#kadın maske
Explore tagged Tumblr posts
silikonmaskeler · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Profesyonel Gerçekçi Balmumu Silikon Kadın Maskemiz! ✔👍🎭 🇹🇷 @silikonmaskeler @silikonmaskelerturkiye Fun World Eğlence Dünyası Sinan İlhan 0 535 490 00 15 https://sinanilhan.sahibinden.com 🌐 http://www.silikonmaskeler.com.tr 🌐 #silikonmaskeler #sinanilhan #silikonmaskelertürkiye #silikonmaske #maske #mask #maskeler #masks #kadın #bayan #türkiye #istanbul #ankara #izmir #antalya #mersin #adana #taksim #nişantaşı #bakırköy #baby #woman #hakedilmiş #efsane #rakipsiz #turkey #sırbistan #kıbrıs #yunanistan #almanya (Silikon Maskeler Türkiye) https://www.instagram.com/p/ClG4_cFIDBs/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
chaoticdreamfart · 1 year ago
Text
Karşınızda Gülistan Yaşar.
Siz kıymetli arkadaşlarıma.
Armağanim olsun.
Beğeniler için çok.
Teşekkür ederim 🙃
Takipçilerim için emek veriyorum.
Sizde bir beğeniyi fazla görmeyin.
Rica ediyorum.
Deli aklimdayken sölim.
Gizli takipçilerim sizi de çok özledim.
Fakat yüzünüz gözükmüyor.
Beğenide maske arkasından çiki verin.
Yada etrafından........ ✍️
Haydeeeee..😁😆
Tumblr media Tumblr media
Günaydın Mutlu Sağlıklı.
hafta sonları.
👍🙃✌️😁👌😆👌
Tumblr media Tumblr media
Delikanlı kadın yer mekan ne olursa olsunnn bozulmaz karakteri bozuk belli gevşek adamda camide dahi düzelmez Ustaaa 👌👌 bu yüzden herkes işine baksın siz karekterinizin ayarını sağlama alın sunuda solim laflarimdan alınan varse yanlış yerdedir haydeee toz olsun böyle alinanlar...🤭😁...........✍️
Tumblr media Tumblr media
Biz keyifçi insanlarız.
Ustaa👌
Ayağına taş gözüne yaş.
Değmesin dediklerinizi.
Güle oynaya siktiri çeker.
Öve öve değil söve söve.
Yollariz..✍️ 😂👌😁
Tumblr media
👆👆 Tatli
Hem deli hem prenses 👑🫂🌿
👌
73 notes · View notes
artikfarketmez · 1 month ago
Text
az önce çığlık atıp ağlayarak uyandım ve bu hayatım boyunca ilk kez başıma geliyor. son yaşanan olaylar en az herkesi olduğu kadar beni de o kadar çok etkiledi de az önce dehşet verici bi kabustan bu şekilde uyandım. bomboş karanlık bi müstakil evde 309. bi kadın cinayeti videosu izletiliyordu bize (ben ve arkadaşım vardık evde) zorla kapıyı demirleri kilitlemiş yardım bekliyorduk kapı demirden ve defalarca kilitli olmasına rağmen asla görmediğim kar maskeli biri tarafından açıldı arkadaşımın 310. olmasını istiyordu. eli arkadaşıma uzandı o an öyle güçlü bir çığlık attım ki sonrası malum ter içinde uyandım ve gerçekten çığlık atıyordum annemle babam koşarak yanıma geldi deli gibi ağlamaya başladım. şu an 15 dakikadır odamın kapısına camlara tavana bakıyorum güvenli bi yerde olduğuma inanmak için. okulumdan evime giderken o yolu kullanmamaya çalışıyorum ama bir noktada oradan geçmek zorunda kalıyorum ve yaşanan şeyler o kadar korkunç ki sus içine at kimseyle konuşma dedikçe bir şekilde bilinçaltımdan çıkıyor bana zarar veriyor. allahım sen bizlere sabır güç ver aklımızı koru şu olaylar bitsin artık yalvarırım
16 notes · View notes
zaferguleer · 22 days ago
Text
“Refakatin Esareti”
Acil serviste ortalık bir anda curcuna oluyor, herkes bağırmaya başlıyor, çığlıkların yankısı kulakları dehşete düşürüyor, hasta yakınları duvar diplerine çökmüş dualar ediyor. Dağ gibi adamların gözleri doluyor. Şöyle 2 dakika durup nefesini tutup izlediğin zaman ölümün o kasvetli nefesini yüzünde hissediyorsun.
Hiç sevmediğim şeyler; zaten kim sever ki? Oturup üzerine sayfalarca mısralar yazılır fakat içinde bulununca tüm cümleler küskün kalır.
Hastane duvarları çok soğuk oluyor, 15 derece havada bir duvar ancak bu kadar buz tutabilir. Kuşlar uçmayı öğrenince kaçıyor, bulunamayan damarlar biraz kalbini de morartıyor.
Kantinde oturuyorsun mesela, yan masada bir kadın, gözleri yorgun, saçları dağınık, gece uzun, çay soğuk… Zemin katta bir genç, belki sabaha karşı bir baba! Yeni birini bekliyor hayata. Çok tatlı bir telaş.
Dolaşıyorsun koridorlarda umarsızca. Yine karşında bir baba, yaşı da var baya, evladının son nefesine şahit oluyor, kızıyorsun o can alan demir yığını arabalara, yollara ve bariyerlere! Kahven de soğuyor tabi, tıpkı ruhunu teslim edenlerin bedenleri gibi.
Çığlık çığlığa ağlayan bir annenin sesini hangi duvar geçirmez ki? Ya da bir abinin kana bulanmış ellerini hangi ilaç temizleyebilir? Acı büyüdükçe tülden bir perdeye dönüşüyor o duvarlar sanki. Arkasını duyabildiğin, yeterince derinden bakarsan acının da gözlerini görebildiğin.
Koridorda yüzünde rengarenk maskeli saçsız bir çocuğa rastlıyorsun mesela sürekli gülümsüyor, annesi de kestirmiş saçlarını ama onun gülümsemesi çok daha acı, bir balon alıp vermek geliyor içinden ama hastanelerde balon da satılmıyor ki!
Gelirken trafikte yol kenarında oyuncak satan adamdan almadığın oyuncak için kendini suçluyorsun. El ele yürüyor annesiyle minik bebeği… Ama dediğim gibi ikisi de maskeli… Orada anlıyorsun ki kalp durmadan da ölünebiliyormuş.
Başka biri omzuna çarparak yanından geçiyor, kızıyorsun. “Önüne baksana” diyorsun içinden. 3 adım sonra arkasında bir sedye, sevgilisi galiba, üstünde de çiçekli bir elbise, pencereler filmli içeri hiç güneş girmiyor. Zaten ne fark eder ki? Güneş doğarken de birileri ölüyor…
Karanlık yerini ışığa bırakıyor, sanki dün gece hiç bir şey yaşanmamış gibi… Yaşanmışlıkların silinmişlikleriyle beraber aydınlığa boğuluyor gözlerinden uyku akan ruhsuz bedenler. Hoş, bazen de güzel haberler alınıyor, sevinç çığlıkları atılıyor, o anda ileriye dönük güzel planlar yapılıyor. Ama bunları kimse konuşmaz ki, ne de olsa kimse morgdan taburcu olamıyor.
(Bitmemiş Öyküler)
- Zafer Güler
Tumblr media
3 notes · View notes
milkycarnations · 2 years ago
Note
Merhaba benim bir fikrim var Peki maskeli kapüşonlu kırmızı melek harika yemekler yapan bir kadın okuyucuya nasıl tepki veriyor? okuyucu evde tadı olan yemekler yapar. okuyucu ev yemekleri yapar. ve bu yemekler sizi evinizde gibi rahat hissettiriyor. Bu yemekleri bir anne yapmış gibi. Umarım ne demek istediğimi biliyorsundur. iyi günler. umarım yaparsın
[Google translated ask: Hello I have an idea So how does the masked hooded red angel react to a female reader who makes great dishes? the reader makes dishes that taste at home. the reader makes home dishes. and these dishes make you feel comfortable like at home. It's like a mother made these dishes. I hope you know what I mean. Good day. i hope you do]
I think I understand, so here's
Masky and Hoodie with a S/O who's a great cook.
Tumblr media
Masky
He is very in love. Like immediately.
Tim very much loves the idea of a true housewife: cooking, cleaning, homesteading, etc.
To him, a homemade meal is absolutely precious. His favorite season is winter, so the added bonus of a delicious warm meal after a day out in the cold is perfect.
Hoodie
As long as you don't steal his light when it comes to baking.
He enjoys baking and cooking but doesn't mind if you make the majority of meals at home. Especially considering he isn't home too often.
He's obviously into it and appreciative, but will raise hell if you leave the kitchen dirty.
90 notes · View notes
chokedonmyowncigarette · 4 months ago
Text
İnsanlar böyledir. Kötü gününüzde yanınızda olduklarını sanarsınız. Oysa sadece kendi çıkarları için oradadırlar. Sizinle sohbet etmeye çalıştıklarını görürsünüz. Tek istedikleri ağzınızdan laf almaktır.
Etrafınızda kalabalık olsun istersiniz, çekip giderler. Yalnız kalmak istersiniz, koşa koşa gelir yakanızdan düşmezler. Çok iyi bir insan bile bir gün kötülüğe yenilir ya da yenilmek zorunda kalır, zamanını bilemez tahmin edemezsiniz. Bu yüzden güvenilmezlerdir de. Ve bolca hadsiz... Onları alakadar etmeyen işlere burunlarını sokmaya bayılır, her şeyi kendilerine hak görürler. Çoğu sadece paketlerle ilgilenir, paketi güzelse sevmeye layık görür, kendilerinin de bir paket olduğunu unutup böbürlenirler. İçi boş egolarıyla, paket seçme işini kendilerine layık görürler. Bencillerdir, her şeyi kendilerine paylarlar. Dostlar birbirlerini pohpohladıkça dostlarıdır ancak.
