Tumgik
#kör kalıp
ruhumbipolar · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media
ne gitmeyi becerebildin ne kalmayı, ne sevilmeyi becerebildin ne sevmeyi, ne elinde olanı tutabildin ne istediklerini elde edebildin, daha ne için bile vâr olduğunu bilmeden kör ve sağır bir şekilde yürümeye devam ediyorsun nerde başladığını bile bilmediğin bu çile nerde bitecek bilmiyorsun, en çok da kendinden kaçıyorsun en çok da kendini suçluyorsun, insanların sana dayattığı seni yerin dibine sokup huzurla yaşadıkları üzerine basıp yeni hayatlar kurdukları yetmezmiş gibi sen en çok da hatayı kendine sanıyorsun. oturup düşünüyorsun ne olacak böyle diye kime uzansa ellerim hep yara aldı birinin eli bana uzansa ne fayda eder bu saatden sonra diye seni sen bile anlamıyorsun artık, korkağın tekisin ne gitmeye cesaretin var ne kalıp daha fazla savaşıp yenilmeye.
#b
209 notes · View notes
ertugrulhg · 4 months
Text
Ben seni çok iyi bilirdim de sen seni bilmenin varlığını hissetmedin aslında. Söylenecek ne çok şey var baktığında içten içe. Vura vura anlatılacak nasıl yaptın denecek, nasıl kıydın, kime neye tercih ettin, ne için feda ettin, hangi fikir için, hangi eşya, hangi yer, hangi kişi için bir sürü soruyla kalıyor insan. Neyi anlamadın ki bu kadar? Seni paylaşmak istemememin neyi zor geldi ki sana? Herkesi senin için acı çekecek bile olsa silecek birine neyi savundun ki sen aylarca? Nasıl düşündün ki bu kadar sevilirken bir çok şeyi yaptığımı? Bana bu kadar yakınken nasıl bir insandım neden anlayamadın ki mesela? Ne kör etti seni göremeyecek kadar? Her insan karşındaki insanı sorgulardı oysa? Çok mu zordu açıklama yapmak, güvende hissetmemi sağlamak, çok mu zordu sorularıma cevap vermek , beni yatıştırmak? Gerçekten sevebileceğin beni nasıl böyle birine dönüştürebildin ki sen? Sözlerinle mi Yoksa yaptıklarınla mı? Yapmadığım şeylerin kafanda oluşturduğu şeyi kaç kere sordun ki zaten kendine. Benim kadar sordun mu mesela? Yoksa zaten en başta vazgeçtiğin ben kırmaktan korkmadığın ben hep aynı kalsaydım öylece sorgulamadan yaşayıp gitseydim dilediğince kırıp döktükten sonra kucağımda mı uyutacaktım seni hiçbir şey olmamış gibi? Doğru aslında seni kucağımda uyutma fikrine defalarca kapılmadım mı zaten? Şimdi kimin içi rahat ? Benim içim niye rahat söyleyeyim. Senle ilgili hiçbir şeyde yanımda kimse yoktu. Ben hep kendi başıma kalıp kendi başıma yaşadım acımı da mutluluğumu da. Ben senle yaşadığım her şey de tek kişiydim peki sen? Hangimiz öldürdü beni? Olmayacak olan bir şeyi bu kadar derinden yaşamam ne için? Nasıl bir aşk bu da kendimi bu derece hiçe saydım ben? Ne yaptın bana? Ne söyledin de oldu bunlar? Kendi kendime içimde büyütüp durduğum şeyler mi yaktı bu kadar beni ? Sana kırgınım da kızgınım da seviyorum da nefrette ediyorum. Ben bir insanı bırakmak zorunda kaldım ama büyüttüğüm her şeye hala ilk gün ki gibi aşığım. Kimin nerde kiminle ne yaptığı zerre umrumda değil. Bana dokunmasınlar yeter. Şu kadarını biliyorum ben haketsemde bazı şeyleri içimde büyütüp durduğum şeyler haketmedi. O yüzdendir ki beni öldürsende hala ilk gün gibi istiyorum aslında seni.
7 notes · View notes
kalemineiyibak · 2 years
Text
Azil
Saat bilmem kaçı bu sürgünün... Kendime rastlayışımın ve saçımı çekişimin kaçıncı hadisesi? Tuzla buz olan gönlün susuz kalıp kendi tükenmişliğini içişine gel. En önden kap bileti; birinin seni beni karıştırıp bizden aşk iksiri yaptığı geceden mutlu tanrılar doğdu. Kuşanmışlığım kemanımın çalınmışlığına... İncindim; evet... Azı karar çoğu zarar değil; Azı unutuş, çoğu hatırlayıştı seni sevda. Kelimelerimin buz pateninde sana kayıp düştüklerini bilseler gözlüğümün camından hoh yapıp önünü göremeyen aşkın bana kör olduğunu anlarlar; senin kalbinde...
Gidiyorum. Gitmek çölüne düştüm, vahası azil bir yaratılış oldu haykırışların; inan kimse duymadı, herkes bu aşka sağır.
Geliyorum; kendime. Reklamı bitti arzuların, satılmadı. Güneş, üleşti şemsiye kardeşle... Yağmuru güneşin kirpiklerinde gördüm bu yüzden. Sana aydınlık olmaz satırlarım.
Hoş seda; vakar ömrün yıkık şehrine hoş geldin kalbimde. Buradan kuş bile uçmadı seni seveceğim diye. Kafes çeker canı ruhunun, yapamam, senin azat edilmen gerek. Bana yâr sofrasında portakal suyundan dahi içirmez senli günler. 52 haftayı ayıbımız kaça giderse ona satarız. Kapa gözünü sevgilim, uyu. Bu gece son gecen kalbimde. Azil asil vedalı seyirlerle gözlerine öz gidişinden hediye eder. Kirpiklerinin rastgele yanından öpebilir miyim? Muradım yeşil, yeşil ışıkta geç git kalbimden...
