#kadınlar ve sağlık
Explore tagged Tumblr posts
Text
MEDİANTEP - SİLVER
Yaygın olarak vajina daraltma olarak bilinen vajinoplasti, özellikle cinsel tatmin ve estetik bağlamında kadınların sağlığı ve refahında önemli bir rol oynamaktadır. Prosedür, doğum, yaşlanma veya kişisel tercihle ilgili endişeleri gidererek vajinal kasların sıkılığını ve tonunu iyileştirmeyi veya iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Gaziantep vajinoplasti işlemlerini gerçekleştiren uzman doktorlar ve uzmanlar mevcut olup, kadınlara ihtiyaçlarına uygun vajinal gençleştirme seçeneklerini keşfetme fırsatı sunmaktadır. Cinsel deneyim ile vajinal estetik arasındaki bağlantıya dair artan farkındalık, hem fiziksel rahatlığı hem de özgüvenini artırmak isteyen kadınlar arasında vajinoplastiye olan ilginin artmasına neden oldu.
Gaziantep jinekolog seçilmesi, optimal üreme ve genel sağlık sonuçlarının sağlanması açısından önemlidir. Gaziantep Özel MediAntep Tıp Merkezi, dahiliye, beslenme, çocuk sağlığı ve hastalıkların önlenmesi gibi alanlarda uzman bakımının önemini vurgulayarak kapsamlı jinekolojik ve obstetrik hizmetler sunmaya kendini adamıştır. MediAntep Tıp Merkezi'ndeki gibi deneyimli jinekologlardan yardım alarak, Gaziantep'teki kadınlar aşağıdaki avantajlardan yararlanabilirler: - Rutin jinekolojik muayeneler - Rahim ağzı kanserinin erken teşhisi için Pap smear testleri - HPV ile ilişkili durumların önlenmesi için HPV aşıları - Jinekolojik sorunlar için kişiye özel bakım Kaliteli jinekolojik hizmetlere erişimin kadınların sağlığını ve refahını korumak için hayati önem taşıdığı, bu da Gaziantep'te saygın bir sağlık hizmeti sağlayıcısını seçmenin önemini vurguluyor.
Gaziantep'teki jinekolojik hizmetler, kadınların sağlık ihtiyaçlarını desteklemek ve çok çeşitli jinekolojik rahatsızlıkları ele almak için hazırdır. Gaziantep Anadolu Lisesi'nde yer alan Gaziantep Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümü, bölgedeki kadınlara yönelik uzmanlaşmış bakım ve hizmetler sunmaktadır. Ayrıca, Gaziantep Özel MediAntep Tıp Merkezi, jinekolojik hastalıkların erken teşhisi ve önlenmesinin önemini vurgulayarak jinekolojik ve obstetrik bakıma özel bir dizi hizmet sunmaktadır. Bu sağlık tesisleri, rutin muayeneler, taramalar ve tedaviler de dahil olmak üzere çeşitli hizmetler sunarak, kadınların ihtiyaç duyduklarında temel jinekolojik bakım ve desteğe erişmelerini sağlayarak, Gaziantep'te kadın sağlığı ve refahının geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır.
322 notes
·
View notes
Text
Burası sanal dünyası.
Kaç yaşında olursak olalım hepimiz arkadaşız demi!? Kimse kimsenin ne yüzünü görüyor ne yaşını biliyor hatta kimse kimseyi tanımıyor bile ama arkadaş oluyoruz.
Arkadaşlarla şakalaşmanın hoş vakit geçirmenin adı ne zamandır cilveleşmek olmuş!?
Eli öpülecek yaşa gelmek ölmek mi demektir!
Napak ölek mi😆!
Aramızda her türlü insan var bedensel engelli hatta beyinsel engelliler 🧠👈 bile var.
Pornocular var, karaktersizler var, huylular var huysuzlar var, güzeller var çirkinler var! Yalancılar var,
Kadın sayfası açmış erkekler, erkek sayfası açmış kadınlar var.
Kibirli kendini her şeyden üstün her şeyi ben biliyorum diyenler bile var.
Bunların içinden ayıklayacak, sana uygun olanları arkadaş seçeceksin.
Ve dönüp bakacaksın benim kaç arkadaşım var!
Düne kadar arkamızda olanlar bugün karşımızdalar!
Düne kadar yanımızda olanlar arkamızdan konuşur olmuşlar, demek ki biz bir adım öndeyiz!
Sağlık olsun be...!
Beyce beyin arkasından konuşmuş bizim arkamızdan mı konuşmayacaklar güler geçerim! 😂
Daha güzel günahlarımızı taşıyacak bir 🫏 lazım! 😁
Hadeee herkes yoluna! 👍
Yorumsuz lütfen! 😊
80 notes
·
View notes
Text
Durustyle - Silver
Kadınların bir araya gelerek birbirinden farklı konular hakkında bilgi sahibi olabildikleri bir yer olan Durustyle kadın sitesi bilgi dükkanına hoş geldiniz. Burada özellikle kadınlar için hazırlanmış makaleler, kaynaklar bulacaksınız. İster kariyer gelişimi, ister sağlık ve sıhhat ipuçları hakkında tavsiyeler arıyor olun, bizde herkes için bir şeyler var. Bize katıldığınız için teşekkürler!
412 notes
·
View notes
Note
ben anlatayım ne anladığımı güneş'im, anonim cevap vermemiş. kelebekler tarih boyunca birçok kültürde özgürlüğü, güzelliği ve değişimi temsil eder. bir kadının ağzından çıkan kelebek, yani bir söz, o kadının özgürlüğünü, güzelliğini ve değişimini ortaya koyar. güzellik dış görünüşte değildir, güzellik ağızdan çıkan her kelimenin kalpten gelişini bilmektedir. insanın ağzından çıkan her güzel söz, onun güzelliğini belirler. özgürlük kendiliğinden var olan bir şey olsa da tarih boyunca biliyorsunuz ki kadınlar hep ikinci, üçüncü, belki de beşinci sınıf muamele gördüler. özgürlük birinin baş kaldırmasıyla, birinin ses çıkarmasıyla oluştu hep kadınlar için. ondan destek alıp diğerleri de baş kaldırdı. bir kadın ya da bir erkek, fark etmez. eğer sesini çıkarırsa özgürlüğüne kavuşur. ben güneş'imin bu resminde, kadının ağzından çıkabilecek bir kelimenin bile onun ve birçok insanın hayatını kökünden değiştirebileceğini anlatmak istediğini görüyorum.
S'
Senin şu güzel yüreğinden öpüyorum gün ışığım, kalemine sağlık, düşüncelerine sağlık. Çok teşekkür ederim. Ve şunu da belirteyim ki; çok severim kadını çıplak bir şekilde çizmek ve etrafında kelebek olması. Doğa ve kadını özellikle bir araya getiriyorum :) ve kadını çizerken hiçbir şeyden etkilenmemesi adına yalın çiziyorum. Kadın ki o doğadır, doğa anadır ve doğa ki saf, temiz hâlde bulunur. :) Çok teşekkür ederim.
