#karanlığa gömülen kız
Explore tagged Tumblr posts
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Sessiz kalmayı seviyorum. Çünkü dünya yeterince gürültülü.
263 notes · View notes
kanayan-kafesler · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Bu arada şunu da ekleyelim, gerçekten de kör olmak ve sevilmek, hiçbir şeyin eksiksiz olmadığı bu dünyada, mutluluğun eşi benzeri bulunmaz biçimlerinden biridir. Yanınızda ihtiyaç duyduğunuz ve kendini size adamış bir kadının, kızın, kız kardeşin, zarif bir varlığın bulunması, ihtiyaç duyduğunuz kişinin sizi vazgeçilmez olarak gördüğünün hissedilmesi, bize kendi varlığından verdiklerini fark ederek hiç durmandan duyduğu şefkatin ölçülmesi, aklınızdan tüm zamanını bana ayırdığına göre tüm yüreğini bana adamış düşüncesinin geçmesi, yüzü olmasa da düşüncesinin görülmesi, karanlığa gömülen bir dünyada bir varlığın sadakatinin hissedilmesi, elbisenin hışırtısının bir kanat çırpışı gibi algılanması, onun gidip gelmesinin, dışarı çıkıp geri dönmesinin, konuşmasının, şarkı söylemesinin duyulması ve bu adımların, bu sözlerin, bu şarkının merkezinde sizin olduğunuzun düşünülmesi, her dakika kendinizin çekim merkezi olduğunuzun gözlenmesi, sakat olduğunuz ölçüde güçlü olduğunuzun hissedilmesi, karanlıkta ve karanlık sayesinde bu meleğin etrafında döndüğü bir yıldız haline dönüşülmesi gibi mutluluklar nadir rastlanan niteliktedir. Hayatın en yüce mutluluğu kişinin, sevildiğine, kendisi olduğu için hatta kendine rağmen sevildiğine inanmasıdır, işte körlerde bu inanç vardır. O keder içinde hizmet edilmek okşanmaktır. Bir şeyleri eksik midir? Hayır. Aydınlığı yitirmek aşkı yitirmek anlamına gelmez. Hem de ne aşk! Kesinliğin olduğu yerde körlük varolamaz. Ruhu el yordamıyla arayan ruh onu bulur. Ve bulunan ve sınanan bu ruh kadındır. Bir el size destek olur, bu onun elidir; bir ağız alnınıza dokunur, bu onun ağzıdır; yanınında bir soluk duyarsınız, bu odur. Tapınışından merhametine kadar her şeyi ondan almak, hiçbir zaman terk edilmemek, size yardım eden o tatlı zayıflığa sahip olmak, o bükülmez kamışa yaslanmak, ellerinizle Tanrı'ya dokunup onu kollarınızın arasına almak; mutluluk kaynağıdır! Yürek, o karanlık, semavi çiçek gizemli bir şekilde açılır. Bu karanlık dünyanın tüm aydınlığına bedeldir! Melek ruh hep oradadır; uzaklaşsa da geri gelir; düş gibi silinir ve gerçeklik gibi yeniden belirir. Yaklaşan sıcaklık duyumsanır, işte oradadır. İnsan içini dinginliğin, neşenin ve coşkunun kapladığını, gece karanlığında ışıldadığını hisseder. Ve binlerce küçük emek. Bu boşlukta devasa görünen önemsiz şeyler. Kadın sesinin, sizi oyalamak için kullanılan ve sizin için karanlığa gömülmüş dünyanın yerini tutan tasvir edilemez vurgusu. İnsan ruhla okşanır, hiçbir şey görmese de, kendisine hayranlık duyulduğunu hisseder. Bu, karanlıkların cennetidir. #VictorHugo #Sefiller #Kitap1
1 note · View note
seslimeram · 7 years ago
Text
Düşüyoruz!
