#istanbul cezaevi
Explore tagged Tumblr posts
avukatumut · 2 years ago
Text
0 notes
pazaryerigundem · 5 days ago
Text
90 yaşındaki annesi Ümit Özdağ'ı cezaevinde ziyaret etti
https://pazaryerigundem.com/haber/206186/90-yasindaki-annesi-umit-ozdagi-cezaevinde-ziyaret-etti/ -
90 yaşındaki annesi Ümit Özdağ'ı cezaevinde ziyaret etti
Tumblr media
Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın annesi Av. Gönül Özdağ ve kardeşi Prof. Dr. Hilal Özdağ Sevgili, Özdağ’ı cezaevinde ziyaret etti.
İSTANBUL (İGFA) – Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın annesi Av. Gönül Özdağ ve kız kardeşi Hilal Özdağ, Silivri Cezaevi önünde açıklama yaptı.
90 yaşında olan Av. Gönül Özdağ’ın yazılı açıklaması kızı Hilal Özdağ tarafından okundu.
“62 yıl önce 27 yaşımda bir elimde 2,5 yaşındaki evladım Ümit, karnımda ise ikinci çocuğum Ankara’da Mamak Cezaevinin kapısında eşimi ziyaret için bekliyordum” diyen Av. Gönül Özdağ, “Bugün 90 yaşında, bu kez benim elimden kızım tutuyor, az gören gözlerim, az duyan kulaklarımla zihnimden, yüreğimden geçenleri okuyor sizlere. Bu yaşımda “soğuk olur” dedikleri Silivri cezaevinde ve gerçekten soğuk bir günde 3. evladımın avukatı olarak savunduğu 64 yaşına gelmiş Ümidimi ziyaret ediyorum” dedi.
Antalya’da yaptığı konuşma nedeniyle İstanbul Başsavcılığı yetkisiz bir şekilde soruşturma açtığını anımsatan Özdağ, açıklamasında, “Bu soruşturma en başından beri hukuksuz. Evladım bir gece sırf eziyet maksadıyla Ankara’dan İstanbul’a 190 km hızla götürüldü. Baktılar atılı suç ile içeride tutamayacaklar, teskin etmek için uğraş verdiği Kayseri’deki olaylar nedeniyle uydurma bir raporu esas alarak suçladılar. Kumpas davalarında, daha önceki haksız ve hukuksuzluklarda bütün bunları görmüş olan vatanseverler Ümit’in neden içerde tutulduğunu biliyor. Uğruna nice şehit verilen gazi olunan bu vatan için evladım da saygı nöbeti tutuyor. Onunla gurur duyuyorum” ifadelerini kullandı.
Genel Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın kıymetli annesi Sayın Gönül Özdağ ve kıymetli kız kardeşi Sayın Hilal Özdağ Sevgili, Genel Başkanımızın hukuksuzca tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi önünde açıklamalarda bulundu. pic.twitter.com/mPVCY6yJyn
— Zafer Partisi (@zaferpartisi) February 7, 2025
Anne Özdağ açıklamasını, “Emekli bir hukukçu olarak cüppelerinin önünde ilik olmadığının farkında olan tüm Adalet mensuplarına büyük saygı duyuyorum ancak bu süreçte tüm haksızlık ve hukuksuzlukları yapanları bir avukat olarak önce bir gün tecelli edeceğinden emin olduğum Adaletin gerçek temsilcilerine sonra da bir anne olarak Allaha havale ediyorum.” sözleriyle noktaladı.
Tumblr media
0 notes
cengish05 · 1 month ago
Text
Santa Maria Kilisesi'ne saldırı davası başladı
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince Marmara Cezaevi karşısındaki salonda meydana getirilen duruşmada bazı tutuklu sanıklar, 4 tutuksuz sanık ve avukatlar haz��r bulunmuş oldu. Tercüman eşliğinde savunması alınan tutuklu sanık Bilel Souibgui, Türkiye’ye yasal yollarla geldiğini belirtti. Burada bulunmuş olduğu sürede herhangi bir sabıkası olmadığını ve 5 yıl aynı evde ikamet ettiğini söylemiş oldu.…
0 notes
yasinbey · 2 months ago
Text
Cezaevi Günlüklerimden
Tarih yok
Dışarıda dinlediğim şarkıları özledim. Fransızca olanları ve son attıklarımı... Buranın kötü yanlarından biri de istediğin şarkıları dinleyememek. Ne güzel, YouTube Premium almıştım, boşa gitti. Yazacak bir şey de bulamıyorum. Şu an anlık olarak özlediğim şeylerin bir listesini yaptım:
Ailem, Ati, Süme ve diğerleri.
Seninle konuşmayı, film izler gibi ders çalışmanı izlemeyi.
Ati ile yaptığım tüm eylemler.
Anime ve mangalar.
Müziklerim.
İşlerim ve fındıklı kahvem.
Yürümek.
Para çekmek (iyi hissettiriyor).
Ev yemekleri ve Yemek Sepeti.
İstediğim zaman dışarı çıkabilmek.
Özgür uyku saat dilimleri.
Dışarıdaki toprak ve yeşillikler.
İstanbul ve gökyüzü.
Gerçekleşmeyen planlar ve projeler.
İstediğim zaman duş ve yeni kıyafetler.
Senin ve benim için hazırladığım blog (TB). Bunu hatırlıyorum; sanırım içeri girmeden önce yanına geldiğimde sürpriz yapmak için açtığım bir blog idi. Allah bilir nerede, gerçi pek önemi kalmadı.
İnternet ve bilgisayarım.
Düzensizlik ve konfor alanım.
Seni özgürce düşünebilmek (kötü düşünceler olmadan).
Süreklilik taşıyan gittiğim yerler.
Sabahları hazırlanmayan kahvaltılar (sürekli kahvaltı yapıyorduk; alışık değilim ben böyle şeylere).
Cansu’ya sataşabilmek.
0 notes
elazigsurmanset · 5 months ago
Text
Avrupa’nın En Fazla Hükümlü Ve Tutuklu Barındıran Ülkesiyiz..