8 notes
·
View notes
Text
🗣️ Atatürk ve Cumhuriyeti Birde O Günleri Yaşamış Birinden Okuyun
19 Mayıs 1919’un 100. yılı münasebetiyle düzenlediğimiz programın açılış konuşmasını, halen Indiana Bloomington’da yaşayan ve hayattaki en büyük halk bilimcimiz olarak kabul edilen Cumhuriyetimizle yaşıt Prof.Dr. İlhan Başgöz yapacaktı. Kurtuluşa giden yolun hikayesini Cumhuriyetimizle yaşıt asırlık bir çınardan daha iyi kim anlatabilirdi ki? Lakin ilerlemiş yaşının getirdiği sağlık sorunları sebebiyle İlhan hoca çok arzu etmesine rağmen aramızda olamadı.
Hazırladığı konuşmayı Başkonsolos Umut Acar okudu.
“Değerli Konuklar
Ben Cumhuriyetle yaşıtım, size anlatacaklarım yalnız duyup işittiklerim, okuyup öğrendiklerim değil, aynı zamanda kendi hayat hikâyem olacaktır.
Cumhuriyet yedi büyük savaşın ardından kurulmuştur. 1856 Kırım,, 1877 Osmanlı Rus, 1892 Yunan, 1911 Trablus, 1912 Balkan, 1914-18 Birinci Dünya Savaşı, nihayet 1920-22 Kurtuluş Savaşı. Bu savaşlardan yalnız sonuncusu zaferle bitmiştir. Ama bu zafer vatandaştan yalnız canını ve kanını istememiştir. Vatandaştan atını, arabasını, çorabını, kağnısını, keten bezini, pencere demirini alarak bu savaş kazanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’na niçin girdiğimizi bugün bile bilmiyoruz. Ama kardeşlerini bu savaşa kurban veren, Avşar kadını biliyor ve parmağını Alaman’a uzatıyor:
Mektup saldım da varmadı,
Tel vurdum aynı gelmedi,
Alamanya harbeylesin,
Gayri kardaşım kalmadı.
Savaş yılları Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisini tümden harap etmiş, ekin tarlada çürümüş; toprak tohumsuz, evler erkeksiz kalmıştır. Kağnıya ve sabana koşulacak hayvan, çiftin sapına yapışacak erkek yokluğunda çifte, hayvan yerine kadınlar koşulmuştur. Bu çöküşün en gerçekçi destanını, hemşehrim Şarkışlalı Serdari yazmıştır. Bu uzun destandan dörtlükler veriyorum:
Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim.
Evlat da babanın sözün tutmuyor,
Açım diye çift sürmeye gitmiyor,
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor,
Başımıza bela dölümüz bizim.
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halini kimse sormuyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.
Savaş yılları, Türk aydınlarının en yiğit, en idealist, en eğitimlilerini ölüme sürmüş, onlar geri gelmemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın felaket tablolarından birini unutamıyorum. Bu tabloda Tarsus tren istasyonunda bir kadın görünür. Ordu, Kanal bozgunundan dönmektedir. Çul çaput içinde, hasta perişan, vagonlarda çuvallar gibi istif edilmiş, bir asker döküntüsü. Ak saçlı bir ana, yazması omuzuna düşmüş, saçları darma dağın, bir vagondan ötekine koşarak feryat ediyor: “Mehmedimi gördünüz mü? Mehmedim nerede? Mehmedimi gördünüz mü?” Falih Rıfkı Atay diyor ki: “Ana biz senin Mehmedini kumarda kaybettik.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin talihsizliği çökmüş bir ekonomi ve harabeye dönmüş bir memleket üzerine kurulmasıdır. Büyüklüğü de bundandır.
16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılan Bandırma vapuru bu çöküşü tersine çevirecek bir umudu taşıyordu. Bu umudun adı Mustafa Kemal Paşa’dır. Üçüncü ordu müfettişliğine tayin edilen Paşa İstanbul’dan ayrılıyordu. Yanında 12 kişiden oluşan Erkan-ı Harbiye’sinden başka kimse yoktu. Karadeniz’in azgın dalgaları ile sarsılan Bandırma vapurunda Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyordu: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız maddedir! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideal ve iman götürüyoruz!”.
Bandırma vapuru ile bu küçük grup 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkınca bir şarkı söylüyorlardı: “Güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar.”
O tarihlerde, ufuktan güneşin doğacağına dair hiçbir işaret yoktur. Tersine memleket bir zifiri karanlıktır. Adana Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş, başkent İstanbul İtilaf Devletlerinin işgalinde, Antalya ve Konya’da İtalyan birlikleri bulunuyor. Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri var. 15 Mayıs 1919’da Yunan birlikleri İzmir’e çıkmış; Batı Anadolu’nun verimli topraklarından memleketin kalbine doğru ilerlemekte.
Dahası var. Cumhuriyet, memleketin en önemli gelir kaynaklarını yabancı şirketlerin elinde bulmuştur. Demiryolları, limanlar, önemli tarım ve ticaret alanları, bayındırlık tesisleri, gümrük ve maliye gelirleri büyük Batılı şirketlerin elindedir. Türkiye Cumhuriyeti bu şirketleri birer birer satın almıştır.
İzmir-Aydın demiryolu 2 milyon İngiliz pounduna satın alınınca öğretmenimiz ödev vermişti, sevincimizi dile getirmeliydik. Ortaokul öğrencisi idim, ödevimin başlığı “Demir yolumuz, bağımsızlık yolumuz” idi. Tütün rejisi 4 milyon Frank’a satın alınınca bu sefer ayınkacılar bayram etmişti. Ayınkacı tütün yetiştirici demektir. Köylümüz yetiştirdiği tütünü eşeğine yükleyip, pazara indiremezdi. Tütün ille de bir yabancı tekele, bu tekelin biçtiği fiyattan satılacaktı. İndirse kaçakçı sayılıyor, ya hapse atılıyor veya tütün kolcuları ile çatışıyor ve vuruluyordu. Bir ayınkacı türküsü şöyle der:
Hacılar köyüne bastığım oldu,
Tütünümün dengi yastığım oldu,
Aman dostlar bakın benim çareme,
Tütünün tozunu basın yareme.
Cumhuriyet savaşlardan çıkıp da, ekonomik gelişmesine odaklanınca 1930 Dünya Ekonomik Buhranı patlak verir. Buhranın Türkiye’ye etkisi, tarım ürünleri ve meyveyle sınırlı olan dışsatımı vurması olur. Buğdayın kilosu 15 kuruştan 3 kuruşa düşer. Köylü gelirinin bu kadar düştüğünü gören Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne şöyle bir teklifte bulunur: “Bizim maaşlarımızla halkın geliri arasında büyük bir fark ortaya çıktı. Bu Cumhuriyet idaremize yakışmaz. Benim maaşım dâhil milletvekili maaşlarını yüzde elli azaltalım.” Teklif kabul edilir.
Cumhuriyet ilan edilince memlekette yatırıma harcanacak sermaye ve ekonomik hayatı idare edecek eğitilmiş insan yoktur. Bu nedenle Cumhuriyet ekonomik kalkınmayı devlet eliyle yapmaya karar vermiştir. Devlet sermayesi ile iki banka Etibank ve Sümerbank kurulmuş, vatandaştan birikimlerini bankaya yatırmaları istenmiştir. Devletine güvenen vatandaş da elinde avucunda ne varsa bankalara yatırdı.
