#kükürt nedir kısaca
Explore tagged Tumblr posts
fenrees · 4 years ago
Text
Kükürt Nedir?
Toz ve sıvı halde kullanılabilen ve periyodik tablodaki elementlerden biri olan kükürt, keşfedilmesinin uzun sürmesi ile de dikkatleri üzerine çekmiştir. Periyodik tablodaki simgesi “S” olan bu element; tarım, tıp ve daha pek çok sektörde aktif olarak kullanılmaktadır. Peki, genel anlamda kükürt nedir? Özellikleri nelerdir? Sizlere tüm bu detaylardan bahsetmeye çalışalım.
Kükürt Ne Demek?
youtube
Kükürt nedir? Kısacası bir element diyebiliriz. Aynı zamanda kükürtün insan sağlığına olan faydasını saymakla bitiremeyiz. Ancak tabi ki kullanım şekli de oldukça önemli. Bunu en çok etkileyen durumlardan bir tanesi de, kükürtün bir element olmasıdır. Peki, kükürt hakkında bilinmesi gerekenler nelerdir?
Sağlığa faydası olan ve bu alanda sıklıkla kullanılan bir elementtir.
Tarım alanında da sıklıkla kullanılır. Özellikle meyvelerin şerbetinin çıkarılması açısından çok önemlidir.
Toz veya sıvı şekilde de kullanılabildiğini biliyoruz. Bu çerçevede kullanım alanları da oldukça çeşitlidir.
Kükürtün farklı dillerdeki anlamı da çeşitleniyor. Ancak Latince’deki anlamı, “yanan taş” olarak bilinmektedir.
Simyacıların da bu gizemli elementi “felsefe taşı” olarak simgelemesi, kükürtün değerinin her geçen dönem daha fazla artmasına sebep olmuştur.
Ö 2000 yılı civarında bir keşif tarihine sahip olan bu element, farklı özellikleri ile de dikkat çekmektedir.
Kükürtün kullanım alanları ve özellikleri çeşitli. Bunu anlayabiliyoruz. Peki, kükürtün özellikleri nelerdir?
Kükürtün Özellikleri
Tarımdan, tıp alanına kadar pek çok sektörde ve faaliyet alanında aktif olarak kullanılan kükürt, yanma özelliği ile de dikkat çeker. Ancak kullanımı konusunda da çok dikkatli olunmasında fayda vardır? Peki, kükürtün özellikleri nelerdir?
Kükürtün saf hali, saydamdır. Ancak tam saydam diyemeyiz. Yarı saydam olarak adlandırılmaktadır.
Elektriği iletme özelliği bulunmamaktadır.
Kükürt, kullanım alanlarında kullandığında, sarı veya sarının farklı tonlarında olabilir.
Katı bir maddedir. Ancak kullanım alanlarında toz veya sıvı olarak tercih edilebilmektedir.
Herhangi bir kokusu veya tadının bulunmadığını da net bir şekilde söylemek mümkün.
Kükürt Dioksit olarak adlandırılan SO2, yanan bir maddedir. Bu haliyle de sıklıkla kullanılmaktadır.
Oda sıcaklığında bir reaksiyona girmesi mümkün olmayan kükürt, neredeyse bütün elementler ile bir bileşik oluşturabilme özelliğine sahiptir. Bu elementlerden en çok bileşik kurulanı, hidrojen ve oksijendir.
Patlama ve yanma özelliği ile ametal olarak dikkat çeken bir elementtir.
Yukarıdaki özellikler ile dikkat çeken kükürt elementi, pek çok farklı alanda sıklıkla kullanılıyor. Peki, kükürtün kullanıldığı alanlar nerelerdir?
Kükürtün Kullanıldığı Alanlar
Yukarıda, kükürtün tıp ve tarım gibi pek çok alanda sıklıkla kullandığından bahsedildi. Ancak elbette ki bu yeterli değil. Bunun yanında kullanılan pek çok alan ve madde var. Şimdi sizlere bunlardan bahsetmeye çalışalım.
Endüstriyel üretimin gerçekleştirildiği pek çok alanda, üretimin gerçekleştirilmesi için kullanılan bir maddedir. Kullanıldığı alanlarda en sık tercih edildiği hal ise, Sülfürik Asittir.
Sanayi, tıp ve tarım alanlarında kullanılan Sülfürik Asit, milyonlarca ton kükürt ile meydana getirilebilmektedir.
Barut, kibrit ve havai fişek üretiminde,
Kimyasal ve tarımsal ürünlerin üretilmesinde,
Petrol ve temizlik ürünlerinin üretiminde,
Kozmetik sektöründe ve şampuan üretiminde,
Gübre ve hayvan ilaçlarının üretiminde,
Reçine, kauçuk ve yapıştırıcı üretiminde ve daha pek çok ürün ile sektörde kullanılan bir elementtir.
Kullanım alanlarının geniş olması ve endüstriyel ürünlerin üretiminde kullanılması, kükürtün insan hayatındaki önemini bizlere net bir şekilde göstermektedir. Bununla beraber kükürtün bu alanlarda farklı şekillerde kullandığı da biliniyor. Peki, kükürt çeşitleri nelerdir? Sizlere bunlardan bahsedelim.
Kükürt Çeşitleri
Kükürtün iki önemli hali vardır. Bu haller ise toz ve sıvıdır. Ancak elbette ki bu halleri, kükürtün pek çok farklı çeşide sahip olmasına yardımcı olmuştur. Peki, kükürt çeşitleri nelerdir?
Doğal ortamlarda kullanılan kükürt,
Mikronize olan toz kükürt,
Granür haldeki kükürt,
Toz haldeki kükürt,
Madeni anlamda kullanılan kükürt,
Sanayi sektöründe kullanılan kükürt,
Tarım alanında kullanılan kükürt,
Yaprak kükürt ve farklı çeşitlerde kullanılan kükürtler bulunmaktadır. Bu kükürtler, yukarıda belirtilen alanlarda kullanılmaktadır.
Kükürdün kullanım alanları ve çeşitlerini detayları ile birlikte öğrendik, Pek, kükürtün faydaları nelerdir? Faydalar hangi ölçekte çeşitlenmektedir. Sizlere bunlardan bahsedelim.
Kükürtün Faydaları
Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan bir madde olan kükürt, faydaları ile de dikkatleri üzerine çekmektedir. Peki, kükürtün kullanıldığında sağladığı faydalar nelerdir?
Termal tesislerde insanlar rahatsızlıklarının geçmesini beklerler ve sık sık bu tesisleri ziyaret ederler. İşte termal tesislerde kullanılan suyun içerisinde kükürt bulunur. Bu nedenle faydası ortadadır.
Vücutta kendi oluşan toksin maddelerin temizlenmesinde kullanılır.
İnsan derisini onarır ve bağ dokularındaki gelişimi daha hızlı hale getirir.
Saçların güçsüz olduğu durumlar olabilir. İşte bu durumda kükürt takviyesi tercih edilmektedir.
Oksijen dengesinin olması gereken oranda tutulmasını sağlar ve aynı zamanda karaciğerin safra salgılaması için gerekli olan fonksiyonları aktif hale getirir.
Romatizma, bel ağrıları ve egzama gibi çeşitli deri rahatsızlıklarının tedavi edilmesinde kullanılan şifalı suların içerisinde de kükürt bulunur. Bu sebeple kükürtün önemi büyüktür.
Yukarıda adı geçen faydaları insanlara sağlayan kükürt, yalnızca faydaları ile dikkat çekmez. Bazı zararları da bulunur. Şimdi sizlere bu zararlardan bahsetmeye çalışalım.
Kükürtün Zararları
Kükürtün faydaları kadar zararları da bulunur. Üstelik bu zararlara dikkat edilmezse, pek çok problem ile de karşılaşılması asla sürpriz olmayacaktır. Peki, nedir bu zararlar?
Bazı ilaçların içerisinde kükürt bulunur. Böylece yan etkilerinin tesirleri çok yüksek seviyeye çıkabilir. Sağlık Bakanlığı ise bu konuda kişileri şiddetli bir şekilde uyarmakta ve mutlaka doktora başvurulması gerektiğini vurgulamaktadır.
Böbrek problemi yaşayanlar için kükürtün zararı çok büyüktür. Çünkü ideal düzeyde kullanılmayan kükürt, böbrek problemlerini ortaya çıkarmaktadır.
Astım hastalarını etkileyen pek çok durum var. Kükürt maddesinin bu hastalar tarafından solunması, hastalığı daha şiddetli hale getirebilmektedir.
İlaçların yan etkileri çok önemli. Bu nedenle kükürt barındıran ilaçlar, midenin zarar görmesine de sebep olabilir.
Bunlara ek olarak, bağırsaklardaki problemler, baş dönmeleri, alerjik rahatsızlıklar, yorgunluk problemi, ağız içerisinde yara ve şişlik gibi problemlerin oluşmasında, kükürt etkili olabilir. Bu nedenle konuya gereken hassasiyetin gösterilmesi gerekmektedir.
İnsan sağlığı için faydası kadar zararı da olan kükürtün dikkatli bir şekilde kullanılması gerektiğini net bir şekilde söylemek mümkün. Arsenik elementinin de kükürt gibi insan vücuduna zararları çok büyüktür. Detayları içeriğimizden öğrenebilirsiniz.
Sizlere bu içeriğimizde; kükürt nedir? Özellikleri nelerdir? Faydaları ve zararları nelerdir? gibi soruların cevaplarını vermeye çalıştık. Aynı zamanda kükürtün kullanımında dikkat edilmesi gereken durumlardan bahsettik. Umarsız size ve çevrenizdekilere fayda sağlayacak bir içerik oluşturabilmişiz ve sizlere yararlı olabilmişizdir.
Kaynak: https://www.zovovo.com/kukurt-nedir/
0 notes
yorgunb1radam · 5 years ago
Text
Aydındaki toprakları birinci sınıf topraklardır. Menderes nehrinin getirdiği minerallerden ve iklimin ılımlı olmasından dolayı tarımsal anlamda elverişli tarım arazileri vardır. Hani derler ya 'Adam diksen adam yetişir. Dağlarından yağ ovalarından bal akar. Bu kadar kullanışlı/elverişli Aydın topraklarının %85’i jeotermal Enerji sahası ilan edilmesi Aydın’a bir ihanettir. Aydın nüfusu yaklaşık olarak 1 milyon 100 binden fazladır ve bunun 600-700 bininin geçim kaynağı tarıma dayalıdır. Aydın topraklarında incir, ceviz, kestane, her türlü meyvecilik yapılmasının yanında zeytin bakımından da dağları ve ovaları oldukça zengindir. Dağlarında ve ovalarında içilebilir suları bulunmaktadır. Ancak çevreye uyumlu sanayileşme yapılmaması nedeniyle hızla içme sularımız, topraklarımız, havamız yok olmakta ve kirlenmektedir. 200’e yakın Jeotermal firması Enerji Piyasası Düzenleme Kurulundan lisans alarak Aydın topraklarına saldırı düzenlemiştir. Bunların 36’sı şu anda faal durumdadır. Binlerce kuyu açılmıştır. Diğer firmalar da kurulumunu yaparsa, ilk başta belirttiğim %85’lik Aydın’ın verimli arazileri işgal edilmiş ve on binlerce kuyu açılmış olacaktır. Kontrolsüz ve rant uğruna yapılan sanayileşme ve maden ocakları Aydın ilimiz için en büyük doğa katliamının sebebidir.
