaşadı; uçaklar havalanamadı, havaalanları hizmet veremedi, ilk yardım çağrı merkezleri, hastaneler, acil servisler durdu. Bankalarda işlem yapılamadı, ATM’lerden para çekilemedi. Dünya üzerinde Microsoft’un Windows işletim sistemini kullanan milyonlarca bilgisayar mavi ekrana düştü. İki fırtına birleşti Şimdiye kadar okuduklarınızdan,…
0 notes
Text
Geçtiğimiz günlerde, Microsoft kullanan birçok kişi ve kuruluş, sinir ... https://gecbunlari.com/microsoft-kullanicilarini-etkileyen-crowdstrike-kaynakli-mavi-ekran-hatasi-ve-cozum-yollari/
#KücükBilgiler#Teknoloji#TeknolojiHaberleri#CrowdStrike#FalconSensör#maviekran#maviekrançözümü#maviekranhatası#Microsoft#Microsoftkullanıcıları#sibergüvenlik#windows
3 notes
·
View notes
Text
evde uc ayri bilgisayar var ucu de kendi kendine bozuldu????? birisi dur yere mavi ekran veriyor digeri direkt acilmiyor oburu aciliyor ekran gidip geliyor tabletim de wifi baglanmamak icin yemin etmis gibi bi hallerde hayirdir kardesim teknolojik aletler arasi bi kalkinma mi var neyin tepkisi yani bu
2 notes
·
View notes
Text
bilgisayardan üst düzey anlayan arkadaslara bir sorum var
bi bilgisayarda(masa üstü) ekran kartı yok bilgisayar sürekli üzgün suratlı :(
mavi ekran veriyo
bu ekrab kartı olmamasından kaynaklı değilmi ???
2 notes
·
View notes
Text
bugün sigara içerken bi yandan avrupa yakası izliyodum ekran bi kızın gözüne takıldı göz göze geldik o kadar mutlu oldu ki süpersin falan dedi yaşamak zaten güzeldi ekstra güzelleşti o an,
9 notes
·
View notes
Text
Sabahtan beri ders notu okuyup aklımda tutmaya çalışmaktan beynimde aşırı yüklenme oluştu biraz daha bir şeyler okursam gözlerimin önüne mavi ekran hatası gelecek 🤕😓
6 notes
·
View notes
Text
Allah bu monsterın cezasını versin 5 aydır hiçni sorunum yokken mavi ekran verdi sürekli, servise yolladım ssd değiştiler düzeldi derken şimdi de pc boştayken cızırtı sesi geliyo..
7 notes
·
View notes
Text
Tekrar tekrar yine bana mavi ekran. Tekrar tekrar yine bana, kılıç kalkan. Tekrar tekrar yine bana, hain düşman, derken çok yüklendim. Tekrar pardon, kendim.
6 notes
·
View notes
Text
X Blue aboneleri artık onay işaretlerini gizleyebilecekler
Bir zamanlar çok sevilen mavi rozet, onu gizlemeyi seçen üyelerin profillerinde görünmeyecek. Twitter Blue (şimdiki adıyla “X Blue”) hizmeti ilk başlatıldığında en önemli satış noktalarından biri, platformda bunun için ödeme yapmak isteyen herkesin bir zamanlar çok sevilen mavi onay işaretini alabilmesiydi. Ancak geçtiğimiz aylarda aboneler, hizmet için ayda 8 dolar ya da yılda 84 dolar ödedikleri için utandırılmaya başlandı. TechCrunch’ın fark ettiği üzere şirket, X Blue destek sayfasını üyeler için yeni bir özellikle güncelledi. Üyeler artık hesaplarındaki doğrulanmış onay işaretini gizleyebilecekler. Hesap ayarlarındaki “Profil özelleştirme” bölümünün altında, aboneler artık işaretleyebilecekleri yeni bir “Mavi onay işaretinizi gizleyin” seçeneği bulacaklar. Bu özellik etkinleştirildiğinde, rozet artık profillerinde ve gönderilerdeki kullanıcı adlarının yanında görünmeyecek. Ancak şirket, bazı yerlerde hala görünebileceği ve onay işaretleri gizliyken bazı özelliklerin kullanılamayabileceği konusunda uyardı.
