#kapitalizim
Explore tagged Tumblr posts
Text
Dediğim gibi dünyada işgal edilemeyen tek yer Gazze
dünyada özgür olan tek yer Gazze
Ne emperyalizm ne kapitalizim ne Siyonizim ne sosyalizim ne hiç bir idoloji
inanmış ligin ve özgürlüğün önüne geçmiyor
İslam liderleri size diyor
dünyada sağcı solcu her dinden insan size diyor
hanım kardeşimiz
13 notes
·
View notes
Text
Escobar'ın yaşamının anlatıldığı Narcos'u pek beğenmedim demiştim ama Narkos Meksika bence iyiydi.
Filmin yan konusundan benim dikkatimi çeken şey Amerikan istihbaratının nasil ajan devşirdiği ve devlet yönetiminin nasıl manipüle edebildiklerinin sistematiği anlatılmış.
Latin Amerikanın nasıl yoz bir toplum olduğunun sömürü ile alakasi falan yok bence Latinler dümdüz ahlaksız bir toplum hali ile yaşadıkları yoksuluğun kader veya kapitalizim ile ilişkili olduğu söylemek doğru değil bence.
Kisacasi "anlayanlar için ibret vardır" 😂
Şimdi Peaky Bilinders'a başladım..
2 notes
·
View notes
Text
Yaşanananla sömürgeleştirme gerçekleri dolaşırken - Özkan Yıkıcı
Kavramlar yaşanan gerçeklerin üstüne konularak belirlenir. Öyle, soyut veya keyfi değildir. Günümüzün emperyalist sistem gerçeği üzerinden düşündüğümüz zaman da ülkeler arası ilişki şekillenmesinde sömürgeciliğin değişik şekilerine de raslarız. Bunlar uygulamadaki sömürme ve bağımlı ilişkilerin yansıyışıdır. Emperyalist sistem veya daha geneli kapitalizim var oldukça, nasıl ki her alanda genel…
View On WordPress
0 notes
Text
ROBOSKİ ULUDERE
Bu gün günlerden roboski
Roboski ne manaya gelir
Roboski helikopter ismidir
Devletin israilden aldığı helikopter
Tipkı heron gibi
Siyonistler tarafindan gemlenenler
Uluderede yanlış yönlendirmeyle
Roboskilerden ateş ederek
Kacakçılik yapan vatandaşları öldürdü
Ve yarın bir gun iktidar güçlerinin
Siyonizmin emrinden çıktıkları gün
Savaş suçu işlemiş Devlet Başkanları olarak yargılanacaklar
Aslında öldüren siyonizim
Aslında öldüren kapitalizim emperyalizim
Hasılı kelam,
Öldüren şerrdir batıldır
Zilanda Dersimde katliam yapılmadı mı?
Sabra şatillada Bihaçta Groznide!
Hamada Halepçedede yapılmadı mı?
Roboski bir sonmudur? bir ilkmi!?
Kandan beslenen akbabalar vampirler!
Yamyam denince zencileri gosterdiler
Kafatasçı Sam amcalar!
Gönlümüzde taht kurdu Werhugenler Mitterandlar
Soroslar kırmızı halılarda karşılanır
Şimon perezler mecliste ayakta alkışlanır
Rotaryden Bilderbergten Lionstan Adl den
Cfr den Kfr den icazet alanlar!
Roboski sizin eseriniz!
Ve suskun tepkisiz bir halk
Hani Allaha şikayet etmiştiya
Ahmet Yasin!
Müslümanların vurdum duymazlıklarını,
İşte bu gün, o günlerden bir gün
Soy kırım yapıldı
Bir Devlet vatandaşlarını öldürdü
Adam oğlunu arıyor cesetler içersinden
Kısa bir ceset gösterirler adama
Oğlum uzun boyluydu beyler
Elimi öperken eğilirdi dedi Adam
Roboski helikopter ismi
Siyonizimden alınmış, modernize edilmiş
İçine çip ysrleştirilmiş
Kamerası dışardan ayarlanmış
Vatandaşı terörist gösteren kamerası
Soykırıma neden oldu
@lıntı.
92 notes
·
View notes
Text
Ben bunca işi nasıl yetiştiricem? E yapan nasıl yapıyor? Bize örnek olan insanlar bu örnek işleri nasıl yapmışlar?
