#kendi mutfağım
Explore tagged Tumblr posts
Text
Tek kelimeyle efsane oluyor 🪐🧁🖤 Bu tarifi dördüncü yapışım. Kimi "beze" diyor, kimileri "atom" Benim bulduğum tarifte "crispy cookie" diye geçiyordu. Dışı kıtırdayan şekerli yumurta akı, içi yumuşacık ve çikolata parçalı. Çikolata olarak Milka'nın Çikolata Rüyası'nı kullanıyorum. Ufff, kesinlikle kahve zamanı ☕👧🏽
Edit: Tarifi de buldum galerimde!
#beze#atom#crispy cookie#milka#çikolatalı#tatlı#çok tatlı#leziz#efsane#isteyene tarif verebilirim#chocolate#so good#kendi mutfağım#mutfak#kurabiye#ev yapımı#chocolate dream#çikolata rüyası#çikolata#yemek tarifleri#tatlı tarifi#çikotilulu
6 notes
·
View notes
Text
bir süredir hala ailemle yaşıyor olmamın sıkıntısını yaşıyorum. tahammülüm ve sabrım çok azaldı. sürekli dışarda olmak veya evdeyken olabildiğince hayalet olmak zorunda kalıyorum.
geçen gece bununla ilgili bir film izliyordum mubi'de. o sırada instadan çok önceden takipleştiğimiz ama olimposta tanıştığım biri instagramdan bu gece için eve ihtiyacım olsa sana yazabilir miyim, dedi. mesela belki zor durumdaydı, çok yüzeysel ve uzaktan bir tanışıklığımız olmasına rağmen bana ulaşmayı deneyecek kadar.
bir de düzeni bana ait bir mutfağım olsun istiyorum. mutfakta zaman geçirmeyi, bir şeyler yapmayı seviyorum. spor yaparken sabah 4.30'da uyanıp 6.20'ye kadar yemek pişirirdim. her şeyimi olabildiğince sade ve pratik planlamıştım. fabrikalardaki yalın üretim, fifo-fefo ve 5s mantığıyla. aile evinde bu düzen disiplini kolaylastiracak gerekli iyilestirmeler olmuyor işte. tabak dizilimleri, buzdolabının içinin yerleşimi, gereksiz elektronik eşyalar, musluklu falan çirkin ve sürekli akıtan bir şerbet sürahisi, yanlış ve yetersiz bıçaklar... ya bir kere mutlaka görünmez ve etkili bluetoothlu bir ses sistemi olmalı, philips'in ya da lexon'un falan vardır öyle tasarımları. dolap altında çok parlak olmayan sarı led şerit belki çünkü genelde sabah karanlığında ve akşam karanlığında mutfakta oluyorum ve o çirkin beyaz ışığı sabahın 5inde yakmak istemiyorum. herhangi bir baharatlığın içi boşken baharatlar kendi naylon poşedinde dökülme riski taşıyan emaneten dik duruş pozisyonunda olmayacak.
bir de salonuma koltuk koymıycam, ortaya sadece 6 tane tahta bar sandalyesi. hem gelenler yayılıp 4 saat oturmasın hem de sürekli bir hareket olsun, balkona falan çıkılsın, oyun oynansın, omzunu duvara yaslayarak ayakta durmalı sohbetler olsun diye. eğer zemin çapraz parke olursa harika olur. bir yandan da ikea koltuğunda sızmak güzel olabilir diye düşünüyorum. küçük bir oturma odası olursa oraya koyabilirim. karşı duvarda televizyon, yanında ahşap kitaplık, solda cam, kalanında ortada kilim ve ikea L koltuk.
güzel hayal.
0 notes
Text
Bir kahve meselesi-eğri büğrü bir gün
Lokumları koydum, yanlarına gofret de kesiyim. Evet fincanları da dizdim. Bu kahve makinesine kaç fincan sığar. Hımm 3 koyuyum da 4 olunca taşma ihtimali olabilir. Her şey hazırsa kahvemizi koyalım, biraz da şeker.. içerden yanıma gelen misafir1
-kahve mi yapıyorsun, bu makineler de taşıyor hemen, dedi.
Ben böyle yaptığım işin olumsuz sonuçlanma ihtimalinin dillendirilmesine de sinir olurum. Evet biliyorum her kahve taşabilir. Aynı durum geçen gün kitap vereceğim zaman "tüh akşam oldu sen kitapları da verecektin değil mi" lafıyla tekrarlanmıştı. Ve ben "daha vakit var ya niye şimdi olumsuz düşünelim" dedim sinirle. Sonra da "sana da bir şey söylenmiyor" denildi. Söylemeyin bana bir şey söylemeyin. Hele olumsuz şey hiç söylemeyin. Bu kimsenin faydasına değil. Sadece beni strese sokuyor.
-taşıyor da hemen kaldırınca problem olmuyor, dedim
İçeri gitti. Annem geldi. Kahvenin ilk kabardığı anda o köpüğü sırayla fincanlara koydum. Hevesli bir halim de var, biraz benim mutfağım gibi hissediyorum o an. Kahveyi ikinci kez de kabartırım hep. Makineyi çalıştırdım ve annem
-ee neye koyacağız şimdi bu kabakları
Küçük tabaklarımız var ya. Ona tabak çıkarana kadar kahve taştı, yerler, bulaşık makinesi, taşın üstü her yer kahve.
Sinirimin en üst seviyesi olabilir bu. Misafirler olmasa çoktan makineyi kapatıp fincanları boşaltmış ve vazgeçmiştim. Taştığı için de eksildi tabi bir fincan. Bu eksik olan benim olacak o belli. Kahve içecek halim kalmadı zaten.
Tepsi içerde kalmış gidip aldım, kabaklar daha servis edilmemiş masada tepside duruyordu. "Bunlar niye burada kalmış" dedim. Ben böyle söyleyince gıcık bir insan gibi oluyorum ama birinin bunları farketmesi gerekiyor bence. Söylene söylene kalanları yapıp içeri götürdüm. Verirken bir fincanın altında kahve lekesini görüp kendime sinir oldum. Bir yandan da yardıma gelen olmayışını düşünüp ardından kendime kimse zorunda değil diye muhalif oluyorum. Oysa geçen gün şurada oturan kızın dökülen kahve damlalarını da ben silmiştim. Mutfağa gittim, oraları temizledim. Ocağın içini de unlamışlar hep. Fırının düğmeleri. Her şeye sinir oldum. Madem batırdınız temizleyin diye sinirlenirken tamam sakin ol ne olacak sanki temizleniverir diyorum.
İçeri girecek ve gülümseyecek bir hal kalmadı. Bahane bulup temizlemeye bir şeyler daha buldum ve bir süre ortalıktan kayboldum. Güne adapte olamadan erken gelen misafir zaten eksi puan olarak dönmüştü, tek başıma yetişemiyorum yapılması gerekenlere. Bakınız tek başıma derken tamamen anne yardımcısı olarak söylüyorum. Yoksa kendi evimde çoktan plan yapmıştım, dünden hazırdı mesela masa. Ama şu an annemin uşağı olarak görev alıyorum :)) Herkes bana bir soru soruyor. Biri varken o ana odaklanamıyorum. Sonra her şey eğri büğrü geçip gidiyor..
2 notes
·
View notes
Text
New York Times’ta son zamanlarda sürekli evde yemek yapmak zorunda kalan kişilerin yaşadığı ‘kitchen burnout’u konu alan bir yazıya denk geldim. Yazıyı okuduktan sonra mutfakta geçirdiğim zamanlarda bol bol düşündüm.
Mutfakla ilgili ilk hatırladığım, anneannemin eteğinde, o buruşuk elleriyle mantıları minik minik bohçalar haline getirirken, üzerinde çerkes peyniri ile yenecek abıstayı pişirirken, hatta tavadaki omleti karıştırırken hayran hayran onu izlediğim anlar. Tecrübeli elleri, kendinden emin hareketleri, herhangi bir tarif veya ölçüye ihtiyaç duymayan zihni ile yoktan var edip önümüze koyduğu her öğünün hazırlanışı bana ayrı bir gösteri gibi geliyor. Rengarenk kavanozları, boy boy tencereleri, su yeşili üzerine ince pembe çiçekli fayansları, bacak bacak üzerine atmış kadınların hararetli çay sohbetlerine ev sahipliği yapan küçücük yuvarlak masasıyla bu mutfak bana her zaman sıcacık hissettiriyor. Anneanne evinin en güzel odası. Ve o orada, beyaz benekli mavi önlüğünü kuşanmış, yine büyü yapıyor. Azıcık tereyağını tavaya atıyor, bir o yana bir bu yana kayıyor tereyağı, cızır cızır ediyor. Dikkat et kızım. Çam fıstıkları atılıyor yağın içine, irmikle fıstıkların rengi dönecek. Nereye? Kavrulacak, kahve kahve olacak. Ne güzel kokuyor irmik kavrulurken. “Güzel kızım öğrendi, o yapacak bize bundan sonra” diyor anneannem, gözleri tatlı tatlı gülüyor, kolları yorgun. Ölçülerini bir-bir-bir diye tarif ettiği şerbeti irmikle buluşturuyor sonra, “göbek atacak, o zaman kapatacağız altını” diyor. Nasıl atacak ki irmik göbek? Atınca göreceksin, kaynayacak, fokur fokur edecek, göz göz olacak. Köpürüyor irmik helvası. Küçük küçük oyuluyor. Ağızlarını açıp açıp kapatan balıklar gibi görünüyor. Öpücükler atıyor bana tencerenin içinden.
Sonra kendi mutfağım. Anneannemin göz kararının yerini ölçüler, hassas tartılar, deneyiminin yerini ise ‘reçeteler’ aldı. Şimdiki mutfak deneyimimin, hatıralar ve duygular üzerinden şekillenen bir parçası var. Tarçınlı çörek fırındayken tüm odalara dolarak evde olduğumu hissettiren tarçın kokusu, gördüğüm ve görmediğim tüm İtalyan çayırlarını eve dolduran fesleğen kokusu, ev yapımı salça ile soğan tencerede buluştuğunda yükselerek Yaşar Kemal’in sürekli tarhana kaynattığı ve benim hiç gitmediğim köy evlerine götüren koku, Başak’ın ufak elleriyle karıştıra karıştıra hazırladığı ve melodik bir ee-veeet ile bahçeye getirdiği patlıcan salatasını hatırlatan köz patlıcan kokusu. Bu güzel aromalar, kokular, mutfakta olmaktan keyif almamın en büyük sebebi.
Ama yemek yapmayı, bunlardan bağımsız da seviyorum. Yemek yapmak bir şeyler çağrıştırmakla kalmayabilir; eğlenceli olabilir, entelektüel olabilir, şehvetli olabilir, şaşırtabilir, sevindirebilir. Malzemelerin birleşiminden fazlasına denk düşen, giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir hikaye, planlama ve stratejinin başrolde olduğu bir oyun, uğrunda katlanılan sıkıcı görevlerin karşılığının müthiş lezzetler ve kokular halinde misliyle ödendiği keyifli bir uğraş olarak da düşünülebilir.
Anlaşılacağı üzere gelecekte hap ile beslenme gelse de yemek yapmayı tamamen bırakmayacak olanlardanım. Ama bu, zorunlu olarak günde üç öğün yemek hazırlamanın getirdiği tükenmişliği kabul etmediğim anlamına gelmiyor. Dedikleri gibi, en büyük bunalımlar böyle sinsice başlıyor?
