#koma zeki
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bölüm 78: Dünyaya bir soru, nedir aşk
Dünyaya bir soru, nedir aşk; aşk ki ölümü yaşamın kendisinden daha çekici kılan.
Qiuju, Nangong mülkünde doğmuştu. Sekiz yaşındayken Nangong Shunu'nun yanında hizmet vermek için görevlendirilmişti. Zeki ve çabuk kavrayan biri olduğun için, on iki yaşına geldiğinde meşru kız evlat olan Nangong Jingnu'nun yanına gönderilmişti.
Geçmişte Nangong Jingnu'nun daha kundaktaki bir bebek olduğu zamanları hatırlıyordu. Qiuju, Nangong Jingnu'nun büyümesine şahitlik etmişti.
Qiuju'ya göre, her ne kadar Nangong Jingnu hoşgörülü ve hizmetçilere karşı nazik olsa da, doğduğunda beraberinde getirdiği asillik, herhangi biri tarafından değişebilecek bir şey değildi.
Fakat son zamanlarda, Qiuju fikrini değiştirmişti.
Lord Fuma Güz Ortası festivalinden sonra hastalanmış ve bu hastalık çok ani gelmişti. Önceki gün bariz bir şekilde iyiyken öylece yataklara düşmüştü.
Çalışma odasından dışarı taşınmıştı. Malikanedeki tüm hizmetçiler neye uğradığını şaşırmıştı.
Qiuju, Ekselanslarının daha önce hiç birini bu kadar çok önemsediğini görmemişti.
Lord Fuma koma haline girdiğinden beri, Ekselansları büzülerek yatağının yanında bir heykel gibi bekliyordu.
Qiuju oraya havlu getirdiğinde, Ekselanslarının sessiz bir şekilde ağladığını gördü.
Daha önce hiç ağlamamış değildi. Fakat hiçbir zaman hizmetçilerin önünde gözyaşlarının akmasına izin vermezdi.
Ne zaman üzgün hissetse, kendini odasına kapatırdı. Eğer onu ikna edemezlerse gider ve Ekselansları Zhuohua'yı bulurlardı.
Ama o gün Ekselansları, Lord Fuma'nın elini tutarken gözyaşlarının sessizce akmasına izin vermişti...
Qiuju şok oldu. Nangong Jingnu'nun yanına diz ç��ktü ve havluyu iki eliyle başının üzerine kaldırdı, "Ekselansları, sağlığınıza dikkat edin."
Nangong Jingnu ise şaşırarak, "Ne?" diye sordu.
"Mendil alabilirsiniz."
Nangong Jingnu'nun buna tepki verebilmesi biraz zaman almıştı. Boştaki elini kullanarak yüzünü sildi, ardından dikkati dağılmış bir şekilde, "Neden ağlıyorum ki?" diye mırıldandı.
Bu birkaç sözcük, Qiuju'nun kalbinin ölçülemez derecede acımasına neden olmuştu. Onu ikna etmeye çalıştı, "Ekselansları, bu hizmetçi saraya uğrayarak İmparatorluk doktorunu bir bakması için çağırsın mı?"
Fakat Nangong Jingnu sessiz bir şekilde, "Qi Yan İmparatorluk doktoruyla görüşmek istemediğini söyledi..." diyerek karşılık verdi.
Qiuju ilk defa efendisinin yanında tutumunu bozdu. Boş boş Nangong Jingnu'ya baktı, ancak bir an sonra kendine gelebilmişti.
Demek o kadar yüksek konumdaki Ekselansları, birinin dediklerine kulak verebilir, hatta o kişiye uyarak asilliğinden ödün verebilirdi.
Qi Yan'a bir bakış atmaktan kendini alamadı: Bu insanın ne tür bir gizemli gücü vardı?
"Ekselansları, yine de emin olmak için İmparatorluk doktorunu çağırarak bir bakmasını istemek daha iyi olur."
Nangong Jingnu bunu uzunca bir süre düşündü, ardından başıyla onayladı.
Ding You ise bu haberi aldığında hiç şaşırmamıştı. Nangong Rang daha yeni Çimenli Ovaların güzelliğini içeri almıştı, bir gecenin ardından da onu Cariye Ya olarak kabul etmişti. Tüm İmparatorluk sarayı bundan haberdardı...
Qi Yan'ın kişiliği gereği, asıl hastalanmaması garip olurdu. Görünüşe göre bu insanın kalbinde bir tek intikam duygusu vardı, düşüncelerinin nasıl kıyıldığını açık bir şekilde biliyordu.
Ding You sessiz bir iç çekti, ardından tıbbi çantasıyla Zhenzhen Prenses malikanesine geldi.
Qi Yan'ı gördüğünde, Ding You'nun kalbi titredi.
Nangong Jingnu, "Bir süreliğine dışarı çıkayım mı?" diye sordu.
Ding You başını iki yana salladı, şu anki durumundayken Qi Yan ile iletişim kurabilmesinin tek bir yolu bile yoktu.
Yatağın kenarına diz çökerek nabzını ölçtü. Koyduğu teşhis, tahminlerinden çok da farklı değildi: kalpten kaynaklı bir rahatsızlığı vardı.
Ding You tuhaf ve keskin kokulu bir hap çıkardı, ardından Qi Yan'ın ağzına tıktı. Bu onun kabuslarını baskılayan ilaçtı.
"Neden Fuma'ya bir şey yedirdin?"
"Ruhu sakinleştirmek için bir hap. Lord Fuma'nın sağlığı çok zarar görmüş, bu hap onun* daha iyi uyumasına yardım edebilir."
Ç/N: Yazar burada Ding You'nun konuşmasında she/her zamirlerini kullandırtmış. Çincede cinsiyet belirten zamirler aynı şekilde telaffuz edilir, yani Jingnu bir şey anlamıyor.
"Bu ne demek oluyor? Yeterince iyi beslenmiyor mu?"
"Öyle değil. Lord Fuma'nın gördüğü hasar doğal bir eksiklikten kaynaklı, Ekselanslarının çok fazla endişelenmesine gerek yok. Bu kul birazdan reçete yazacak. Kuvvet ilacıyla beraber tamamen iyileşmesi ancak biraz istirahatten sonra mümkün olabilir."
Nangong Jingnu endişe içinde karşılık verdi, "Bayılmadan önce kalbinde... bıçaklanmanın verdiği gibi bir acı olduğunu söyledi, çok terliyordu. Bundan sonra birkaç kez uyandı, ama birkaç kelime söyledikten sonra geri uykuya daldı..."
Ding You bunun üstüne biraz düşündü, "Durum böyleyse bu kul her gün gelip Lord Fuma için akupunktur tedavisi sağlayacak. Yedi gün içinde netice vermeli."
"Qiuju seni malikane deposuna götürsün. Malikanemde sayısız nadir ve pahalı tıbbi malzeme var, iyi olanlarından daha çok kullan."
Ding You durumu açıkladı, "Lord Fuma'nın sağlığı kuvvetli ilaçlar alamayacak kadar zayıf, o kadar etkili malzemeler kullanmak aksine zarar verebilir. Ekselanslarının içi rahat olsun, bu naçiz kul kesinlikle üç ila beş yıl içinde Lord Fuma'nın sağlığını en iyi haline getirecek."
"O zaman, çok teşekkürler."
"İzninizle."
... ...
Zhenzhen Prenses malikanesinin dışına çıktığında, Ding You göğsüne bastırdı.
Orada, birinin efendisinin emriyle Luo'nun kuzeyinden getirdiği aranıyor posteri vardı. Üzerine isyanın başı "Qiyan Agula" resmedilmişti. Efendisi ona bir şansını bulup Qi Yan'a bu kişiyi tanıyıp tanımadığını sormasını söylemişti.
