#istanbul hanımefendisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
whenever i go out and visit the bosphorus or any museum in istanbul, i feel like i can’t live anywhere else than there… this is both good and bad for me </3
anyways, i hope we’ll meet up here! ✨
#yanderealm#:·. ̗̀✦案 .۰ lyra's realm#꒰ఎ ♡ ໒꒱#aesthetic#୨୧┄┈୨୧#🌻 lyra talks#🔗 lydia talks#istanbul#istanbul hanımefendisi#türkiye lan#istanbul is a good place to visit and have its history of#istanbul is a history city !#thats why i want to be a historian#europe or asia?#eurasia?!?#eurasian
9 notes
·
View notes
Text
Hepimiz yuvadan atılmış kuşlarız. Kanat çırpmamızı istiyorlar ama bize nasıl uçacağımız öğretilmedi ya da uçmaya çalışırken sürekli yere çakılacağımızdan bahsedilmedi...
İstanbul Hanımefendisi :)
5 notes
·
View notes
Text
Ellerin, yüzlerin, emeğin, işçinin, alın terinin ressamı, Güzide Hanım’ın aşkı, Nazım’ın yoldaşı, Yaşar Kemal’in dostu, Şair Arif Dino’nun kardeşi, yazar, çevirmen, sanat tarihçi, illüstratör, dekoratör, film yönetmeni, editör, oyun yazarı, şair, seramikçi, karikatürist gibi kimliklere sahip çok yönlü bir kültür insanı. Fakat bir türlü mutluluğun resmini çizemeyen Abidin Dino, benim için anlatması oldukça güç.
Deneyeceğim,
Burada onun yazılamayacak yaşantısının bir kısmını ve ressam kimliğini elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım yalnızca. Aksi mümkün değil.
Abidin Dino, 23 Mart 1913’te İstanbul’da oldukça varlıklı bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğdu. Kendi tanımıyla annesi Saffet Hanım, ‘’biraz kibirli, İstanbul hanımefendisi.’’ Fakat inanılmaz güzellikte elleri olduğunu söyler. Babası Rasih Dino ise, Divan-ı Muhasebat Müdürü. Abidin Dino, onun çok cömert olduğunu fakat bazen aşçıyla bir pırasa için bile kavga edip, kıyamet kopartabildiğini söyler.
Abidin Dino aslında çocukluğunu şu şekilde anlatıyor: ‘’Eşyalarla sözcükleri birbirine bitiştirmek, uyanıklıkla uykuyu bağdaştırmak, küçükle büyüğü ayırt etmek, daire ile yuvarlağın bir aradalığına katlanmak... Yaşlıların bebekten bekledikleri sahteliklere zorlanmak, bebekliği taklit etmek, acayip söz kırıntıları yumurtlamak, ufacık olmanın çaresizliği içinde "ciciliklerine", olur olmaz öpücüklerine, evirip çevirmelerine, soyup giydirmelerine katlanmak... Elden ne gelir, olsa olsa ciyak ciyak ağlamak bu zorlamalara karşı... Erken, çok erken başlayan var olmanın şaşkınlık duygusu. Gündüz gece sevinçle korku karması, renkler, düşler, kokular, yemek, işemek, gülmek, hepsi birden ne zor! Kendi kendinin, kendiliğin bedenin sınırlarına alışmaya çalışarak... İç orada başlıyor, dış? Neresi acıtıyor, neresi yakıyor, neresi sevdiriyor eli? Yaklaşa yaklaşa, duyula duyula, koklana koklana, evdeki koltuklara çarpa çarpa, acı duyula duyula benliğe sınır çizmek. Çarpa çarpa. Dünyaya gelmek dünyadan gitmek kadar zor. Çok sonra bilecektim ki, doğumla ölüm bir ikiz.’’
Abilerine oldukça düşkün olan sanatçı, onların evde hep karikatür çizdiğini söylüyor. Dönemin ünlü karikatüristleriyle 10-11 yaşlarında tanıştı ve çizmeye başladı. 1920’li yıllarda Paris’e taşındılar. Burada Jean Baptiste Say Lisesi’ne gitti ve resim öğretmeninin ilgisiyle, resme daha da ağırlık vermeye başladı. Çok geçmeden Türkiye’ye döndüklerinde ise, Mevlevi tarikatına mensup hat ustası komşusundan etkilenerek, Osmanlı minyatürlerine ve hat sanatına çok ayrı bir hayranlık duymaya başladı. ‘’Hayatım boyunca yolumu çizen o oldu’’ diyor Abidin Dino, bu hayranlığı için. Tabi İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra, Bizans’ı tanıdı. Bizans’ı, fresklerini, mozaiklerini. Öyle doyumsuzdu ki, Bizans yüzlerini görebilmek için ara ara Ayasofya’nın içindeki iskelelere tırmanıyordu. Fakat yine de bir hat sanatı değildi onun için.
