CNR Otomasyon: Estetik ve Güvenliğin Buluşma Noktası
Modern yaşamın vazgeçilmezlerinden biri olan otomasyon sistemleri, yaşam alanlarınızı daha konforlu ve güvenli hale getirmenin en etkili yollarından biridir. CNR Otomasyon, pergoleden giyotin cam sistemlerine, sarmal kepenklerden otomatik kapılara kadar geniş bir ürün yelpazesi ile estetik ve güvenliğin buluşma noktasını oluşturuyor.
Pergole Sistemleri: Doğayla İç İçe Yaşam
CNR Otomasyon'un pergolesi, dış mekanlarınızda keyifli zaman geçirmenizi sağlar. Estetik tasarımı ve dayanıklı malzemeleri ile CNR Otomasyon pergole, güneşli günlerde keyifli bir gölge sağlarken, yağışlı günlerde koruma ve konfor sunar.
Giyotin Cam Sistemleri: Estetik ve Fonksiyonellik Bir Arada
Giyotin cam sistemleri, CNR Otomasyon'un estetik ve fonksiyonellik bir araya getirdiği ürünlerden biridir. Bu sistem, dış mekanlarınızı korurken aynı zamanda iç mekanlarınıza geniş bir manzara sunar. Estetik tasarımı ve kullanım kolaylığı ile yaşam alanlarınızı şıklıkla buluşturun.
Sarmal Kepenk Sistemleri: Güvenliğin ve Şıklığın Adı
CNR Otomasyon'un sarmal kepenk sistemleri, ev veya iş yerinizin güvenliğini sağlarken aynı zamanda şık bir görünüm sunar. Dayanıklı malzeme ve güvenilir otomasyon sistemi ile sarmal kepenkler, her türlü hava koşuluna karşı direnç gösterir.
Otomatik Kapı Sistemleri: Konforlu ve Güvenli Girişler
Otomatik kapı sistemleri, CNR Otomasyon'un öne çıkan ürünlerinden biridir. Konforlu ve güvenli girişler sağlayan bu sistemler, evinizin veya iş yerinizin girişine modern bir dokunuş katarken aynı zamanda güvenliği de ön planda tutar.
CNR Otomasyon: İleri Teknoloji ve Profesyonel Hizmet
CNR Otomasyon, ileri teknolojiyi kullanarak müşterilerine kaliteli ve profesyonel hizmet sunar. Ürünlerinde kullanılan teknolojik çözümler, kullanıcı dostu arayüzler ve dayanıklı malzemeler, CNR Otomasyon'u sektörde öne çıkaran unsurlardır.
Müşteri Memnuniyeti Odaklı Çözümler: İhtiyacınıza Uygun Tasarımlar
Cnr otomasyon sistemleri, müşteri memnuniyetini ön planda tutarak ihtiyaca uygun tasarımlar sunar. Her müşterinin beklentilerini karşılayacak özel çözümler üreterek, estetik ve fonksiyonelliği bir arada buluşturur.
Neden CNR Otomasyon?
Geniş Ürün Yelpazesi: Pergole, giyotin cam, sarmal kepenk, otomatik kapı gibi geniş bir ürün yelpazesi.
Estetik Tasarımlar: Her üründe estetik tasarım ve şıklık.
Güvenli ve Dayanıklı Malzemeler: Ürünlerde güvenlik ve dayanıklılık öncelikli prensip.
İleri Teknoloji: Kullanılan otomasyon sistemlerinde ileri teknoloji.
Müşteri Memnuniyeti: Müşteri memnuniyeti odaklı çözümler ve profesyonel hizmet.
CNR Otomasyon ile yaşam alanlarınızı estetik ve güvenliğin buluştuğu noktaya taşıyın! Detaylı bilgi için CNR Otomasyon web sitesini ziyaret edin.