Dilara AKSOY
9 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
BOŞTUR BOŞ
Yazsam mı şu hususta ?
Yazsam mı bu hususta?
Misal : Ömer dizisinde daha başörtüsü bağlamayı bilmeyenlerin İslâm eleştirisi dizisi yapmalarını... Şalı dikişi görünür tarzda örtüyor dindar hatunlar , bunlar sokağa da çıkmıyor? Gibi gibi... Halktan kopuk sanatçılarımızı... Shitsel ' de / orijinalinde yani Museviler' in çok ama çok dindar oluşlarını...
Ordan uyarladıkları ile bizim gerçeklerimizin uyuşmazlığını...Bizim dindarlığımızın sakız orucu bozar mı hojam formunda kaldığını...
Yazsam mı?.
Sonra düşününce saniyelik , yaw ne kadar boş diye vazgeçmek...
Günümüz halet- i ruhiyesi aşağı yukarı böyle hepimiz için...
Ömer Hayyam demiş ya:
"Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende...
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!.. "
Oysa ne çok tutunup kalıyoruz bazı anlara...
Meselâ babam , su ister misin denilen enkazdan çıkarılan çocuğun muayenem yapılmadı daha demesine...
Ben, gecekonduda hijyenik şartlarda değil eldivensiz hamur yapıyor soba üstünde diye tefe koyup alay ettikleri fenomen çocuğun arkasından yas tutan sosyal medya klavyeşörlerine...
Ya da sınava 3 ay kaldı YKS kitaplarım kaldı evin altında diyen evladımıza...
Psikolog , çok fazla deprem haberi izleyenler merhamet yorgunu olur dikkat dikkat diyor...
Oysa...
Yakıyor ateşten haberler yakıyor...
Ne yapsak olmuyor...
Ne oldu ne yaşadık biz böyle son yıllarda, sana ibret gerek ise demiş ya Yunus Emre...
Nasıl ibret & hayret olmaz ki makam olarak?
Neler yaşamadık ki?
Bir tarafta...
Alnı secdeli denilen insanlar , vatan evlatlarını vuruyor da arkadaşı elinize sağlık diyor...
Bir tarafta...
Kadın , tedavi ile sahip olduğum ikiz çocuklarım 8. kattaki evde selin altında kalıp kayboldular diyor televizyonda...
Sonra iki yıl okul tatili , tek harf öğrenmiyor çocuğum uyuyor durmaksızın tükenmişlik sarıyor 11 ve 12. sınıf çöpe gidiyor...Ateşli hastalıklar tuhaf günler kafa toplamaya fırsat tanımıyor...
Hastalık kol geziyor pandemi can yakıyor...
Sonra yangın...
Sonra deprem...
Deprem..
5. Kol faaliyetleri...
Yalan haberler, dezenformasyonlar...
Diyanet ' e sorulan bir evlatlık sorusu üzerinden sapık Akepeliler torunumu evlat diye alıp sonra evlenecekmiş diyor bir siyasetçi, siyasetçi böyle deyince troller coşuyor,bilimsel düşüncesi olmayan insanlar depremden ölür bunun suçlusu oy verdikleri Beştepe ' dir diyor öbür siyasetçi...
Siyasetçiler siyaset yapmayak artık deyu siyaset yapıyorlar...
Âlakasız bir konudan konuşurken okulda bir çocuk, tek adam rejimi yüzünden öldü insanlar , vali hep cumhurbaşkanına telefon etmiş de onay almadan yardım gönderememiş seferberlik olmamış ölmüşler diyor... Oysa sabah ilk anlarda kışladan çıkan askerlerin görüntüleri varken acının üstünde özellikle tepiniyor birileri...Ve okul çocuklarını sosyal medyada zehirliyor birileri...
Selâdan imamdan sarıktan tekbirden irite olanlar diğer tarafta göze çarpıyor ...
Kendini böyle tanımlayan insana ne denmeli yani ? Hem
ne yapsın ki alternatif olarak insanlar ? Haluk ' un Amentüsü ' nü mü okusunlar enkazdan çıkarken ? Evrenin ulu mimarına selam mı çaksınlar ? Yaşasın laiklik diye mi slogan atsınlar?
Seküler aydın kesimimizi ne mutlu ederdi acaba ? Herkese ayar vermeyi seven ikna odası mucitçileri, bakıp bakıp olmuyor olmuyor bu milletten diyorlar afet deprem sel yangın demeden...
Elin Japon ' u depremde Allah u Ekber demiyor o halde kentsel dönüşümü yapmayan herkes bundan sorumludur ve ranttır bu dediğimizde cana paha biçilemez diyenler cahilin önde gidenidir diyorlar ya..
Halbuki azıcık empati bu kadar zor mu ?
Bir öğretmen bir gün sonra okulum var öğrencilerime kavuşacağım derken balkondan yalın ayak karların üstüne atladım, okul yok , öğrencilerim yok diyor...
Biz de olabilirdik aynı durumda...
Hiç mi yumuşamıyor kalpler?
Bir doktor bu kadar çok ağlayan erkek görmedim hiçbir yerde diyor...
"Gariplere göynür özüm" / yanar içim/ gidenlerin ardından ruhumuz kanıyor...
Devlete millete küfretmeyi bırakıp yaraları sarmaya çalışsak...
Çalışsak hep birlikte...
Sen ben demeden...
Kin ve nefret tohumu ekmeden yapsak bunu...
Çok mu şey istiyorum?
Topla bizi Ya Rab !
Perişanlığımızı sana arz ediyoruz hâlimiz sana âyan...
Aman Ya Rab aman...
Varlığına birliğine yoktur güman...