Öğrenciydik aynı sorular soruluyordu. Sonra iş hayatına girdik yine aynı sorular. Zaman geçti bir yuvanın sorumlulugunu aldık yine aynı sorular... bu işler nasıl yetişecek. Bakın cevabı ne güzelde verilmiş. Önce kendime sonra bu yazıyı okuyan bircümle inana nasihat: " herkesin yaptıklarını yapmayarak."
Bu yazıyı görünce hemen aklıma şu ayeti kerime geldi:
"Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar."
Malesef ki etrafıyla çok uyumlu ve etrafına hayır diyemeyenlerdensek Allahın emirlerine tam teslim olamıyoruz.
Herşeyden haberimiz var, herkesin izlediğini izliyorsak yapmak istediklerimizi yapamıyoruz. En basiti intagramda sadece popüler hesaplarıntakim ediyorsak kaliteli içerik üreten hesaplara vakit kalmıyor.
Sürekli tv izliyorsak kaliteli yayınlara, hayırlı işlere, kitaplara vakit kalmıyor.
Eğer toplumum dayattığı gibi aşırı titiz ve şıkır şıkır evi olan bir hanımsak evlilik yük oluyor ve istediklerimizi yine yapamıyoruz.
Hayatımızın hangi bölümündr olursak olalım, hep meşguliyetlerimiz olacak. Mesele hangi taraf da olduğunu seçmekte.
Şunu da unutmamak gerek gün herkese 24 saat.
Ve insan olan herkesin belli başlı ortak mesaileri var.
Ve kapitalizim meşgul ederek işgal eder.
Akranlarının yaptıklarını yapmazsan, yapmazsan biz bir vakit kalıyor.
8 notes
·
View notes
Note
Kapitalizm mi komünüzim mi komünizm çoğulcu olmasına rağmen nerede yanlış yaptı da sürekliliğini sağlayamadı neden kapitalizim? İnsan sosyal bir bencildir çünkü bu yüzden tüm bunlar vuku buluyor değil mi epi (hala seni merak ediyorum kısa süreli bir takıntı edinmiş olsam gerek)
Predrag Vranicki sosyalizmin temel sorunun yabancılaşma olduğunu her fırsatta tekrar tekrar vurgular ve bunun her zaman, kendisinin yaptığı gibi, birincil gündem olması gerektiğini söyler.
Ancak ortada atlanan bir nokta olarak bir görme sorunu bulunmakta, sanılanın aksine devrim yabancılaşmayı çözmez. Sosyalist devrim insanın merkeze alındığı yabancılaşma problemine odaklanarak toplumsal ilerlemenin sağlandığı ilk adımdır ve bu sorunun kademeli olarak yeni yabancılaşma biçimleri yaratıp yavaş yavaş çözünmesini sağlamakla sürecin ilerisi getirmek üzere yepyeni bir yola giriştir.
Vranicki bu hususta günümüzde dahi birçok sosyalist kuramcının devrimle yabancılaşma problemi ortadan kalkmış/kalkacakmış gibi ilgili sorunun hiç ele alınmadığını ve aslında Stalinizmin de bu sebeple insan odaklı değil ekonomi odaklı bir politika geliştirerek esas noktayı -kısmen- kaçırarak ilerlediğini söylüyor.
Bu hususta kendisi tamamlanmış sosyalizm örneğinin henüz bir örneğe sahip olmadığını da vurguluyor çünkü diyalektiğin sonunda totaliter bir merkezilik değil herkese yayılmış bir erk gücü olması gerekiyor. Bu noktada Vranicki sergilenen ekonomik tavrı da tamamen hatalı bulmuyor elbette. Çünkü devrimin vuku bulduğu ülkelerin temel sorunlarından ekonominin çok daha yoğun hissedilmesinden önceliğin ona verilmesinin makul olduğunu belirtiyor çünkü pazarda yer edinemeden sağlıklı ve herkesi kalkındıracak güçlü bir toplumsal düzen kuramazsın.