Fakat bu insan şu anda çok hastaydı, Ding You'nun gerçekten onu daha da kışkırtmaya gönlü elvermiyordu.
Efendisi durmadan baskı yapsa da, ceza alacaksa da alacaktı.
Qi Yan bir gündüz ve bir gece boyunca uyudu. Yatıştırıcı ilaç sayesinde hiç kabus görmemişti.
Uyandığı sırada, çoktan öğlen olmuştu. Gözlerini açtığında gördüğü ilk insan Nangong Jingnu oldu.
Üzerinde hâlâ o bayılmadan önce giydiği saray elbisesi vardı. Yatağın kenarına dayanırken uyuyakalmıştı.
"Ekselansları?"
Nangong Jingnu birden gözlerini açtı, ardından bu hoş sürprize karşılık verdi, "Uyandın mı? Rahatsız hissettiren bir yerin var mı?"
Qi Yan yatağa bastırarak doğrulduktan sonra dışarıdaki gökyüzüne baktı, "Bu kul ne kadar süre uyudu?"
Nangong Jingnu'nun gözlerinin kenarları kızarmıştı, "Beni korkuttun."
"Bu kul... uzun süredir uyuyor muydu?"
"Bir gece ve gündüz boyunca bilincin yerinde değildi. İmparatorluk doktoru iyi olduğunu söylemeseydi..." Nangong Jingnu boğazında bir yumru hissettiğinden, cümlesini bitirmedi.
Qi Yan'ın kalbinden tekrar hafif bir batma acısı yayıldı. Bedeninde gerçekten de bir sorun var mı, merak etmeye başlıyordu.
Sekiz adımlık yatak çok genişti, bu yüzden de ikisinin arasında büyük bir mesafe vardı.
Qi Yan yatağın üstünde bacaklarını altına alarak oturdu, Nangong Jingnu'nun yüzüne dokunabilmek için gövdesini öne eğdi.
Kalbi acıyarak Nangong Jingnu'nun hafif kanlanmış gözlerine baktı, ardından gözyaşlarını sildi.
Eğer... Eğer Nangong ailesinin kızı olmasaydın, ne kadar güzel olurdu.
"Ekselansları, ağlamayın. Bu kulun kalbini acıtıyor." Bu sözcükler ağzından çıktığında, Qi Yan bile bunu şaşırtıcı bulmuştu. Böyle nazik bir ses tonu gerçekten ondan mı çıkmıştı?
Nangong Jingnu iki kez* hıçkırdı, "O bir gün ile bir gecenin ne kadar ıstırap verici geçtiğinden haberin var mı? Yardım etmek için hiçbir şey yapamadım, elimden gelen tek şey izlemekti. İyi hissetmiyorsan söylesene, birden çökmek ne, sen..."
Ç/N: Bebekler ağlarken iki kez hıçkırdığı zamanlar oluyor, ya da sınavdaki gibi stresli olduğumuz durumlarda birden iki aşamalı bir nefes alıyoruz bazen. Buna physiological sigh deniyormuş. Tıpta ise solunumsal sinüs aritmisi adıyla biliniyormuş. Vücudun stresi azaltmak + rahatlamak için verdiği bir refleks yani.
Nangong Jingnu ileri atıldı, onu hazırlıksız yakalamıştı. İkisi beraber yatağa düştüler.
Nangong Jingnu, Qi Yan'ın üzerine yatarken omuzunu ısırdı, ardından sinirli bir şekilde şöyle dedi, "Weiyang Sarayı yanmış olsa da malikane deposunda hâlâ sayısız değerli tıbbi malzeme var! Malikanede ihtiyacın olan malzemeler yoksa bile kendim İmparator babamdan isterim. Sağlığının zarar görmesi ya da ciddi bir hastalığının olması umurumda değil, seni kesinlikle iyileştireceğim!"
İkisi ilk defa birbirlerine bu kadar yakından sarılıyordu. Nangong Jingnu'nun narin kıvrımının göğsüne bastırdığını hissettiğinde, Qi Yan'ın kalbine tuhaf bir his doldu. Acının ardından, omuzunun ısırıldığı yerden uyuşma hissi yayılıyordu...
Qi Yan hafifçe öksürerek boğazını temizledikten sonra Nangong Jingnu'nun mırıldandığını duydu, "Sana bir şey olmasını istemiyorum."
Bir anlığına, Qi Yan'ın zihni her şeyi unutmuş gibi bomboş kalakalmıştı.
Nangong Jingnu çenesini Qi Yan'ın göğsüne koydu. Yüzünü ona doğru yukarı çevirdi, "Neden konuşmuyorsun? Yine mi kötü hissediyorsun?"
Qi Yan şeftali çiçeklerinin yağmurda ıslanışı gibi ağlayan Nangong Jingnu'ya baktığında, yanaklarına şüphe uyandıran bir kırmızılık yayıldı, "Ekselansları, bu kulun nefes almasını zor kılıyorsunuz."
Nangong Jingnu iterek doğruldu, artık Qi Yan'ın üzerinde oturuyordu, "İyi misin?"
Xiahe elindeki tepsiyle, "Ah! Bu hizmetçi hiçbir şey görmedi!" diye bağırarak oradan çıktı.
Öncesinde kapının dışından seslenmişti, fakat uzunca bir süre kimse cevap vermemişti.
Qiuju jiejie de Ekselanslarının çok yorgun olduğundan uyuyakalmış olabileceğini söylemiş, bu yüzden de lapayı içeri götürmesine izin vermişti, fakat gördüğü manzara Ekselansları ve Fuma'nın...
Uhm, Ekselanslarının Fuma'yı yatağa bastırdığı olmuştu.
"Ah!" Nangong Jingnu yüzünü örttü ve sürüklenerek gelip Qi Yan'ın yanına uzandı, "Az önceki kimdi?!"
Qi Yan dudaklarını hafifçe yaladı, "Bu kul da net göremedi..."
Kapının tıklatışı duyuldu.
"Ekselansları, bu hizmetçi Xiahe size öğlen yemeğini getirmeye geldi."
Nangong Jingnu cevap vermiyordu, bu yüzden Qi Yan kalktı ve kırışan kıyafetlerini düzeltti, "Gel."
Xiahe dikkatli adımlarla eşikten geçti. Kızarmış yüzüyle yatak odasına girdi, ardından lapayı masaya bıraktı, "Bu hizmetçi Lord Fuma'nın uyandığını bilmiyordu. Bu hizmetçi küçük mutfağa gidip bir kâse daha getirecek."
Nangong Jingnu doğruldu ve, "Neden içeri girmeden önce haber vermedin?" diye sordu.
Xiahe son derece haksızlığa uğramıştı, "Bu hizmetçi seslendi. Ekselanslarının uyuyakaldığını varsaymaya cüret etti..."
Nangong Jingnu hem utanmış hem de hayal kırıklığına uğramıştı, "Sen-!"
"Ekselansları, lütfen affedin!"
Qi Yan kıkırdadı, "Xiahe jiejie önden gitmeli, birkaç yan yemek de getirmeni isteyerek zahmet vereceğim."
"Anlaşıldı."
... ...
O gece Nangong Jingnu fazla yorgun olduğu için yemek salonuna gelmedi, fakat uyumaya gitmeden önce Qiuju'ya büyük mutfağa ek olarak et yemeği yapmasını söylemesini bildirdi.
Qiuju söze dökülmese de anlamıştı: Lord Fuma uyandığından dolayı Ekselansları harika bir ruh hali içindeydi. Malikanenin hizmetçileri de bu durumdan nasipleniyordu.