Hangi özelliklerin erişilemez hale geleceği belirtilmedi ancak Twitter, Elon Musk’ın görevi devralmasından bu yana özellikle ücretli kullanıcılar için bir dizi değişiklik yaptı. Ücretli kullanıcıların gönderi sınırını 25.000 karaktere çıkardı ve hatta uzun biçimli içerik yayınlamak için yeni araçlar üzerinde çalışıyor. Web sitesi ayrıca video limitini de 3 saate çıkardı. Bu arada, sosyal ağ ücretsiz kullanıcılar için giderek daha az cazip hale geldi. Temmuz ayında, spam’i sınırlamak amacıyla ödeme yapmayan kullanıcıların gönderebileceği DM sayısını sınırlayacağını duyurdu ve daha önce “aşırı düzeyde veri kazıma” nedeniyle bir kullanıcının günde kaç tweet görebileceğine katı bir sınırlama getirdi. Kısıtlama geçici olsa da, doğrulanmamış hesaplar başlangıçta günlük 600 gönderi ile sınırlandırılmıştı. Uygulama geliştiricisi Alessandro Paluzzi, onay işaretlerini gizleme özelliğini ilk olarak Mart ayında fark etti. Paluzzi’nin paylaştığı ekran görüntülerine göre, doğrulama süreci aynı kalacak ve kullanıcıların kimliklerini doğrulamak için bir devlet kimliği sunmaları gerekecek. Artık birisinin X Blue için ödeme yaptığı ilk bakışta belli olmayacak.
3 notes
·
View notes
Text
TEKRAR TEKRAR YİNE BANA MAVİ EKRAN diye baara baara geziyorum evin içinde
6 notes
·
View notes
Text
Adını Başkasının Koyduğu Çocuklar
Adı Fırat Eksik’ti. İhlas kelimesinin çokça kullanılıp samimiyetten epey uzak olan insanların içinde yetişip soy ismi sırtında yük, hayatına da bu kadar etki edeceğini bilmeden büyüyüp gelişti. Bir kelimeyi ne kadar diline doladıysa insan, ondan habersiz yaşayıp gidermiş. Tropikal bir meyvenin ülkenin sadece sıcak olmasından ötürü, üstü brandalarla kaplanmış bir serasında yetişmeye çalışmasından farksızdı, bir nevi kendisini turistik bir turda ne işim var benim burada çaresizliğiyle gezintiye çıkmış gibi hissediyordu. Bu gezi biraz fazla uzun sürmüştü. Bu arada Kur’an’ı hafzetmiş; bolca argo, küfür; halı sahada futbol ve kara düzen olsa da masa tenisi oynamayı öğrenmişti. Güreşmeye de meraklıydı ama bir gün köprücük kemiğini kırmasıyla bu sporda kariyer planlaması yapmasının önüne geçilmişti halbuki rakibini – kendisinden büyük ve şişman olduğu için izleyenler tarafından Fırat’a hiç şans tanınmayan bir rakipti – defalarca oyunlarda üstünlük sağlayıp en son da punduna getirmişti, nefes nefese kalan, boncuk boncuk terleyen şişman çocuğa acıdığı için bu şov maçını bırakmak için kollarını gevşettiği anda kendisini meleklerle kol kola uçarken sert halıfleksin öpüşüyle ve kemiğin beyin zonklatan kırılış sesiyle – ki bu ses dünyanın en acı verici seslerinden biridir - bu rüyadan uyanmıştı. Merhamet, İslami topluluklarda çok da kullanışlı değildi ve acıma yetime koyar götüne düsturunu fiili olarak tatbik etmişti. Az sadaka da beladan uzak tutmuyordu, en azından bir musibet bin nasihat’tan devam edebilirdi ama onu güreşten soğutan kırık kemik hiç değildi. İlk sargıda ve sonrasındaki sabitleyici askıda ona yardımcı olan hemşireden olanca utanmıştı. Zora geldiğinde mavi ekran vermişti tüm programları. İlk kez bir kadın yanında yarı çıplak kalmıştı çünkü o, kadın varlığını yurtta anlatılan kurgusal genelev hikayelerinden biliyordu. Kadınlardan izole bir hayatta yaşamak gerçekten büyük kolaylıktı. Askerlikte de çok rahat etmişti bundan dolayı. Tekrar bir sakatlık bahanesiyle bir kadın karşısına geçmemek için güreşe ve de spora elveda demişti. Şanssız bir jübile maçı oldu.