Nüket Belsan Taşören
7 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 2 months
Text
Sevme Sanatı ve İnsan Olmak
Selamlaar,
Biraz yanlış anlaşılmadan ortaya çıkan ve hafif çalıntı bir başlık oldu bu. Sohbet arasında bana önerilen 2 ayrı kitabın isimleriymiş ama mesajı okuyunca dedim ki "Yeni yazımın başlığı" jfdgkfd. O yüzden şu an buradayız ve bu gece biraz bencilce davranıp kendimi dideleyeceğim izninle. Çok darlamamak adına önden bir parça bırakacağım ve sonrasında yolumuza bakalım senin için de uygunsa.
Bir yanım bu yazıyı taslaklarda tozlanmaya bırakma taraftarı. Dönüp dönüp bakıp "bak sen bu haldesin, değişmelisin, öğrenmelisin." diyerek kendime hatırlatmalık bir şey olarak bırakmamı söylüyor. Biraz da bu beceriksizliğimi, zayıflığımı gizleme isteği baskın geliyor sanırım. Neye karar vereceğimi yazının sonunda göreceğiz gibi, ya da duruma göre göreceğim.
İnsan olmak kısmından başlamak istedim. Sanırım daha kapsayıcı geliyor kulağa. Tam olarak insan olmak ne demek bilmiyorum. Tanımlayamıyorum. Biyolojik, fizyolojik olarak insan olmanın ötesinde psikolojik olarak hangi noktada insan olarak nitelendirmemiz gerekiyor mesela? Sosyal becerilerin gelişimiyle doğru orantılı bir şey mi bu? İnsan bireyden önce topluma odaklı bir canlı mı?
Dışarıdan bakan biri benim hakkımda ne düşünüyor tam olarak bilmiyorum ama genel olarak sosyal anksiyetem olduğunu öğrenen kişiler "Sende de varsa ohoo" düşüncesine kapılıyor. Sanırım maskelerim biraz fazla gerçekçi, bu da içten içe korkutmuyor değil tabii. V for Vendetta filminde daha önceki yazılardan birinde de alıntıladığım çok sevdiğim bir söz var:
You wear a mask for so long, you forget who you were beneath it. (Bir maskeyi çok uzun süre giyersen, altındaki kişiyi unutursun.) -Alan Moore
Beni tam olarak tedirgin eden şey de bu aslında. Tüm bunların altında ben kimim? Hangisi gerçek benliğim, hangisiyle daha insanım ve hangisini iyileştirmem gerek? Hangisinin daha normal bir insana yakın olduğunu nasıl belirlerim? Normal bir insan nasıl olunur? Yine soru sormaktan cevapları bulamadığım bir gece daha..
Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum. İyi bir insan olmayı geçtim, insan kategorisine giriyor muyum yoksa sadece bu konuda çok iyi rol mü yapıyorum bazen kendimi tanımıyorum. İletişim becerilerimin sağır, kör ve dilsiz birinden daha da kötürüm bir halde olması bunu düşünmemin en başlıca sebeplerinden tabii.
İletişimi kurarken arada verilen alt metinleri okuyamıyorum. Okumak aklıma dahi gelmiyor çünkü. Hayatımdaki her şeye robot gibi mantıksal yaklaşmaya o kadar alışmışım ki, her türlü ikili ilişkim de bundan nasibini alıyor ve bunun etrafıma zarar verdiğini yakın zamanda bir kez daha fark etmiş, daha doğrusu fark ettirilmiş bulundum.
Gerçekten değer verdiğim insanlara farkında olmadan böyle zarar veriyor olmanın hissettirdiği boktanlığı sanırım burada anlatmama pek gerek yok. Sıfatlara sığmayacak kadar rahatsız edicilikte bir kendini sorgulama yolculuğunun kapılarını aralıyor çünkü bu his. Ufak bir şarkı molası:
Özetleyecek olursak; Hala insan olmak ne demek bilmiyorum. Normal bir şekilde sosyalleşebilmem ne kadar zaman alacak, neleri gerektirecek ya da olabilecek mi bilmiyorum ama deniyorum. Eskiye oranla biraz daha iyiyim ama hala yeterince değil ve bunca zamanda bu kadar yavaş bir ilerleme de biraz soru işareti oluşturuyor tabii.
Sevme Sanatı ilginç bir kavram oldu, kabul ediyorum ama kitabın adı da buymuş ve kulağa ilginç olduğu kadar hoş da geliyor bence. Tam burada geçiş yaptım çünkü üstteki konuyla bunun bir noktada kesiştiğini düşünüyorum.
"Birini sevebilecek kapasitede biri miyim?" sanırım bu bölüme başlamak için ideal bir soru. Buradaki sevgi biraz daha romantik bir kalıp sanırım. Normal dostluk ve aile anlamında sevdiğim, değer verdiğim çok sayıda arkadaşım var. Bu konuda bir yanılgım yok ancak öbür konu çok büyük bir soru işareti.
Sevmek sanırım çok büyük, çok güçlü bir kavram gözümde. Yani oraya oturtmak için çok fazla şeyin bana net bir şekilde onun yeri burası diye haykırması gerekiyor anladığım kadarıyla. Gel gelelim gördüğüm kadarıyla da sevgi asla böyle bir şey değil.
Sevgi herhangi bir mantığı olmayan, sebepsiz bir şekilde ortaya çıkabilen ve hiç beklemediğin anlarda seni esir alan korkutucu bir duygu. Hayatını mantıksal bir çerçevede çelik kale gibi kurmuş biri için ne kadar korkutucu durduğunu sen düşün.
"Davulun sesi uzaktan hoş gelir." düşüncesine de sadık kalarak kendimi yıllarca başarıyla uzak tuttuğum bu konseptte uzak tutma kısmı kasıtlı bir başarım mıydı yoksa sevebilme becerisinden yoksunluk muydu bunu bilmiyorum. Hala anlayabilmiş değilim ama ikincisine yakın hissediyorum.