İnsanlar arasında açgözlülük de diz boyudur. Üç kuruş için hesaplaşmak onları yormaz. Küçük detayların verebileceği mutluluğun büyük işlerden gelenini ararlar. Düzen diye bize sunduklarının altındaki düzensizliği hoş suretleriyle örtmeye çalışırlar. Becerirler de. Çünkü size söylemiştim, insanlar paketlerle ilgilenir.
Körü, sağırı oynar, düzene uyun derler. Çünkü baş kaldırmayı bilmezler, buna cesaret edebilenlerin sayısının az olduğunu görürsünüz. Popüleriteye uymak işlerine gelir; yormaz, kafa patlattırmaz, kas çalıştırmaz.
Küçük bir çaresizlik anında yalana sığınırlar, dürüstlük hamurlarına terstir. Her şeyi özelleştirmeyi severler, ortak kelimesinden hoşlanmazlar. Orası benim, şurası senin derler, anlaşmazlık çıkarsa suç her zaman karşıdakinindir. İşi mahmeye taşırsanız orada anlaşmazlığı çözdüklerini değil, yalnızca çözüyormuş gibi yaptıklarını çok rahat görebilirsiniz. Haklıysanız haksız çıkarırlar. Saygıyı sevgiyi öğretmezler, çünkü kaosu severler. İnsanlar böyledir...
Kendilerine soytarı krallar seçerler, soytarılar halkını koyun sürüsü beller. Maske odaları vardır, diledikleri maskeyle diledikleri şekilde sürerler koyunlarını. Sonra yaklaşan her kurdu düşman diye öğretirler. Kurt da kuzu da insan, bilmeyecekler... Eğitim dedikleri şey tek çatı altında birbirine benzetilmesi gereken zihinler olacak. Diyecekler ki, siz bundan sonra soytarınızın kölesisiniz. Diyecekler ki, Tanrınız para, uğruna öleceğiniz şey bir karış topraktır.
Epey de düşkündürler keyiflerine. Mesela şarkıyı mı beğenmediler, "Değiştir makamı!" diyecekler. Sedirler yetmeyecek, yumuşak koltuklar, kuş tüyünden yastıklar isteyecekler.
Eğer kötülükle suçlanırlarsa topu şeytana atacaklar. "Çünkü biz özümüzde iyiyiz, bizi asıl kışkırtan şeytan." derken kanatlarını gizleyecekler. Yalnız meleklerin değil, şeytanın da kanatları vardır, unutmamalısınız.
İnsanlar kendilerine zarar vermeyeceklerini düşündükleri şeyleri sevmeye daha meyillidir, bu yüzden güzellik algılarını ortaya çıkaracaklar. Birini severken kötüsüyle de onu kabul etmenin sevmekten sayılmayacağını iddia edecekler. Suç ortağı gibi görünecek, hatanız ortaya çıkarsa polis kesilecekler. Çünkü satmak onların işi. Kadını satacaklar, dostluğu satacaklar, malı mülkü satacaklar, hayvanlarını satacaklar. Satmak için satacaklar. İşi gücü ne deyip ergin olduğu an kadını erkeğe yama yapacaklar. Bir kadını on koyuna bedel tutacaklar. Dayaktan uslansın diye evlerinde sopalar saklayacaklar. Sopaya gerek yok, beş parmak boşuna yaratılmadı ya... Kaçmayı denerse ölecek kadın, kimsenin ruhu duymayacak. Birileri hep ölecek.
Yine de aralarında iyi yürekli insanlar yok değil, sefili kurtarmayı deneyecekler. Fakat nafile, geç kalacaklar. Hep geç kalacaklar. Birini kurtarırken öbürüne yetişemeyecekler. Yetişemediklerini var olmamış sayacaklar, böylece kendilerini aklayacaklar. Ahireti unutacaklar...
Biteceğini mi sandınız, yanıldınız. Bitmeyecek, bu dünyanın sefili de, acısı da, yükü de, pisliği de bitmeyecek. Köstekli saatin kuytu köşesine sıkışan zamanda bile acıyı bulacaksınız.
İnsanları dostunuz mu sandınız, yine yanıldınız. Herkesi düşman diye bellemeniz gerektiğini o köstekli saat öğretecek size.
Bu pislikten kaçacak delik arayacak ve nihayetinde dünyada bir delik olmadığını göreceksiniz. İnsanlarla da, kendinizle de baş etmek zorunda olan sizsiniz. Hayat size bunu öğretecek.
Atın saati bir kenara, acınızı bileyip öfkenin hançeri yapacaksınız. Hayatın size öğreteceği ikinci şey bu olacak.
Denerseniz kaybedeceksiniz. Denemezseniz yine. Bir savaşa girerseniz kaybetmek için yenilmenize gerek kalmayacak. Savaşırsanız da kaybedeceksiniz, kazanırsanız da. İşte üçüncüsü de bu olacak. Hayat size, varoldukça kaybedeceğinizi öğretecek...
2 notes · View notes
aynodndr · 1 year ago
Text
Tumblr media
Kimin fikriydi aşkı yürekte saklamak..?
...Ve kalpleri kiralık evlere benzetmek...
Kimin işi zordu ayrılıkta...
Veda edenin mi yoksa bir vedayı evlat edinenin mi..?
Kimin yüzüne tükürmeliydi hayat,
Maske takanın mı yoksa o maskeyi indirenin mi...?
Kimdi dost...
Geçip giden yıllar mı,
Yoksa pastanın üzerinde söndürülen mumlar mı...?
Ve neden eşit dilimlenmezdi acılar,
Gelen davetsiz misafir çoktu, ondan mı...?
Kimdi Aşk,
Yanında olan mı terk etmemecesine,
Yoksa kalarak acıtan mı gitmemecesine...?
Bir adam,
Bir kadını ölüm onları ayırana kadar mı sevmeliydi,
Yoksa kadın tutku bitince ölümü beklememelimiydi...?
Adresler başka aldatmalar aynı değilmiydi...?
Saatler ihaneti gösterdiyse gecenin geç vakitlerinin günahı neydi...?
Severek ayrılma modasını ilk başlatan kimdi,
Kimin fikriydi sonsuza kadar dost kalmak...?
Kimdi aşkını ilk kâğıtlara yazan..
Masumiyeti bir otel odasında bırakan kimdi...?
Giden kimdi,
Kalan kimindi...?
Bu ayrılığı kim icad etti...?
Ve geri dönmemeyi gidenlere,
Kimler öğretti...?😔
3 notes · View notes
sefil-patates-cuvali · 1 year ago
Text
Kendime gece gece maske yaptım annem su içmeye kalksa ve beni görse kalpten gider kadın yazık lan
3 notes · View notes
hetesiya · 1 year ago
Text
Bütün İktidar Halka: Kara Panter Estetiğinde Siyah Gücü
Erika Doss, Çeviri: Elçin Gen
Tumblr media
Kara Panter Partisi, 1966’da California’nın Oakland kentinde Huey Newton ve Bobby Seale tarafından kuruldu. 1950’lerin sonu ile 1960’ların başında, Martin Luther King öncülüğünde yürütülen medeni haklar hareketinin ılımlılığı ve sınırlı başarıları karşısında daha agresif bir politika benimseyen Parti, 1970’lerin ortalarına kadar sadece ABD’de değil tüm dünyada ses getiren bir direniş modeli oluşturdu. 1970’te ABD’nin 68 kentinde Parti şubesi bulunuyor, Black Panther gazetesi ülke çapında yüzbinlerle dağıtılıyordu. Dönemin FBI başkanı Edgar Hoover tarafından “en büyük iç güvenlik tehdidi” olarak tanımlanan Parti’nin dağılmasında, FBI’ın yürüttüğü yasadışı “Karşı İstihbarat Programı”nın ve lider kadrolarına yönelik suikastlerinin büyük etkisi olacaktı.
Frantz Fanon ve Malcolm X’in ezilen milliyetçiliği yaklaşımlarını benimseyen, Maocu bir örgüt olan Kara Panter Partisi, otoriter örgütlenmesi ve “siyah gücü” anlayışında öne çıkan erkeklik vurgusuyla, Parti içinden ve dışından eleştirilere konu olmuştur. Oysa kadınlar Parti içinde çok faal biçimde yer almış, Merkez Komite üyesi Kathleen Cleaver'ın ifadesiyle kadınlar Parti faaliyetlerinde hiçbir zaman 'ikincil' konumda görülmemiş, Panter afişlerinde ve görsellerinde direnişin ön saflarında resmedilen güçlü kadın portrelerine yer verilmiştir. Başlangıçtaki siyah milliyetçi vurgusuna rağmen, Parti’nin hem ABD içindeki diğer azınlık mücadeleleriyle ve ilerici hareketlerle, hem de başta Latin Amerika ve Asya ülkeleri olmak üzere ülke dışındaki devrimci mücadelelerle sıkı bir ilişkisi vardı. Vietnam, Kuzey Kore ve Çin’deki devrimci kadrolarla temaslar kurulmuştu; Panterler Vietnam'da ABD ordusuna karşı savaşmaya gitmiş, sürgündeki liderlerden Eldridge Cleaver Cezayir’de bir Kara Panter şubesi kurmuştu.
Tumblr media
Kahverengi Bereler ile Kara Panterler, Huey Newton’a Özgürlük gösterisi için Adliye önünde, Oakland 1968.