Tumblr media
Düze çıktığı iddia olunan fakat her ne hikmetse, hemen her anlamda dibi, o hiçbir zaman sonu gelmeyecek olan dibi boylamayı sürdüren bir menzildeyiz. Çürümenin evrelerinin, üçer, beşer arşınlandığı yerde yaşananlar süreğen yıkımdır. Hayat hakkına koyulan göz, koyulaştırılıp bir de kalıcılaştırılan gölgeler o dipsiz hattı göstere gelmektedir. Hayat iş bu sınırlarda, bahsi bile olunmayandır. Yolsuzluk, yağma, talan düzeni, karar hükmünde kararnameler, olağanüstü hal, darbeyi bir başka yıkıma artık araç eyleyenler, yoksulluk, yoksunlaştırma ve dahası, bir buçuk senelik şu dönemeçte var edilenlerden sadece birkaçı bu hali imler.
Bir biçimde, bu menzilde, adıyla sanıyla iş bu çukurda o nesnelliği güncelleyebilmek adına yapılan her şey tüm ol dipsiz karanlığı belirginleştirmektedir, kesintisiz olan budur. Hayatın sözü çalınmaktadır. -Bugün bir düzlük değil derinlik meselidir var edilen, bir düz değil tam tersine bir dip vardır artık. Dipsiz, sonsuz ve kapkaranlık bir şemailin bugün “sahne” addedilmesi kesintisizdir. Dünün cürümleri ambalajlanıp bugünlere işte bu güncelliğe taşınmaktadır.
Yoksunlaştırma, eksiltme, süre giden hınç / linç ikliminin devamlılığı bir kez daha bariz kılınmaktadır. O çukur yaşatıldığımızdır. O çukur içinde “hapis” kılındığımızdır. O çukur şimdiyi ve şu anı çürütenlerin kalıtıdır. Öylesine bariz, öylesine doğrudan bir tüketmenin istencidir ki çukur imali, hayat alelacele yerle yeksan olunmaktadır ve bunun sözü edilmemektedir. Çürümeyi var eden iklim afakidir. Üstümüze bir biçimde basıp ilerleyen devletli gerçekten gerçektir.
Bugünün çukurunu güncelleyen, onu hiç ama hiçbir zaman sonlanmayacak bir mevziye dönüştüren dünü yenilerken yarını daha da bet ve fena kılma istencidir. Devlet kötülüğün cismanileştiği mekanizmadır.  Düze değil de tersine dibe yollanan ülkenin cerahatli hali, dört yanda yaygınlaştırılan ve kanıksatılmaya çalışılandır. Ortaya koyulan eylemler, alınan kararlar, verilen tüm sözler ve duraksamadan yapılan o nefret söylemiyle dibin derinliği / dipsizliği iyice kalıcılaştırılmaktadır.
Eylenenler artık birer cürme dönüşmektedir. O cürümler artık hayatın gölgelenmesini hiç mübalağasız hakikat kılmaktadır. Eğitime ve sağlığa ayrılması gereken kaynakları sömüren, tek tip ve tek mezhep dayatmasını aralıksız kılarak ayrıştırmayı ve ötekileştirmeyi var eden Diyanet İşleri Başkanlığı bunun bir örne��idir.  Çürüyen menzilin dipsiz karanlığını gösteren bir örnektir o Diyanet. En son dokuz yaşındaki çocukla evlenilebilir yollu meallerin paylaşıldığı Diyanet İşleri Resmi Sitesinden şu menzile kadar bizatihi bu cürüm eksenin yeniden var edilmektedir. Cerahat aralıksızdır.
Nefret simyasını kalıcılaştıran mekanizma hayatı küçük çocuklardan başlayarak talan etmeye devam etmektedir. Onların yerine karar alan, hak ve hukuklarını hiçe sayan yetişkinler, dini bir kitle afyonu olarak üretirken yine yeniden çocuklardan başlayarak dönüşüm gayretine düşmektedir. Türban takmanın vazedildiği, kapanma partilerinin beş yaşa kadar düştüğü, Kur’an eğitimi adı altında, dini öğretmek veya tanıtmak yerine işkence ile terbiye etmenin, zulümle kabul ettirme gayretine düşenlerin rezilliklerine sahne olan kursların, günbegün bir diğerinin ortalığa çıktığı yerde bir tek ol pedofili rezilliğini onaylamak eksik kalmıştır, o da olmuştur.
