#kötülüğün kaynağı
Explore tagged Tumblr posts
venusunruhu · 2 years ago
Text
Yüksek sesle ‘Ben de ressamım!’ demekte kibir yoktur. Kibir, başkalarına ‘Yoksa siz ressam değil misiniz?’ diye fısıldamaktır. Toplumsal kötülüğün kaynağı 'ben buyum' diyen kişi değil, 'sen benim eşitim değilsin' diyen kişidir.
* Jacques Ranciere
Tumblr media
11 notes · View notes
onderkaracay · 1 year ago
Text
Tumblr media
🗣️ Türklerde Yaşam Felsefesi Öğretileri
✓ Ahlaki olarak önceliğiniz başka birine zarar vermemek olmalıdır.
✓ Ruhunuz da bir sıkıntı, bir tükenmişlik hissediyorsanız şarkı söyleyin.
✓ Veren eli kısıtlı görme. Eğer mümkünse zayıf ve ihtiyacı olanlara yardım et.
✓ Kalbinizde herhangi bir baskı olmadan rahat nefes alabilmek için ağlamayı öğrenin.
✓ Sevebilmek dünya üzerindeki en değerli yetenektir. Sevebilmeyi öğrenin, sevin, çok sevin.
✓ Eğer bir şey yapmaya karar verdiyseniz kendinizden şüphe etmeyiniz.
Korku, sizi kendinizden ve doğru yoldan saptırmaya çalışacaktır. Çünkü korku kötülüğün ana silahıdır.
✓ İletişim kadar sessizliğe de ihtiyacınız var. Günde en az bir saatinizi sessizliğe ayırın.
✓ Size saygı gösterilmesini istiyorsanız başkalarına saygı gösterin. İyilik için iyilik, kötülük içinse bu kötülüğü yok saymak yapılacak en doğru şeydir.
✓ Eğer sevdikleriniz size suçlu olmadığınız bir şey için kızdıysa onlara sıkıca sarılın ve yatışıncaya kadar onları sakın bırakmayın.
✓ Mükemmel bir din ya da inanç yoktur.
Kötü bir din de yoktur. Tanrı birdir. Dürüst yaşayın, atalarınıza saygı gösterin ve sevin.
✓ Sakin ve ölçülü yaşayın. Kıskançlık iyi bir şey değildir.
✓ Yaşamın sunduğu derslere dikkat edin. Bu dersleri öğrenmek ve hayata geçirmek elinizdedir. İyiliği, doğruluğu ve dürüstlüğü seçin.
✓ Canlılar için bir mutluluk kaynağı olabilirseniz, kendiniz de daha mutlu olursunuz.
✓ Bir arkadaşının huyundan mı nefret ediyorsun? Sana kötü bir haberim var. Sadece yansımanı görüyorsun. Sevdiğin ve nefret ettiğin her şey ruhunun bir yansımasıdır.
✓ Size gönderilen işaretleri fark etmek için dikkatli olmalısınız.
✓ Hayatın anlamı sizin gördüğünüz ve kalbinizde inandığınız şeydir. Kendi yanıtlarınızı bulmalısınız. Bunun için kendi içsel yolculuğunuza başlamalısınız.
✓ Genelde geçmişimizi ‘altın çağ’ ya da ‘altın günler’ olarak adlandırırız. Bu bir hatadır. Hayatımızda yaşanan her an tam olarak altın çağdır.
✓ Eğer dünyayı değiştirmeyi amaçlıyorsanız önce kendinizden başlayınız.
Aşkın ve keyfin enerjilerini öğreniniz. Gülümsemek, kahkaha ve keyif almanın çok büyük güçleri vardır.
✓ Asla pişmanlık duymayınız. Ne olursa olsun bu ruhların isteğiyle olur ve bu her zaman en iyisidir.
✓ Hayat bir öğrenme yeridir.
Bilinç yağmurları sayesinde pozitif bakış enerjisi ile yönümüzü yeniden insanlığı hatırlamaya döndük.
Bizim çağımız başlıyor.
] Önder KARAÇAY [
5 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
TANRI NE İSTER ? BÖLÜM 1 Evreni yaratmış bir gücün, değersiz insanlara sonsuz bir gelecek sunmak için insanlardan neden bir beklentisi olsun? üstelik sonsuz evren için sadece bir ''hiç'' kadar olan''dünya'' içindeki ''İnsan'' düşünüldüğünde...Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini seçmemizi mi? Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan daha üstün de olabilir mi? Yoksa ne olursa olsun iyilik mi? Peki iyilik nedir? Kime göre, neye göre iyilik? Bu dünyaya sırf Tanrı’yla bağlantı kurmaya mı getirildik? İyiliğin sebebini kimse aramıyor. Peki öyleyse niye tersi merak ediliyor ki? Neden sürekli iyiliğin kaynağı değil de kötülüğün kaynağı konuşuluyor, soruluyor? Thomas Aquinas, Ortaçağ felsefesinin en önemli düşünürlerinden biridir. Aristoteles felsefesi ile Hıristiyan teolojisini uyum içinde kaynaştırmaya çalışır. Thomas Aquinas, Summa Theologiae adlı kitabında Tanrı’nın akılla kanıtlanabileceğini öne sürer. Thomas Aquinas’ın 13. yüzyılda ortaya koyduğu Tanrı’nın varlığına yönelik beş kanıt, esasen herhangi bir şeyin kanıtı olmaktan çok uzaktır. İlk üç maddesi zaten aynı şeyin farklı söyleniş biçimleridir. Her üçünde de bir sorunun cevabı yeni bir soruyu doğuruyor ve bu bir kısırdöngü gibi sürekli devam eder gider. Bu kanıtlardan ilki; Hareketsiz Hareket Ettirici olarak geçer. Buna göre hiçbir şey ilk hareket ettirici olmadan harekete başlayamaz ve bizim için bu ilk hareket ettirici Tanrı’dır. Bu kanıt da bizi tek çıkışın Tanrı olduğu bir kısırdöngüye sokar. İkinci kanıt; Sebepsiz Sebep olarak geçer. Buna göre de her şeyin bir sebebi vardır ve bizim için ilk sebep Tanrı’dır. Bu kanıt da bizi her sonucun bir sebebi olacağı bir kısırdöngüye sokar. Üçüncü kanıt; Evrensel İspat olarak geçer. Buna göre maddesel nesnelerin var olmadığı zaman diliminin ardından onları var eden maddesel olmayan varlık Tanrı’dır. Dördüncü kanıt; Dereceden İspat olarak geçer. Buna göre dünyadaki şeylerin farklılıklarını ortaya koyan özelliklerinin birbirlerine göre dereceleri vardır ve ihtiyaç duyulan kusursuzluk standardını belirleyen mükemmel varlık Tanrı’dır. Son kanıt Teolojik İspat ya da Tasarıdan İspat olarak geçer. Dünyada yaratılmış her şey biri tarafından tasarlanmıştır ve bu biri de Tanrı’dır. Thomas Aquinas’ın kanıtları, yeryüzünün gözlemlenmesine dayanan kanıtlardır. Thomas Aquinas, Tanrı’nın birliğinin akıl yoluyla kanıtlanmasının mümkün olduğundan hareketle tamamen felsefî bir temellendirmeye girişir. Bunları söylerken amacı, Tanrı’nın tek ve mükemmel varlık olduğunun ispatlamasıdır. Tanrının adını bilip söylemek ile tanrıyı tanımak farklı şeylerdir..Mesela tanrı, İnsansı duygulara sahip olmamalı, ahlak, kızgınlık, sevin., üzüntü ve hatta merhamet..NEDEN?-> Şimdi aklımızı işletip düşünce yapımızı çalıştıralım, farz edin ki birine çok sinirlendiniz hatta onu öldürecek kadar ama yapmadınız size engel olan şey sizi kısıtlar şimdi bu kısıtlılık halini tanrı için düşünelim devam edecek
Tumblr media
6 notes · View notes
amiralgayrimenkul · 2 months ago
Text
Tumblr media
Hayırlı Cumalar!🍀🏵
HADİS-İ ŞERİF:
"İyiliği yap; kötülüğe yanaşma.. Aralarında bulunduğun cemaatin sana dediğine kulak ver.. Hoşuna giden olursa, onlardan ayrılınca hemen onu yapmaya başla.. Yine bak.. Onların anlattığı arasında, sevmediğin bir halin varsa; onu da yapma... Kaçın...