Abidin Dino, bu süreçte çizmeye hep devam etti. Sonunda ise hepimizin bildiği D Grubu’nu kurdular birkaç ressamla birlikte. Bu sayede ilk kez halkın karşısına sanatıyla çıkmış oldu. Aynı zamanda bu genç yaşlarında bir yandan gazetelerde röportaj yaparken diğer yandan karikatür çizmeye devam etti. Henüz politik görüşlerinin oturmadığı fakat yavaş yavaş tanınmaya başladığı dönemlerde ‘’az buçuk faşist’’ dediği Marinetti ile tanıştı. Tanıştığı kişiler arasında en önemli kişi onun için Nazım Hikmet’ti. Onun kişiliğine ve cesaretine büyük hayranlık duyuyordu. Çünkü o eleştiren ve başkaldıran biriydi ve bu istek o dönemde Abidin Dino’nun da içindeydi. Abidin Dino, Nazım’ın ‘’Sesini Kaybeden Şehir’’ isimli kitabını resimleyen ilk ressam oldu. Nazım’ın politik yolu, onu hiç korkutmadı, uzaklaştırmadı.
Eserlerinden bahsederken, ellere olan takıntısını da atlamıyor. Kendisi de dahil ailesindeki herkesin elleri çok güzeldi. Belki de, bu saplantısı bundandır diye düşünüyor. Fakat politik fikirleri oturmaya başladığında, emeği en güzel ellerle anlatabileceğini biliyordu. İlerleyen dönemlerde, dekoratör olarak SSCB’ye gitti. Sol fikirlerle burada tanıştı. Buradan Paris’e gitti. Resim yaptı, film çekimlerinde çalıştı. Eisenstein, Picasso gibi isimlerle yakın dostluk kurdu. 1939’da ise yurda dönerek, Yeniler Grubu’nu kurdu. Buradaki resimlerinde, işçiyi, zorluklarla geçimini sağlayan insanları, köylüleri çizdi. Gerçekçi, halkın yanında, özgün bir duruş sergiledi hem resimlerinde, hem yazılarında. Çünkü o, tarafını seçmişti ve söylemişti de: ‘’ Kuşkusuz anti-faşisttim. Emin ve kesin bir şekilde seçimimi yap- mıştım. İnançlı bir anti-faşisttim.’’ Tabi bunu bir kenara bırakırsak, Picasso’nun da dediği gibi ‘’doğru dürüst el resimleri çizmeyi bilen’’ bir kendisi, bir de Abidin Dino idi. O, alın terini eserlerinde yaşatmak istiyordu. 1946 yılından bahsederken, Nazım’da, tüm demokrat üniversite hocalarının da içerde olduğunu söyleyip şunu diyordu: ‘’Artık canıma tak etti! Özgür olmak, özgür düşünmek, özgürce dile getirip, özgürce yaratmak istiyorum!’’ Bunun üstüne, seramiklerinin üzerine attığı imzası bile, orağa benzetildiğinden dava açılmıştı komünizm propagandası yapıyor diye. ‘’Orak varsa, herhalde çekiç de vardır diye düşünmüş olmalılar. Böylece, orak-çekiçle komünist propogandası yapmış oluyordum’’ diyordu.
Kısacası, Paris sokaklarında öğrenci protestolarının arasında, resim, seramik atölyelerinde, film setlerinde, sürgünde geçen fakat onurlu, üretken bir hayat.
‘’Öyle sanıyorum ki bir oluşumun içindeyiz. Benim yapabildiğim, yaptığımı umduğum, son soluğuma değin yapacağım -ki önümde uzun bir zaman yok, biliyorum- bu birtakım şeylerin yaklaşmakta olduğu duygusunu yaşamak ve yaşatmak. Her zaman felaketleri düşünmemek gerek. En korkunç acılardan sonra tüm bu yaşadıklarımız olağanüstü güzellikte bir yaşama dönüşebilir.’’
Abidin Dino, 1993’da troid kanserinden Paris’te, gözlerini yumdu hayata. Cenazesi ise İstanbul’a getirilerek Aşiyan’daki aile mezarlığına gömüldü.