2 notes
·
View notes
Text
yaptığım planlarla mutlu olmak istiyorum ama karamsar tarafım tuttu. aslında iyimser olmasam da plan yaparken kötü tarafından da bakmıyorum olaylara. realist bulanlar oluyor, dalga geçiyorum sananlar oluyor ama kendime bir sıfat bulamadım henüz. yani zaten ne gerek var böyle şeylere esasında ama insan kendini bilmek ve tanımlamak için bazı kelimelere ihtiyaç duymuyor da değil.
mesela şimdi 2020 tantanası yapıyoruz. esas amacım sakin kalmak desem de anında bir sürü başka şey geliyor aklıma. evim olsun mesela bu sene, o şehirde bir küçük evim, mutfağım olsun. kendi yuvam, kendime yuva kıldığım 50 metrekare. çok değil, 20 metrekare odayı 3 kişiyle paylaşıyorum 5 senedir. bir de sana yakın olmak. bir şeyleri kabul etseniz de zor geliyor. yola çıksam gidilmeyecek, gel desem aşılmayacak, bitsin artık desem bitmeyecek bir şey bu uzaklık. bir şans, binbir dua diyerek bakıyorum artık. nasiptir, değildir Allah bilir.
şükretmeyi öğrenmeliyim. şükretmem gereken çok şey yaşadım ama hala tespihte o boncukları parmaklarım arasından geçirirken içimde şükrü hissetmiyorum. suçlusu benim, Haktan uzaklaşmış olmamın başka bir suçlusu olamaz. belki imtihandır. kendime susuyorum buralarda.
evimdeyim. hamur yoğurduk ve yemek hazırlayacağız. ben öylesine videolar izliyorum kendini yeniden oluşturmak temalı. sahi kendimi nasıl ve neden yeniden oluşturayım? neyse deyip bırakmak yerine hislerimi bırakayım. hasret, taşkın bir sevgi, kaybetme korkusu, heves, hırs...
12 notes
·
View notes
Text
Doğum Günü Yazısı’19
İyi ki doğdum.
Öncelikle belirtmeliyim ki bu sene, hiç de geçen sene düşündüğüm gibi, "oha 30 bitti bee" olmadım. Zira bu yaşın bittiğine ne kadar sevindiğimi size anlatamam.
Bu yılın doğum günü yazısı, daha önce dert edilmeyen her şeyin birdenbire dert olması, korkulmayan her şeyin ürkütücü gelmesi, vücudumun fütursuzca ve her ne yaparsan yap istem dışı kilo almaya başlaması, hoplamalı, zıplamalı ve sabahlamalı etkinliklerin aşırı derecede yorucu gelmesi, kazanılan paranın ne olursa olsun hiçbir şeye yetmemesi üzerine yazılmış ve daha da beteri ajandasında boş günü bulunmayan bir kızın her akşam eve gitmek istemesini konu alan üzücü bir günlük yazısı gibi oldu.
İnanın, bu sene bu yazıyı yazmaya bile üşendim, üşendikçe yazamadım, yazamadıkça içim daraldı ve normalde Ağustos'ta elimde bitmiş bir taslağı olan bu yazıyı geçtiğimiz Pazar günü bir gecede yazdım. Yazmadan önce, adeta bu yıl hiçbir şey öğrenmemişim gibime geldi. Sanki hiç yol kat edememişim gibi hissettiğimden olsa gerek, yazı bir sorumluluk gibi üzerime yapıştı. Hâlbuki doğum günü yazılarım, 13 yıldır severek, hevesle yazdığım ve paylaştığım, sonrasında da harika bir anı defterine dönüşmesini umduğum bir alışkanlık. Bunun artık, sanırım hepimiz, farkındayız.
30. yılımın bitmesine tam bir hafta kala oturup bütün yılımı düşündüm. Geçtiğimiz doğum günümü, o doğum günümde ne kadar çok eğlendiğimi, tam 3 ay boyunca ne kadar çok mum üflediğimi ve üflediğim her mumda dilek tutmak yerine ne kararlar aldığımı ve nasıl da çeşitli mazeretler ile bu kararlarımın neredeyse hiçbirini gerçekleştiremediğimi düşündüm. Mutlaka vardır bir yerlerde bir şeyler ya derken, aklıma geldi "Hayat sen planlar yaparken, başına gelenlerdir." zaten.
Sanırım bu son yılın başlığı bu olabilirdi. Başıma gelenler.
30 yaşımda öğrendim ki cidden hayat veremediğin sınavların tekrar tekrar önüne gelmesinden ibaret. Okul bitti diyorsun ama bitmiyor anasını satayım. İşe başlıyorsun, ayrı bir okul. İlişki, apayrı bir okul. Hayaller, okul. Akıl sağlığını stabil tutmak, koca bir fakülte. Açıkçası bu yaşımda ben, yoruldum. Daha önceleri de yorulduğumu sandığım zamanlar olmuştu. "Daha yorulmak için çok gencim" dediğim, durmadan zıplayıp aralıksız 12 saat dans ettiğim -ki düşününce şimdi bana bile inanılmaz geliyor, kendim yaşamasam gerçek olduğuna kesinlikle inanmazdım-, yılmadan her güne yepyeni bir motivasyonla başladığım zamanlar. Ama artık her şey bambaşka. Hafta sonları Kilyos'a gidip Cumartesi gecelerimi uyumadan geçiremiyorum misal. Yoruluyorum. Ya da eskiden olduğu gibi ajandamın her gününü dolduramıyorum. Eve gitmek istiyorum. Hem de bunu o kadar çok istiyorum ki, mesaimin son saatlerine yaklaştıkça kendi kendime söylenmeye bile başlıyorum. “Eve gitmek istiyorum.”
Ev demişken anlatayım. Bu yaşımdan tek dileğim ve en büyük beklentim, kendi evime sahip olabilmekti. Gerçekten. Benim salonum, benim mutfağım diyebileceğim, küçük, sade ve sadece bana ait bir alana sahip olabilmek, 30. yaşımdan tek beklentimdi. Şu an yaşadığım evden mutsuz olduğum için ya da şartlarım kötü olduğu için değil. Artık zamanının geldiğini düşündüğüm ve mecbur kalmadan yaparsam daha kolay alışabileceğimi bildiğim bir durum olduğu için. Bunu gerçekleştirebilmek adına, Eylül ayından itibaren kendime yıllık bir plan yaptım. Zaten yapım gereği, bu tarz planlamaları yapmakta üzerime yok maşallah. Listeler, zaman çizelgeleri, hesaplar hepsi tamamdı. Yeni yaşın ilk birkaç ayını borç kapatarak geçirdim. Bundan önce çılgınlar gibi ne harcadığını umursamadan sadece istediğini yapan kız gitti, yerine sadece kredi kartına para yatıran, evde oturan, insanlara hediye dahi almayan bir kız geldi. Kredi kartı borcumu kapattıktan sonraki adım, para biriktirmek ve ev bakmaktı. Ne hikmetse, tam o sırada, zammım açıklandı. %0. Harika. Para biriktirmek şöyle dursun, ekonomi denen zalimin bütün ev masraflarını 3 katına çıkartacak kadar göçmesi ile birlikte, harcamalar daha da katlandı. Eve kapanmalar arttı. Kiralar saçmasapan gözükmeye, sıfırdan bir eve taşınma fikri gözümde büyümeye başladı. Velhasıl bu yıl, kendimden beklediğim tek şeyi gerçekleştirecek o adımı bir türlü atamadım. Bir yandan çevremdeki insanlar ilk evlerini satın alırken, gerek kendi başlarına gerek sevgilileri ile eve çıkarken bu yaşımdan tek istediğim şeyi tamamen benim dışımda gelişen durumlar sebebiyle yapamamış ve yakın gelecekte de yapamayacak olmanın getirdiği aptal psikolojik durumdan bahsetmiyorum bile.
Psikoloji demişken, bu yıl yeniden psikoloğa gitmeye başladım. Başıma uzun süre bela olan panik atakları atlattıktan bir süre sonra artık her ne vesile olduysa sağ olsun, vücudum hiç tahmin etmeyeceğim durumlara daha da tahmin edemeyeceğim tepkiler vermeye başladı. Anksiyete ve depresyon çağımızın en moda hastalığı olsa da inanın, bu dünyada insanın kendine yapabileceği en kötü şeylerden biri bu modaya uymak. Açıkçası ben uymayı hiç istememiştim. Yıllar yılı yaptığım ve bana normal gelen şeyler, beni germeye, gereğinden fazla endişelendirmeye, elimi ayağımı titretmeye, uykularımı kaçırmaya, kalbimi sıkıştırmaya başladı. Pek sevgili psikoloğuma kalırsa bu durum, tamamen aile kaynaklı. Başka sorum yok, teşekkürler.
Bu durum günlük hayatımı çok etkilemiyor gibi gözükse de, aslında etkiliyor ve bazı günler sadece rutin şeyleri yapmak bile çok büyük bir zorlama gerektiriyor. Bu aslında kötü bir durum olmasına rağmen ne yazık ki, hayatım hakkında kendi başıma farkına varamadığım şeylerin de gün yüzüne çıkmasına yardımcı oluyor. Kısacası bu yaşımda ben, hayatın hiçbir alanında sınırlarımı çizmeyi bilmediğimi, kendi vicdanımı serin tutmak kisvesi altında hayatımın her alanında kendimi insanlara kolayca ve naifçe kullandırttığımı, “iyi insan olmak” adına birçok insanı gereksiz yere affettiğimi, insanlara hak ettiklerinden de fazla şans verdiğimi, hakkımı sandığım kadar kolay arayamadığımı ve ne yazık ki çocukluğumdan bu yana süregelen aile davranışlarından sandığımdan daha çok etkilendiğimi öğrendim. Zor da olsa anladım ki hayatım hep “umut etmekten” ve “hayal kırıklığına uğramaktan” ibaretmiş ve bu benim aslında “umut edilmeyecek” şeylere bel bağlamam yüzündenmiş.
30 yaşımda, insanların "hayır demenin gücü" denen olguya neden bu kadar sımsıkı sarıldıklarını da öğrenmiş oldum ve bu vesileyle bu sene de "neden bahsediyor ya bu insanlar" dediğim bir konu örnekleri ile karşıma çıkıp, bu insanların neden bahsettiğini bana öğretmiş oldu. Artık her yıl, "neden böyle dendiğini/yapıldığını/hissedildiğini anlamıyorum" dediğim her konudan en az biri karşıma çıkıp bu nedenin ne olduğunu bana öğretir oldu.
Bu yıl, ilk defa benden daha pozitif biriyle tanıştım. Lise arkadaşlarımın bana “doğan güneş” diye hitap ettiği, Ufuk'un bana Polyanna dediği günlerden bu güne nasıl bu kadar karamsar, umutsuz ve mutsuz bir insan olduğumu bilmiyorum ama sonunda ben bile bir duruma pozitif bakamazken, durup, gülümseyip benim de günümü aydınlatabilen biri girdi hayatıma. Aslında 4 ay süren aralıksız bir sohbetle hayatıma dokunmaya başlayan ve ani bir öpücükle günüme geceme dâhil olan bu adam, 30 yaşımda bütün karamsarlığıma, tüm mızmızlığıma, tüm kararsızlığıma, sabırsızlığıma, meydan okumalarıma, muhalefetliğime gülümseyen ve beni de gülümsetebilen yegâne insan haline geldi. Anladım ki kader, hayat, evren, artık adına ne derseniz deyin o "şey" insanı hep en ihtiyacı olan kişiler ile karşılaştırıyor. Uzun zamandır hiç bu kadar güzel, bu kadar naif sevilmemiş ve bu kadar çok desteklenmemiştim. Buna da buradan, şükürler olsun.
Bu yaşımda, bir şeyden sadece korkmanın, korktuğun şeyin başına gelmesinden daha zor ve acı verici olabileceğini öğrendim. İnsan beyni öyle bir şey ki, aslında başına gelse o kadar da sorun olmayabilecek ve "ee napalım yani bu da böyle o zaman" diyeceğin bir durumdan çekeceğin acıyı sadece "ya olursa" diyerek on katına çıkartabiliyor. Daha da inanılmazı, hayatını 30 yaşında kadar “en kötü ne olur ki ya” diyerek, bu düşünce halini etrafındakilere de öğreterek ve bu sayede endişeden kaçınarak yaşamış bir insanın bu noktaya gelmesi sanırım. Henüz bunun nasıl olduğunu öğrenemedim ama bu yıl yeniden, -sanki hiç bilmiyormuşum gibi- “en kötü ne olur” diyerek yaşamayı öğrendim.