Ben çamurdan yaptığım kumbarama her hafta babamın verdiği yüz paraları biriktirir, bankaya yatırırdım. Bu ekonomik kalkınma hamlesini bir yerli malı seferberliği izlemiştir. Biz bayramlarda ziyaretçilerimize şeker ve çikolata yerine incir ve fındık ikram ettik. Çayı Kazova’nın kızıl üzümü ile içtik. Çünkü şeker dışardan satın alınıyordu.
Cumhuriyet yurdun doğusuyla batısını, güney ve kuzeyini demiryolları ile birleştirmek istemiştir. Bu bir milli savunma sorunu idi. Atatürk diyor ki; “700 kilometre demir yolumuz var, bir kilometresi bile bizim değil.” 1932 yılında ilk tren Gemerek’e ulaştığında ben istasyonda idim. Halkın tabiri ile kara treni alkışlar ve yaşa var ol sesleri ile karşılamıştık.
Hoş bir fıkra var. İlk tren Erzurum’a varınca belediye başkanı nutuk veriyor; “Vatandaşlar, Cumhuriyet fabrikalar yaptı. Sanmam ki kâr edeler vallahi de zarar edirler, billahi de zarar edirler. Otobüsler aldı, yollar düzenledi, sanmam ki kâr ederler. Bunlar hep sizin içindir. Cumhuriyet ayağıza kadar tren getirdi bundan sonra iki ayda gittiğimiz İstanbul’a üç günde varacağız.” O vakit bir vatandaş sorar: “Peki biz 57 gün ne yapacağız?”
Değerli Dinleyicilerim
Ben 1929 yılından itibaren Cumhuriyetle beraber iyili kötülü olayların içinde çalkalandım. Size söyleyeceklerimin bir kısmına ben tanık oldum. Bunların arasında beni çok etkileyen bir olay var. Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Sivas lisesinde benim bulunduğum sınıfa geldi. Atatürk adı etrafında oluşan efsanenin etkisindeyiz. Gözleri o kadar kuvvetli imiş ki gözlerine bakan çarpılırmış. İlkin korka korka, gözlerine bakıyoruz. Çarpılmadığımızı görünce o mavi gözlere 45 dakika doya doya baktık. Dersimiz hendese idi. (Yani geometri). Atatürk dişçinin kızı Saadet’i tahtaya kaldırdı. Geçen derste müselleslerin nasıl eşit sayılacağını okumuştuk. Saadet bunun için tahtaya iki müselles çizdi. Biz o vakit üçgene müselles derdik. Saadet müsellesin kenarlarına alfa, beta ve gamma harflerini koydu. Atatürk’ün birden kaşları çatıldı ve Saadet’e neden Yunan harfleri kullandığını sordu. Saadet, hocamız böyle yazdı, ben de onun için kullanıyorum deyiverdi. Matematik hocamız müdür Ömer Bey sınıfta idi. Atatürk aynı soruyu ona sorunca Ömer Bey topu bakanlığa attı. Bakanlık bir kitap göndermişti, onda bu harfler kullanılmıştı. Atatürk kitabı istedi o sayfayı buldu, yırtıp yere attı. Sonra gidip parmakları ile Yunan harflerini sildi yerine abc yazdı. Bize; “arkadaşlar Türk alfabesi matematik terimlerini de ifade etmeye yeterlidir.” dedi. Aradan bir hafta geçmeden abc’li yeni kitabımız geldi. Atatürk dilin sadeleşmesine ve halkın, aydınların dilini anlamasına çok önem verirdi.
Halkçılık onun inanışında kuru bir slogan değildi. Halkın arasına karışmaktan çok hoşlanırdı. Bir gece Atatürk kayıp, polis ve jandarma seferber olmuş her tarafı aramış taramışlar. Atatürk yok. Sabaha yakın Onu Samanpazarı’nda bir kahvede, halka karışmış Zeybek oynarken bulmuşlar.
Cevat Dursunoğlu şunları yazdı: “Mustafa Kemal Paşa Erzurum kongresine gitmektedir, yıl 1919. Ilıca köyüne varınca bir ağacın altına oturup kahve içmek isterler. Kahveler içilirken yolda bir kağnı belirir. Pılı pırtı yüklü kağnıda iki de delikanlı oturmaktadır. Kağnıyı yetmişlik bir ihtiyar sürmektedir. İhtiyar çağrılır. Paşa sorar: “Baba nereden gelip, nereye gidiyorsun?” İhtiyar: “Çukurova’dan gelirem, Erzurum’a gidirem.” Paşa sormaya devam eder: “Baba Erzurum’da ortalık karışık, savaş tehlikesi var. Eşkıya tehlikesi var, niye gidiyorsun? Çukurova’da geçinemedin mi?” İhtiyar Mevlut Dayı “O nasıl söz paşam Çukurova verimli topraktır, insanı diksen yeşillenir. Bizim uşaklar da çalışkandır, bey gibi geçinip gidiyorduk. Ama duymuşam ki padişah Erzurum’u düşmana verecekmiş, gelmişem ki görim, kimin malını kime verir?” der. Paşa yanındakilere der ki “Arkadaşlar bu milletle başarılamayacak hiçbir iş yoktur.”
Değerli dinleyiciler size Atatürklü yıllardan unutamadığım bir olayı daha anlatacağım. 1930’lu yılların başında sanıyorum, Atatürk, gece geç vakit Mısır Büyükelçiliğini ziyaret eder. Sabaha kadar yenir, içilir, eğlenilir. Güneş doğarken Atatürk Mısır elçisini balkona çağırır ve şunları söyler. “Buradan güneşin doğuşunu nasıl görüyorsam, esir milletlerin de birer birer kurtulacaklarını ve bağımsızlıklarını elde edeceklerini öyle görüyorum.” Atatürklü Cumhuriyet her zaman müstemlekecilere karşıt, küçük devletlerden yana, onurlu bir politika uygulamıştır. Cezayirli gençler Fransız müstemlekecilere karşı kanlı bir savaş verirken ellerinde Mustafa Kemal’in resmini taşıyordu.
Hindistan bağımsızlığının büyük lideri Gandi İngiliz parlamentosunda şöyle konuşuyordu: “Haydi beni tutuklayın, ama tutuklamakla iş bitmiyor. İşte Türkler kendi cenaze törenleri için hazırlanan tabutu istilacıların başında parçaladı.” Pakistan’ın ilk cumhurbaşkanı Muhammed Ali Cinnah 30 ağustos zaferimiz üzerine şöyle diyecekti: “Bu zafer bütün esir milletlerin zaferidir.”
İngiliz başbakanı Lloyd George, Çanakkale savaşının en büyük destekçisi idi. Türkler koca İngiliz İmparatorluğunu Çanakkale’de dize getirince Lloyd George parlamentoda şöyle konuşacaktı: “Tarih nadiren dahi yetiştirir, bizim talihsizliğimiz şu ki böyle bir dâhiyi bugün Türk milleti yetiştirmiştir, ne yapsak, ne tarafa gitsek Mustafa Kemal’in iradesini kıramadık, ben istifa ediyorum.”