Üç gün sonra Qi Yan'ın durumunun artık durağan hale geldiğini gören Ding You, Zhenzhen Prenses malikanesine gelirken portreyi de yanına aldı.
Akupunktur tedavisi uyguladığı sırada resmi göğsünden çıkardı, "Shifu bu resimdeki kişiyi tanıyor musun diye sormamı istedi."
"Tutuklanma Emri" yazısını oluşturan kırmızı renkli karakterler alışılmadık bir şekilde ürkütücüydü. Üzerine çetin ve iri yarı bir adamın resmi çizilmişti. Kafasında hiç saç yoktu, saç olması gereken yerde ise bir yara izi vardı.
Elmacık kemikleri dışarı fırlamıştı, gözleri vahşi bakıyordu, yüz hatları sert ve güçlüydü.
Altında ise bu kişinin başına konan "ödül" yazılıydı: on bin liang altın.
Qi Yan gelişigüzel bir bakış attı, ardından sakin bir tavırla, "Sahtekar bu muymuş?" diye sordu.
"Mm, tanıyor musun?"
Qi Yan sükunetle Ding You'nun gözlerine baktı, "Tanımıyorum."
Ding You aceleci bir şekilde alçak sesle şöyle dedi, "O zaman neden senin kimliğini kullandı?"
Qi Yan alayla gülümsedi, "İnanmayacaksa neden sorma ihtiyacı duydu?"
"Shifu'nun düşünme şeklini biliyorsun. Nasıl cevap verirsen ver, bir sonuca varacak."
Ding You oradan ayrıldı.
Qi Yan'ın yumrukları art arda sıkılıp gevşiyordu...
Çoktan on yıl geçmiş olsa da, resimdeki kişiyi bir bakışta tanımıştı.
Bu onun Anda'sı, Guqi Bayin'di.
Başının tepesindeki korkunç yara izi neredeyse Qi Yan'ın soğukkanlılığını bozmasına neden olacaktı, fakat ne olursa olsun Ding You'nun tuhaf bir şeyler sezmesine izin veremezdi. Vereceği cevap gerçekte o kadar da önemli değildi, çünkü Shifu kesinlikle Ding You'ya resmi gördüğünde yüzünde oluşan ifadeyi soracaktı.
Bayin, çok iyi saklanmalısın. Shifu'nun seni bulmasına izin verme...
Bu yolda zaten çok fazla çabaladın, gerisini bana bırak.
— —
0 notes
Video
youtube
Senede Bir Gün - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke (Zirgüleli Hicaz Majör 8/... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/SRaUlQoD_Tc ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Senede Bir Gün - Muazzez Ersoy ✩ Ritim Karaoke (Zirgüleli Hicaz Majör 8/8 Düyek Şekip Ayhan Özışık) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ➤ SANATÇININ DİĞER ŞARKILARI İÇİN OYNATMA LİSTESİNE BAKABİLİRSİNİZ... ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://www.youtube.com/playlist?list=PL9SktAtLVupPa_d8pgFKNXaT7urX7VQJU ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://www.youtube.com/playlist?list=PL9SktAtLVupOh6CrSpGa0pdllIKUfdEWh ➤ ESER ADI : SENEDE BİR GÜN - GÖNLÜMDE AÇMADAN SOLAN BİR GÜLSÜN ➤ SÖZ GÜFTE : SADIK ŞENDİL ➤ BESTE - MÜZİK : ŞEKİP AYHAN ÖZIŞIK ➤ USÜL : 8/8 DÜYEK (ORYANTAL) ➤ MAKAM - DİZİ : ZİRGÜLELİ HİCAZ - MAJÖR ➤ ARANJÖR : ? ➤ ENSTRÜMANLAR : KANUN, YAYLI GRUP KEMAN, PİYANO, KLARNET, KLASİK KEMENÇE ➤ KİMLER OKUDU : ZEKİ MÜREN, MUAZZEZ ERSOY, MUAZZEZ ABACI ➤ FİRMA - ŞİRKETİ : Provided to YouTube by Poll Production Senede Birgün · Muazzez Ersoy Nostalji, Vol. 2 ℗ Poll Production Released on: 2020-09-30 Composer: Şekip Ayhan Özışık Lyricist: Sadık Şendil ŞARKI SÖZÜ ve AKORU B Gönlümde açmadan solan bir gülsün Em E Her zaman gamlıyım her zaman üzgün Em Am B Beklerim yolunu aylar boyunca B Yeter ki gel bana Em B Am B Senede bir gün, senede bir gün B Am Ağarsın saçların, solsun yanağın G Em Adını anmaktan yansın dudağım Em Am B Bu aşka canımı adayacağım B Yeter ki gel bana Em B Am B Senede bir gün, senede bir gün Şekip Ayhan Özışık (21 Şubat 1931 - 17 Nisan 1981), Türk müzisyen ve sazende. Ankara'da doğan sanatçı, Raşit ve Sadiye Özışık çiftinin oğludur. Eserleri Unutamam Seni (Makam: Uşşak, Usûl: Düyek, Güfte & Beste: Şekip Ayhan Özışık) Belki Bir Sabah Geleceksin Kalbimin Sahibi Sensin İçin İçin Yanıyor (Makam: Muhayyer Kurdi) Son Hıçkırık (Bestekâr olarak) Sen Kimseyi Sevemezsin (Söz-Müzik) Yine Hazân Mevsimi Geldi O Beni Bir Bahar Akşamı Terk Edip Gitti (Söz-Müzik) Aşkımı Bilmedin ZİRGÜLELİ HİCAZ Türk mûsikisinde bir makam. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Hicaz ailesi adı verilen, birbiriyle yakın ilişkili hicaz, uzzâl, hümâyun ve zirgüleli hicaz makamlarından oluşan grubun bir makamıdır. Aslı Farsça zengûleden gelen zirgüle kelimesi “küçük çıngırak, def” anlamına gelir. Makam “hicaz zengüle” veya “hicaz zirgüle” olarak da adlandırılır. Makamın yedeni bakiye diyezli sol (nîm-zirgüle) perdesi olduğundan makama bu adın verildiği ifade edilmiştir. Zirgüleli hicaz makamının karar perdesi grubun diğer üç makamı gibi dügâh perdesidir. İnici-çıkıcı bir seyir özelliğine sahip olan makamın dizisi, dügâh perdesindeki bir hicaz beşlisine hüseynî perdesinde yine bir hicaz dörtlüsünün eklenmesiyle elde edilir: Makamın güçlü perdesi hüseynî (mi) olup bu perdede hicaz çeşnisiyle yarım karar yapılır. Yarım karar yapılırken koma diyezli fa (dik acem) yerine fa (acem) perdesi basılırsa yarım karar yine hicazlıdır. Fakat bu durumda hicaz çeşnisi S A12 S değil B A13 S şeklinde olur ki bu da özellikle inici seyirde yapılabilen bir uygulamadır ve makama bir olumsuzluk getirmez. Zirgüleli hicaz makamı, bizzat kendi imkânları ve hicaz ailesinin birbirine geçkiler yapması özelliğiyle asma kararlar bakımından oldukça zengindir. DÜYEK دويك Türk mûsikisi usullerinden. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Farsça “dü” (iki) ve yek” (bir) kelimelerinden meydana gelmektedir. Türk mûsikisinde en çok kullanılan usullerden biridir. Sekiz zamanlı ve beş vuruşlu bir küçük usuldür. İki adet dört zamanın veya başka bir ifade ile iki sofyanın birleşmesinden meydana gelmiştir. 8/8’lik birinci ve 8/4’lük ikinci mertebeleri kullanılmıştır. Bunlardan ikinci mertebesine “ağır düyek” adı verilir. Bu mertebelerin şematik gösterilişi şöyledir: Daha çok ilâhi ve şarkılarla bazı peşrevlerin ölçüldüğü birinci mertebesi, özel usullerle ölçülme mecburiyeti olmayan küçük büyük hemen her tür formda kullanılmıştır. İkinci mertebesiyle de peşrev, kâr, beste, şarkı gibi din dışı ve Mevlevî âyini (özellikle 1 ve 3. selâmlar), tevşîh, ilâhi gibi dinî formlar ölçülmüştür.