Fırat şanslıydı ya da nasipli. Ya da kendi tarikatının gücü müydü fazlaca anlamlandırmasına izin verilmeden şehrin kenar mahallesi de olsa bir camide müezzin olarak görevlendirilmişti. Bunun altında karşısına ne zaman bir güzellik istenecekti hep onu merak ediyordu. 71. Evler, seküler bir kentte muhafazakarlığın son kalesiydi, ne kadar muhafazakar da olsa Allah’ın kötülükler kategorisinindeki tüm şartların şehirde yuvalanmış yerlerinin başında geliyordu. Sesi güzelmiş, yüzü güzelmiş. Bilal’miş. Yusuf’muş. Çok da farkında değildi.
Eksik olan sadece ismi değildi Fırat’ta. Müezzin olarak en arkada olmak neyse de ya o hoca minbere çıkıp nasıl oluyor da hutbesini verebiliyordu o kadar insana, bir türlü aklı almıyordu. İnsanlarla bu kadar iç içe olup her gün on kişilik koğuş sistemi odalarda uyuyup kalkıp onlarca insanla yemek yemişti. Ama şimdi onlarca insanın karşısına çıkacak cesareti yoktu. Glossofobi, ne büyük bir dertmiş çeken bilir. Ve çaresi onu günümüz insanına yakınlaştıran hamleyle lustrallar, citrexler, prozaclar, seralinler, paxeralar oldu. Hepsinin ismi de antik çağlarda yaşamış ilahi bir kadın ismini çağrıştırıyordu. Ve her hapı yuttuğunda da utanıyordu bu kadınlardan.
Sokakta, camide, cemaat içinde uyuşuk kalmak onu daha da efendi gösteriyordu. İlgi ve cazibesini arttırıyordu. Yusuf’un Züleyha tarafından elmalı bıçaklı gösteriyi sunulması gibi bu efendilik onu cemaatinin önüne sürüyordu. Tek meşgalesi bekarlara hayırlı nasip bulmak ve kendi hayırlı nasipleri için izledikleri Esra Erol olan yaşlı cemaatine yeni bir heyecan getiriyordu bu hali.
Bekar evi onun mağarasıydı sanki kapısı mübarek örümcek tarafından ağlarla mühürlenmişti. Güvercin beslemek zahmetliydi en muhabbetsiz olanından bir muhabbet kuşu onu ikame ediyordu. Yılan ise şehir hayatına pek uygun değildi, bu hikayede değil o hikayede görevini ifa etmesi yeterliydi. Mağarasında spotcudan aldığı çekyatın üstünde bu dünyanın nimetlerine azami ölçüde riayet ediyordu. Camiden, namaz vakitlerinden daha çok odasında yatağının içinde vakit geçiriyordu. Yorganın içi onun ana rahmiydi. Anne rahmi içindeki, annenin kalp sesinin huzuru yerine yurtta kaçak kaçak, her an kaptırılacağı için en ucuzundan ve küçüğünden cep radyosu ve onun dandik kulaklığıyla dinlediği radyo dinleme alışkanlığı eşlik ediyordu. Sabah namazlarına çocuk yaşta zorla kaldırılışlarında keşfetmişti yorgan içini. Yatağın ayak tarafına yorgan alelacele toplanmış gibi yapıp içine saklanıyordu. Allah'tan saklanmıyordu hiçbir zaman onun merhametine inanıyordu ama yurttaki belletmenlerin merhametsizliğine de inancı tamdı. Aslında kalkıp beş dakikada namazı kılmak, o iki büklüm cenin pozisyonunda yorgan içinde beklemekten daha da kolaydı. Ama içindeki isyan, şeytan tarafından değil yurttaki belletmenler tarafından beslendikçe besleniyordu.