Değerli dinleyicilerim ben yüz yaşına yaklaşmış bir faniyim. Öyle zannediyorum ki İngilizce, Türkçe, Fransızca kitaplarım, makalelerim ve Amerika’da Norveç’te, Rusya’da, İngiltere’de, İran’da ve Türkiye’nin birçok kentinde yaptığım konuşmalarımla bu kadar güçlüklerle bana emanet edildiğine inandığım Cumhuriyete karşı görevimi yaptım
Genç arkadaşlarım, Atatürk Cumhuriyeti özellikle sizlere emanet etmiştir. Onu çağdaş ve gelişmiş memleketlerin daha yücesine çıkarmak sizin çalışmalarınıza ve gayretinize bakıyor. Bu görevi başaracağınıza ben inanıyorum. Konuşmamı bitirirken hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum”
Prof Dr İlhan Başgöz
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#cumhuriyet#prof dr İlhan Başgöz
7 notes
·
View notes
Text
MEDENİYET Mİ DEDİNİZ...
Zorluklar, yaşamlar, alışkanlıklar... Farklı kültürlerin olduğu bu coğrafyada bana hiç uygun olmayan, yadırgayacağım kadar abartılı bir yaşam tarzıyla karşı karşıyaydım. Bir de uçakta kadınlar Türkiye'nin durumuna laf etmişlerdi. Öyle bahsedince ben de kendimi medeni bir yere geliyorum zannetmiştim. Sabah uyandığımda düne nazaran daha iyi durumdaydım. İdrak etmeye çalışıyordum sadece. Hem çok karmaşık hem çok basit geldi her şey. Buradaki Aiesec ekibi yazdı hemen, buluşalım dedi. Bu hayattaki en sevdiğim şeydir zaten sürekli yeni yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak. Hollandalı, Tunuslu, Faslı birçok insanla tanıştım. Hepsi inanılmaz sıcak insanlar. Buraya adapte olmamı kesinlikle kolaylaştırıyorlar. Erkekler... Aaah ah bazılarınız her yerde mi aynısınız. Anneme ilk günden Tunuslu iki tane damat adayı buldum. Ablam biz Tunuslu istemeyiz, oralar cok uzak, veremem seni ama zenginse iç güveysi olarak gelebilir diye dalga geçti benimle. Ya çocuğun biri geldi adını söylemeden açık açık dedi ki: Are you single? O an boşluğuma geldi, yes dedim. Demez olaydım. Sonra soruyor mutlu musun bu durumdan diye. Çok mutluyum ayağı yaptım başımdan gitsin diye. Ama başladı kendisinin yalnızlıktan kaynaklı ne kadar mutsuz olduğunu anlatmaya. Banane aq. O gün Meryem ve Arca diye iki kişi daha geldi Türkiye'den. Evde Meryem'de bizle kalmaya başladı. Üç yataklı eve dört kişi tıktılar bizi. Bu halis mi? Yusuf diye bir çocukla tanıştık, Tunuslu. Biraz fazla yakın davranan erkeklerden. Arca'ya mukaddesi beğendim, tatlı kız, ben de zaten Türkiye'ye okumaya gelicem demiş. Allahın manyakları ya. Sanırım hep böyle yaptığım için Allah beni cezalandırıyor şu an karşılıksız olan sevgimle. "I have someone in my heart" diyemedim çocuklara da. Bu arada cidden ben ilk defa bu kadar çok hoşlanıyorum sanırım birinden. Şairin aklımda hep sen varsın dediği yerdeyim. Neyse sizi aşk hayatımla boğmayayım. Tunusluların şavurma diye bir yemeğini yedik. Bizim dönerli dürümlere benziyor fakat açıkçası daha güzel. Ama bunlar her şeye inanılmaz derecede acı koyuyor. Adamların tuvaletteki hallerini hayal bile edemiyorum. Sonuçta o acının bir yerlerden çıkması gerekiyor. Damak tadımıza çok uzak değil lezzetleri ama çoğu zaman hijyeninden şüphe ediyorum. Ona da yapacak hiçbir şey yok artık. Zehirlenip ölmediğim sürece her şey okey benim için. İlginç gelen şey, ülkede kocaman Atatürk isimli bir cadde var ve sahip oldukları Türk restaurantının adı Atatürk. Bizim liderimize bizden daha çok sahip çıkmışlar resmen. Assil diye bir çocukla tanıştık. Bence o asla diğerleri gibi değil. Buraya aitte değil. Çocuk hem dj, hem fotoğrafçı, hem doktor. Btw Türkiye'de veya herhangi bir yerde doktorluk garanti meslek olarak görünse de burda durum böyle değil. Sağlık sistemi kötü olduğu için çoğu zaman doktorlar iş bulamıyorlarmış. Çocuk o yüzden ekstra işlerde de çalışıyor. Sağlık sistemi berbat durumda. Ölmediğin sürece hastaneye gitme yani. Sağ girersin hastalıklı çıkarsın o kadar söyleyeyim. Boşuna sağlık sigortasına o kadar para döktük bir de. İnsanların anlattıklarından anladığım kadarıyla burda inanılmaz derecede Türk dizileri izleniyor. Bu nasıl bir hayranlık anlamadım. Bizden daha çok Türk dizisi izleyip, Türk ünlü tanıyorlar. Eve döndük daha sonra. Meryem evi görünce çıldırdı. O hepimizden daha titiz biri. Buraya alışması daha fazla zaman alacak gibi. Kız gelirken kendi tarhanasını, salçasını, şehriyesini, tuzunu, domates kurusunu bile getirmiş zaten. Değişik...
#gezgin#gezi#gezi rehberi#geziyorum#gezmek#tunusia#tunus#africa#medeniyet#love#atatürk#yemek#lezzet#acı
9 notes
·
View notes
Text
"Bekleyiş, yasadışı bir örgüt"
Ameliyathanenin hemen bitişiğindeki yoğun bakım ünitesinin önünde yoğun duygularla beklediğim bu birkaç saat, gerçekliğin yamuluşunu ve koridorda volta atan Sayın Azrail’in şımarık bir çocuk gibi herkese posta koyuşunu izliyorum. Ağlamaklı kadınlar, çocuklar, üzüntülü babalar, anneler, yaşlılar, iyi haberler bekleyen hasta yakınları o koridoru dünyadan koparmışlardı. Hastanenin bu kısmı her gün böyleydi. Ama biz bunu sadece yolumuz düştüğünde fark edebiliyoruz. Çünkü başkaları bizim için okunaksızdır. Biz de başkaları için öyleyizdir. Dokunmadığımız, ilişki içerisine girmediğimiz, göz ve anlam teması kurmadığımız herkes duygu ve empati alanının dışındadır. Başkalarıdır onlar. Sartre’ın “cehennem başkalarıdır” sözündeki başkaları o başkalarıdır belki de.
İnsan vücudunun ne kadar kusurlu, sürekli aksayan ve hastalık dediğimiz o kavramın kutsal mekânı olduğunu düşünmekten alamadım kendimi. Hayatımızın hemen hemen bütün zamanlarında sağlık ve güvenlik açısından risk altındayız. Hastaneler tıpkı tamirhaneler gibi hiç boş kalmıyor, devasa bir balon gibi şişen sağlık sektörü kapitalizmin en büyük oyuncağı olmuş. O yüzden insan hiçbir zaman yüce bir varlık olmamıştır. İnsan yüce bir varlık değildir, sonsuz evrende toz zerresi kadar bile yer kaplamayan, tıpkı diğer canlılar gibi zaman mezbahasından ufalanarak geçen ıssız bir kavramdır insan.