Her iyilik ve kötülüğün tesbit kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriftir. İslâm âlimleri; bir şeye iyi, ya da kötü derken, mutlaka delilleri Kur’an veya hadis’tir.
Din âlimleri birbirini seven bir faziletli cemaattir.. Bunlar, cemiyetin; maddî ve manevî tabibidir.. Oturur; ümmetin kurtuluş çarelerini ararlar.. Onları dinlemek; parmak bastıkları yaraya eğilmek ve gösterdikleri şifa yollarını izlemek gerekir..
Onların vazifesi emr-i maruf ve nehy-i münkerdir.. Yani iyiliği yapmak ve yaptırmak... Kötülüğü yapmamak; yapana da mâni olmak.. Bu vazife; namaz, oruç ve diğer ibadetlerimiz gibi, Allah’ın emridir; farzdır..
Bu Hadis-i Şerifte zikri geçen cemaatin bir başka mânası da; insanın içinde yaşadığı topluluktur.. Topluluğa bakmak; ve onların sözüne kulak vermek gerekir... Bazı âdet ve töreler vardır ki, onları bırakmak doğru olmaz, isterse, hakkında bir emir olmasın... Bunun adına, ÂDET-İ BELDE denir.. O âdetler yapılmadığı takdirde cemiyetin nizamı bozulur.. Böyle bir nizamı bozmaya kimsenin hakkı yoktur..
Bu nizamın, belirli bir şekli de yoktur. Her köye, her kasabaya ve her kent'e göre değişir..
Her yaşadığımız beldenin âdetine dikkat etmeliyiz.." (2/Muhtar'ül - ehadisin - nebeviyye)
0 notes
gundemarsivi · 3 months ago
Text
Tumblr media
Devran’a
✍🏻 Kemalist İlkay
https://www.gundemarsivi.com/devrana/
Sayın Hayrettin Geçkin’in bana bugün yazmış oduğu mektubu olan Devran yazısını okuduktan sonra, bu yazıya göz atmanızın sizin için yazımın daha anlaşılır olacağına inanıyorum.
Hayrettin abiciğim,
Ne diyebilirim ki? Her şeyin böylesine ağır olduğu bir dünyada ne söylesem, hafif kalacak sanki. Yazdıklarınızı okurken içimde bir ağırlık oturdu, kelimeler boğazıma düğümlendi. Dünyayla aranızdaki o uzaklık var ya, ben de aynı mesafeyi hissettim. Kendi gerçeklerimizden, belki de en çok da kendimizden ne kadar uzaklaştığımızı… Yüreğimize sığdırmak zorunda kaldığımız o keder, hepimizin içinde derin yaralar açıyor.
Turgut Uyar’ın dediği gibi, biraz sevmeyi öğrenmenin ya da bir şiir okumanın kim bilir ne büyük bir fark yaratabileceğini düşünmeden edemiyorum. Ama kim anlayacak bunu? İnsanlar bir çiçeği incitmeden yaşamasını bile unuttular artık. Dünyayı kirletiyorlar, ruhlarımızı ağırlaştırıyorlar.
Kocabaş’ın yüzündeki o sitem, başının okşanmasına bile izin vermeyişi, işte bazen bir köpeğin bakışında bile ne çok şey buluyoruz. Sizin içinizdeki o hüznü belki de Kocabaş anladı, ama bizim birbirimize anlatamadığımız onca şey var. Beni en çok yaralayan bu.
Narin… O minicik bedenin taşların altına bırakılması, daha sekiz yaşında hayattan koparılması… Bu nasıl bir sessizliktir, nasıl bir kabulleniştir? İnsanların gözlerini kapatarak bu vahşeti unutabileceğini sanması beni ürpertiyor. Avazınızın çıktığı kadar susmuşsunuz ya, ben de işte öyle abiciğim. Suskunluğumuzun yankısı içimizi kemiriyor. Aynı zamanda evrende birikirmiş ya sesler, nasıl bir çığlıkta bastıracaklar diye de ürperiyorum.
Bulunduğum yerden mesafeler ne olursa olsun, biz hep aynı acıların içindeyiz. Adalet, hukuk, özgürlük… Hepsi sadece birer kelime artık. Sözde varlar, ama bir hayalet gibi. Günlük hayat devam ediyor, evet, ama herkes kendi oyununu oynuyor, kimse gerçeği görmeye cesaret edemiyor.
Dediğiniz gibi, insanlar cehaletlerine koşar adım ilerliyor. Bizim de onlardan başka kimsemiz yok. Ama biliyor musunuz, bazen bu çaresizlik hissi içimi öyle dolduruyor ki nefes almakta bile zorlanıyorum. Şiddet, yalanlar, linçler… Irkçılık, kincilik ve dincilik ayakları değil miydi bizi bu devrana getiren! Hepsi bu devranı sürdürmek için sürdürülen… Sürüldük bu devrana efendim, istemeden, kimliyken kimsesiz… Ama siz de söylediniz ya, bu devran böyle sürmez! Bir yerden kopacak, bir yerden dağılacak. Buna inanmak istiyorum. Yoksa başka türlü nasıl dayanırız?
Şiirler, kitaplar… Belki de bizi ayakta tutan son şeyler. O dizeler, sizin yazdığınız muhteşem şiir gibi. Belki bir gün, savaş uçakları işe yaramayacak, belki bombalar yapacak kimse kalmayacak. Ama o gün gelene kadar, biz çözümler aramaya devam edeceğiz. Bir umut, bir çıkış yolu arayacağız. Belki de bu devran bir şiirlerle bozulacak, kim bilir?
Sizinle aynı gökyüzünün altında, aynı suların sesiyle… Bu karanlık devranı kıracağımıza inanarak yazıyorum, mektubunuza çok teşekkürlerimle.
Aydınlık yarınlar diliyorum hepimize.