Aydın birkaç yıla kadar dünyada kurutulabilen incirin en yüksek tonajda üretildiği tek kara parçasıydı ve gelirinin çoğu yerli halka kalmaktaydı, bu vesileyle ülkede cari açığın eksilerde olduğu ender illerdendi. Geçim kaynağı tarım olan bu güzel topraklarımıza Herodot, “Bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzünün altı ve en güzel iklimin bulunduğu yer” olarak yorumlamıştır. Ancak şimdilerde Aydın arazilerinin hemen hemen tamamı birinci derece sit alanı veya birinci derece tarım alanıyken doğayı tahrip eden ve işgal eden şirketler tarafından rant uğruna yok edilmekte ve bozulmaktadır. Bu durum tarihin, havanın, toprağın ve sularının kirletilmesiyle bozulmuş durumdadır. Bunun en önemli etmenlerinden biri jeotermal zenginlik açısından dünyanın önde gelen kaynaklarını barındırmasıdır.
Nedir bu Jeotermal enerji santralleri? Kabaca anlatmak gerekirse: Açılan kuyular ile sıcak su yerin ortalama 3 km altından sondaj yapılarak yeryüzüne çıkartılır ve bu suda radon, bor ve sülfür gibi zararlı maddeler fazlasıyla bulunmaktadır, ayrıca sondaj hattı ve boruların tıkanmaması içinde daha çıkış aşamasında suya çeşitli kimyasallar, kostik soda, sülfürik asit ve pek çok diğer toksit ya da korozif(aşındırıcı) kimyasallar karıştırılıp boruların tıkanması veya kabuklaşma önlenir. Yer yüzüne çıkarılan bu yaklaşık 200 derecelik sıcak sudan oluşan buhar enerjisi ile elektrik üretilir ve daha sonra yer altına re enjeksiyon yapılır. Ancak Aydın’da çoğu santral maliyetli olduğu için re enjeksiyon kısmını uygulamamaktadır ve bu zehirli suyu menderes nehrine bağlanan dere kollarına bırakmaktadır, bu sebeple öncelikle ilimizde kanser, dolaşım sistemi, solunum sistemi, beslenme-metabolizma hastalıkları ve ölümler yapılan araştırma raporlarına göre %25 civarında artış göstermişlerdir. Bu oranlar Aydın Çevre Kurultayının Değerlendirme Raporundan alınmıştır. Aynı Rapora göre de Su, Hava ve Toprak kirliliğinin başlıca nedenleri arasında Jeotermal Enerji Santrallerini beyan edilmiştir.
İncir analizlerinde kükürt oranının yükselmesi, ürünün dalında kurumadan çürümesi gibi sorunlar gözlemlenmiştir, kimyasal açıdan yüklü olan suyun döküldüğü büyük menderes nehrinin beslediği tarım alanlarındaki faciayı ve yer altı içme sularının kirlenmesi gibi sorunları görmek içinse rapora bakmaya bile gerek yoktur.
Bu kirletici etkilerin insan sağlığına, hayvanlara, ürünlere, susal veya karasal yaşam üzerine etkileri çok büyüktür. Bu etkiler kabaca: Sondaj sürecince ekosistemin bozulması, kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenmesi, tesisin işletilmesi süresince Karbondioksit(CO2) ve Hidrojen Sülfür (H2S) gibi birçok maddenin emisyonu, Jeotermal sıvının ekstroksiyonu(çözelti), Suyun geri enjekte edilmemesinden kaynaklı arazinin çökme riski gibi etkileri verebiliriz..
Jeotermallerin akışkan sularında ve atık sularında, yoğuşkanında büyük olasılıkla bulunan kirleticiler; Lityum, Borik asit, Arsenik, Cıva, Hidrojen sülfür ve Amonyaktır.
Yüzey sularının kirlenmesi jeotermal enerji santrallerinin akışkan sıvıyı nehirlere boşaltması ve buhar yoluyla havaya bırakması sonucunda olmaktadır. Yani kısaca Jeotermaller yüzey sularında yani içme ve sulama sularımızda kirliliğe neden olmaktadır. Sıvı nehir ya da akarsuya deşarj edildiğinden dolayı doğrudan oluşur. Bir de kirlenme dolaylı olarak yeraltı suyunun kirlenmesi sonucunda zamanla yüzeye çıkması şeklinde de olur. Yani tüm atık sular arazide tamamıyla re enjekte edilse bile, kirleticiler yüzey sularında yeraltı suları sistemi ya da gaz deşarjın ikincil etkileri aracılığıyla da kirlilik yüksek oranda oluşabilir. Jeotermaller Adnan Menderes’in suyunun kirlenmesinden, tarım için kullanılan suların kirlenmesinden, balık ölümlerine, tarım ürünlerinde kalitesizliğe, bu sulardan içen hayvanların hastalanmalarına, ölümlerine kadar Aydındaki yaşamı olumsuz etkilemektedir.  
Eylül 2018 AYÇEM tarafından fotoğraflanan Aydın ilinin Germencik ilçesindeki jeotermal santrallerinden çıkan ve re enjekte edilmeyen akışkan Hıdırbeyli’de yer alan dereye bırakılmıştır ve buradan Menderes nehrine geçtiği ‘İlçayı’ içerisindeki maddelerin özellikle Demir miktarının normalinden oldukça fazla olması yüzünden akarsu kırmızı bir renge boyanmıştır, buradan da menderes nehrine ulaşmıştır. Bu kontrolsüzlükler sonucunda Büyük Menderes Nehri şu anda Türkiye’nin en kirli 3’cü nehri haline gelmiştir ve içinde her gün binlerce balık ölmektedir.
Bu kirlilik kanun ve hükümlerin esnek ve zayıf olması bakımından da kaynaklanan bir durumdur. 5686 sayılı jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli sular kanununun 14. maddesi hükümlerinde: “Ruhsat sahibi, kullanım sonrası açığa çıkacak akışkanı çevre limitlerini dikkate alarak deşarj edebilir. Akışkan içeriği çevre limitlerine göre deşarja izin vermiyorsa re enjekte etmekle yükümlüdür. Ancak formasyonun fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle re enjeksiyonun gerçekleşmediğinin MTA tarafından onaylanması halinde, çevre kirlenmesini önleyecek tedbirler alınarak deşarj yapılır." denmektedir. Aynı kanunun 11. maddesi gereğine göre bu şartların sağlanmaması durumunda ise; "Ruhsat sahibince, kaynak koruma alanı etüdü yapılmadan işletmeye geçilmesi veya koruma alanı etüdünde öngörülen tedbirlere uyulmamasının tespiti halinde faaliyetler durdurularak teminat irat kaydedilir. Altı ay içerisinde gerekli tedbirlerin alınması ve teminatın tamamlattırılması istenir. Altı ay sonunda teminat verilmez ve tedbirler alınmaz ise faaliyetler durdurulur." yaptırımı vardır.
Yani diyor ki; re enjeksiyon mümkün değilse, Sondaja devam ederek MTA gözetiminde biz bu atık suyu nehire dökeriz, kirletiriz. Bu kadarı da yetmiyor kirlilikten şikayet olursa 6 ay artı-değer için, karın artması için re enjeksiyon hi�� yapmayız ya da az yaparız, salarız nehire artık suyu, sonra limite getiririz demişler. Kanun ve hükümlülük bakımından da konulan yasaların yetersiz ve görmezden gelici olduğu açıktır. Görmezden gelmiyoruz diyorlarsa, kirlilik görüldüğü veya çevreyi, insanları kötü etkilediği ve şikayetin alındığı anda derhal sondajın durdurulması veya kapatılması yönünde bir kanun çıkartılmasını ve kanundaki bu esnekliklerin yok edilmesi ve ciddi cezalar verilmesi çözümlerden biri olacaktır.
Çevresel perspektiften bakıldığında en önemli kirletici gazlar: Karbondioksit (CO2), Hidrojen sülfit (H2S), Amonyak (NH3), Cıva (Hg), Borik Asit (H3BO3) olarak verilebilir. Bunlarla birlikte havanın kalitesini düşmesi ve iklim krizlerine etkisi Aydın’da görülmüştür, görülmektedir. Jeotermal Enerji Santrallerinin bacasından su buharıyla çıkan bu maddeler uzun süre gökyüzünde bulut olarak asılı kalmakta ve daha sonrasında yağmur suyuna karışarak toprakla, bitkilerle, bizlerle temas etmekte ve yüzey sularına, içme sularımıza karışmaktadır. Böylelikle bu gaz kirliliği çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Hava kalitesi için kirleticilerin deşarj miktarı ayarlanabilir ve kirlilik düşük miktarlara çekilebilir. Ancak bu yapılmamaktadır. Özellikle insan için Hidrojen sülfit(H2S)’in psikolojik etki sınırları düşük ölçülerde (0.06 ppm) kokudan, yüksek ölçülerde (>600 ppm) 1 saat solunması ile ölüme sebep olabilir. Bu sebeple Aydın ilindeki intihar oranlarındaki ve psikolojik bozukluklarda artışın nedenlerinden biri solunan hava olabilir.
Jeotermal Enerji Santrallerinden doğaya, suyumuza, toprağımıza karışan bu kimyasal maddelerin bizlere olan zararlarından bazılarını size söyleyim:
Lityum ve Borik Asit: Ürünlere, ağaç yapraklarına zararlı olan yüksek bor ve lityum ölçüleri bitkileri olumsuz etkilemektedir. Bor insan sağlığını da olumsuz etkiler. Örneğin, yüksek bor ölçülü içme suyu, insanda kilo kaybı ve bağırsak sistemi rahatsızlıklarına neden olmaktadır.
Arsenik yüksek ölçüde özellikle yiyecek ya da içecek alımıyla zamanla oluşan akut zehirlenmeye; stok ve sulu yaşamda zehirlenmeye neden olur. Kirlenmiş suda büyüyen bitkiler inorganik arseniğin yüksek ölçüleriyle birikir ve böylece zehirli olabilirler. Toprağa karıştığında bitkilerde renk bozukluğu gözlemlenmiştir. Yetiştirilen ürünlere, hayvanlara bulaşan Arseniğin direkt kansere neden olduğu ve Dünya Sağlık Örgütü(WHO(1993) tarafından dikkatle incelenmesi belirtilmiştir.