Neredeyse iki saat geçmişti, babam hâlâ içerde ameliyathaneden çıkmamıştı. Yetmiş altı yaşında, ömrü boyunca iğneden korktuğu için doktorlarla yakın temas kurmayan o asırlık adamın şimdi bağırsak düğümlenmesi nedeniyle karnı kırk santim açılacak ve bir kısmı deforme olan bağırsakları kesilip, sağlam olan yerlerinden yeniden dikilecekti. Yıllarca hep midesinden şikâyet ederdi babam. Ağrıları dayanılmaz olunca mecburen gelmişti hastaneye. Hastalığının midede değil de bağırsakta olduğunun ayırdında değildi henüz. Öncesinde ciddi bir bağırsak ameliyatı geçireceğini bilseydi o ameliyata girmektense ölmeyi tercih ederdi. Çektiği ağrılar yüzünden ortam bilincini yitirmişti ve apar topar ameliyata alındığının farkına bile varamadı. Hissettiği tek şey kimsesizlikti sanırım.
Bazen babamın çok derin düşüncelere daldığını görürdüm. Onun neler düşündüğünü tahmin etmeye çalışırdım. Memleketini özlüyordu, kardeşlerini, Van Gölünü, dağlardan ovaya akan buz gibi suları, o sudan avuçlarıyla kana kana içmeyi... Atları özlüyordu bir de. Düş taşıyan atları… Şimdi o atlar kafasının içinde koşuyor. Zamanın hasar almamış bir kıyısında o atları durdurup ateş yakıyor, yemliyor onları. Hayallerini anlatıyor. Saatlerce konuşuyor, insanlara anlatamadığını onlara anlatıyor. Yüzünde güneşler doğuyor babamın, görüyorum. Büyülü sessizliği bir telefon sesi veya annemin babama dümdüz seslenişi bozuyor; yüzündeki ifade değişiveriyor babamın, hayaller bulanıklaşıyor. Gerçeklik ve yaşlılık anıt gibi dikiliyor evin ortasına.
Otuzlu yaşlarını hatırlıyorum babanın. Henüz saçları dökülmemişti. Yakışıklı sayılmazdı ama karizmatikti. Bütün yakışıklı olmayanlar karizmatik olarak anılmak isterler. Kısacık boylu dev yürekli bir adamdı. Karları, sisleri, baharları ve yeşillikleriyle resitaller sunan memleketinden kopup Ege’nin yalnızlıklarıyla ünlü bir kasabasına yerleşmişti. Ayakta kalmak için verdiği mücadeleyi, ölesiye çalışmaktan bükülmüş belini ve iki odalı küçük evimizi yapmak için sırtında taşıdığı kum torbalarını, beton torbalarını döküp, suladıktan sonra kürekle karıştırıp tek başına oluşturduğu evin temelini hatırlıyorum. O sıralarda çok küçüktüm ama yardım etmek için taşıdığım tuğlaları gururla gösterirdim babama. Gülümserdi bana. Onun gülümseyişini hatırlıyorum. Kırk yıl öncesinden kalan bir gülümsemeyi hatırlamak beraberinde kusursuz bir kederi de getirip bırakıyor şu koridora, Azrail’in pelerini ve orağıyla korku saldığı koridora.
Ameliyat odasının kapısı her açıldığında –çok garip ve rahatsız edici bir sesi var kapı açılma sesinin- oraya yöneltiyorum başımı, ayaklarımı ve dikkatimi. Bu kez de babam değil içeriden çıkan deyip geri çekiliyorum. Bu, rahatlama ve tedirginlik arası bir duygu sıçratıyor yüzüme. Başkaları (yukarıda adına cehennem denen şu başkaları) koşup yürüyen yatağın kenarından tutuyor, “nasıl geçti, iyi mi durumu?” diye soruyorlar doktor veya asistan veyahut hastabakıcı olan kişilere. “Size bilgi verilecek” diyor ekipteki o iyi geçmiş ameliyatın kahraman kişisi.
Bir ameliyat veya yoğun bakım ünitesinin önünde ilk bekleyişim değil bu. 10 Eylül 2022’de dördüncü kattan dengesini kaybedip düşen ve mucizelerle yaşama dönen kızım için de günlerce, haftalarca beklemiştim. Anlatılmaz yıkımların ele geçirdiği o zamanlar içimi, belleğimi yara yara geçip gitti. Belki başka bir gün anlatırım o zor günleri. Çünkü o bir anlatım değil, anlatım uçurumu. Durumu iyi, normal hayatına döndü bile. Az önce aradı Antalya’dan, dedesinin durumunu sordu. “Bekliyorum kızım, henüz çıkmadı, bekliyorum” dedim. Sonra diğer akrabalar aradı, eş dost ve komşular. Hepsine aynı şeyi söyledim: Bekliyoruz.
Beklemek, evet kıvırcık saçlı turuncu bir ormandır beklemek… Okuduğum kitapları düşünüyorum, hepsinin içinde beklemek vardı. Sayfalarca beklemeyi tutup roman yapmışlar, şiir yapmışlar. Bekleyiş, yasa dışı bir örgüt. Yazılan veya çizilen şeylerin çoğu bekleme esnasında ortaya çıkıyor. Hisler, düşler, sıra dışı sözcükler ve o sözcüklerin peşine takılmış akıl almaz imgeler düzenli bir bekleyişin ürünüdür. Şu koridorda üç saattir bekliyorum ölüm ve yaşam gibi iki ağır yükü taşıyan hisçilerle beraber.
Yine kapı açılıyor, koşuyorum, diğer başkaları da koşuyor, ben en öne geçiyorum. Dikkatle bakıyorum sedye yataktaki yüzyıllık adama. Babam bu, evet, yanımda benimle koşanlara “bu benim babam” diyorum. Bizimki bu. Diğerleri (Cehennem olmayan başkaları yani, onlarla yakınlaştık, o yüzden cehennem olmayan başkaları onlar) duruyor. Bir sonraki açılacak kapı sesini bekleyecekler. Doktor yok, içeride kalmış o. Kahraman doktor içeride kalmış. Bir asistan ve hasta bakıcı sürüyor yatağı. Koşarken aniden duruyorum, gözlerim ıslanıyor, yüzüm ıslaklığın Van Gölü. Babamın her iki yanında rahvan yürüyen atlar görüyorum. Babama düşlerindeki atlar eşlik ediyor. “İyi geçti” diyor asistan. Rahatlıyorum, kahverengi bulutların altındaki suskun şehirlerle selamlaşıyorum. Kalabalık bir umut sürüsü üşüşüyor başıma. Babamı ve yüzüne yerleşen kasabanın yalnızlığını yoğun bakım ünitesine alıyorlar. Ancak bir gün sonra görebildim babamı. Gözlerini açmıştı, boşluğa bakar gibi bakıyordu bana. Ağzından sadece tek bir sözcük çıkmıştı o an: “Gördün mü?” dedi. “Gördüm baba” dedim gülümseyerek… Atları kastetmişti babam.