Bunca açıktan ve doğrudan çukurun imali böylesine rezillik, kepazelikler sayesinde görünür kılınmaktadır. Açık ve bunca yalın bir biçimde çürüten menzilin yönelimi kesintisiz kılınmaktadır. Çocukların söz hakkı, yaşam hakkı, inanç hakkı, hukukları talan edilirken bir de lanet olasıca ‘çocuk istismarı vakaları’ için yol belirlenmesi bile çukurumuzu göstermektedir.
“Diyanet'in Internet sitesinde nikah tanımı yapılarak bulûğ çağına girmiş olanların dinen nikahlanabileceğini imler. Diyanet, bulûğ yaşının alt sınırını kızlarda 9, erkeklerde 12 olarak belirtir”  Tanım şöyledir: “Sözlükte ‘ulaşmak, yetişmek, iş gayesine varmak gibi' anlamlara gelen bulûğ, fıkıh terimi olarak, bir kimsenin çocukluk dönemini bitirip, ergenlik çağına ulaşması demektir. Bulûğ çağına ulaşan kimseye bâliğ denir. Ergenlik yaşı çocuğun vücut yapısına ve iklim şartlarına göre değişebilir. İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir. Bu yaşa ulaştıktan sonra erkeğin ihtilam olması, baba olabilme devresine girmesi; kızın da adet görmesi, gebe kalabilme çağına ulaşması fiilî olarak bâliğ olmalarıdır. Ancak erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu erginlik alametleri görülmese de bâliğ olduklarına hükmedilir. Buluğ, kişinin dinen mükellef sayılıp, yetişkin insan statüsünü kazandığı dönemdir. Bu çağa ulaşan ve akıllı olan kimse artık tam edâ ehliyeti kazanır. Böylece, ibâdet, helal ve haram gibi dinî hükümlere muhatap; cezâî, malî ve hukukî yükümlülüklere ehil olur.” Dini Terimler Sözlüğünde zamanının ötesine geçmiş bir entry. giriş değildir şu yukarıdaki cümleler.
Bu ülkede öyle ya da böyle “çocuk gelinlerin” var edildiği insanların hala satılıp savrulduğu bir menzilin yol haritasını belirleyen bir önermedir karşı karşıya kalınan. Çürüme bizatihi o tanımlamalardadır.. Bu kadar çürüme bariz bir gerilemedir. “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir.” “Telefon, Faks ve Internet ile eşinizden boşanabilirsiniz.” “Cemevleri kırmızı çizgimizdir.” Nice saçma sapanlığın bir potaya düştüğü, bunların akıl diye sunulduğu yerde olan biten rezil rüsvalığın son halkasıdır.
Diyanet, “Alevi olan kişi ile evlilik caiz midir?” sorusuna şu şekilde yanıt vermiştir: "İslam'a göre Müslüman bir kadın ancak Müslüman bir erkekle evlenebilir. Allah'a, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Allah'ın elçisi olduğuna, onun ümmetine tebliğ edip hayatında uyguladığı dini hükümlere inanan ve bunları kabul eden herkes Müslümandır. Bu itibarla evlenirken aranan nokta, kişinin Müslüman olup olmadığının tespitidir. Müslüman olanla evlenilir, olmayanla evlenilmez.” Hangi birisini saysanız bir başka vahamet örneği karşınıza çıkartılır. Gerilemenin hali ve iş bu çukurdaki derinliği artık afakidir.
Gerilemenin bir sınırının bırakılmadığı uzamda cürümler alkışlanırken vahamet ol meselleri her güne taşımak bununla bir ülke yönetimi bina etmektir. Düze değil de içine doğru tüm dipsiz karanlığa gömülen menzil afakidir, bunca yalın ve bariz. Nihai olan yıkım için her gün bir mesel, vaka ve eylem gerçek kılınmaktadır. Hal ve gidişat o İran, şu Tunus, bu Suriye ve Rojava’nın yaşadıklarından / başlarına getirenlerden çok uzaklarda, o halklara reva görülen muktedir zulmünden uzak ya da aykırı değildir. Basit değil tam tersine fecaat devletli eliyle bina olunurken aleni olan çürüme iş bu coğrafyanın hakikati kılınmaktadır.