Mahalle bazlı örgütlenme, özsavunma ve özerklik ilkeleri de, Kara Panterler’in siyahlar dışındaki ezilen kesimlerle somut bağını tesis ediyor; yarattıkları protest kültürü, dönemin karşı-kültür hareketleri içinde büyük yankı uyandırarak bu gruplarla aralarında dayanışma ağları örüyordu. Black Mask (New York), Beyaz Panter Partisi (Detroit) gibi beyaz sanatçı kolektifleri Kara Panterler’den esinlenmişti ve Parti’yle sıkı işbirliği içindeydi; manifesto ve bildirilerinde Panterler’in büyük etkisi görülüyordu. Parti’nin kapanacağı tarihe kadar Black Panther gazetesini yayınlayan Kara Panter Partisi Kültür Bakanı Emory Douglas’ın geliştirdiği özgün estetik ve dil, gazetenin sayfalarından yayılarak mahallelerde duvar yazılarına ve mürallere ilham veriyordu. Jean Seberg, Donald Sutherland, Marlon Brando, Jon Voight, Jane Fonda gibi popüler sanatçılar, Panterler'e hem kamusal etkinliklerde destek oluyor hem de para yardımında bulunuyorlardı (FBI'ın baş hedefi haline getirerek yalan haberlerle itibarsızlaştırdığı, kırk yaşında intihar eden Jean Seberg, bunun bedelini ağır biçimde ödeyecekti). 
Kara Panterler’in uluslararası boyut kazanmasının, ABD dışında gördüğü desteğin ve kazandığı entelektüel meşruiyetin önemli bir kaynağının da, Jean Genet gibi cinsiyet de dahil her türlü kimlik koduna karşı çıkmış bir yazar olduğunu unutmamak gerekir. Cezayir ve Filistin kurtuluş mücadelelerini de destekleyen Genet, 1970’te Kara Panterler’in daveti üzerine ABD’ye gitti ve üç ay boyunca Parti’nin kampanyalarına destek verdikten sonra, edindiği izlenimleri başta Foucault olmak üzere aydınlarla paylaştı. Foucault da, 1970’te ilk kez ABD’ye gidip yoksul siyah gettolarını gördüğünde, “ikinci bir aydınlanma yaşadığını” söylüyordu: Avrupa’dayken “neredeyse bittiğine kani olduğu” sınıf savaşının “hâlâ, hem de çok yoğun biçimde sürdüğünü” burada anlamıştı. George Jackson ile Angela Davis’in hapishane mektupları başta olmak üzere, Panterler’in ABD’deki disiplin teknikleri üzerine geliştirdikleri düşünceler ve hapishaneler etrafındaki örgütlenme pratikleri, Foucault üzerinde etkili oldu. 1971’de başka aydınlarla birlikte kurduğu Hapishane Bilgi Grubu (Groupe d’Information sur les Prisons - GIP), George Jackson’ın hapishanede katledilmesi üzerine çıkardığı bültende Jackson’la yapılmış röportajların yanı sıra Kara Panterler’in hapishanelerdeki örgütlenme pratikleri üzerine metinlere yer vermişti.
https://www.e-skop.com/images/UserFiles/images/Editor/dergi_09/02.jpg
Jean Genet ve Angela Davis
FBI’ın sistemli muhbirlik ve dezenformasyon faaliyetleri sonucu lider kadroları arasında oluşan çatlaklar, 1980’lerde Parti’nin feshine yol açtı. Kara Panterler’den geriye, temsil ettikleri karşı-kültür ikonlarının ötesinde, yoksul mahallelerde oluşturdukları dayanışma ve özerklik mirası kaldı. Hâlâ hapiste bulunan eski Kara Panter üyesi Mumia Ebu Cemal'in "Biz Özgürlük İstiyoruz" adlı kitabı Türkçe'de de yayınlandı. [EG]
Kaynaklar:
The Black Panthers: All Power to the People, Lee Lew-Lee, belgesel, Electronic News Group ve ZDF ortak yapımı, 1 saat 52 dakika [video en altta]
Elaine Brown, A Taste of Power: A Black Woman’s Story, bkz. libcom.org
Brady Thomas Heiner, “Foucault and the Black Panthers”, City, cilt 11 sayı 3, Aralık 2007, s. 316.
Michel Foucault, Catharine von Bülow, Daniel Defert, L'Assassinat de George Jackson (Gallimard, 10 Kasım 1971). İngilizce çevirisi: The Assasination of George Jackson, çev. Sirène Harb. Yeniden basıldığı yer: Warfare in the American Homeland: Policing and Prison in a Penal Democracy, (ed.) Joy James (Durham ve Londra: Duke University Press, 2007) s. 139-158.
James A. Tyner, “ ‘Defend the Ghetto’ ”: Space and the Urban Politics of the Black Panther Party”, Annals of the Association of American Geographers, 96:1, 105-118.
Emory Douglas, “Sanat ve Devrim” bkz. www.e-skop.com
Tumblr media
“Devrimci Sanat Bir Özgürleşme Aracıdır”: Emory Douglas ve Black Panther’in Protest Estetiği
Erika Doss
Kara Panter Partisi’nin gazetesi Black Panther’ın 21 Kasım 1970 tarihli sayısının arka kapağında, Emory Douglas’ın afiş boyutlarında bir çizimi yer alıyordu. Beyaz polisleri öldüren siyah erkekleri gösteren çizimin altında şu satırlar yazılıydı: “Kültür Bakanımız Emory Douglas’tan Bir Ders: ‘İnsanları Dışarı Çıkıp Domuzları Öldürmeye Cesaretlendirecek Resimler Yapmamız Gerek’ ”.
Tumblr media
1970’lerin ortalarına ait bir hükümet raporunun yazarlarının dediği gibi, Kara Panterler “teatral bir altıncı hisse sahip”ti ve bu sayede “kendilerine izleyici buluyor, Amerika’yı korkutan bir imaj yansıtmayı başarıyorlar”dı.  Bu imajı kavramak, Panterler’i ve politikalarını anlamak açısından elzemdir. Parti’nin zirvede olduğu 1960’ların sonundan 1970’lerin başına kadar Black Panther gazetesinin baş sanatçısı olan Emory Douglas, Panterler’in silahlı direniş ve sosyal yardım programlarını destekleyen yüzlerce resim yaptı. Amerika’da ırk ve ırkçılık hakkında uzun zamandır hâkim olan varsayımlara meydan okuyan Douglas, izleyenleri siyah gücüne inandırmayı hedefleyen bir protest estetiği geliştirdi.
Douglas, 1970’te Black Panther’da yayınlanan bir makalesinde, devrimci bilincin yükseltilmesinde görsel imgelerin oynadığı merkezî rolü ayrıntılarıyla açıklıyordu: “Devrimci sanat, zorbalarla fiziksel bir karşılaşma sunar; aynı zamanda, saldırılarına devam etmeleri için insanları güçlendirir. Devrimci sanat, bir özgürleşme aracıdır.” Başka bir gazete yazısında “bütün ilerici sanatçıların, bir ellerinde fırçaları ve boyaları, diğer ellerinde silahları olmalıdır,” diye yazan Douglas, devrimci sanatçılara, “faşist yargıçları, avukatları, generalleri, domuz polisleri, itfaiyecileri, Senatörleri, Kongre üyelerini, valileri, Başkanları vs., Amerikan halkına ve tüm dünyada mücadele eden insanlara karşı işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırılırken resmetmeyi” salık veriyordu.
1967’den 1972 yılına kadar Douglas’ın sözel düzeydeki ‘silahlara çağrı’sına, Black Panther gazetesi için yaptığı resimler eşlik etti. Shoot to Kill gibi kışkırtıcı direniş ve devrim imgelerinden, şehirlerdeki yoksulluğa ve toplumsal/siyasi değişim ihtiyacına odaklanan çizimlerine kadar, Douglas’ın resimleri Siyah Gücü döneminde tüm ülkede yüksek bir görünürlüğe ve Parti içinde büyük itibara sahip oldu.
Kara Panterler ve Görsel İmgelem
Kara Panterler, mesajlarını hem kendi mecralarında hem de ana-akım medya üzerinden yayıyorlardı. Gazeteciler, Amerikan anarşisiyle ilgili iyi bir hikâye yakalama umuduyla Panterler’e akın ediyorlardı; ama belki bundan da fazla ilgilerini çeken, Panterler’in kendilerine özgü görsel varlığıydı. Siyah bereleri ve deri ceketleri, Afro saçları, kara gözlükleri, havaya kaldırılmış sıkılı yumrukları ve askerî tertipleriyle, Panterler medya için tam bir görsel şölen sunuyordu. Bu da tesadüf değildi: Panterler, politik bilinci yükseltme aracı olarak görsel imgelemin cazibesinin ve etkisinin farkındaydılar. Huey Newton’ın, “Siyah toplumu, esasen okumayan bir toplumdur” iddiası, Afro-Amerikan kültüründe sözlü ifadenin ne kadar önemli bir yer tuttuğunun kabulü olarak yorumlanabilir. Ama bu sözler aynı zamanda, Panterler’in modern çağda insanların bilgi edindikleri ve politik/kültürel kodları devşirdikleri ana kaynağın görsellik olduğunu bildiklerini de gösteriyor. Douglas’ın dediği gibi: “Bildiğim bütün devrimci hareketlerin şu veya bu biçimde bir devrimci sanatı var”. Gerçekten de, resimsel, görsel unsurlar, Panter ideolojisinin ayrılmaz parçası olmuştur. Siyah kimliğini köklü biçimde yeniden tanımlamaları, özellikle de siyahilerin pasifliği ve güçsüzlüğü konusundaki alışıldık varsayımları yerle bir etmeleri, Panterler’in hızla ilgi çekmesini sağlamıştı. Görsel otoriteye gösterdikleri özen, Panterler’in kendini temsil tarzını 1960’ların radikalizminin başat imgesi haline getirecekti.
