#münevver nazım hikmet aşkı
Explore tagged Tumblr posts
Text
Nazım Hikmet`in Kızıl Saçlı Bacısı
Hayatından pek çok kadın geçmiş Nazım'ın, pek çok kadınla birlikte olmuş ancak kimse bir Piraye olamamış onun gönlünde.
Öyle ki bir mektubunda Piraye'ye 'Sen benim en yakın İnsanım`sın.' diyor Nazım.
Sene 1930 ...
Piraye İse iki çocuğuyla birlikte, ülke dışına konserler vermeye giden kocası Vedat Örfi bekleyen, 24 yaşında genç bir kadın... Nazım ise çocukluk arkadaşı olan ilk eşi Nüzhet Hanım'la ailesinin baskısı nedeniyle ayrılmış ve Moskovadan İstanbul'a, ailesinin yanına dönmüş Genç bir şair...
Nazım kardeşi Samiye Hanım'ın arkadaşı olan kızıl saçlı, bembeyaz tenli bu kadına görür görmez aşık oluyor... Ancak Piraye, Nazım'la tabiri caizse bir yıl kadar köşe kapmaca oynuyor. Çünkü Ne Piraye'nin ailesi Nazım'ı ne de Nazım'ın ailesi Pirayeyi istiyor... Ne de olsa Piraye evli, iki çocuklu bir kadın, Nazım ise beş parasız, komünist bir şair...
Dayanamıyor nihayetinde Piraye, 1932 senesinde evlenmeye karar veriyorlar. Hep beraber bir köşke yerleşiyorlar. Para sıkıntısı çekiyorlar çekmesine lakin, mutlular, huzurlular... Bu süreçte Piraye, Vedat Örfi'den 13 Eylül'de Boşanıyor. Böylelikle her şey güzelleşiyor.
Her şeyin yoluna girdiği bir zamanda, bu kez de kader sillesini vuruyor onlara... Önce 'Gece Gelen Telgraf' isimli kitap için Yakalama kararı çıkartılıyor. Ardından ise Nazım Çıkarıldığı Nöbetçi Mahkeme Tarafından tutuklanıyor.
Art arda açılan davalar sonucunda Nazım'ın önce idam talebiyle yargılanması isteniyor, ardından ceza af yasasıyla 1 yıla kadar düşürülüyor. Zaten yaklaşık 1 buçuk yıl içeride yatan Nazım da Serbest Bırakılıyor . Nazım ise içerideyken Piraye'ye birçok mektup yazıyor. :(
Bir tanem Güzel Kadınım Piraye`m
Son mektubunda Bana Üzücü Yazılar Yazmışsın,‘Başım sızlıyor yüreğim sersem! ‘ diyorsun.‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;‘yaşayamam! ‘ Diye Yazmışsın .
Yaşarsın karıcığım,Yaşarsın Benim Güzel Bacım...
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda Unutursun.En Fazla Bir Yıl Sürer Yirminci Asırlarda Ölüm Acısı.
Sene 1935 ...
Nazım hapishaneden çıkalı yaklaşık 6 ay geçmiş... Gizli saklı Piraye'yle evlenip, İstanbul'a yerleşiyorlar. Nazım bir yandan İpek Film Stüdyosun``da çalışıyor, yazılar yazmaya devam ediyor; bir yandan da Gazetelerde yazılar yazıyor. Piraye'nin oğlu Mehmet ilkokulu bitirmiş, Kızı İse Suzan Robert Koleji'ne yazılıyor. Her şey tam yoluna girmişken, 17 Ocak 1938 senesinde bir gece yarısı, Nazım polisler tarafından alınarak Ankara'ya götürülüyor. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından hızla yargılanarak kanıtlanmış herhangi bir suçu yokken, komünizm propagandası yapmakla suçlanıyor ve tam tamına 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.
Bu kararla birlikte, Piraye'yle Nazım'ın tam tamına 12 yıl sürecek mektuplaşmaları da başlamış oluyor.