Bu kalitesizlik önce idarecilerimiz de başladı muktedirlerim kalitesizliğini gördüğümde oh be dedim Türk insanı bunları görünce bir daha oy vermez fakat oyları giderek arttı. Bunun üzerine *ne yapalım halkımız bunu istiyor. Belki de henüz bunların ne kadar kalitesiz olduğunu göremedi" dedim. Bir seçim daha geldi oylar yine arttı. O zaman anladım ki seçilenlerin kalitesizliği kadar seçenlerde de kalite problemi var. Bir kızımız "dağdaki çobanla benim oyum bir mi?" dedi. Söyleyeni linç ettiler. Oysa gerçekten yanlış değildi. Çünkü o kızımız yüksek lisansını yapmış bir üniversite mezunuydu ve doktora yapıyordu. ona saldırmaya ya bir marifet sanıyorlar sandılar. Tabii tepemizdeki mutlu yıllarda bunu kışkırttı destekledi okuma yazma bilmeyi, okuduğunu anlamak demek olduğunu sanıyorduk. Sonra milli eğitim öğrencileri arasında pisa ölçeğine göre okuduğunu anlayan olmadığını öğrendik onlar okuduğunu anlıyordu da büyükler anlıyor muydu sanki adam seçimden sonra nasıl koyduk ama diyor ertesi gün nasıl koyduk ama dediklerinden zekatın varsa bizi de gör abi diye yalaklanıyordu. Bugün Ankara'da kızılayı gezdim Ankara kızılay'da Mustafa Kemal bulvarı'nda kapalı dükkanlar var kepenkler inmiş açık dükkanlardaki mal kalitesi pazar mallarına rahmet okutur. Öğrenciliğimizi ve ilk memuriyeti yıllarımızı hatırlayıp Sakarya caddesi'nde bir döner ekmek yiyelim dedik 1 yıl önce yine bir yaz günü gitmiş üst kattaki salonunda fırına girmiş gibi pişmiştik. Bu defa akıllı davranıp sordum üst katınız klimalı mı dedim evet abi klimalıdır klimanız var ve çalışıyor mu dedim var abi çalışıyor dediler. Yukarıya çıktım gerçekten klima vardı ama çalışmıyordu ekranında E1 arıza yazıyordu. 1 yıl önce de aynı kod yazıyordu. Gariplerim bir yıldan beri aynı arıza kodu ile duran klimayı yaptırmak yerine yalnızca yalan söyleme yeteneklerini geliştirmişlerdi . Eti ekmeklerin içine tartarak koyuyorlardı tamam ancak yeter konulduğu terazinin kefesi o kadar kirli ve üzerinde birikmiş her defasında et ve yağ kalıntılarıyla o kadar doluydu ki karnımız aç olmasına rağmen döner ekmeği sardık yanımıza aldık Sütaş ayranı doldurulma ve yapılma aşamalarını görmediğimiz için gönül rahatlığı ile içip mutlu mesut Kızılay Hosta et dönerden çıktık. Verdiğim parayı haram etmedim kime haram olsun dediysem adam semirdi bunların da daha fazla semirmesini istemedim. Bugunnun bilgisi Hasta da Türkiye gibi.
"Bazı taşra kentlerinde evlerin dış görünüşleri en iç karartıcı manastır, en sıkıcı harabe ya da çıplak çorak toprakların alabildiğine uzanıp gitmeleri gibi, insanın ruhuna bütün ağırlığıyla çöker. Bu evler, manastırın sessizliğini, boşluğun kıraç ıssızlığı ve harabelerin mezara özgü hüznüyle birleştirebilirler. Yaşam ve hareket bu evlerde kendini çok az hissettirir, öyle ki yabancı biri, kendi ayak sesini duyarak, pencerenin ardından gözetlemeye başlayan, bir keşiş gibi sert yüzlü bir insanın soğuk boş bakışlarıyla birden karşılaşıncaya kadar, buralarda birilerinin oturduğuna zor inanır. Özellikle Saumur'da bulunan bir ev bütün bu hüzünlü mtelikleri taşımaktadır, bu ev kentin yukarısında, şatoya çıkan yokuşun sonundadır. Son günlerde az kullamlan bu sokak, yazın sıcak kışın soğuk olup, bazı yerleri de karanlık ve gölgelidir.