Civa susal bitkilerde ve hayvanlarda baskın olarak metil civa şeklinde birikir. İnsanoğlu için çok toksit etkisi olan metil cıva merkezi sinir sistemine zarar verir. Yüksek miktarlarda maruz kalınması böbreklere zarar verir.
Eğer tuzlu jeotermal sıvı ile kirlenmiş su sulamada kullanılırsa; bitkilerde olumsuz etkiler olabilir. Nehirlerimizde sularımızdaki canlıları yok edebilir, sulama ve yağmurlar ile birlikte ağaçlarımıza, tarım ürünlerimize büyük zararlar verebilir. İçme suyumuzun kirlenmesi de cabasıdır.
Gelelim tüm bunların sonucuna, maalesef ki Aydın ilinde her yıl dolaşım sistemi hastalıkları %31, Kanser %42, Solunum sistemi hastalıkları %57, Endokrin-Metabolizma-Beslenme hastalıkları %17 artmaktadır.
Bunların yanında bir de evlerinden, güzelim tarım arazilerinden zorla çıkarılmak istenen çiftçilerimiz, köylülerimiz de vardır. Atatürk’ün önemle vurguladığı gibi asıl kalkınmanın, milli ekonominin temelleri tarıma dayalıdır. Kendi besin kaynağını yok ettikten sonra, elektrik enerjisini yararı ne olacaktır.
Göründüğü gibi buna karşı durulmazsa Köylü milletin efendisi olmaktan çıkarılacak, evsiz ve işsiz kalacaktır. Bu sadece yerlerinden, arazilerinden çıkarılan köylüler için değil, civarda tarımla uğraşan, nehirden hayvanlarını su ile besleyen bütün köylülerimiz için geçerlidir.
Köylülerimizi sıcak su gelecek, iş imkanı olacak, para vereceğiz diyerek kandıran kapitalist zihniyeti de görmezden gelmememiz gerekir. Gelin Nazilli'den Efeler’e Germencik'e kadar uzanan hat üzerindeki köylüyle, tarım üreticileriyle konuşalım. Kükürt yüzünden ağaçlarının kurumasından söz edenden, ekinini çürütene, hayvanlarının hastalandığını söyleyene. Ailesinde kanser hastası çıkandan, çevresindeki akarsulardan, içecek sularındaki kokudan yaşanmayacak hale geldiğini söyleyenlere kadar. Jeotermal sözünü duydukları anda isyan etmeyen bir tane köylümüz bile kalmamıştır.
Aydında yaşayan biri olarak, durumun ne kadar kötü olduğunu bizzati her gün şahit oluyor veyahut sosyal medyadan köylülerimizin, arkadaşlarımızın acıyla doğa katliamlarını belgeleyişlerini, feryatlarına şahit olmaktayız. Şirketler, hava kirliliği ve su kirliliği konusunda sınır tanımıyorlar. Temiz enerji kaynağını, kanser kaynağı olarak güncellediler diyebilirim. “Bu konuda, yetkili makamlar binlerce şikayet aldıkları halde bir şey yapmıyorlar.” Neden yapmıyorlar sorusunu sormak sanırım abesle iştigal olacaktır. Efelerde, Germencik’te, Menderes nehrinde, hatta bazen Aydın merkezin yakınındaki akarsularda duyduğumuz ve şehir merkezine kadar gelen sülfür bileşenli (çürük yumurtaya benzer kokular), gün geçtikçe vatandaşı yavaş yavaş zehirliyor. Arsenik miktarı, su analizlerinde sınır değerin 3-4 katına ulaşıyor fakat, birçoğu arıtmasız menderese suyunu deşarj ediyor. Üstüne, gariban vatandaşın tarlasından bir gecede borular, nakil hatları geçebiliyor.
Birinci derece sit veya ormanlık alanlarımız, Zeytinlik alanlarımız kimsenin haberi olmadan tahrip edilip kökleniyor ya da kesiliyorlar, böylelikle tarım yapılamayan alan ilan ediyorlar. Neden bunu yapıyorlar derseniz: Yaptıkları suçu örtbas etmek için, 3573 sayılı Zeytin kanununun 20. maddesine göre, Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede bir işletmenin yapılması tamamen yasaktır çünkü. Soruyorum size Aydın ilinin neresinde zeytin yoktur?
Bu doğa katliamı için Türkiye’den herkesin bu konuda biraz da olsun bilgisi olmasını istedim, okuyan herkese teşekkürler ^^
6 notes · View notes
ateistlerecevaplar · 7 years ago
Text
Evrimi sadece dine inananlar kabul etmemektedir. Evrimi kabul eden bu bilim adamları nasıl yanılıyor olabilir?
Tumblr media Tumblr media
Evrimi-sadece-dine-inananlar-kabul-etmemektedir Sorunuza farklı yönlerden cevap vermeye çalışacağız: Cevap 1: Aynı sorulara karşılık şu soruları da düşünelim lütfen: Dünyada evrim teorisini kabul etmeyen binlerce ilim adamı da var... Bunların diğerlerinden tek farkı Allah’a iman etmeleridir. Peki bu adamlarının ilmin yanında, din-iman ilmine sahip olmaları, bunları daha cahil mi yoksa daha bilgili mi yapar? Birinci şıkkı savunmanın hiçbir dayanağı yoktur. Evrimi kabul etmeyen bu bilim adamları nasıl yanılıyor olabilir? Diğer soruları da bunlara kıyas edebilirsiniz... Şimdi diğer bir açıdan bakalım; bu koca ilim adamları bir bayan ile bir maymunun kafataslarının yarısını bir araya getirip bir yüz yaptılar ve bunun geçmişinin çok eskiye dayanan tarihî bir maymun kafatası olduğunu söyleyip maymunların insanlara çok benzediklerine bir delil olarak bilim dünyasına yutturmaya çalıştılar. Daha sonra bunun bir sahtekârlık olduğu yine insaflı batılı bilim adamları tarafından ifşa edildi. Bunu yıllar önce biz de okuduk. Peki bu rezilliği yapan bilim adamlarından her şey beklenmez mi? Bu konu tamamen ideolojik bir malzeme haline getirildi. Materyalist bilim adamları evrim teorisi üzerinden dinlerin kökünü kazımayı amaçlıyorlar ve bu uğurda her yolu mubah görüyorlar. Zaten Allah’tan korkmayanın başka ne korkusu olabilir ki... “Eğer inançsız oldukları için bu teoriyi savunuyorlar derseniz, o zaman bu adamlar niye inkar ederek cehennemi nasıl göze alıyorlar?” sorsunun cevabı bize göre çok açıktır; adamlar cehennemi göze almıyorlar, çünkü cehennemin varlığına inanmıyorlar ki... Bu sebeple denilebilir ki, Allah’a ve ahirete iman eden bilim adamları ile  iman etmeyen bilim adamları arasında dürüstlük bakımından çok fark vardır. İman edenler bile bile yalan uydurdukları takdirde Allah’a karşı isyan etmiş olacaklarını ve -affedilmedikleri takdirde- cehenneme gideceklerini düşünmek durumundadır. Diğerleri ise Allah’a veya ahirete imanları olmadığı için yaptıkları yanlışların bir cezasını düşünmezler... Evrim teorisi bazıları için bir dinsizlik malzemesi olduğu halde, bazıları için bir tekamül prensibidir. Hangi düşünce olursa olsun, insanların gerçekten mutasyona uğradığını, maymun veya başka bir türden geldiğini bilimsel olarak ispat etmek mümkün değildir. Madem ki, modern fen ve bilim gözle gördüğüne inanır, bu konuda gözle görünür tek bir veri yoktur. Veri gibi gösterilenlerin hepsi de bu konudaki düşünce sahiplerinin varmak istedikleri sonuçlara ulaşmak için varsaydıkları teorileri birer kesin bilgiymiş gibi sunmalarından ibarettir. Cevap 2: Öncelikle neyin tartışmasının yapıldığını bilmek gerekir. Daha açık olarak, evrim tartışmasını iyi anlamaya ihtiyaç vardır. - Evrim nedir? Evrim kelimesi; başkalaşma, farklılaşma, kademeli olarak gelişme, değişme, ilerleme ve evolüsyon gibi aralarında değişik farklar bulunan pek çok kelime, tâbir ve deyim yerine kullanılmaktadır. Materyalist evrimciler, bütün canlıların silsile halinde birbirinden tesadüfen meydana geldiğini ileri sürmektedirler. Bugün için yapılabilen tespitlere göre; bitkilerin, hayvanların ve insanların, yani canlıların tamamının genetik yapısında dört temel molekül yer alır. Bunlar; adenin, guanin, sitosin ve timin’dir. Bu moleküllerin yapılarını da; karbon, hidrojen, oksijen, kükürt, fosfat ve azot atomları teşkil eder. Canlıların genetik yapı bakımından hangi elementlerden meydana geldiğini ortaya koyma bilimin görevidir. Bunların neye işaret ettiğini yorumlama ise, bilimsel bilginin görevi değildir. Bunu yorumlama; insanın inancına, ideolojisine, felsefî görüşüne ve metafizik düşünce gibi kültür değerlerine bağlıdır. Kütüphanelerimizi dolduran kitaplar, alfabenin yirmi dokuz harfinden meydana gelmiştir. Bütün kitaplarda harflerin aynı oluşundan hareketle, kitapların birbirinden meydana geldiği düşüncesi bilimsel değildir. Aynı şekilde, kâinattaki bütün varlıkların da 114 elementten meydana gelmiş olmasının, onların hepsinin silsile halinde birbirinden hâsıl olduğu iddiası bilimsel bir yaklaşım olamaz. Canlıların genetiğindeki elementlerin benzerliğini, onlar ideolojilerinin gereği, bütün varlıkların silsile halinde ve tesadüfen birbirinden meydana geldiğine gerekçe gösteriyorlar. Biz de bilimsel yoldan hiç ayrılmayarak, göğsümüzü gere gere diyoruz ki, canlılarda elementlerin benzerliği, onları yaratanın birliğine ve varlığına en büyük delildir. Biz nasıl ki, yirmi dokuz harfle, istersek “balık”, istersek  “at” ya da “insan” yazabiliyoruz. Allah da yüz on dört elementten istediği zaman, istediği varlığı, dilediği şekilde yazıyor. Şu anda yeryüzünde, insan da dâhil, binlerce ve hatta milyonlarca bitki ve hayvan türü ayrı ayrı ve tek bir hücreden meydana geliyor. Canlıların genetik yapılarında, ufak tefek değişiklikler olsa da, o canlının vasfını ve özekliğini değiştirecek tarz farklılaşma ortaya çıkmıyor. Şayet bir canlının genetik yapısı büyük oranda değişecek veya değiştirilecek olsa, o canlı daha embriyo safhasında ölüyor. Şimdiye kadar, bir canlının genetik yapısının