Tumblr media
Diyanet İşlerinin kepazelikleri sadece bir örnektir. Yaşama düşülen ol şerhin bu coğrafyada yaşama verilen değerin utanç vesikalarındandır mesel. “Böyle bir şey yoktur” diye açıklamalar yapılır. Bu bahisler kurumumuza mâl edilemez beraberinde gelir arkasından. Lafı, edimi nereye yöneldiği sorgulanmadan sürdürülen, ya yerseniz anlayışı ile toplumun çürümesi sağlama alınmaktadır. Yapmadık, söylemedik, o sitedeki sözler, kapatılan güzergahtan, öteye ve beriye taşanlar necidir.
Cürüm için “c” harfinin telaffuzu yeterli görülen bir yerde ol söz onca ayet bir o kadar yorum paylaşılırken mesele halen vardır, yoktur ile geçiştirilir. Devletli hiçbir konuda hiçbir hatasında hesap vermeyecektir çünkü. Bu bahiste bile, bu insanlık hakkını talan eden, çocuk hakkını yağmalayan yorum, eylem döngüsüne bile konu devlete yeniden bağlanır. Hakikatse çürütendir. Hakikate koşulansa vahşettir.
Düzenin en olmayacak şeyleri için olur verdiği bu çukurdun dipsiz karanlığı yeniden tescil olunur. Gerilemenin boyutu artık dehşetengiz bir hakikattir. Yıkım ama ve fakat şerhlerine ihtiyaç olmaksızın alenidir. Gerileme bahsinin vardığı odak bu tahayyüllerin birer siyasi pratik olarak sunulduğu sahnedir. Handiyse çürüten talan eden ve yağmalayan her şey, insana reva görülmeyecek her edim bir biçimde iş bu sahada kılıfına uydurulmaktadır.
Utançlardan menzil bina etmek gaile değil artık tastamam gerçekliğimizdir. Çeteleşmiş, yıkımı her şeyden çok önceleyen, arzulayan devletli şablonunun biyopolitikası da din kullanılarak biçimlendirilip / güncellenmektedir. Vahşet bu bahislerdedir.  Tek dil, tek din, tek millet fasaryası vb. dört yanda zikredilirken tek tip bir ahlak tüm o vahim tahlillerle birlikte savunulur.
Bakınız; Bekir Bozdağ’ın açıklamaları. “Diyanet dini konularda vatandaş tarafından başvurulan bir güven müessesi” olduğunu savunan Bozdağ,  “Şimdi o güven duygusunu, Diyanete bakışı olumsuz etkilemek ve onu yok etmek istiyorlar. Yani Diyanete düşmanlıkların sebebini ben oraya bağlıyorum. Diyanet İslam ile ilgili konuşuyor, İslam’a ait konularda fetva veriyor, yorum yapıyor. Değerlendirme yapıyor. Şimdi insanlar aynı konuda farklı düşünebilir. Diyelim ki faiz konusunda Diyanet neye bakacak; Kur’an a bakacak. Piyango konusunda neye bakacak. Kur’an a bakacak. Şimdi diyor ki; vay böyle bir fetva nasıl verilir. Kardeşim Diyanetten bugünkü kanunlara göre fetva mı istiyorsun. Yoksa İslam’a göre mi fetva istiyorsun. Bir yandan fetva soruyor, bir yandan kanunlara uygun niye fetva vermiyor diyor. Diyanetin uyacağı tek kanun var, O da Allah’ın kanunudur fetva verirken. Ona uygun fetva veriyor” der.
Bay Bozdağ şunları ilave eder: “Ama öte yandan bu eleştirenler hem soruyorlar hem de bu eleştiriyi yapıyorlar. Maalesef çok gayri ahlaki bir şekilde bunu yapıyorlar. Biraz da hükümeti yıpratmak için bunu yapıyorlar. Sanki hükümet küçük yaşta evlilikleri teşvik eden bir politika uyguluyormuş gibi bunu yapıyorlar. Hâlbuki; zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran hükümet bizim hükümetimizdir. Bu bunun önündeki engellerden bir tanesi. Bütün illere üniversiteleri taşıyan, kız çocuklarımızın neredeyse tamamının üniversiteye gitmesinin önünü açan yine bizim hükümetimizdir. Kadın istihdamında en büyük artışı yapan ve bunlardan istihdama katılanların rahatça çalışabilmeleri için onlar lehine en büyük pozitif ayrımcılıkları getiren yine bizim hükümetimizdir. Diyanet İşleri Başkanlığı da çocukların küçük yaşta evlenmesine karşı olduğunu defalarca açıklamıştır. Hem de defalarca.”