Siyahilere yönelik egemen karikatürleştirmelere kafa tutan Panterler, aynı zamanda, medeni haklar hareketi liderlerinin ve üyelerinin yerleştirdiği orta sınıf ve liberal siyah erkeklik temsillerini de yıkmışlardı. Panterler siyah gücünü yansıtıyordu, eşitlikçiliği değil. Martin Luther King Jr., siyahların yurttaş-özne olduklarını göstererek hâkim ırkçı kalıplara meydan okumaya çalışırken, Panterler bu medeni haklar imgesini altüst ediyor, siyah erkekleri devrimci öfkenin, başkaldırının, kadın düşmanlığının tecessümü haline getirerek romantize ediyordu. Eldridge Cleaver, Soul on Ice (1968) kitabında “Erkekliğimizi kazanacağız,” diyor ve şöyle ekliyordu: “Ya erkekliğimizi kazanacağız, ya da dünya bizim erkekliğimizi kazanma girişimlerimizle dize gelecek”. Medeni haklar hareketinin bütünleşme ve özerklik yönünde elde ettiği sınırlı başarılar karşısında öfkelenen, yerleşik siyasi eylem kalıplarına yabancılaşan, ikinci sınıf Amerikalı muamelesi görmekten bıkan Panterler (1960’ların diğer siyah özgürleşme hareketleri gibi) “siyah öznenin kültürel açıdan yeniden inşa edilmesine yer açmak için ortalığı temizleme” derdindeydi.
Medeni haklar hareketi de, devrimci siyah milliyetçi hareketleri de, siyah özneyi başat olarak maskülen bir çerçevede kavrıyordu. Sözgelimi, 1968’de Memphis’te grevdeki temizlik işçilerinin taşıdıkları pankartlarda “Ben Bir Erkeğim” yazılıydı. Kara Panter Partisi’nin daha saldırgan erkeklik biçimlerine yönelmesi, Vietnam Savaşı sırasında siyah erkeklerin kitleler halinde orduya alınmasından, ülke içindeki bariz baskı biçimlerine kadar, Amerika’nın siyah erkeklerine yönelik gerçek tehditlerle ilgili algıların sonucuydu. Medeni haklar hareketinin bu tehditleri bertaraf etmede başarısız olduğuna; fiziksel, psikolojik ve toplumsal açıdan yetersiz kaldığına kani olan Panterler, büyük ölçüde erkeklere ait bir alanda erkek gücünü olumlayan çok daha etkili bir siyah erkeklik imgesi yarattılar. 
Mayıs 1967’de Emory Douglas Black Panther gazetesinin mizanpaj ve görsel tasarım işlerinin başına geçti. Eldridge Cleaver ve Huey Newton’la birlikte çalışan Douglas, görselliğin egemen olduğu bir gazete yarattı – bu görselliğin, editörlerden birinin ifadesiyle gazetenin tirajında “muazzam etkisi” vardı. 1969’da 100 binden fazla satan gazete (o dönemde yeraltı yayınları için son derece yüksek bir rakamdı bu), aynı zamanda “Parti’nin en sağlam ve kazançlı gelir kaynağı” olmuştu.
Emory Douglas’ın Etkisi
Douglas, Black Panther’daki yılları boyunca, Kara Panter Partisi’nin siyah kitleleri devrimcileştirmede kullanacağı bir protest estetiği geliştirdi. Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri ve Bakunin’in Devrimcinin El Kitabı’yla birlikte, Douglas’ın siyah erkekleri ‘domuz’ polislerle savaşırken gösteren resimleri, “Bobby” ve “Huey” gibi kahramanlaştırıcı afişleri, siyah lümpen kitleleri arasında ideolojik bağlılık yaratmayı hedefliyordu. Gerek Panterler’i “karşı konulmaz müttefikleri” olarak gören beyaz solcular nezdinde, gerek resimlerde güç bulan Parti liderleri nezdinde, Douglas’ın sanatı büyük itibar görüyordu. Eldridge Cleaver, “Kara Panter Partisi’nin ideolojisi ve Huey P. Newton’ın öğretileri en saf haliyle Emory’nin sanatında barınmaktadır” diyordu. Reginald Major, Emory Douglas’ın “bir sanatçı olarak, politikacı konumundaki diğer Panterler’den daha fazla öncülük rolü olduğunu” iddia ediyor ve şöyle ekliyordu: “[Emory] Bir sanatçı olarak, Eldridge’in bir yazar olarak sahip olduğundan veya [Parti Kurmay Başkanı] Hilliard’ın konuşmacı olarak sahip olduğundan çok daha fazla ifade özgürlüğüne sahip. Emory’nin devrimci sanatın amacıyla ilgili görüşlerinin Parti politikası üzerinde belirleyici etkisi olmuştur.” Douglas’ın sanatı, dönemin siyah izleyicileri üzerinde olağanüstü bir görsel etki yaratmıştı. Afişleri ve Panter portreleri, Amerika’nın dört bir yanında evlerin duvarlarını kaplıyordu.
Kara Panter Partisi, Douglas’ın resimlerinin görsel çekiciliğini artırmak için, siyah mahallelerinde dağıtılmak üzere sayıları on binleri aşan afişler bastırıyordu. Devrimci sanat, Douglas’ın ifadesiyle “Hıristiyanından üniversite öğrencisine, lise terkten fahişesine, pezevenginden rahibine, sekreterinden çete üyesine kadar,” herkes içindi.[1] Getto, ona göre, devrimci sanatçının “galerisi”ydi: “Eserleri gettonun duvarlarındadır; dükkân vitrinlerinde, kapılarda, telefon direklerinde, tezgâhlarda, otobüslerde, benzin istasyonlarında, kuaförlerde, ve gettonun gecekondularında...”[2] Douglas sanatın devrimci gücüne inanıyordu ve imge üretmenin ve imgelere bakmanın başlı başına devrimci praksis olduğunu söylüyordu. “Asıl başyapıtlar insanlardır” diyerek, sanat dünyasının estetik özerklik fikrini reddediyor, devrimci kültürün popülist (ama esasen erkek) ve pragmatik temellerinde ısrar ediyordu. “Mahalle bizim sanatımızın müzesiydi. Bazı insanlar sanatla ilk kez benim afişlerim üzerinden karşılaşıyordu. Kimi onları görüp Kara Panter Partisi’ne üye oluyor, kimiyse sanat yapmak istiyordu”.
Douglas’ın afişlerinden ilham alanlar arasında mahalle müralistleri de vardı. 1960’lar boyunca kentte yaşayan sanatçılar, şehir içindeki binaların cephelerine Panterler’i toplu halde gösteren veya polisle çatışma sahnelerini resmeden Onur Duvarı ve Saygı Duvarı gibi dev duvar resimleri boyadılar. Başka Afro-Amerikalı sanatçılar da siyah gücüne odaklanan militan ve görsel açıdan çekici afişler ve tuval resimleri yaptılar.
Douglas gibi pek çok sanatçı, siyah mücadelesini ve özgürleşmesini esasen maskülinist bir çerçevede resmetmek suretiyle devrimci bilinci yükseltmeyi hedefliyordu. Fakat Betye Saar ve Elizabeth Vatlett gibi sanatçılar, Siyah Gücü hareketinin protest estetiğinin öfkesinden ve şiddetinden etkilenmekle birlikte, siyah erkeklere odaklanan dışlayıcı önyargılarını sorguluyorlardı. Ama bu tür tasvirler genelde istisnaydı: Siyah Gücü döneminin çoğu protest sanatçısı, Panterler’in yansıttığı agresif siyah erkekliğinin tehdit edici imgesine kapılmıştı.
Emory Douglas, gazetenin kapanacağı 1979 yılına kadar Black Panther’da çalışmaya devam etti. Ama sanatında, yavaş yavaş, kışkırtıcı direniş ve devrim imgelerinin yerini “Amerika’daki siyah halkların aşkları, neşeleri, umutları ve rüyaları” almaya başladı: “hayatın karanlık yanı kadar, aydınlık yanları”. Panter ideolojisinde vaktiyle merkezî yer tutan militan ve maskülinist temeller yerine Douglas artık siyah ailelerin ve çocukların resimlerine, Afro-Amerikan toplululuklarında hayal ettiği dayanışmaya yoğunlaşıyordu. 1993’te bu durumu şöyle açıklıyordu: “Sanatım Parti politikasının bir yansımasıydı, Parti toplum hizmeti faaliyetlerine yönelince benim çalışmalarımda da domuzların yerini çocuklar aldı”.
Tumblr media
Douglas’ın protest estetiğindeki ilk amaç, siyah izleyicileri radikal bir siyah politik kültürünün etkisine ikna etmekti. Ama 1970’lerin başlarına gelindiğinde aynı estetik, başkaları tarafından, devrimci sanata yüklenen bu anlama ve amaca aykırı düşecek biçimde kullanılmaya başladı. Douglas’ın canlandırdığı domuz-polis [pig-policemen] imgesi, üzerinde P.I.G. –Pride, Integrity, Guts [Onur, Namus, Cesaret]– yazılı rozetler takmaya başlayan Amerikan polisleri tarafından temellük edildi. Siyah Gücü’nü temsil eden sıkılı yumruklar, biblodan yüzüğe kadar pek çok tüketim nesnesinde tasarım motifi olarak kullanıldı. Afro saçlı ve deri ceketli siyah erkek figürü, Shaft (1971) gibi siyah istismar filmlerinin maço anti-kahramanlarında kullanıldı. Melvin Van Peebles’ın 1972 tarihli Sweet Sweetback’s Baadassss Song’u gibi filmlerde siyah erkeklerle ilgili egemen kültürel varsayımlara meydan okunduysa da, bunlar, birkaç yıl öncesine kadar Panterler’in yerleşmesine bizzat katkıda bulunduğu öfke dolu, kanun dışı hayat süren, heteroseksüel ve cinsiyetçi siyah erkekliği mecazlarını yeniden üretip pekiştiriyordu.
1990’lara gelindiğinde, Kara Panterler hâlâ güçlü bir sembol olmaya devam ediyordu. Paris gibi veya Tupac Shakur gibi rapçiler (Shakur’un annesi Assata Shakur, New York 21 üyesiydi) Panterler’i siyah kahramanlar olarak kabul ediyorlardı; Public Enemy’nin pek çok şarkısında ve klibinde Panterler’e göndermeler (siyah bereler, siyah deri ceketler) ve “İktidar Halka” gibi sloganlar vardır. Günümüzün siyah erkekleri hayatlarını anlamlandırmaya çalışıp yaşamlarının kontrolünü ele alma mücadelesi verirken Panterler’in siyah erkek gücü ve otoritesiyle ilgili imgelerinin yeniden çekicilik kazanması şaşırtıcı değil. Fakat eski Panter liderlerinden Elaine Brown 1992’de şöyle diyordu: “Birçok genç, Kara Panter Partisi’ne baktığında birer ikon görüyor. Ama ikon yaratmak tehlikelidir. İkonlar hata yapar”. bell hooks da, “imajın bir cinayet silahı işlevi gördüğü, günümüzün sömürgeleştirme, gayri insanileştirme ve güçsüzleştirme gösterisini” sürdürmek istemiyorsak, özdeşleştiğimiz ikonlar konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini söylüyordu.