Birisinin adımları sokağın sert ve her zaman temiz, kuru çakıl taşlarının üzerinde, merakla, tok sesler çıkararak dolaşır Sokağın dar, eğri büğrü oluşu, evlerinin sessizliği, eski kentin bir bölümü olması ve yukarısında bulunan şatonun yüksek duvarları yabancının zihninde alışılmadık bir izlenim bırakır. Orada üç yüz yıl önce yapılmış, hâlâ sağlam, ahşap evler vardır. Her ev kendine özgü bir yapıya sahiptir, onlardaki bu başkalık, Saumur'un antikacı ve sanatçıları çeken bu bölümünün temeldeki garipliğine katkı yapar.
Uçlarında grotesk şekiller oyulmuş devasa kirişlerine, çoğunun siyah kabartmalı birinci katlarına şaşıp kalmadan, duraklamadan bu evlerin önünden geçmek zordur. Bazı yerlerde çapraz kirişler gri mavi taşlarla korunmuşlardır ve bu taşlar, yüksek çatılı, yılların ağırlığıyla beli bükülmüş, bozuk çatı kaplamaları bir güneşin, bir yağmurun sürekli yüklenmeleriyle solmuş bir evin harap duvarlarında mavi bir çizgi oluştururlar. Yıpranmuş, kararmış pencere-çıkıntıları göze çarpar, güzel oymaları zar zor fark edilen bu çıkıntılar, yoksul bir köylü kadın oraya yerleştirdiği kalwerengi karanfil, gül saksılanımı kaldıramayacak kadar zayıfir Sokakta ilerledikçe, kocaman çiviler çakılmış kapılar insanın ilgisini çeker, atalarımız buralarda çağın tutkularım hiyerogliflerle kaydetmişlerdir, bir zamanlar her evde ne olduğu bilinen bu işaretlerin anlamum şimdi hiç kimse çözemez. Bu simgeler, bir Protestan inancım bildirmiş, bir birlik üyesi IV. Harry'yi lanetlemiş ya da önemli biri Belediye Meclisi Üyesi, yasaları uygulayan yüksek memur, görevindeki unutulmuş görkemini kutlayarak nişanlarını sergiler. Fransa'nın tarihi bu evlerde yazılıdır.
Duvarları yıkık dökük, kaba saba, ustasının, içinde ustalığının simgesi olan büyütülmüş bir marangoz rendesinin işlediği bir kulübenin ilerisinde, bir soylunun kocaman konağı yer alır Kapının üzerinde bulunan kemer şeklindeki taşın üstünde, 1789'dan beri ülkeyi sarsıp duran birçok devrimlerde kırılıp dökülmüş armaların bazı kalıntıları hâlâ görülebilir.
Bu sokaktaki evlerin zemin katlarında çalışmalar yapılır, ama aslından bu alçak tavanlı, penceresiz, tezgâhsız, içi dışı çıplak, mağara gibi karanlık odalara pek dükkan denemez. Ortaçağ hayranları bunlarda bütün ilkel basitliğiyle atalarımızın işçiliklerini tanıyacaklardır. Kalın, sağlam kapıları ağır demir parmaklıklı olup iki bölüme ayrılır, üst kısım gün boyu arkaya katlanır, çıngıraklı olan alt kısım da sürekli öne arkaya sallanır. Hava ve gün ışığı, nemli mağaraya, kapının üst bölümünden ya da dükkânın cephesini oluşturan alçak duvarla tavan arasında bırakılmış boşluktan, her sabah kaldırılan kepenkler dirsek hizasına kadar kaldırılıp ağır demir mandallara tutturulduğu zaman girer. Bu duvar, tüccarın mallarını sergilemeye yarar. Buralarda ucuzculuk numaraları, şarlatanlık yoktur. İki üç fıçı tuz ve tuzlu balık, bir iki balya yelken bezi, halatlar, kirişlere asılı bakır teller, duvar boyunca dizilmiş varillerle raflarda duran bezlerden oluşan mallar sergilenir. İçeri girer misiniz? Gençliğin tazeliği içinde, sevimli, derli toplu, beyaz yakalı, kolları kırmızı bir kız, örgüsünü bırakıp annesini ya da babasını çağırmaya gider. Size vardım etmeye isteklerinizi karşılamaya gelen de annesini ya da babasını çağırmaya gider: Size yardım etmeye, isteklerinizi karşılamaya gelen de heyecansız, kibar ya da aldırmaz bir tavırla, artık türüne göre, size iki ya da yirmi bin franklık mal - bu fark etmez- satar."