Hayatımın 30. yılında, hayatın bir şeyleri bir araya getirmek için çok çetrefilli, çok uzun ve çok garip yolları olduğunu öğrendim. Bu yıl öyle bir şey oldu ki, bunca yıl çekilen tüm sancıların sebebini hep birlikte ancak bu yıl anladık. Sanırım ve umarım bu yaşımda, bir hikâyenin daha sonuna geldik.
Bu yıl, yolunda gitmediğini düşündüğümüz ve hatta bildiğimiz ve kurtulmak için uzun zamandır çabaladığımız şeyleri bırakma noktasına gelince, aslında elimizdekinin en iyisi olduğunu fark edip bir anda o şeye daha çok sarılabileceğimizi öğrendim. Gariptir, daha önce hiç tereddüt etmeden, arkama bile bakmadan atlayabildiğim uçurumlar ve hatta risk olmadığını düşünerek alabildiğim riskler, bu yaşımda bana fazla korkutucu gelmeye başladılar ve konfor alanım gitgide rahatsızlık vermeye ve aynı zamanda gitgide daha konforlu olmaya başladı. Henüz bu konfor alanından nasıl çıkacağımı öğrenemedim.
Bu yaşımda, insanların sebepsizce ve aniden hayatınızdan çıkmış olmasına rağmen, hiçbir özür, açıklama, mazeret ve hatta bahane dahi sunmadan yeniden hayatınıza dâhil olmayı isteyebileceğini, ama buna rağmen bu konuda en ufak çabayı göstermeyebileceğini öğrendim. Neyse, uzatmayacağım. Sanırım bunu zaten biliyordum.
Bu yıl kendime bir iyilik yaptım ve Noel için bir İngiltere bileti aldım. Zira bu yaşımda, artık burada bir Noel geçirmeye çalışmanın bir manası olmadığını öğrendim.
30 yaşımda, bana gösterilmeyen kıymeti karşımdaki kişinin karakteri sanırken aynı kıymetin başkasına gani gani gösterildiğini gördüğüm anda, insanları kaç yıldır yanımda olsalar da asla yeterince tanıyamayacağımı ve kıymet vermekle özen göstermenin insanların karakteri ile değil karşılarındaki kişi ile alakalı olduğunu yeniden öğrendim. Bu sefer biraz acı oldu ama iyi oldu. Bu sayede en yakın saydığım insanlardan aslında sadece "üşengeçlikten" veya "yok yere" göremediğimi fark ettiğim değeri ben de karşılık olarak vermemeyi öğrendim.
Bu yıl Nisan ayında sadece bir cenazeye gittim.
Bu yaşımda pek tatil yapamadım ve neredeyse hiç dans edemedim. İlk defa annemle Çeşme’ye gittim. "Diren Meme" fotoğraflarının sonuncusunu çektim. Bu yıl sadece iki rulo film tab ettirdim, yalnızca 5 kez sinemaya gidebildim. Yine hiç terfi almadım. Hiç yeni bir şey keşfetmedim. Hiç sergiye gidemedim ama en azından 2 kez tiyatroya gidebildim. Cumartesi gecelerini Pazar sabahlarına bağlayamadım. Dostlarıma yeterli vakit ayıramadım. Cuma akşamları viskimi yudumlayamadım. Neredeyse hiç konsere gitmedim ama gördüğüm en kalabalık iki düğüne bu yıl katıldım. İlk defa kısa bir Vertigo faciası geçirdim ve bu yüzden 30 yaşımda hayatımda ilk defa serum taktırdım. :)
Sancılı, huzursuz, vakitsiz, kendimden mutsuz, yarınımdan umutsuz geçen bu yıl, canımdan can, ruhumdan ruh, elimden imkan, yanımdan ise birçok insan aldı. Kıssadan hisse, bana kalırsa hiç keyifli, veyahut verimli bir 30 yaş geçirmedim.
Bugün akşam saat 9 itibariyle, 31. yılıma başlıyorum. Umarım, en kötü yılım 30. yılım olmuştur. Başka da dileğim yok. Bu boktan yılda yanımda duran, gülümseyen ve gülümseten herkese teşekkür ederim. Hepinizi öperim.
Dee.
5 notes
·
View notes
Text
Bir Lahana Meselesi..🍀
Bugün annem ile babamın tee memleketten getirdikleri kendi topraklarımızdan kendi elleriyle yetiştirdikleri Lahanayı aldım önüme..Tek tek açtım katlarını..Dedimki içimden Allah'm sen ne güzelsin ne de güzel bir nizam ile yaratmışsın herşeyi..Allah'n varlığına inanmak için bir lahanaya bakmak bile yetiyor aslında..Ne de güzel nimetler vermiş bize teşekkürler Allah'm.♥️
Neyse işte sonra bi güzel sardım.Kalan parçaları turşu yaptım.Daha da kalanları da börek yaptım..
Diyeceğim o ki..Miss gibi Memleket koktu benim mutfağım bugün..Miss gibi Anne eli koktu,Baba emeği koktu..🧿🤍
1 note
·
View note
Text
Bim Köfte Fiyatları
Bim Köfte Fiyatları son dönemlerde çok aratıldığı için yaptığımız fiyat araştırmasından sizlere bahsetmek istedik. Tüketiciler internet üzerinden fiyat araştırması yapmaktadır. Bim Köfte Fiyatı araştırması yapan tüketicilere tamda bu noktada yardımcı olmak istiyoruz. Ekonomideki hareketlilik nedeniyle neredeyse her ürüne gelen zam gibi Bim Köfte Fiyatları da zamlandı. Bim Köfte Fiyatı merakı olan kullanıcılar internetten arama yapmaya başladılar. Market Fiyatları sitemiz bu konuda sizlere hizmet sunmaktadır. Market ürünlerindeki fiyatların güncel ve zamlı oranlı sürekli olarak sizlere sunmaktadır. Bugünkü yazımızda Bim Köfte Fiyatları yer almaktadır. - Bim Köfte Fiyatları Ne Kadar? Güncel ve detaylı liste yazımızın devamında yer almaktadır.
bim köfte çeşitleri
Bim Köfte Fiyatları
Son zamlardan sonra hazırlanmış Bim Köfte Fiyat listesidir. Hatalı veya eksik gördüğünüz noktayı yorumlar kısmından bizlere bildirebilirsiniz. Ayrıca değerli görüşlerinizi yine yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz. Lafı daha fazla uzatmadan sizler için oluşturduğumuz Bim Köfte Fiyatları listesine geçelim; Bim Mutfağım Donuk Hamburger Köfte 225g 12,95TL Bim Emin Kuru Köfte 400g 21,40TL Bim İnegöl Köfte 400g 21,40TL Bim Emin Satır Köfte 400g 22,90TL Bim Izgara Köfte 400g 22,90TL Peki Bim Köfte Fiyatları bilgisine nasıl mı ulaştık? Mağazalardan, çağrı merkezlerinden ve internet kanallarından araştırma yaparak güncel ve doğru Bim Köfte Fiyatı listesini hazırladık. - Paylaştığınız Bim Köfte Fiyat bilgisi ne kadar güncel? Bim Köfte Fiyat bilgisi gibi sitemizde yer alan bütün market fiyatları bilgisi haftalık veya aylık periyotlar ile güncellenerek sizlere güncel olarak sunulmaktadır. Bim Köfte Fiyatı Yukarıdaki listede güncel olarak Bim Köfte Fiyat listesini paylaştık. Yukarıdaki listemizi inceleyerek güncel fiyatlara ulaşabilirsiniz. Ayrıca Market Fiyatları sitemizden güncel market fiyatlarını takip edebilir, Market Fiyatları instagram hesabımızdan güncel fiyatları sosyal medya üzerinden de takip edebilirsiniz. Güncel olarak paylaşılan Bim Köfte Ürünleri Fiyatı listesindeki sizlere önerimiz, Bim Köfte Ürünleri gibi sık tüketim ürünlerinin mağazalara gitmeden en uygun, en ucuz nerede satıldığını sitemizden öğrenerek aile bütçenize faydası olmalı. Özellikle pandemi sonrası ekonomideki büyüyen olumsuzluk ister istemez bizleri fiyat performans ürünlerine yönlendirdi. Bim Köfte Ürünleri gibi markanın kendi üretimi olan mallar sıkça tercih edilebilir hale geldi. Ürünleri satın almadan önce sitemizden fiyat bilgileri hakkında fikir sahibi olarak ev ekonominize katkıda bulunabilirsiniz. Market fiyatı sitemiz sizlere doğru ve güncel bilgileri sunmaktadır. Araştırdığınız ve bulamadığınız güncel fiyat listeleri için bizimle iletişime geçerek siteye eklenmesini sağlayabilirsiniz. Araştırmanızı önerdiğimiz diğer bir fiyat bilgisi ise; Bim 21 Ekim 2022 Aktüel Kataloğu bu listemizi de inceleyebilirsiniz. Bu yazımızda sizlere Bim Köfte Ürünlerinin reyon fiyat listelerini paylaştık. Sitemizdeki market kategorilerinden ilgili marketlerin fiyat listelerine de ulaşabilir araştırma sağlayabilirsiniz. Firmamız market fiyatlarını araştırmak ve paylaşmak üzerine kurulmuştur. Bu sayede amacımız tüketicileri bilgilendirerek olumsuz ekonomi şartlarında daha uygu fiyatlardan alışveriş yapmalarını sağlamak. Bir de güncel zam oranlarını takip edebilmeleridir. ÖNEMLİ BİLGİLENDİRME: Satın aldığınız Bim Köfte gibi ürünün ambalajını ve özellikle son kullanma tarihini kontrol etmeyi kesinlikle ihmal etmeyiniz. Ayrıca örnek vermek isteriz ki cezve benzeri ürünlerde ürünün fiziki yapısını ve ciddi hastalıklara yol açan kalay kontrolünü yapmayı unutmayınız. Gıda alışverişlerinizde ürünlerin paket durumunu ve son kullanım tarihi kritik önem taşımaktadır. Siz ve ailenizin sağlığı için bahsettiğimiz önlemlere mutlaka dikkat edin.