0 notes
Text
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT NURETTİN ASLAN
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 10 KASIM 1981 ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: SAMSUN
DOĞDUĞU YER: SAMSUN-BAFRA
Bafra’da siyasi gerginlik tırmanırken ÜLKÜCÜ Gençlik Derneğine bir fare dadanmıştı. Dernek içindeki faaliyetler günü gününe ve isim isim Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezine bildiriliyordu. Alparslan Alparslan isimli meçhul kişi Başbuğ Türkeş'e güya mektup yazıyordu. Asıl amacı mektup yazmak değildi. Aslında ihtilalin kanla olgunlaşmasını bekleyen omzu kabarıkların talimatını uyguluyordu. Milliyetçi Hareket Partisini Devleti yıkmak isteyen suç örgütü gibi gösterme gayretinden başka bir şey değildi. Milliyetçi Hareket Partisinde yapılan aramalarda tesadüfe bakın ki bu mektuplar bulundu. Sonunda Bafra davası Milliyetçi Hareket Partisi davasıyla birleştirildi. Ancak mektubun içindeki kurmaca ve düzmece ifadelerin dayanağı olmadığı için şimdi Samsun’da Askeri bir okulda öğretmenlik yapan bu hainin hevesi kursağında kaldı. 24 Ocak 1980 gecesi Tokat Adli emanet deposu basıldı ve değişik çapta 81 adet silah çalındı. Hayali suçlu arayan polis ihaleyi Bafralı TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ lere yıktı. Hüseyin Kurumahmutoğlu, Muhittin Öner, Mustafa Kanbur ve Mustafa Atış’a bu rol biçildi. Ancak ihtilalden sonra Bafra’da ele geçirilen silahlar arasında Tokat Adli emanetinden çalınan silahların izine rastlanmadı. Güya silahların peşine düşen komiser demeye bin şahit isteyen ihtilalin emir erleri baş komiser Zeki Kaman ve isminden de anlaşılacağı üzere Dürüst Oktay infaz timi Mustafa Atış ve Mustafa Kanburu yeryüzünde daha hiç denenmemiş işkencelerden geçirdiler. Bu yiğit TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ler işkencelerden birkaç saatliğine kurtulmak için hayali yerler gösterdiler. Amaçları biraz soluklanmaktı. Gösterdikleri yerlerde Bekolar akşama kadar kazı yaptılar, sonra “pardon yanlış hatırlamışız” dediler. Tekrar Emniyet Müdürlüğüne, tekrar işkenceye, “Efendim şimdi hatırladık, aklımız başımıza geldi, silahları falan yâre gömdük” dediler. Sonuç yine yok bu böyle günlerce devam etti. Sonunda Dürüst Oktay, Zeki Kaman ve ekibi pes etti. Mustafa Atış, Mustafa Kanbur’u Samsun Askeri cezaevine naklettiler. Orada da işkenceye devam ettiler.
Nurettin Aslan namazında niyazında hiçbir şeyden habersizdi. Samsun Emniyet müdürlüğünde ağır işkence görmüştü. Elektrik verilen vücudu kurumaya başladı. Kesinlikle su içmemesi gerekiyordu. Bekçi nezaretin kapısını açık bırakınca olanlar oldu. İçi yanan Nurettin tuvalet musluğundan kana kana su içti; ciğerleri kavruldu. Öylesine mert bir TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ydü ki, hiçbir suçlamayı kabul etmedi ve kimsenin ismini de vermedi. Birkaç gün sonra o da arkadaşları gibi Samsun Askeri cezaevine gönderildi. Koğuşta rahatsızlandı. Dürüst Oktay ve Zeki Kaman ekibinin işkenceleri ciğerlerini bitirmişti. Ülküdaşları defalarca yönetime bildirmesine rağmen hastaneye kaldırmadılar. Son günlerini koğuştaki ranzasında arkadaşları arasında koma halinde geçirdi. Nurettin’in son isteği “muz” oldu. Kış gününde Samsun’da muzu nereden bulacaksınız? Ancak Nurettin isytiordu. Arkadaşları aralarında bugünün parasıyla 50 lira topladılar ve bir askere rüşvet verdiler. Asker muzu getirdi. Ancak Nurettin yiyemedi. Birkaç saat sonra “sütlaç” istedi. Bu sefer arkadaşları askere 100 lira para verdiler, asker poşete sardığı sütlacı koğuşa getirdi. Onu da yemedi. Arkadaşları havalandırmaya çıkmıştı, onu bu durumda yalnız bırakmayan henüz daha çocuk sayılacak 22 yaşındaki Mustafa Kanbur yanında kalmıştı. Nurettin’in ağzından köpükler gelmeye başladı. Mustafa ne yapacağını şaşırdı. Başucunda buğulu gözlerle Kelime-i Şehadet getirmeye başladı. Sonra korkuyla kapıları tekmeledi. O gün ihtilalin tetikçileri tekmelere, yardım çağrılarına kulaklarını tıkamıştı. Nurettin, Mustafa’nın kucağında şehit oldu. Bir süre sonra koğuşa giren nöbetçi subay Mustafa’ya, “Ne bağırıyorsun lan” diye azarladı ve peşinden tekme tokat atmaya başladı. Mustafa çıldırmıştı, habire avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Nurettin’i bir battaniye ye sardılar apar topar hastaneye kaldırmak istediler. Önce dışarı çıkarttılar sonra tekrar içeri getirdiler. Cezaevi yönetimi koğuşa doluştu. Tutanak tuttular. “Hasta tutuklu hastaneye kaldırılırken yolda öldü” dediler. Oysa Ülküdaşları yönetime defalarca söylemelerine rağmen hastaneye kaldırmamışlar ve ihmalden ölmüştü. Şimdi yol kenarında, Barış köyü mezarlığında TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ lerin dualarını bekleyerek öylece yatıyor. Onun dünyaya gelişi diğer insanlar gibiydi, ama bu dünyadan gidişi onlar gibi değildi. Devletini, milletini yaşatmak için kendi geleceğini karartmıştı. Onlar isimleri anıldıkça ruhları bayraklaşan cesur yürekli yiğitlerdi. TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ lük çetin bir yoldur, yürümek için bacakların kudretinden önce sevdiğine sonsuz bir inançla bağlanacak zengin ruhlara, çekilen her cefayı, sefa gibi karşılayacak yüreklere ihtiyaç vardır Not: Yusufiye Vakfı alıntıdır.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT: ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
0 notes
Text
#koma xerbi#xerbi yildirim#xerbi#mire biziqe#mire tembure#Said yusif#kurdischehochzeit#yahoo.com#kurdistan#imad selim#said gabari#google.com#komapira#tembure#Temburvan#Koma Zeki#jenedi#Xemginneco#Koma xesan#koma melek#daweta#koma hezex#Redur Aladin#Dindar Efshiyo#Sezgin Efshiyo#SerokeTembure#malek samo#şerife Omeri#padişahin temburi#prinz of buzuk
0 notes
Text
Kaygı’nın 39. yılı
Yıl 1980 ağustos ayıydı. Aylardır İran’da Şıkak bölgesindeydim. Silah, mühimmat, para yokluğundan çok cılız olan İran pasdarlarına karşı peşmerge savaşamıyor ve her ay yer değiştiriyor, daha doğrusu geri çekiliyor dağlara sığınıyordu.