Ancak yine de kendisi ekonomiyi odağına alanın kapitalizm olduğunu, komünizmde insanın esas nokta olduğunu söylüyor. Bu noktadan baktığımızda çok daha ontolojik bir yapı olarak karşımıza çıkan sosyalizm, bir üretim modeli olarak kapitalizmden çok daha başka bir kulvarda olarak görülmekte. Çünkü filozofun belirttiği gibi, “Sosyalizm burjuva toplumu için asal olan problemler üzerine oturtulamaz.“
4 notes
·
View notes
Note
Kapitalizim ne demek?
ibne gibi puşt gibi bir şey
28 notes
·
View notes
Note
Içinden geçeni söyle, kalırsa yazık olur
Çok yalnız hissediyom bazen bazen mutsuz keşke konuşacak etçek birileri olsa. Birde ulan ruhuna kapitalizim işlemiş insanlarla bedeni komünist olmuş insanlar sinirime dokunuyor.
7 notes
·
View notes
Text
Kapitalizim nedir?
Kimisi araba mı hazırlayın derken kimisi de "abi 50 krş eksik binebilir miyim?" diyor.
1 note
·
View note
Text
Dürüst olmak gerekirse, insanlar genellikle çok fazla şey istemezler... En sevdikleri yemeği isterler. Deniz kenarına gidip temiz havayı koklamak isterler. Çimlerde kestirip müzik dinlemek isterler. Sevdiklerini kucağına almak ve karşılığını almak isterler. Sıcak giysiler isterler, onları boğmayan bir meslek/ hobi ile meşgul olsun. Çoğunlukla alay edilmeden, manipüle edilmeden, zorlanmadan yaşamak istiyorlar. İşte bu yüzden kapitalizim / moderm yaşam genel olarak bu kadar üzücü bu kadar depresif ve hatta yıkıci. Çünkü ne kadar küçük ve basit şeyleri arzuladığinizi ve onlara sahip olabilmenin bile ne kadar zor olduğunu düşünmek bizi gerçekten yıpratıyor.
#dear self#people#nasa#cosmos#spotify#mua#movies#motivational quotes#music#music video#natural hair#museums
0 notes
Text
Parametrik Varoluşçuluk
Öncelikle bu konu hakkında çok bilgili olmadığımı kabul ediyorum. Fakat bilgiye gerek olmadığını da biliyorum. Çünkü var oluş parametrik bir kaostur.
Şu sorun benim için bir sorguydu hep. GERÇEK. Ne mutlak gerçektir? Bilim gerçek ve değişmeyendir. Tabi yıllar ilerledikçe bilim değişecek ve büyüyecektir. Bu bir kesinliktir. Fakat bilimin kuralları hep aynı kalacaktır. Bunların bir biri ile etkileşimi değişmez. Koşullar değişince olaylar ona göre değişir. Buna örnek ışık hızı aynı koşulda hep aynıdır. Yada su dediğimiz şey her zaman 1 hidrojen 2 oksijendir. Çok basit örnekler. Fizik kuralları hep ve her zaman aynıdır değişmez. Buradan evrenin hep aynı kurallar etrafında var olduğunu çıkarabiliriz. Bir insan kim olursa olsun, 1 saat boyunca fırına koyarsanız ölür. Yani bazı şeyler hep aynı kalır. Bunlar insana yada herhangi bir şeyle bağlı olmadan, evrenin işleyişine bağlı olan olaylar ve kurallardır. Yani parametreler değişse de, sistem aynı kaldır.
Evrensel gerçeklikte sistem, parametre değerleri ve oluşan aralarında uyumludur. Bu uyumun bir kuralı vardır. Bir modül olarak birbiri ile bağlantılıdır. Bunlar bir parça bütündür. Bunlar evrensel gerçekliktir.
Fakat buna karşılık çok uç bir örnek olarak insan vardır. İnsan sisteme bağlı başka bir sistemdir. Sistemi algılayamaya çalışır ve buna uyum sağlayarak kendisi başka bir sistemdir. Yani kendi gerçekliği, var olan gerçekliğe bağlıdır. Fakat buradaki sorun, evrensel gerçeklik tek ve bir iken, insan gerçekliği bunun üzerine büyüyen bir anlama virüsüdür. Basitçe var olmak onun için bir olgudur, evren gibi. Problem burada evrenin altında olan insan mekanizmasının salt gerçeği algılayıp algılayamadığıdır.