farklılaşarak tamamen farklı bir canlıyı hâsıl ettiğine bilim âlemi şahit olmadı. Velev ki, bir canlıdan bir başka canlı meydana gelmiş bile olsa, onu da Allah yaratmış olacaktır. Yaratılışı savunanlar, çevredeki bütün varlıkların en ince ayrıntılarına kadar araştırılmasını ve incelenmesini, bu konuda her türlü değişik görüşe yer verilmesini bilimin bir gereği olarak kabul etmektedirler. Evrende hiçbir şey kararında değildir. Atomdan galaksilere kadar her şey, Allah’ın ilim ve iradesi dâhilinde her an değişmekte, başkalaşmakta ve farklılaşmaktadır. Allah da, kâinattaki varlıklar hakkında düşünmemizi, akıl ve fikir yürütmemizi istemekte, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını bildirmektedir. Kısaca ifade edersek, atom ve moleküllerin, bir halden bir başka hale geçerek, yani hal değiştirerek canlıların bünyesinde yer almaları, bir takım biyoloji ve fizik kanunları çerçevesinde olmaktadır. Dolayısıyla elementlerin hal değiştirmesi, teori değil, Allah’ın ilim, irade ve kudreti doğrultusunda meydana gelen bir kanunudur. Aslında kâinatta hiçbir şey sabit değildir. Atomdan galaksilere kadar her şey her an hareket ve faaliyettedir. Atomun etrafındaki elektronlar saniyede elli bin devir yapmaktadır. Atomlardan meydana gelen moleküller de hareket halindedir. Katı moleküllerde hareket yavaş, ama sıvı ve havadaki moleküller daha hızlıdır. Kâinatta yüz milyar galaksinin varlığı kabul edilmektedir. Bu galaksilerin bazıları ışık hızına yakın bir süratte birbirinden uzaklaşır. Bütün canlı varlıklar da her an değişim içerisindedir. İnsan yaklaşık yüz trilyon hücreden meydana gelmiştir. Her bir hücrede bir saniyede üç bin değişik reaksiyon olmaktadır. Bir saniye sonraki insan, madde cihetiyle bir saniye önceki insan değildir. Bünyesinde pek çok element değişim ve başkalaşıma uğramıştır. Bu ve benzeri bütün değişim ve başkalaşımlar EVRİM olarak ifade ediliyor. Bu manadaki bütün değişim ve başkalaşımlar teori değil bir kanundur. - Evrimi tartışmalı hale getiren nedir? Evrimi esas tartışmalı hale getiren onun evolüsyon karşılığı olarak kullanılmasıdır.  Yani, bir türden bir başka türün ve dolayısıyla bu yolla, insan da dâhil bütün canlıların, silsile halinde birbirinden tesadüfen ve tabiatın eseri olarak ortaya çıktığı görüşüdür. - Evrim tartışmasının altında yatan nedir? Burada, bir yaratıcının kabulü veya reddi vardır. Meselâ elinizde bir gözlük var. Bunun hangi maddelerden yapıldığını, ne iş gördüğünü en ince ayrıntılarına kadar inceliyorsunuz. Böyle bir delilde herkes gözlüğün bir ustanın eseri olduğunda hemfikirdir. Gözlük yerine canlıların gözü dikkate alınınca, o da en ince yapısına kadar inceleniyor, ne işe yaradığı ve nasıl çalıştığı ortaya konulmaya çalışılıyor. Buraya kadar evrimcilerle yaratılışçılar arasında problem yoktur. Bu gözün ustasının kim olduğuna sıra gelince, tartışma başlıyor. Yaratılışı savunanlar, nasıl ki eldeki gözlük; ilim, irade ve kudret sahibi bir ustanın eseri ise, ondan daha mükemmel olan gözün de ilim, irade ve kudret sahibi bir ustanın eseri olduğunu kabul ve iddia ediyorlar. Ateist evrimciler ise, gözlüğün ustasını kabul ettikleri halde, gözün tesadüfen ortaya çıktığını ve bir ustasının bulunmadığını belirtiyorlar ve böyle bir iddianın bilimsel bir yaklaşım tarzı olduğunu ileri sürüyorlar. Kısacası, Allah’ı devreden çıkarıyorlar. Yaratılışçılarla Evrimcilerin Kâinata Bakış Farkı Materyalist evrimcilerle yaratılışçılar arasındaki tartışmanın en can alıcı noktalarından birisi de, evrimcilerin kâinata sebepler hesabına ve tabiat namına bakmaları ve her şeyi sebeplere vermeleridir. Yaratılışçılar ise kâinata, Allah adına bakarlar. Kâinata Allah hesabına bakıldığı zaman, o sahadan elde edilen bütün bilgiler marifetullaha, yani Allah’ı bilmeye basamak olmaktadır. İslâmiyet, bilimde ne kadar çok terakki edilse, yani varlıklar hakkında ne kadar geniş bilgi sahibi olunsa, Allah’ın kâinattaki tasarrufunun, hikmet ve hâkimiyetinin daha iyi bilineceğini nazara verir. - Bilim adamlarının genelde dine karşı oluşlarının sebebi nedir? On dokuzuncu yüzyılda Fransız İhtilali ile hâkimiyeti ele alan materyalist felsefe, Hristiyan dinine karşı duruş sergilemiş ve bundan sonra her türlü bilimsel gelişmenin karşıtı, ya da düşmanı, dini düşünce gösterilmiştir. Bu tarihten sonra bütün siyasi, sosyolojik ve bilimsel çalışmaların temeli ateizme dayandırılmıştır. İslâmiyet’i bilmeyenler, Hristiyanlıkla onu aynı kefeye koydular. Hristiyanlığa karşı duruş, İslamiyet’e karşı duruş şeklinde algılandı. Hâlbuki İslâmiyet’le bilimin çatışması söz konusu değildir. Çünkü İslâm dini, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder. Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir kitap; yani, kâinat kitabı. İslâmiyet’te, cisimlerdeki ölçülü, plânlı ve bir maksat ve gayeye göre yaratılışın düşünülmesi “TEFEKKÜR”, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle bir saatlik akıl yürütme ve düşünmeyi, İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir. Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?” (Bakara, 2/76), “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara, 2/44) diyerek, akla havale eder. Akıllı düşünmeye teşvik eder. “Bu inceliği, ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar.” der (Âl-i İmran, 3/7). Allah’tan ilmimizin arttırılmasını istememizi öğütler: " 'Rabbim, ilmimi arttır.' de." (Tâhâ, 20/114). Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığına dikkat çekilir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer, 39/9). “Düşünesiniz diye gerçekten size âyetleri açıkladık.”(Hadîd, 57/17). Bilinmeyen bir şeyin sorulup araştırılarak öğrenilmesi istenmektedir: “Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorun.” denmektedir (Nahl, 16/43). Hadislerde de ilme teşvik vardır: “İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizî, İlim 2, 2649; İbn Mâce, Mukaddime 17, 227). “Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur.”(Tirmizî, İlim 2, 2650). “Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktır.”(Tirmizî, İlim, 19, 2688). “İlmin azalması, cehaletin artması...” (Buhari, Kitabu’l-İlim, 71-72) dünyanın sonu olarak belirtilmiştir. İslâmiyet’te âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün tutulmuştur. Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi? Zaten bütün ilimler, Allah’ın kâinat kitabının tefsiri ve açıklaması değil midir? Kur’an da O’nun kitabı, kâinat da. Kur’an’a ters düşen, ilim değil, ancak bir takım teori ve hipotezler veya ideolojik yaklaşımlar olabilir. Kısaca söylemek gerekirse; maddeyi ilahlaştıran pozitivist inanç savunucuları, evrim teorisini, bilimsel platformundan çıkararak kendi ateist ideolojilerine âlet etmişlerdir. Evrim Teorisi Bilimsel Bir Teori Değildir. - Bilimsel teorinin özelliği nedir? Bilimsel teori; bilgi edinme süreci aşamasında ortaya atılan, geçerlilik ve güvenilirliği bilimsel yöntemlerle tespit edilmiş olan, iç tutarlılığı bulunan bilgiler ve açıklamalar bütünü olarak tarif edilir. (http://www.canertaslaman.com/2012/03/evrim-teorisi-felsefe-ve-tanri/) Evrim Teorisi, bilimsel kıstasları taşımayan, yani laboratuarda denenemeyen, çoğunlukla metafiziğe dayalı görüşleri bünyesinde barındıran felsefi bir düşünce tarzıdır. Metafizik ise; sonuçların bilimsel bir biçimde ifade edilememesi ve bilimsel olarak doğrulanamaması anlamında her türlü felsefî düşünce olarak ifade edilir. Evrime her ne kadar bilimsel bir şekil verilmeye çalışılsa da, metafiziksel varsayımlara yapışıldığı görülmektedir. İstenilse de bu metafizik düşünceden kaçınmak mümkün değildir. Çünkü maddenin ve âlemin varlığı,  canlılığın mahiteyi, Yaratıcı’nın kimliği ve vasıfları gibi konuların büyük bir kısmı Evrim Teorisi’nin gündeminde olduğu sürece, metafizik yaklaşımlar kaçınılmazdır. Evrimcilerin evrim teorisine güçlü bağlılıkları, onları her türlü metafiziksel tahminleri yürütmeye sevk etmiştir. Evrimin belli başlı delilleri ve bunların başarısı, onun bilimsel desteğinden değil, yaratılışa karşı oluşundan kaynaklanmaktadır. Evrimin eldeki en iyi açıklama olduğu sıkça ileri sürülür. Böyle bir iddia ise, bilimsel olmayan bir hükümdür. Evrimin doğruluğunu başta kabul edip, onu destekleyecek deliller aramak, bilimsel olmayan maksatlı bir davranıştır. Meşhur antropolog Servier de evrimciliğin laik bir din dogması haline geldiğini belirtir ve şöyle der:  “Evrimcilik, Batı’nın laik din dogması haline gelmiştir.”(Servier, J. Etnoloji. Tercüme M. Ali Kayabal. İletişim Yayınları, 1992, s. 113, 124) Kant, Yargı Gücünün Eleştirisi adlı eserinde, bir bilimin ancak matematiksel olduğu oranda gerçek bilim olduğunu ileri sürmektedir. Kant’a göre, Evrim Teorisi’nin içinde matematiksel argümanların çok az oluşu, onun bilimsel bir teori sayılmasını tartışmalı hale getirmektedir (Mayr, E.  