Yıllar geçiyordu, Piraye'yle Nazım gönüllerindeki bu aşkı ve özlemi mektuplarla bastırmaya devam ediyor. Piraye tam bir teslimiyet ve sadakatle Nazım'ın yanına geleceği günü bekliyordu, Nazım da Piraye'ye kavuşacağı günün hayaliyle kendini avutuyordu Ta ki Nazım'ın gönlü başka bir kadına kayana kadar... :(
Nazım Hikmet Bursa Ceza Evin`de yatarken, ziyaretine dayısının kızı Münevver Berk geliyor.İşte Nazımın O Kararsız Ve Yalan Dolu Gönlü Bu Kadına Kayıyor.
Nazım'ın Piraye ile evlendiği günlerde Fransa’dan dönen Münevver ile aralarında kısa bir yakınlaşma yaşansa da Münevver ressam Nurullah Berk’le evleniyor ve bir kızı oluyor. Ancak Nazım,Tekrar Ziyaretine Gelen Dayısının Kızı Münevver'i tekrar görmesiyle birlikte kendisinden 16 yaş küçük, kumral, yeşil gözlü bu kadına aşık oluyor...
Peki Ya Piraye Bunları Hak Edecek Ne Yapmıştı ?
Bu duruma daha fazla dayanamayan Nazım, yıllardır büyük bir sadakatle kendisini bekleyen Hayat Arkadaşı Pirayeyi bir mektupla Terk ediyor...
Gönderdiği Mektup`da Şöyle Yazıyordu ...
Piraye`m Benim Kızıl Saçlı Bacım ,
Aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi,kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Bunu Unutma Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı Kocalığımız devam edemez. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım. `
Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah'a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.'
Bu mektup Piraye için Adeta bir Yıkım oldu. İstanbul'da bir başına iki çocukla ve yoksullukla boğuşan Piraye, şimdi de hayat arkadaşı tarafından terk edilmişti.. :(
Piraye yıllardır bir umutla sevdiği adama kavuşacağı günü beklerken, onun ayrılık isteğiyle adeta kahrolmuştu. Üstelik Nazım'ı o kadar iyi tanıyordu ki, hayatında bir kadın olduğunu da adı gibi biliyordu. Ama Nazımına Bunu Yakıştıramıyordu.Bunca şeye rağmen oldukça gururlu olan Piraye, ilk celsede boşanmaya karar verdi Ancak bir yandan da Nazım'ın hayatındaki kadını merak ediyordu. Nazım'ın aşık olduğu kadını bulma umuduyla uğraştı, merakını gidermek istiyordu ancak ne yazık ki umduğunu bulamamıştı. Nazım ise bu sırada af umuduyla Münevver'i kocasından boşanmaya ikna etmişti. Nazım Cumhuriyet'in 15. yılıyla birlikte doğan afla dışarı çıkacak, Münevver de bu sırada kocasından boşanacak ve evleneceklerdi.Diye Hayal Kuruyordu.
Fakat bekledikleri şey gerçekleşmemişti,Ceza Evinden Mahkemeye Çıkartılan Nazım Hikmetin Cezası Sabit Görülerek Tekrar Ceza Evine Gönderilmişti.
Münevver ise Nazım'ın ceza evinden çıkamayacağını anlayınca eşinden boşanmaktan vazgeçmişti. Ya Demek`ki Herkes Bir Piraye Değilmiş. Sonunu bilmediği bu aşk macerasına atılmaya cesaret edememişti... Nazım ise aşkını kaybetmenin acısıyla sarsılırken, bir yandan da onu tüm benliğiyle seven ve bekleyen Pirayeyi de kaybetmişti. Nazım bu pişmanlık ve acıyla Piraye'ye yeninden mektuplar yazmaya başladı.
Piraye`m Kızıl saçlı bacım benim,
Seni arkandan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel.Ne Olur Gel Biliyorum Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve Al çaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memetin başı için gel.Ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi Ayakkabılarına dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı Gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdi yetimden, fizyolojim den, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim.'
Bunun Üzerine Ceza Evindeki Duvarına Şunu Kazımıştı Nazım.
Piraye, Gel Sana Muhtacım
Fakat Nazım'ın bu pişmanlık dolu mektupları karşılıksız kalmıştı Piraye Nazımdan Çoktan Gitmişti ...
Piraye'den cevap alamayan Nazım, bu sefer oğlu Mehmet'e mektuplar yazmaya başlamıştı. Piraye'nin ziyaretine gelmemesi durumunda intihar edeceğini dahi söylüyordu. Piraye bir gün, bütün bu ısrarlara dayanamayarak çocuklarını da alıp Nazım'ı ziyarete gitti, ancak Nazım'ın karşısında eski Piraye yoktu...