Dürüst olmak gerekirse ikincisine yakın olmak bir tık da korkutuyor. Çünkü bunun tercih değil de bir özellik olması, üzerinde kontrolüm olmaması korkunç bir şey. Bu becerinin, kapasitenin bende olmadığının daha mantıksal bir hali ve sanırım korkutmasının sebebi biraz da bu.
Çünkü eğer birini sevebilecek kapasitem yoksa, sosyal becerilerimin bir noktadan sonra ilerlemeyi durduracağı aşikar bir hal alıyor. Eğer bu beceriler bir yerde takılacaksa, bu da çevremde değer verdiğim insanlarla olan iletişimde giderek büyüyecek, belki kopmalara sebep olacak sorunlar yaşamam anlamına geliyor ve bu beni gerçekten korkutuyor.
İnsanın kendi kendine kalabilmesi, zaman geçirebilmesi ne kadar önemliyse, sosyal anlamda kendini geliştirebilmesi ve buna uyum sağlayabilmesi, uyum sağlayabileceği bir çevre oluşturması/bulması da bir o kadar önemli. Benim bu "duygusuz" personam maskelerin altındakiyse eğer, önümde çözmem gereken çok ciddi sorunlar var gibi duruyor.
Bu yazı da sanki çözüm odaklı bir şeymiş gibi durdu başlık sebebiyle ama napalım. Bazen bazı şeyler çözülmez, bazı savaşlar kazanılmaz ve mutluluk gibi hüzün de hayatımızdaki yerini alır. Önemli olan bunlardan ders çıkarmak ve aynı hatayı tekrarlamamak için bir şeyler öğrenebilmiş olmak.
Kayıplarımızdan, hatalarımızdan ders çıkarıp değişebilmemiz dileğimle bitireyim istedim bu yazıyı.
Sevgilerle..
1 note · View note
dertkaset · 5 months
Text
Ben seni çok iyi bilirdim de, sen seni bilmenin varlığını hissetmedin aslında. Söylenecek ne çok şey var baktığında içten içe. Vura vura anlatılacak nasıl yaptın denecek, nasıl kıydın, kime neye tercih ettin, ne için feda ettin, hangi fikir için, hangi eşya, hangi yer, hangi kişi için bir sürü soruyla kalıyor insan. Neyi anlamadın ki bu kadar? Herkesi senin için acı çekecek olsa dahi silecek birine neyi savundun ki sen aylarca? Nasıl düşündün ki bu kadar sevilirken bir çok şeyi yaptığımı? Bana bu kadar yakınken nasıl bir insandım neden anlayamadın ki mesela? Ne kör etti seni göremeyecek kadar? Her insan karşındaki insanı sorgulardı oysa? Çok mu zordu dinlemek, çok mu zordu sorularıma cevap vermek , beni yatıştırmak? Gerçekten sevdim dediğin insanı nasıl iğrenç birine dönüştürebildin ki sen? Sözleriyle mi iğrenç birine dönüşür insan? Yoksa yaptıklarıyla mı? Yapmadığım şeylerin kafanda oluşturduğu şeyi kaç kere sordun ki zaten bakıldığında. Benim kadar sordun mu mesela? Yoksa zaten en başta vazgeçtiğin beni kırmaktan korkmadın. Ben hep aynı kalsaydım öylece sorgulamadan yaşayıp gitseydim dilediğince kırıp döküpten sonra kucağımda mı uyutacaktım seni hiçbir şey olmamış gibi? Doğru aslında bunu çoğu defa yapmadım mı zaten? İronik değil mi sözleri keskin bir bıçak gibi duruşu sert olan biri için kırılıp durması ve sürekli affetmesi. Şimdi kimin içi rahat ? Benim için niye rahat söyleyeyim. Senle ilgili hiçbir şeyde yanımda kimse yoktu. Ben hep kendi başıma kalıp kendi başıma yaşadım acımı da mutluluğumu da. Ben senle yaşadığım her şey de tek kişiydim peki sen? Hangimiz öldürdü beni? Olmayacak olan bir şeyi bu kadar derinden yaşamam ne için? Nasıl bir aşk bu da kendimi bu derece hiçe saydım ben? Ne yaptın benim için? Ne söyledin de oldu bunlar? Kendi kendime içimde büyütüp durduğum şeyler mi yaktı bu kadar beni? Yoksa bir insan mı? Kırgınım da kızgınım da seviyorum da nefrette ediyorum. Ama geçicek bir gün geçicek hepsi. Ben bir insanı bırakmak zorunda kaldım ama büyüttüğüm her şeye hala ilk gün ki gibi aşığım. Kimin nerde kiminle ne yaptığı zerre umrumda değil artık. Bana dokunmasınlar yeter. Şu kadarını biliyorum ben haketsemde bazı şeyleri içimde büyütüp durduğum şeyler haketmedi. O yüzdendir ki benim değil onların içi bitirir seni.