Birazdan kapanır bütün kepenkler
Ve elde kalan son ekmekler
Peyder pey dağıtılır martılara
Akşamları gezinir deniz üzerleri
Şu loş ışıklarıyla binaların
Ve parıl parııl
Seyre dalıp gidenler için de
Birer
Kardeş payı
Şimdi
Sana bir soru
Ama
Bu sonuncusu
Bu dalgalı köpükler mi alıp götürüyor
Bakışlarımızı
Yoksa böyle baktığımız için mi köpürüyor
Şu denizler
Taner DENİZ
Birazdan kapanır bütün kepenkler
Ve elde kalan son ekmekler
Peyder pey dağıtılır martılara
Akşamları gezinir deniz üzerleri
Şu loş ışıklarıyla binaların
Ve parıl parııl
Seyre dalıp gidenler için de
Birer
Kardeş payı
Şimdi
Sana bir soru
Ama
Bu sonuncusu
Bu dalgalı köpükler mi alıp götürüyor
Bakışlarımızı
Yoksa böyle baktığımız için mi köpürüyor
Şu denizler
Taner DENİZ
duvarlar örülür. kepenkler indirilir önüne. tuğlalar dizilir bir bir. insan kendini böyle koruyabileceğini sanır. ama sevgi, o fark etmeden duvarları aşar ve insanın en içine yerleşir tekrar. sen ise bunu o sevgi yine sarsıldığında anlarsın. bakarsın, boş boş bakarsın ve diyecek tek kelime bulamazsın. bu defa dersin yalnızca, farklı olur sanmıştım. hayat güler yüzüne. sen öğrenene kadar farklı olmayacak, der. gözlerinden yaşlar düşer. ruhun çekilir sanki ama sen boş boş bakmaya devam edersin. çünkü bu yaşına kadar boğulsan da herkes seni nefes almaktan sıkıldı sandı. oysa sen hiç alamadın ki o nefesi, hiç dolmadı ki ciğerlerine hava. kalbine ulaşmadı o nefes. şimdi boş bakışlarınla bir sandalyede oturuyorsun. dünya dönmeye, insanlar nefes almaya, sen alamamaya ve kalbindeki acıyla yanmaya devam ediyorsun. öğrenip öğrenmediğinden hâlâ şüphe duyduğun o "kimseden bir şey beklememek" methodunu düşünüyorsun. boş buluyorsun bunu belki de, haksızlık diyorsun. insan birine tutunur ve ondan bir şeyler bekler. aslında biliyorsun, kimse kimseden bir şey beklemez. yalnızca sevgi bekler. beklentiler yoktur. sevgiler ve sevgisizce hareketler vardır. sana yapılan ise hep sevgisizce hareketler olmuştur. belki bu seni sabaha kadar ağlatırdı ama sen yine yalnızca gülümsemeyi ve susmayı seçtin. çünkü alıştın. kendine en büyük yanlışın belki buydu, insanlar kırdı döktü ama sen de alıştın. anılar biriktirmek için farklı insanlar seçmek yerine tek bir insanda kalmaktan memnundun ama o anılar ve o insan seni paramparça etti, sen ise alıştın. bu hayatta yapacağın tüm yanlışların başı buydu. alışmak. içinde bunu da bildin, anladın ama yine de çözmeye çalışmadın. örttün üzerini kapkalın duvarlarla. çünkü canım, alıştın.
Son zamanlarda ön plana çıkan pencere bakım hizmetleri birçok kişi tarafından merak edilmektedir. Her geçen gün popülerliğini arttıran bu hizmetler uygun fiyatlı olması nedeniyle de tercih edilmeye devam ediyor. Türkiye’de en çok tercih edilen platformlar arasında bulunan pimapencimiz.com sitesi bu alanda hizmet vermektedir. Giyotin konusunda da tercih sebebi haline gelen platform alanında epey bir süredir hizmet vermeye devam etmektedir. Pergule arayışında olan kişiler platform sayesinde arayışlarını kısa bir sürede sonlandırabilmektedir.