İlkay
Not: Bu mektubu yazarken birçok mühim konu geldi aklıma, ilham olmuşken bu mektubunuz onları da kendime not olarak kaleme alıyorum. Saygılarımla…
***
Dünyanın Karanlığı ve İnsan
Dünyaya baktığımızda, kötülüğün varlığı inkar edilemez bir gerçek gibi duruyor karşımızda. Savaşlar, cinayetler, adaletsizlikler, zulüm… Bunlar sadece bireysel olaylar değil, kolektif insanlık tarihinin en derin köklerine kadar işlenmiş bir gerçeklik. Peki, neden kötülük bu kadar yaygın? Bu kadar derin ve karşı konulamaz? İnsan doğası mı, yoksa dünyanın kaçınılmaz düzeni mi kötülüğün kaynağı?
İnsan, düşünmeyi öğrendiğinden beri bu soruyu sormakta. Belki de en acı vereni, bu soruya kesin bir yanıt bulamıyor olmamız. Eğer kötülük insan doğasının bir parçasıysa, onunla savaşmak bile anlamsız olabilir. Fakat bir taraftan da, insan vicdanı iyiliğe, merhamete ve adalete çağırır. İşte tam bu noktada keder başlar: İnsanlığın bir yanının sürekli yıkmaya çalıştığını, diğer yarısının inatla tamir etmeye çalıştığını görmek.
Kötülüğün Kökleri
Kötülüğün kökenine inmek istediğimizde, birçok felsefi yaklaşım karşımıza çıkar. Antik Yunan filozofları, kötülüğü cehalete bağlamışlardı; bilgelik, bilgeliğe ulaşamayan zihinler kötülüğe meylederdi onlara göre. Modern düşünürler ise kötülüğün daha karmaşık bir mesele olduğunu öne sürer. Nietzsche, kötülüğün bir tür irade olduğunu söyler; güç arayışı, insanı kendi doğasını aşmaya zorlar ve bu aşma süreci bazen yok edici, acımasız ve vahşi olur.
Yine de kötülük sadece bireyin içindeki bir irade ya da bilinçsiz bir eğilim değil. Kötülük, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve politik sistemlerin içinde büyür. Yoksulluk, eşitsizlik, açlık, savaş… Bunlar sistematik kötülüğün sonuçlarıdır. Bu sistemler öylesine devasa ve köklüdür ki, bireylerin iradesiyle onları tamamen aşmak neredeyse imkânsız hale gelir. Ve işte bu noktada, insanlık olarak içinde sıkışıp kaldığımız çıkmazın ağırlığı tüm varoluşumuzu kemirir.
Sessiz Tanıklık
Keder, kötülüğü sadece görmekten değil, aynı zamanda ona tanık olup hiçbir şey yapamamaktan gelir. Modern dünya, kötülüğün yayılmasını, çoğalmasını izleyici konumunda olan bireylere dönüştürüyor. Bir savaşın ortasında olmamız gerekmiyor; bir ekranın başında, bir haberi okurken, bir felaketi izlerken bile kötülüğe tanıklık edebiliriz. Bu pasif tanıklık, insanın en derin kederlerinden biridir. Çünkü biliriz ki, gözlerimizin önünde olup bitenlere karşı gücümüz sınırlıdır.
Jean-Paul Sartre’ın dediği gibi, “Cehennem başkalarıdır.” Bu cümle, insanın diğerlerinin acılarına karşı duyduğu çaresizliği ve bu acıların yarattığı varoluşsal ağırlığı anlatır. Başkalarının acı çektiğini görmek, kötülüğün ortasında kalmış bir dünyanın getirdiği en büyük acılardan biridir. O acının karşısında ne kadar küçük, ne kadar güçsüz olduğumuzu fark ettiğimizde, içimize derin bir keder yerleşir.
Kötülük ve Anlamsızlık
Varoluşçu filozoflar, kötülüğün dünyada bu denli yaygın olmasını, dünyanın anlamsızlığı ile açıklar. Camus, insan hayatının absürt olduğunu söyleyerek bu durumu dile getirmiştir. Absürt, dünyanın düzeni ile insanın anlam arayışı arasındaki çelişkiyi anlatır. Dünyada bir düzen ararız, bir adalet ararız, ama karşılaştığımız şey genellikle düzensizlik ve haksızlıktır. Kötülüğün bu kadar yaygın olması, insanın anlam arayışına sürekli bir meydan okumadır.
Kötülüğün varlığı, yaşadığımız dünyanın boşluğunu bize hatırlatır. Bazen en derin acılar, başımıza gelen felaketlerden değil, dünyadaki adaletsizliğe dair hissettiğimiz derin anlamsızlıktan kaynaklanır. İnsan, anlamsızlıkla yüzleşmek zorunda kaldığında, içindeki o derin boşluk her şeyi yutmaya başlar.
Kederin İçindeki Umut
Tüm bu kederin içinde, kötülüğe karşı umudu nasıl koruyabiliriz? Belki de insanlık olarak yaptığımız en büyük hata, kötülüğü tamamen ortadan kaldırabileceğimizi sanmaktır. Oysa kötülük, dünya kadar eski ve kalıcı bir gerçekliktir. Ama belki de önemli olan, kötülüğe rağmen iyiliği seçmektir. Her şeye rağmen, bir başka insanın elini tutmak, bir çocuğun gözlerine umutla bakmak, bir ağaç dikmek, bir hayvanı sevmek… Bunlar küçük gibi görünse de, kötülüğe karşı en güçlü dirençlerdir.
Albert Camus’un “Sisifos Söyleni”nde anlattığı gibi, hayatın absürtlüğü karşısında bile insanın direnmesi mümkündür. Her defasında kayaya tekrar tekrar sarılmak, bu sonsuz döngüde bile bir anlam bulmaya çalışmak… Belki de kötülük karşısında yapabileceğimiz en güçlü şey budur. Kötülüğün varlığını kabul edip, yine de iyilik için çabalamak.
Özetle
Dünyadaki kötülük, insan ruhuna derin bir keder yerleştirir. Ancak bu keder, aynı zamanda insanlığın en büyük varoluşsal mücadelelerinden biridir. Kötülükle yüzleşmek, insanın kendi içindeki karanlığı da kabullenmesi demektir. Ama belki de bu kabulleniş, bizi daha güçlü kılabilir. Kötülüğe karşı umutla direnmek, içimizde bir ışık yakmaya çalışmak… Ne kadar zor olursa olsun, belki de insanlığın en büyük görevi budur.
Keder içinde yaşamak, bazen bir yük gibi görünebilir. Ama bu keder, insanın hala duyarlı, hala umudu olan bir varlık olduğunu da gösterir. Ve belki de dünya bu keder sayesinde bir gün daha iyileşebilir.
Ya bir gün yaptıklarımızdan ya da yapmadıklarımızdan duyduğumuz keder bizi utanca götürürse, işte o zaman bu keder bizi insanlık yolunda dünya ile birleştirebilir.