1 note · View note
machinistanbul · 7 months
Text
Yaşamında hiç limonata içmemiş biri, limonatayı çok pahalı bir serinletici sanabilir. Oysa çok ucuz bir serinleticidir. Bir bardak suya bir çorba kaşığı toz şekeri döküp, iyice karıştırdıktan sonra, üstüne doğru dürüst sıkılıp çay süzgecinden geçirilmiş, yarım limon suyu eklersin... Ve hepsini karıştırırsın. Bardak, görkemli ve uzunca bir bardaksa, yarım yerine bir limon sıkar, bir çorba kaşığı toz şekerini de, iki çorba kaşığı yaparsın... Bir limonata, dişleri donduracak kadar mı soğuk olmalıdır? Hayır, bardağın çevresine hafif bir buğu yalazlanması yapacak kadar soğuk olmalıdır. Ayrıca bardağın içine kalıp buz atılmalı mıdır? Hayır, gerekiyorsa bir tatlı kaşığı dövülmüş buz atılmalıdır. Yarım tekerlek bir limon dilimi, bardağın kıyısına mı takılmalıdır, yoksa içine mi konmalıdır? Bardağın kıyısına konduğu zaman, daha dekoratif olur; dileyen, limonun kokusunu daha keskin duymak isterse, bardağın kıyısına takılmış yarım dilimi bardağın içine atabilir. İyi bir limonata yapmaya bu kadarı yeter mi? Yetmez. Çentilmiş limon kabuğuyla bir sap taze naneyi de, önce limonatanın içinde kısa bir süre tutup, sonra hepsini süzmek gerekir. Böyle bir limonata ultra süper bir zenginlik sorunu mudur? Hayır, sadece bir yaşam sevgisiyle, bir yaşam zevki sorunudur. Bu, çok önemli midir? Bir kez gelinip, bir kez geçilen dünyayı, en sade koşullar içinde dahi, ıskalamamanın göstergesi olduğu için, çok önemlidir. Sabahları bir saat yürüdükten sonra, duş almak da öyledir.
Doğru dürüst bir limonata ve tadı unutulmayacak bir rafadan yumurta... Bir de sabahları bir saat yürüyüşle, bir duş... Bunları sen yapabiliyor musun? Hayır. Neden? Çünkü bunları bir tek kişi yapamaz. Özenler ve incelikler, ortak bir yaşam kültüründen, kişilerin yaşamına kadar uzanmıyorsa; limonata yapmaya kalktığın zaman, önce evde limon bulamazsın. Limonu almak için dışarı çıktığın zaman da, zaten limonata içme isteğin küllenmiş olur. Dişini sıktın, limonu alıp geldin. Kör bıçak, limonu doğru dürüst kesmez. Buzdolabına su konulması unutulmuştur. Yahut dolap tam o sırada söndürülmüştür. Yahut limon sıkacağını komşu almıştır. Zaten nane de yoktur. Çay süzgeci yıkanmamıştır. Görkemli uzun bardak bir gün önce kırılmıştı. Ama limonata yerine, soğuk maden suyu vardır... Ve yeni icatlar çıkarmak da, insanı üzmekten başka hiçbir işe yaramaz... Bardağı hafif buğulu, kıyısına yarım limon dilimi takılmış, içinde bir tatlı kaşığı çıngıltılı buz kırığı, azıcık limon kabuğuyla, taze nane kokan, limonatayı içemezsin. Yerine maden suyu içersin.
Yaşam sevgisi bir kültürdür. Tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi... Bu sevgi ya vardır, ya yoktur. Böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar... Kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler. Yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur. Enerji yoksa orada sadece kurnazlık vardır. Kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız celladıdır.
1 note · View note
gokhanerturkey · 8 months
Text
Tumblr media
•Ben Bu Şiiri Kendime Yazmış Olayım
Yeni Yetişecek
Genç Şairlerin Yolunu Açmış OLAYım.
Ey aşıklar
Ey sevdalılar
Aslı’sı Leyla’sı olanlar
Kavuşamayanlar
Şems’e hasret kalanlar
Mevlana’yı arayanlar
Kardeşliği anlatanlar
Ya tenini
Isıtacak bir elbise bulamayanlar
Ya bir ömür
Sım( )sıcak yuva hayaliyle
Yaşamaya çalışanlar
Yalanda olsa
Yüzüne gülecek
Hiçbir kimsesi olmayanlar
Güneş doğduğunda
Kendi kendine batan
Kim görse
Susan kör bakan
Ey insan
Kendi yaşadığın gibi
Onlarıda yaşatmazsan
Bu dengeyi kuramazsan
Şimdi değil amma
Kurduğun dünyanın dengesi
Mutlaka onların sana özendiği gibi
Ölmek yok sana
Onlara özenmeden
Ey
Dengeyi bozana söven
Sözle sözde düzelten
Karşılığında cepini sevindiren
Bak aynaya bak
Sen mi
Miskin fakirsin
Onlar mı
Almışın eline kalemi
Anlattığın garip
Doyurur seni
Üç öğünde yersin
Bir hafta yiyemediğini
O olmasa
Açsın açsın
Bu dünya da
Hem çok yalancısın
Patronuna o biçim yalakasın
İşin enteresan tarafı
Vallahi
Billahi
Tillahi
O miskinler kadar
Bu dünya!da
Ne mutlusun
Ne bahtiyarsın
Ne lokmanın
Ne Leyla’nın
Ne inancın
Lezzetinden mahrum kalıp
Bu dünyadan
Göçüp giden
Bir zavallısın
Madem öyle değilsen
Hadi şimdiden
Söz!et dengeden.,
✒️ARŞİV GEÇEN YIL 🌹
Gökhan ER / Araştırmacı & Şair
12 Kasım Perşembe
2020
0 notes
gooplastseo · 10 months
Text
Boşluklu döşeme
Boşluklu döşeme kalıbı sistemleri, betonun içerisinde kalarak, kalıbın alt ve üstünde tabaka oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Bu yenilikçi yaklaşım sayesinde, yalnızca bir beton döküm işlemiyle oluşturulan, üst ve alt kısmı düz bir plaka ile kapalı olan, dik bir kafes veya ızgara yapısı oluşturur. Bu yöntem, kullanılan beton ve çeliğin miktarında önemli bir azalmaya neden olarak, inşaat için ekonomik ve çevre dostu bir seçenek haline gelir.