Geri çekile çekile Türkiye’nin İran’la olan sınırına yaklaşmıştı. O yüksek dağlık bölgede dağları hançer gibi yaran bir ırmağın etrafında sığınak bulmuştu. Irmağın kenarında ender bulunan bir futbol sahası kadar geniş ağaçlarla kaplı bir alandı yeni sığınağımız. Düzlüğün bittiği yerde iki taraftan da yani ırmağın hem bu hem diğer yanında uçurum başlıyordu. O dönemde helikopter teknolojisi bugünkü kadar ileri değildi, daha doğrusu İran’ın elinde olan helikopterlerinin bir nokta üzerinde durup, diklenip aşağıya ateş etmelerinin mümkün olmadığını, peşmergeye katılmadan önce İran ordusunda subay olan uzmanlar söylüyorlardı. Kaldığımız yer bu açıdan seçilmişti.
Uçurumu oluşturan karşı dağın üzerindeki yaylada bir köy vardı. Bu köy Sanere Mamedinin yeğeni Arif’indi ve dayısına karşı pasdarlarla işbirliği yapıyordu. Çekincemiz Pasdarları köyünden geçirerek uçurumun üstüne kadar getirip bizi imha etmelerini sağlaması yönündeydi.
Oraya vardığımızın ikinci günü katırların taşıdığı çadırımı ağaçlık alana yakın kurdurttum. Hasta muayene yatağı, bir masayla iki sandalye en büyük lüksümdü. Muayeneye, tedaviye hemen başladım. Birkaç gün sonra Van üzerinden dağları gizlice geçip gelen 2 Sınır Tanımayan Doktorlar da nihayet aylar sonra geldiler. Biri Prof. Ball diğeri de Dr.Mariane Flory di. Prof. Ball daha Fransa’nın Cezayir’le savaşında sahra cerrahlığı yapmış, savaş cerrahisi bir uzmandı, Marianne Flory ise Paris’teki bir hastanede anestezi uzmanlığı yapıyordu. İkisi de ve 3 haftalığına gelmişlerdi. Onların gelişiyle insan hayalini aşan şartlarda tek başıma yapmak zorunda kaldığım ameliyatlar nihayet son bulacaktı ama son bulmadı çünkü cihazlarımız eksik, anestezi cihazımız ise yoktu.
Buna rağmen ameliyatlara başladık.
Rojhılat taki”Hastahanem”
Bir gün peşmergelerin bağırtısıyla “hastane” dediğimiz çadırdan çıktım. Uzaktan bir atlı dörtnala geliyordu. Peşmergeler de “Dur, dur!” diye bağırıyorlardı. Nihayet gelenin kucağında küçük bir çocuğun olduğunu görünce, sakinleştiler. Atlı hastanenin-çadırın önüne kadar geldi. Attan elinde tuttuğu çocukla atladı. Çocuğu bana doğru uzattı. Giydiğim elbise beyazdı ve doktorun ben olduğumu anlamıştı. Ki tüm çevrede zaten benden bahsedildiğini duymuştum.
Çocuk 3 yaşlarında, beyaz tenli, sevimli bir erkek çocuğuydu. Yaşıyordu ama yarı koma halindeydi.
Hemen çocuğu alıp çadıra götürdüm. Muayene masasının üzerine uzattım. Bu arada hemen Prof. Ball ile Dr. Flory de geldi. Prof. Ball’ le çocuğu muayene etmeye başladık, ateşi çok yükselmişti, zor nefes alıyor, yarı baygındı. Onu getiren atlıya sorduk. Bir şey bilmiyordu ama çocuğu muayene ederken, göbeğin bittiği sağ ayağın başladığı bölgede bir kayısı büyüklüğünde şişkinlik gördük, Prof.Ball bana, ben de ona baktım. Bakışlarımızla ikimizin de hastalığı teşhis ettiğimizi birbirimize onaylatmıştık.
Çocuğun ince bağırsağı, o bölgede ince olan karın kasları arasından çıkmış, karınla deri altında düğümlenmişti. Bu tür düğümlenme vakalarında düğümlenen bağırsak parçası yeteri kadar kan alamadığı için doku ölmeye, akabinde dağılmaya başlıyor. Halk diliyle kangrenleşiyor. Dokunun özelliğini kaybettiği o yerden bağırsaklardaki mikroplar kana karışınca hasta ölüyor.
Fazla vaktimizin olmadığı kesindi ama çocuğu anestezi aleti olmadan nasıl ameliyat edecektik? Ve eğer ona uyutan damlaları bir mendille koklayıp uyutsak dilin arkaya düşüp solunum yolunu tıkayıp boğulmasını nasıl engelleyecektik? Bunu ikimiz de bilemiyorduk.
Prof. Ball emekli olmadan önce tüm ömrünü askeri cerrah olarak yaşamış, değil bir çocuğu ameliyat, muayene bile etmemiş, bense çocukları çok ama çok sevdiğimden, daha öğrencilik yıllarında “çocuk hastalıkları dersi” kapsamında staj yaptığımız çocuk hastalıkları hastanelerinden her fırsatta uzak durmaya çalışmış, çocukların hasta halini görmek bile beni derinden sarmış, üniversite bitiminde girdiğim 5 devlet imtihanından en düşük notu çocuk hastalıklarından almıştım. Benim için çocuğun hasta hali çekebileceğim, kaldırabileceğim bir acı değildi. Ama şimdi ikimizin de önünde melek gibi yatan 3 yaşında küçük bir çocuk vardı. Kaderini Xuda bizi cezalandırırcasına bizim elimize vermişti… Karnı açmaktan başka bir seçeneğimiz yoktu ama nasıl? İkimiz Mariana’ya baktık, ondan yardım dilercesine. Çünkü her şey ona bağlıydı. O bayıltamasa biz karnı açamayacaktık! Açıp da başarılı olur dikersek çocuğu ya ayılmasa? Bağırsaktan kana karışmış mikroplar başlı başına bir sorundu. Her şey başarılı geçse bile kana karışan mikropları öldürebilecek miydik? Herhalde üçümüzün de o ana kadar yaşadığı en zor anlardan biriydi. Yıllarca hayatını sahra cerrahı olarak geçirmiş Prof. Ball terlemeye başlamıştı bile! Mariana’nın dışarıda bulup da getirdiği su hortumundan 5 cm kadar kestik. Hortumu başparmağına geçirdi. Çocuğa uyutacak eteri bir mendile damlatıp burnuna yaklaştırmadan önce dilin arkaya düşmesini engellesin diye hortumu taktığı başparmağını çocuğun ağzına soktu. Çocuk bayılırken kilitlenecek olan çenenin gücüyle dişlerinin parmağı yaralamaması içindi.
Hatırladığım kadarıyla az miktardaki eterin çok etkili olması için çocuğa 2 mg valium verdik. Valium eterin etkisini yükseltiyordu. Çünkü bayılmayı sabit tutan cihaz yoktu ve biz mendile damlatılan eterin ne kadar teneffüs edileceğine mahkûmduk. Ola ki çocuk ara sıra ayıkırsa, acı hissetmemesi için 10 mg morfium verdik. Bu birkaç ilaç bizim en büyük lüksümüzdü. Bunları da nasıl o şartlarda temin ettiğimi “Bir sözün bedeli” isimli yazımda ayrıntılarıyla anlattım.