bim tavuk köfte Bim Köfte Fiyatları Hakkında Sıkça Sorulan Sorular? - Bim Köfte Fiyat Bilgisi Güncel midir? Evet paylaştığımız Bim Köfte Fiyat Listesi günceldir. Haftalık olarak güncellenerek sizlere en güncel hali sunulmaktadır. - Bim Köfte Fiyat bilgisi Nasıl Temin Edilmektedir? Bim Köfte Fiyatları hakkındaki fiyat bilgisi ilgili kurumlardan temin edilmektedir. Yani direk kurumdan öğrenilen bilgi paylaşılmaktadır. Zaman zaman kendimiz giderek, yerinde görerek de fiyat listelerine ulaşmaktayız. Dikkatinizi Çekebilir; Bim Pastırma Fiyatları Bim Köfte Fiyatı ile alakalı merak edilenleri paylaşmaya çalıştık. Web sitemiz Bim Köfte Fiyatı gibi merak edilenleri kullanıcılara sunmak üzere tasarlanmış, görev almakta ve çalışmaktadır. Bim Köfte Fiyatı ile ilgili yorumlarınızı sizlerde yorumlar kısmından bizlere belirterek katkıda bulunabilirsiniz. Bim de Hangi Köftelar Var? Mağazaların önde gelenlerinden Bim da hangi Köfteların olduğunu yazımızın yukarısında sizler için belirttik. Bim marketlerde tercih edilen Köfte türleri gibi sürekli kullanılan ürün fiyat bilgilerini sürekli paylaşmaktayız. Köfte Ürünleri Fiyatları listesini Bim ürün fiyatları kategorimizde paylaştık. Bim ürün fiyatları kategorimizden diğer Bim ürünlerini de inceleyebilirsiniz. Köfte Ürünleri Fiyatı güncel fiyat olarak paylaşılmıştır. Fiyatlarda döviz kurlarındaki hızlı değişken durum dan dolayı oynama olabilir. Bundan dolayı en doğru bilgili mağazaya gittiğinizde öğrenebilirsiniz. Burada hazırladığımız yazılar sadece bilgilendirme amaçlı olmaktadır. Dikkatinizi Çekebilir; Bim Sabun Fiyatları Market Fiyatı web sitemiz sizlere ekonomik açıdan yardımda bulunmaktır. Daha avantajlı fiyatlardan yararlanmanızı sağlamak üzere hizmet vermektedir. Sitemizdeki fiyatlar haftalık veya aylık periyotlar halinde güncellenmektedir. Güncel olmadığını düşündüğünüz veya hatalı gördüğünüz bilgileri bizlere yorumlar kısmından bildirebilirsiniz. Siz değerli kullanıcılarımızın yorumları bizler için kritik önem taşımaktadır. Yorumlar verdiğimiz hizmete yön vermektedir. Yaptığınız yorumlar doğrultusunda yazılarımıza ve hizmetimize şekil vermekteyiz. Sitemizde bulamadığınız fiyat bilgisi olursa bizlere iletişim bilgilerimizden ulaşabilirsiniz. Siteye eklenmesini sağlayabilirsiniz. Bim Market Fiyatları kategorimizden diğer ürünlere de bakabilirsiniz. Bim Köfte Fiyatları yazımızın sonuna geldik. Sizler için paylaştığımız Bim Köfte Fiyat bilgisi gibi diğer fiyat bilgilerini sitemiz üzerinden takip edebilirsiniz. Sağ üst köşede bulunan arama çubuğuna dilediğiniz market veya ürünü yazarak araştırma yapabilirsiniz. iyi Günler dileriz. https://www.youtube.com/watch?v=7EUKd8JR5RE Bim Köfte Hakkında Fiyat bilgisini paylaştığımız Bim Köfte maalesef her ürün gibi son aylarda sürekli zam almaktadır. Zamlanma durumunu takip ederek sürekli güncel fiyat bilgisini size sunuyoruz. Fiyatlarda hızlı gelişme olduğu taktirde maalesef bizlerde gecikme yaşayabiliyoruz. Fiyatları belirli periyotlarda güncelliyoruz, sizde bize yorumlar kısmından ulaşarak güncellenmesini sağlayabilirsiniz. İnstagram sayfamızı takip ederek te güncel fiyatları öğrenebilirsiniz. Bim Köfte fiyatları yazımızın sonuna geldik. Sitemizdeki arama butonundan merak ettiğiniz ürünlerin ve marketlerin fiyatlarını araştırabilirsiniz. iletişim bilgilerimizden bizlere ulaşabilirsiniz. Read the full article
#bimburgerköftesifiyat#bimdanaköftefiyatı#bimeminhamburgerköftesi#bimeminkasapköftefiyatı#bimeminköftefiyatı2022#bimeminköftefiyatı2023#bimeminköftefiyatı2024#bimhamburgerköftesifiyat2022#bimhamburgerköftesifiyat2023#bimhamburgerköftesifiyat2024#bimhazırköftefiyatları#bimkasapköftefiyat#bimkaşarlıköftefiyatı#bimköfteçeşitleri#bimköftefiyatları2022#bimköftefiyatları2023#bimköftefiyatları2024#bimköfteharcıfiyatı#bimtavukköfte#bimdeköftefiyatları#köftebimfiyatları#köftefiyatlarıbim
0 notes
Text
çalakalem
“İnternetin ulaşılabilir olmaması şu devirde akıl alır gibi değil. Yıl olmuş 2022. Konakladığım yerde ücretsiz wifi yok. Telefondan onlarca para vermek durumunda kalıyorum. Onu da kısıtlı kullanmam gerekiyor ki acil işler olursa sıkıntı yaşamayayım. Film izleyemiyorum, dizileri bitiremiyorum. Youtube’da keyif aldığım videoları takip edemiyorum. Bu yaz bazı bilgisayar programlarını öğrenecektim boş zamanlarımda, yok. İnternete ihtiyacım var. Ha tamamen izole olsak, internetten bağımı koparsam kendimde ne var? Yanımda kitabım ve defterim var. Bir de yapmak zorunda olduğum sorumluluklarım. Çünkü konaklıyorum burada. Suluboyalarım yanımda değil, kitaplarım yok, mutfağım yok, ukulelem yok… Şehrin bir semtine sıkıştım. Evimi özledim.” Anneme aynen bu konuşmayı yaptım. Bana fotoğraftaki sözü hatırlattı. “Home is not a place, it is feeling.” Evet feeling de benim burada bahsettiğim ev özlemi farklı. Ev gibi hissettiren duygular ve insanlar olmasa bu şehir çekilir gibi değil. Üstelik hayattan memnun olmak konusunda zorlanan bir insan da değilim. Ama evimi özlüyorum. İçinde huzur olan, düzeni kendime, bize ait olan, güvenli, konforlu alanı özlüyorum. Yurt böyle değil, otel böyle değil. Şu geçirdiğim süreci anneme şöyle anlattım ve zihnimde her şey daha çok yerine oturdu: Çocukluğumdan beri sürekli şehir şehir taşındık ya. Kendimi bir saksı çiçeği gibi hissediyordum. Kökleri utangaç, kısa. Güneşi sürekli deği��en, yerine dar gelen, potansiyelini gerçekleştiremeyen bir bitki gibiydim. Köklenmek, toprağa bağlanmak istiyordum. Yaklaşık son on senedir şehrimiz değişmedi. Büyüdüm. Güneşiyle, suyuyla, havasıyla, insanlarıyla. Kendimi buldum. Dallarım yapraklandı. Kuşlar ve mevsimler geçti. Şimdi bir dalımı koparmışım da bir şişeye koymuşuz gibi. Şişe de kökleri çıks��n, buraya da diker yetiştiririz gibi. Aynı buyum. Büyümenin yolunu yine bulucam. Yaşıyoruz çok şükür.
Kuytu köşe. O kadar hoşuma gidiyor ki şu iki kelime. Kuytu ve köşe. Tam oradayım. Işık loş, hava serin, kulağımda Ege tınıları. Kendimleyim. Önümde özlediğim sarı ekran. Yazmaktan, dökmekten uzak kaldım. İstemeden oldu diyemem. Vakit yaratmaya çaba göstermedim açıkçası. Kendimi iyileştirmenin en iyi yolu buydu oysaki. Cesaret gerekiyor yazmaya. Ben onu kaybetmiştim. 20’li yaşlar çok acayip gerçekten. Ergenlikten geçen kimlikle yetişkinlik hayatına giriyorsun. Üzerine ya dar ya bol geliyor hayat. 30’lar uzaktan el sallıyor. Bağırıyor bir de şöyle: “eğer şu yaşlarında çoğu şey yolunda giderse buraya geldiğinde bi oh diyeceksin” İnandırıcı mı? Biraz. Zaten ondan bu çaba. Kendi başına ayakları üzerinde durman lazım. Mesela daha önceki yıllarda geç kaldım hissiyle boğuşurken şu an hiç öyle değil hayat. Evlenen de var, çocuğu olan da, askere giden de, okuyan da, mezun olup işsiz kalan da. Klasik muhabbet. Ben ise 20’lerimde ruh sağlımla uğraşmayı seçtim sanırım. Dünyada bu kadar yaşamışım. Yaralarımızı bir iyileştirelim zaten azdır diye mi düşündüm, bilemiyorum. Ancak terapi denen şey resmen kabuk koparmak gibi. Acısına dayanıyorsun ve sonrasında her şey daha dengeli. Patikada yürürken adımlarını sağlam basmanın mutluğuyla devam ediyorsun. Az kaldı.
Hikayelere nasıl başlıyorduk?
0 notes
Text
İnsan hep istedigi şeyle sınanır, kaçtığı şeye yakalanırmış.
Hep kendi evim olsun istedim, kendi düzenim, kendi mutfağım, kendi özgürlüğüm..
Evin küçük şımarık kızıyım ya istesem neden mümkün olmayacaktı ki, kıyamadım annemi yalniz bırakmaya..
Sonra eşimle evlendim, tamam dedim ben bu adamla hem hayatı paylaşır hem de özgür hissederim..
Sonucta eşim modern bir adam, özel hayatıma, calismama, arkadaşlarıma mümkün değil karışmaz!
Sonra ben hep istediğim şeyle sınandım...
Ülkenin hali ortada yurt dışına taşınmaya karar verdik. Evlendik..
Masraf olmasın diye eşimle geçici annemin yanına taşındık. 5 aylık bir süreçten sonra annem ege'ye taşınmaya karar verdi.. mutlu oldum onun adına hem de çok.. Ah canım annem yıllarca başımızdan hiç eksik olmadın, Allahım bundan sonra da eksik etmesin.
Gel gelelim eşimin bekar evinde yasayan anne ve babasının yanına taşındık. Kendimize ait odamız, ebeveyn banyomuz, sözde kendi alanımız var. Ama internet çekmiyor kapıyı açık bırak, yok kedi sizin odada mi, yok odanızda boş tabak çöp var mi...
Yanlıs anlaşılmasın kayinvalidemin benden hiçbir beklentisi yok. Ama ben artık buna tahammül edecek durumda değilim. Yıllarca kendi evimi istedim, aman annem yalniz kalmasın diye ayrılmadım yanından.. simdi can dostu lise arkadaşıyla yaşıyor.
Evlendim ya, kocama emanet etti beni !!!!
Kocam...
Ne büyük hevesti ona bunu söyleyebilmek. Dünyanın en kibar, en sevecen insanı..
Ama gel gelelim ben.....
Sürekli mutsuz, sürekli huzursuzum diyen bir kadınım.. ( onun ağzından )
Eşime ailem karşı çıkmasın diye hep o kadar överek bahsettim ki, onda sevmediğim bir yön var mi diye hiç dikkat etmedim. Sevmediğim demeyelim de bir yönü var, bencil davranmayı biliyor.
Peki ben; hep mutsuz olan kadın!!!!
İki kardeşten küçüğü, evin nazlı kızı, annesi yoluna ölür, babası ne istese hayır demez, hele bir abisi var dünyalar kadar merhameti,, arkasına sığındığı Çin seddi gibi sert duvarları var..
Ha bir de dağılan bir aile.. yine de aynı ilgide bir baba, depresyon kaynaklı sürekli uyuyan bir anne, hep uzakta olan ama elini üstümüzden hiç eksik etmeyen abi..
Gel zaman git zaman baba evlenir, şimdilerde 6 yaşında bir de kız kardeşim var. Babami mutlu ediyor, hayata bağlıyor. Ne mutlu..
Ve bana tekrar gelecek olursak
Kolejlerde okumuş, zengin çevrede büyümüş, ailenin bilmiş dereceli zeki kızı. Yapamayacağı şey yok. Anne baba ayrıldı yoksa nerelere gelirdi diye hep hakkımda konuşuldu...
Zar zor girdim bir veteriner fakültesine. Onun da başı sonu ayrı travma. Patolojik manyak bir ilişki.. özgür ruhlu kızın belalı sevgilisi.
Bitti gitti derken hooop bir de bakmışım hiç yaşamam dediğim İstanbuldayım. Okulu da değiştirince 7.5 senede bitti üniversite...
Etrafımda eski zengin arkadaslarim yok, devlet üniversitesine gidiyorum. Son model arabam otoparkın en sonunda, utanıyorum.. maddi yönden değil asla ama biliyorum, ben oraya ait değilim.
Biten okulun ardından başarısız bir klinik hayatı. Veterinerim ya, tedavi yapicam. Olur mu oyle sey pas pas dururken. Zaten okul zor bitmiş, kendime güvenim yok. Yok dedim yok paraya aylarca ezildigim yeter. Ezigim cunku, yıllarca annem mütevazi ol demiş. Dememiş ki kendini de salak yerine koydurma.