Sene 1950 ...
Piraye ile artık bir araya gelemeyeceğini anlayan Nazım, Açlık Grevine başladı ve sağlığının kötüye gitmesiyle hastaneye yatırıldı. O zamanlar özel bir afla hapishaneden çıkacağına olan inancını tekrar kazanan Nazım, Münevver ile görüşmeye başladı. O sıralarda Vicdanına Yenilen Piraye ise Nazım'ı ziyarete gelmişti. Fakat Bu sırada kapı açıldı ve içeriye Münevver girdi. Nazım'ın aşık olduğu kadının Münevver olduğunu anlayan Piraye, Apar Topar hastaneyi terk etti. Ve Bu Nazım'ın kızıl saçlı Bacısı Pirayeyi son görüşüydü...
Piraye, Nazımı yıllarca beklemiş ve çok sevmişti. 1930’da başlayan Aşk Böylece 1950’de noktalanmıştı. Geçen 20 yıl içinde, aşk, acı, tutuklanmalar, mapushane yılları hepsini barındırıyordu. ‘Nazımın Piraye’si’ bir daha hiç evlenmedi. Geriye yalnızca yazılar, şiirler, mektuplar kalmıştı.
Hemşire Galina .
Nazım Hikmet, açlık grevi sonucunda 8 kilo vermiş, iki aya yakın hastanede kalmıştı. Böylelikle Nazımın on üç yıl süren esareti son bulmuş, Münevver’den bir oğlu meydana gelmişti. Piraye ile ise 23 Mart 1951’de boşanmışlardı. Münevver ile mutlulukları uzun sürmemişti. Ve Nazım Münevverden, kaçmaya karar vermişti. Tüm bunlar yaşanırken 1951’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmıştı. Nazımın üzüntülü yılları şimdi başlıyordu. Fiziksel olarak özgür olan Nazımın, yazıları, şiirleri Ülkesinde yayımlanmayacaktı. Bu, onun için bir esaretti. Birçok yer gezen Nazım Hikmet, göğüs ağrıları sebebiyle Barvikha Sanatoryumu’na yatırıldı. Böylelikle yeni bir aşka yelken açtı: Galina Diye Bir Kadın Bu Kadın Hem doktoru hem hayat arkadaşı Oldu sekiz yıllık bir birliktelik geçiren Galina ve Nazım hayatlarını birleştirdiler.
Ama Dönüm Noktası Gelmişti.
Nazım Hikmet Ran, Moskova`ya gidişinden sonra tekrar aşık olmuştu. Üstelik aşık olduğu kadının, babasından Bile altı yaş büyüktü. “Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” dediği Vera’ya deliler gibi aşık olmuştu.
Ama Bu Sevgi Çok Başkaydı Hayatı Boyunca Hiç Kimseyi Vera Kadar Sevmedi.
Ama Vera evliydi ve bir kız annesiydi. Nazım, karısı Münevver’i çok severken, Vera’ya aşık olmuştu. Birini severken başkasına aşık olunabilir miydi ? Ama Nazım olmuştu. Açıklama yapmak zorunda olduğu başka bir kadın daha vardı, yıllarını onunla geçirmiş Nazıma aşık olan bir kadın, Doktoru Galina. Nazım bunu galinay a açıklarken tüm varlığını resmi olarak galinaya bırakmıştı. Nazım ile Vera nikahsız bir törenle evlenmişti, Münevvere ise Varşovada ev ve iş bulmuştu.
Yıllar Sonra Nazım Piraye ye Son Bir Mektup Yazdı Ama Mektup sadece İki Satırla Mevcuttu Ve Şöyle Yazıyordu ...
Benim Güzel Bacım Seni Unutmadım Adını Bana Aldığın Saatin Kayışına Yazdım. diye yazdı Ve Gönderdi.
Ama O Mektuba da Yanıt Gelmedi Çünkü Piraye Nazımdan Çoktan Gitmişti.
Nazım Hikmet ve Vera ayrı dünyaların insanlarıydı. Farklı dillerde, farklı kültürleri benimsemişlerdi. İkili arasındaki tek ortak nokta aşktı.