O küçük melek uyutuldu, biz kayısı büyüklüğündeki şişkin bölgenin üzerindeki deriyi kestik ama deri alışmadığımız kadar ince ve hemen kesiliyordu, çünkü çocuk derisini kesmeye alışkın değildik. Ellerimiz yetişkinlerin derilerine göre programlanmıştı. Nihayet düğümlenmiş bağırsağı zedelenmeden artık görebiliyorduk, ama her şey o kadar küçüktü ki! Karından deri altına çıkmış bağırsak bölümü tamamen morarmış, dökülüyordu. Ama dökülmemesi lazımdı ki karnı kaslarını kesip karnı tam yararak bağırsağa ulaşmadan çözebilelim. Bağırsağı dışarıya doğru çektik. Karından gelen körelen-moraran kısmı kestik, sağlıklı kısımları diktikten sonra karın içine küçük parmağımızla iteleyerek soktuk ve bir daha çıkmaması için karın kaslarını birbirine yaklaştırarak dikişler attık. Akabinde deriyi dikip te son dikişi attığımızda üçümüz de kan ter içinde kalmıştık.
Ameliyat bitmişti ama biz de bitmiştik. Mariana’ya ya bitirdiğimizi ifade edercesine dönüp baktık. O da “tamam” dercesine başını salladı ve çocuğu ayıltma çabasına girdi. Ayıltılması sadece artık eter vermeyi durdurmayla olmadı çünkü verdiğimiz morfiumun ve valiumun tesirlerini o küçücük bedenden çıkarmak hiç de kolay bir işlem değildi.
Ameliyatı bitirmiştik ama şimdi zavallı Mariana’nın azap içindeki çabalarının seyircisi olmuştuk. Nihayet çocuk gözlerini açtığında sanki biz de hayata dönmüştük…
Çocuğa şırıngayla su verdi Mariana, yutma refleksinin geri dönüp dönmediğini tespit edebilmek için. Çocuk suyu içmeye başlayınca daha da rahatladık.
Çocuk hayata dönmüştü ya sonrası?
Çocuğun vücudundaki mikropların tedavisi?
Çocuğun karnındaki yaranın pansumanı?
En büyük mucize o an elimizde vücutta zaman içinde eriyen ipliklerin olmasıydı. Onları kullanmıştık! Yaranın üstünü tentürdiyotla iyice temizledikten sonra antibakterial bir merhemden kalın bir kat çektik ve üstünü kalın bir bezle kapattık. Bütün karnı birkaç kat saran sargı beziyle çevirdik ve onun üstünü de bir tülbentle bağladık.
Ki öksürdüğünde veya karnını zorladığında, yaralar açılmasın, çünkü çocuk derisiydi nihayetinde…
Mariana çocuğun başında durup saçlarını okşayarak, yavaş yavaş kendisine gelmesini sağlarken, ben dayanmayıp dışarıya sigara içmeye çıktım. 20 m ileride onu getiren uzun boylu gencin benden medet bekleyen bakışlarıyla karşılaştım. Başımı öne doğru sallayarak çocuğun yaşadığının sinyalini verdim. Onun yüzündeki rahatlamayı hissetsem de ben daha rahat değildim. Çocuk ne olacaktı? Orda bizimle kalamazdı, kalacak yer de yoktu! Yiyecek yemek de!
Peşmerge Komutanı Sanare Mamedinin yeğeni köylülerine para karşılığında da olsa bize erzak satmamalarını emretmişti. Ki Sanar tabi ki bizimleydi yani dayısını bile açlıktan öldürmeye niyet edendi ve sadece açlıkla değil…
Çocuğu götürebilir ama saatlerce bu çocuk geldiği yere at üstünde nasıl gidebilirdi? Giderse ne olurdu? Atın her adımıyla yarattığı sallama ve sarsıntı ve hele yarası üstündeki tesiri…
Gün kararıyordu. Yola da çıkmaları lazımdı ki bir an önce sütün, yoğurdun ekmeğin olduğu bir köye ulaşsınlar! Çocuğu getiren delikanlıya defalarca tekrar ederek çocuğa verecekleri ilaçları ve miktarlarını, çocuğun ilk günler ne yiyip yemeyeceğini uzun uzun anlattım. Zeki bir insandı, çabuk anladı. Bana anladıklarını, benden duyduklarını tekrar etmesini istediğim de kendisinden emin ve rahat bir şekilde tekrar etti. Çocuğu onun sırtına bağladılar, ata bindi ve yola çıktı biz arkasından varlığımızda hissettiğimiz acıyla bakakaldık, o da bir kaç sefer dönüp bize el salladı ve yarı karanlığın içinde kayıp oldu…
Birkaç gün sonra Prof, Ball ile Dr. Flory Fransaya dönmek üzere birkaç peşmerge eşliğinde sınıra doğru yola çıktılar biz de yer değiştirmek için…
Akabindeki günlerde Sanar ve peşmergelerle vedalaşıp bir peşmergeyi yanıma alıp atla bizden takriben 150 km uzaklıktaki Dr. Qasemlo’nun kaldığı yere varmak için yola çıktık ama birçok engeli aşabilmek için İsmail Ağaye Sımkonun oğlu Tahir Han’ın yardımı gerekiyordu ve Tahir Han’la Sanare Mamedinin arası açıktı. Buna rağmen Tahir Han’ın köyüne gittim. Tahır Han’ın gelişimle çok sevinmiş olması beni hayrete düşürdü, çünkü tanışmıyorduk, iki gün evinde ağırladı, beraber dolaştık, yedik, içtik, sonu gelmeyen sohbetlere daldık, babasını ve tarihini ondan dinledim ve akabinde:
“Doktor siz benim oğlum yaşındasınız ama sizin yiğitliğiniz önünde başımı eğerim,” dedi. “Siz bizim ve hele hele genç kuşağımızın gurur kaynağısınız.”
Şaşırdım, “Estağfurullah.” dedim.
Gerekeni yaptı ve vedalaşıp yola çıktım. 3–4 gün atları değiştirerek nihayet Dr. Qasemlo’nun dağlarda gizli merkezine ulaştım.
Aradan 39 yıl geçti Rojhılat’ı her düşündüğümde acaba o çocuğa ne oldu sorusu varlığımı her seferinde sarsan soru oldu? Öldü mü acaba?
Dün gece arşivimde (25.05.2019) o çocuğu ameliyat ettiğimiz çadırı, çadırın yanında çekilmiş bir fotoğrafımı buldum ve Facebook’ta yayınladım… Bir saat sonra Kanada’nın Toronto’sundan Şehram Dostan isimli bir şahıs o günleri iyi hatırladığını ve beni övgüyle boğan bir not düştü yorum olarak.
Şehram Dostan bugün Toronto’da
Notuna yanıt olarak “Nerden biliyorsunuz?” dediğimde, bir gün bana üstünde çocuğu kendisinin getirdiğin ve o çocuğun hikâyesini yazdı, o çocuk Tahır Han’ın yeğeniymiş …donup kaldım. Yani o at üstünde o gün bana o ölmek üzere olan çocuğu getiren delikanlıda yaşıyordu ve hem de Toronto da. Hemen kendisinden çocuğu sordum. Her şeyi hatırladığıma şaşıp kaldı ama benim beklediğim yanıt gelmeyince kızarcasına “O çocuk nerde, ne oldu?” deyince, “O yetişkin bir adam artık, doktorum aradan 39 yıl geçti, o artık çocuk değil, yaşıyor, ailesi ve birkaç çocuğu var ve benden sizin onun hayatını nasıl kurtardığınızı duyarak büyüdü.” demez mi?