0 notes
akrasia0 · 1 year
Text
Böyle olmayı ben seçmedim baba
Her güne ölmeden uyanmış olmanın verdiği hüsranı taşımayı,
Gün içinde tam şimdi mi ölücem diye beklemenin verdiği ezici ümidi hissetmeyi,
Her gece uyumadan önce sabaha ölü uyanma arzusunun yaşattığı çaresizliği intihar edercesine üçer beşer yutmayı,
Hayatta olup bu evde ölü gibi gezmeyi,
Her şeye rağmen dimdik duramamayı,
Sırtımı büken gökdelenden bozma yükün altında kalıp ezilirken kamburumu gizleyememeyi,
Sahte gülümsemelerimin ardında çığlık çığlığa ağlayan bu kız çocuğunu teselli bile edemeden izlemeyi,
Bir sokak köpeği kadar aciz kaldığım geceler ölmeyi bile beceremezken bunu allahtan dilemeyi,
Sabahın kör vakti okula diye çıkıp
Çocuk yaşımda sahilin kenarında içli içli ağlamayı,
Gözlerimde taşıdığım içini yıllardır dolduramadığım bu köhne boşluğu,
Yüreğimin orta yerine saplanmış olan ok mu yoksa kurşun mu seçemediğim lanet acıyı,
Hayatımda yağmur gibi yağan çilenin
içimde kuraklaştırdığı yerlere çiçekler ekecek mutluluğu bulamamayı,
Yatağımda beni mışıl mışıl uyuyor sandığınızda aslında gecenin dördü beşi sokaklarınızın tehlikeli çıkmazlarında içten içe beni iyileştirmesini umduğum sevginizi aramayı,
Yalnızlıktan küflenen odamın dört duvarına kendimi hapsetmeyi,
Size bir kuş kadar özgür ve tasasız olduğumu düşündürürken göklerde çürüyüp gitmeyi,
Güneşli günün ortasında kulağımda yağmur sesiyle fırtınalarda savrulmayı,
Bazı akşamlar kıyısına vurduğum denizin kenarında soluk alabilmek için sigara yakmayı,
Acım kaç del olursa olsun yüzümü bile buruşturmadan öylece beklemeyi,
Bunların hiçbirini ben seçmedim baba,
Evet bu kadar bezdim her şeyden.
Seçtiğim tek şey sizden bunları gizlemekti.
Hayatımı ben böyle yapmadım.
Tercihlerimden doğan trajediler ve hiçbir şeyi hak etmediğim halde bana yaşatılanlar beni bu hale getirdi.
Böyle olmasını ben istemesem de beni biz böyle yaptık ve suçu benden başka kabullenen olmadı.
Kendi vebalimi sizin de payınızı üstlenerek taşıyorum. Ancak yaşayamıyorum. Sırtlandığım bu yükle ölüyorum. Sizin yaşamak dediğiniz şeyin içinde ben yaş alarak çürüyorum.
Ve sevgili ailem,
Bir gün hiçbir anlamımın olmadığı dünyadan kurtulmak için kendimi öldüreceğimi, bunun üzerine tüm teselli ve sevginin beyhude bir çabadan başka hiçbir şeye tekabül etmeyeceğini hepimiz biliyoruz.
0 notes
akilfikirgezegeni · 1 year
Text
Çoğu zaman kurduğumuz iletişim ağında bizleri en çok zorlayan kısım "Önyargı" bariyeridir. Zira neredeyse hepimizin geçmişten gelen deneyimleri, kalıp inanç sistemleri, mevcut koşulların yarattığı yaşam şekilleri vardır. Bu sebeple sabit düşüncelerimizi yaratır, bu sebeple taraflı bir dünya görüşü oluştururuz. Elbette bu yanlı tutumların bir getirisi vardır, "Kör Noktalarımız" Bizler zaman icerisinde farkına varmadan kendi fikir ve görüşlerimizin doğru olduğuna inanır ve bu görüşlerin ateşli birer savunucusu haline geliriz. Ol bu sebepledir ki; önyargı dehlizi bu kadar derin ve dolambaçlıdır. Oysa farklı fikirleri kabul etmek, daha geniş bir bakış açısına sahip olmamızı sağlayabilir. Farklı görüşleri dikkate alarak, daha esnek bir kafa yapısı edinebiliriz. Zihnimizi açık tutmak, yeni fikirlere açık olmak oldukça önemlidir.
Tumblr media
1 note · View note
kosul123 · 1 year
Text
🌹Hakikât..🌹
Bismillahirrahmanirrahiym
🥀"Allah-u zül-celâl vel-kemâl Hazretleri'ne; O'nun sevdiği ve beğendiği şekilde bitmez-tükenmez hamd-ü senâlar olsun.
🥀Peygamberimiz Efendimiz'e, onun diğer peygamber kardeşlerine, hepsi..nin Âl ve Ashâb-ı kiram'ına, etbâına, ihsan duygusuyla kıyamete kadar onlara tâbi olup izinden gidenlere; sonsuzların sonsuzuna kadar salât-ü selâmlar olsun."
🌹Değerli Kardeşlerim🌹
🥀"İsm-i Âzam" O'ndan başka bir mevcud olmadığını gözünle gördüğün zaman tecelli eder.
Hadis-i kudsi:
🌹"Açlığa devam et beni görürsün. İnsanlardan uzaklaş bana kavuşursun."
🥀Bu da ancak gösterilme ile olur. Yoksa senin gözün O'nu göremez.
🌹"Kişinin gözü kör ise güneşin suçu nedir?"
Hadis-i şerif'te:
🥀"Mümin kulun kalbi, Rahman olan Allah'ın arşıdır." buyruluyor. (K. Hafâ)
🌹Cenâb-ı Hakk bir Hadis-i kudsi'de de şöyle buyuruyor:
🥀"Yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım."