3 Haziran 1963 sabahı Nazım 61 Yaşında Kalp Krizi Sonucu hayata gözlerini yumdu Yıllarca onu bekleyen Piraye’ye değil de, Aşık olduğu kadın Vera’ya yar olmuştu. Vera’ya kalan ise Nazım tarafından yazılmış bir şiir ve yalnızca ölümün ayırdığı bir AŞK . Mavi Gözlü Dev şöyle diyordu:
“Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm
Ve Vera Şöyle Anlattı :
Kolunda ki Saati Çıkardım O Hareketsiz Yatıyordu.Saatinde Adımı Görünce Mutlu Oldum .
“Cenaze için hazırlanmış hareketsiz yüzünü anımsıyorum. Ölüm bozamamıştı onu. Sonra bir gölge düştü üstüne ansızın ve homurdandı yüzün. Burnunun ucu kıvrıldı ve sen yaşadığın zamankinden daha çok benzedin Türke Sana baktım ve rahatsız eden şeyi anladım. Sessizce yalvarıyordum etraftakilere “Bitirin artık ne olur, acele edin görmüyor musun dayanamıyor” diyordum, ama kimse işitmiyordu beni. Havyarlı küçük sandviçler ikram ediyorlardı…”
Ve Sen Usulca Ayrıldın Benden,Bizden Bu Dünyadan .
Hoşçakal Mavi Gözlü Devim .
Üstatlar Şöyle Noktaladı Nazımın Hikayesini
"Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım'a."
Senin Adını Saatimin Kayışına Yazdım Piraye Diyen Nazımın Saatinde Vera Yazıyormuş İşte O Gün Aşk Öldü.
#nazım hikmet#nazım ile piraye#nazımolmak#aşk acısı#aşk acıtır#aşka dair#aşk ile#nazım’dan#aşk#ihanet
2 notes
·
View notes
Text
münevver'in, istanbul'dan nâzım'a yazdığı mektup.
canım,
uzandığım yerde yazıyorum.
yorgunum pek.
aynada yüzümü gördüm, adeta yeşil.
havalar soğuk, yaz gelmeyecek.
haftada otuz liralık odun lazım,
başa çıkılır gibi değil.
sofada demin iş görürken,
battaniyemi aldım sırtıma.
camlar çerçeveler kırık,
kapılar kapanmıyor,
burada barınmamız imkansız artık,
taşınmalı!
ev yıkılacak üstümüze.
kiralar da pahalı mı pahalı.
sana bunları ne diye anlatırım?
üzüleceksin.
derdimi kime dökeyim?
kusura bakma.
ısınsa, iyice ısınsa ortalık ama
hele geceler.
bıktım usandım üşümekten.
rüyalarımda afrika'ya gidiyorum.
cezayir'deydim bir sefer.
sıcaktı.
alnımı bir kurşun deldi,
bütün kanım aktı,
ama ölmedim.
bana bir hâl geldi.
çok ihtiyarladığımı hissediyorum.
halbuki biliyorsun,
henüz kırkıma basmadım.
çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
söylüyorum da,
söyleyince kızıyorlar,
konferans dinliyorum herkesten.
her neyse bu bahsi kapat.
paraguay halk türkülerini çaldı radyo.
bunlar dikenli bir yaprağın üzerine
aşkla, güneşle, insan teriyle yazılmış.
acı da, umutlu da...
bayıldım paraguay türkülerine.
adviye‘den mektup aldım.
beni çok göresi gelmiş,
hiç unutamıyormuş
şaştım da kaldım.
yıllardır,
sen memleketten gittin gideli,
ne kapımı çaldı,
ne bir haber yolladı hatta.
hatta sokakta karşılaştık.
bir bayram sabahı,
başını çevirip geçti.
en yakın arkadaştık!
ama arkadaşlık ağaca benzer,
kurudu mu,
yeşermez artık.
ben cevap yazmadım.
neye yarar?
evime bile gelse şimdi,
söyleyecek lakırdım yok.
düşmanlığım da yok elbet.
otursun güle güle,
zengin bir koca bulmuş
hastalıklı bir şeymiş adam
manyağın biri.
halbuki adviye ne canlı kadındır.