The Growth of Biological Thought. The Belknap Press of  Harward University Press, Cambridge, 1982, s. 862). Ünlü felsefeci Bernard Russell de evrimin gerek metot ve gerekse ilgilendiği problemler bakımından bilimsel bilgi olmadığını dile getirerek şunu söyler: “Evrimcilik, şu ya da bu biçim altında çağımızın ağır basan bir inanç şeklidir. Evrimcilik, gerek metoduyla ve gerekse ele aldığı problemlerle, gerçek bir bilim değildir.” (Russell, B. Dünya Üzerine Bildiğimiz. Terc. Vehbi Hacıkadiroğlu. Alaz Yayınları. İstanbul, 1980, s. 24-25). Çağımızın seçkin bilim felsefecisi Karl Popper’e göre bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil, yanlışlanmaya elverişliliktir. Ona göre bir bilgi veya sonucun özelliği, yanlışlamaya müsait olmasıdır. Hâlbuki Darwinciliğin öyle bir teste elverdiği söylenemez. Darwinciliği doğrulayan bazı olgusal veriler gösterilebilir. Ama bilimselliğin ölçütü doğrulanmaya değil yanlışlanmaya elverişliliktir. Başka bir ifadeyle, Darwinciler teorilerinin hangi muhtemel gözlem sonuçlarıyla yanlışlanabileceğini ortaya koymuş değillerdir. Dolayısıyla Darwincilik bilimsel bir teori olmaktan çok metafiziksel bir yapıya sahiptir (Popper, K. Unended Quest, Fontana-Collins, 1976, s. 171). Kısaca ifade etmek gerekirse, bu teori bilim kıstaslarına uymamaktadır. Bilimsel bilgi değil, metafizik yönü ağır basan felsefî bir düşünce tarzıdır. Bilim adamlarının çoğu evolüsyon manasında evrimi kabul etmemektedir. Bilim adamlarının çoğu, canlıların kademe kademe birbirinden tesadüfen meydana geldiği şeklindeki evrim görüşünü kabul etmemektedirler. Zaten yaratılışçılarla evrimciler arasındaki tartışma bu tip bir evrim anlayışı sebebiyledir. Kaldı ki, Materyalist felsefecilerin ve ateist biyologların müdafaasını yaptığı böyle bir evrim görüşü bilimsel bir bilgi değil, felsefi ve metafiziğe dayanan bir görüş ve yorumdur. Dolayısıyla ateizme dayalı böyle felsefî bir görüşü bütün bilim adamlarının kabul ettiği yönündeki yaklaşım, tamamen ideolojik bir tutumdur. - Bir insan özelliklede bilim adamıysa nasıl bile bile Allah’ı inkâr eder? Okuyucumuz sorusunda böyle diyor. Haklıdır. Bilim adamı, kâinattaki son derece sanatlı, sonsuz bir ilmi ve kudreti gerektiren eserleri görüp, bunların sahibini nasıl inkâr edebilir. Bir harf kâtipsiz, bir iğne ustasız olmazken, şu koca kâinatın sahipsiz olması mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. Gözlük camına mürekkepli bir kalemle birkaç nokta konduğu zaman, bu noktalar bazen bir dağın görünmesine mani olur. Aynen bunun gibi, işlenilen günahlar sebebiyle insanın manevî kalp gözüne konan noktalar, pek çok hakikatin görünmesine engel olur. Güneş, nur ve ziyadır. Girdiği yeri aydınlatıp, nurlandırıp, gül ve reyhanların, nergis ve lalelerin teşekküle sebep olurken, aynı güneş, mahiyeti bozulmuş maddeleri kokuşturur ve çürütür. Bunun gibi, mana âlemi günahlar sebebiyle bozulmuş kimselerin kâinattan aldıkları marifet nurları âlemlerinde söner. Her bir varlık Allah’a açılan bir pencere iken, onun âleminde gelişigüzelliğe ve tesadüfe dönüşür. Onların artık hakikate nüfuz etmeleri mümkün değildir. Çünkü Cenab-ı Hak öyleleri için; “Onların kulakları vardır işitmez, gözleri vardır görmez, akılları vardır fakat idrak etmez."(Araf, 7/179), "Şeytan onların amellerine kendilerine hoş gösterir.”(Enam, 6/43) buyuruyor... Bizim böylelerin avukatlığını yapmamıza gerek yok, şeytanlar onu fazlasıyla yapıyor. Biz, Allah’a inanmanın bir iman meselesi olduğunu gözden uzak tutmamalıyız. Allah’a inanmanın yolu, Allah’ı bilme ve anlama yönünde gayret sarf etmekten geçiyor. Ancak bu da yeterli değildir. Cenabı Hakk’da ona iman nurunu ihsan edecek. Siz ihtiyarınızı bu yönde kullanmazsanız, Allah iman nasip etmiyor. Siz cüzi iradenizi bu yönde kullanınca da, o iman nuru, yine Allah’ın lütuf ve merhametine bağlı. Biz başkasına Allah’ın bu ikramı niye yapmadığına değil, bize ihsan ve lütfettiği bu iman nimetine karşı şükrünü eda ve O’na minnettarlığımızı bildirmeye gayret etmeliyiz. Bilmeliyiz ki, dünya ve ahirette bu iman nimetinden daha büyük ve değerli bir ihsan ve lütuf olamaz. Dolayısıyla böyle bir nimete mazhar olmak, Allah’ın yanında ne kadar kıymetli, değerli ve sevgili olduğumuzu gösteriyor. Her halde bize düşen görev, bu sevgi ve lütufa mazhar olmaya çalışmaktır. Yoksa böyle bir nimetin elimizden alınması için, başta şeytan ve nefis ve kötü arkadaşlar her an çalışıyorlar. Tabir caiz ise, bu nimeti kaybetmemek için ona dört elle değil, belki sekiz elle sarılmalı ve Allah’a, bu nimeti bizden almaması için yalvarmalıyız. Çünkü iman nimeti insanın hem dünyasına ve hem de ahiretini aydınlatıyor. Sahibine dünyada da  Cennet hayatı yaşatıyor. Read the full article
0 notes
hakkindabilgi-blog · 7 years ago
Text
PROTEİN NEDİR? YAPISI VE SINIFLANDIRILMASI KISACA
Protein; canlı hücrelerin temel maddesini meydana getiren, genel olarak karbon, kükürt ve oksijen elementleri bulunan amino asit bileşiminden oluşmuş karmaşık yapıya sahip doğal maddedir. Proteinler hücre içerisinde çok fazla miktarda bulunurlar ve hücrenin tek başına ağırlığının yarısını proteinler oluştururlar. Tamamında hidrojen, karbon, oksijen ve azot, çoğunda da kükürt bulunmaktadır. Bazı proteinlerin içerisinde ise bu öğelerin yanı sıra fosfor, demir, çinko ve bakır da bulunmaktadır. Proteinler genel olarak arı kristal olarak yalıtılmaktadırlar. Molekül ağırlıklar da fazlasıyla mevcuttur. Proteinlerin yapıtaşını sayıları yirmi olan amino asitler oluşturmaktadır.
Tumblr media
Tükettiğimiz besinler içerisinde proteinler vücudumuza en gerekli en önemli maddelerin başında gelmektedirler. Vücudumuzun gelişmesini ve büyümesini sağlayan proteinler aynı zamanda hücrelerin çoğalma işlevini de yerine getirirler. Besin olarak en fazla yumurta, süt, balık, tavuk ve diğer kümes hayvanları, et ve baklagillerde bulunmaktadır. Bu nedenle vücudumuz için bu kadar gerekli olan besin maddesini karşılamak için sadece sebzelerle beslenmek yeterli değildir. Bu eksiklik belki hemen belli olmasa da ilerleyen süreç içinde mutlaka ortaya çıkacaktır. Vücudumuz için bu kadar gerekli olan proteinlerin yapısına değinecek olursak,
Proteinin Yapısı
Proteinler yukarıda da kısaca anlatmaya çalıştığımız gibi amino asit olarak tanımlanan oksijen, hidrojen, oksijen, azot ve karbon atomlarının birleşiminden meydana gelen moleküllerin adeta bir tespih tanesi gibi yan yana dizilmesiyle oluşmuş olan proteinler dört temel yapıya ayrılmışlardır.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
Bunlar,     Sekonder yapı     Primer yapı     Kuanter yapı     Tersiyer yapı
Proteinlerin sınıflandırılması
Proteinler basit ve bileşik proteinler olmak üzere iki temel gruba ayrılmaktadırlar. Basit proteinler: Basit proteinler öğelerine ayrıldığı zaman amino asitlerin dışında inorganik ve organik kalıntıları içermeyen proteinlerdir. Genel olarak yapılarının yarısını karbon, %23 lük kısmını oksijen kalanını ise kükürt ve azot gibi maddeler oluşturmaktadır. Basit proteinlere örnek verecek olursak Albüminler, keratin, Protaminler, Globülinler olarak sıralanabilmektedir. Bileşik proteinler: Bileşik olarak adlandırılan proteinler ise yapı elemanlarına ayrıldıklarında amino asitlerin dışında inorganik ve organik bileşenler içermektedirler. Bu şekilde ki proteinlere örnek verecek olursak hipodproteinler, metalloproteinler, glukoproteinler ve fosfoproteinler sayılabilir.
0 notes
fenrees · 4 years ago
Text
Canlıların Ortak Özellikleri Nelerdir? 🦧
Canlıların ortak özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Hücresel yapı
Organizasyon
Beslenme
Solunum
Büyüme ve gelişme
Boşaltım
Hareket
Üreme
Metabolik faaliyetler
Uyarılma ve tepki verme
Üstteki özellikler farklı şekillerde olsa bile her canlıda mutlaka görülmektedir. Canlı özellikleri iyi anlaşıldığı vakit canlılar arasındaki farklılıkları ortaya koymak çok daha kolay bir vaziyet alacaktır. Canlıların Ortak Özellikleri Nelerdir konusuna kısaca değindik. Şimdi detaylara geçelim.
Hücre Çeşitleri Nelerdir?
Hücre türleri temelde iki sınıfta incelenir ve bu sınıflar şöyledir:
Prokaryot hücrele
Ökaryot hücreler
İki hücre tipi arasındaki temel farklılıklardan biri zarlı organellerdir. Prokaryot hücrelerde zarlı organeller bulunmazken ökaryot hücreler bu organelleri içerir. Bakteri ve algler prokaryot hücreli canlılar arasında bulunmaktadır. Bu canlılar dışındaki her canlı (hayvan, bitki ve mantarlar) ise ökaryot hücreli canlı olarak kabul edilir. Ökaryot hücreler de kendi arasında farklılaşmaktadır. Bitki hücresi ve hayvan hücresi arasında önemli farklılıklar bulunur.