(K. Hafâ: 2256)
🌹İnsanın bütün varlığı Hazret-i Allah'a aittir. İnsan tek kıla sahip değildir. Bir vücud varsa, o da Allah'ın varlığıdır.
🥀Kim ki bu hakikate erişir, hakikati itiraf ederse, küçük şirkten kurtulmuş olur. Ne zahirde ne de bâtında kendisine mâl edecek bir varlığı bulunmaz.
🌹Acizliği itiraf edince, az bir amel ind-i İlâhi'de çok makbul olur. Geçmiş günahları bağışlanır. İbtilâlar da o zaman hoş görülmeye başlar.
Gerçek ilim, kendini bilimdir.
🥀Bunun içindir ki, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Nefsini bilen Rabb'ini bilir." buyururlar. (K. Hafâ)
🌹Bu hususu yine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- EFendimiz'in bir beyanı ile anlamış olalım:
🥀"Fakirliğimle övünürüm." buyurdular. (K. Hafâ)
Buradaki fakirlikten murad:
🌹"Vücudum ve üzerimdeki bütün âsâr; söz, göz ve bütün nimetler Allah-u Teâlâ'ya aittir. Ben hiçbir şeye mâlik değilim."
🥀Hakikat budur. Zan ilmi buraya erişemez. Aciz ve değersiz olduğunu bilmek için, gerçekten bir insanın manen çok terakki etmesi lâzımdır.
🌹Fenâ'ya inip nefsini tanıyan ancak O'nu bilebilir. Bütün bunlardan anlaşılması gereken O'dur. O'nu bilen irfan ehli çok iyi bilir ki özü O'dur, nefsi de O'dur. Nefisten murad "Vücut"tur, yani Allah-u Teâlâ'nın vücudu.
🥀Bu hakikati anlayamıyorsan, sakın inkâra kalkışma! Sen "Vâsıl-ı ilâllah" olmaya bak. Gayen marifetullah, yani Hakk'ı bilmek olsun.
🌹Bir elbise var, üzerine giydiğin zaman seni gösterir, bir değeri olur. Çıkardığın zaman yere düşer, bir hükmü kalmaz. Vücut da bir elbise gibidir. Vücuduna göre üzerindeki elbisenin ne hükmü varsa, vücudun zannettiğin kalıp elbisesinin de Hazret-i Allah'ın indinde hükmü budur.
🌹Hazret-i Allah sana bir suret vermiştir. O suretin içine girersen kaybolur gidersin. İçinde O'nun olduğunu bilirsen O'nun varlığını ortaya koyarsın. Sen yoksun O var.
Âyet-i kerime:
🥀"Biz insana şah damarından daha yakınız." (Kâff: 16)
🌹Fakat sen bunu idrâk edemiyorsun. Bu vücudu senin zannediyorsun. Ruh alındığı zaman hiç hüküm kalıyor mu? Ne oldu senin varlığın?
🥀Şu Halde hep O... Vücud O, mevcud O...
🌹Elbiseyi geçir sen varsın, elbesiyi kaldır O var.
🥀Gerçek ilim budur, yani insanın kendisini bilmesi... Diğer bütün bilgiler zandan ibarettir.
Âyet-i kerime'sinde Cenâb-ı Hakk:
🌹"Allah göklerin ve yerin nurudur." buyuruyor. (Nûr: 35)
🥀Bütün kâinat cesettir, perdedir, elbiseden ibarettir. Kudret ve kuvvet sahibi ve yegâne yaratıcı olan Hazret-i Allah mevcudâtı yarattı ve bu perdede nakşetti. Her zerrede ulûhiyet sırları mevcuttur. Öyle bir nakkaş, öyle bir yaratıcı ki dünyanın bütün bilginleri bir araya toplansa, yarattığı bir zerrenin karşısında aciz kalırlar.
🥀İşte Allah budur.🥀
🥀Baki esselâmü aleyküm, ve rahmetullah.”🥀
🌹"Hayırlı Cumalar Kardeşler."🌹
......✍🏻
1 note · View note
niyamtedisi · 1 year
Text
tasarlanmış bir cinayetin anatomisi
yer almadığım liglerde rekabete zorlandığım günlerden biriydi. hayat yoğun akıcı yer yer zorlayıcı bir trafikte akıyordu. iyi biri olmaya çalışıyordum. iyi biri kalmaya çalışıyordum. o günlerden birkaç asır öncesine denk gelir kendim için sonsuz bir iyi niyet sahiplenişim. alırken sordu tanrı aslında. o'na bakabilecek misin? yeterince sabırlı mısın? çevren ve şartların o'nu yaşatmak için uygun mu?
o günlerde gözüm karaydı. "elbette" dedim. "elbette ben tüm iyi niyetlerimin sorumluluğunu alabilecek kudrette biriyim."
elimde bir şef bıçağıyla yeşil tay tüyünden yapılma, ortası devamlı üstünde yatmaktan hafif çökmüş koltuğun hemen önünde, çiçekli beyaz halının üzerinde uyandım. parmaklarıma sıvanmış sıcak ve yapışkan bir sıvı. tişörtüm ıslak, metalik bi koku burnuma doluyor ve parlak canlı kırmızı gözlerimi yakıyor. künt bakışlarım beyaz halıya ilişiyor, kırmızı lekeler çiçek deseni mi ayırt edemiyorum. biraz kıpırdayıp ucunu yere sapladığım bıçağın kabzasından destek alarak doğruluyorum.
bir kan gölünün içinde olduğumu kavrıyorum. etrafımda çürümeye başlamış parçalar. biraz hoşgörü, biraz kabulleniş, biraz inanç, biraz güven, biraz sevgi, biraz umut, biraz iyilik. nasıl da lime lime olmuşlar.