Her geçen gün artan kepenk hizmetleri bu alanda işletmeler tarafından tercih ediliyor. Uygun fiyatlı olmasıyla da ön plana çıkan kepenkler her geçen zaman diliminde yayılmaktadır. İstanbul pimapen servisi arayışında olanlar araştırma yaparak en uygun firmalara kolayca ulaşabilmektedir. Alüminyum doğrama hizmetleriyle de tercih sebebi haline gelen firmalara kolay bir şekilde ulaşmanız mümkündür. Her geçen gün daha fazla kişi tarafından tercih edilen platformlar üzerinden aradığınız hizmetlere ulaşabilirsiniz. Duşakabin hizmetleri arayışında olan kişilerde platform üzerinden her türlü duşakabin ürünün satın alabilmektedir.
Sevgili Babacığım seni sonsuzluğa uğurlayalı otuz altı yıl olmuş dün gibi. Oysa ben seni kaybettiğim yaşa geldim neredeyse. Torunların 3-5 yaşlarda idi o zaman. Şimdi çoğu otuzu geçti, kimisi dede bile oldu. Çoğu evlendi çoluğa çocuğa karıştı, iş güç, ev bark sahibi oldu. Kayıplarımızda oldu çokça bu arada. Ekrem abim, Raziye ablam, Songül ablam, kardeşim Bilgi ve torunun Kutlay’ı uğurladık senin yanına. Amcaları, dayıları, teyzeleri saymıyorum bile. Anlayacağın o büyük Atilla ailesi oldukça küçüldü kayıplarımızla. Annem de senden on iki yıl sonra geldi yanına. Şimdi hem öksüz hem yetimim anlayacağın. Sizlerin anıları yaşıyor belleklerimizde. Bizlere doğruluğu, dürüstlüğü ve erdemli yaşamı bıraktın sen en büyük miras olarak. Hatırlarmısın bilmem? Bizler küçüktük, ben dün gibi hatırlıyorum, Kadir dedemle birlikte, onun at arabası ile bizi Sarıkamış’ın sarıçamlarına götürmüştünüz piknik yapmak ve dönüştü kozalak ve çalı çırpı toplamak için. Piknikte ne mi yemiştik? Un helvası, peynir ve lavaş ekmekti çay eşliğinde yiyip içtiklerimiz, en leziz mangaldan daha lezzetli idiler. Dönüşte kozalak çalı çırpı topladık, küçük kardeşim ve komşumuzun kızı arabanın üstüne oturdular çalı çırpıyı minder yaparak, bizler arabanın yanında yürüyorduk. Sen dedemin yanında oturmuştun. Yol kenarında dedem yonca gördü ve atlara yedirmek için toplamak istedi, birkaç dal toplamıştı ki sen onu engellemeye çalıştın, “ Kadir dayı bu yonca tarlası sahipli, koparma ne olur bize başkasına ait olan şey haram olur ve iyi gelmez” diyerek dedemi durdurdun ancak o bir miktar koparıp atların yem torbasına atmış ve atlar yemeğe başlamıştı bile. Daha fazla yonca koparmayı bırakan dedem tekrar arabaya binip sürmeye başladı. Birkaç metre gitmemiştik ki birden arabanın tekerleği büyükçe bir taşa çarpıp dengesini kaybetti ve ters yüz olan araba küçük kardeşim ve komşunun küçük kızının üzerine devrildi. Bir anda ne olduğuna şaşırarak panik yaşadık. Sen ve dedem arabayı doğrulttunuz ve biz büyük çocuklar hemen hızla kozalak ve çalı çırpıyı sizlerle birlikte çocukların üzerinden temizledik. Çok şükür yaşadıkları büyük korku dışında hiçbir şey olmamıştı çocuklara. Sen hemen oracıkta hatırladığım ilk hayat dersini bize verdin. “Çocuklar bakın bize ait olmayan bir şeyi aldığımız için bu kaza başımıza geldi. Sakın bir daha başkasına ait olan bir şeyi bir çöp bile olsa sahibinden habersiz