Kuark nedir? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Bitki Ve Hayvan Hücresi Arasındaki Farklar Nedir?
Bitki ve hayvan hücreleri arasındaki farklar şu şekildedir:
Bitki hücresinde hücre çeperi vardır, hayvan hücresinde yoktur.
Bitkiler plastit içerir, hayvanlar da ise plastit bulunmaz.
Bitkilerde kofullar çoktur ve büyüktür, hayvanlar da ise tam tersidir.
Bitki hücreleri lizozom ve sentrozom bulundurmazken hayvan hücreleri bunlara sahiptir.
Canlı Organizasyonu Nasıldır?
Canlılık organizasyonu tüm doğada basitten karmaşığa doğru ilerler. Kuarklar atomları, atomlar molekülleri ve moleküller organelleri oluşturur. Bu organeller hücre için faaliyetleri üstlenirler. Hücreler bir araya gelerek dokuları ve dokular organları oluştururlar. Organlar bir sistem içerisindeki görevleri paylaşırlar. Bu sistemler de bir araya gelerek organizmayı oluşturur. Hayvanlar ve bitkilerin her biri birer organizmadır.
Canlılar Nasıl Beslenir?
Canlıların beslenme biçimi iki sınıfa ayrılır ve bu sınıflar şu şekildedir:
Ototrof beslenenler ihtiyaç duydukları organik besinleri kendileri üretirler. Organik besinleri güneş ışığı yada kimyasal enerji kullanarak tedarik ederler. Bu canlılar sadece inorganik besinleri dışarıdan tedarik ederler.
Heterotrof beslenenler ise organik besinleri dışarıdan tedarik etmek durumundadır.
Canlılar Nasıl Solunum Yapar?
Canlıların solunum yöntemleri iki grup altında incelenebilir:
Oksijensiz solunum yapanlar oksijen kullanmadan enerji parçalayabilen canlılardır. Bazı bakterilerin bu solunum tipini benimsediği bilinmektedir.
Oksijenli solunum yapan canlılar hücre içi faaliyetlerinde oksijen molekülü kullanarak enerji dönüştürürler. Verimli bir solunum yöntemi olarak bilinmektedir.
Canlılar Nasıl Sınıflandırılır?
Canlıların sınıflandırılması özelden genele doğru yapılmaktadır. Bu bağlamda düşünüldüğü vakit canlı grupları özelden genele doğru şu şekilde sıralanır: tür, cins, aile, takım, sınıf, şube ve alem. Bu gruplar arasında özelden genele gittikçe şunlar gerçekleşir:
Çeşitlilik artar.
Birey sayısı artar.
Ortak özellik ve gen sayısı azalır.
Akrabalık azalır.
Canlıların nitelikli bir biçimde sınıflandırılması canlılığın kökeni hakkında nitelikli bilgiler edinmeyi kolaylaştırır. Canlılar için yararlı ve zararlı olan pek çok şey bu sınıflandırma sistemi sayesinde tespit edilmektedir.
Hayvanlar Nasıl Sınıflandırılır?
Hayvanlar alemi iki ayrı sınıfta değerlendirilir:
Omurgasız hayvanlar: Hayvanların %95’i oluşturdukları bilinmektedir. Çoğunda iç iskelet yoktur ancak pek çoğu dış iskelete sahiptir. Bu canlılar kendi aralarında süngerler, sölenterler, solucanlar, yumuşakçalar, eklembacaklılar ve derisi dikenliler olarak ayrılırlar.
Omurgalı hayvanlar: Hepsinde bir iç iskelet bulunmaktadır. Kan dolaşımları kapalıdır. Eşeyli ürerler. Böbrekler vasıtasıyla boşaltım yaparlar. Kendi aralarında balıklar, iki yaşamlılar, sürüngenler, kuşlar ve memeliler olarak adlandırılırlar. Memeliler de gagalı memeliler, keseli memeliler ve plasentalı memeliler olarak ayrılabilirler.
Hayvanların her biri çok hücreli ökaryot canlılar olarak bilinirler. Hücreleri kloroplast ve hücre duvarı içermez. Heterotrof canlılardır ve büyük bir kısmı epitel, sinir, kas ve bağ gibi dokulara sahiptir.
Canlıların Ortak Özellikleri İle İlgili Video Anlatım
Canlıların Ortak Özellikleri Nelerdir konusuyla ilgili bilgilendirici videoyu da izleyebilirsiniz.
youtube
Canlıların Temel Bileşenleri Nelerdir?
Canlıların temel bileşenleri organik ve inorganik bileşiklerdir. Bu bileşikler kendi arasında çeşitli sınıflara ayrılmaktadır. İnorganik bileşikler canlıların kendi başlarına sentezleyemedikleri bileşiklerdir ve daima dışarıdan tedarik edilir. Bu bileşikler genelde hücre yapısına katılırlar ve enzim üretimine yardımcı olurlar. Organik bileşiklerin özellikleri ise şu maddelerle açıklanabilir:
Yapılarındaki temel element karbondur.
Hidrojen, oksijen, azot, fosfor ve kükürt gibi elementleri de içerebilirler.
Çok sayıda atomları vardır.
Yapı maddesi ve enerji kaynağı olarak kullanılabilirler.
Canlı özellikleri göz önüne alındığında hem organik hem de inorganik bileşikler epey önemlidir.
Torna nedir, çeşitleri nelerdir? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
İnorganik Bileşikler Nelerdir?
İnorganik bileşikler şu şekilde sıralanabilir:
Mineraller: Canlılar bu bileşiklere az da olsa ihtiyaç duyarlar. Mineraller moleküllerin yapısına katılır, kan basıncının ayarlanmasını ayarlar, katalizör görevi üstlenebilir, kemik ve dişlerin dayanıklılığını sağlar.
Su: Temel maddelerden biri olarak kabul edilir. Su kaybı yaşanması hücrelerin sağlığı için büyük bir risktir. Hücre içi reaksiyonlar için su şarttır. Enzimler susuz ortamda çalışamazlar.
Asit: Yakıcı ve parçalayıcı olarak iş görürler. Tatları ekşi olur. Turnusol kağıdını kırmızıya çevirirler.
Baz: Temizlik amacıyla kullanılmaları epey sıktır. Suda çözünebilirler ve elektrik akımını epey iyi iletirler.
Tuz: Vücut sıvılarındaki pH değerini ve osmotik basıncı dengelerler. Günlük hayatta sıklıkla kullanılmaktadırlar.
Organik Bileşiklerler Nelerdir?
Organik bileşikler şu şekilde sıralanabilir:
Karbonhidratlar: Solunum reaksiyonlarında enerji verici olarak kullanılırlar. İçerdikleri şekere göre sınıflandırılmaktadır. Hücre içinde epey kolay bir şekilde sindirilebilirler.
Yağlar: Suda çözünmezler. Enerji verici olarak kullanılırlar. Karbonhidratlar ve proteinler bazen yağa dönüştürülerek bedende saklanabilirler. Vücudu soğuktan ve darbelerden korurlar.
Proteinler: Canlı yapısında bol miktarda bulunurlar. Hücrelerin temel yapısını oluştururlar. Enzim ve hormonların yapısına katılırlar. Kan kasılmasında epey etkilidirler. Kanın osmotik basıncını dengelerler.
Vitaminler: Dışarıdan hazır olarak alınırlar. Genelde bitkiler tarafından üretilirler. Sindirilemezler. Düzenli olarak alınmaları gerekir.
Vitamin Eksikliği Hangi Sorunlara Yol Açar?
Vitamin eksikliği aşağıdaki sorunlara yol açar:
A vitamini eksikliği göz sağlığını olumsuz etkiler.
B vitamin eksikliği anemi ve beriberi gibi hastalıklara yol açar.
C vitamini eksikliği bağışık sisteminin zayıflamasına neden olur.
D vitamini eksikliği kemik sağlığını olumsuz olarak etkiler.
E vitamini eksikliği üreme sisteminde sorunlar çıkmasına neden olabilir.
K vitamini eksikliği de kanın pıhtılaşmasını geciktirir.
Bitkiler Alemi Nasıl Sınıflandırılır?
Bitkilerin sınıflandırılması şu şekilde yapılır:
Damarsız tohumsuz bitkiler: İletim demetleri bulunmaz. Çiçek ve tohum oluşumu söz konusu değildir. Karayosunları ve ciğer otları bu bitkilere mensuptur.
Damarlı tohumsuz bitkiler: İletim demetleri vardır. Tohum söz konusu olmadığı için çiçek de oluşmaz. Kök, gövde ve yaprakları vardır. Kibrit otları ve eğrelti otları bu bitkilere örnek olarak gösterilir.
Damarlı tohumlu bitkiler: İletim demetleri vardır. Kök, gövde, yaprak ve çiçek gibi uzuvları vardır. Açık tohumlu ve kapalı tohumlu olarak ikiye ayrılır. Kapalı tohumlu bitkiler de tek çenekli ve çift çenekli olarak sınıflandırılırlar.
Bitkiler Nasıl Hareket Eder?
Bitkilerin hareketleri şu şekildedir:
Tropizma: Yönelim olarak da adlandırılır. Uyaranın yönüne göre gelişmektedir. Bitkinin büyüyen ve uzayan kısımlarında gözlemlenir. Bitkiler bir uyarana doğru yada uyarandan uzağa doğru hareket edebilirler.
Salınım: Uyaranın yönünden bağımsızdır. Bazı kaynaklarda ırganım yada nasti olarak da bahsedilmektedir. Işık veya ısı değişimi etkisiyle çiçek açması ve küstüm otuna dokunulduğu vakit bitkinin yapraklarının kapanması bu harekete örnek olarak verilebilir.
Canlı özellikleri arasında bulunan hareket yeteneği söz konusu bitkiler olduğunda kafa karıştırmaktadır. Pek çok kişi bitkilerin hareket etmediğini düşünür ancak bu doğru değildir.
Pigment ile ilgili detayları da inceleyebilirsiniz.
Canlıların Ortak Özellikleri Nelerdir konusuyla ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı bekliyoruz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/canlilarin-ortak-ozellikleri-nelerdir/
0 notes
fenrees · 4 years ago
Text
Torna Nedir, Çeşitleri Nelerdir?