En basitinden, kırmızı rengi. Bazı insanlar aynı görür, bazıları göremez. Renk körlerine göre anlamı olmayan bu kavram başkalarına anlamlıdır. Hatta onlar içinde bile değişkenlik gösterir. Yani insanlar aralarında farklılaşır. Tabi az biyoloji ile insanların ve canlıların birbirinden farklılaşmasının nedeni evrime göre hayatta kalmalarıdır. Avantajlı kalırken, dezavantajlı kalmaz. Bunun sonucu aslında, insan evreni anlamak için değil, hayatta kalmak için gelişmiş olduğu sonucuna varabiliriz. Belki de bu yüzden okullar, uzun planlamalar ve çalışmak bize terstir. Bizim tasarımımız doğada hayatta kalmak. Bürokrasi değil. Marx’ında dediğine atıfta bulunur bu.
Bunun yanında, insanın algılayamadığı ama bilincinde mantıklılaştırabildiği kavramlar vardır. Mesela, elektirik, atom, yerçekimi. Göremezsin, algılayamazsın. Fakat ne olduğunu biliyoruz, bunu hayatlarımızın bir parçası yapalı asırlar oldu. Yani algılayamadığım şeyleri bile kendi algımıza indirgeyip bir mantığa oturtabiliyoruz. Yani olaylar arası bağlantı yaratabiliyoruz, bunları net ve kesin bir şekilde algılarımızla algılayamazsak da, mantığımız yardımcı oluyor. Yani algılarımız her şeyi algılamaz. Elektiriği algılayan bir algımız yokken, voltmetremiz var. Yani algılamak için icatlar yaparız. Teknoloji insanın uzantısıdır.
Burada metafizik gibi olgularda devreye girebilir. Bunları kanıtlamak daha zordur fakat, aslında buradaki sorun, algılayamadığımız daha neler olup olmadığı sorunudur. Her şeyi algılayamayan, algılarının sınırı hayatta kalmak olan bir makine, salt gerçekliği algılayabilir mi? Yoksa hayatta kalmasına yardımcı olacak kadarı mı algılar? Neresi daha doğru?
İnsanın var olmaya bağımlı olması onu salt gerçeklikten uzaklaştırır. Pragmatik insan doğası ve hedonist yaşam stili beraber çalışsa da, var oluşunun temeli varoluşsal olan bir türdür. Kapitalizim gibi bir hata yapıp algılarımızı bozduysak?
Parametrik insan doğası var olmaya programlanmış ve bunları için şekillenir. Nasıl ve ne olduğuna göre şekillenir. O yüzden herkesin bu algı sistemi farklı ise, bunu ne kadar değiştirmek doğru, neye göre doğru, kimse göre doğru? Rengin önemli olmadığı bir dünyada, renk körlerine sorun yoktur. Çünkü sorun olan renktir, renk körleri değildir. Çünkü rengi görmek bir sorun çözmek değildir. Bir avantajdır. Ama biz bunları bir sorunu çözmek sanıyoruz. Engelli yerine dezavantajlı daha doğru, rengi görenlere göre bu dünyada daha az avantajlılar, ama renk üzerine kurulu bir dünya olmasaydı, avantajları olmayacaktı.
Saçı kıvırcık olan bir insanın düzden bir avantajı var mı? Daha düzel diyebilir bazıları, yada bakımız zor diye bilirler. Ama olaya ve duruma göre şekillenen özellikler nedeni ile bunları değeri vardır.
Değerde var olmak ve mutlu olmak (insan özgü özellik) parametrik şeyler değil mi? Resim yapan kedi yok. Her insanda resim yapmaz. Bazıları yapar.
Yani uzun lafın kısası, var olmak parametriktir. Her insan farklıdır. Fakat salt gerçeklik var. Algı mekanizması olan insan, algılayabildiği kadardır. Ve bunun ne kadar olması gerektiğinin tek kontrolü var olmak ve üremek. Tezat bir sistem. Güçlü olanın hayatta kalması ile, gerçeği somut algılayanın hayatta kalması arasında bağlantı azdır. Evet insan zekası ile buraya geldi. Kuralı değiştirdik. Temelinde aynı problem yatsa da, bu sefer, insan var olmak için zekasını kullanıp gerçeği algılamaya yöneldi. İnsan gerçeği algılamak için zekasını kullanmadı. Bir çok bar filozofu veya ego kasan insan gibi, bu çok doğal. Çünkü insan zekası ile çiftleşir ve ürer ve toplumda bir yer edinir, yani yaşar hale geldi. “Zeka yeni adonistir”.