almayın” diyerek. Aradan geçen onca zamana rağmen ben ne o kazayı, ne de senin söylediklerini hiç unutmadım, bilerek ve isteyerek başkasına ait hiçbir şeyi sahibinden habersiz almadım. Kuşkusuz senin bizlere gösterdiğin bu erdemler bununla sınırlı değildi. Sen iki anneden ve iki babadan olan on bir çocuğun bir arada kavgasız gürültüsüz nasıl yaşayacağını bizlere herhangi bir şey söylemeden sadece yaşam tarzınla hiç birimizi diğerinden ayırmadan gösterdin. Dahası tüm sülaleyi de bir arada tutan sendin. Sülalenin ortaokul ve lise çağına gelmiş tüm çocukları Sarıkamış’ta bizim evimizde kalarak eğitimlerini tamamladılar. Kardeşlerinin hepsinin elinden tuttun, ev sahibi, iş sahibi olmalarına yardımcı oldun. İki evli olmandan dolayı biz annemle Sarıkamış’ta, ilk eşin benim çok sevdiğim büyükannem çocukların bazıları ile köyde otururlardı. Köyde bir de dükkanımız vardı şimdiki marketlere benzer, gaz yağı, ispirto, kumaş, lastik ayakkabı, lastik çizme, mest, her türlü yiyecek içeceğin satıldığı. Sen hem dükkanı işletir hem de tüccarlık yapardın, Sarıkamış’ta. Arada bir İstanbul’a gidip mal getirirdin. Bir seferinde porselen yemek tabakları getirmiştin Çekoslovakya yapımı senden sonra da çok uzun süre kullandığımız. Anlayacağın koşturup dururdun tüm sülaleyi ve aileni geçindirmek için. Çok ta yakışıklıydın laf aramızda. Uzun boylu, geniş omuzlu, hafif kırlaşmış bıyık ve saçlarınla. Hiç kilolu görmedim seni. Gençliğinde sigara ve rakı içsen de ben hiç hatırlamıyorum kullandığını. Bırakmıştın uzun süre önce. Beş vakit namaz kıldığını ve üç ayları tuttuğunu hatırlıyorum. Ben ilkokul son sınıf yada ortaokula başladığımda olacak Sarkamış’ta da bir dükkan açmıştın. Biz üç kız sırayla büyüdükçe
dükkanda sana yardım ederdik. Balık ve pastırmayı çok severdin, annem senin aksine hiç sevmez ve eve sokmak istemezdi. Çıldır gölünden balık kamyonlarla gelip satılırdı. Sen birkaç kilo alır eve getirirdin, annem kırklarcasına onları eve sokmadan bahçede temizler yıkar ve pişirirdi, bazen de süzülmeleri için dışarıda bıraktığında kediler kendilerine ziyafet çeker ve oda balık pişirmekten kurtulurdu. Ben pastırmayı pek sevmezdim, kardeşim Bilgi çok severdi. Dükkanımızda küçük bir gaz ocağı vardı sen ya önün üstünde ya da arka caddedeki Yeşilyurt Lokantasında yumurtalı pastırma pişirip dükkan da bizlerle birlikte yerdin. Ben lisede iken hacca gitmiş ve ticareti bırakmıştın, abilerim dükkanları çalıştırıyordu ancak işler istediğin gibi gitmiyordu, sonra istemesen de tekrar işe başlamıştın. Herhalde bu kadar çok kendinden vermen ve yorucu hayatın henüz 67 yaşında iken seni aramızdan aldı. Anne, babasını kaybedince herkes çok üzülür kuşkusuz. Ama ben seni kaybedince içim boşaldı, sırtım dayanaktan yoksun kamburlaştı, kalbimde herkes baba diyince hissettiğim derin bir sızı kaldı.
Bu yıl babalar gününde seni her zamankinden çok özler oldum nedense. Akrabam ve arkadaşım olan tüm babaları arayıp günlerini kutladım, ama hiçbiri hüznümü özlemi mi azaltmadı. Dolu dolu “ babam, babacığım” demek istedim sana.