Çocuk ölmemiş, yaşıyor, büyümüş, evlenmiş, birkaç çocuğun babası olmuş ve çocuklarını ona anlatılan ölüm-kalım hikâyesini anlatarak büyütüyormuş…
39 yıl içimde taşıdığım acılı sorunun cevabının dayanılmaz rahatlığıyla sanki üzerimde betonlaşmış, bir toz tabakasını yoğun yaz yağmuru alıp götürdü…
0 notes
Video
youtube
Gözlerin Hayran Bakarmış - Serdar Kaşıkçılar ✩ Karaoke (Uşşak Minör 7/4 ... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/Ki7pb3PwtmA ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Gözlerin Hayran Bakarmış - Serdar Kaşıkçılar ✩ Ritim Karaoke (Uşşak Minör 7/4 Devr-i Hİndi Beste Udi Şerif İçli) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI : GÖZLERİN HAYRAN BAKARMIŞ GÖRMEYİP ISRARINI SÖZ GÜFTE : HİKMET MÜNİR EBCİOĞLU BESTE - MÜZİK: UDİ ŞERİF İÇLİ USÜL : 7/4 DEVR-İ HİNDİ MAKAM - DİZİ : UŞŞAK - MİNÖR Gözlerin hayran bakarmış görmeyip ısrarımı Composer: Şerif İçli Lyricist: Hikmet Münir EbcioğluMakam: Uşşak Bestekar: Şerif İçli Sanatçı: Zeki Müren Güftekar: Hikmet Münir Ebcioğlu Usül: Devr-i Hindi Gözlerin hayran bakarmış görmeyip ısrarımı Bilmiyor avare gönlün öldüren kalp ağrımı İstemem bir aşk yeter ben şimdi buldum yarimi Her sevişmek bir sefer yakmak demektir bağrımı. DEVR-i HİNDÎ دور هندى Türk mûsikisi usullerinden. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN “Hintliler’e ait devir, ölçü” anlamına gelen bu tabir, Türk mûsikisinde yedi zamanlı ve beş vuruşlu bir küçük usulün adıdır. Bir semâiye bir sofyanın eklenmesinden meydana gelmiş olup 7/8’lik birinci ve 7/4’lük ikinci mertebeleri kullanılmıştır. Bunlardan ikinci mertebeye “ağır devr-i hindî” veya “sengin devr-i hindî” adı verilmiştir. Bu mertebelerin şematik gösterilişi şöyledir: Daha çok şarkılarda kullanılan bu usulle ayrıca ilâhiler, türküler, az sayıda saz semâisinin dördüncü hâneleri, köçekçeler, mandıra denilen oyun havaları ve diğer bazı özel saz eserleri ölçülmüştür. UŞŞAK عشّاق Türk mûsikisinde bir makam. Müellif: İSMAİL HAKKI ÖZKAN Dügâh perdesinde karar eden, çıkıcı seyir özelliğine sahip basit makamlardan biridir. Tarih içerisinde çok kullanılmış temel makamlardan biri olan uşşak makamının dizisi, dügâh perdesindeki bir uşşak dörtlüsüne nevâ perdesinde bir bûselik beşlisinin eklenmesiyle meydana gelmiştir: Güçlüsü nevâ perdesi olan makamın yarım kararı bu perdede bûselik çeşnisiyle yapılır. Diziyi oluşturan seslerin pestten tize doğru isimleri dügâh, segâh, çârgâh, nevâ, hüseynî, acem, gerdâniye ve muhayyerdir. Donanımında sadece si için koma bemolü yer alır, makamın yedeni rast perdesidir. Uşşak makamı asma kararlar bakımından zengindir, bu asma kararlar arasında en önemli perde ise segâh perdesidir. Bu perdede segâh ve ferahnâk çeşnileriyle asma kararlar yapılır: Ancak segâhta segâh çeşnisiyle asma karar yapabilmek için hüseynî perdesine bir koma bemolü getirmek gerekir. Uşşak makamında segâh perdesinin ayrı bir özelliği vardır; bu da asma karar sırasında değil inici seyirde bu perdenin 1-2 koma daha pest basılması gerekliliğidir. Ancak Türk mûsikisinde böyle bir değiştirme işareti (bemol) bulunmadığından nota yazımında bu perde yine koma bemolü ile gösterilir, fakat inici seyirlerde daha pest basılır. Bu özellik, uşşak çeşnisi veya makamının hangi perdede olursa olsun yer aldığı bütün makamlarda kendini belli eder. Segâh perdesinin böylece pest basılması ile dügâh ve segâh arasında 6-7 komalık bir aralık kalır ki buna “eksik büyük mücennep aralığı” denir. Makamın diğer asma kararlarına gelince, uşşak ve rast çeşnileri arasında bir “tanînî” aralığının mevcudiyeti bilinmektedir. Uşşak makamı seyri sırasında rast perdesine düşülürse burada da zaman zaman rast çeşnili asma kararlar yapılır: DEVR-İ HİNDİ USÜLE Örnek eserler: Bâde-i vuslat içilsin kâse-i fağfurdan (Şedaraban) Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben (Hüzzam) Bir vefasız yâre düştüm hiç beni yâd etmiyor (Acemkürdi) Dil-harâb-ı aşkınım sensin sebep berbâdıma (Segâh) Gönlümün ezhâr içinde gül gibi dildârı var (Rast) Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül (Rast) Lezzet almış geçmiyor sevdâyı dildârdan gönül (Hicazkâr) Sen de Leylâ'dan mı öğrendin cefakâr olmayı (Hüzzam) Senden ayrı yaşayamam çünkü çok sevdim seni (Rast) Yar senden kalınca ayrı (Nihavent) Yorgun düştüm koklamaktan hayâlini dün yine (Hicaz) Serdar Kaşıkçılar Müzisyen Gurbet Elde Her Akşam Türk Musiki'sinin Unutulmayan Bestecileri, Vol. 10 - Şükrü Tunar · 1993 Geçti Sevdalarla Ömrüm Türk Musiki'sinin Unutulmayan Bestecileri, Vol. 10 - Şükrü Tunar · 1993 Gözlerin Hayran Bakarmış Türk Sanat Müziğinde Unutulmayan Besteciler - Şerif İçli · 1993 Hür Günüm Mazide Kalmış Sevmek Acı Bir Arzu · 1987 Perişan Saçların Türk Musiki'sinin Unutulmayan Bestecileri, Vol. 9 - Yesâri Asım Arsoy · 1993
0 notes
Text
TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ŞEHİT NURETTİN ASLAN
ŞEHİT OLDUĞU TARİH: 10 KASIM 1981 ŞEHİT EDİLDİĞİ YER: SAMSUN
DOĞDUĞU YER: SAMSUN-BAFRA
Bafra’da siyasi gerginlik tırmanırken ÜLKÜCÜ Gençlik Derneğine bir fare dadanmıştı. Dernek içindeki faaliyetler günü gününe ve isim isim Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezine bildiriliyordu. Alparslan Alparslan isimli meçhul kişi Başbuğ Türkeş'e güya mektup yazıyordu. Asıl amacı mektup yazmak değildi. Aslında ihtilalin kanla olgunlaşmasını bekleyen omzu kabarıkların talimatını uyguluyordu. Milliyetçi Hareket Partisini Devleti yıkmak isteyen suç örgütü gibi gösterme gayretinden başka bir şey değildi. Milliyetçi Hareket Partisinde yapılan aramalarda tesadüfe bakın ki bu mektuplar bulundu. Sonunda Bafra davası Milliyetçi Hareket Partisi davasıyla birleştirildi. Ancak mektubun içindeki kurmaca ve düzmece ifadelerin dayanağı olmadığı için şimdi Samsun’da Askeri bir okulda öğretmenlik yapan bu hainin hevesi kursağında kaldı. 24 Ocak 1980 gecesi Tokat Adli emanet deposu basıldı ve değişik çapta 81 adet silah çalındı. Hayali suçlu arayan polis ihaleyi Bafralı TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ lere yıktı. Hüseyin Kurumahmutoğlu, Muhittin Öner, Mustafa Kanbur ve Mustafa Atış’a bu rol biçildi. Ancak ihtilalden sonra Bafra’da ele geçirilen silahlar arasında Tokat Adli emanetinden çalınan silahların izine rastlanmadı. Güya silahların peşine düşen komiser demeye bin şahit isteyen ihtilalin emir erleri baş komiser Zeki Kaman ve isminden de anlaşılacağı üzere Dürüst Oktay infaz timi Mustafa Atış ve Mustafa Kanburu yeryüzünde daha hiç denenmemiş işkencelerden geçirdiler. Bu yiğit TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ler işkencelerden birkaç saatliğine kurtulmak için hayali yerler gösterdiler. Amaçları biraz soluklanmaktı. Gösterdikleri yerlerde Bekolar akşama kadar kazı yaptılar, sonra “pardon yanlış hatırlamışız” dediler. Tekrar Emniyet Müdürlüğüne, tekrar işkenceye, “Efendim şimdi hatırladık, aklımız başımıza geldi, silahları falan yâre gömdük” dediler. Sonuç yine yok bu böyle günlerce devam etti. Sonunda Dürüst Oktay, Zeki Kaman ve ekibi pes etti. Mustafa Atış, Mustafa Kanbur’u Samsun Askeri cezaevine naklettiler. Orada da işkenceye devam ettiler.