Keşke dolaşsaydın Nazım’la Türkiye’yi, bir baştan bir başa. Keşke yattığınız yerler müze olsaymış, sürgün şehirler cennet. Keşke yapabilseymişsin mutluluğun resmini de, buna da ne tual yetseymiş, ne boya Abidin…
7 notes
·
View notes
Text
Bir İstanbul hanımefendisi #me
#reyisgod#reyhanbasaran#pale#black#postlarım#aesthetic#blue#me#aesthetics#boho#woman fashion#fashion design#red#necklace
43 notes
·
View notes
Text
"Yalnız beyefendi ben burada bir İstanbul hanımefendisi olarak konuşuyorum güldükleriniz benim dramım"
5 notes
·
View notes
Text
Ve centilmenlik akıyo’ her yanından, bu aşkım hanımefendisi.
Ve çekingenlik akıyo’ her yanından, bu aşkın beyefendisi.
#dizyarasi#aşk#kitap#kitap alıntısı#kitap okumak#kitap alıntıları#kitaplar#sevmek#şiir#şiirler#sevilmek#sevda#sevgi#sevgili#istanbul beyefendisi#yaşlı amca#şarkı alıntıları#şarkılar#şarkı sözü#şarkı#şarkı alıntısı#Spotify
28 notes
·
View notes
Text
İstanbul Hanımefendisi olacağım dediğim günün akşamına giriş
8 notes
·
View notes
Note
Soruna biraz geç cevap verdim kusura bakma, mutfakta bir şeyler yapmaya dalmışım yeni gördüm cevapladığını iyiyim oturuyorum şu an
( bir İstanbul hanımefendisi) :))))
Tanıştığımıza memnun oldum bende Kürk Mantolu Madonna (takma adım) gerçek adım sare hatun senin nerde yaşıyosun
2 notes
·
View notes
Text
Unutulmaz acıların eşiğinden , karanlığından bir çırpıda kurtularak gökyüzünün o mas Mai aydınlığına tek bir günde yüzleşerek bakmadım ben. Ömrümden ömür çalan bak ne çalıyor şuan ; çok iyi bilirsin. Yine geldin aklıma , olsun... Bu sefer sen duymayacaksın ama belki bir gün senin de aklına gelir de bilmediğim , görmediğim, duymadığım bir sayfada karalarsın bı dizeleri...
Yol arkadaşım gördün mü, duydun mu olup bitenleri?
Kıskanıyor insan bazen basıp gidenleri
Yalnızlaşmışız iyice, üstelik de alışmışız
Hiç beklentimiz kalmamış dosttan bile
Korkular basmış dünyayı, şimdi bir semt adı Vefa
Kutsal kavgalardan bile kaçan kaçana
Anlaşılır gibi değiliz, tek bedende kaç kişiyiz
Hem yok eden hem de tanık, ne esaslı karmaşa
Ben sana küsüm aslında, haberin yok
Koyup gittiğin yerde kötülük çok
Kime kızayım, nazım senden başka kime geçer?
Benim sensiz kolum, bacağım, ocağım yok
Sen esas alemi seçtiğinden beri
Ben o saniyede bittiğimden beri
Dünya bildiğin dünya, dönüp duruyor işte
Uzun uzun konuşuruz bir gün, son İstanbul hanımefendisi
Yol arkadaşım, neredesin? ...
Tek bir şey diliyorum Allah tan benim üzüldüğüm kadar üzül günü geldiğinde...
0 notes
Text
İSTANBUL HANIMEFENDİSİ TABLOSU ALICISINI BULDU
0 notes
Text
Eski Bir İstanbul hanımefendisi anlatıyor ;
Yıl 1919 . İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
(Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık.
Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
Olur, dedim. Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.
İçerde yardımcıları çalışıyordu.
Siz gerçekten avukat mısınız, dedim. Evet, dedi.
Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
Beni affedin,dedi. İstanbul işgal altındaydı,
Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu.
Her şeyi didik didik arıyorlardı.
Biz de Anadoluya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim... !
BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.
MEKANLARI CENNET OLSUN... !
18 notes
·
View notes
Text
Bugün İstanbul’un hiç bilmediğim bir sokağına girdim. Çok tuhaftı. Evler yıkık dökük, insanlar fakir ama mutluydu. Alışık değilim böyle bir görüntüye.