Tumblr media
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Karal, Türkiye'deki infaz sistemindeki sorunlara dikkat çekerek, Avrupa’nın en fazla hükümlü ve tutuklu barındıran ülkesi olduklarını, ancak aynı zamanda suç geçmişi kabarık kişilerin serbest dolaşabildiğini vurguladı. Karal, İstanbul Üsküdar’da polis memuru Şeyda Yılmaz’ın 26 suç kaydı bulunan Yunus Emre Geçit tarafından şehit edilmesi üzerine infaz sisteminin çarpıklığını gündeme getirdi. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 31 Aralık 2023 itibariyle ceza infaz kurumlarında 291 bin 911 kişi bulunduğunu belirten Karal, bu rakamın bir önceki yıla göre yüzde 14,5 azaldığını ifade etti. Ancak Türkiye'nin, hükümlü ve tutuklu sayısı açısından Avrupa'da zirvede olduğuna dikkat çeken Karal, Almanya ile kıyaslandığında Türkiye’nin neredeyse 6 kat daha fazla hükümlü ve tutukluya sahip olduğunu belirtti. Karal, her 100 bin kişiden 342’sinin ceza infaz kurumlarında bulunduğunu ve bu rakamın Avrupa ortalamasına kıyasla oldukça yüksek olduğunu söyledi. Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya'daki hükümlü ve tutuklu sayılarına bakıldığında Türkiye’nin cezaevi nüfusunun bu ülkelerden çok daha fazla olduğunu belirten Karal, infaz sisteminde büyük sorunlar olduğunu ve reformların gerekli olduğunu vurguladı. Read the full article
0 notes
gundembuca · 5 months ago
Text
Narin ’in ölüm nedeni belli oldu
Tumblr media
Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın ölümüne ilişkin Adli Tıp raporunun ayrıntıları belli oldu. Adli Tıp Raporu'na göre boğulmaya işaret eden bulgulara rastlanırken, boyun ön kas ve çene alt grubunda kanama bulgularına işaret edildi. Bu işaretler, Narin'in elle boğulduğuna yorumlanıyor. Uzmanlar, otopsi raporundaki "stertum kanama" bulgusunun küçük kızın "iman tahtası" denilen göğüs bölgesine tekme ve yumrukla vurulduğunu, vücudun birçok yerindeki kanama bulgularının boğuşma yaşandığını, direnme yaşanmış olduğunu, bu durumun yetişkin bir erkek tarafından cinayetin işlenmemiş olmama ihtimalini gündeme getirebileceğine işaret ediyor.
ÖLÜM NEDENİ BELLİ OLDU
İstanbul Adli Tıp Kurumu, 8 yaşındaki Narin'in ölüm nedenine ilişkin çalışmasını tamamladı.  Adli Tıp Kurumu'nun raporuna göre, küçük Narin'in boğularak öldürüldüğüne yönelik bulgulara ulaşıldı. Rapordaki bulgularda, boyun ön kas grubunda ve çene alt grubunda kanamaya işaret edildi. Narin, büyük olasılıkla elle boğularak öldürüldü.  Kaynak : https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/narin-nasil-olduruldu-narinin-olum-nedeni-belli-oldu,sav7sY0KJkON93bF4r-2gA/QMhlZAmWikCmIP48BzDz9Q https://www.youtube.com/watch?v=7Ct9FPFwSq4 Buca Cezaevi Yıkıldı Read the full article
0 notes
dakikamagazin · 5 months ago
Link
İşte cezaevi çıkışı ilk görüntüler! Engin Polat'ı karşılamaya gelenler, "Hala akıllanmamışlar" dedirtti
0 notes
gundemarsivi · 1 year ago
Text
Sabahattin Ali
✍🏻 Ali Erkan Güneri
https://www.gundemarsivi.com/sabahattin-ali/
“SABAHATTİN ALİ”
Hepimiz bir şeyler yazıyoruz. Ben geçen hafta O’na göndermede bulunduğum bir şiirimi (Bir Ucu Sinop Gözlerimin Diğeri Harran) paylaşmıştım. Bu doğum günü için dostlar yazdılar, şiirlerini dinledik. Öykülerini okuduk.
O yaşamaya devam edecek.
İyi ki doğmuş, iyi ki var olmuş, kim bilir kaç nesil daha onunla büyüyecek...
O'nu anmak için “Gökyüzü Mavi Yalnızlık Lacivert” adlı oyunumun Sabahattin Ali bölümünü paylaşmak istedim. Cahit Irgat'ın ağzından...
“Cahit Irgat-…Bu insanlar korkuyor, kaldırımları süpüren çöpçü benden, günden korkuyor, kaldırım boyu türkü söyleyen sarhoşlar, işçiler kendi seslerinden, yanlarından sessiz geçen bir otomobilden korkuyor. Birbirinin gözlerinden korkuyor. Korku bir kara vagon gibi çökmüş gecede bekliyor. Kara bir koltuğa konulmuş ağır ve boş bir koltuk gibi tek başına bir korku.
Ağlasana insan ağlasana...
Ağlasana insan ağlasana...Öğretmene ağlasana…
El, ayak tırnakları sökülene ağlasana, yakılan, yıkılan matbaalara ağlasana. Öğretmene.
Bir ateş çemberine sıkıştırılmış akrep gibi yazarlara, şairlere, ressamlara ağlasana…
Ağlasana sürgüne, zindana, işkenceye, ağlasana o kara günlere...
"Toprak var, sürülemez
Dostluk var, geçilemez
Sevgi var, söylenemez
Düğüm var, çözülemez
İnsan hali bilinemez
Altı üstü birmiş yerin
Üstünde insan
Altında insan"(*)
Gencecik insanları bitkin düşüren ne?
Geceden, karanlıktan korkan arı gibi, güneşi, aydınlığı seven arı gibi yaşıyordu onlar.
Bu muydu korkulan yaşantı? Sınır boylarında hikayeciler...Neden korkuluyor? Yaksalar da, yırtsalar da, yıksalar da onlardan gene izler, bir şeyler kalacaktır. Arpa boyu bile olsa...
Ağlasana insan, sınır boylarında vurulan hikayeciye, öğretmene ağlasana...
Onlar sen uyanasın diye çabalıyorlardı. Onlar, bunlar uyanmasın diye çabalıyorlardı. (Kente bakar)
İstanbul uyanıyor. İstanbul.
Dört yanında duvarları olmayan bir cezaevi...
Şehir değil, tabut bu...
(ışık söner, fonda gökyüzü vardır)
(GÖKYÜZÜ MAVİ YALNIZLIK LACİVERT
Oyun- Ali Erkan Güneri-1991)
SABAHATTİN ALİ hala yaşıyor...
Yaşamaya da devam edecek...
Istranca dağlarından güneş batıyor, doğan Sabahattin Ali’dir.
Istranca ormanlarından selam olsun...
(*)Cahit Irgat
Ali Erkan Güneri
#AliErkanGüneri #GundemArsivi #Cahitİrgat #SabahattinAli #GokyuzuMaviYalnizlikLacivert #oyun #siir #aci #yas #hasret #edebiyat #hayat
Tumblr media
0 notes
haytaogluyunus · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
ANMA
TÜRK SİYASİ HAYATINA DAMGASINI VURMUŞ VE PARTİ BAŞKANLIĞINDAN ÇEKİLDİKTEN SONRA MERHUM BAŞBUĞUMUZ ALPARSLAN TÜRKEŞ'İ YALNIZ BIRAKMAMIŞ OLAN VE SON ZAMANLARINDA BİZATİHİ TANIŞMA ŞEREFİNE ULAŞTIĞIM, EVİNDE BAŞBAŞA SOHBET ETME İMKANINA KAVUŞTUĞUM
OSMAN BÖLÜKBAŞI'NIN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE RAHMETLE ANIYORUM.