Bay Bekir Bozdağ tüm ol geleneksel olan sağ söylemin, mimli tahakküm siyasetini hala zehirleme güdüsüyle sahiplenmektedir. Çürümeye arka çıkmak, sözüm ona bu ülkenin laiklik vurgusunu ezerek, yine yeniden bildiğini okuyarak süreğen kılmaktadır. İslami bir makamın, otoritenin çatısı altından çıkan bir yorumun bunca kolay sümen altı ettirilmesini bunu da hükümete karşıt bir hamle olarak görme kolaycılığı bir kez daha esas yıkımı “ötelere” taşımaktadır. Yıkım ortada, var edilendir.
Riha’da yaşanan kapanma partisi dayatması da bu hal ve gidişata dair bir başka örnektir. Riha’nin Bozova ilçesinde ilkokul öğrencilerine yönelik düzenlenen “kapanma partisine” tepki gelir. Eğitim Sen Urfa Şube Başkanı İsmail Tutal, bu tür etkinliklerin henüz ilkokula giden çocuklar için uygun olmadığını söylerken, Urfa’da psikolojik danışmanlık yapan rehber öğretmen Özlem Şengül ise, “Hem pedagojik olarak, hem de kanunen 18 yaşın altındaki her birey çocuktur ve seçimlerinde özgür iradesini kullanamaz. Bu yaşta çocuğun başörtü takması etkilenme, özendirme veya dayatmadır.”
Sesli olarak düşünüldüğünde, geleceğin biçimlendirilmesi artık acımasız bir döngüde, salt primitif olan figürlere tamah / biat / itaat ettirme ekseniyle kurgulanır. Devletin her yerdeliği ol Allah’ı kapsayan, onunla hemhal yürüyen bir güzergahın simyası kurulmak istenmektedir. Demokrasi meselini bir araç, zamanı gelince sonlandırılacak bir mesel olarak değerlendiren akıl yeniden şu sınırlarda cürmünü güncellemektedir. Çocuklara türlü çeşit işkence edilen özel yurtlar gibi nicesindeki vahşeti de kolaylayan bir akıl ile hizalar devşirilmektedir.
Bozdağ hak ve hukuk yerine şeriatı yerleştirerek günceller bir kez daha düşüncesini. Yeni Türkiye bu vahametlerin sınırlarında güncellenen bir mesel olarak bina olunuyor. Düze çıktığı iddia olunan fakat her ne hikmetse, hemen hemen her anlamda dibi hiçbir zaman sonu gelmeyecek olan dibi boylamayı sürdüren bir menzildeyiz. Bugün yaşanan tüm bu dehşet örgüsünü ortaya çıkartan şu aşağıdaki tek bir vaka bile hali özetlemektedir.
“Kayseri’de 5 yaşındaki kızını taciz ettiği ileri sürülen E.K, tutuksuz yargılandığı davanın ilk duruşmasında beraat etti. Beraat kararında ‘suçun işlendiğine dair soyut iddia dışında inandırıcı delil bulunmadığı’ ifadesine yer verildi. Ancak Uzman psikologların boşanma davasında mahkemeye sunduğu raporda çiftin 5 yaşındaki kız çocuklarının istismar edildiği ve çocuğun ve annesinin beyanında istismarın baba tarafından yapıldığı bilgisi yer aldı. Bunun dışında 5 yaşındaki çocukla ilgili Adli Tıp raporunda ise ‘fiziksel bulguya rastlanmasa da kız çocuğunun ifadelerindeki gerçeklik dikkate alınarak cinsel istismarın meydana geldiği’ ifade edildi.”