Is güç de bitti. Babamin verdiği emekli kartı maaşımdan daha yüksek, ah diyorum para geliyor, babacım diyorum hediyeler alınıyor. Nasıl güzel bir ailem var anlatamam..
Peki gelelim simdi bu mutsuz kıza..
Yıllardır hayalini kurduğu evi aldı, kocası ile birlikte. Cebimize uygun yeni gelin altınları falan derken -1. Katta bir bodrum katı.
Asla gocunmam. Gurur duydum, ilk evimiz..
Sonra bana bir şey oldu..
Ben kendi hayallerimi evliliğime odakladım.
Fakat ben kendimi bir yere ait hissetmiyorum ki..
Onun yanına da ait hissetmiyorum...
Hala babami arayıp dertleşesim, sana ihtiyacım var diyesim var..
Ama yapamam. Artık evliyim ya ne olsa kocamdan bilirler. Her sey iyi demekten annemle dertleşemez oldum. Simdi çıkıp gitsem yanina desem ki anne ben cok kötüyüm, yatıp dizine ağlasam. Evliliğimde problem var sanacak.
Ilk gün kendime bir söz verdim. Bizim sorunlarimiz ailemize yansımayacak.
Peki ya bu kadar sorun yokken ben boşanmayı düşündüğümü nasil söylerim. Ya Kocam yıkılır mı acaba ??
Huzuru parada kimse bulamadı deyip bütün imkanlarımı arkada biraktim, gram da pişman değilim. Ama huzuru parasızlıkta da bulamadım.
Ben o bodrum katında yaşamak istemiyorum
Ben annemin evine dönmek istemiyorum
Ben kayinvalidemde kalmak istemiyorum
Ben kocamın surekli mutsuzsun şikayetlerini dinlemek istemiyorum.
Benim en istediğim şey bir yuva sahibi olmakken Ben yuvanın içinde hapis kaldım..
Ben bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum
Süremi tamamladım, sonsuz uykuya dalmak istiyorum..
Peki ya annem, babam, abim yaşayamazlar ki bana bir şey olursa. Ya Kocam, demezler mi bu kız senin yüzünden mi canına kıydı diye.
Ben ona bu vebali nasıl yüklerim.
Ama olmuyor.
Ben, mutsuz seyda, yaşamak istemiyorum.
Hayattan hiçbir beklentim kalmadı..
Aşka cok umut bağlardım
Ask diye bir şey yok.....
Heyecan var, o da her zaman geçer gider..
Bugun evi terk etmeyi düşünürken sakinleşmek için 2 xanax aldım. Simdi fazlasını alsam kayinvalide içeride, kayinpeder içeride. Kocam yeni evimizin tapusu için 3 gündür arkadaşında kaliyor. Dil derslerine girmedim diye çocuk gibi azarlıyor beni.
Ya ben nefes alamıyorum.!!!
-Sen tanıdığımdan beri boylesin...
Eyvallah..
Ne boşanmaya gücüm var
Ne yeniden başlamaya
Ne olur ölsem
Ama anam babam üzülmese, ben onlara kurban olurum.
0 notes
Photo
Sizden gelenler ve çiçrk gibi mutfaklar ile devam edelim. Kullanılan renkler üst dolaplarda Xantos rengimiz ve alt dolaplarda Mira-Aspendos rengimiz kullanılmıştır. Daha sonra Likör iç mekan vernik ile tamamlanmıştır. Kenarlarda hafif ve çok dozunda eskitme uygulanmıştır. Sahibinin sesi şöyle diyor, 25 yıllık mutfağım. Değişimden çok memnun kaldım. 🧿🧿🧿💐🙏 Güzel günlerde kullanılsın. Biz sadece Işın Mumcu Artisan ®️ ürünleri ile boyuyoruz Artık mutfak dolaplarınızı, Çelik kapı ve oda kapılarınızı ,seramik yüzeyleri,eski mobilyalarınızı ve duvarlarınızı kendi zevkinize göre dönüştürmeniz çok kolay ! Işın Mumcu Artisan ürünleri ile zımpara veya astar yapmadan kokusuz bir şekilde kolayca boyayabilirsiniz Ürünlerimiz: ✅ Kokusuz su bazlı ✅ Kurşunsuz VOC değeri 0 ✅ EN71-3 belgeli insan sağlığına zararı olmayan boyalardır Tamamen yerli üretim olup Türkiye’nin her yerine satış vardır. Websitemiz den tüm bilgileri ve ürünleri online olarak temin edebilirsiniz Boya Wax veya verniklerimiz ile sabitlenir. %100Yerli ürünler. Zımpara yapmadan direkt olarak boyarsınız. Kokusuz,kurşunsuz, İnsan sağlığına zararlı madde içermeyen ,su bazlı, voc değeri sıfır, kadifemsi dokuda ,çabuk kuruyan,demir,lake,kaplama,seramik,vernikli mobilya ,mdf yüzeylerde,ham ahşaptan rahatça boyama yapabileceğiniz boyalar ve ürünlerdir. #dekor #mutfakdolapları #duvardekorasyonu #kendinyap #duvardekoru #mutfakdekorasyonu #duvarboyama #mutfakmasasitakimlari #tasarım #dekorasyon #mutfak #yazlıkev #mutfagım #mutfakgram #mutfakdekor #diy #evdekorasyonu #kendinyap #chalkpaint #mutfak #mobilyayenileme #isinmumcuartisan #dolap #ceyiz #dekorasyonfikirleri #evdekorasyon #dekorasyonönerileri #mobilyadekorasyon #banyodekorasyonu #evdekorasyonfikirleri (Isin Mumcu Artisan) https://www.instagram.com/p/CR1-bFyH-F7/?utm_medium=tumblr
#dekor#mutfakdolapları#duvardekorasyonu#kendinyap#duvardekoru#mutfakdekorasyonu#duvarboyama#mutfakmasasitakimlari#tasarım#dekorasyon#mutfak#yazlıkev#mutfagım#mutfakgram#mutfakdekor#diy#evdekorasyonu#chalkpaint#mobilyayenileme#isinmumcuartisan#dolap#ceyiz#dekorasyonfikirleri#evdekorasyon#dekorasyonönerileri#mobilyadekorasyon#banyodekorasyonu#evdekorasyonfikirleri
0 notes
Text
Değişimi başlatan o sihirli anın farkındalığı... ☀️
Özel notlarımdan. Ancak bilinç seviyesi eşleşenler için bir şeyler ifade edebilir, sorgulamaya itebilir, daha alt seviyeler için anlamsız gelebilir, daha üst seviyeler için "ne güzel farkındalık bu, iyi ki hatırlattın" hisleri yaratabilir :)
#25.05.2023#farkındalık#farkına varmak#değişim#alıntı değil#kendi mutfağım#benim postum#opicalypso notları
1 note
·
View note
Text
İSTEK
İstek, bunu henüz 6 7 yaşlarım anlatsın size, ben büyük olunca, babam gibi cebimde istediğim kadar çikolata alacak kadar para olsun.(istediğime ulaşabileceğim bir birim olarak düşünün)
Ve şuan, sadece bir yere aidiyet hisedebileceğim üstümü kapatacak bir çatı, kendi odam ve kendi mutfağım (yemek yapmayı çok seviyorum da:))
Küçüğüme, şu an'a ve 45'lik bana istek'de her zaman O'na aitsin.
Kalk haydi, ebediyen uyuyacağız zaten!
0 notes
Text
21:48 kendime mantı yapıorum yaşasın kendi evim yaşasın kendi mutfağım
6 notes
·
View notes
Photo
Mutfaklarda Bakır Şıklığı! Modern ve ileri teknoloji tasarımları, kendi buluşları ile ilklere imza atan böylece yaşamlara değer katan Karaca, tüketicilerini gelenekselleşmiş tarihsel dokularla da buluşturuyor. Aile büyüklerimizin evinde görmeye alıştığımız, nostaljik bakır tencereler Karaca ile mutfaklardaki yerini alıyor. @karaca @karacahome • • #dekorasyon #mutfakdekorasyonu #mutfak #tencereseti #tencereyemekleri #mutfağımıseviyorum #mutfağım #yöresellezzetler #yöreselürünler (Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CC20K5WMoNB/?igshid=4w32m2a0tuhr
#dekorasyon#mutfakdekorasyonu#mutfak#tencereseti#tencereyemekleri#mutfağımıseviyorum#mutfağım#yöresellezzetler#yöreselürünler
0 notes
Text
Büyüleyici Bağırsak ~ Giulia Enders 📖
Mutfağım sirke, kefir, ekşi maya, turşu, kombiyotik yoğurt, probiyotik yoğurt, probiyotik dondurma, mercimek-nohut unu gibi fermente ürünler konusunda bir atölyeye döndüğünden beri bakterilerle çok keyifli bir ilişkim var. Mutfakta değil de adeta bir mikrobiyoloji laboratuvarında çalışıyor gibi hissediyorum kendimi. Bazen uzun ve zahmetli uğraşların sonunda maalesef istenilen fermentasyon gerçekleşmiyor bazense ilk denemede bile mucizevi şekilde tekstürü ve kıvamı yakalayabiliyorum.
Tüm bu fermente ürünler ile varmak istediğim nokta ise sağlıklı bir beden ya da sağlıkla yaş almak. Tabi bu fermente gıdaların ucu bir şekilde pek çok bakteri barındıran ve bağışıklık sistemimizin merkezi olan bağırsaklarımıza varıyor ve bağırsak konusunda etraflıca bilgilenmek zaruri hale geliyor. Ne de olsa modern tıbbın kurucusu Hipokrat “Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar. Bağırsak hasta ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır.” demiştir. Giulia Ender’sın kaleme aldığı Büyüleyici Bağırsak bu konuda bir şeyler öğrenmek isteyenler için gerçekten iyi bir rehber.
Yazar Giulia Enders 1990 doğumlu. 17 yaşındayken bacağında bir yara açılıyor ve sonra bir türlü iyileşmeyerek tüm vücuduna dağılıyor. Hiç bir doktorun çare bulamadığı bu hastalığa hasta olmadan bir hafta önce kullandığı antibiyotiğin sebep olduğunu anlıyor. Bu süreçte kendi üzerinde sağlıkla ilgili pek çok deneme ve keşif yapıyor. Nihayetinde tıp okumaya karar veriyor ve okuyor. Tıpta uzmanlaşma aşamasında okul eğitimi aşamasınca ‘üvey evlat’ muamelesi gören bağırsağı tercih etmesinin nedenini bağırsak ve beyin arasındaki bağlantı karşısında büyülenmiş olmasına bağlıyor. Bağırsağın fiziksel ve ruhsal sağlığımızı nasıl etkilediğini derinlemesine araştırmak istiyor.
Yazar bağırsakta neler olup bittiğini, araştırmaların bu konuda getirdiği yenilikleri, rahatsızlıklarla nasıl mücadele edilebileceğini eğlenceli bir dille anlatmış. Akıcı olmasına rağmen anlaşılması çok da kolay bir kitap değil. Bazı tıbbi terimlere, anatomi ve fizyoloji bilgisine aşina olmak gerekiyor. Ama yazarın bağırsaklarımız konusunda okuru bilgilendirmek hususundaki coşkusu adeta kitaptan taşıyor diyebilirim. Ve kız kardeşi Jill Ender’sın illüstrasyonları gerçekten çok tatlıydı. Sadece hoş değil aynı zamanda konuyu daha iyi anlamayı sağlayacak kadar da başarılı çizimler.
Elbette ki lisedeki biyoloji derslerimizde bize sindirim sisteminin temellerini öğrettiler: Yiyecekler yemek borusundan geçerek mideye girerler, sekiz metre uzunluğundaki ince bağırsaklardan geçerler, kolonda dinlenirler ve nihayet vücuttan dışarı atılırlar. Ama asıl kilit noktası bu sürecin detaylarındadır; özellikle de beyin kadar karmaşık olan bu sistemin tüm otoimmün sistemimizi nasıl kontrol ettiği, bizi hangi yollarla hasta ettiğidir.