Kemalist İlkay
0 notes
paravesiyaset · 8 months ago
Text
Kötülük nedir: Neden bazı insanlar kötüdür - KENDİME YAZILARIM
0 notes
hanargelisim · 2 years ago
Photo
Tumblr media
A494 ... FACEBOOK'TAN YORUMUM ... 38 ... E. Ö. ben geçerli değildir demedim ki! Olayların cereyan etmesinin nedenleri ile olayların kaynağını çeşitli TARİHSEL, dini noktalara dayandırmak arasında fark vardır demek istedim. . Ben İslamiyet'in mükemmel olduğunu söylemedim, ki bunu Mehdi'nin geleceği konusu ile de ORTAYA koymuştur zaten. . Yani bir yenilikçi. . Bence her kötülüğün kaynağını bir grupta, bir dinde, bir devlette, bir odakta ve merkezde aramak TOPLUMSAL yasalara aykırıdır. Bu yüzden İslam demeden önce acaba sorunun kaynağı gerçekten din mi yoksa tarihsel yenilgiler mi, .. bakmak gerekir diye düşünüyorum. . İslam barbar olanları döneminde barbarlık ve kölelikten kurtarmış bir dindir. . İslamiyet büyük bir ticaret hacmi yaratmış bir siyasal dindir. . İslamiyet kadınları ölümden kurtarıp ordulara komutan yapmış bir dindir. . İslamiyet Arapça dili ile milletleri birbirine bağlamış bir dindir. . İslamiyet her türlü iktidar oyununun sergilendiği bir dindir. Akıllı olanlar iktidara sahip oldu, ancak diğerleri bu iktidar sistemini ve oyunlarını çözüp aşmak yerine seyretmeyi benimsedi. . İslamiyet'in öldürün emri belirli bir kesimedir. Ve belirli koşullar altındadır. Ancak öldüren her insan bunları kendi bahanelerine dayanak yapıyorsa bunun insanla ilgisi vardır. Din veya yaşam kalitesini yükseltmek için geldiği ve mücadele ettiği iddia edilenler değildir. . İslamiyet dönemin istilacı Avrupasına dur demiş bir dindir ve Türklerin,, her ne kadar başta muhalefet yapmış olsalar da,, yayılımını kolaylaştırmış bir dindir. . İslamiyet Çin ile savaşabilmiş ve bunu yerli ortakları sayesinde yapabilmiştir. . İslamiyet Yunan felsefesi ve antik Yunan kültürünün yıkılmasının, yok olmasının önüne geçmiş bir dindir. . İslamiyet Avrupa Rönesansının başlamasına önayak olmuş bir dindir. . İslamiyet'in mimarisi hala ders olarak okutulur. . İslamiyet döneminde yetişen her milletten bilgin Avrupa aklının derinlerine işlemiş, oralarda yer edinmiştir. ... İslamiyet sadece öldürmedi, . İslamiyet medeniyet için bir mucizedir, ancak bunu görmek için biraz çaba göstermek gerekir. . . HaNAR . . #thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisi https://www.instagram.com/p/Crf8maVotQs/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
kunyeonline · 5 years ago
Text
EPİKUROSÇU FELSEFEDE ÖLÜME BAKIŞ
EPİKUROSÇU FELSEFEDE ÖLÜME BAKIŞ
Tumblr media Tumblr media
“Bir şey sona ermek için başlamıştır. Serüven uzamaya gelmez, ona anlam veren ölümüdür yalnız.” -J. P. Sartre
  İnsan soyu, uzun serüvenine adımını attığından beri ölüm ile her zaman karşı karşıya oldu. Özellikle Ortaçağ’dan itibaren karşılaştığımız çeşitli ritüeller ve dinlerin öte-dünya inancı aşısı her zaman insana yaşamının anlamlı olduğunu ve ölümün asla bir son olmadığını gösterme…
View On WordPress
0 notes
kendimdenmikacsam · 3 years ago
Text
Sanırım yoruldum artık. Onca kötülüğün var olduğu şu dünyada içimdeki o umudu, iyimserliği yaşatmaya çalışmaktan yoruldum. Evet, sanırım artık bende yavaş yavaş dünyadan beklentisini kesenler furyasına sürükleniyorum. Herkes her zaman dünya kötü bir yer diyor fakat asıl kötü ve kirli olan bizleriz bunun hiç farkına varamadan tüketiyoruz tüm ömrümüzü. Güzel olan ne varsa kendi ellerimizle yok etmedik mi? Bütün kötülüklerin kaynağı biz,insanoğlu, değil miyiz? Bugün ,bir kez daha, o iyiliklerin ve güzelliklerin her daim var olacağına inanan tarafım ağır bir darbe aldı. Yaşamla ilgili gerçekler ağır ve acı bir tokat gibi çarptı yüzüme bir kez daha. Herkes ömründe en az bir kaç kez bu hayatın sillesini yemiştir ya da yiyecektir. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Sadece bazılarımız bu acı gerçeklerle fazla erken yaşlarda tanışıyoruz sanırım. Örneğin annesinin, babasının sevmediği ya da onlardan yeterince ilgi göremeyen çocuklar var şu hayatta. Sizler her ne kadar destek olmaya çalışsanız da onların yerini asla kapatamazsınız. Her daim yüreğin tam ortasında kanaması durmak bilmeyen bir kesik gibi kan akıtmaya devam eder o çocuklar. Öyle boylarına boslarına bakıpta küçük zannetmeyin. Kocamandır onlar aslında. Onlar, hayatın sillesini en yakınındakinden kendi ailesinden yiyenlerdir. Çocuk gibi görünürler ama aslında koca, yaşlı birer insan gizlidir onların içlerinde. Bunları neden yazıyorum inanın bende hiç bilemiyorum. Yalnızca belki yüreğimdeki sıkıntıya bir nebze de olsa tercüman olur belki sözcükler dedim.
Ben, bugün bir insanın yıkılışını gördüm kendi gözlerimle. Yaşadıkları ve anlattıkları o kadar acıydı ki.. O an, o dört duvar arasında sıkışıp nefes alamadığımı hissettim. A��zımı açıp tek kelime edemedim. Ne diyecektim ki sanki? Üzülme geçer bunlar da klişeleri mı? Bunlara inanan kaldıysa hâlâ, içindeki o umudu sakın kaybetmesin.
Ben, bugün gözlerimin önünde bir insanın yıkılışını gördüm. Kalbimin amansız bir ıstırapla kavrulduğunu iliklerime kadar hissettim. Aynı zamanda çokta hayret ettim. Söyledikleri hayal bile edilemeyecek kadar korkunç şeylerdi. Ama bunu söylerken ki o yüzündeki donuk ve umursamaz ifade.. beni daha da hayret ettirdi. Ama gözleri, gözleri her şeyi söylüyordu apaçık. Gözlerine bakınca anladım ne kadar dik durmaya çalışsa, umursamaz davransa da bir insanın yıkılışını gözlerinde gördüm. Gözler yalan söylemez hiçbir zaman. Onlar kalbin aynasıdır çünkü.
Ben bugün gözlerimin önünde bir insanın yıkılışını gördüm. Bir o kadar güçlü, kendinden emin, umursamaz... Bir o kadar da yorgun, çaresiz, yüreğinde kabuk tutmayan bir yaraya sahip olan...