1913'te doğdu.[1] Doğum yeri o yıllarda Mucur, Kırşehir'e bağlı olan günümüzde ise Hacıbektaş, Nevşehir'e bağlı olan Hasanlar köyüdür. Orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. Yüksek öğrenimini Fransa'daki Nancy Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü'nde yaptı. Buradan 1937 yılında mezun oldu. 1938 yılında Türkiye'ye dönerek Kandilli Rasathanesi'nde asistan olarak çalışmaya başladı. 1940 yılında Haydarpaşa Lisesi'nde öğretmenlik yapmaya başladı. 1946 yılında Demokrat Parti'ye girdi ve parti genel müfettişliğine atandı. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına karşı sert bir politika izlenmesini isteyen bir grup ile birlikte 1947 yılında Demokrat Parti'den ayrıldı.
Temmuz 1948'de Millet Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 1949 yılında İsmet İnönü ve Celâl Bayar'a komplo düzenlemek iddiasıyla tutuklandıysa da kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 1950 Türkiye genel seçimleri'nde Millet Partisi'nin tek milletvekili olarak Kırşehir'den TBMM'ye girdi. Partisi, laikliğe aykırı politika ürettiği gerekçesiyle 1953 yılında kapatıldı. Bunun üzerine Şubat 1954'te bir grup eski Millet Partisi üyesi ile birlikte Cumhuriyetçi Millet Partisi'ni kurdu ve genel başkanlığına seçildi.
1954 genel seçimlerinde bu ilde %44 oy alarak yeniden Kırşehir milletvekili seçilince, Demokrat Parti hükûmeti Kırşehir'i ilçe yaptı ve Nevşehir'e bağladı. Kırşehir 3 yıl boyunca ilçe olarak kaldı. Bu dönemde hükûmete eleştiriler yöneltti. Temmuz 1957'de TBMM'ye hakaretten tutuklandı. Kırşehir, Haziran 1957'de yeniden il durumuna getirildi, ancak eski kazalarından Avanos, Kozaklı ve Hacıbektaş Nevşehir’de kaldı. Köyü Hasanlar köyü de yeniden il olan Kırşehir'e bağlanmayarak Nevşehir'e bırakıldı. Bu durumda, Ekim 1957 Türkiye genel seçimleri'nde, Cumhuriyetçi Millet Partisi'nden seçilen 4 milletvekilinin arasında yer aldı. Seçim günü hapiste olduğu için milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. koğuşunda mahkûmların önünde yaptı.
1958 yılında DP'ye karşı güç birliği oluşturmak amacıyla Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi'nin ile birleşmesiyle kurulan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin Genel Başkanlığına seçildi. 1959 yılında 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.
27 Mayıs Darbesi'nden sonra 6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961 tarihleri arasında Kurucu Meclis Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Temsilciliği görevini yürüttü. 1961 genel seçimlerinden sonra uzlaşmaz bir tutum takınarak koalisyon hükûmetine katılmayı reddetti. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Haziran 1962'de İsmet İnönü'nün kurduğu koalisyon hükûmetine katılınca, 28 milletvekiliyle birlikte partiden ayrılarak yeniden Millet Partisi'ni kurdu ve genel başkanlığına seçildi. Millet Partisi, Şubat 1965'te Suat Hayri Ürgüplü başkanlığındaki koalisyon hükûmetine katıldıysa da kendisi kabinede görev almadığı gibi hükûmete eleştiriler de yöneltti. Arkadaşlarıyla beraber kurduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ise 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi adını aldı.
1972 yılında Millet Partisi genel başkanlığından ayrıldı. Yerine eski Genelkurmay Başkanı Cemal Tural geçti. 9 Eylül 1973 tarihinde de, 1961 yılından beri seçildiği Ankara milletvekilliğinden istifa ederek aktif siyasetten çekildi. 6 Şubat 2002 tarihinde Ankara'da öldü.
0 notes
pazaryerigundem · 2 months ago
Text
Bakan Tunç: Türkiye genelinde 106 özel cezaevi kurulacak
https://pazaryerigundem.com/haber/194873/bakan-tunc-turkiye-genelinde-106-ozel-cezaevi-kurulacak/
Bakan Tunç: Türkiye genelinde 106 özel cezaevi kurulacak
Tumblr media
Yeşilay, 26 Kasım 2024 tarihinde başlattığı “Bağımsızlık Seferberliği” kapsamında kurumlar arası iş birliği ağını genişletiyor. Bağımlılıklarla sahada daha etkin mücadele için Türkiye genelinde seferberlik başlatan Yeşilay’a Adalet Bakanlığı da anlamlı bir destek verdi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sadece uyuşturucu suçlarına yönelik Türkiye genelinde 106 özel cezaevi kuracaklarını söyledi.
İSTANBUL (İGFA) – İçişleri Bakanlığı ile seferberlik ilan eden Yeşilaybu kez seferberliğin kapsamını genişleterek Adalet Bakanlığı ile ortak bir protokol imzalamak üzere bir araya geldi.
Yeşilay Genel Merkezi Sepetçiler Kasrı’nda Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç iki kurum arasında gerçekleşecek işbirlikleri ve ortak uygulamalara ilişkin önemli bir protokole imza attı.
İmzalanan protokolle, önceliklebağımlı yükümlülerin Yeşilay Danışma Merkezleri’nden (YEDAM) rehabilitasyon desteği almaları amaçlanıyor. Ayrıca protokol çerçevesinde, bağımlılıklarla mücadele konularında Yeşilay tarafından hazırlanan seminer, eğitim ve organizasyonlarınAdalet Bakanlığı Akademi bünyesinde düzenlenmesi de ön görüldü.
BAKAN TUNÇ: BAĞIMLILIKLA TOP YEKÛN MÜCADELE İÇİNDEYİZ
Yeşilay Genel Merkezi’nde gerçekleşen protokol imza töreninde konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Yeşilay’ın uzun yıllardır bağımlılıklarla mücadelede elde ettiği deneyim ve birikimin çok kıymetli olduğunu söyledi.
Adalet Bakanlığıyla yapılan protokolün anlamlı olduğunu kaydeden Bakan Tunç, “Özellikle son yıllarda uyuşturucu suçlarına yönelik cezalar artırıldı. Otuz yıla varan cezalar var. Hatta meseleye artırım sebebiyle beraber baktığınız zaman, iki yıldan başlayarak kırk yıla kadar ceza veriyoruz. Kullanana ayrı ceza, imal edene, ihraç edene, satana, farklı farklı cezalar var. Okul çevresinde ya da çocuklara yönelik bir satış söz konusu olduğunda cezalar daha da yükseliyor. Bunları ceza kanununda düzenleyerek hayata geçirmiştik. Hem infazda hem ceza mevzuatımızda bu derece ağır yaptırımlar olmasına rağmen hem dünyada hem ülkemizde uyuşturucu suçları özellikle giderek artmaya ve toplumu, insan sağlığını geleceğimizi tehdit etmeye devam ediyor. Dolayısıyla gençliğimizin kaybolmaması lazım. Bu anlamda topyekün büyük bir mücadele içerisinde olmalıyız” dedi.
Bakan Yılmaz Tunç, konuşmasında bağımlı yükümlülerin rehabilite edilerek yeniden topluma kazandırılması gerektiğini söyledi.