Bu tür kitaplar okumaktaki aldığım keyfin temeli vücudu daha iyi tanımama vesile olmaları. Artık şuna iyice eminim ki yirmi, otuz, kırk, elli, altmış ve hatta yetmiş yıl yaşamış olsak bile, vücudumuzu sandığımız kadar da iyi tanımıyoruz. Daha vahimi bu konuda bilgilenmeye pek de gerek duymuyoruz. Kendi vücudumuzun kontrolünü doktorlara teslim edip kendimizi geri çekiyoruz. Oysa ancak vücudumuzu tanıyarak, sağlığımızı koruma, kendimizi güçlendirme konusunda kontrol sahibi olabiliriz.
Bu kitap benim için gerçekten de büyüleyici bir kitaptı ve daha önce bilmediğim ya da bilip de mantığını tam olarak bilemediğim birçok şeyi öğrendim. Bu kitabı okurken not almak için bir dizüstü bilgisayar veya kalem bulundurmanızı tavsiye ederim. Zira bu değerli bilgilerin havaya uçmaması lazım. Kendi notlarımı burada kısımlar halinde özetleyeceğim. Baştan uyarayım uzun sürecek bir özet olacak bu 😉
📌 3 bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde bağırsak ve genel olarak sindirim sistemimizin yapısı ve fonksiyonu anlatılmış. Alerjiler, intoleranslar gibi konular ele alınmış. İkinci bölümde bağırsağın, beyin ve dolayısıyla sinir sistemi ve duygularımızla olan etkileşimine değinilmiş. Üçüncü bölümde ise bağırsak bakterileri, florası, kötü niyetli bakteriler, parazitler, antibiyotikler, probiyotikler ve prebiyotiklerden bahsetmiş yazar.
Kitabı bitirdiğimde keşke bir dördüncü bölüm olsaydı ve bağırsakla ilgili hastalıklar (ibs, ülseratif kolit, Crohn vb gibi) hakkında daha çözümsel öneriler içerseydi diye düşündüm. Evet yazar bu hastalıklara satır aralarında değinmiş ama bir başlık olarak ele alıp onlara neyin sebep olduğu ve bunların belirtilerini yönetmek için neler yapılabileceğini bahsetseydi süper olurdu.
📌 Yazar çinko içeren ürünlerden birkaç hafta boyunca fazlaca tükettiğinde koku alma duyusunun çok güçlendiğini fark ediyor.
📌 Bağırsakla bağışıklık sistemimiz arasında olağanüstü bir ilişki var ve nihayet artık bu konu hakkında yavaş yavaş bilinçleniyoruz. Bağırsak bağışıklık sisteminin üçte ikisinin düzenini sağlar, aynı anda küçük ekmekleri ve sosisleri öğütür ve kendine özgü yirmiden fazla hormon üretir.
📌Tuvaletimizi yaparken en eski zamanlardan beri doğalında kullandığımız pozisyon “çömelmek” tir. Modern bir alışkanlık olan “oturma alışkanlığı” 18. yy ın sonlarında ortaya çıkmıştır ve evlerimizde bulunan alafranga tuvaletler hayatımıza girmiştir. Bununla birlikte hemoroid, diverkül gibi bazı modern hastalıklar da hayatımıza girmiştir. Yapılan araştırmalar çömelmenin kasları gevşettiği, yolu düzleştirdiği ve bu sayede dışkının çıkmasının yollarını açtığını göstermiştir. Çünkü bağırsak sistemimiz klozette oturarak işimizi hallettiğimiz süreçte boşaltım kanalının tamamen açılacağı biçimde tasarlanmamıştır ! Dünya çapında çömelerek işlerini halleden 1,2 milyar insan içinde Diverkül hastalığına yakalanana neredeyse yoktur ve Hemoroid hastalığına yakalananların oranı da oldukça düşüktür. Ne yani şimdi porselenden yapılmış tahtlarımızı bırakıp işimizi çömelerek mi halledeceğiz diye düşünebilirsiniz. Buna gerek yok. Yapılan araştırmalar klozete oturarak çömelmenin sağlıklı olacağını göstermiştir. Bunun için yapılması gereken vücudun üst kısmı hafif bir şekilde öne doğru eğip, ayakların altına ufak bir tabure koymaktır. Aşağıdaki temsili çizim de gayet açıklayıcı.
📌 Günde ortalama 0,7 – 1 litre kadar tükürük üretiyoruz. Tükürük bezlerinde üretilen bu kadar tükürük ağzımızın içindeki 4 noktadan geliyor. İkisi yanağın iç kısmında, sağ ve sol kısımda hafif kabarıklık şeklinde hissedilen yerlerde. Diğer iki nokta dilin altında. Ancak asıl şaşırdığım bilgi tükürüğün filtrelenmiş kan olduğunu öğrenmek oldu. Kan, tükürük bezlerinden süzülerek geçerek alyuvarları geride bırakıyor.Buna karşın kalsiyum, hormonlar ve bağışıklık sistemindeki antikorlar kandan ayrılarak tükürüğümüze karışıyor. Bununla birlikte tükürük bezlerimiz de farklı maddelerin ilave edilmesini sağlayabiliyor. Tükürüğümüzün içinde morfinden bile daha etkili bir ağrı kesici olan opiorfin bulunmaktadır. Elbette çok az miktarda. Uyurken ise hemen hemen hiç tükürük üretmiyoruz. Bu mikroplar için geçiş serbest demek. Ağız kokusu ve boğaz ağrısında bu önemli bir etken. Bu yüzden uykudan önce ve sonra diş fırçalamak akıllıca bir eylem. Hatta son üç-beş aydır Zeytinyağı veya Hindistan cevizi yağı ile oil pulling (yağ çekme) yapıyorum ki insana kendini çok iyi hissettiriyor. Tavsiye ederim. Aslında bu ayrı bir post konusu olabilecek kadar da kapsamlı.
📌 Aynada dilimize baktığımızda dilin göremediğimiz içinde kalan kısmında dil kökü vardır. Burada pembe kubbeler vardır. Bu kubbelerin görevi yuttuğumuz her şeyi gözden geçirmektir. Burada dış dünyadan gelen yabancı maddelere alıştırılmayı bekleyen, bağışıklık sistemine ait hücrelerden oluşan bir ordu mevcuttur. Burası lenf sistemimizin bir parçasıdır. Meraklı bir biçimde yabancı maddeleri tadarlar. Mesela elma parçacıklarını rahat bırakırken boğaz ağrısına sebep olabilecek parçacıkları yakalamakla yükümlüdürler.
📌 Kitapta yer alan bilgilerden bir diğeri de bademciklerin alınması gerekiyorsa 7 yaşını geçtikten sonra alınmasının daha uygun olacağıdır (çok acil değilse). Bademcikler kalp sağlığı ve kilo konusunda da son derece önemli organlar ve 7 yaşından önce alınması durumunda kişiler kilo problemi yaşayabilmekteymiş.
📌 Sedef Hastalığı (Psoriasis) ile ilgili ilginç bir araştırmaya değinmiş. Diyor ki Psoriasis hastalarında boğaz ağrısı normalde görüldüğünden daha yoğun görülür. Bu hastalığın olası faktörleri arasında sürekli olarak bademciklerde saklanabilen ve bu nedenle bağışıklık sistemiyle uğraşıp duran bakteriler yer alır. Pek çok vakada bademciklerin alınmasına müteakiben bu hastalığın iyileştiği veya iyiye gittiği gözlemlenmiş. Benzeri durum romatizmal hastalıklarda da kaynak bademcikler olabilmektedir.
📌 Ağzımızın gerisinde 2 cm genişliğinde bir yemek borusu bulunur. Bu yemek borusu midenin tepesini ıskalayarak midenin yan tarafından bir yerden mideye bağlanır. Midenin sağ tarafı sol tarafından çok daha kısadır - bu yüzden şekli de yarım ay biçiminde, yamuk, küçük bir torba gibidir. Midemiz sindirim sistemimizin Quasimodo’sudur 😊 İnce bağırsağımız ise 7 metrelik uzunluğuyla yön duygusu olmaksızın bir sağa bir sola kıvrılır; ta ki kalın bağırsağı geçene kadar. Ayrıca göründüğü kadarıyla iltihaplanması dışında hiçbir işlevi olmayan apandis de bu bağırsağa bağlıdır. Ayrıca kalın bağırsakta bir sürü kabartı mevcuttur. Boncuk dolu bir kolyeye benzer. Ya da spiral hortuma.
📌 Yemek borusunun yemekleri midenin direkt ortasına değil de yandan girerek sağ tarafına ulaştırması sebepsiz değildir. Böylelikle yemek sonrası attığımız her adımda karnımız midemizi sıkıştırıp geğirmemize neden olmaz. Zengin bir yemek sonrasında dik oturmak mideden ağıza doğru ekşi bir tadın gelmemesi açısından, kambur oturmaktan daha etkilidir.
📌 Midemiz yalnızca yamuk değildir. Farklı uzmanlık alanları olan iki ayrı bölüme de sahiptir. Bir bölümün uzmanlık alanı sıvılarken diğer bölümün uzmanlık alanı katılardır.
📌 İnce bağırsakta besinler alabilecekleri en ufak hali almaları için parçalanır. Sindirim enzimlerimiz küçük makaslar gibi çalışarak hücrelerimize girebilecek molekül formuna getirirler. Tek 1 milimetrekare ince bağırsak dokusu üzerinde 30 adet tüy bulunur. Bu tüyler sindirim aşamasında olan besinlerin daha kolay aktarılmasını sağlarlar. İnce bağırsakta bizim neyi sindirip sindiremediğimiz, laktozu kaldırıp kaldıramadığımız, hangi yemeğin alerjiye sebep olduğu ortaya çıkar.
📌 Aslında apandis kalın bağırsağın oldukça önemli bir parçasıdır. Ameliyatla alınan kısım ise apandisin alt kısmında asılı duran “solucan şeklindeki uzantı” dır. Yani bağlı olduğu organla aynı isimle alınan bir parça. Ve bu uzantının ait olduğu yer bademciklere bağlı lenf sistemidir. Apandis iltihabına yönelik belirtiler ateş ve göbek deliğinin sağ alt kısmında hissedilen ağrıdır. Sağ alt kısmı elle bastırmak acıya sebep olur. Sol kısma bastırılınca bu acı azalır fakat parmağınızı bastırdığınız yerden çektiğinizde acı yeniden hissedilir.
📌 Kalın bağırsağımız ince bağırsağın bünyesine katmadığı şeylerle ilgilenir. Bir yılan gibi kıvrılarak ilerlemez. Kalın bir çerçeve gibi ince bağırsağın etrafından dolanır. Yemeklerden artakalanlar üzerinde yaklaşık 16 saat titizlikle çalışır.
📌 Çeşitli alerjiler, intoleranslar ince bağırsaklar ile bağlantılı olarak gerçekleştiği üzerinde kitap oldukça durmuş. Alerjik hastalıkların meydana gelişi konusunda bir teoriye göre bağırsak duvarımız kısa bir süreliğine daha geçirgen bir hal alabilir ve bundan dolayı yemek artıklarının bağırsak dokusuna veya kana geçişine izin verebilir. Gluten intoleransı, çölyak, laktoz intoleransı, früktoz intoleransı bu konuda ilk aklımıza gelen rahatsızlıklar. Gluten intoleransı tahminimizden fazla insanda var. Çölyak hastalığında gluten ve türevlerini tüketmek büyük iltihaplara yol açabilir; bağırsaktaki tüylere zarar verebilir . Laktoz intoleransta ise durum biraz daha farklıdır. Laktozu parçalayan enzim eksik olduğunda görülür. Sindirilemeyen laktoz parçacıkları ince bağırsak duvarından geçemeyerek direkt kalın bağırsağa geçer ve orada gaz üreten bakterileri beslerler. Yani süt ürünleri tükettiğimizde yaşadığımız gaz sorunları, mide bulantısı vb. bize beslenmiş olan bu bakterilerin ufak bir teşekkürüdür. Ayrıca yaş ne kadar ilerlerse vücudun sütte bulunan şekeri parçalama ihtimali de o kadar düşer.