Birinin bir gün çıkaramadığı sesi olmak ümidiyle..
Salı, 14.12.21
15 notes · View notes
saphiremoonllight · 3 years ago
Text
"Gerçek şu ki yeryüzünde biz insanlar dışında bir kötülük kaynağı yok ama her bir insan kötülüğün kaynağını kendisi, kendi ailesi, nesli, milleti, devleti ve biraz daha ileri gidersek ırkı, dini, ideolojisi dışında, yani bir başkasında arıyor ve hayat kötülüklerle sürüp gidiyor."
8 notes · View notes
etaali · 3 years ago
Text
💫 Allâme Hazanzâde Amulî’nin internet kullanıcıları için kaleme aldığı kısa ve öz 12 maddelik tavsiyeleri:
1- Hak ve doğru olanı hatırlayıp, onu tekrar ederek yaşatın.
2- Batıl ve yanlış olanı ondan ayrılarak yok edin.
3- Haram ve şer’i olmayan görsellere bakmaktan sakının.
4- Boş ve gereksiz tartışmalardan uzak durun.
5- Din, ibadet, kutsal değerler, bireyler, milletler ve ırklarla alay eden fıkra ve esprilerden sakının.
6- Söylentilerin kaynağı olmayın; doğruluğundan emin olmadıkça hadis veya alıntının, hikâye veya haberin paylaşımını yapmayın.
7- Sonucu sizin faydanıza olup, aleyhinize sonuçlanmayacak cümleler paylaşın.
8- Kendinizi iyiliğin anahtarı ve kötülüğün kilidi olarak yetiştirin.
9- Paylaştığınız her mesaj ve cümle aslında sizin onay ve imzanız yerine geçer. Sakın ola ‘Bana geldi ve ben de paylaştım.’ deme!
10- Tüm çabanız bu teknolojiyi daha iyi ve yetkin bir şekilde kullanmak için olsun. Onu Allah yoluna davet, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, dini, kültürel ve bilimsel konuları öğrenmek için kullanın. Yani her manada gerçek bir reformcu ve yenilikçi unvanı ile hareket edip, halis bir niyetle yola koyulun.
11- Doğruyu savunurken incitici tartışma ve hakaretlerden kesinlikle sakının; din ve doğruluğun her şeyden önce geldiğini asla unutmayın.
12- Unutmayın ki; profil resminiz ve mesajlarınız sizin şahsiyet ve kimliğinizi yansıtır.
2 notes · View notes
yazamazokur · 3 years ago
Text
Tumblr media
"Biz hayır demeyi, işim var demeyi, olmaz demeyi beceremeyen insanlarız... Yorgunluğumuz bitmez bizim.." Reşat Nuri Güntekin ne güzel de anlatmış Hayır diyemeyenlerin yorgunluğunu.. Hadi bir bakalım neden diyemiyormuşuz, nasıl diyebilirmişiz.
Özgürlüğünüz, sınırlarınızın gücü kadardır. 11
Özgürlük, sandığınız gibi sınırsız olmak demek değildir, tam tersine net ve güçlü sınırlara sahip olabilmenizle ilgilidir. 12
İnsan başkası ile çatışırken bile sadece kendi ile kavga ediyordur. 13
Sınırlarınız kim olduğunuzdur. 14
Hayır, gelemem,çok üzgünüm demek, yaptığınız işin içinde kendi adınıza suçluluk hissettiğinizi gösterir. 21
Daha çok sevilmek,sayılmak huzur ortamında yaşamak, çatışmadan uzak kalmak uğruna gözden çıkardığınız sınırlarınız hapishanenize dönüşür. 23
Hayır diyemediğinizde, özgür değilsinizdir. Yaşamınızın ipleri başkalarının elindedir. Hayatınızdaki herkes iplerinizden çekiştirerek oradan oraya savuruyordur sizi. Ne bir yere ulaşabiliyorsunuzdur artık ne de kim olduğunuzu ve aslında ne isteyeceğinizi düşünecek kadar gücünüz kalmıştır. 23
Sınırlar katı kurallar ve prensipler değildir.Başkalarına ördüğünüz duvarlarda olamaz. Sizi ulaşılmaz değil, sağlıklı ve mutlu kılmak üzere işlevsel olmalıdır sınırlarınız. 23
İkna edilebilir olmak, bir tür güvensizliktir. 24
Çatışmadan,tartışmalardan ve sorundan kaçma eğilimi, varlık ve benlik sınırlarının daralmasına neden olur. 27
Unutmayın ki kimse size ''yapmadığınız'' için kırılmaz, ''Yaparım!'' dediğiniz şeyleri yapamadığınızda kırılırlar. 34
Herşeye evet dediğinizde dünyanın en sevecan insanı olmazsınız.En yorgun ve stresli insanı olursunuz sadece ki kimse yorgun ve stresli insanların hayatında uzun zaman kalmaz. 34
Hayır demek, hiç istemediğiniz halde evet demenizden çok daha dürüstçe bir karşılıktır ki dürüst insanları herkes sever. 34
Bu hayatın yarısı çok hızlı evet demekle, diğer yarısı da zamanında hayır diyememekle geçiyor. 51
İnsanları mutsuz eden şey oalnlar değil, o olanlara yol açan prensiplerdir. 52
Zihninizin bir radyoya benzediğini hayal edin, zaman zaman keyifle dinlediğiniz şarkının arasına karışan cızırtılar duyarsınız.Araya karışan bu cızırtılar başka yaşamların sizin frekansınızı kontrol etmeye yömelik davranış ve tutumları olabilir. İçten içe bu sesi kısmaya çalışırsınız ama bu kez de araya bambaşka sesler karışır. İşler kontrolden çıkarsa başka insanların sevdiği ama sizin dinlemekten hiç de keyif almadığınız şarkıları dinleyerek zaman geçirmek zorunda kalabilirsiniz. 53
Zihninizi esir alan düşünceler yaşamınızdaki hayırları çalar. 53
Fikirleriniz önemini yitirir, düşüncelerinizi kabul ettirmek için vereceğiniz mücadele artar,ikna etme beceriniz düşer, güven vermediğiniz düşüncesiyle kendinizi sorgulamaya başlarsınız, kim olduğunuz hakkında içsel yüzleşmelerle çaatışmak zorunda kalırsınız. 55
''Fark etmez'' cevabı hayır diyemeyenlerin yedek cümlesidir. 55
Hayır demek istiyorsa belki deme. Paulo Coelho
Hayatımızda nispeten önemsiz değişiklikler yapmak istiyorsak, dikkatimizi uygun bir biçimde tutum ve davranışlarımıza verebiliriz.Ancak çok önemli, büyük bir değişiklik yapmak istiyorsak,o zaman temel paradigmalarımız üzerine çalışmamız gerekir. Thoreau'nun dediği gibi:' Kötülüğün yapraklarını kesen her bin kişiye karşılık, ancak bir kişi köküne saldırır.' Biz de yaşantımızda çok önemli değişiklikler yapmak istiyorsak, o zaman tutum ve davranışlarımızın kaynağı olan paradigmalar üzerinde çalışmalıyız.'' 64
Bencillikle benlik bilincine sahip olmak aynı şey değildir elbette. 69
Zarafet herkesin her dediğini yapmak mıdır?