Doğanın dengesi bizim türümüzde farklılaştı belki de. İyi mi oldu, kötü mü? Valla bunu sıcak odamda kahve ile yazmak, ormanda, ellerim ile geyik avlamaktan daha güzel. Hiçbir tür bu kadar beynini kullanmıyor. Fakat temelinde yatan nedensellik buna güvenmeyi zor kılıyor. Empati bile toplumda tutunmayı sağlayan bir olgu iken, sevgiye güvenmek bile zor.
Ama işte, bilincin gelişmesi, belki de en önemlisi. Benim var oluşuma göre, benim için bir insanın değeri, bunları algılamasıdır. bu korkunç kaostur.
Burada ya kabulleneceksin ve gerçeği algılamak için çalışacaksın, ya da bunu bilip ona göre var olmaya kullanacaksın. 1cisinin sonu belli değil, 2 ise seçtiğinde belli bir yol. Yada arası, bun çalışıyorum açıkçası. Ne başkalarına bokluk çıkartarak bencilce var olmaya çalışıyorum, neden nihilizimden kendimi gebertiyorum. Bunun bilincinde, var oluyorum. Kendimden büyük bir şeylerin arayışındayım, insan olduğum için aynı tuzaklara düşsem de. Hayatta kalmak için hayat oyununu daha ne kadar oynayacaksın veya ne kadar inkar ile daha fazlasını arayacaksın?
Ben de bir insan olduğum için bu vardığım sonuç yanlış olup tüm hayatımı bu salakça şeyleri sorgulamakla geçirebilirim. Ya da kendi sikimin keyfi ile daha kolay eğlenceli yüzeysel bir hayat yaşayabilirim. Arada çok bir fark göremiyorum. Ben ikisini de seçtim. Hadi paydos!
1 note
·
View note
Photo
Kapitalist sistem zenginler için vardır. Emperyalistler fiili işgalden önce köle yapacağı bir ülkeyi önce zihnen kuşatır. Sürekli aynı konuları tekrar etmesi bu yüzdendir. Gençlere çok diziler sunmasının önünde ve arkaplanında ne olabilir? Şu kanallarda ki, dizilerin konusuna bir bakmak yeterlidir. Kadın cinayetleri karşısında toplu halde kadınlar neden tepki vermezler? Adaletsizlikler olurken bir toplum neden topyekün çığlık atmaz? Bir yalanın defalarca verilmesi ona inandırmak zihni ele geçirmekten başka ne olabilir? Kadın zihni ne ile ele geçiriliyor? Medyanın gücü var mı? Yok mu? Dizilerin amacı nedir? Çok dizi var konular hep aynı aşk cinsellik bu beyin ona hpsedilirse ciddi konular es geçilir mi ? geçilmez mi? Düşünün! Türkiye Emperyalist kuşatma altında önce zihinlerden girmiştir. Bu kuşatma altından nasıl çıkılabilir? Emperyalizimle mücadele ve ona odaklanmayı kıran unsurlar neler olabilir? - Ümitsiz duruşlar. - Lüks’e özlem duymalar. - Cinsellik kuşatması. - Vaz geçilmişlik duygusu. İle boş vermişlik, iç güdüsü, içkiye yönlendirme arabesk şarkı ve türkülere hız verme. - Zihin işgal edilinçe fiili işgal son halkasıdır. Kapitalizim Fetö ve AKP ‘yi kullanarak Türkiyede bir işgal darbesi gerçekleştirmiştir.
Emperyalistler saldırılarını ayırmadan yaparlar. Sande ayırmadan, ayrılmadan cevap verip mucadele etmez isen O zaman hedefine ulaşmış demektir.