12 notes
·
View notes
Text
3 Eylül 2023 Sırbistan Türkiye Voleybol Maçı
*Belçika'nın başkenti Brüksel'deki Palais 12'de saat 21:00'de başlayacak olan 2023 CEV Kadınlar Avrupa Voleybol Şampiyonası Final maçı. Büyük heyecan geldi çattı! Sırbistan 2011, 2017 ve 2019'dan sonra tarihindeki dördüncü şampiyonluğun peşinde. Türkiye ise 2003 ve 2019'un ardından üçüncü kez final heyecanı yaşayacak. Tarihimizdeki ilk zaferi kovalayacağız. 2019 finalinin izleri çok taze. Minik farkla 3-2 kaybetmiştik Sırbistan'a. Bu kez artık VNL apoleti olan, teknik kadrosu ve oyuncularının iş birliği ile örnek teşkil eden bir kimyamız var. Bu önemli eksiği artık tamamlayalım inşallah. Yürek dolusu başarılar diliyoruz Sultanlar'a.
*TRT 1'den naklen yayınlanacak olan maç.
*İlk seti 27-25 alan Sırbistan 1-0 öne geçti. Finale yakışır bir çekişme var. İki takım da yakın takipte. Son sayılarda maalesef yine titredi eller. Kritik hatalardan uzak kalalım lütfen.
*İkinci sette 25-21 üstünüz. Durumu 1-1'e taşıdık. Bu kez hakimiyeti kurduk ve aradığımız o refleksi gösterdik. Devam!
*Üçüncü set 25-22 ile Sırbistan'ın. 2-1'le yeniden üstün konuma geçtiler. Büyük şok var. Set elimizdeydi. 6 sayılık avantajlarımız vardı. 19-15 öndeydik. Sonrasında 7-0'lık seri geldi Sırbistan'dan. Aman, lütfen.
*Dördüncü seti 25-22 ile bu sefer biz aldık ve 2-2'yi yakaladık. Bırakmak yok! Son bölümdeki direnç harikaydı. Yine 5 set macerası bizi bekler. Sonu iyi olsun.
*ŞAMPİYON!!! Olduuuuuu! Bu sefer oldu, çok şükür! Son seti 15-13, maçı da 3-2 ile bitirdik. Tarihimizin ilk Avrupa şampiyonluğu geldi. Helal olsun hepinize! Muhteşem bir inanç ve azim bu. Hepinizin emeğine sağlık. Pes etmeyen bu yapımız İtalya maçında olduğu gibi yine 2-1'den dönmesini bildi. Son sayıları o kadar güvenli oynadık ki. 2019'un hesabını da kapattık böylece. Sırbistan ise üst üste ikinci, 2007 ile beraber toplamda 3. defa ikinci basamakta yer aldı.
#spor arşivi#maç arşivi#2023 cev kadınlar avrupa voleybol şampiyonası#sırbistan#türkiye#voleybol#volleyball
2 notes
·
View notes
Text
KADIN HAKLARI KRONOLOJİSİ
1843 - Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.
1847 - Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade - i Seniye yayımlandı.
1856 - Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
1858 - Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla m��lkiyet hakkını kazandı.
1858 - Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869 - Kadınlar için ilk sürekli yayın olan ( haftalık) Terakk – i Muhadderat Dergisi yayımlandı.
1869 - Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif – i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı.
1870 - Kız öğretmen okulu Dar - ül Muallimat açıldı.
1871 - Mecelle'nin ( Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.
1876 - Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
***
1897 - Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.
1913 - Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı. 1914 - Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914 - İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.
1921 - Darülfünunda karma öğretime geçildi.
1922 - Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Haziran 1923 - Nezihe MUHİTTİN' in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi.
***
29 Ekim 1923 - Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924 - Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926 - Türk Medeni Kanunu' nu kabul edildi. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni Kanun ile ;
· Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı,
· Kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.
1930 - Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930 - Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.
1930 - Doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933 - Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933 - Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934 - Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935 - TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ 5. DÖNEM SEÇİMLERİ SONUCUNDA 17 KADIN MİLLETVEKİLİ İLK KEZ MECLİSE GİRDİ, ARA SEÇİMLERDE BU SAYI 18' E ULAŞTI.
8 Haziran 1936 - İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937 - Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
1945 - Analık sigortası ( doğum yardımı ) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949 - Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
1950 - İlk kadın belediye başkanı ( Müfide İlhan ) Mersin'den seçildi.
***
1952 - Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
1965 - Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22 Aralık 1966 - Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
1975 - Birleşmiş Milletler tarafından Mexico City'de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlendi ve bunu takiben 1975 - 85 yılları arasındaki dönem " Kadın On Yılı " olarak ilan edildi.
27 Mayıs 1983 - 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985 - Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girdi.
1985 - 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
1987 - Devlet Planlama Teşkilatı'nda Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
1989 - İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.
24 Ocak 1989 - İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
***
29 Kasım 1990 - Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı.
1990 - Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.
14 Nisan 1990 - İlk Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi açıldı .. 1990 - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.
1990 - 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu.
25.10.1990 - Kadın sorunları konusunda ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ( KSSGM ) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
Eylül 1990 - Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.
1991 - 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali ( Lale Aytaman ) Muğla iline atandı.
1993 – T.C. Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliği ile "Kadının Kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal programı Projesi" uygulamaya başlandı. Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.
1993 - İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
1993 - Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve sığınma evini açtı.
1993 - Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.
1994 - Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans ' da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan " üreme sağlığı " kavramı üzerinde duruldu ve kadın sağlığında " bütüncül " bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla " Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı " hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.
1995 - Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açtı.
Kasım 1995 - Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin ( ÇATOM ) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.
1996 - Kadın Çalışmaları alanında ilk yüksek lisans diploması İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı tarafından verildi.
***
29 Haziran 1996 - Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu' nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 22 Mayıs 1997 - Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.
19.11.1997 - Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
18 Ağustos 1997 - Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi.
23 Haziran 1998 - Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 21 Ekim 1998 - Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müd. ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re' sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.
1998 - İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.
17 Ocak 1998 - Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1998 - Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
1998 - Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere Kadın Danışma Merkezi kuruldu.
1999 - İstanbul Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'ni kurdu.
Eylül 1999 - Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.
1999 - Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak TBMM' ye sunuldu.
22 Kasım 2001 - Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabulü
6 notes
·
View notes
Text
Kadın Sağlığına “Demir Gibi Destek"
Demir Eksikliği ve Kadın Sağlığı Üzerindeki Etkileri Demir eksikliği, dünya genelinde birçok kadının karşılaştığı ciddi bir sağlık sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her üç kadından birinde demir eksikliği bulunmaktadır. Türkiye’de ise bu oran her dört kadından birine yükselmektedir. Bu durum, kadınların sağlık ve yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. Kadınlar, adet döngüsü,…
0 notes
Text
Çançiçeği Takımının Dersleri - Tsukasa Tenma
Yan Hikaye 1
«Morinomiya Müzik Akademisi, Avlu»
Tsukasa: …Ah!
Emu: Tsukasa-kun, Rui-kun, beklettiğim için özür dilerim!
Rui: Nene de seninle mi geldi?