Tek haber, tek bir ilave söze gerek olmadan var edilen çukuru göstere gelmektedir. Bir dip var mıdır, kalmış mıdır? Düze çıkıyoruz diye coşulurken bu çürümenin hakikati ne olacaktır? Dip sınırsız mıdır? Bunca açıkta garabetlikler gerçek kılınırken, dehşet verici işkenceler birbirinin ardında hakikat kılınırken, yaşam vaat etmesi gereken bir toprak ölümle donatılırken, toprağı kan ile ıslatılmaya devam edilirken o dip noktası neresidir? Endişelenmiyor musunuz, çürüyor ve kötülüğün sahnesinde sıramızı beklemeye mahkum ediliyoruz. Düşüyoruz, karanlığın içine, ta dibine...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2018
Görseller – Artworks From The Serie: “Wisdom For My Children, Life Lessons Through Photos” – Brandon KIDWELL via Behance
0 notes
sizekitap · 7 years ago
Text
Mezardan Özgürlüğe - Kutsal Savaşçılar
Mezardan Özgürlüğe – Kutsal Savaşçılar
Yazar Tolga Çağlayan’ın romanlarında karşımıza çıkan iki karakter aslında seri kitabın sonunda ortadan kaybolmuşlardır. B karakterler aslında bilinen dünyadan göç etmiştir fakat Peygamber Efendimizin doğumundan hemen önce karanlık bir dönemde bu iki önemli karakter yeniden hayat bulur. Aniden çöl ortasında beliren Tosa ve Şedaya orada kum tepeleri görürler.
Bu kum tepeleri diri diri toprağa gömülen kız çocuklarına aittir. Bu aslında dünyanın en büyük sancılarından biridir. Savaşçı Tosa ve cadı Şedaya mecburen ortak hareket etmek zorundadırlar. Onlara bir de kadın savaşçı eşlik eder. Zümra adındaki bu kadın savaşçı toprağa gömülecekken bir keşiş tarafından bedeli ödenerek satın alınan bir kız çocuğudur.
O artık büyümüştür ve karanlığa karşı savaş açmıştır. Bu savaşta ona yardım etmek ise Tosa ve Şedaya’ya düşmüştür. Şeytan son bir oyun oynamak ister Mekke şehrinde ve bu üç savaşçı oyunu fark edince neden orada olduklarını da anlarlar. İyilik ve kötülüğün güçlerinin Mekke şehrindeki inanılmaz savaşına tanıklık edecek ve safınızı belirleyeceksiniz.
devamı burada => https://goo.gl/Uuzwdk
0 notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Aşk ne kadar kısa ve unutmak ne kadar uzun.
152 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Tumblr media
53 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.
31 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Bir şey var adını koyamadığım, kırılmaktan öte, parçalanmak gibi. Toplamaya çalıştıkça, dağılıyor. Dağılıyorum, bir şeyler var, halledemiyorum.
27 notes · View notes
beyazkuguu · 4 months ago
Text
Sevgili Eylül,
𝑚𝑢𝑐𝑖𝑧𝑒𝑙𝑒𝑟𝑙𝑒 𝑔𝑒𝑙.
35 notes · View notes
beyazkuguu · 4 months ago
Text
"Beni, yufka yürekliliğim mahvetti."
39 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Bir gece yarısı. Bir gece yarısı oldu her şey. Kimse duymadı sessizliğimi
40 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
İkimize bir mutlu son yazdım. Başka bir yaşamda, başka bir mutlu son. Biz bunu hak etmiştik.
20 notes · View notes
beyazkuguu · 4 months ago
Text
" Çekilip kabuğuna inci ol. Varsın derinden seni, nefesi yeten çıkarsın."
21 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Ne güzel adamlar var; seven, özleyen, bekleyen, ihanet nedir bilmeyen, aşık olabilen ve bir de kadınlar var. Böyle adamlara hiç denk gelmeyen.
19 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Tumblr media
15 notes · View notes
beyazkuguu · 3 months ago
Text
Aslında hissettiklerim onun tahmin ettiğinden daha fazlaydı, ben hiç anlatamadım o da hiç bilmedi, bazı hikâyeler böyle biterdi.
Bazı hikâyeler yaşanmadan biterdi.
14 notes · View notes