Tumblr media
YILMAZ TUNÇ: ‘’UYUŞTURUCU SUÇLARINA YÖNELİK 106 CEZAEVİNİ HAYATA GEÇİRİYORUZ.’’
Bakanlık olarak yeni bir uygulamayı başlattıklarını açıklayan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sadece madde bağımlısı yükümlülerin uzmanlar tarafından rehabilite edildiği, cezasını çektiği yeni özel cezaevleri kurduklarını kaydetti.
Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde de aynı çalışmayı yaptıklarını belirten Bakan Tunç, “Sadece uyuşturucu suçlarına yönelik cezaevleri bunlar ve onların orada tedavileri de yapılmaya devam edecek. Üçüncüyü de Bolu’da planlıyoruz. Bunlar pilot uygulamalarımız. Bunları bütün ülke geneline önümüzdeki beş yıllık bir plan dahilinde yaymak üzere 106 cezaevi olarak planladık. Cezaevlerimizin bir kısmını sadece uyuşturucu suçlarına hasrederek burada uzmanlar eşliğinde gerek Sağlık Bakanlığımızdan gerek Aile Bakanlığımızdan ve en önemlisi de Sivil Toplum Kuruluşu ve kamuya yararlı dernek statüsünde Yeşilay’ımızın uzmanlarından yararlanarak bu cezaevlerimizde uyuşturucu suçlularının rehabilitasyonuna yönelik çalışmaları sürdüreceğiz. Bu konuya önem veriyoruz. Özellikle çocuklarımızı, geleceğimizi, gençlerimizi tehdit eden,geleceğimizi karartan, zehirleyen bu illetten ülkemizi kurtarmanın gayreti içerisindeyiz” diye konuştu.
Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç ise Yeşilay’ın İçişleri Bakanlığı ile birlikte başlattığı Bağımsızlık Seferberliği’nin toplumun tüm kesimlerini kapsaması için çalıştıklarını belirterek, Adalet Bakanlığımız ile yaptığımız protokol bu anlamda büyük önem taşıyor. Bu ülkede yaşayıp bağımlılık konusunda Yeşilay’ın desteğine ihtiyaç duyan her bir vatandaşımıza ulaşmaya çalışacağız” dedi.
Doç. Dr. Mehmet Dinç, bağımlılık endüstrisinin daha fazla insanı bağımlı yapabilmek için her türlü yöntemi denediğini, Yeşilay’ın da tüm imkânlarıyla bu girişimleri önlemeye çalıştığını sözlerine ekledi.
Tumblr media
0 notes
sondakika02com · 1 year ago
Text
Tumblr media
Kaza yapan cezaevi aracındaki mahkumların İstanbul´dan Bitlis´e götürüldüğü öğrenildi http://dlvr.it/T1CTLL
0 notes
nekadarhaber · 2 years ago
Text
Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna neden tutuklandı, olay ayrıntılar
Tumblr media Tumblr media
Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna neden tutuklandı, olay ayrıntılar...Korkusuz Gazetesi Yazarı Can Ataklı, kişisel sosyal medya platformu üzerinden Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna olayına dair birbirinden çarpıcı detaylar paylaştı. İşte o sözler: AKP tarihinde ilk defa kendilerine yönelik bir operasyon oldu. İkisi de kendi alanlarında çok önemli isimler. Biri Varlık Fonu'nun eski başkanı Mehmet Bostan diğeri de Turgut Özal'dan bu yana bütün iktidarlarla çok yakın ilişkileri olan, Tayyip Erdoğan'a da ona doktor bulacak kadar çok yakın bir isim olan Bülent Göktuna tutuklandılar. Hiç beklenmedik bir olayda. Her iki kişi de bunu beklemiyordu. Bir anda başlayan tutuklamalarla olay başka bir yere evrildi. Mehmet Bostan, AKP bürokrasisi içinde en namuslu olarak bilinen isimlerden biri. 57 yaşında devletin çeşitli kademelerinde çalışan ama asıl kendi işi olan biri. Sigorta işleri var, finans işleri var. Tayyip Erdoğan ile birlikte 2013'ten itibaren devlet katında da çalışmaya başlıyor. Ağustos 2013'ten itibaren Türkcell yönetim kuruluna getiriliyor AKP hakimiyeti olunca. 26 Şubat 2016'da da Özelleştirme İdaresi Başkanı oldu. O dönem Binali Yıldırım Başbakan. 15 Temmuz darbesi oldu. 26 Ağustos 2016'da Binali Yıldırım'a yani Başbakan'a bağlı olarak Varlık Fonu kuruldu. Kasım ayında Mehmet Bostan başkan oldu. O başkan olurken iki isim de yardımcısı oldu. Biri Tayyip Erdoğan'a tam teslim olan, biat eden Gazeteci Yiğit Bulut diğeri Kerem Alkin. 2017'de referandum yapıldı ve Türkiye'nin fişi çekildi. Erdoğan bu referandumla büyük bir yetki aldı. Cumhurbaşkanı bütün bu yetkileri aldıktan sonra 8 Eylül 2017'de Mehmet Bostan görevden alındı. O zaman da çok şaşırtıcı olmuştu çünkü bizzat kendisinin tavsiyesi ile o göreve getirilen Bostan bu kez yine kendisi tarafından görevden alındı. Neden alındı. O sırada bir sorun mu vardı, usülsüzlük mü vardı kimse bilmiyor. 29 Mart'ta Mehmet Bostan Turkcell'deki üyelikten de ayrıldı. 2018'de Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. 10 Eylül'de Varlık Fonu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bağlandı, başkanı kendisi oldu vekili ise damadı Berat Albayrak oldu. Bülent Göktuna ise 1980'lerin sonunda Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde ortaya çıkan, Londra merkezli şirketi olan, aynı Mehmet Şimşek gibi finans şirketleri ile bağı olan, danışmanlık yapan bir şirketi var. Özal'dan bu yana bütün başbakan ve cumhurbaşkanları ile özel ilişkisi olan bir isim. Turgut Özal bunu alıp Belek'e götürüyor ve buraya bir golf tesisi aç diyor. Üst düzey turistler için. Çok lüks bir alan kurdu ve İstanbul sosyetesinde de tanınır hale geldi. Bir anda kaymak takımının da çok tanıdığı bir isme dönüşüyor. Özal'dan sonra Demirel ile az, Çiller ve Mesut Yılmaz ile çok iyi ilişkileri oldu ve derken Tayyip Erdoğan ile devam etti. Neyi hallediyor bu bilinmiyor. Özellikle uluslararası finans konularında yardımcı olduğunu yakından biliyorum. Erdoğan'ın Cem Uzan'a ait Telsim'in satışında da yine o var. Çok ilginç bir isim Erdoğan ile tek bir fotoğraf karesi bulunmuyor. Hasan Yeşildağ'ı çok yakından tanıyor ki Yeşildağ Erdoğan'ın cezaevi işlerini organize eden biri. Bülent Göktuna o kadar yakın bir isim ki Tayyip Erdoğan rahatsızlanında Srilanka'dan doktor bulup onu Erdoğan ile tanıştıran bir isim. Geçen yıl bu zamanlar sessiz sedasız bir soruşturma başlıyor. Mehmet Bostan'ın, işadamı Bülent Göktuna ile Türkiye'ye yurtdışından gelen 25 milyar dolarlık bir krediden 25 milyon dolarlık bir komisyon almışlar ve bunu kendi üzerlerine geçirmişler iddianameye göre. Şimdi her iki ismin tutuklanması, bir takım yolsuzlukların açığa çıkarılması ve hesap verilmesi gerektiğine dair bir işaret olabilir. Ancak, kesin bir şey söylemek için henüz çok erken. İlerleyen günlerde daha fazla bilgi ortaya çıkacak ve durum netleşecektir. Read the full article