Nene: Evet. Yolda karşılaştık.
Tsukasa: — Harika, artık herkes burada! Öncelikle, Morinomiya’daki ilk dersiniz ve çalışmalarınız için teşekkür ederim!
Rui, Emu, Nene: "Emeğinize sağlık!"
Emu: Hey, ders nasıl geçti? Eğlenceli miydi?
Tsukasa: Evet! Gerçekten çok öğreticiydi! Morinomiya Müzik Akademisi’nden beklendiği gibi!
Emu: Gerçekten mi? Hangi dersti?
Rui: Erkek grubu olarak bale çalıştık.
Nene: Ah, kadınlar grubunda da aynı şekilde bale dersi vardı.
Rui: Sanırım bale sayesinde bedenimizi nasıl kullanacağımızı öğrenmenin birçok yolu var ve bu oldukça önemli.
Nene: Evet, ama ders inanılmaz derecede zordu, değil mi?
Mikazuki grubundaki antrenmanlarım olmasaydı, muhtemelen başa çıkamazdım...
Tsukasa: Katılıyorum. Ben de aynı şeyi hissettim.
Ancak iyi bir fiziksel dayanıklılığım olmasına rağmen oldukça zordu…
Emu: Bale gerçekten bu kadar mı zor?
Tsukasa: Evet. Zor olması bir yana, vücudu istediğim gibi hareket ettirmek çok güç…
---
Tsukasa: (…Seyircilerin olduğu taraftaki bacağımı kaldırıp, destek bacağımın olduğu taraftaki kolumu ileri doğru uzatmalıyım.)
(Aynada kendimi kontrol edebilmek için, aynayı seyirci olarak hayal etmeliyim… İşte böyle!)
Hmm…
(Dizim düz duruyor ama… Ayağım düşündüğüm kadar yukarı kalkmıyor ve kolum omuz hizamın altında gibi görünüyor.)
(Ayrıca, vücudum biraz öne eğilmiş gibi…)
Hop! Hah! Hadi!
Ugh! Bu gerçekten zor……
---
Tsukasa: — İşte böyleydi.
Emu: Ooo, galiba sizin yaptığınız pozu biliyorum♪ Ritmik jimnastik grubundaki öğrencilerin yaptığı bir şey bu!
Nene: Anladım. Emu, ara sıra o gruba baktığını söylemiştin.
Emu: Evet! Hmm… Pelvisin pozisyonu, sırt kaslarının kullanımı ve esnekliğin öneminden bahsetmişlerdi!
Tsukasa: Esneklik, ha…
Rui: Esneklik… Hmm…
Nene: Bunu anlıyoruz… Ama…
Emu: Oho! Hepiniz neden böyle karamsar görünüyorsunuz?
Ama siz de oldukça esneksiniz, öyle değil mi?
Tsukasa: Eh, öyle…
Rui: Ancak balede gereken esneklik bir hatta iki seviye daha üstte.
Nene: Kesinlikle. Dersin başındaki esneme hareketleri bile çok zordu.
Tsukasa: Ah, evet, gerçekten…
Rui: …Şu an için, balede en büyük engelin esneklik olduğunu düşünüyorum.
Tsukasa: Katılıyorum…
Ama yine de! Bedenimizi ve ifadelerimizi geliştirmek için sadece balede öğrenilebilecek yöntemler varsa, başka çaremiz yok!
Morinomiya’da yalnızca üç ay eğitim alıyoruz! Tek bir günü… Tek bir dersi bile boşa harcayamayız!
Emu: Ben de diğerlerine yetişebilmek için yönetim derslerimde elimden geleni yapacağım!
Tsukasa: Evet!
Nene: Bu arada, Emu, sen tam olarak ne çalıştığını henüz söylemedin, değil mi?
Tsukasa: Doğru. Ben de merak ediyorum!
Rui: O halde, bu konuşmayı Sekai’ye gittiğimizde sürdürelim. Len-kun ve Rin-kun okul hayatımızı merak ediyorlardı.
Tsukasa: Haklısın. O zaman gidelim ve onlara bir selam verelim!
1 note
·
View note
Text
Pamuklu Çorap
Pamuklu Çorap: Sağlık, Konfor ve Şıklığın Birleşimi Pamuklu çorap, günlük yaşamın vazgeçilmez parçalarından biri olarak, hem rahatlık hem de sağlık açısından büyük bir öneme sahiptir. Hem erkekler hem de kadınlar tarafından tercih edilen pamuklu çoraplar, cildin nefes almasını sağlarken, aynı zamanda konforlu bir kullanım sunar. Bu makalede, **pamuklu çorap**ların avantajları, tarih��esi, doğru…
0 notes
Text
Buca Belediyesi kadına yönelik şiddeti masaya yatırdı
Buca Belediyesi, şiddetin temel nedeni olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile kadına yönelik şiddete karşı hukuki mücadele yollarını masaya yatırdı. Buca Belediyesi Kadın Aktivite Merkezi’nde, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında “Kadına Yönelik Şiddet ve Toplumsal Cinsiyet��� konulu panel düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Avukat Zeynep İlayda Karadağ ve Avukat Zübeyde Aksay katıldı. 6284 SAYILI KANUN KADINLARIN TEK DAYANAĞI Kadına yönelik şiddete karşı hukuki mücadele yollarını anlatan Avukat Zeynep İlayda Karadağ, “6284 Sayılı Kanun, herhangi bir şiddet durumunda kadınların tek dayanağıdır. Bu kanun, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi olan kadını korur. Kadınlar, tehlike ve tehdit altında bulunduğu anlarda bile kendileri için koruma kararı aldırabilir. Sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan şiddet türlerinde de 6284 Sayılı Kanun uygulanır. Yani şiddetle sonuçlanan bir eylem olmasına gerek yok” dedi. Karadağ, şiddete uğrayan kadınların Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri, Alo 183 telefon hattı, sağlık kuruluşları, polis ve jandarma, savcılık, belediyelerin kadın danışma merkezleri ve baroları arayabileceklerini sözlerine ekledi. Avukat Zübeyde Aksay ise toplumsal cinsiyet kavramı üzerinde tarihten bugüne gelen süreci anlatarak, cinsiyet eşitliğine yönelik farkındalık yarattı. Read the full article
0 notes
Text
Bursa'dan mücadeleye güçlü destek... Başkan Bozbey düğme dikti!
https://pazaryerigundem.com/haber/193814/bursadan-mucadeleye-guclu-destek-baskan-bozbey-dugme-dikti/
Bursa'dan mücadeleye güçlü destek... Başkan Bozbey düğme dikti!
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve eşi Seden Bozbey, ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ kapsamında düzenlenen ‘toplumsal cinsiyet rollerine meydan okuyan atölyeler’ etkinliğine katıldı.
BURSA (İGFA) – Bursa Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı Aile, Kadın ve Çocuk Hizmetleri Şube Müdürlüğü ve Kadın Danışma Merkezi işbirliğinde ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ kapsamında çeşitli atölye çalışmaları düzenlendi.