Torna tezgahı çeşitli malzemelerden imal edilmiş ürünleri döndürerek onları işleme fırsatı tanıyan bir tezgah türüdür. İmalat sektöründe en sık kullanılan tezgahlardan biri olarak kabul edilir. Her atölyede yada demir-çelik fabrikasında mutlaka torna işlemi gerçekleştirilir. Bilinen en köklü talaşlı imalat işlemlerinden biri olan tornalama işlemi günümüzde hala kullanılmaktadır. Çeşitli uçlar kullanarak tahta, alüminyum, çelik ve demir gibi pek çok malzemeye şekil vermek mümkündür. Uzun süren çalışmalar sonundan bu tezgahın uzmanı olunabilir. Torna Nedir konusuna kısaca değindik. Şimdi detaylara geçelim.
Torna Tezgahının Çalışma Prensibi Nasıldır?
Torna tezgahının çalışma sistemi tamamen dönüş hareketine bağlıdır. Şekil verilmek istenen parça tezgaha sıkıştırılır. Kesici alet yatay düzlemde hareket ettirilerek parçaya temas ettirilir. Dönme hareketi yapan parça simetrik bir biçimde şekil alacaktır. Torna tezgahından geçen ürünler genellikle simetrik olmaktadır. Vida açma, delik delme, kılavuz salma, frezeleme ve pek çok şekil verme işlemi torna tezgahıyla birlikte gerçekleştirilebilir.
Torna Nedir konusundan sonra sırada Torna Çeşitleri var.
Kükürt nedir? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Torna Çeşitleri Nelerdir?
Torna tezgahı çeşitleri şöyle sıralanabilir:
Üniversal torna
Masa tornası
Saatçi tornası
Elektronik kontrollü torna
Hidrolik kontrollü torna
Özel torna tezgahları
Özel torna tezgahları da kendi arasında şu şekilde sınıflandırılmaktadır:
Kam
Hava
Revolver torna
Üretim tipi
Kopya
Otomatik
Sırt alma
Bu tezgahların her biri çeşitli avantajları ve özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Son yılların en büyük icatlarından olan CNC tezgahları da aslında bu listeye dahil etmek mümkündür ancak bu tezgahlar genelde tornalardan bağımsız bir şekilde değerlendirilir.
Üniversal Torna Tezgahı Nedir?
Üniversal torna çok amaçlı bir tezgah olarak kabul edilir. İmalat sektöründe çalışan makinelerde “üniversal” sıfatı varsa o makine pek çok eksende işlem yapabiliyor demektir. Bir makinenin fazla eksende iş yapabiliyor olması parçanın daha esnek hareket etmesine olanak tanımaktadır. Bu torna tezgahları çeşitli boylarda üretilebilmektedir. İçlerine otomobil sığdırılan modeller bile söz konusu olabilir. Vida açma, delik delme ve açılı talaş kaldırma da dahil olmak üzere pek çok işlemin yapılması bu tezgahla mümkündür.
Masa Tornası Nedir?
Masa tornası ismiyle müsemma olan bir tezgahtır ve masaların üzerine kurularak kullanılır. Ufak ebatlara sahiptir ve montajı da gayet kolaydır ufak ebatlara sahip parçaların işlenmesi için tercih edilmektedir. Özellikle elektronik sektöründe imalat yapan firmalarda sık sık kendine yer bulmaktadır. Hassas bir işçilik çıkarmak isteyen kişiler için önerilmektedir.
Saatçi Tornası Nedir?
Saatçi tornası mikro teknoloji ürünleri için kullanılan ve epey basit bir yapıya sahip torna tezgahlarıdır. Dişli çark tertibatları genellikle bu tezgahlarda kendine yer bulmaz. Kalem ve aynadan ibaret tezgahlar olarak da bilinirler.
Torna İle İlgili Video Anlatım
Torna Nedir konusuyla ilgili izleyebileceğiniz bilgilendirici bir video.
youtube
Elektrik Kontrollü Torna Tezgahları Nedir?
CNC tezgah olarak da bilinin bu tezgahlarda parçalar sabit bir biçimde tutularak onlara şekil verilidir. Şekil verici aparatlar çeşitli eksenlerde hareket etmektedirler. Bu esnada parça sabit bir biçimde durur. CNC tezgahların en kullanışlı özelliği her türlü işlemin bilgisayar ortamında gerçekleşmesidir. Çeşitli kodlar sayesinde tezgaha komutlar verilir. Tezgah bu komutları takip ederek parçaya şekil verir. Bu şekil verme işlemleri arasında delik açma, vida açma, kesme ve frezeleme gibi işlemler başta gelir. Parça dış ortamdan belli ölçüde izole edilir. Şekil verme işlemi bittiği vakit kapaklar açılır ve parça tezgahtan ayrılır.
Freze Tezgahı Nedir?
Freze tezgahı, üzerinde pek çok şekil verici aparat bulunan ve parçanın çeşitli eksenlerde hareket etmesine müsaade eden tezgahlar olarak bilinirler. Düz ve açılı yüzeylerin işlenmesi, dişçi açma, kanal açma ve çeşitli şekiller verme amaçları için kullanılabilirler. Temel prensibi tornalama işlemi ile hemen hemen aynıdır. Bazı kişiler frezelemeyi de tornalama işlemi ile aynı kabul etmektedir ancak pek çok kişi bu ikisini birbirinden ayrı tutar. Freze tezgahında parça yatak eksende hareket edebilse bile işlem öncesinde mutlaka sabitlenir. Bu sayede parçanın kayması engellenir.
Bilgi türleri nelerdir? Detayları yazımızdadır.
Freze Tezgahının Çeşitleri Nelerdir?
Freze çeşitleri şu şekilde özetlenebilir:
Düşey: Freze çakısı düşer düzlemde hareket edebilir. Başlık bazen çeşitli açılarda hareket edebilir. Parçalar çakının tam altına yerleştirilmelidir.
Üniversal: Hem yatay hem de düşey düzlemde hareket eden bir çakıya sahiptir. Bu çakı sayesinde epey esnek bir biçimde parçaya şekil verilebilir.
Kalıpçı: Parçalara belli şekillerin işlenmesi için kullanılmaktadır.
Kopya: Şablon adı verilen bir kalıp kullanılarak işlem yapılmasına olanak tanımaktadır.
CNC: Bilgisayar destekli freze tezgahları olarak bilinmektedir.
Freze Tezgahının Kısımları Nelerdir?
Freze tezgahının parçaları şu şekilde sıralanabilir:
Gövde: Tezgahı taşıyan kısım olarak bilinir. Epey sağlamdır.
Konsol: Düşey yönde hareket edebilen ve arabayı taşıyan kısımdır.
Araba: Tablanın hareket etmesini sağlayan kısımdır.
Tabla: Parçanın sabitlendiği kısım olarak bilinir.
Çömlekçi Tornası Nedir?
Çömlekçi tornası çömleğe şekil vermek için kullanılan ve genelde sadece dönme hareketi yapan tornalara verilen isimdir. Sanayi tipi tornalarda mukayese edilmemesi gerekir. Torna kelimesi bir ürüne şekil vermeye yarayan ve bu sırada ürünleri döndüren hemen her tezgaha verilen genel bir isimdir. Çömlekçiler de ham maddelerini döndürerek onlara şekil verir. Yüzyıllardır kullanılan bu tornalar bir zamanlar ayakla hareket ettirilirken bu işlem günümüzde elektrik ile yapılmaktadır. Bazı kaynaklarda seramik tornası olarak da geçen bu tornalar evlerde ve atölyelerde kullanılmaya müsaittir. Boyutları epey makuldür.
Torna Tezgahının Kısımları Nelerdir?
Torna tezgahının parçaları şu şekilde sıralanabilir:
Gövde
Ayaklar
Fener mili
Soğutma sıvı deposu
Fener mili
Talaş tavası
Kayıtlar
Sport
Kalemlik
Gezer punta
Hız kutusu
Araba
Bu tezgahlar ilk bakıldığında epey komplike makineler olarak görülebilir. Oldukça hacimli olan bu tezgahlar gayet ağırdır. Çoğu işletmede yeri bile kolay kolay değiştirilmez.
Torna Kalemleri Nelerdir?
Torna kalemleri şu şekilde sıralanabilir:
Kaba talaş kalemi: Kaba talaş almak için kullanılmaktadır.
Keski kalemi: Parçaları kesmek için kullanılır.
Vida kalemi: Parçalar üzerinde vida açmaya yarar.
Tornalarda Neden Soğutma Sıvısı Kullanılır?
Tornalarda soğutma sıvısı kullanma nedenleri şöyle özetlenebilir:
Kesme işlemi hız kazanır bu da vakitten tasarruf yapılmasını sağlar.
Sürtünme azaltılır.
Parçalar hasar görmeden işlenebilir. Sıvı olmadan vida açmak çoğu zaman işe yaramayacaktır.
Kesici aletin ömrü uzar.
Talaşların daha kolay bir biçimde temizlenmesi sağlanır.
İnci nasıl oluşur? Ayrıntılarına da bakabilirsiniz.
Talaşlı İmalat Nedir?
Talaşlı üretim parçalar işlenirken atık olarak talaş ortaya koyan imalat işlemlerinin tamamına verilen isimdir. En sık kullanılan talaşlı üretim metotları frezeleme ve tornalama işlemi olarak bilinmektedir. Bu işlemler hemen her fabrikada kendine yer bulmaktadır. Malzeme olarak çelik ve alüminyum kullanılıyorsa bu imalat türleri için üretilmiş olan tezgahlar mutlaka bu üretim tesislerinde bulunacaktır. Atölye ve mühendislik çalışmalarının temeli olarak kabul edilen bu tezgahlar çok sayıda çeşide sahiptir.
Genellikle her birinin kendine ait ustaları bulunmaktadır. Özellikle torna tezgahı uzun süreli deneyim ve pratik gerektiren bir tezgah olarak kabul edilir. Talaşlı imalatta pek çok irili ufaklı tezgah kullanılır. Bu tezgahların her biri ana tezgahlar olan torna ve frezeden türemiş tezgahlardır. Bu ana tezgahların bazı eksik yönleri tespit edilip bu yönler geliştirilerek daha ufak çaplı tezgahlar imal edilmiştir. Talaşlı imalat hatları tamamen bu tezgahların yan yana dizilmesiyle oluşturulur.
Torna Nedir konusu hakkında yorumlarınızı ve sorularınızı bekliyoruz!
Kaynak: https://www.zovovo.com/torna-nedir/
0 notes
fenrees · 4 years ago
Text
Arsenik Nedir?