Kaynak: Erika Doss’un “‘Revolutionary Art Is a Tool for Liberation’: Emory Douglas and Protest Aesthetics at the Black Panther” başlıklı makalesinden kısaltılarak çevrilmiştir, Liberation, Imagination, and the Black Panther Party: A New Look at the Panthers and Their Legacy  içinde, (ed.) Kathleen Cleaver ve George Katsiaficas (New York ve Londra: Routledge) s. 175-187.
youtube
[1] http://www.e-skop.com/skopbulten/pasajlar-sanat-ve-devrim/2444
[2] A.g.e.
2 notes · View notes
antuan · 2 years ago
Text
Nazlı’yla İstiklal metro çıkışında gördüğümüz kuklalar sallandı da sallandı. Bir çocuk en önde; dansçıya, trapezciye ve envaiçeşit hayvana hayran bakakaldı. Yüzümüze bir ışık düştü, gözbebeklerimiz beklenenin aksine daha da büyüdü. Akış hep orada. Metroya girip çıkan bir türlü bitmedi.
Yoğurtçu Parkı’ndan Moda sahile kısa bir yürüyüş. Saatler geçirdik herhalde o bankta. Moda, Taksim gibi kalabalık değil. Başka bir kalabalık onunki. Onlarca insan geçiyor yanımızdan. Kocaman bir Mickey kafasını maske edinmiş biri. Kavgaya hazır çocuklar. Bir peçete ya da çiçek satmakta kararlı satıcı. Oyunumuzun adını sormaya gelen, bir yabancının hayatını değiştirip de nasıl çekip gittiğini iç çekerek anlatan o kadın. Oyunumuzun ismi ne bilmiyorum ki ben de. Ben “kaçamak” oynuyormuşum ama, sonradan öğrendim.
Bak şu ağaç ne güzel çiçek açmış. Teyze kitabını bitirmiş, sen gelmeden hemen önce buradaydı, saatlerce okudu belki de. İlk buluşmada öpüşülür bu arada. İlk buluşmada öpüşülür. Geç kalmak dert değil.
2 notes · View notes
silikonmaskeler · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Profesyonel Gerçekçi Balmumu Silikon Kadın Maskemiz! ✔👍🎭 🇹🇷 @silikonmaskeler @silikonmaskelerturkiye Fun World Eğlence Dünyası Sinan İlhan 0 535 490 00 15 https://sinanilhan.sahibinden.com 🌐 http://www.silikonmaskeler.com.tr 🌐 #silikonmaskeler #sinanilhan #silikonmaskelertürkiye #silikonmaske #maske #mask #maskeler #masks #kadın #bayan #türkiye #istanbul #ankara #izmir #antalya #mersin #adana #taksim #nişantaşı #bakırköy #baby #woman #hakedilmiş #efsane #rakipsiz #turkey #sırbistan #kıbrıs #yunanistan #almanya (Silikon Maskeler Türkiye) https://www.instagram.com/p/CmXMj0xI_w3/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
adl1bbed · 2 years ago
Text
Clear and Muddy Loss of Love - Bölüm 19: Deniz dutluğa döndü | kalbi kırık bir insan
"Baishi neden öyle düşünüyor?"
Gongyang Huai Qi Yan'ı süzdü. Gözlerindeki duruluğun sahte olmadığını gördüğünde, göğsünden yeşim kolyeyi çıkardı, "Neden sana verdiğim kolyeyi geri verdin?"
Qi Yan'ın dudaklarının kenarları kıvrılırken sakince gülümsedi, "Üç yıl önce, başkente gelip seni göreceğime söz vermiştim, ama tesadüfen o gün malikanede değildin. Kapıcıya bu eşyayı iletmesi ve Baishi'ye şunları demesi için zahmet verdim: Qi Yan sözünü unutmadı. Ama onun yerine yanlış anlamana neden olmuşum. Görünüşe göre üzerine iyice düşünememişim."
Gongyang Huai'nin yüzünden bir pişmanlık ifadesi geçti, "Benim hatam, o gün o ziyafete gitmemeliydim. Yalnızca senin gelişini kaçırmakla kalmayıp bana verdiğin katlanır yelpazeyi de kaybettim..."
"Eğer Baishi beğendiyse, bahar sınavından sonra başka bir tane veririm."
Gongyang Huai yeşim kolyeyi Qi Yan'a uzattı, "Bu eşya bizim talebeler olarak dostluğumuzun simgesi. Tiezhu, lütfen sende kalsın."
Qi Yan onu bir gülümsemeyle kabul ettiğinde, Gongyang Huai son derece mutlu olmuştu. Sokaklarda edindiği bu arkadaşı statüsünden dolayı ondan uzaklaşmamıştı!
Gongyang Huai, "Tiezhu başkentte nerede kalıyor?" diye sordu.
"Kenar mahallelerde bir konak kiraladım."
"O zaman bana adresini yazıp ver, sınavdan sonra gelip seni göreceğim."
Qi Yan başını salladı. Gongyang Huai neşeyle devam etti, "Ben güz vilayet sınavlarında Yayuan unvanını aldım, senden ne haber?"
"Şans eseri, Ji vilayetinin Jieyuan'ı oldum."
Gongyang Huai yumruğunu Qi Yan'ın omzuna vurdu, ardından mutlulukla, "Yapabileceğini biliyordum!" dedi. Yeniden Qi Yan'ın kehribar rengi gözlerine baktı ve sessizce, "Gözlerin biraz daha iyi oldu mu?" diye sordu.
Qi Yan başını iki yana salladı. Gongyang Huai'nin yüzünde endişeli bir ifade belirmişti, "Nasıl olacak? Sınav sorularının gece boyu yazman gerekecek kadar uzun cevaplar gerektirdiğini duydum, sen..."
Bunu duyduğunda, Qi Yan şöyle dedi, "Elimden gelenin en iyisini yapıp gerisini kadere bırakacağım. Baishi'nin endişelenmesine gerek yok."
... ...
Sınav alanının kapıları açılana kadar bir süre daha sohbet ettiler. Ardından ikisi omuz omuza içeriye girdi.
Wei Krallığı'nın başkent sınavının tamamlanması üç gün sürerdi. Sınav olacak talebeler girerken dış giysilerini çıkartmalı ve eşyalarını kontrol için gözetmene vermelilerdi. Bunu geçtikten sonra, bir plaka ve üç mum alırlardı. Özel bir odaya kapatılıp üç gün sonra cevapların yazıldığı parşömenler toplandıktan sonra salınırlardı.
Sınav alanından çıktıktan sonra hasta düşmek talebeler için normal bir olay sayılırdı. Eğer Qi Yan maskeli kişi tarafından verilmiş kadın kimliğini baskılayan tuhaf hapları almamış olsaydı, kesinlikle bunu gizleyemezdi.
Qi Yan soru parşömeni açtı, baştan sonra okudu, ardından sınav için verilmiş boş kağıdı sarıp dikkatle sandığına yerleştirdi. Gözlerini kapatıp iki saatini düşünmeye ayırdıktan sonra, nihayet mürekkebi hazırlamaya başladı.
Kalın kağıdı masaya yaydı, üzerine bir tahta bloğu koyup tutturdu ve yazmaya başladı.
Tek seferde altı sayfayı doldurmuştu, sonrasında yorgun halde iki kaşının arasına masaj yaptı.
Birçok bölmede mumlar yakılmıştı. Qi Yan dışarıdaki gökyüzüne baktı. Mürekkep kuruduğunda parşömeni dikkatle sardı, sandığına yerleştirdi, ardından kendine yemek hazırlamak için ayağa kalktı.
Tüm bölmeler ışıklarını birer birer yakıyordu, tabii karanlık kalan Qi Yan'ın odası dışında.
Ana gözetmen Xing Jingfu durduğu platformdan onu fark etti. Gidip kontrol etmesi için bir devriye muhafızını gönderdi.
Muhafız bölmenin kapısını tıklattı, "Neden ışığını yakmadın? Mumlarda bir sıkıntı mı var?"
Qi Yan bu soruyu yatağa gitmek üzereyken duymuştu. İlk başta bir süre öylece dikildi, ardından duvarları yoklayarak kapıya doğru gitti.
Asker elindeki meşaleyi salladı. Qi Yan gelen ışığı azaltmak için kol yenini kaldırdı, "Subay da-ge, bu talebe küçükken ciddi bir hastalık geçirdi. Geceleri görüşüm köreliyor ve parlak ışıklara bakamıyorum, özürlerimi sunarım."
Asker bunu duyduğunda meşaleyi indirdi. Ateşin zayıf ışığında Qi Yan'ın kehribar rengi gözlerine ve içlerindeki aciz boşluğa baktı.
Askerin ağzı hafiften açık kalmıştı, sessizce karşılık verdi, "Büyük sınav için yalnızca üç gün verilir. Eğer bu yüzden sorularını tamamlayamazsan, başkalarına sıkıntı çıkarma."
Qi Yan ellerini birleştirip saygıyla eğildi ve, "Subay da-ge'ya uyarısı için çok teşekkür ediyorum," dedikten sonra, el yordamıyla yatağına gitti.
Asker geri dönüp bunu rapor etti. Xing Jingfu kaşlarını çattı, ardından sınav adaylarının kayıt listesini taradı ve Qi Yan'ın adını buldu.