Aile, Kadın ve Çocuk Hizmetleri Şube Müdürlüğü yerleşkesindeki etkinliğe, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve eşi Seden Bozbey’in yanı sıra Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Pınar Işıkyıldız ve vatandaşlar katılım gösterdi. Psikolojik dayanıklılık atölyesi, düğme dikimi ve kumaş tamiri atölyesi, ahşap atölyesi ve araç bakımı, lastik değişimi atölyelerini gezerek bilgi alan Başkan Mustafa Bozbey, dikim atölyesinde ise düğme dikti.
Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda sorumluluklarının farkında olduklarını söyleyen Başkan Mustafa Bozbey, toplumsal cinsiyet rollerine meydan okuyan atölyeler etkinliğiyle farkındalık oluşturmayı hedeflediklerini söyledi. Kadınların, hayatın her alanında var olduğunu ve var olmaya da devam edeceğini belirten Başkan Bozbey, “Dünyada ve Türkiye’de kadına şiddet kanayan bir yara olmaya devam ediyor. Kadınlar kendilerine dayatılan eşitsizliklerle de karşı karşıya kalıyor. Kadınların güçlenmediği, erkeklerle eşit haklara sahip olmadığı bir toplumun refaha, özgürlüğe, huzura kavuşması mümkün değildir. Kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorun ve toplumsal bir krizdir. Kadına yönelik şiddet, ailesinde, çocuklarında, arkadaşlarında ve toplumun tamamında derin bir yara bırakır. Kadına yönelik şiddetle mücadele hepimizin ortak görevidir. Şiddete karşı sessiz kalmak o şiddete ortak olmak anlamına gelmektedir. Bu mücadelede toplumun tüm kesimlerine ulaşmalı, farkındalık çalışmalarımızı artırmalı ve özellikle gençlerimize toplumsal cinsiyet eşitliğini benimseten doğru bir eğitim sunmalıyız” dedi.
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin kadın-erkek eşitliği temeline dayalı, herkes için eşit fırsatlar sunacak projeler ürettiğini ifade eden Başkan Bozbey, kadınların yaşamlarını güvenli hale getirmek ve daha fazla güçlendirmek amacıyla eğitim programları düzenlediklerini dile getirdi. Kadın Danışma merkezlerinde uzman ekipler tarafından ücretsiz danışmanlık ve eğitim hizmetleri sunulduğunu hatırlatan Başkan Bozbey, “Personelimize yönelik bilgilendirme, yönlendirme ve güçlendirme çalışmalarımızı yine Kadın Danışma Merkezi yönetiminde yürütüyoruz. El ele vererek bir dayanışma ağı oluşturmalı ve hep birlikte mücadele etmeliyiz. Evimizde, iş yerimizde, okulumuzda, mahallemizde, sokaklarımızda, kadına yönelik şiddetin herhangi bir biçimini gördüğümüzde müdahale edelim, ses çıkaralım, suskun kalmayalım” dedi.
Kadına yönelik şiddete karşı güçlü bir toplumsal zihniyet dönüşümüne ihtiyaç olduğunu vurgulayan Başkan Bozbey, “Bursa’dan başlayarak kadına yönelik şiddete kesin bir şekilde ‘dur’ demeli ve kadınların hak ettiği eşit bir yaşamı inşa etmeliyiz. Bu kapsamda ‘Mor Haritam’ uygulamasını hayata geçireceğiz. Mor Haritam ile kadınlar, şiddete karşı destek alabilecekleri merkezlere, danışma ve psikolojik destek bilgilerine ve çeşitli alanlarda faydalanabilecekleri yerlerin bilgisine ulaşabilecek. Bursa’yı kadınlar için daha güvenli ve eşitlikçi bir kent haline getirmeyi hedefliyoruz. Bu konuda tüm Türkiye’ye örnek olacağımıza inanıyorum” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Video
youtube
Kadınlar neden hergün yoğurt yemeli? Aktüel Sağlık
Kadınlar her gün yoğurt yerse 32 yıllık bir araştırmaya göre tüm hastalıkların riski düşüyor. Kalp damar ve kanser riski de düşüyor. Tüm hastalıklar bağlı ölüm risklerinde düşüş görülmüş. Büyük bir araştırma da yoğurt yerine de seçenek sunulmuş. Bir porsiyon kuruyemiş ya da bir porsiyon porsiyon tam tahıl ürünü tükettiğinizde aynı olumlu etkiler ile karşılaşabilirsiniz. Kadınların her gün yoğurt yemeleri önerilir. #yoğurt#yogurt#sağlıklıbeslenme#shorts#serdarakgün#kadınlarbeslenme#kadınyoğurt
0 notes
Text
Cinsel Soğukluk ve Doğal Tedavi Yöntemleri
Cinsel Soğukluk ve Doğal Tedavi Yöntemleri
Cinsel soğukluk, hem erkekler hem de kadınlar için sıkça karşılaşılan bir sorun olup, kişilerin cinsel yaşamını olumsuz etkileyebilir. Bu durum, psikolojik, fiziksel veya ilişki sorunlarından kaynaklanabilir. Cinsel soğukluğun üstesinden gelmek için doğal tedavi yöntemleri, hem güvenli hem de etkili alternatifler sunar. Bu yöntemler, bireylerin cinsel isteğini artırarak, daha tatmin edici bir cinsel yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.
Doğal tedavi yöntemleri arasında öncelikle sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek yer alır. Düzenli egzersiz yapmak, kan dolaşımını artırarak cinsel fonksiyonları olumlu yönde etkiler. Egzersiz, aynı zamanda stresi azaltır ve ruh halini iyileştirir. Ayrıca, dengeli bir beslenme programı, vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri sağlayarak hormonal dengeyi destekler. Özellikle çinko ve omega-3 yağ asitleri bakımından zengin gıdalar, cinsel sağlığı iyileştirmeye yardımcı olabilir. Bu besinler, cinsel isteği artırarak, cinsel soğukluğun önlenmesine katkıda bulunur.
Bir diğer etkili doğal yöntem ise bitkisel takviyeler kullanmaktır. Ginseng, maca kökü ve tribulus terrestris gibi bitkiler, cinsel performansı artıran ve isteği teşvik eden doğal bileşenlerdir. Bu bitkilerin düzenli kullanımı, cinsel enerjiyi artırırken, libido üzerinde olumlu etkiler yaratır. Ancak, bu tür ürünlerin kullanımı öncesinde bir uzmana danışmak önemlidir. Böylece, bireylerin sağlık durumlarına uygun takviyeleri seçmeleri sağlanabilir.
Cinsel soğukluğun önlenmesi için psikolojik destek almak da yararlı olabilir. Bireyler, cinsel sorunları konusunda açık iletişim kurarak partnerleriyle ilişkilerini güçlendirebilirler. Ayrıca, meditasyon ve yoga gibi stres yönetim teknikleri, zihinsel rahatlama sağlayarak cinsel isteği artırabilir. Bu yöntemler, bireylerin kendilerini daha iyi hissetmelerine ve cinsel yaşamlarını canlandırmalarına yardımcı olur. Cinsel soğukluğun üstesinden gelmek için doğal tedavi yöntemleri, bütünsel bir yaklaşım sunarak, sağlıklı ve tatmin edici bir cinsel yaşam için önemli bir rol oynar.
Ayrıntılı bilgi için Erkek ve Kadında Cinsel Soğukluğun Önlenmesi
0 notes