Bugün bir çocuk gördüm, bir poşete ip bağlayarak uçurtma yapmış. Durup izledim, ve o an çocukluğumu hatırladım… Ben de poşetten uçurtma yapıp uçururdum. Büyüdüğüm sokaklara bir İstanbul hanımefendisi olarak gelmek güzeldi.
Bugün, bir karahindiba gördüm… :)
3 notes
·
View notes
Text
Eski Bir İstanbul hanımefendisi anlatıyor ; Yıl 1919 . İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde. Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi. Olur, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu. Siz gerçekten avukat mısınız, dedim. Evet, dedi. Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz, diye sordum. Durdu, başı öne eğildi. Beni affedin,dedi. İstanbul işgal altındaydı, Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadoluya ,Milli kuvvetlere ancak,cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim..
8 notes
·
View notes
Note
Açıkçası size yazmaktan biraz çekiniyorum. Eski İstanbul hanımefendisi havası alıyorum sizden. Ama çok da merak ediyorum bazı şeyleri. Aklıma takılanları sorsam rahatsız olur musunuz?
Eski İstanbul hanımefendisi mi? Tamamen bir 21. Yüzyıl genciyim. İstediğinizi sorabilirsiniz. İleti de gönderebilirsiniz. Bu beni mutlu eder :)
2 notes
·
View notes
Text
YouTube'da "Yaşlı Amca - İstanbul Beyefendisi" videosunu izleyin
youtube
İlk bakışta aşk mı olur?
Yoktur öyle şey
Kandırıldım a dostlar
Varmış öyle şey
Gelin görün halimi
Gelin görün halimi
Eskilerim sarhoşluk eseri
Ama hanımefendi sarhoşluk sebebi
Ve onla bakıştıktan sonra ben kesildim
Ne Roma, ne Londra
Ne Madrid, ne Viyana
Bir İstanbul beyefendisi gibi
Bir İstanbul beyefendisi
Agresif ama oldukça nazik
Bir İstanbul beyefendisi
Ve paylaşmıyor sevgisini
Bir İstanbul beyefendisi
Ve centilmenlik akıyor her yanımdan
Bu aşkın hanımefendisi
Gamzesiz gülümsüyor
Ki bence çok güzel
Ki bence çok güzel
Yıllara bedel
Yıllara bedel
Diğerleri yalnızlık eseri
Ama hanımefendi yalnızlık sebebi
Ve onla bakıştıktan sonra ben kesildim
Ne Roma, ne Londra
Ne Madrid, ne Viyana
Bir İstanbul beyefendisi gibi
Bir İstanbul beyefendisi
Agresif ama oldukça nazik
Bir İstanbul beyefendisi
Ve paylaşmıyor sevgisini
Bir İstanbul beyefendisi
Ve centilmenlik akıyor her yanımdan
Bu aşkın hanımefendisi
Bir İstanul beyefendisi gibi
Önümde İstanbul hanımefendisi
Kaynatır köpüklü kahvemi (Adeta)
Bir İstanbul hanımefendisi
Paylaşmıyor sevgisini (Adeta)
Bir İstanbul hanımefendisi
Ve çekingenlik akıyor her yanından (Adeta)
Bu aşkın efendisi
Bir İstanbul beyefendisi gibi (Adeta)
Bir İstanbul beyefendisi
Agresif ama oldukça nazik
Bir İstanbul beyefendisi
"İlk bakışta aşk mı olur yoktur öyle şey kandırıldım a dostlar varmış öyle şey, kandırıldım varmış işte istermiydim hayır asla zaten hayatım darma dağan ben darma dağanım kimseyede anlatamam babam vurdu beni, bi bıçak arkadaşımdan, bi kesende annem, ruhumu vuran o, beni kesen paramparça eden kendim özür dilerim kendim hayat çok zalim en can yakanda kendim oldum o acıyı geçirende kendim oldum"
3 notes
·
View notes
Text
29 EKİM 1937 istanbul doğumlu BÜYÜK AKTRİS ,YAZAR , EĞİTİMCİ , SOLİST , DUAYEN..
" Aç kalırım kötü rol oynamam kötü karakter canlandırmam "" diyen.
Ayrıca ;
Yunus Emre şiirlerini Almanca Fransızca ve İngizce okuyarak Yunus Emreyi tüm dünyaya tanıtan , Fransa Olimpya sahnesinde konser veren , binlerce tiyatro gösterisi olan yüzlerce film ve dizilerde oynayan istanbul hanımefendisi.
" Katıksız bir CUMHURİYET kadını "
#AYLAALGAN Hanımefendi ❤
4 notes
·
View notes