0 notes
apsny-news · 2 years ago
Text
“Oğlumun hapishaneden cenazesi çıkmasın” - bianet
Fotoğraf: MA Haberin Kürtçesi için tıklayın İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, Denizli T Tipi Cezaevi’nde tutulan ağır hasta tutuklu Ekim Polat’ın tedavi ve sağlığa erişimindeki sorunlara dair basın toplantısı düzenledi. Denizli T Tipi Cezaevi önünde oğlunun taleplerinin karşılanması için oturma eylemi de yapan anne Songül İlker dünkü basın toplantısında yaptığı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
isvicreninsesi · 2 years ago
Text
Cenevre'de siyasi tutsaklara yönelik işkence tartışıldı
Tumblr media
CENEVRE- Cenevre'deki İnsan Hakları Konseyi Toplantısı'nda politik tutsaklara yönelik işkence ve hak ihlalleri tartışıldı. 52'nci İnsan Hakları Konseyi Toplantısı, İsviçre'nin Cenevre kentinde bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Ofisi'nde 27 Şubat'ta başladı ve 4 Nisan'a kadar sürecek. İnsan Hakları Konseyi Toplantısı'nın bugünkü oturumunda 18 Mart Politik Tutsaklarla Dayanışma Günü vesilesiyle Türkiye ve Kuzey Kurdistan'daki cezaevlerindeki politik tutsaklara yönelik işkence ve ağır hak ihlalleri tartışıldı. Bağımsız bir kurum olan Hakları ve Özgürlükleri Koruma Uluslararası İttifakı (AİDL) adına oturumda söz alan Siyasetçi Ramazan Baytar, cezaevlerinde yaşanan ihlallere ilişkin bir sunum yaptı. “TUTSAKLAR ÖLÜME TERKEDİLİYOR” Baytar, şöyle dedi: "Ne yazık ki, Türkiye’deki hapishanelerde ölüme mahkûm edilen binlerce Türk ve Kürt tutsağın kaderini hiçbir ilgi çekmiyor ve değiştirmiyor. Dikkatinizi tam da bu on binlerce mahkûma çekiyoruz! Bu nedenle sadece birkaç örnek olaydan bahsetmek gerekirse: 2 Mart'ta Suruç ilçesinde gözaltına alınan Mehmet Samur, Adle Samur ve Reşat Yıldız Urfa Barosu İnsan Hakları Merkezi personeli tarafından bildirilen işkence ve insanlık dışı muameleye maruz kaldılar. Personel, işkence ve kötü muamelenin görünür olmasına rağmen doktorların İstanbul Protokolü'nü uygulamadıklarını iddia etti. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi avukatlar, 'Urfa terörle mücadele şubesinde bir anne ve babaya işkence yapıldı. Dayak, kaba dayak, boğma, çukura atma, kafasına silah dayama' bilgilerini verdi. Ayrıca 9 Mart'ta Antep'te Umut Polat, Kocaeli'de (Kandıra F Tipi Cezaevi) Hasbi Aydemir ve Ramazan Benice, 11 Mart'ta Şaban Kaygusuz (Kayseri Bünyan 1 Nolu T Tipi Cezaevi) tutuklular işkence ve insanlık dışı muamele ile mağdur oldu. İnsan Hakları Konseyi'nden ve İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nden bu insanların maruz kaldığı sayısız adaletsizlik ve ihlale dikkat çekmeye başlamasını istiyoruz." Read the full article
0 notes
seslimeram · 1 year ago
Text
Çözümsüzlük
Tumblr media
Çözümsüzlük vaaz olunuyor. Bitimsiz bir halde var edilen yeni ülke tiradında biteviye bir süreklilik olarak her şeyin o çözümsüzlük bağına terk edilmesine devam olunuyor. Yolun, yordamın, anlam ve sözün, meramın her şekilde tüm o bağnazca halin içinde tümden açık bir biçimde çözümsüzlük sapağına meyil ettirilmesi kesintisiz kılınıyor. Durup da bir kere tek bir an ne oluyor diye soran eden yok artık. Durup da bu hal perişanlık nicedir diye hiç hayıflanan yok. Sosyal, politik, ekonomik ve müşterek hakların / eylemin talan edildiği bir zemin aralıksız bir biçimde o çözümsüzlük ekseninde bina ediliyor. Yarın şimdiden ol mahvın pençesine rehin kılınıyor. Her gün bir öncesinden de ağır sınavların esiri kılınıyor artık. Behemehal reel politiğin sunduğu her dönemeç / her hamle tüm bu halin bütün bütün ol çözümsüzlük girdabının da nasıl temellendirildiğini göstere geliyor. Dirençli bir yok sayma, süreğen bir hakir görme, aralıksız bir nefrete yem kılma halleri içinde ülkenin feleği şaşırtılıyor artık. Topyekun kurumsallaştırılan nefret edimi, yeniden ve yılmadan var edilegelen ayrımcılık halleri, yaftalamalarla bir ve beraber o çözümsüzlük aksi tüm bu modern zamanları, şu yeni ülkeyi bir açık cezaevi kılıyor kim ne derse desin.
Bir cerahat sarmalının ortasına konuşlandırılıyor ülke. Yaşatan, yaşam veren, ufuk açan bir yerden çıkış peyderpey kılınıyor. Bugünün mahveden retoriklerinin peşinde koşan eden yer ülke vasfını yitiriyor artık. Bütünleşik olagelen madun siyaset aktörlerinin eline oyuncak kılınmış bir menzilin varlığı söz konusu ediliyor. Geçmeyen geçmişi tekrarlayan, bununla övünerek bir yarın projeksiyonuna girişilen yerde hayat mahvın kılınıyor artık. Tümü birden bir istikamet devşiren madun siyaset aktörlerinin yıkıcılığı, çözümsüzlüğü tam anlamıyla var eden muktedirin yolunda yürüyen muhalif partilerin birlikteliğinde bu kavramlar birbirini tamamlar. Bir deney sahnesi kılınmış olagelen yerde hayatın ehveni kalmaz, bırakılmaz. Mutlak teslimiyetçiliğin vaz olunduğu bir zeminde genel geçer değil artık doğrudan bir şiddet mefhumunun / aba altından sallanan sopaların refakatinde belli bir yoğunluk var edilir. Yeni ülke, yenilenmiş demokrasi denilirken, kırk bir parça yama ile çıkagelen / bugünlere getirilmiş ol anayasanın dahi üstünün çizildiği bir mahvetme hal ve isteminde hak talanına devam olunur. Bütünüyle çözümsüzlük girdabına düşmüş olan yerde seçim gümbürtüsü sırasında sökün eden tavırlarla, yönlendirme ve yinelemelerle bir ve beraberce o madun siyaset aktörlerinin vurdulu / kırdılı halleri bir ülkeyi geriye doğru taşır. Bugünün hali, bugün şimdi var edilenlerle yarına taşınanların sunduğu her şey, imge o primitif yapının, gücü elinde tutan muktedirin var ettiği ülkenin hali perişanlığını göstere gelir.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “İstanbul Havalimanında bir yurttaş Türkçe bilmeyen annesini 2,5 saat boyunca havalimanından çıkaramadığını söyledi, Kürtçe hizmetin olmamasına tepki gösterdi.