Kibarlık istemediğiniz halde ister görünüp kabul göstermek midir?
Reddetmek birini üzmek midir?
İstemediğiniz bir şeyi yapmaktan imtina etmek kalp kırmak mıdır?
Bahçenize herkes girmesin, ektiğiniz çiçekleri herkes görmesin. Siz sadece çiçekleriniz için lazım gelen bakımı yapın,gerekli özeni göstermeyedikkat edin. Bahçenizin başkalarının ayakları altında çiğnenmesine izin vermeyin, bu çok sevdiğiniz biri bile olsa, mesafesinin farkında olsun. Kenddine saygı duyan birine saygı göstermek daha kolaydır. 87
İnsan hayatta kendine verdiği değer kadara mutludur.Değersizlik hissi başlı başına üstesinden gelinmesi gereken psikolojik bir sorundur. 87
Onay ihtiyacından özgürleşmek!!!
Özellikle ilişkilerde daha fazla değersizlik hissi,sağlıksız, güvensiz,yorucu ve huzursuz ilişkiler yaşamanıza ve üzerinizde güç denemeleri yapan insanların hayatınızı işgal etmesine yol açar.Çünkü siz ne olursa olsun her koşulda sevecen, sakin, uzlaşmacı ve barışcıl duygular içinde harket etme gayreti içinde olursunuz.Oysa göremediğiniz şey sizin kendi alanınızı koruyamadığınızdır, varlık ve benlik değerinizi anlayamamış olmanızdır. 90
Böylece kişilik bahçenize sürekli birileri fütürsuzca girip çıkmaya başlar ve ektiğiniz güzelim çiçeklerinizi yolup atmaya, toprağınızın kalitesini bozmaya devam eder. Çünkü siz kendi değerinizin farkında olmadığınız için başkları da tabii ki sizin kendi elinizle değersizleştirdiğiniz alanlarda kendilerinin hak sahibi olduğunu düşünürler.90
Kimler hayır diyemez?
Sınırlarını koruyamayanlar (bedensel,kişilik,duygusal sınırlar)
Değersiz hissedenler
Özsaygısı olmayanlar
İçindeki iyi insanı kaybetmek istemeyenler
Korku ve kaygı dolu olanlar
Sevilme kaygısı yaşayanlar
Evet derken aslında bir beklenti içindeyizdir.Dışlanmamak,reddedilmek,sevilmemek korkusunun zeminde yattığı bir tür talep edilme ihtiyacıdır duyduğumuz.Böylelikle insanların bizimle olan bağını güçlendirdiğimize inanırız.Özümüzdeki iyi insan olma dürtüsüne teslim oluruz. Fakat tehlikeli bir durum var. Siz acil çıkışta ilk kırılna cam oldunuz!Kendinize yakıştırdığınız melek kanatları emin olun üzerinizde çok da güzel duruyordur. 95
Aptallar kapıdan içeri hızla dalar; çünkü budalalık her zaman kabak gibi ortadadır.Onları her türlü önlemden azade kılan basitlik, çuvallama halinde her türlü utanmadan da mahrum eder.Fakat sağduyu,kapıdan her zaman ihtiyatla girer. Onun öncüleri tedbir ve dikkattir. Siz tehlikesiz bir şekilde ilerleyesiniz diye, onlar önden girip içeriyi kolaçan eder.İleriye doğru atılan her düşüncesiz adım, ancak tedbir sayesinde tehlikeden arınmış olacaktır. 96
Duygular bir neden değil bir sonuçtur.Bu duyguyu uyandıran temel sebepler aslında sizin geliştirdiğiniz, inandığınız ya da saplanıp kaldığınız bir takım düşüncelerdir.Duygunuzu bulduktan sonra bir adım geriye gidin ve buna sebep olan düşünceyi bulmaya çalışın. 98
Olasılıklar, gerçeklerden her zaman daha yorucu ve daha yıpratıcıdır.Zor gibi görünen kararlar,bir şekilde verildikten sonra olumlu ya da olumsuz sürece de girilse rahatlık hissi verir. 101
Hayatın kesin kuralları yok.Ancak kendi kişiliğimizin sınırları kadar sağlıklı,huzurlu ve hayatla barışık yaşamamız mümkün.Neye hayır neye evet diyeceğinizin kararını verebilme becerisi olgunluk gerektirir. 102
Peki insan ne zaman olgunlaşır?
Açıkcası bunun bir saati ya da yaşı da yok.
Çünkü kişiliğin inşası hayat boyu anbean devam eden bir süreç...
Her gün, hatta her an kişiliğimizi yeniden inşa ediyoruz.
İşte bu yüzden deneyimler çok değerli...
Denemekten de denenmişi masaya yatırıp dersini almaktan da kaçmamak,korkmamak lazım... 103
Neden bazılarına hayır demek zordur?
Kibarlar
Duygusallar
Muhtaçlar
Emrivakiciler
Gücünü kullananlar
Manipülatörler
Denetleyiciler
Yapamayacığınız şeyler konusunda kimse sizi vicdanınızla baş başa kalmaya zorlayamaz. 109
Yumuşak başlı pek çok kişi,tehlikeli veyaa suistimalci bir ilişki içinde olduklarını çok geç farkeder.Ruhsal ve duygusal radarları bozulmuş, kalplerini koruyacak yeteneklerini kaybetmişlerdir. 115
İnsan olarak herbirimiz özel ve eşsiziz.Ancak bazılarımız diğer insanlar tarafından yönlendirmelere daha açık ve savunmasızdır.Onlar kendi fikirlerini söyleme ve arkasında durma cesaretinden çeşitli nedenlerden dolayı yoksundurlar.Manipulasyona daha açık,da kolay iknaedilebilir bir karaktere sahiptirler.Kendilerine güvenleri yoktur, kararlarını verirken başka insanların fikirlerine bağımlıdırlar. Bu sayılan şeyleri birer kişilik özelliği olarak taşıyor olabiliriz. Ancak bazı kişilerde bu durum kişilik bozukluğu düzeyinde seyredebilir. 117
İnsanın hayattaki büyük derslerinden biri kendini frenlemeyi bilmesi, daha da önemlisi ide kendinibazı işlerden ve ianlardan yoksun bırakmayı öğrenmesidir.Değerli zamanınızı yiyip bitiren önemsiz uğraşlardır varır.Sizi ilgilendirmeyen, üstünüze vazife olmayan işlerle meşgul olmak, boş durmaktan daha yanlıştır. Özenli bir insan başkalarının işlerine müdahale etmemeli, diğerlerinin de kendi işine karışmalarını engellemelidir. İnsan önce kendi işiyle ilgilenmek zorundadır, herkese yararlı olmak zorunda değildir. Arkadaşlar için de aynı kural geçerlidir.Arkadaşınızın verdiklerini kötüye kullanmamalı veya verebileceklerinden fazlasını istememelisiniz.120
Nasıl hayır dersiniz?