Sevgili babacığım sen sonsuzluğa gittikten sonra dünyada ve ülkemizde çok şey değişti, anlattığımda inanmayacağın. Neler mi oldu? Televizyonlar renklendi, ev telefonları kalktı, çocuklar dahil herkesin cebinde bir telefon. İnternet diye bir teknoloji harikası var ki nerede olursan ol dünyada ne var ne yok bilmek istediğin her şey bir tıkla ayağına geliyor. Oturduğu yerden dünyanın öbür ucundaki bir toplantıyı izleyebiliyor isteyen. Alışveriş için çarşıya gitmek gerekmiyor, sipariş veriyorsun ayağına getiriyorlar. Akıllı evler var bir de, sen evde yokken bir kumanda ile çamaşırın bulaşığın yıkanıp evin ısıtılabiliyor. Hırsız girerse alarm çalıyor, polisin haberi olup hırsızı yakalayabiliyor. Hırsız demişken senin hırsızın “Veyis” aklıma geldi. Köydeki evimizin ön tarafında senin odana bitişikti dükkanın. Sonbaharda hasat kalktıktan sonra sen dükkanı malla doldururdun hasattan cebi dolan köylü alışveriş yapsın diye. İşte Veyis dükkanın dolu olduğu bu zamanlarda gece senin dükkanı soyar hepimizi büyük bir üzüntüye sokardı. Çeşitli önlemler almıştın kendince soyguna karşı. Mesela pencerelerde kepenkler vardı, dıştan demir kancayla sabitlenen, dükkanın senin odana bitişik duvarının tavana yakın kısmına bir çocuğun sığacağı büyüklükte bir pencere ve dükkan kapısının arkasına demirden kocaman bir kanca yaptırmıştın. Sen gece on, on bir gibi dükkanı kapattıktan sonra biz çocuklardan biri o küçük pencereden dükkana girip kapı arakasındaki kancayı takardık. Ancak bu önlemlerin hiçbiri Veyis’e kar etmiyor, o ne yapıp edip mutlaka dükkana girip yükte hafif pahada ağır ne varsa çalıyor, ne hikmetse adı sanı bilinen bu adam bir türlü yakalanamıyordu. Ancak senin dürüstlüğünün ödülü olacak ki kısa süre sonra sen tekrar eskisinden daha çok malla dükkanı doldurabiliyordun.
Sevgili babacığım bu babalar gününde sana “babam, babacığım” diyemesen de, elini öpemesem de, hediye alamasam da bu mektupla gönlünü almak istedim. Sahi ne çok hoşuna giderdi hediye almak. Çok küçük bir şey alsam da sen onu hemen kullanmaya başlar gururla herkese gösterirdin kızım almış diye. Tıbbiyeden mezun olup ilk maaşımı aldığımda sana bir röbdoşamr almıştım, evde olduğun zamanlarda hep giyip nadiren sırtından çıkardığın. Küçük şeylerle mutlu olurdun, çok ahbabın vardı hayatı paylaştığın, herkesle iletişim kurardın. Ben evlendikten bir yıl sonra Eskişehir’deki evimize gelmiştin. Geldiğinin ertesi günü çarşıya çıkmış bir sürü tanıdık gördüğünü anlatmıştın. Bir de üzerinde “ Bismillah” yazan bir duvar panosu almıştın bize hediye olarak. Aradan kırk yıl geçti o pano benim oturma odamda hala asılıdır ve her bakışta seni hatırlatır bana. Eskişehir’de geçen iki yıllık serüvenden sonra Ankara’ya taşındık hala buradayız. Bu arada iki ev değiştirdik üçüncü evimiz oldukça geniş, rahat ve huzur verici. Orta büyüklükte bir bahçesi var. Çok isterdim senin görebilmeni. Her üç evimiz de mahalle camisine çok yakın, 2-3 dakikalık yürüme mesafesinde, senin görsen mutlu olacağın ve eminim beş vakit namazını orada kılacağın.
Sevgili babacığım şimdilik aklıma gelenler bunlar. Kuşkusuz yazmak istediklerim çok, ancak kelimeler yetersiz sana olan özlemimi anlatmak için. Hasretle, sevgi ve saygıyla ellerinden öperim.