gidip baktım oğlumuza,
pembe, kumral, uyuyor mışıl mışıl.
yorganı açılmış, örttüm.
bir kara haber de verdi bu akşam radyo;
irène joliot-curie ölmüş.
daha gençti, yılları var
bir kitap okudumdu
ölenin anası üstüne yazılmış.
bir yerinde, iki kız çocuğundan bahseder.
satırlar gözümün önüne geldi-
sarışın iki yunan heykeli gibi der.
işte bu çocuklardan biri öldü.
bilmem ki nasıl anlatsam,
büyük bilgin, büyük adam,
ama şimdi lösemiden ölen
o sarışın kız çocuğu da
bu ölüm bana çok dokundu.
irène joliot-curie için
ağladım bu akşam.
ne tuhaf,
irène deselerdi, irène
öldüğün zaman
deselerdi,
istanbullu bir kadın
hem de hiç tanımadığın,
ağlayacak arkandan, deselerdi
şaşardı.
kocası geldi aklıma,
bir mektup yazsam,
baş sağlığı dilesem
diye düşündüm.
adresini bilmiyorum ama
paris, frederik jolio-curie desem
gider miydi?
bir de fransız yazarı öldü.
gazetede okudum.
adını bile duymamışsındır.
çok ihtiyardı zaten,
üstelik de egoist,
sinik,
cenabet herifin biri.
her şeyle alay etmiş ömrü boyunca.
hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş,
bir köpeklerle kedileri,
ama yalnız kendininkileri.
mülakat vermiş ölmeden birkaç gün önce.
ölümü alaya alıyor aklınca.
ama belli dehşeti de korkuyor.
resmi de var.
büyükannemizi erkek yap,
tepesine bir takke köy,
işte herif.
korkunç bir yalnızlık içinde
sıska bir ihtiyar.
ona da acıdım
belki büyükannemize benzediğinden,
belki de yalnızlığına.
acıdım.
ama aynı acıma değil elbet.
açıyorsun irène curie'ye,
çocuklarını düşünüyorsun, kocasını,
ama daha çok dünyaya acıyorsun,
büyük bir insan öldü diye.
sana bir müjdem var;
okumayı öğreniyor tembel oğlun.
epeyi söktü kerata.
tut, koş, kitap, kalem, çanta....
mükemmel değil mi?
her harfi bir şeye benzetiyor;
a bir evmiş,
b göbekli bir adam,
t bir keser.
ödüm kopuyor tembel olacak diye.
hep ona iş yaptırmak istiyorum.
kız olsaydı kolaydı.
kadınların her yaşta
her iş gelir elinden.
ama beş yasında bir oğlan,
ne becerebilir?
ah bir ısınsa havalar..
ısınacak.
uzadıkça uzadı mektubum.
kendine iyi bak,
bana hemen cevap ver.
beni unutma.
bana hemen cevap ver,
akıllıdır münevver,
nasıl olsa, ne yapıp eder,
falan filan diye kendini avutma.
sensiz perişanım,
beni unutma.
kendine iyi bak.
gözlerinden öperim canım.
güzel geceler.
kendine iyi bak.
bana hemen cevap ver,
dertlerimi aklında tutma,
unut.
beni unutma..
youtube
3 notes
·
View notes
Text
NAZIM HİKMET – Hayatı, Şiirleri, Eserleri ve En Güzel Sözleri
Türk şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarı Nazım Hikmet Ran, tam adıyla Nazım Hikmet Ran komünist edebiyatın romantik temsilcilerindendir. Türk şiirinin en büyük ustalarından olan Nazım Hikmet, eserleri kadar fikirleriyle ve duruşuyla da günümüzde iz bırakmıştır.
Nazım Hikmet geniş şiir arşivi, tutuklanmaları ve sürgün zamanlarıyla romanlara konu olacak bir hayat sürdürmüştür. Ne yazık ki sevilen dizelerin sahibi Hikmet devrin hükümeti tarafından uzunca bir süre yasaklanmıştır. Bu süreçte Nazım Hikmet eserlerini Orhan Selim, Mümtaz Osman, Ercüment Er, Ahmet Oğuz isimleriyle yayınlamıştır.
Nazım Hikmet’in Hayatı
Peki edebi diliyle dikkatleri üzerine çeken, duruşuyla bazı güçleri korkutan, eserleri elliden fazla dile çevrilen Nazım Hikmet kimdir?