1 note
·
View note
Photo
GÜNAYDIN.sevgili ülkem.. Unutmayalım ki Halktan Terörist olmaz Terörön babası emperyalizimdir. Kolları kapitalizim uygulayıcıları ellerinin altında tuttukları ülke yöneticileri. Silahları Din ve Faşizimdir.. Düşmanları. İşçi sınıfı. Ve tüm üretenler.. Ki ondandır önce halkları böler ayrıştırırlar sonrada onların üzerinde hic durmadan oynaşırlar. Bu oyunun Adına da sıcak savas Soğuk aavas derler.... https://www.instagram.com/p/B5rlbyugVDq/?igshid=18pcw0fvqx61y
0 notes
Photo
FRANKFURT OKULU
Marksist literatür içinde kültür konusunu başlı başına somutlaştırarak bir inceleme alanı haline getiren ilk çalışmalar Frankfurt Okulu adıyla tanınan, Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılmıştır. Bu aynı zamanda daha sonra kültürel çalışmalar adıyla bir sosyal bilimler disiplini haline gelecek olan çalışmaların da ilk adımı olarak görülebilir. Frankfurt Okulu’nun tarihi üç döneme ayrılabilir. İlk dönem, 1930 yılında Horkheimer’ın enstitünün başına gelmesi ile başlar. Bu dönemde ampirik araştırmalar ile eleştirilen bir toplum teorisi geliştirilmeye çalışılmıştır. Dönemin en önemli yapıtı, Horkheimer’ın kaleme aldığı, ve modern çağda ailenin bir toplumsal kurum olarak çözülüşünü incelediği Otorite ve Aile(Authority and Family) adlı çalışmadır. İkinci dönem 1936 ile 1939 yılları arasında ampirik eleştiri tarzından daha felsefi bir eleştiri tarzına geçişi temsil eden bir ara dönem olarak görülebilir. Bu döneme damgasını vuran Horkheimer’ın Geleneksel Teori ve Eleştirel Teori(Traditional Theory and Critical Theory) başlıklı yazısıdır. Son dönem ise 1939’dan İkinci Dünya Savaşının son yıllarına dek uzanan, Faşizmin bir tür devlet kapitalizmi olduğu yolundaki bir tezden yola çıkarak Avrupa Aydınlanmasının kapsamlı ve felsefi ağırlıklı bir eleştirisinin yapıldığı devredir.Bu yazıda, kültür konusunun ağırlıklı olarak tartışıldığı bu son dönem çalışmaları referans alınacaktır.
Frankfurt Okulu düşünürleri, tıpkı Karl Marx gibi gündelik hayatın değişen sosyal yapılarını, kapitalizmin değişen çehresini incelemeyi amaç edinmişlerdir. Bununla beraber, yaşadıkları dönemin koşullarından derinden etkilenerek, devrimci siyasi teoriyi ve devrime inancı pekiştiren iyimser siyasi ütopikliği terkemiş, Marx’ın ekonomi-politiğinden farklı bir eleştirel teori oluşturmaya çalışmışlardır. Okulun önde gelen düşünürleri, Horheimer, Adorno ve Marcuse, Marx’ın kapitalizim eleştirisinin yeteri kadar radikal olmadığını ve kapitalist tahakkümün dinamiklerini açıklamakta yetersiz kalarak, ileriyi gören bir teori geliştiremediğini düşünmüşler, ve kapitalizim eleştirisini Aydınlanma düşüncesini sorunsallaştırarak genişletmişlerdir. Frankfurt Okulu teorisyenleri için asıl sorun Aydınlanmanın özne/nesne dikotomisidir. Marksizmin kültür teorisi, özellikle Lukacs’ın yaptığı çalışmalar belirli bir nesnellik iddiası ile kültür eleştirisini kültür ürünlerinden, üreticilerinden ve tüketicilerinde bağımsız bir yere konumlandırmış, ve kültürün kendisini nesneleştirerek sınıfsal gerçekliklerle örtüştürmeye çalışmıştır. Bu tür bir yaklaşım, Frankfurt Okulu teorisyenlerinin tepkisini çeker. Kültür bizzat üretici ürün ve tüketiciyi kapsadığı gibi, araştırma yapanın kendisi de kültürel belirlenimlerin içinden konuşur. Dolayısıyla kültür eleştirisi, daha genel ifadesi ile kültür teorisi, köklerini sosyalist bir nesnelcilikte bulan kültürün dışında bir değerlendirme değil, bizzat kültürel siyasetin aktif bir belirlenimi konumundadır. Adorno’nun müzik üzerine yaptığı çalışma bu tür bir yaklaşımın örneğidir. Adorno modern müziği yüksek kültüre ait ya da burjuva zevki olarak reddetmez. Müzikal yapılardaki değişimi toplumsal bir çerçeve içinde inceleyerek ve bu inceleme içinde bizzat kendi zevkini ve toplumsal konumunu sorunsallaştırarak eleştirel yaklaşımını oluşturur.
0 notes