Qi Yan'ın memleketi ona hemen Jingjia ilk yılda yaşanan veba salgınını hatırlatmıştı. Qi Yan'ın aslında Ji vilayetinin Jieyuan'ı olduğunu okuduğunda, ona karşı bir sempati beslemekten kendini alamamıştı.
Askere şöyle söyledi, "Sabah güneş doğduğunda onu uyandır. Bu talebenin mütevazı bir geçmişi var, Jin vilayetindeki felaketten sağ çıkmış. Bahar sınavına gelebilmesi gerçekten azımsanacak bir başarı değil."
"Anlaşıldı."
Üç uzun ve zorlu gece-gündüz geçti. Artık başkent sınavının perdeleri kapanıyordu. Ana gözetmenden öğrencilere kadar herkes bitkin görünüyordu.
Sınav alanının dışında çok sayıda hane hizmetçisi bekliyordu. Yakın mesafede tahtırevanlar da dizilmişti.
Qi Yan kalabalıktan sıyrıldı, ardından sırtında talebe sandığıyla kendi başına oradan ayrıldı. Sıkı sınav koşulları sebebiyle, kâbuslarını bastıran hapları içeri sokamamıştı. Geceleri uzandığında aslında hiç uyumamıştı.
Son üç gün onu gerçekten yormuştu.
Birkaç gün dinlendikten sonra, Qi Yan yanında yeşim kolye ile Gongyang malikanesine geldi. Bu sefer harika bir şekilde karşılanmıştı. Gongyang Huai'nin babası çalıştığı yerde kalıyordu, bu yüzden onun yerine büyük genç efendi Gongyang Bai* onu ağırladı.
Ç/N: 柏 bai - selvi/sedir
Gongyang Bai, Jingjia üçüncü yılda yapılan imparatorluk sınavında başarılı olmuş bir adaydı. Şimdi ise büyük arşivden sorumlu bir alimdi. Erkek kardeşi, Qi Yan'a derin bir hayranlık besliyordu, bu yüzden Gongyang Bai Qi Yan'ın derinliğini sorgulamak istemişti.
Beklenmedik şekilde, Qi Yan genç yaşına rağmen bireysel bir duyarlılığa sahipti. Ayrıca edebiyat yeteneğiyle dolup taşıyordu. Daha da kıymetli olan ise, üslubu ve tavırları hem mütevazı hem de nezaketliydi ve keskin bir adap duygusu vardı. İkisi sohbetlerine o kadar dalmışlardı ki Gongyang Huai araya girip bir kelime edemiyordu.
O gece Gongyang Bai babasına rapor verdi: Qi Yan edebi yetenekle dolu ve şan şöhrette gözü yok. Gerçekten iyi bir dost.
Bu sayede, Gongyang Huai'nin cezası artık kalkmıştı. Her gün Qi Yan'la başkenti turlayıp ziyafetlerde arkadaşlar edindiler, ne kadar harika bir zamandı.
Göz açıp kapayıncaya kadar, bahar sınavının üzerinden bir ay geçmişti. Sınav alanının kapıları sıkı sıkı kapalıydı. Yüksek koruma altındaki sınav salonunun içinde, üç gözetmen iki sınav kağıdı üzerine sonu gelmeyen bir tartışmaya girmişti.
Adayların isimlerinin üzeri bantlanmış olsa da iki yardımcı gözetmen, Lu Boyan'ın el yazısını tanıyordu. İkisi de onu birinci olarak kabul etmeyi teklif etmişti.
Fakat, ana gözetmen Xing Jingfu, başka bir adaydan daha çok memnun kalmıştı. Yüzleri kıpkırmızı olana kadar tartışmışlardı.
Xing Jingfu Lu Boyan'ın sınav kağıdını sertçe masaya çarptı ve öfkeyle konuştu, "İki efendi tarafından seçilen kâğıt süslü yazılmış olsa da, özlü değil. Politika tartışmaları makalesinin derinliği ise bir yusufçuğun suya dokunması kadar. Son derece çekingen. Yazı, yazarını yansıtır— Bu yetkilinin gözünde, bu genç adam büyük sorumluluklar alamaz!"
Personel Bakanı Deng Hongyuan, sertçe karşı çıktı, "Efendi Xing, pek haklı değilsiniz. Bu adayın iyi bir eleştiri gücü ve yüce bir tutkusu var, yalnızca deneyimsiz. Efendi Xing yüksek bir makamda bulunuyor, bir adayın sizin kıstaslarınıza uymaması normal bir şey."
Xing Jingfu birkaç kez soğukça homurdandı. Arkasını döndü ve bir cevap kâğıdını aldı, ardından ikisinin önünde havaya kaldırdı, "Ben öyle düşünmüyorum! Bu cevap kâğıdındaki yazı basit ve sade olsa da, direkt konuya geliyor. Bu adayın derin düşünmesi ve içtenliği satırların arasında anlaşılıyor. Bu kağıtta bir çocuğun masum kalbi canlı bir şekilde görülüyor. Krallık şimdi barış içerisinde; meclis yeni yetenekleri kullanıyor ve bu gereken yeteneğin ta kendisi! Bu yetkili bu konuda geri adım atmayacak!"
İki yardımcı gözetmen sıkıntılı bir şekilde bakıştı. Xing Jingfu'nun sesi bir kez daha duyuldu, "Siz iki efendi başkent sınavından sonra saray sınavının da olduğunu unutmayın. En sonunda, her şey Majestelerinin kararına bakacak."
... ...
Beşinci ayın beşinci günü. Uğurlu bir gün.
Güneş daha yeni yükselmişti. Sınav alanına giden kapılar içeriden itilip açıldı.
Dört akademisyen ellerinde kırmızı bir kâğıt ve yapıştırıcı ile dışarı çıktı.
Dün geceden beri kapının önünde bekleyen talebeler vardı. Akademisyenler üzerinde üç yüz isim yazılı altı kâğıdı tek tek halka açık panoya astı.
O sırada, bir grup haberci en iyi on iki öğrenciye kırmızı kitapçıkları iletmek için yola çıkmıştı.
Kenar mahallelerdeki ufak konakta, Qi Yan masanın önünde yalnız başına oturuyordu.
İki kâse uzun süre saklanabilen erişte masaya yerleştirilmişti. Temiz beyaz erişteler bir tutam koyu yeşil soğan ezmesi ile garnitür edilmişti.
Bugün Çimenli Ovalar'ın ikinci prensesi, Qiyan Nomin'in doğum günüydü. Xiao-Die soğanların çiçek açtığı mevsimde doğmuştu. Yeşil soğan ezmesi, Çimenli Ovalar kökenli bir baharattı ve koyun eti onunla beraber en iyi tadını verirdi.
Yıllar önce, ne zaman doğum günleri gelse, Furong iki kızı için Wei Krallığı geleneklerine göre birer kâse erişte pişirirdi.
Qi Yan karşıdaki kâseye çubukları yerleştirdi ve son derece sessiz bir şekilde fısıldadı, "Meimei, gege bu erişteleri kendi elleriyle yaptı. Tadı annemizin yaptığı kadar güzel mi?"
Qi Yan karşıdaki boş koltuğa bakarken gülümsedi, kendi kâsesini eline aldı ve yemeye başladı.
"Meimei, gegen Wei Krallığı meclisine girmek üzere. İzle beni."
Jiejie bu saltanata diz çöktürecek ve Wei Krallığı'nın taze kanını akıtacak; ailemiz, Anda ve Çimenli Ovalar'ın adına.
Qi Yan hırsla iki dolu kaşık daha yedi, ta ki yanakları şişip boğazı acıyana kadar.
Diğer kâsedeki soğan ezmesine bakarken gözleri kızardı. Gözyaşları sessizce süzülmeye başladı.
Shifu şöyle demişti: eğer intikam istiyorsa taştan bir kalbi ve çelikten bir yüreği olmalıydı. Yıllar boyu ağlamasına izin verilmemişti.
Qi Yan bambu yemek çubuklarını sıkı sıkı tuttu. Titreyerek kendini ağzındaki erişteleri yutmaya zorladı.
Baba, anne, meimei, Anda...
Hepiniz, sadece izleyin. İzleyin.
Wei Krallığı'nın her yanından savaşın dumanları yükselirken, Nangong ailesi kanlar içinde kalırken, bu devasa kanlı borcunu nasıl ödetiyorum izleyin!
Kâsedeki eriştelerin dibi gözükmüştü, fakat Qi Yan'ın gözyaşları durmuyordu. Sonunda, masaya kapandı ve hıçkırarak ağlamaya başladı.
Bu hıçkırıklar oldukça bastırılmıştı, sanki asla başkaları tarafından duyulmaması gerekiyormuş gibi.
Önceden de böyle ağlamış olması gerekiyordu. Çimenli Ovaların prensi Qiyan Agula, aslında o kadar dayanıklı biri değildi. İntikam için yaşamak fikrine tutunmamış olsaydı, bugüne kadar yalnız yaşamaya cesaret edemezdi.
Ama Qi Yan'ın dayanıklı olması gerekiyordu. Saray sınavından sonra, meclise sızdığında, bir daha böyle kendini kaybetme lüksü olmayacaktı.
Ağladı ve ağladı, Qi Yan sonunda ıslak gözleriyle uyuyakaldı...
Rüyasında Çimenli Ovaları gördü.
Akan Ateş ve yavrusu yakınlarda sakin sakin otlanıyordu. O ise kız kardeşi ve Andası ile dağın eteklerine rahat bir şekilde uzanıyordu.
Qi Yan yanındaki iki kişinin artık olmadığını açık bir şekilde biliyordu. Sıcak gözyaşları bir kez daha sımsıkı kapalı gözlerinden aktı.
Acı kalbini parçalıyordu. Yine de inatla gözlerini kapalı tuttu, uyanmayı reddediyordu.
Davul ve gongların vuruş sesleri uzaklardan duyulduğunda, Qi Yan'ın bu rüyayı sonlandırmaktan başka çaresi kalmadı. Doğruldu. Önündeki dokunulmamış erişte kâsesi çoktan soğumuştu.