Nazım Hikmet Ran 20 Kasım 1901’de Selanik’te doğdu. Aile çevresi 40 gün için 1 yaş büyük görünmesin diye doğum tarihini kayıtlara 15 Ocak 1902 olarak geçmiş. Ran’ın babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik vazifesi yapmış Nazım Paşa’nın oğludur. Ran’ın annesi Celile Hanım ise dilci Enver Paşa’yla Leyla Hanım’ın kızıdır. Celile Hanım ilk kadın ressamlarımızdandır. Tahmin edebileceğiniz gibi kültürlü ve sanatçı ruhlu bir kadındır.
Nazım Hikmet ilk şiirini henüz 11 yaşındayken yazar. Nazım Hikmet’in. İlk şiiri 1918 yılında yayınlanır. Tahmin edersiniz ki bu bir aşk şiiridir.
Nazım Hikmet’in Edebil Dili
Nazım Hikmet şiirlerinde biçimsel ögelere değil, içeriğe önem vermiştir. İçeriği temel almış ve dizeci akımı yıkmıştır. Aynı zamanda nesnel ve somut şiiri de geliştirmiştir. Şiirlerinde ciddi biçimsel değişiklikler yapmıştır. Harflerin büyük ve küçük kullanımlarındaki değişiklik de buna örnektir.
Nazım şiirlerini basamaklandırmıştır. Uzun dizelerin ardından giderek kısalan kırık dizelerle devam etmiş hatta bazen sözcükleri ortasından kesmiştir.
Nazım Hikmet – Eğitimi
Celile Hanım, Nazım Hikmet’in ilk eğitimini oğluna bizzat vermiştir. Nazım Hikmet’in ilk eğitimin de şair olan büyük babası Nazım Paşa’nın da büyük katkısı vardır. Ortaöğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerin’de tamamlayan Ran 1917 yılında Bahriye Mektebi’ne girmeye hak kazanır. Bahriye mektebinde eğitimine devam eden Ran, öğretmeni Yahya Kemal Beyatlı’ya hayrandı. Fakat geçirdiği zatülcenp hastalığı sebebiyle okula ara verdi. 4 aylık tedavi sürecinden sonra toparlanamayan Nazım Hikmet deniz subayı olacak sağlığa kavuşamadığı için 17 Mayıs 1920’de sağlık raporuyla askerlikten çürüğe çıkartıldı.
1 Ocak 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya cephane yardımında bulunan. Gizli bir örgütün desteğiyle dört şair; Faruk Nafiz, Nazım Hikmet, Vala Nureddin, Yusuf Ziya Sirkeci’den kalkan Yeni Dünya Vapuru’na, gizlice, bindiler. İnebolu’ya varınca Ankara için izin beklediler, bu sırada da yol parası bulmaya çalıştılar. Fakat izin. Sadece Nazım Hikmet ve Vala Nureddin için çıktı. Sonrasında Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle Vala Nureddin ile birlikte Bolu’da öğretmenlik yapmaya başlar.
Ardından Moskova’ya Giden Ran 2 yıl burada kalır. Rusya’da gerçekleşen ihtilale tanıklık eden Nazım Hikmet Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV’da ekonomi-politik öğrenimini tamamlar. Bu sırada aşkı Nüzhet girer hayatına. Komünizm ile tanışan Nazım, bundan sonra hayatındaki her şeyi bu noktadan merkez alacaktı.
Nazım Hikmet’in Davaları
Sonrasında Türkiye’ye dönen Nazım Hikmet Aydınlık Dergisi’nde çalışmaya başladı. 2. Moskova ziyaretini küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu olarak yapar. İkinci ziyaretinde öğrenci olarak bulunduğu üniversitede çevirmenlik ve asistanlık yapmaya başlar.
1928 yılındaysa Ceza Yasası’ndaki değişiklik sebebiyle ülkeye geri döner ve Resimli Ay’da çalışmaya başlar. 1925 yılında cezaevi ile tanışan Nazım Hikmet sonrasında da birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya yönelik kışkırttığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildi. 13 yıl farklı cezaevlerinde yatan Nazım 1950 yılında af yasasından yararlanıp özgürlüğüne kavuştu. Nazım hikmet 13 yıllık mahpus sürecinde dünya çapında tanınmasına vesile olan başyapıtlarını yazdı.