Şablonlardan kurtulun
Otomatik düşünceleri bırakın
Önceliklerinizi belirleyin
Dürüst ve net olun
Zaman kazanmaya çalışın
Kararınızı sahip çıkın
Kibar olun
Kaybetme korkunuzla yüzleşin
Başaklarının tepkilerinden sorumlu değilsiniz
Özgür olun
04.07.2021
4 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
“Kişinin sorgulamayı bıraktığı an, düşünsel ölümün gerçekleştiği andır. Sorgulamaktan vazgeçen kişi artık insan değildir; o artık ölmüş bir insanın hayaletidir.”
William Godwin'e göre dünyadaki kötülüğün temel kaynağı yerleşik yönetimleri ve kurumları olan devlettir, olması gereken şey devletsiz toplum ve otonom yapıların inşa edilmesidir. Doğrudan demokrasi uygulanarak tüm yurttaşlar birbirinin sesini duyabilmelidir. Ayrıca Godwin, mülkiyeti herkesin ortak kullanımına açılması gereken bir şey olarak görür ve işbirliğine vurgu yapar; ona göre, üretim kişilerin yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda gönüllülükle organize edilmelidir; bu nedenle onun komünizm ve anarşizmle ilgili ilk sistematik fikirleri ürettiği kabul edilir. Bu fikirler Kropotkin sayesinde yaygınlaşır. “Komşunu kendin gibi sev,” diyen Godwin’e göre anarşist düzene geçiş şiddetsiz ussal bir aydınlanma süreciyle yaşanmalıdır: “Doğrusu, bu eşitsizliği gidermenin yolu şiddet değil, akıldır.” Ona göre, insan aklı ve mantığının gücü sınırsızdır. Özgürleşmenin anahtarı akıldır.
”Baskı, kölelik ve sahtekarlık gibi şeyler mevcut mülkiyet düzenin ürünüdür. Bunlar düşünsel ve ahlaki gelişimin düşma­nıdır. Haset, fesat ve intikam gibi diğer kötülükler bunların ayrılmaz ortaklarıdır. İnsanların bolluk içerisinde yaşadığı ve herkesin doğanın nimetlerini paylaştığı bir toplumda bunlar­dan herhangi birinin hüküm sürmesi mümkün değildir. Ben­cilliğin tamahkar özü ortadan kalkacaktır.”
Anarşizmin felsefi temelleri - william Godwin
6 notes · View notes
sirrihafi · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
| MUTLAKA OKUYUN !!!
Oğlum! Şimdi sana 30 yıllık evliliğimin tecrübelerine dayanarak bazı nasihatlerde bulunacağım. Bu nasihatle uyarsan dünyada mutlu bir ömür geçirdiğin gibi, ahirette de ebedî saadete ulaşırsın inşaallah.
* Doğup büyüdüğü, senelerce yaşadığı bir yuvadan çıkarak, yabancı bir yere gelecek, huyunu-suyunu tam olarak bilmediğin bir insanla yaşayacak, bir yastıkta kocayacaksınız.
* Sen ona dost ol ki, o sana sevgili olsun.
* Sen evin direği ol ki, o da kirişi olsun.
* Sen ona hizmetkâr ol ki, o da sana cariye olsun.
* Ona sıkıntı verme ki, o da sana huzur kaynağı olsun.
* Sen ondan uzaklaşma ki, o da sana yakın olsun!
* Onun eğe, kaburga kemiğinden (mecazdır) yaratıldığını unutma ki, doğrultmaya kalkmayasın!
* Gözü ol, kulağı ol, kolu ol, gücü ol, onu koru ki, başkasına sığınmasın!
* Dışarıda işlerinle, içeride eşinle, çocuklarınla meşgul ol!
* Yiyecek, içecek hususunda cömert ol; “kanaati, iktisadı öğret”, ancak “Çok harcıyor, israf ediyor” diye asla şikâyette bulunma!
* Karının hakkını kendi hakkına tercih et!
* Eşinin akrabasını gözet!
* Evde asla asık suratlı olma, onu sevdiğini sık sık ifadeden çekinme!
* Eşinin senden ne istediklerini dikkatle not al! Meşrû isteklerini geri çevirmemeye çalış. Gücünün yetmediklerini ise, belirli bir takvime bağla. Tarihî geldiğinde de vaadini yerine getir.
* Evin idare ve düzeni ona aittir, her şeye karışma!
* Çocuklarının en büyük ve en tesirli hocası anneleridir.
* Eşinle sık sık istişare et.
* Yaptığın işleri, iyilikleri başına kakma! İyilik olarak ektiğin her tane, yüz tane olarak sana döner!
* Emirler yağdırmaktan kaçın. Ona güzellikle, iyilikle ve yumuşak sözle nasihat et.
* Hanımının hatalarını sakın çocuklarının ve başkalarının yanında söyleme. Yalnız iken, yumuşak bir şekilde söyle!
* Aile sırlarınızı kimseyle paylaşma.
* Kötü alışkanlıklardan ve yalandan uzak dur! Bunlar yuvayı içten içe yıkan birer kurttur.
* Sen ona katlanırsan, o da sana katlanır. O katlanmazsa da Allah’ın seni onunla imtihan ettiğini düşün. Ona her yönüyle iyi bir hayat arkadaşı olmaya çalış!
* Önemli gün ve bilhassa bayramlarda küçük ve basit de olsa, ona hediyeler al!
* Unutma, eşine merhamet edersen, sana da merhamet edilir.
* Daima tefekkürde ol. İbadetlerini ifâ et. Namazlarını vaktinde ve mümkünse cemaatle kılmaya çalış!
* Sen Allah’tan razı ol ki, Allah da senden razı olsun! Senin rızan, nimete şükür, nikmete rıza ve sabretmektir.
* Şu sözü çerçeveleterek başının üzerine as: “Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlâkın gereğine göre davran.” (Tirmizi, Birr, 55.)
* Evliliğin de senin için bir imtihan olduğunu hiçbir zaman aklından çıkarma... | Alıntı
7 notes · View notes
gundemarsivi · 8 months ago
Text
Tumblr media
Başkalarının Haklarını Savunmadan İnsan Olunur Mu
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/baskalarinin-haklarini-savunmadan-insan-olunur-mu/
Bana sözün düştüğü çok yerde söyledim bunu: Ben özgürlüğüme düşkünüm dedim. Özgürlüğüm kaynağını, başkalarının kendisini en az benim kadar ifade etmesinden, başkalarının yaşam hakkını ve doğa haklarını savunmaktan alır diye dem vurdum.
İnandım ki başkalarının haklarını savunmadan insan olunmaz. İnandım ki kendi çıkarlarımı savunmak da başkalarının haklarını savunmaktan geçer. Böyle düşünmemde annemin payı büyük. AKP Müslümanlığı ile asla bağdaşmayan bir inanışı vardı annemin. Beni okula uğurlarken arkamdan ellerini iki yana açar ve “Allah’ım, herkesin çocuğuna zihin açıklığı ver, içinde de benim oğluma” diye yalvarırdı.
Annemden beri bu yaklaşım ve bu yaklaşıma uygun davranmak kendim için bir ölçüdür. Başkasını bilmem ama kendimi insan saymanın olmazsa olmazıdır benim açımdan.