Haberci kolunun güçlü bir salınışıyla gonga vurdu, ardından yüksek ve net bir şekilde seslendi, "Jin vilayetinden Efendi Qi burada mı kalıyor? Güzel haberler getirdim~ efendi Qi'yi başkent sınavında yüksek bir derece yaptığı için tebrik ediyorum!"
Qi Yan yüzünü yıkadı, ardından kapıyı itip açtı ve evden dışarıya yürüdü. Aralıklı bambu çitler boyunca, halktan insanların haberciyi oraya kadar izlediğini görebiliyordu.
Bahçe kapısını itip açtı. Giriş kapısını çevrelemiş insanlar ona dostça gülümsediler.
Qi Yan bir anlığına dalmıştı. Haberci gülümseyerek, "Siz genç efendinin Jin vilayetinden Qi Yan, efendi Qi olup olmadığınızı sorabilir miyim?" diye sordu.
Qi Yan başını salladığında, haberci gonga üç kez vurdu. Yüksek sesle duyurdu, "Tebrikler, Jin vilayetinden Qi Yan, efendi Qi, başkent sınavında birinci oldunuz!"
3 notes · View notes
life-kaan · 12 days ago
Text
2- ÖLMEDEN ÖNCE İZLENMESİ GEREKEN FİLİMLER ( benim listem )
çağrı (the message)
oldboy (kore )
the box(kutu)
kara şövalye (batman)
esaretin bedeli
cesur yürek
papillon-kelebek
gladyatör
eşkıya
muhsin bey
4oda
dövüş kulübü
benjamin button'ın
kadın avcısı
polar
yarının sınırında
top gun
tehlikeli ilşkiler
john malkovich olmak
fareler ve insanlar
john english
güneş imparatorluğu
transformers
şampiyon (mickey rourke )
ölümsüzler
cehennem melekleri
günah şehri
jonah hex
vampirle görüşme
sıkı dostlar
bir zamanlar amerika'da
bir zamanlar çin'de
kana kan
kan sporu
aslan yürek
john wick
ahlat ağacı
körlük (blindness)
big nothing
red notice
yeni dünya ( terra nova)
cobra(stalon)
con aır
ray
rambo
the purge
the godfather
ın tıme
yeşil yol
yüzüklerin efendisi
zor hedef
evrenin askerleri
ikiz kan
cyborg(van damme)
street fıghter
özgürlük savaşçısı
zaman polisi
ikili takım
bed boys
kod adı : jcvd
kara kartal
hepsini vur
çöl kaplanı
çöl aslanı
hepsini öldür
welcome to the jungle
kingdom
kıckboxer
mezarına tüküreceğim
mezara kadar
kartal göz
sihirbazlar çetesi
sihirbaz
prestij
italyan işi
bourn mirası
tetikçi
büyük budapeşte oteli
yalanın icadı
sigara içtiğiniz için teşekkürler
kızıl ejder
bıçaklar çekildi
gün batımından şafağa
beter böcek
brazzers xxx
tosun paşa
kill bill
matrix
face of
kara kitap
asla yabancılarla oynama
amerikan pastasi
desperado
pulp fiction
otel
parazit
terminator
Son samuray
Hesaplaşma
Dünyadaki son adam ( dizi)
piyanist
herşeye çok güzel olucak(cem yılmaz)
gora
ındiana jones
çelik adam(superman)
iyi kötü çirkin
er rayn
köstebek
olağan şüpheliler
leon
geleceğe dönüş
akıl defteri-memento
şarlo diktatör
3 idiot
forrest gump
arabistanlı lawrence
schindler'in listesi
nobody
yaralı yüz
los angeles den kaçış
heat
snatch
xxx
ajan solt
wantet
47 ronin
die hard(zor ölüm)
hamilton's
turist
para avcısı
pan'ın labirenti
cevapsız arama
testere
truman show
akıl defteri
zincir adasi
jurassic park
son samuray
L&M - dizi ( ali atay)
roninn
robin hood( russell crowe)
jaws
hababam sınıfı
the game(oyun)
v for vendetta
ateşten kalbe akıldan dumana
taşıyıcı
adrenalin
fargo
21 gr
buz hasadı
sıkıysa yakala
Ölümlü dünya( ali atay)
müfreze
mr and mis smith
mad max
Kutsal damacana
hotel rwanda
rocky
10 emir
alkadrazdan kaçış
affedilmeyen
bir avuç dolar için
bir kaç dolar için
armageddon
kusursuz dünya casper
ıwo jima dan mektuplar
atalarımızın bayrakları
Eşkiya
İyi , kötü, çirkin
çingeneler zamani
Robin hood ( russell crowe)
Kadın avcıları ( tom hanks)
bakış açısı
bir rüya için ağıt
dangerous minds(sakıncalı düşünceler )
salak ile avanak
the mask
benhur
kanlı elmas
7ler
nerdesin be birader?
7
ölümsüz
kırılgan
splıt
lucı
maymunlar cehennemi
manolya
kemik koleksiyoncusu
vanilla sky
tetikçinin gecesi
barry seal:kaçakçı
the exudes
arabesk (şener şen/uğur yücel)
Terra nova ( novaya zemelia)yeni dünya
Bilek kesenler ; bir aşk hikayesi
0 notes
bwpncy · 27 days ago
Text
The truth untold
Bazıları Smeraldo çiçeğinin yanlızca efsane olduğunu bazılarıysa çiçeğin arkasında yatan hüzünlü bir hikaye olduğu için gerçek olduğunu savunur.
Smeraldo italyanca " açıklanmamış samimiyet/ hisler" dir. Bir gün çiçekçi kızın ve dükün gayri meşru çocuğu olur. Çiçekçi kız doğumda ölür ve dükü yanlız bırakır.
Hem evlilik dışı olması hemde dükün karısından dolayı çocuğu öldürmek ister ama yapamaz. Bu yüzden onu uzak yerlere yollar. Çocuk büyüdükten sonra kendini kaleye kapatıp yüzünü maske ile gizler. Çünkü kendisini çirkin bulur. Muhtemelen hayatı boyunca yaşadığı yalnızlık nedeniyle kalbini kimseye açamaz. Sonralar işler güzel bir hâl alır... Adamın zihninin bir köşesinde güzel anılara sebep olacak bir hâl. Kalbine acı dolu bir yara bırakıp, göz pınarlarını kurutana kadar ağlatacak bir hal. Bir gün bir kız onun bahçesinfe belirdi. Sefil bir haldeydi kız.
Yalnız ve çirkin adam onu izlerken kız yavaşça duvarı tırmandı ve bir çiçek çaldı. Adam ilk başta delirircesine sinirlendi. Onun kıymetli çiçeğini çaldığı için kıza çok kızdı. Tüm gecesini bahçesinde gardiyanlık yapmak için uyanık ve bahçede geçirmeye karar verdi. Ancak onun kısacık uykuya daldığı anda kız biraz daha çiçek alıp kaçtı.
Kimdi o? Neden her gece onun çiçeklerini çalıp kaçıyordu? Farkında olmadan adam her gece kızı bekledi. Ve bir gece kızı takip etti. Kız topladığı çiçekleri satıyordu. Durumu kötüydü ve paraya ihtiyacı vardı. Adam onun için üzüldü ve kalesine geri döndü. Ne yapabilir diye düşünüp duruyordu , aniden karşısına çıksa çirkinliğini görüp uzaklaşmasından korktu. Ve aniden aklına bir şey geldi. Kız için en güzel çiçeği yetiştirecekti. Kendini kaleye kitleyip çiçeği yetiştirmek için uğraştı. Her gün her gece bunun için uğraştı ama sonunda olmuştu. Soyu tükenmiş smeraldo çiçeğini sonunda yetiştirmişti. Çiçeği kıza kendi vermeyi düşündü ancak bu fikir onu çok korkuttu. Kızın bir daha gelmeyeceğinden korktu. Ve çiçeği bahçeye dikti.
Günlerce kızın gelmesini bekledi. Ama kız gelmiyordu. En sonunda dayanamadı maskesini taktı, kasabaya indi. İnsanlara sordu ama kızın çoktan öldüğünü öğrendi.
Elleri titremeye başladı korktu , çok korktu. Geç kalınmışlığın verdiği acı onu yıprattı. Belkide karşısına çıkmalıyım diye düşündü. Eğer adamın cesareti olsaydı, kendisini gösterseydi ve hislerini itiraf etseydi her şey değişir miydi?
Elbette
Elbette kadın korkar ve kaçardı
Hatta delirirdi
Ancak cesaret söylenenden daha kolaydır
0 notes
restoranci · 1 month ago
Text
Zehirsiz Sofralar - İşlevsel Ormanlar -II-
Çiftçilerde Zehrilenme vakaları, Kanser ve Kısırlık
Bir Şeftali üreticisi veya bir çiftçi nasıl kanser olabilir? Yediği bir meyveden, ya da içtiği sudan mı? Yoksa oksijen alabilmek için soluduğu havadan mı?
Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Tamer Güvenir, çalıştığı hasatahanede karşılaştığı zehirlenme vakalarından bahsederken, çiftçilerin ilaçlama yaparken maske, eldiven veya çizme gibi korunma araçlarını kullanmadıklarından dolayı birçok kez akut ve kronik zehirlenme sonucunda hastahanin acil bölümünde müdahele ettiklerini söylüyor. Bu vakalarda hızlı müdahele edilmememsi durumunda ölüme sebeb olacağı ve hızlı müdahelede ilk olarak kıyafetlerin çıkartılıp iyice yıkadıktan gerekli tedaviye başlandığını alnattı.
Bu çıplanma halini çok yanlış anlayan bazı çiftçilerin soyunup, çıplak halde tarlarda çalışmaya başladıklarını ve zehirlenme vakalarında, zehirlenmeyi çok daha hızlı yaşayan çiftçilerin sayısında bir artış olduğunu, ölüm oranlarının arttığını ve daha bir çok acıklı ve traajik hikayelerin olduğunu anlattı bir de.