📌 Kitapta yer alan çok yeni bir araştırma sonucuna göre früktoz intoleransı insanı depresif hale sürükleyebilir. Früktoz intoleransının arkasına saklanan mekanizma şöyledir: Früktoz zaten tek bir şeker molekülüdür. Parçalanmasına gerek yoktur. Tek işlem bağırsak duvarından geçiştir. Vücut sindiremediği bir kısım früktozu kalın bağırsağa gönderir. Bu da bakteriler için besin oluşturur. Gaz sancıları da sonuçtur. Sağlığımıza olumsuz diğer bir etkisi de şudur: Şeker diğer pek çok maddenin kana alımına yardımcı bir moleküldür. Aminoasitlerden biri olan triptofan sindirim sürecinde früktoza yapışmayı sever. Fakat karnımızda hepsinin transfer edilmesi imkansız olacak kadar fazla miktarda früktoz bulunması durumunda, mevcut triptofanı da kaybederiz. Vücudun serotonin üretmesi için triptofana ihtiyaç duyarız. Serotonin, mutluluk hormonları için uyarıcı madde olarak bilinir çünkü serotonin eksikliği depresyonu da beraberinde getirebilir. Bundan dolayı da uzun süre fark edilmemiş bir früktoz intoleransı insanı depresif hale sürükleyebilir. Serotonin yalnızca keyifli olmamızı sağlamaz, aynı zamanda o memnuniyet verici tokluk hissinden de sorumlu olan odur. Çabuk acıkmak veya sürekli bir şeyler atıştırmak früktoz intoleransının da yan etkisi olabilir, tabi buna bir de karın ağrısı eşlik eder.
📌 Bağırsak sağlığı ve beyin sağlığı birbiriyle çok ilişkilidir. Son zamanlarda pek çok makale ya da tv programı, sindirim bölgesi ve vücudun geri kalanı arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Karnımızda oluşan hisler çoğunlukla mevcut ruh halimizi etkilerler. Korktuğumuz zaman “altımıza kaçırırız”. Bir şeyi halledemediğimiz zaman “harekete geçemeyiz”. “Endişeleri yutarız”, kimi durumları önce ”sindirmemiz”gerekir ve olumsuz bir eleştiri “öğürtüyü beraberinde getirir”. Aşık olduğumuz zaman “midemizde kelebekler uçuşur”. Haksızlıkları “hazmedemeyiz”.
📌 Pek çok Alzheimer ve Parkinson rahatsızlığı hastaları kabızdır. İlk olarak beyni veya merkezi sinir sistemini etkilediğini düşündüğümüz bir hastalık, bağırsağı da etkiler.
📌 Vagus siniri beyinle bağırsak arasında iki yönlü bir iletişim sağlar. Bilgi akışı daha çok bağırsaktan beyine doğrudur.
📌 Kitap içerisindeki her bölüm benim için ilgi çekiciydi. Fakat ‘Bakterilerin Dünyası’ adını taşıyan 3. Bölüm çok bilgilendiriciydi.
📌 Vücudumuzdaki bakteriler ne işe yarar diye düşünebilirsiniz. Çünkü biz bakteriyi hep hastalıkla özdeşleştiririz. Bakteriler bünyemizde yer alan gıdaları ufaltırlar, bağırsağımıza enerji depolarlar, vitamin üretirler, zehirli maddeleri veya ilaçları yok ederler ve bağışıklık sistemimizin çalışması konusunda katkıda bulunurlar. Çeşitli bakteri türleri vardır ve bunlar birbirlerinden farklı maddeler üretirler. Mesela asitler, gazlar, yağlar.. Yani bakteriler minik üreticilerimizdir.
📌 Vücudumuzun içinde koşuşturan mikroorganizmaların tümüne ve onların genlerine bilim dünyasında mikrobiyota deniliyor. Ve mikrobiyotanın yaklaşık %99 u bağırsaklarda bulunuyor. (Ağız, burun akciğer, idrar yolu… diğer flora olan yerlerden bazıları) Bağırsaklarımızda ise 1000 den fazla bakteri türü bulunduğu tespit edilmiştir. Biz en çok dışkı analizlerinden dolayı E. Coli ye aşinayız. Ancak E. Coli nin bağırsak bakterilerinin sadece %1 den daha az yer kapladığı bugün bilinen bir gerçek.
📌 Bağırsak mikrobiyotamız yaklaşık 1,5 - 2 kg ağırlığındadır ve bünyesinde yaklaşık olarak 100 milyar bakteri barındırır. 1 gr dışkının içinde dünyadaki insan nüfusundan daha fazla bakteri yer alır.
📌 Bakteriler ince bağırsakta yok denecek kadar azdırlar, bu yüzden de bu kısımda gerçekleşen parçalama ve emme gibi işlemler bizim başımıza kalmıştır. En yüksek bakteri miktarı, sindirimin neredeyse tamamlanmış olduğu ve sindirilemeyen besinlerin transfere uğradığı bölgelerdedir. Kitaptan bakteri yoğunluğunu gösteren bir illüstrasyon.
📌 Kan gruplarımızın bağırsak bakterileri sayesinde meydana gelmekte olduğu yine kitabın satır aralarında okuduğum bir bilgi.
📌 Bağışıklık sistemimizin büyük bir kısmı yani yaklaşık %80 i bağırsaklarda yer alır. Yani bu şu demek bağışıklık sisteminiz ile ilgili şüpheleriniz var ise ibreyi bağırsaklara çevirmek doğru olacaktır. Savunma mekanizmamızdan sorumlu bağışıklık sistemi hücrelerimiz, bu sayede yeni bakteri türlerini keşfeder. Bağışıklık sistemine bağlı bir hücremizin bağırsağa henüz ulaşmamış tanıdık bir bakteriye rastlaması durumu, daha hızlı tepki vermesini sağlar. Bu nedenle bağışıklık sistemimizin bağırsakta yer alan bölümü sürekli uyanık davranmak zorundadır. Çünkü bağırsakta yer alan sayısız bakterinin hayatını sürdürmesi, bünyemiz için büyük bir önem taşır. Tehlikeli bakterileri hızla tanımalı ve aradan çıkarabilmelidir.
📌 Bağışıklık sistemimiz bakterileri seçerken bakteri hücreleri ile insan hücrelerini ayırt etmek zorundadır. Bu da her zaman kolay olmayabilir. Çünkü bazı bakterilerin üst tabakasında vücudumuzda yer alan hücreleri epey andıran şekiller mevcuttur. Bu yüzden kızıl hastalığına sebebiyet veren bakteriler söz konusu olduğunda antibiyotik alımı geciktirilmemelidir. Zamanında müdahale edilmemesi durumunda, afallayan bağışıklık sistemi yanlışlıkla eklemlere veya başka organlara müdahalede bulunabilir.
Bilim adamları, erken yaşta diyabet hastalığına yakalanan insanlarda da benzer bir etki gözlemlemiş. Burada bağışıklık sistemi, insülin salgılamakla görevli olan ve kendi bünyesinde yer alan hücreleri tahrip eder. Bunun bir sebebi, bağırsak hücreleriyle iletişim kopukluğu olabilir. Başka bir sebep ise kötü huylu olmaları veya bağışıklık sisteminin onları yanlış anlaması olabilir.
Yeni içinde yaşadığımız kocaman dünya bizi nasıl etkiliyorsa, içimizde bulunan küçük dünya da bir o kadar etkiler.
📌 Annesinin memesini sıkça emme lüksüne sahip olan bebekler, bakterilere karşı her daim daha fazla koruma altındadırlar. Emme işlemi sayesinde bağırsak bakterileri florasına katkıda bulunulur. Örneğin anne sütü sever bifidobakterileri gelişir. Bu bakteriler erken zamanda yayılmaları durumunda bağışıklık sistemi ve nefes alışverişi gibi alanlarda katkıda bulunurlar. Birinci yılını henüz doldurmamış olan bir bebeğin bağırsağında bifido bakterilerinin sayısının az olması, ileriki yaşlarda daha kilolu olmasına sebebiyet verebilir.
Anne memesinin emilmesinin bir diğer faydası da gluten tahammülsüzlüğü gibi çeşitli riskleri azaltmasıdır.
Anne sütünün salgıladıkları arasında, zararlı bakterileri önleyici (örneğin ev hayvanlarını sevmekten dolayı ortaya çıkan bakterileri) özelliğe sahip antikorlar da yer alır.
📌 Gelelim normal doğum vs sezeryan konusuna. Normal yollarla doğan bebekler doğum esnasında adeta bir “probiyotik kazanı”na düşmüşlerdir. Sezeryanla dünyaya gelen bebekler ise bu probiyotik kazanına düşmeden hemşirenin elinden, hastane ortamından, alet edavattan, babanın kucağından, odaya gelen çiçekten çeşitli bakterilerle karşılaşırlar. Bu bebekler ancak üç ayda veya daha uzun bir zaman içerisinde bağırsak bakterilerine kavuşurlar. Yeni doğan ve hastaneden tipik bakteriler kapan bebeklerin dörtte üçü sezeryan ile doğmuş bebeklerdir. Ayrıca onların alerji ve astıma yakalanma riskleri de daha yüksektir.
📌 Yine ilk defa bu kitapta karşılaştığım bir bilgi; bağırsak bakterileri flora içinde yaygın bulunan 3 ayrı familyaya göre kategoriye ayrılıyor. Bu familyalar Bacteroid, Prevotella, Ruminococcus .
Bacteroid familyası en bilindik bağırsak familyasıdır. Karbonhidratları parçalama konusunda ustadır. Karşılarına ne çıktığı farketmez onu kullanarak enerji üretmesini bilirler. Besin olarak özellikle eti ve doymuş yağları tercih ederler. Sosis ve benzeri besinleri tüketmeyi seven insanların bağırsağında daha çok miktarda bacteroid yer alır. Prevotella familyası daha çok vejeteryan insanlarda kendilerini gösterirler.
📌 Okuduklarım arasında şaşırdığım bir konu başlığı da “Bakteriler şişmanlamaya nasıl sebep olurlar?” idi. Bu başlık altında bağırsak bakterilerinin kilo alınmasına nasıl sebep olduğu etraflıca anlatılmış. Yani belki başkaları ile aynı miktarda ve hatta daha az miktarda ve de kaloride besin alıyor ama daha fazla yağlanıyorsanız bu başlık ilginizi çekebilir. Belki bu işin faili bağırsak bakterilerinizdir. Aşırı kilolu insanlar üzerinden yapılan araştırmalar, bağırsak florasında yer alan türlerin daha az olduğunu ortaya çıkarmıştır ve aynı zamanda, belirli bakteri türlerinin daha yoğun olduğunu, bu türlerin de özellikle karbonhidrat üzerinden çalıştıklarını ortaya koymuştur. Bu birinci sebeptir. Bununla birlikte ortaya atılan hipotezlerden bir diğeri bağırsak bakterilerinin içinde yaşadıkları canlının iştahını etkileyebildiğidir.
📌 Kitabın en sevdiğim yanlarından birisi de pek çok güncel çalışmaya yer vermesi oldu. Kapsamlı bir araştırma sürecinden geçtiği belli oluyor. Yine son yıllarda yapılan çalışmalardan biri kollestrol ve bağırsak bakterileri arasındaki ilişkiyi ortaya koymakta. Yani kollestrol değerinizi bağırsak floranızı düzelterek dengeleyebileceğiniz anlamı taşımasından dolayı bence önemli bir bilgi.