Bir keresinde, komşu bir ülkeye operasyon düzenlendiği sırada savaş karşıtlığı üzerine bir şeyler söylediğimi, bu bağlamda yazılar yazdığımı gören eşim durumdan endişelenip, “Savaş karşıtlarını bir bir topluyorlarmış,” diye beni uyarmaya kalkınca daha sonra Yapı’m adlı kitabıma da giren ve duruşumu açık ve net bir biçimde ortaya koyan şöyle bir şiir yazmıştım:
SAVAŞIN HUKUKU
sevgilim diyor ki bana;
“savaş karşıtlarını bir bir topluyorlarmış
bütün kanallar, bütün gazeteler savaştan yana…”
diyorum ki;
endişelenme
şiir yazıyorum yalnızca
haksız da sayılmaz
üstelik savaş
bir futbol maçıymış gibi
konuşuluyor ortalıkta
okuduğum kitaplara bakıyor
deftere, kaleme, kağıda…
diyor ki;
ama şiirlerinde
“kuşlar çekinerek uçmasın
rengini düşürmesin çiçekler
kimse ölmesin aşktan ölene kadar”
gibi yığınla dize var
diyor ki;
“ben bir hukukçuyum
bu suç
düpedüz yaşamı savunmaktır bunlar
yap(ma)malısın”
öyle düşündüğünden demiyor bunu
savaşın hukuku bu
gözaltı / işkence / sürgün / ölüm
diyorum ki ben ona
bunlardan daha beteri de var;
susarak yalan söylemek sevgilim
31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin hemen arkasından Van’da seçilen belediye başkanına tuzak kurulmasına, seçilen kişinin başkanlığının geçersiz sayılmasına itirazım da bu yaklaşımımın bir sonucudur. Bu yüzden Van’da ve pek çok ilde insanların sokağa çıkması ile örtüşen bir itirazdır benim kendi itirazım. Devleti yönetenlerin sokağa çıkan, itirazlarını demokratik yoldan dile getiren insanları terör örgütlerinin uzantısı gibi göstermeye çalışan ırkçı, gerici, çatışmacı yaklaşımlarına olan bir itiraz… İnsanı olmayan, demokratik olmayan, hukuki olmayan bir anlayışa karşı itiraz… Devleti yöneten, iktidarını bu çatışmalı ortamlara borçlu olan, halkı ötekileştiren, ayrıştıran, soyup soğana çeviren bu yaklaşıma keşke herkes itiraz etse diye düşünmekteyim. Hatta ülkede insanlar nasıl olur da göz göre göre olan böyle bir yaklaşıma sessiz kalır, tavır göstermez diye de şaşırmaktayım bir yandan.
Yukarıdaki paylaştığım şiirin son bölümü ne olur özellikle gözden kaçmasın:
gözaltı / işkence / sürgün / ölüm
diyorum ki ben ona
bunlardan daha beteri de var;
susarak yalan söylemek sevgilim
Ülkemize AKP’nin insanları ayrıştıran, ötekileştiren; cumhuriyet değerlerinden uzaklaştıran, gericileştiren politikaları gerekmiyor. Ülke bu politikalardan çok zarar gördü, çok geri gitti bu yüzden.
Van olayında da gördüğümüz gibi ülkede terörün ve kötülüğün kaynağı, yıllardır aşımızı, ekmeğimizi, geleceğimizi ve düşlerimizi çalan AKP zihniyetidir. AKP derin yoksulluk, talan edilen doğa, pek çok değer kayıpları bırakmadan gitmeyecek belli ki. Aman gitsin! Ülkeye kafa sayısı kadar düşünce, yürek sayısı kadar sevgi lazım.
Hayrettin Geçkin
#Adalet #Demokrasi #Siyaset #Akp #Şiddet #Halk #Ötekileştirme #Seçim #Ysk #Van #Yoksulluk #Talan
0 notes
onderkaracay · 4 years ago
Text
Tumblr media
Şamanizm Felsefesinden Hayata Dair 20 Anlamlı Öğüt
1) Ahlaki olarak önceliğiniz başka birine zarar vermemek olmalıdır.
2) Ruhunuzda bir sıkıntı, bir tükenmişlik hissediyorsanız şarkı söyleyin.
3) Veren eli kısıtlı görme. Eğer mümkünse zayıf ve ihtiyacı olanlara yardım et.
4) Kalbinizde herhangi bir baskı olmadan rahat nefes alabilmek için ağlamayı öğrenin.
5) Sevebilmek dünya üzerindeki en değerli yetenektir. Sevebilmeyi öğrenin, sevin, çok sevin.
6) Eğer bir şey yapmaya karar verdiyseniz kendinizden şüphe etmeyiniz.
Korku, sizi kendinizden ve doğru yoldan saptırmaya çalışacaktır. Çünkü bu kötülüğün ana silahıdır.
7) İletişim kadar sessizliğe de ihtiyacınız var. Günde en az bir saatinizi sessizliğe ayırın.
8) Size saygı gösterilmesini istiyorsanız başkalarına saygı gösterin. İyilik için iyilik, kötülük içinse bu kötülüğü yok saymak yapılacak en doğru şeydir.
9) Eğer sevdikleriniz size suçlu olmadığınız bir şey için kızdıysa onlara sıkıca sarılın ve yatışıncaya kadar onları sakın bırakmayın.
10) Mükemmel bir din ya da inanç yoktur.
Kötü bir din de yoktur. Tanrı birdir. Dürüst yaşayın, atalarınıza saygı gösterin ve sevin.
11) Sakin ve ölçülü yaşayın. Kıskançlık iyi bir şey değildir.
12) Yaşamın sunduğu derslere dikkat edin. Bu dersleri öğrenmek ve hayata geçirmek elinizdedir. İyiliği, doğruluğu ve dürüstlüğü seçin.
13) Canlılar için bir mutluluk kaynağı olabilirseniz, kendiniz de daha mutlu olursunuz.
14) Bir arkadaşının huyundan mı nefret ediyorsun? Sana kötü bir haberim var. Sadece yansımanı görüyorsun. Sevdiğin ve nefret ettiğin her şey ruhunun bir yansımasıdır.
15) Size gönderilen işaretleri fark etmek için dikkatli olmalısınız.
16) Hayatın anlamı sizin gördüğünüz ve kalbinizde inandığınız şeydir. Kendi cevaplarınızı bulmalısınız. Bunun için kendi içsel yolculuğunuza başlamalısınız.
17) Genelde geçmişimizi ‘altın çağ’ ya da ‘altın günler’ olarak adlandırırız. Bu bir hatadır. Hayatımızda yaşanan her an tam olarak altın çağdır.
18) Eğer dünyayı değiştirmeyi amaçlıyorsanız önce kendinizden başlayınız.
Aşkın ve keyfin enerjilerini öğreniniz. Gülümsemek, kahkaha ve keyif almanın çok büyük güçleri vardır.
19) Asla pişmanlık duymayınız. Ne olursa olsun bu ruhların isteğiyle olur ve bu her zaman en iyisidir.
20) Hayat bir öğrenme yeridir.
3 notes · View notes