Arsenik elementinin sembolü “As” ve atom numarası 33’tür. Periyodik tablonun 33. sırasında yer alan arsenik, kükürt ve metallerin bir arada yer aldığı birçok mineralde, saf halde yer almaktadır. Arsenik elementi, saf element kristali halindedir ve metaloid özelliğe sahiptir. Gri form endüstrisine uygun olan arsenik, birden fazla allotropa sahiptir. Arsenik elementinin birincil kullanım alanı, kurşun alaşımlarının yer aldığı materyallerdir. Araba aküsü ve mühimmatlar, bu alaşımlara örnektir. Yarı iletken elektronik aygıtlar için “n” tipi dopant özelliğindedir optoelektronik bileşik ve galyum arsenit, katkılı silikonun ardından en fazla tercih edilen yarı iletken hükmündedir. Arsenik Nedir konusuna kısaca değindik. Şimdi biraz daha detaya ineceğiz.
Arsenik Özellikleri Nelerdir?
Arsenik elementi fiziksel görünümü, gri, siyah ve sarı renklere sahiptir. Arsenik elementinin en yaygın 3 arsenik allatropu, gri, siyah ve sarı görünümündedir. En yaygın arsenik görünümü, gri renktedir. Birden fazla halkanın birleşiminden oluşan arsenik yapısı, birbirine kilitlenmiş dalgalı altı elemandan meydana gelmektedir. İki katmanlı yapıdadır ve katmanlar arasındaki bağlantı zayıflığı sebebiyle, gri arsenikler diğerlerine kıyasla daha kırılgan yapıya sahiptir. Çift katman yapısında yer alan 3 atomu, sıradaki üç atomdan daha yakın şekilde dizilmiştir. Sıradan giden en yakın komşular, çarpık oktahedral kompleks sistemini oluşturmaktadır. 5.73 g/cm3 yoğunluktaki sistemi, yakın paketleme sebebiyle maksimum yoğunluk oluşturmaktadır. Yapıda yer alan gri arsenik, semimetal özellikte olsa da amorfize edilmesi durumunda 1.2 – 1.4 eV bant aralığına dahil olarak, yarı iletken pozisyona geçmektedir. Sarı arsenik, kolayca şekil değiştirebilir ve yumuşak yapıdadır. Sarı arsenik yapısı, tetrafosforla benzerlik göstermektedir. Gri arsenik ise en stabil yapıdadır ve her iki arsenik de kolay bağlantı kurması için 4 yüzlü yapıdadır. Gri ve sarı arsenik, 3 atoma tek bağlantıyla sabitlenebilen 4 atoma sahiptir.
Pedagoji ne demek? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Arsenik İzotopları
Arsenik elementinin izotopları, doğada kararlı tek izotoptan oluşan, monoisotopik yapıya sahiptir. 2003 yılında yapılan inceleme sonucunda, 60 ila 92 aralığında değişiklik gösteren atom kütlesine erişilmiş ve değişken 33 radyoizotop ile karşılaşılmıştır. 80 – 30 arası yarı ömrü bulunan izotopları, elde edilen atom kütlesi arasında en kararlısı olarak değerlendirilmiştir. Kararlı arsenikten daha düşük kütleye sahip olan arsenikler pozitif (+) yönlü bozulma eğiliminde bulunurken, daha ağır kütledeki arsenikler negatif (-) yönlü bozulma eğilimi göstermektedir. Arsenik elementi için atom kütlesi 66 ila 84 aralığında değişiklik gösteren, minimum 10 adet nükleer izomer tespit edilmiş ve kayıtlara geçirilmiştir. Arsenik izomerleri arasında en fazla kararlılık göstereni, 111 saniyelik yarı ömrü ile 68mAs elementidir.
Arsenik Kimyası
Arsenik elementinin kimyası, türdeşleri arasında daha hafif yapıda olan fosfor ile benzerlik göstermektedir. Fosfor ile benzer elektronegativite ve iyonlaşma enerjisini barındıran arsenik, ametaller içerisinde kolaylıkla kovalent moleküler bağ kurmaktadır. Kuru havada kaldığında stabil yapısını korusa da nemli hava ve buhara maruz kaldığında, bronz rengi ile altın rengi arasında lekeler oluşturmaktadır. Oluşturduğu lekeler, zaman içerisinde siyahlaşmakta ve yüzey tabakası oluşturmaktadır.
Hava ortamında ısıtıldığında, arsenik trioksitlere yükseltgenmekte ve reaksiyon oluşturmaktadır. Reaksiyon sonucunda oluşan dumanlar, sarımsak benzeri koku yayar. Ortaya çıkan kokunun tespit edilmesi için arsenoporit ve asenür minerallerine çekiçle vurulması sonucunda anlaşılmaktadır. Fosfor bileşenleriyle aynı yapıya sahip olan arsenik, oksijenle temas ettiğinde yanmaktadır. Arsenik trioksit ile arsenik pentoksitini oluşturmak için oksijenle temasında yanmaktadır. Arsenik pentaflorürü oluşması için de florinde yanma göstermektedir. Belli başlı arsenik bileşenleri ve arsenik elementi, atmosfer basıncıyla temas etmesi durumunda, 887 K (614 Santigrat Derece) süblimine olmaktadır. Arsenik kimyası, süblimine olması durumunda, araya karışan sıvı hallere geçiş yapmadan, doğrudan gaz halini almaktadır.
Arsenik Element Bileşikleri
Arsenik bileşikleri, periyodik tablo üzerinde aynı gruba mensup olan fosfor elementiyle benzerlik göstermektedir. Oksidasyon durumlarında yaygın benzerlik gösteren arsenik, alaşım ve metaller arası bileşik ve arsenürde yer alan arsenik oranı -3, arsenitler için +3, arsenatlar ve birçok organoarsenik bileşikler için +5 değerine sahiptir. Skutterudit mineralinde yer alan As3-/4 iyonlarının meydana getirdiği tablodan anlaşıldığı gibi, kendi arasında da bağ kurabilen bileşik türüdür. +3 oksidasyon oluşması durumunda, arsenik elementi sadece elektron çiftinin etkisini barındırmakta ve tipik piramidal görüntü oluşturmaktadır.
Parapsikoloji nedir? Hakkında detaylar yazımızdadır.
Arsenik İnorganik Bileşikleri
İnorganik arsenik bileşikleri arasındaki en basit tür, arsenik trihidat olarak belirlenmiştir. Oldukça zehirli olan Arsin (ASH3) bileşeni, yanıcı türde piroforik özelliğe sahiptir. Genellikle kararlı yapıdaki bileşik, oda sıcaklığına geldiğinde yavaş şekilde ayrıştırılmaktadır. Sıcaklık seviyesi 250 derece ila 300 derece aralığında olduğunda, arsenik ve hidrojen ayrışması hız kazanır. Işık, nem ve alüminyum gibi belli başlı katalizörler sonrasında, ayrışım hızı artmaktadır. Su ve arsenik trioksit oluşumunda, arsenik yapısı hava ile temas etmekte ve kolaylıkla okside olmaktadır. Okside haliyle benzerlik gösteren reaksiyonlar, selenyum ve kükürt üzerinden meydana gelmektedir. Su içerisinde kolay ve hızlıca çözülen arsenik formları, renksiz ve kokusuz yapıdadır. Çözülmesi esnasında renksiz, kristal ve kokusuz As2O3 ve As2O5 higroskopik asit çözeltileri meydana getirmektedir. Zayıf asidik yapıdaki arsenik, yeraltı suyundaki arsenik kirliliğinin sebebi sayılmakta ve birçok insanı etkilemektedir. Sentetik arsenat yapısı, Scheelenin yeşili, kurşun hidrojen arsenatı ve kalsiyum arsenatı içerisinde barındırmaktadır. Belirtilen 3 ayrı arsenik bileşikleri, tarım ilaçlarında, zehirlerde ve böcek ilaçlarında etkili olarak kullanılmaktadır. Arsenik asit ile arsenik arasında meydana gelen protonasyon özellikleri, fosforik asit ve fosfat arasındaki farklarla benzer özelliklere sahiptir.
Arsenik İle İlgili Video Anlatım
youtube
Arsenik Alaşımları
Arsenik elementinin alaşımları, 5 element halinde sıralanmaktadır. III – V yarı iletken sayılan gallium arsenit, indiyum arsenit ve alüminyum arsenit olarak sıralanan alaşımlar, 5 element niteliğindedir. GaAs üzerinden belirtilen değerlik elektron miktarıyla, bir çift Si atom sayısı aynı ölçülere sahiptir. İki elektronun bant yapısı, birbiriyle tamamen farklılık göstermektedir. Bant yapılarının farklılığı, kütle yapısındaki çeşitliliklere yol açmaktadır. Farklı kategorideki arsenik alaşımları için II – V arasında yarı iletken arsenit yapısı ele alınmaktadır.
Arsenik Organoarsenik Bileşikler
Organoarsenik bileşik yapısı, birden çok çeşide sahiptir. I. Dünya Savaşı süresince, kimyasal silah ajanı olarak belirtilen organoarsenik bileşikler, savaş sonrasında da kimyasal silahlarda kullanılmak üzere geliştirilmeye devam etmiştir. Deride kabarcık oluşumuna yol açan lewisite ve kusmaya sebep olan adamzit, kimyasal silah ajanlarına birer örnektir. Tarih boyunca ilgi konusu olan arsenik alaşımları ve bileşiklerinden biri olan Kakodilic asit, fosfor elementinde analog yapısı bulunmayan trioksitin metilasyonu sonucunda elde edilmektedir. Çevreye rahatsızlık veren kokusu sebebiyle, kokdil adıyla anılmaya başlanmıştır.
Arsenik Biyolojik Etkileri Esansiyel İz Element Özelliği
Arsenik biyolojik etkileri ele alındığında, tavuk, keçi ve hamster gibi hayvanlar üzerinde, esansiyel ize sebep olduğu kanısına varılmıştır. Esansiyel iz oluşturan elemen yapısına dair kanıtlar elde edilse de esansiyel fonksiyonu hakkında, gözle görülür bir mekanizmaya ulaşılamamıştır. Arsenik nedir konusunu detaylı incelemeye devam ediyoruz. Şimdi Arsenik zararları’na bakalım.
Arsenik Zehirlenmesi Nedir?
Arsenik zehirlenmesi, arsenik bileşiklerinin insan vücudundaki dokuları ve temel fonksiyonları etkilemesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tarım ilaçları, böcek ilaçları ve benzer tüm zehirlerde yer alan arsenik, solunum yoluyla ve yutma yoluyla kişileri zehirlemektedir. Kanser ilaçları, boyalar, seramikler ve fare zehri gibi birçok ürünün temelinde, arsenik bileşeni yer almaktadır. Arsenik zehirlenmesi, bu türden maddelerin ağız ya da solunum yoluyla alınması durumunda kendini göstermekte ve ölümcül reaksiyonlar göstermektedir.
Ayrıca siber saldırı bilgilerini inceleyebilirsiniz.
Arsenik Nedir başlıklı içeriğimiz hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/arsenik-nedir/
0 notes