📌 Kitabın son bölümlerinde Salmonella, helikobakter, toksoplazma, kıl kurdu gibi kötü huylu ve bakterilere oldukça kapsamlı bir yer ayırmış. Bu kısım gerçekten pek çok faydalı bilgi ile dolu.
Salmonella adı verilen ve gıda zehirlenmesinde rol alan bakteriler en çok yumurta ve tavuk eti ile bulaşır. Bağırsaklarımızdaki hareketlilikle kendisini gösterir. Hiç unutmuyorum üniversite öğrencilik yıllarımda kampüsteki kocaman Feycan Cafe bir mayonezde tespit edilen Salmonella bulaşışına bağlı olarak gelişen gıda zehirlenmeleri yüzünden kapatılmıştı ve bir daha da açılmadı. Salmonellalar kaplumbağa ve kertenkele gibi sürüngen hayvanların bağırsak florasının bir parçasıdır ve bu nedenle dışkılarında bulunur. Tavuğa ve yumurtaya nerden geçiyor derseniz yemlerden geçiyor. Tavuk yemleri özellikle bu tür sürüngenlerin bol bulunduğu Afrika ülkelerinde ucuz ve hatırı sayılır bir kısmı buradan ithal ediliyor. Bol miktarda bulunan bu sürüngenler tavuğa yem olacak tahılların üzerine dışkılar ve bu tahıllar yem olarak aç tavuklar tarafından yenilir. Tavuklarda bu Salmonelları dışkıyla ve tabiki yumurta ile dışarı atar. Böylece Salmonellalar yumurta kabuklarında ve eğer kabuk çatlarsa yumurta içinde yerini alır. Salmonellanın tavuk etine geçişi ise daha hazin bir hikayedir. Ucuz yemlerle beslenen tavukların fabrikalarda kesilip büyük havuzlara atılmasıyla bulaşma gerçekleşir. Ancak çok iyi bir şekilde haşlanırsa veya kızartılırsa bu Salmonellalar ölür. Problemli süreç ise çiğ tavukların derin dondurucuda dondurulması ve ardından çözünmesi aşamasında başlar. Çünkü bu aşama bulaşma için çok risklidir. Örneğin tavuğu bir salata süzgecinde süzdürerek donunu çözerseniz Salmonellalar hayatlarına mutlu bir şekilde devam edebilir. Hızla da çoğalırlar. O nedenle olası bir enfeksiyon kızarmış tavuktan değil de aynı kapta veya lavaboda yıkanmış bir salatadan olabilir. Bununla birlikte kesme tahtaları, bıçaklar ve süngerler de bu tür bulaşmalar için ideal yerlerdir. O nedenle çiğ et, çiğ yumurta ve kabukları ile temas eden her şey sıcak su ile iyice yıkanmalıdır.
📌 Wayne Dyer ın çok sevdiğim bir sözü var “Cehaletin en yüksek hali, hiçbir şey bilmediğin bir konuyu reddetmektir!” diyor. Neden bunu yazdım çünkü yakın bir geçmişe kadar pek çok mide ağrısı “stresle” ilişkilendirildi ta ki Avustralyalı Barry Marshall adlı bir doktor helikobakter isimli bakteriyi keşfedene kadar. Doktor keşfetmiş keşfetmesine fakat bilim camiasını yıllarca buna inandıramamış. Hastalıkların altında yatan psikolojik etkenlerin ortaya çıkarılmaması ne kadar önemli bir bilimsel eksiklikse, tıp dünyasında çoğu hastalığa “psikolojik” deme modası da o kadar büyük bir eksiklik. Neyse son derece sağlıklı olan Marshall sonunda çaresizce son bir hamle yaparak bir miktar helikobakter piloriyi ayrıştırdı ve bunu yuttu. Birkaç hafta sonra kendisine yaptığı endoskopide mide ve on iki parmak bağırsağının ülserle dolu olduğunu tüm tıp dünyasına ispatlamış oldu böylece. İşte bu çalışmalardan sonra insanlığın neredeyse yarısının midesinde helikobakter pilori nin yaşadığı keşfedilmiştir.Hem de bu bolca asit ve ayrışmış enzimler içeren tünelin içinde. H. pilori’nin özelliği, mideyi döşeyen asitten zengin mukoza tabakası içinde yaşamasını sağlayan koruyucu ve güçlü bir hücre zarına sahip olmasıdır. Bu mikrop asit salgısını arttırmasının yanı sıra midenin iç yüzeyini döşeyen mukoza tabakasına zarar veren toksinler salgılamaktadır. Çeşitli antibiyotikler yardımı ile Helicobakter piloriden kurutulunabilinir ve mideyle ilgili sıkıntılar da yok olabilir. Ayrıca antibiyotikler dışında bir alternatif de brokoliden üretilmiş olan bir aromadır-sülforofan. Bu madde, içinde helikobakter bulunan enzimi bloke edici özelliğe sahiptir; böylece mide asidini nötralize eder. Antibiyotik yerine bunu denemek isteyenler kullandıkları ürünün kalitesine dikkat etmeliler.
📌 Yine son yıllarda yapılan çalışmalarda Helikobakter ve Parkinson hastalığı arasında bir bağ bulunmuştur. Ancak beni asıl şaşırtan hep kötü olarak bildiğimiz bu Helikobakter lerin aslında insanlık için iyi yanlarının da olması. Şöyle ki pek çok insanın vücudu bu bakteriyle senelerce savunmasız bir şekilde yaşıyor. Bağışıklık sistemimiz bu bakterileri uzun bir süre tolere ediyor. Tabi bunu fark eden bilim adamları bu konuyu merak etmiş ve başta fareler üzerinde çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Gelinen noktada helikobakter oranı azaldıkça astım, alerji, diyabet ve nörodermit gibi hastalıkların arttığını görmüşler.
📌 Kedi besleyenleri toxoplasma konusuna alalım. Çünkü Toxoplasma adı verilen parazitler kedi bağırsaklarında çoğalırlar. Bir kedi hayatında yalnızca bir kere toxoplasma sahibi olur ve yalnızca bu süreçte bizim için tehlikeli bir hal alır. Yaşça olgun kediler çoğunlukla toxoplasma enfeksiyonlarını geride bırakmış olurlar, bu sayede bize bir şey bulaştırma ihtimalleri olmaz. Yeni kapılmış bir enfeksiyon esnasında toxoplasmalar hayvanların dışkılarından çıkarlar, yaklaşık iki gün sonra kedi kumunda görülür ve bir sonraki kediye bulaşırlar. Ya da yollarına kedi yerine çıkacak herhangi bir memeli canlıya. Ya da bahçedeki çiğ sebzelerin üzerine.
Toxoplasma enfeksiyonlarına dair sıkıntı yaşaması muhtemel insanlardan bir kısmı da hamilelerdir. Parazitler, kandan geçerek çocuğa kadar varabilir. Çeşitli anomalilere ve hatta düşüğe bile sebep olabilir. Fark edilmesi kolay değildir. Bu nedenle özellikle kedi besleyen hamileler bu olasılığı aklında bulundurmalı.
📌 Toxoplasmaların yetişkin sağlıklı insanların üzerinde görünür çok hastalık belirtisi yoktur. Gribe benzer semptomlar izlenebilir. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar toxoplasma denilen bu küçük parazitlerin insan davranışlarını çok etkilediğini ortaya koymuştur. Fare deneyleri göstermiştir ki parazit bulaşmamış bir fare evin içinde kediden mümkün olabilecek en uzak noktada konuşlanırken parazit taşıyıcı fare kedinin en yakınında gezinmektedir. Yani yanlış refleksler, reaksiyonlar ve korkusuzluklar sergilememize toxoplasmalar sebep olabilmektedir. Mesela bir toxoplasma taşıyıcısı olma durumunda kaza yapma olasılığı yüksektir. Özellikle de enfeksiyonun aktif olup öylece uyuklamadığı zamanlarda. Yine benzer şekilde şizofreni hastalarında toxoplasma taşıma oranı oldukça yüksek bulunmuştur. Özellikle kan grubu RH – olanlar toxoplasma enfeksiyonlarından daha fazla etkilenirler. Bu şu anlama geliyor küçük bir parça kedi dışkısı bütün hayatınızı etkileyebilir. O nedenle temel önlemlere dikkat edin. Kedi kumu küreği, veteriner kontrolü, iyi pişmiş et, iyice yıkanmış sebze meyveler ve ellerin düzenli yıkanması gibi.
📌 Kıl kurdu yumurtası insan tarafından yutulunca yumurta ince bağırsağa varır ve sonrasında yetişkin bir kıl kurdu olarak kalın bağırsağa ulaşır. Kalın bağırsağın arka tarafına yerleşir ve asalak olarak yaşar. Kıl kurtlarının dişileri sakin olduğumuz zamanı tahmin ederler, yatay durduğumuz zamanı bilirler veya kalkmaya niyetimiz yoksa bunu sezerler. Tam da o anda anüse doğru yol alırlar. Yumurtalarını anüs kıvrımlarına yerleştirirler ve kaşınana dek etrafına sürünürler. Ardından hızlıca bağırsağa geri dönerler; çünkü deneyimlerinde bilirler ki, şimdi bir el gelip gerisini halledecektir. Oysa kaşınan deriyi kaşıma sırasında parmaklara bulaşan yumurtaların bir şekilde ağza ulaşmasıyla hasta yeniden enfekte olur. Kıl kurdunun bıraktığı yumurtalar anal bant yöntemi ile görüntülenebilir. Evet aynen öyle anüs çevresine bant yapıştırılır ve çekilir. Kıl kurdu için bilinen en yaygın ilaç Mebendazol dür. Ayrıca yatak çarşaflarını, çamaşırları, pijamaları her gün değiştirmek, yüksek sıcaklıkta yıkamak, el ve vücut temizliğini aksatmamak, her gün bir diş sarımsak tüketmek alınacak önlemler arasındadır.
📌 Kitapta temizlik hakkında çok çarpıcı ve ezber bozan bir paragraf var. Şöyle diyor : “Bir ülkedeki hijyen standartları ne kadar yüksek olursa, alerjiler ve bağışıklık sistemiyle bağlantılı hastalıklar da o kadar yoğun olur. Bir evin içi ne derecede steril olursa, o evde yaşayanların alerji olma veya bağışıklıkla ilgili sıkıntı yaşama ihtimali de o kadar artar.30 yıl öncesinde her 10 insandan birinin bir şeye karşı alerjik olduğu gözlemlenmiştir. Bugün ise her 3 insandan biri alerjiktir. Aynı zamanda, o dönemden beri, enfeksiyonların da sayısı pek azalmamıştır. Dünyadaki bütün bakterilerin %95 inden daha fazlasının bize herhangi bir zararı yoktur. Hatta çoğunluğu bize yardım eder. Dezenfeksiyonların normal ev koşullarında kullanılmamaları gerekir – tabi aileden birisi hasta değilse veya evin köpeği salona kakasını yapmadıysa.” Yani özetle temizlik bakteriyel anlamda her şeyden kurtulmak manası taşımaz. Temizlik aslında yeterli sayıda iyi ve az sayıda kötü bakterilerden oluşan bir dengedir.
Yine bu bölümde mutfakta kullandığımız süngerler ve nemli havluların nasıl bakteri yuvası olabileceği hakkında hatırlatmalar var.
📌 Yazar en son olarak antibiyotikler, probiyotikler ve prebiyotikler hakkında çeşitli bilgiler vermiş.
Sağlık sorunu olsun olmasın her kim bu kitabı okursa mutlaka oldukça bilgilenecek ve pek çok fayda sağlayacaktır. Hem kendisine hem de sevdiklerine..
Geceye eşlik eden parça ise Ella Eyre 🎧 Deeper
#kitap#okuma notlarım#büyüleyici bağırsak#giulia enders#sağlık#sağlıklı yaşam#sağlıklı beslenme#bağırsak#gut#darm mit charme#charming bowels#bowel#irritable bowel syndrome#bowel movement#biology#science#microbiome
36 notes
·
View notes