Nurettin Aslan namazında niyazında hiçbir şeyden habersizdi. Samsun Emniyet müdürlüğünde ağır işkence görmüştü. Elektrik verilen vücudu kurumaya başladı. Kesinlikle su içmemesi gerekiyordu. Bekçi nezaretin kapısını açık bırakınca olanlar oldu. İçi yanan Nurettin tuvalet musluğundan kana kana su içti; ciğerleri kavruldu. Öylesine mert bir TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ ydü ki, hiçbir suçlamayı kabul etmedi ve kimsenin ismini de vermedi. Birkaç gün sonra o da arkadaşları gibi Samsun Askeri cezaevine gönderildi. Koğuşta rahatsızlandı. Dürüst Oktay ve Zeki Kaman ekibinin işkenceleri ciğerlerini bitirmişti. Ülküdaşları defalarca yönetime bildirmesine rağmen hastaneye kaldırmadılar. Son günlerini koğuştaki ranzasında arkadaşları arasında koma halinde geçirdi. Nurettin’in son isteği “muz” oldu. Kış gününde Samsun’da muzu nereden bulacaksınız? Ancak Nurettin isytiordu. Arkadaşları aralarında bugünün parasıyla 50 lira topladılar ve bir askere rüşvet verdiler. Asker muzu getirdi. Ancak Nurettin yiyemedi. Birkaç saat sonra “sütlaç” istedi. Bu sefer arkadaşları askere 100 lira para verdiler, asker poşete sardığı sütlacı koğuşa getirdi. Onu da yemedi. Arkadaşları havalandırmaya çıkmıştı, onu bu durumda yalnız bırakmayan henüz daha çocuk sayılacak 22 yaşındaki Mustafa Kanbur yanında kalmıştı. Nurettin’in ağzından köpükler gelmeye başladı. Mustafa ne yapacağını şaşırdı. Başucunda buğulu gözlerle Kelime-i Şehadet getirmeye başladı. Sonra korkuyla kapıları tekmeledi. O gün ihtilalin tetikçileri tekmelere, yardım çağrılarına kulaklarını tıkamıştı. Nurettin, Mustafa’nın kucağında şehit oldu. Bir süre sonra koğuşa giren nöbetçi subay Mustafa’ya, “Ne bağırıyorsun lan” diye azarladı ve peşinden tekme tokat atmaya başladı. Mustafa çıldırmıştı, habire avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Nurettin’i bir battaniye ye sardılar apar topar hastaneye kaldırmak istediler. Önce dışarı çıkarttılar sonra tekrar içeri getirdiler. Cezaevi yönetimi koğuşa doluştu. Tutanak tuttular. “Hasta tutuklu hastaneye kaldırılırken yolda öldü” dediler. Oysa Ülküdaşları yönetime defalarca söylemelerine rağmen hastaneye kaldırmamışlar ve ihmalden ölmüştü. Şimdi yol kenarında, Barış köyü mezarlığında TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ lerin dualarını bekleyerek öylece yatıyor. Onun dünyaya gelişi diğer insanlar gibiydi, ama bu dünyadan gidişi onlar gibi değildi. Devletini, milletini yaşatmak için kendi geleceğini karartmıştı. Onlar isimleri anıldıkça ruhları bayraklaşan cesur yürekli yiğitlerdi. TÜRK MİLLİYETÇİSİ ÜLKÜCÜ lük çetin bir yoldur, yürümek için bacakların kudretinden önce sevdiğine sonsuz bir inançla bağlanacak zengin ruhlara, çekilen her cefayı, sefa gibi karşılayacak yüreklere ihtiyaç vardır Not: Yusufiye Vakfı alıntıdır.
ÜLKÜDAŞIMIZA ALLAH’TAN RAHMET DİLİYORUM
ÖNEMLİ NOT: ŞEHİTLERİMİZLE İLGİLİ ELİNDE BİLGİ, RESİM OLAN VARSA YA DA DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİRŞEY VARSA LÜTFEN BANA ÖZEL MESAJDAN YAZSIN. TEŞEKKÜRLER.
0 notes
Text
#koma xerbi#kurd#kurdischehochzeit#xerbi yildirim#google#mire biziqe#seroke tenbure#kurdistan#xerbi#mire tembure#yahoo.com#google.com#hunermend#koma zeki#saidyusif#imad selim#polterabend#hina#tembur#said gabari#ezidxan#şengal#buisness#king of guitar#tiktok#yazidi
0 notes
Text
#koma xerbi#kurd#xerbi yildirim#mire tembure#google.com#kurdischehochzeit#mire biziqe#SerokeTembure#komapira#koma zeki#imad selim#xerbi#kurdistan#yahoo.com#hunermend#saidyusif#google#tembur#said gabari#saz#jenedi#youtube#buisness#king of guitar#ezidxan#ezidi#şengal#laliş#barzan#zaxo
0 notes
Text
#koma xerbi#kurdischehochzeit#xerbi yildirim#kurdistan#mire biziqe#xerbi#tiktok#google#mire tembure#kurd#saidyusif#yahoo.com#buisness#koma zeki#komapira#koma melek#koma hezexi#Tembur#Polterabend#Seroke tembure#jenedi#google fotos#said gabari#hunermend#dengbej#iraq#Zaxo#ezidxan#Ezidi#yazidi
0 notes
Text
#mire biziqe#koma xerbi#google.com#google#yahoo.com#kurd#xerbi yildirim#xerbi#kurdistan#tiktok#kurdischehochzeit#polterabend#hina#Kina#koma zeki#komapira#imadselim#saidyusif#xemginneco#saz#org#Video#Foto#hunermend#Tembur#baglama#Bouzouki#buzuk#Komaxerbi
0 notes
Text
مير تيمبر وبيزق
mir timbar wabizaq
#google.com#koma xerbi#xerbi yildirim#kurdischehochzeit#kurd#kurdistan#mire biziqe#xerbi#imad selim#seid gabari#Said yusif#google fotos#yahoo.com#instagramm#dengbej#sanatçi#mirade kine#koma melek#Koma pira#koma zeki#Serifomeri#Tembur#Tiktok#twitter#Musiker#Gitarre#bouzouki#hunermend#mire tembure#artists on tumblr
0 notes