Nazım Hikmet hayatı boyunca siyasal ve entelektüel yaşamda aktif bir rol üstlenmiştir. Sonrasında gazete ve dergilerde şiirleri yazıları yayınlanır, kitapları basılır. Nazım Hikmet’in şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında sergilenir lakin gözaltına alınmaktan, yargı önüne çıkmaktan da kurtulamaz. Çünkü kalemindeki ve duruşundaki güç kimi kesimleri korkutmaktadır. Ne yazık ki geçersiz ve asılsız davalar sebebiyle Ran’ın hayatının 17 yılı parmaklıklar ardında geçer. 1950 yılında yerel ve uluslararası kampanyalar sayesinde çıkan Genel Af Yasası ile serbest kalır. Fakat yaşamına yönelik saldırılar sebebiyle yine yurt dışına çıkar ve böylece ömrünün sonuna kadar sürecek göçmenlik yılları başlar. Bu süreçte yurduna, halkına ve sevenlerine hasret dolu şiirler yazar Nazım Hikmet.
Nazım Hikmet 25 Temmuz 1951’de Demokrat parti hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye vatandaşlığından çıkartıldı. 58 yıl sonra, 5. Ocak. 2009 tarihinde, yine Bakanlar Kurulu’nun kararıyla Nazım Hikmet’in vatandaşlığının iadesini öngören kararı, Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Nazım Hikmet’in İlk Aşkı: Nüzhet
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi,
Kadının hayali minnacık bir evdi,
Bahçesinde ebruliii hanımeli
Açan bir ev,
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
Hazırlanmıştı ki devin,
Yapamazdı yapısını,
Çalamazdı kapısını
Bahçesinde ebruliiii
Hanımeli
Açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
Yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda deyip mavi gözlü deve,
Girdi zengin bir cücenin kolunda
Bahçesinde ebruliiii
Hanımeli açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
Bahçesinde ebruliiiii hanımeli
Açan ev…
Bu şiir Nazım Hikmet’in ilk aşkı Nüzhet’i anlatır aslında. Bahçesinde ebruli hanımeli açan o minnacık evde yaşamak isteyen kadındı Nüzhet, minnacıktı, 15 yaşındaydı henüz. Nüzhet Tiflis’e gitti, Nazım da arkasından gitti. Moskova Üniversitesinde okuyan Nazım’ın yüreği yanmıştı. Nazım ve Nüzhet 1921 yılında evlendi ve Anyuta adında bir kızları oldu. Fakat Nüzhet ittihatçı yakın arkadaşının eve dön baskılarına dayanamayıp Nazım’ı terk etti.
Nazım Lena ile Tanıştı
Nazım, Nüzhet’in acısından sonra METLA Tiyatrosu’nda Ludmilla Yurçenko’yla tanıştı. Nazım Hikmet için Lena oldu adı. Lena ve Nazım bir süre sonra evlendi. Aslında her şey yolunda gidiyordu; fakat ayrılık yine kapıya dayandı. 1928 yılında Nazım Hikmet’in Türkiye’ye dönmesi gerekiyordu; fakat Lena için izin çıkmadı. Sonrasında. Bu aşk kendini Nazım ve Lena’nın dizelerine bıraktı.
Büyük Aşk; Piraye
Piraye Sedat Örfi ile evlendiğinde henüz 16 yaşındaydı. 1930 yılında Nazım ile tanıştığında boşanmış ve 2 çocuk annesiydi. Nazım ve Piraye’nin arasında tarifsiz bir tutku, büyük bir aşk vardı. Nazım kalbinin kızıl saçlı bacısı olarak betimlerdi Piraye’yi. Ne yazık ki evliliklerinin 13 yılında Nazım parmaklıklar ardındaydı. Belki de Nazım’ın kaleminin bu denli güçlenmesinde bu hasretin de katkısı oldu. Piraye koşulsuz sevdi Nazım’ı, hiçbir şey beklemeden sevdi.