Radyo dinleme alışkanlığı müezzin maaşıyla beraber - ki bu maaş da Eskişehir'in güneşi gibi vardı ama yetmiyordu - Spotify ve YouTube premium üyeliğine geçti. Pandemi önlemleri kapsamında, cuma namazı başta olmak üzere cami ve mescitlerde cemaatle namaza ara verilmesiyle Fırat, çoğalan zamanını Netflix'den Blutv'ye, Disney+'dan Exxen'e, Gain'den Amazon Prime ve daha da başka platformlara kadar hepsinde üyeliğini aktif hale getirdi. Tüm bunları bir IPtv ile çözer miydi çözerdi ama telif hakkı kul hakkına dahildi ve Allah bile ben karışmam arkadaş kendiniz, kendi aranızda halledip gelin, diyordu. Radyo dinlemek onun müzik anlayışına oradan film, dizi, tiyatro, stand up gösterileri içinde kendisini keşfetmesi adına bir alan açmıştı. Rahim genişliyordu. Bu gösteri işi, izlerken onu kaygılarıyla yüzleştirdiği için heyecanlandırıyordu. Canlı kanlı insanların önüne geçip sanatını icra etmek - aslında kendisini de bir gösteri sanatçısı olarak görüyordu - glossofobisini bu düşünceyle dalga dalga kabarttırıyordu. Dalgaların içinde bir sörfçü gibi yok olup gitme acısı zevke dönüşüyordu her seferinde.
İslami veya modernizmle dayatılan minimal yaşamı seviyordu, eşyayla arası pek de yoktu. Maddi gücü de yoktu. Fakirlik, dinini yaşama konusunda önemli bir mürşitti. Düşük bütçeli günahlarıyla cenneti elde etmek ülkenin merkez bankası istikrarsızlığında onu bir adım daha öne çıkarıyordu. Bu kadar film ve dizi konusunda izleyici konumundayken kendisini iyi hissettiğinde eleştirilerini okuduğu bloglara özenip kendisi de bir blog yazma hevesine girmişti. @olmadigimplatformyok adıyla sosyal medyada canlı kanlı insanların önüne kimliğinden sıyrılıp sanal olarak geçmek, bir şeyler yazıp paylaşmak ona iyi geliyordu. Pandemide evdeki gönüllü hapsolmasının tek aktivitesi olmuştu. Film – dizi izleyip paylaşımlar yapıp etkileşime girmekten zevk alıyordu. Rahmin içinde fetüs büyüyordu.
Düzenli olarak kullandığı antidepresan ilaçları için raporu vardı. Mahallesinden uzakta, merkezi ve gözde bir bulvar üstü eczaneden bunları temin etmek kolayına geliyordu. Kimse onu tanımıyordu. Ve bu muhitlerde insanlar kendi yaşadığı muhitin aksine kimse kimseyle ilgilenmiyordu. Ona oh be dedirtten bir ferahlık. Onun torbacı muamelesi yaptığı şifalı elleriyle Lokman Hekim’inin adı Caner’di. Eczaneye ilk girişte eczacı kalfası kadınlardan göz ve beden kontağı kurmadan hep alışık olduğu erkek formu arayışı dükkâna girmeden halletmişti. Hedefine ilk göz atışıyla yaka kartında Caner yazdığını görüp beyaz iş gömleğinin altında enerji cümbüşünü fark edememişti. Tezgâhın arkasındaki kadının – kadınlar ilk bakışta onun gibileri bilir ve en uygun yere paslarlardı ve yine asist olmak için doğru adrese gidiyordu - ona seslenişiyle Can beyefendiyle ilgilenir misin ile adını başkası koymuş çocuklar ilk kez karşılaşmış oldu. Can, şarkıdaki gibi büyüyüp zalim olmamak için mi bu döngüyü kırıp adını kendisi seçmişti acaba? Yoksa er'lik de onun sırtına yük olmuştu? Fırat, genellikle bir ruhsal döneme girdiğinde hep aynı şarkıcıyı dinler sarıp sarıp aynı albümdeki şarkıların içinde ruhunu eritip kaybolurdu. Bu karşılaşma sırasında da Adamlar dinleyip kafasındaki seslerden kaçıyordu. Ve albümdeki Adını Başkasının Koyduğu Çocuklar her adımında ona eşlik ediyordu.
Can beden formu olarak ona tanıdık gelmişti ama ruh, duruş, kıyafetler, sesindeki tını, elleri, tırnak köklerindeki beyaz deri parçasını geriye itişiyle başka bir his uyandırdı. Bu uyanıştan sonra kaçma hissi gelip çattı ona, gözleriyle bir kapıyı kesti ama salgın tedbiri diye hala kapalı alanlara tek kişi giriliyordu ama arkadaki sabırsızlık kapının önüne daha çok yığılıyordu. Kapı önü kalabalığıyla yüzleşmek de zor geldi. Kızarmaya, vücut ateşi yükselmeye ve terlemeye başladı. Git buradan Glossofobi sırası değildi derken imdadına telefonu en yüksek ses seviyesi yetişti. Sokaktayken sokağın sesinden kaçmak için en yüksek seviyede dinliyordu müzikleri. Bu durumun tehlikesini, sokağın sesinin yarattığı hisse tercih ediyordu.