Tepkisini videoya kaydederek paylaşan yurttaş, "2,5 saattir annem okuması yazması olmadığı için rehin, vergisini ödediğim ülkenin memuru görevlisi bana yardımcı olmadılar. Arabın dili var, Azerinin dili var, İngilizin dili var, benim annemin yok. Benim annem anlatamadı kendisini, 2,5 saat boyunca şu kapıdan dışarı çıkaramadım" ifadelerini kullandı.
İstanbul Valiliği tarafından yapılan açıklamada video "art niyetli", "devlet aleyhine propaganda" ile itham edildi. Olayın 17 Ocak 2024'te yaşandığı belirtilen açıklamada, Van'dan İstanbul Havalimanı'na gelen kadının uçağa binmeden önce Refakatlı Tekerlekli Sandalye hizmeti için başvurmadığı savunuldu.
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
"17.01.2024 TK2751 Van'dan İstanbul Havalimanı’na gelen 1944 doğumlu S.Ç.’ nin uçaktan iniş süreci şu şekilde gerçekleşmiştir:
14.26 Uçak piste iner,
14.36 Körük kapısındaki uçaktan çıkar,
14.44 Tekerli sandalye ile alınır,
14.51 Bagaj alım salonuna bırakılır,
15.05 6A bagaj bandı yanına geçer,
15.39 Bagajını alır,
15.41 Bagaj alım salonundan çıkar,
15.42 Bagaj alım salonu önünde video çekilir.
S.Ç. isimli vatandaşımız, Van’dan İstanbul Havalimanı’na gelmiştir. Vatandaşımızın ya da yakınlarının, uçağa binmeden önce talepte bulunması gereken Wheel Chair (Refakatli Tekerlekli Sandalye) hizmeti için başvurmadığı, Van’dan hareket ederken anlaşılmış ve İstanbul Havalimanı’nda gerekli talep, uçak ekibi tarafından yapılmıştır. Uçuş ekibinin yaptığı talep doğrultusunda vatandaşımıza uçaktan inişinden, Havalimanı çıkış noktasına kadar talep edilen hizmet verilmiştir.
Yaşlı vatandaşımızla ilgili çekilen videonun tamamı en hafif tabirle art niyetli olup, devletimiz aleyhine propaganda yapmaktan öte amaç taşımadığı anlaşılmaktadır."
Çözümsüzlük nasıl da kendiliğinden görünür kılınan bir mefhum oluyor bir kere daha en küçük vakada dahi ötekileştirme / ayrıştırma hamlelerinden görünür kılınır. Görünen ve kayıt altına alınmış olanın olabildiğince hızlı bir biçimde inkarla yolunu bu devletin her ne şekilde kesiştirmiş olduğunu da örnekler tek bir vaka. Kürd dilini bu ülkenin kadim halkları olarak değerlendirilen gel gelelim hiçbirisini anmadıkları bir çerçeve içerisinde yok addeden devletlinin bugün ulaştığı merhalenin utancı her ne yana düşer sahiden de! Bitimsiz bir kindarlıkla, çözümsüzlüğü bir çözüm hali olarak dayatarak, güncelleyerek hiç aralıksız bu önyargı hallerini devam ettirerek ama öyle ama böyle Kürd halkının varlığını da dilini de inkar etmeyi sürdürerek hangi ülkeye varılabilir ki. Sözüm ona sorunları çöze duran bir iktidar kliğinin ulaştığı seviye günbegün daha kalıcı bir biçimde Kürd siyasetini, yaşayışını, eylemini, dilini ve kültürünü hedef kılarken, kuru kuruya öyle değildir aslında böyledir yollu ezber okuyan açıklamaların ışığında hangi sorun çözülebilir. Dahası bu ülkenin heder edeceği bir asrı daha var mıdır? Düşünür müydünüz?
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Gazete Sabro, Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 21 Şubat Dünya Anadil Günü kapsamında Beyoğlu’nda bulunan İHD binasında “Dünya Anadil Günü’nde Süryanicenin Dünü ve Bugünü” başlıklı bir panel gerçekleştirdi.
Toplamda 2 oturumdan oluşan panelin moderatörlüğünü gazeteci Marta Sömek yaptı. Panelde, SÜDEF Başkanı Evgil Türker, Süryani Kadın Derneği’nden (SÜRKADİM) Teodora Hobil, İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon adına Gülistan Yarkın, aktivist Altan Açıkdilli, Jineps’ten Yaşar Güven ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bülent Bilmez konuşmacı olarak yer aldı.
‘Süryanice Türkiye’de Yok Olma Tehlikesi Yaşıyor’
Panelin açılış konuşmasını yapan Evgil Türker ilk olarak Süryaniler’in yaşadıkları coğrafyalarda karşılaştıkları sorunlara değindi. Süryanice’nin bugün Türkiye’de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Türker, “ Asırlar önce Mezopotamya’nın ve Ortadoğu’nun en güçlü eğitim, bilim, edebiyat, ticaret ve iletişim dili olan Süryanice, bugün Türkiye’de yok olma tehlikesini yaşamaktadır” diye ifade etti.
Açılış konuşmasının ardından söz alan Gülistan Yarkın, konuşmasına SÜDEF’in tarihçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi vererek başladı. Komisyonun 1994’te yılında, Azınlık Hakları İzleme Komisyonu olarak kurulduğunu, 1997’de ise şu anki ismini aldığını belirten Yarkın, “6-7 Eylül olayları Türkiye’de konuşulmazken komisyon pogromla ilgili bir sergi hazırladı. 2005 yılında ise Ermeni Soykırımını ilk defa soykırım kelimesini kullanarak andı. 2013’te komisyon Süryanilere dair de bir sergi düzenliyor. Devamında da Zaz ve çevresindeki Süryani köylerine dönük saldırılarla ilgili bir rapor hazırladık” diye belirtti.