Münevveri Seçti Nazım
Bir gün dayısının kızı Münevver Nazım’ı ziyarete geldi. Münevver de evliydi; fakat Nazım hislerine karşı koyamadı ve âşık oldu Münevver’e. 1948 yılında bir af bekleniyordu, Nazım Hikmet bu aftan da güç alarak boşanmasını söyledi Münevver’e. Münevver’e yeni bir hayat teklif eden Nazım, anlattı her şeyi Piraye’ye. Bütün acı sözlerini sığdırdı bir mektuba. Piraye her zamanki gibi kocasından gelen mektubu açtı bir hevesle. Bilemedi içindeki satırlar canını ne kadar yakacak… Mektupla yıkıldı Piraye, yine de ses etmedi boşandı Nazım’dan.
Ne var ki beklenen af gelmedi, Nazım mahpustan çıkmadı. Münevver de bu riski alamadı, kocasına geri döndü. Sonrasında Piraye’ye dönmek istedi Nazım, özür diledi, kendini affettirmek istedi. Fakat Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım’a.
Nazım Hikmet’in Ölümü
Nazım Hikmet 3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30’da gazetesini almak için dairesinden çıktı. Tam gazetesine uzandığı esnada geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata gözlerini yumdu. Ölümünden sonra Sovyet Yazarlar Birliği salonunda Nazım Hikmet adına bir tören düzenlenmiştir. Bu törene yabancılar da dahil olmak üzere birçok sanatçı iştirak etti. Şair Novo-Deviçye mezarlığına defnedilmiş.
Nazım Hikmet’in Ölümünden Önce Yayımlanan Eserleri
1929, İstanbul – 835 Satır, Ahmet Halit Kitaphanesi
1929, İstanbul – Jokond ile Si-Ya-U
1930, İstanbul – Varan 3, Ahmet Halit Kitaphanesi
1930, İstanbul – 1+1=1 (Nail V. İle), Ahmet Halit Kitaphanesi
1931, İstanbul – Sesini Kaybeden Şehir, Remzi Kitaphanesi
1932, İstanbul – Gece Gelen Telgraf, Ahmet Halit Kitaphanesi
1932, İstanbul – Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, Sühulet Kütüphanesi
1932, İstanbul – Bir Ölü Evi yahut Merhumun Hanesi, Ahmet Halit Kitaphanesi
1932, İstanbul – Kafatası, Sühulet Kütüphanesi
1932, İstanbul – Orman Cücelerinin Sergüzeşti, Sühulet Kütüphanesi
1934, İstanbul – Unutulan Adam, Resimli Ay Matbaası
1935, İstanbul – Portreler, Şirketi Mürettibiye Matbaası
1935, İstanbul – Taranta Babu’ya Mektuplar, Yeni Kitapçı
1936, İstanbul – Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı
1936, İstanbul – İt Ürür Kervan Yürür (Orhan Selim” imzasıyla), Selamet Matbaası
1936, İstanbul – Milli Gurur, Kader Matbaası
1936, İstanbul – Sovyet Demokrasisi, Selamet Matbaası
1936, İstanbul – Alman Faşizmi ve Irkçılığı, Kader Matbaası
1937, İstanbul – Kurtuluş Savaşı Destanı, Numune Matbaası
1938, İstanbul – Yeşil Elmalar (Dünyanın en meşhur on iki muharririnin müşterek romanı imzasıyla), Yenlap Neşriyat
1949, İstanbul – La Fontaine’den Masallar, Ahmet Halit Kitabevi
Nazım Hikmet Sözleri
Ve benim birdenbire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.
***
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.
***
Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.
***
Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
***
İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum.
***
Sende uzaklığı; sende ben, imkansızlığı seviyorum.
***
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
***
Ben içeri düştüğümden beri Güneş’in etrafında on kere döndü dünya.
***
Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
***
Yazılarım otuz kırk dilde basılır, Türkiye’mde Türkçemle yasak!
***
Yaşamak ümitli bir iştir, sevgilim. Yaşamak: seni sevmek gibi ciddi bir iştir.
***
Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm.
***
İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.
***
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
***
Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!
***
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.
***
Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.
***
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
***
İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil!
***
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: henüz söylememiş olduğum sözdür.
***
Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
The post NAZIM HİKMET – Hayatı, Şiirleri, Eserleri ve En Güzel Sözleri appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/nazim-hikmet/
0 notes