Öğleden sonra bir mevlit işi için imam efendiye yardımcı olacaktı. Ölüm, doğum, evlilik gibi merasimli işler de bu işin döner sermayesiydi. Çok şükür güzel bir şekilde döndürüyordu. Eskişehir’in seküler kesimi için dini hizmetler sunan imam efendi sayesinde belli bir piyasaları vardı. Vitrin olarak da Fırat’ı kullanan imam efendi onun mizacına azami şartlarda riayet edip ekmeğine bakıyordu. Karşılıklı tolerans iş yerleri için ekip arası bağı güçlendiriyordu. Bu sefer isimleri de başarıları da büyük üç kardeşin, emekli babaları için köylerinde mevlit okutup hem rahmetliyi hem köyü hem de Allah’ı hoşnut edeceklerdi. Bir kardeş bu merasim için yurda dönüş ve tatil planını ayarlamıştı. Birisi İzmir’den diğeri de İstanbul’dan gelecekti. Bir saatlik merasim için hatırı sayılır ödeme alacaktı; köy, şehre uzak olduğu için mazot parası için bile pazarlıklar yapılmıştı malum hocam mazot 23 lira ve köye 76 km git gel 150 km’den fazla yol yapacağız demişti telefondan pazarlığı yaptığını duymuştu. Eşeğini sağlam kazığa bağlamayı seven imam efendi onu şimdiden arayıp tekrar teyit alıyordu. İmam efendi taşeron olarak kullanacağı Fırat’ı hem görüntü hem de ses olarak kitleye hitap edeceğini iyi biliyordu.
Telefon kapanır kapanmaz Can, gözlerinden ruhunu görecek bir bakışla favori kötü karakterimdir Zulema, dedi. Onun ketumluğuna, mücadeleci tavrına ne zaman ne yapacağı bilinmezliğine bayılıyorum. Tam benim kadınım. Fırat bir kere daha mavi ekran vermişti. Hata kodları üst üste yığılıp mezarına güzel bir dolgu yapıyordu. İnsan evcil hayvan olarak akrep besler mi be kadın. O arada muhabbet tek taraflı olsa da kıvamına gelmiş olacak ki bir anda burnunun dibinde Can’ın telefon ekranını bulmuştu. İki kediyle bir yeşil berjerin üstünde askılı siyah tişörtünün üstüne neon sarı yeşil arası bir şal yine siyah bol mu bol siyah deri pantolonlu haliyle Mabel Matiz kliplerinden bir sahne gibi gelmişti. Parmağıyla gösterdiği kedinin adı Parol, sakin bir çabuklukla gösterdiği diğer kedinin adı ise Aspirin’di. Ben de Can canım, dedi. Vis a Vis iyi dizidir keşke 2 sezonda kalsaydı da tadı damağımızda bal şerbet olsaydı. Netflix’e geçen kapitalizmin oyuncağı oluyor şimdi bana slogan attıracaklar. Bu kadar kısa sürede bu tanışma sohbetinin ne kadar lleriye gideceğini bilemezdi. Nasıl oldu bilmiyordu Zulema Zahir’den gelen güçle ben de Fırat, dedi. Reçeteyi uzattı. Can reçeteye göz atışla hmmmm sesindeki tını Fırat’a merhametin kollarına uzanış gibi geldi.