İnsanda en büyük zarar akut ve kronik zehirlenme. Çocuklar büyüme ve gelişme evreleri daha hızlı olduğundan dolayı yetişkinlere göre daha kolay zehirlenirler, ve bu zehirlenme sonucunda hormonal değişim ve nörolojik bileşim üzerinde baskılanma gerçekleşiyor.
GDO’ lu ürünlerin 80%’ inde ot ilacı denilen (herbisit) en etkin maddesi olan Glifosat’ ın (Glyphosate) , WHO (Dünya Sağlık Örgütünün) kanser arşatırmaları bölümü, Kanser Araştırmaları Kurumu (IARC) “insanlarda muhtemelen kanser yapar” açıklamasını yaptı. Glisofat en yaygın herbisit olarak tarım, orman, şehir ve konutlarda uygulanıyor. GDO’ lu ürünlerde daha da fazla artmış durumda. GDO, soya ve mısır üretimlerinde kullanılır ve Roundup adı ile satılan glisofat, havada, suda ve yiyeceklerin yanı sıra, tarım işçilerinin kan ve idrarlarında da tespit edilmiştir.
Kadın Doğum Uzmanı ve Çiftçi, Dr Sertaç Kayın, Dünyada hastanelerdeki en yoğun bölüm Onkoloji bölümü olmaya başladığını, kanser oranlarının ivmelenerek arttığını ve bunların en önemli sebebinin tarım ilaçları ve pestisistler olduğunun artık aşikar olduğunu söylüyor. Artık ana sütünün bile temizlik ve saflık anlamına gelmediğinin, onun bile zehirli olduğunun altını çiziyor.
Fransa’ da Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Merkezi doktoru Dr. Luc Multigner, tarım ilacı kullanımının en yüksek olduğu Arjantin’ de, tarım ilaçları ile düşük sayıda sperm ve erkeklik hormonu arasındaki bağı ortaya çıkardı.
1995-1998 yılları arasında kısırlığına çözüm arayan 225 çiftçi üzerinde yapılan araştırma da, içinde çözücü bulunan böcek ilaçları ile kimyasaların, erkek üreme sistemine zarar verdiği sonucuna vardı. “Araştırmalar, düşük sperm parametresine sahip erkeklerin, geçtitğimiz son birkaç yıl içinde sık aralıklarla böcek ilacı ve çözücülere maruz kaldığını gösterdi.” diye konuştu. Dr. Multigner, böcek ilaçlarının erkeklerde testesteron oranını düşürürken, kadınlık hormonu olan österejen hormonunu ise artırdığına da işaret etti.
Gelişmekte olan ülkelerde çevre yasalarının sanayileşmiş ülekelere göre çok daha gevşek oluğuna dikkat çeken Dr. Multiger,
“Sorun şu ki, az gelişmiş ülkelerde az gelişmiş yasalar var ve insanlar sorunun tam olarak da farkında değil” i ne kadar da güzel söylemiş.
Yaşadığımız coğrafya ve Yurdumuz’ da görülen kanser vakalarının ivmeli bir şekilde artış sebebinin, sağlıklı diye yediğimiz bir sebze veya meyve, içtiğimiz bir bardak su ve temiz oksijen diye içimize çektiğimiz zehirlerden olduğunu bilmek, ne kadar gelişmiş bir ülke ve yasaları olduğunu ve insanların sorunun tam olarak da ne oluduğunun bile farkında olmamaları çok üzücü ve acı bir gerçeklik değil midir?
Haftaya devam...
0 notes
gundemarsivi · 6 months ago
Text
Tumblr media
Siyah Beyaz Gıdılar Renkli Sohbetler
✍🏻 Nilgün Sezeralp
https://www.gundemarsivi.com/siyah-beyaz-gidilar-renkli-sohbetler/
COVİD 19’lu 2020 BAHARI
Kaldırıp koymasan bile üç mevsimi bir tarafa, en çok baharı severdin. Ne çok bahar gelip geçti sen gideli… Hani şarkıdaki gibi; tadı yok sensiz geçen ne baharın…
Gittiğinden beri ben, bir aceleyle kovalıyorum baharı ki sorma… Nisan 1 dedi mi, dalıyorum içine. Koşar adım yürüyorum, ihmal etmeden selamlamayı çiçeği, böceği. Ne kadar hızlı, o kadar çabuk bitip dönsün diye evine…
Sekizinci bahardı. Çok koşmuş olmalıyım ki doktorlar verdiler elime iki değnek; ”Otur ya da yat!” dediler. “Peki,” dedim…
Geçmek bilmedi geçtiğimiz bahar. “Oh!“ dedim. İyiyim artık. Koşamasam da yürürüm yavaş yavaş, sonunda biter gider olmasa da çabucak… Amma velakin bu kez de Covid 19 geldi kuruldu baharın içine. Hem de başköşeye.
Sen şimdi soracaksın, ‘O da ne?’ diye. Öldürücü bir virüs tüm dünyayı sardı baba. Bırak yürümeyi, dışarı bile çıkamaz olduk. Düşün ki, gelemedik sana bile. Çiçekleyemedik gömütünü, toplanamadık dostlarınla, sevenlerinle…
İşte ben bunları anlattım ya sana, hay anlatmaz olaydım! Daha o gece geldin kuruldun rüyamın başköşesine. Nasıl öfkelisin. Önce anlamadım ne demeye çalıştığını. “kor o… ona… kor…”
Ama baba!…
***
Neyse babam, öyle işte! Nasıl bir süreçten geçtiğimizi daha iyi anlayabilmen için paylaştığım bir anımı da anlatayım sana.
SİYAH BEYAZ GIDILAR RENKLİ SOHBETLER
Salgından bu yana bir kaç kez yürüyüş yolunda yürümüştüm. Dün ilk kez çarşıya gitmek zorunda kaldım.
Ücretsiz seyahat etme hevesi kursağında kalan eşimin, “Ben seni bırakıp döneyim,” önerisini kabul etmedim. Malum, şu sıralar bizim olduğu kadar devletin de paraya gereksinimi var.
Çarşıya geldiğimde, işimin olduğu dükkânın camında – İçeri Teker Teker Giriniz – uyarısına uyarak kapı önünde beklemeye başladım. Bir süre sonra adamın biri bir hışımla rüzgâr gibi yanımdan geçip, içeri daldı. İşinin çok acil olduğunu düşünüp, sesimi çıkarmadım. Hemen ardından bu kez bir kadın, kedi gibi usulca yanımdan süzülüp içeri girmek üzereydi ki, ”Pardon! Sizce ben neden burada bekliyorum, konu mankeni miyim?” soruma karşılık, konu için bile olsa manken olamayacağımı düşünmüş olmalı ki, “Siz de girin içeri,” cevabına karşılık, “Lütfen!..” derken, görevli müdahale etti. Kadın arkama, içerideki adam dışarı, ben içeri girdim.
Maskeli görevli eliyle masasının önündeki tekerlekli sandalyeyi işaret ederek, “Oturun lütfen,” dedi.
Oturdum. Ancak baktım mesafe çok yakın, çift maskeme de güvenmeyip, şöyle birazcık uzaklaşayım düşüncesiyle kendimi geri atmamla, koltukla birlikte camekândan dışarı fırlayacaktım neredeyse. Herkesin, ‘Aman dikkat!’, demesiyle, bu kez yavaş yavaş, gülerek, ileri doğru gelip, makul bir yerde durdum.
***
Dışarı çıktığımda diğer işlerimi görmek için yürümeye başladım. İnsanlar banklarda ikişer üçer oturuyorlar, biz evde bile o kadar yakınlaşmıyoruz.
Neyse, bu kez başka bir kuyruğa girdim. Dükkânın önündeki dinlenme yerinde iki kadın oturuyor. Gıdılar siyah beyaz, sohbetler renkli…
–Konu komşu göremez olduk vallahi, ben de hava alayım diye indim çarşıya.
-Siz nerede oturuyorsunuz?
–Ben çocuk parkının yukarısındayım.
-Çoluk çocuk?
–İki kız, bir oğlan.
-Allah bağışlasın.
–Benim de var ama uzaktalar. Oğlan desen ne arar ne sorar…
Dükkâna girdiğimde koyulaşan sohbet, çıktığımda demini almıştı…
***
Alış verişim bitince anneme doğru yola koyuldum. Yapay şelalenin önünden geçerken babamı düşündüm. Birkaç adım önümde yürüyordu. Eskisi kadar hızlı olmasa da…
Zile bastım, annem kapıyı açtı. Çiçeğini verdim uzaktan, öpmeden, sarılamadan…
Yine üzüldü. Yine şaşırdı içeri girmememe…
***
Sonunda Gar durağındayım. Tramvayda birkaç kişi olmasına seviniyorum. Birkaç durak sonra kalabalıklaşıyor ama. Arka koltukta oturan adam, arkadaşıyla sohbette. Elbette maskeler gıdıda… Şekeri 130’a çıkmış. Çok mu diye soruyor, diğeri bilmem diyor. Derken adamda bir öksürük, bir öksürük! Çift maskemin içinde nefesimi tutmaya çalışıyorum. Dışarı çıkma nedeninin evde patlamak üzere olduğunu anlayınca, patlattığım gözlerimle bir hışım adama döndüm. Siyah maskemle, patlatarak baktığım siyah kalemle çerçevelenmiş gözlerime boş boş baktı…
O an iftar sonrası, “Çayın yanına patlat bi mısır da yiyelim hanım,” der gibiydi…
***
Yahya Kaptan’a geldiğimde eşim karşıladı. Elimdeki poşetleri aldı. Arabamızla eve geldik…
Yemekten sonra gözüme kavanozdaki mısırlar ilişti. Hızla kapadım dolabın kapağını…
29 Nisan 2020
Nilgün Sezeralp
Not: Önizlemedeki karikatür Rıfat Sezeralp’e aittir. Gündem Arşivi’ne arşivimden bu yazımla başladım. Keyifli okumalar…
0 notes