burada vahşi bir cinayet işlenmiş. burada iyi niyetler canavarca hislerle parçalanarak öldürmüş. dehşet içindeyim. kim yaptı?
hahaha ya da siktir et, oyunu bırakalım. dehşetim belirsizlikten değil yakalanma korkusundan ilahi cezalandırıcılara. kendimi kandıramam bu cinayeti ben işledim. gram duraksamadan. tasarlayarak. ben katilim. bir iyi niyetler katili.
yaptığımı savunacak değilim. fakat başlarda o'na çok iyi baktım. her ilişkide ona sıkı sıkı sarıldım. herkese sundum. herkes o'nu bende görünce o'na benim gibi sahip çıkar sandım.
yok saydılar, yok saymıyormuş gibi görünüp yok saydılar. önce küçük oyunlarla aydınlığıma saldırdılar. kör kilitli sandıklara kitlediğim karanlığımı uyandırdılar günahlarıyla. vicdanımla karanlığım arasında bir yerlerde sıkıştım. içimin canavarlarını çiğ ve kanlı etlerle beslediler. güçlendi canavar, aydınlığı yuttu karanlığım. sonunda yaratmak istediğim benden kalan son izler de silindi.
iflas eden bir babanın evlatları arkasında kalıp sürünmesin diye kendiyle beraber çocuklarını da katlettiği o hastalıklı cinnet halini anımsadım. elime en keskin ve büyük bıçağımı aldım. iyi niyetlerime doğru ağır ağır yürümeye başladım. bıçağı evvela dilime sürdüm. kanın tadını aldım. sonrası...
elimde bir şef bıçağıyla yeşil tay tüyünden yapılma, ortası devamlı üstünde yatmaktan hafif çökmüş koltuğun hemen önünde, çiçekli beyaz halının üzerinde uyandım.
0 notes
blue-toblack · 2 years
Text
Yalnızlık...
Toplum içinde tek olmak
Ruhun insanları kaldıramaması
Kalbin hiç dinmeyen bir sızıyla sızlaması
Olmasa beynin işinden olacağı
Yalnızlık...
Düşüncelerin ağırlığında kaybolmak
Çoğu zamanda altında kalıp ölmek
Batıklıkta açamayan çalışan bir gelincik adeta
Yalnızlık...
Anlaşılmamak ve susmak
Sessizlik hiç dinmeyen bir uğultuyla
İnsanlar...
O kadar çekilmez ve güvensiz bir liman ki
Yalnızlığımın uğultusuyla
Tüm gecelerimin sonundan başına kadar
Sessizliğin içine yapılan yumuşak dalga dokunuşlarla
Sonsuza dek kalmayı
İsterdim.
Bazen de yalnızlık,
Bir tercihtir
Bir liman yerine okyanusa seçmek gibi.
İnsanlar...
Geceye yakışmayan güneş yıldızı kadar
Yakışmıyor ruhuma
Yoruyor beni
Yok ediyor ruhumu
Oysa yalnızlık...
Gecedeki sirius yıldızları gibi
Yakışıyor bana
O denli parlak
Karanlığıma ışık tutup beni tamamlıyor
Diğer bir yarım gibi
Ama...
Ama...
İnsanlar beni yok ediyor
O dengesiz ışıkları ve sıcakları
Beni yakıp küle çeviriyor
Ama anlamıyorlar
Anlamak istemiyorlar
Bana zarar verdiklerini
Görmüyorlar çünkü ışıktan gözleri kör olmuş
İnsanlar... Ah insanlar...
Bitmeyen pişmanlığım
1 note · View note
1adam · 3 years
Text
Tumblr media
Bakıyorumda şöyle paylaşımlara takip edip etmediğim herkeze bir mutsuzluk umutsuzluk yılgınlık almış başını gitmiş temelinde yatan tek şey demesemde en temel şey terkediliş ayrılık ve yitirilen sevgili olmuş...yandım anam diyenler kör ettin beni nördali diyenler ..yaz ortasında başına şimşekler düşe diyenler..mutluluk bu kadar dar bir kalıpmı sadece sevmekmi.. bunca aç varken doymak nedir bunca evine ekmek götüremeyip ailesi karşısında boynu bükük kalıp ezilen babalar varken bir işi olup rıskını kazanabilmek nedir..dünyaya görmeden gelip dünyayı bırakın anasını babasını kardeşini görmeden bir ömür sürenler varken görebilmek nedir..eli ayağı olmadan başkalarına muhtaç yaşayan insanlar varken dokunabilbenin tutabilmenin koşabilmenin adı nedir.. bazılarının hiç şansı yoklen bu hayatta sizin hala sevme ve sevilme şansınız zaten var şükredin sadece her an çünkü şükretmek mutlulukların en büyüğüdür.! (MADE IN OKAN)
37 notes · View notes
geldebiopim · 3 years
Text
Çetrefilli bir geceydi. Bugünleri asla unutmayacağımı çok iyi biliyordum. Ah canım vücudum... Benim yüzümden sen de acı çekiyorsun. Yine kendi sınırlarımda dolaşıyordum dün gece. Hava soğuktu ve bir o kadar da yağmurlu. Islanmıştım. Ama olsun Nastenka'm, zihnimde, kalbimde sen olduğun sürece başka bir şey düşünemiyordum. Aşkın beni kör etmişti. O gün eve her yerim ıslak dönmüştüm. Aslında bakacak olursan hala içim üşüyor. Ne yapsaydım, küçük odamda, yorgan altında ağlarken nefessiz kalıp dursa mıydım? En azından kendimi doğaya bıraktım. Evime geç döndüm, dönmeye çalıştım. Sevgili Nastenka, şu an neredesin bilmiyorum, senden haber almıyorum ama diliyorum ki iyisindir. Hiçbir zaman aklımdan çıkmıyorsun güzel Nastenka'm...
5 notes · View notes