Bethnahrin Kadınlar Birliğinden Anadil Mesajı
Yarkın’ın konuşmasının ardından Bethnahrin Kadınlar Birliği’nin (HNB) panele gönderdiği mesaj okundu. Anadilin öneminin belirtildiği mesajda, “Dünya üzerinde farklı coğrafyaların, tarihsel, siyasal etkilerin doğurduğu renk, karakter, kültür, dil, din farklılıkları çoğu zaman sekter görüşler tarafından bir organizma hatası, bir zayıflık olarak görülse de; aslında dil, kültür, din farklılığı ve çokluğu büyük bir zenginliği tasvir etmektedir. Tek bir çiçekten oluşan bir bahçe bir yandan güzel olsa da, farklı renk, boyuttaki çiçeklerin oluşturduğu bahçe daha zengin, daha sağlıklı ve göz alıcıdır” ifadeleri kullanıldı.
Ardından aktivist Altan Açıkdilli konuşmasına; Çerkesçe, Kürtçe, Lazca, Ermenice, Hemşince, Zazaca, Rumca, Çeçence, İbranice, Boşnakça, Pomakça, Süryanice dillerinde merhaba diyerek başladı. 2012 yılında birçok kurum ile beraber Türkiye’de ilk defa Taksim Meydanı’nda Dünya Anadil Günü’nü kutlamak için meydana çıktıklarını belirten Altan, ”Bu 2007’den beri süren; halkların, kurumlarının, temsilcilerinin, bir araya gelerek ‘asimilasyonu engellemek için bir şeyler yapabilir miyiz’ sorusunun sonucuydu” diye ifade etti.
‘Anadilimizi Kaybetmemeliyiz’
Panelin ikinci oturumu Teodora Hobil’in Süryanice yaptığı konuşma ile başladı. Etkinliği düzenleyenlere derneği adına teşekkür ederek sözlerin başlayan Hobil, “Biz halk olarak ana dilimizi kaybetmemeliyiz. Çünkü onu kaybettiğimizde kimliğimizi, vatanımızı, ailemizi, annemizi kaybetmiş olacağız. Süryanice, Ortadoğu’da, Bethnahrin yani Mezopotamya’da ve hatta tüm dünyada tanınan ve mirası olan eski bir dil. Fakat bugün maalesef unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuş bir dil. Bizler de dilimizin gittikçe zayıfladığının farkındayız. Bu nedenle de Süryani kadını olarak, ilk eğitim olan annelerin, dilimizi yaşatmanın önemini kavraması için uğraşmaktayız” diye ifade etti.
Panel, Jineps Gazetesi’nden Yaşar Güven’in konuşmasıyla devam etti. Türkiye’de birçok anadilin yok olduğuna vurgu yapan Güven, “Bu coğrafyanın yeni anadillere mezar olmaması gibi bir sorumluluk bizi bekliyor” diye konuştu. Ülkedeki “tekçi yapıya” karşı ortak bir dayanışmayla mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yapan Güven, “Mücadeleyi omuzlarımız birbirine değdirerek sürdürmek durumundayız” diye ifade etti.
Dilsel Soykırım Da Kabul Edilmeli
Panelde son olarak eğitimci ve yazar Muzaffer İris söz aldı. Türkiye’de anadillerinin unutulmaya yüz tuttuğunu ve bugün birçok insanın anadilini bilmediğini belirten İris, “Biz hep Seyfo’yu, soykırımı konuşuruz. Ben dilsel soykırımın da kabul edilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Ben soykırıma uğradığımda dilim de soykırıma uğradı” diye konuştu.
Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Daha sonra, SÜDEF ve Gazete Sabro’nun Anadili Günü’ne dair talepleri okundu. Talepler şöyle sıralandı:
*Tehlike altındaki diller arasında yer alan Süryanicenin öğrenilmesi, kullanımı ve koruma altına alınması için hukuki haklar sağlanmalı ve somut adımlar atılmalıdır.
*Süryanice anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, devlet tarafından okul açılmalı, öğretmen istihdam edilmeli ve materyaller sağlanmalıdır.
*Birçok ülkede sahip olunan Süryanice teolojik ve diğer eğitim hakları, Türkiye'de akademik olarak kabul edilmeli, resmi ve idari yetkiler sağlanmalıdır. Bu bağlamda okullar ve enstitülerde Süryanice kaynak ve kapasite sağlanmalıdır.
*Süryanice anadili üzerine çalışmalar yürüten basın organları ve kurumlar desteklenmelidir.
*Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren ve Türkiye tarafından 2 Ekim 1995’te onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin anadilini kapsayan üç maddesine Türkiye tarafından konulan çekinceler kaldırılmalıdır.
*Anadili yaşatmak bir halkı yaşatmaktır. Tüm dillerin Anadili Günü kutlu olsun.
Çözümsüzlük bir istikamet kılınırken, Türkiye sathı mahallinde yaşayan öteki olaraktan anılan Süryani halkının var ettiği bu sesleniş o yakıcı yok saymaya karşı bir istenci ortaya serer. Tümüyle göz ardı edilmiş olan bir halkın hakikatinden bir kesiti var eder. Bugün ol sözüm ona yenilendiği söylenen menzilinde daha bir asır öncesinde konuşulabilen, çokça nüfuzu bulunan bir kitlenin anadil hakkının dahi çok görülmesinin utancı çözümsüzlüğün her nerelere sirayet etmiş olduğunu da göstere gelir. Yok sayılanlar için, Memduh Çalışkan’ın Kürtçe için dediği bahislerin birebir karşılığını Süryanilerin kelamında ortak bir izlekte görebilmek mümkündür. Anadili var etmek bir halkı yaşatabilmektir. Bugünün ülkesinde, bir kelaynak sürüsü kadar bırakılmış Süryani halkının, Ermeni, Rum, Yahudi, Kıpti gibi pek çok farklı inanç ve dile haiz insanların ortak istenci de bir kere daha günyüzü bulur. Türkiye Cumhuriyetinin var ettiği Türkçe sınırlarının ötesinde kendisinin yaşamasındaki bir temel olan dilini, yaşam pratiklerini, her anlamda iletişim ve diyalektik bağları muhafaza edebilmek. Hiç bitimsiz bir kısır döngü tartışması içerisinde unutuşa terk edilmek istenen o ötekinin asli unsur olduğu gerçekliğini göz ardı etmeden sahiden de hakkı tanzim edebilmek mesel edilmeyecekse, onca eşit yurttaşlık lafzı boş laftan ötesi olmaz, değil mi?