İmam efendi teknolojiyle o kadar ilgilenirdi ki 90'ların başında piyasaya daha yeni çıkmış bir teknolojik aygıtı ilk alanlardan olurdu. Evinin bir köşesinde envai çeşit fotoğraf makineleri, kameralar, hoparlörler, teyipler, bluetoothlu mikrofonlar, fax makineleri, yazıcılar ve hepsi bir müze sergisinde gibi üst üste yığınmış gibi şimdilerde evin vitrininde sergileniyordu. Yaşadığı ilçede ilk bilgisayar alanlardanım diye övünmeyi sever ben onun taksitlerini ödemek için ırgatlık yaptım sen saman balyalarını kamyona yüklemek nedir bilir misin, derdi. Bilmem, derdi Fırat. İmam Efendi'nin sabahla öğle arası harman zamanı günlerce çalıştığını - emek konusu geçen her fırsatta bu hikayeyi - defalarca dinlemişti. Mobiletine binip vakit arası koşuşturmalarını hep gözünde canlandırabiliyordu şimdi de arabasıyla sürekli bir yerlere yetişmeye çalışma çabasına şahit oluyordu. Onun yürümeye karşı duruşu, yakın mesafeye bile araç kullanması eleştirisine vakit nakittir aslanım öğüdüne sıkı sıkıya bel bağlamasıyla - ki başka hiçbir öğünde bel bağlamaz - konu kapanıyordu. Ama işin aslı onun aslında tembel oluşuydu. Eldivenin üstünden telin derine nufüz etmek için uyguladığı mukavvemetini hissedersin her saman balyasını kaldırıp kamyona atışta, derdi. Ben öyle ödedim o bilgisayarı almak için, alın teriyle. Şimdi mevlit için getirdikleri bavula benzeyen hoparlörü hatchback otomobilin arka koltuğundan indirirken - çünkü her şeyde abartıyı sevdiği için büyük boy bavul ebadında olduğu için bagaja sığmıyordu - yine dinlemişti bu hikâyeyi. Topluluğa sürekli hitap eden mesleklerin meslek hastalığıdır. Hangi hikâyeyi anlattığını bilmeden tekrar tekrar aynı hikayeleri aynı kişilerin üstüne boca etmek. Fırat için problem yoktu, bozmazdı onu. Dinlerdi tekrar tekrar. Sadece bir gün onun gibi beyni sulanmasından korkardı. Abuklaşmak istemezdi. Sistemi kurup köyün de duyabileceği konuma dev hoparlörü de yerleştirince başlayacaktı mevlide. Kendisi ufacık tefecik bir adam olmasına rağmen hayatındaki her şeyi ama her şeyi büyük boy seçiyordu. İmam efendi seçme özgürlüğünü imkanları dahilinde bu şekilde kullanıyordu. Köyün hocası da rakip firma olarak gelmişti. Onun okuduğu ilahilerin bitmesini bekliyorlardı. Herkes kendi ekmeğini yerdi. Süleyman Çelebi’nin bilmem kaç yüzyıl önce yazdığı şiirin ekmeğini yemesi sırası onlardaydı. Üç kardeş de her okuyuşta huşuyu mu hissettiler yoksa babalarıyla hatıraları mı canlandı zihinlerinde yoksa hangi dertlerine daldılar? Arapça, Farsça tamlamaların olduğu yerlerde gözler kapandı yavaş yavaş sallandı bedenler, Türkçe olan yerlerde derin bir uykudan uyanır gibi açılıp gözler bu seferde başla onayladılar. Bitişte çok beğendiklerini söylediler, köy enstitüsü mezunu köy öğretmeni babalarının ruhu şad olmuş muydu? Olmuştu onlara göre. Herkes mutluydu. Görev tamamdı.
Haplar bittikçe gidip gelmelerle Can’la muhabbeti koyulaşmıştı. Can’ın pervasız girişkenliği ona başka bir alan yaratmıştı. Artık bir arkadaşı vardı. Arkadaşı sayesinde başka bir dünyalar da var olduğunu görüyordu. Balık tutmaya gitmişlerdi Porsuk’un genişlediği River Side tarafında çamların altında çimenlerin üstünde olta atmaya başlamışlardı. Can’ın babasıyla çıktığı balık avlarını dinlerken Fırat’ın bir eksikliği daha yük olmuştu sırtına. Ona herhangi bir şey katacak bir babası olmamıştı hayatının hiçbir evresinde. Bunu düşünürken ilk kez alkol alan bir ortamda ilk temastaydı. İkilem tüm hücrelerindeydi. Tüm bu dalışlarında bir birayı dökeni bir de balığı kaçıranı… derler sözüyle dönmüştü Fırat dünyaya. Sigarayı uzattı o haplardan daha faydalıdır, dedi. O günden sonra yavaş yavaş hapları bıraktı. Daha çok konuşmaya başladı ve daha az dinlemeyi öğrendi Can’dan.
Devam ediyor...
3 notes
·
View notes