Çarçabuk, doğrudan var edilmiş iki örnek çözümsüzlük bağında bu ülkenin yönetim katı ve tüm o sabit fikirliliğin her neyi yok saydığını örneklemeye yeter. Şubat’ın 21’i Anadil Günü olarak kutlanırken, meclis oturumunda önce Kürtçe, ardından Lazca engellenir. Ol hassasiyetlerini başka konularda göstermesi gereken saray soytarısı meclis başkanı tipin var ettiği istemezükçülük / değnekçi kılınmış mecliste yer işgal eden muktedir ve faşist akım temsilinin sunduğu harala gürele içerisinde gerçeklik bir kez daha unutturulur. Tüm ve yaygın bir biçimde çözümsüzlük vaaz olunurken, geleceğini her nerelerde şekillendirip yoluna devam edecektir bu ülke! Anti-faşist ve bir gelenek gibi sarıp kuşatan tekillik dolu sığ sulardan ötede başkalarının da bu ülkede haklarının olduğunu sahiden idrak etmeye daha çok var mıdır? İstibdat güncelliğini yinelerken, gücünü her defasında daha ağır bir yıkım adına toparlayıp dururken, çözümsüzlükte ısrar, karanlıkta kalmaktaki bu inadın sonu cehennemin ta kendisi değil midir? Ezber şablonlar, benzeş tepkimelerden illallah gelmemiş midir, hala gelmemiş midir?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Artwork By Nask via Rudaw
1 note · View note
gundembuca · 1 year ago
Text
Avukat Mehmet Girgin“Buca için ben de varım” dedi
Tumblr media
Buca’da belediye başkanlığı için bir aday adayı daha Avukat Mehmet Girgin “Buca için ben de varım” dedi AK Parti’nin kuruluşundan bu yana ilçe yöneticiliği, Buca ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Üyelikleri, AK Parti Buca İlçe Başkanlığı ve il başkan yardımcılığı gibi sıfatlarla siyasetin her kademesinde görev almaktan çekinmeyen İzmirli avukat Mehmet Girgin, 2024 yılı mart ayında yapılması planlanan yerel seçimlerde Buca Belediye Başkanlığı için AK Parti’den aday adayı olduğunu açıkladı. AK Parti çatısı altında 20 yıldır, yaşamını sürdürdüğü Buca’ya seve seve hizmet ettiğini ifade eden Mehmet Girgin, Gündem Buca’ya çarpıcı açıklamalarda bulundu. Projeden, hizmetten yoksun CHP zihniyeti yönetimindeki Buca’ya son 15 yıldır bir çivi bile çakılmadığını anlatan Mehmet Girgin, “CHP zihniyeti bırakın hizmet üretmeyi ellerinde bulunan vizyon projelerini bile iyi değerlendiremediler” dedi. Doğma büyüme İzmirli olduğunu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1992’de mezun olduktan sonra serbest avukatlık mesleğini İzmir’de sürdürdüğünü belirten Mehmet Girgin, en büyük hedefinin çeyrek asırdır yaşadığı Buca’ya belediye başkanı olarak hizmet etmek olduğunu açıkladı. Buca'da yaşadığını ve Buca’nın sorunlarını çok iyi bildiğini söyleyen Mehmet Girgin, “Özellikle son dönemde Buca'da yönetim zafiyetinin olduğunu herkes görüyor. Sokaklarda çöpler toplanmıyor. Sokaklar süpürülmüyor. Yollar tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Bakımsız ve araçlara zarar verecek durumda” dedi. “Kaynaklar’daki parselasyon sorunu hemen çözülecek” Ayrıca parselasyon planları nedeniyle binlerce Bucalı’nın mağdur durumda olduğunu ve inşaatlarını yapamadıklarını anlatan Girgin, “Başta Kaynaklar mahallesi olmak üzere insanlar çok zor durumdalar. Kaynaklar’da çok sayıda insanımız bundan dolayı mağdur durumda parselasyon olmadığından dolayı inşaatları kaçak yapmak zorunda kalıyorlar. Bu da onların mağduriyetlerine ve çarpık yapılaşmaya sebebiyet veriyor. 2009 yılında parselasyon planı iptal edildi. Yaklaşık 13-14 yıldır Buca Belediyesi bu noktada herhangi bir parselasyon planları gerçekleştirmiş değildir. Yaptığı tek şey var. İnsanlar mecburiyetten kaçak yapı yapıyor. Belediyenin yaptığı tek şey gelip imar para cezası afaki şekilde fahiş şekilde imar para cezaları kesiyor, yıkım kararları veriyor. Bu şekilde insanlar mağdur oluyor. Burada yaptırım uygulanması gereken vatandaşlar değil belediyenin kendisi olması lazım diye düşünüyorum. Ben de bu karanlıkta kalmış sorunlara bir ışık tutabilmek için toplumsal sorumluluk gereği Bucalı hemşerilerimize yardım etme, karanlıkta kalmış olan sorunları çözme noktasında belediye başkan aday adayı oldum. AK Parti bana görev verirse bu işi layıkıyla yapacağıma tam anlamıyla inanıyorum” dedi. https://www.youtube.com/watch?v=3DQ5Tpy2gNw&t=3s “Eski cezaevi alanı nefes aldıracak” Yıkılan cezaevinden kalan Şirinyer’deki alanla ilgili de görüşlerini açıklayan Mehmet Girgin, “Cezaevinin bulunduğu alanla ilgili benim şahsi düşüncem şahsi görüşüm burada kesinlikle yapılaşmaya izin vermemek lazım. Burası Buca halkı için tarihi bir fırsat tarihi bir değer yapılaşma yapmadan sadece küçük bir kültürel tesis yaparak ağaçlandırmak lazım. AK Parti'nin diğer şehirlerde yaptığı gibi bir millet bahçesi olarak kalmasını ben arzu ediyorum. Ağaçlandırmak ancak tamamen atıl bırakmama düşüncesiyle bir yeraltı otoparkı büyük bir yeraltı olabilir. Buca, özellikle Şirinyer dediğimiz zaman ilk akla gelen trafik sıkışıklığıdır. Bu trafik sıkışıklığını rahatlatacağını düşünüyorum. Buca halkı için bir daha elde edilemeyecek bir fırsattır. Kısmet olur da önce belediye başkan adayı, sonra da belediye başkanı olursam bu hususta elimden gelen gayreti göstereceğim. Bucalıların bir nefes alacağı akciğerleri olarak kalacağı bir yer olması noktasında elimizden geleni yapacağız. “Söz veriyorum Bucalılar farkı görecek” Belirttiği bu sorunların yanı sıra diğer sorunları da kategoriler halinde topladığının sözlerine ekleyen Mehmet Girgin, “Başta Belediye binası olmak üzere Yedigöller, Mevlana Atatürk Maskı ve Buca Belediyesi’ne ait birçok tesisin son 15 yılda bakıldığında kocaman bir hiç ile karşılaşıyoruz. Kendi kendiyle mücadele eden bir parti, bir düşünce, bir zihniyet kendilerini yönetemiyordu ki gelip ülkeye, belediyeye hizmet etsinler. Bu gidişle Buca halkının doğru kararı vereceğine biz inanıyoruz. Can-ı gönülden inanıyorum Edip Akbayram'ın deyimiyle ‘Bekle Bizi Buca’ diyorum. Bu dünyaya gerçekten hizmet edecek, gecesini gündüzünü çalışmalara adayacak bir adaya oy versinler. Ben o konuda kendilerine söz veriyorum. Layıkıyla hizmet alacaklar, hayırlısıyla aradaki farkı görecekler” diye konuştu. https://www.youtube.com/watch?v=3DQ5Tpy2gNw&t=3s Read the full article
0 notes