#istakoz
Explore tagged Tumblr posts
Text
Istakozlar bir zamanlar o kadar yaygındı ki mahkumlar ve hizmetçiler ıstakozla besleniyorlardı.
Amerikan sömürge döneminde ıstakozlara yiyecek olarak değer verilmiyordu ve çoğunlukla yoksullar, mahkumlar ve sözleşmeli hizmetçiler tarafından yeniyordu.
Kıyılara yakın yerli kabileler ıstakozları yiyecek yerine, gübre veya yem olarak kullanıyordu.
İnsanlar yoksulluk karı belli olmasın diye ıstakoz kabuklarını bile sakladılar.
Massachusetts'te sözleşmeli hizmetçiler ıstakoz yemeklerinin haftada üç kez ile sınırlandırılması için dava açtılar ve davayı kazandılar.
Istakozlar bol miktarda bulunuyordu, kıyıdan toplanması kolaydı ve dipten beslenen canlılar olarak görülüyordu.
Genellikle macun veya güveç olarak tüketilirlerdi.
19. yüzyılın başlarında ıstakozlar Boston'da pişmiş fasulyeden daha ucuzdu, hatta bazen kedilere bile yem olarak veriliyordu.
Ancak 19. yüzyılın sonlarında demiryolları yaygınlaştıkça ve ıstakozlar trenlerde servis edilmeye başlandıkça, onlara aşina olmayan insanlar onları lezzetli bulmaya başladı.
Bu, talebin artmasına ve ıstakoz konservesinin üretimine başlamasına yol açtı. 1920'lere gelindiğinde ıstakozların sayısının azalması ve talebin artmasıyla birlikte ıstakozlar, 1950'lerde sadece ünlüler ve zenginlerin menüsünü süsleyen popüler bir lezzete dönüştü...
2 notes
·
View notes
Text
"ISTAKOZ NASIL BÜYÜR"
youtube
1 note
·
View note
Text
Hep
"ISTAKOZ" yediğimiz için farkedemedik.
🐔 TAVUK ETİ 5 ayda %200 zamlanmış...
28 notes
·
View notes
Text
ISTAKOZ
VAHŞETİN FİYATI KAÇ PARA?
Bir “yemek” olarak sunulan ıstakoz, masalardaki tabaklara koyulmadan önce hangi aşamalardan geçer?
Yakalanarak canlıyken bir süre esir edildiği soğuk sudan alınıp doğrudan kaynayan suya atılarak haşlanır. Çünkü suya atmadan önce öldürülürse, zararlı bir madde salgılayarak zehirlenmeye yol açabilir. Normal olarak ses çıkaramayan ıstakozların merkezi sinir sistemleri olduğundan acıyı ve dehşeti insan gibi hissederler ve haşlanırken canları öyle yanar ki kıskaçlarını birbirine şiddetle vururlar. Bunu yapamasınlar diye kıskaçları bağlanır.
Ne zaman ki insanın etik evrimi öyle bir aşamaya gelir, yediği pahalı ıstakozu da toplumca normalleştirilen ve nispeten fiyatı “daha uygun” bulunan tavuk kanatlarını da sergileyenler, yalnızca insanlar arasındaki eşitsizlik nedeniyle değil, yaşam hakkına saygı temelinde etik nedenlerle toplumun çoğunluğundan tepki görür, işte o zaman insanlık tarihinde ve dünya denen bu gezegende yepyeni bir sayfa açılır.
5 notes
·
View notes
Text
VAY BEEEE
yine bir damat damattween gibi önce çalıştığı bakanlıkta karides ve istakoz üretici teşvikini 10 tl den 50 tl ye çıkarıp sektöre ithalat serbestisi getiriliyor daha önce hayvan başına 10 kuruşluk destek 4 liraya çıkıyor sonra bu arkadaş ilgili bakanlıktan istifa edip nedense su ürünleri şirketi kuruyor sonra karides ve istakoz üretimine başlıyor üretim için gerekli hammadde uzakdoğu pazarından gümrüksüz getiriliyor hayvanlar gelince ithalat serbestisi kalkıyor şimdi bir büyümüş bir büyümüş ellerinizden öper olmuş bu arada ürünlerin de hemen tamamı avrupaya ABD ye ihraç zira kali teli bir istakozun oralarda restoran satış fiyatı 1000 dolara kadar çıkabiliyor
Ha bu arada da twt da sağa sola ahlak dersleri veriyor
6 notes
·
View notes
Text
İstakoz Nasıl Yazılır
İstakoz Nasıl Yazılır? 1. İstakoz Nedir? İstakoz, denizlerde yaşayan ve kabuklu bir deniz ürünüdür. Genellikle yemeklerde kullanılan bu deniz canlısı, büyük pincere sahip olup, genellikle kırmızımsı bir renge sahiptir. İstakoz, gastronomide lüks bir malzeme olarak kabul edilir ve birçok farklı tarifte yer alır. 2. İstakoz’un Doğru Yazımı Türkçe’de “istakoz” kelimesinin doğru yazımı “istakoz”…
0 notes
Text
İstanbul – İstanbul
✍🏻 Yavuz Kürkçü
https://www.gundemarsivi.com/istanbul-istanbul/
– Alo, Ayten Hanım? Beni hatırladınız mı, Kısmet? Evet, öğretmen Cavit Bey’in eşiyle büyük mağazada alışveriş yaparken tanışmıştık. Neden aradığımı söyleyeyim: Eski tabirle, “bir maniniz yoksa” bugün öğleden sonra sizi ziyaret etmek isterdim… Öyle mi? O zaman yarın görüşelim. İsterseniz Melahat ve Bedriye’ye de haber vereyim. Gerçi ikisini de pek sevmem ya, ne yaparsınız, gurbet elde insan İstanbul’lu diye razı oluyor artık… Saat kaçta buluşalım? … İki uygun mu? … Tamam, saat üçte olsun. Şimdilik, tschüss!
(Ne biçim bir yer burası? Nereden düştüm bunların arasına? Kaçsan kaçamazsın; birlikte olmuyor, ama nasıl ağırlayacağımı da bilemiyorum! Hiç yoktan tuzlu bir şeyler yapmak lazım. Almanlar gibi pastaneden adam başı bir parça pasta alıp yanına kahve koymayı sevmiyorum. Bunlara böylesi bile fazla ama efendilik bizde kalsın. Evde çörek otu kalmamış, pasta unu da almak lazım, gümüşler yine kararmış, parlatma ilacı almak farz oldu. Ne çeşit pasta yapsam? Off, bıktım vallahi!)
– Hoş geldiniz, buyurun, lütfen geçin. Rica ederim, ayakkabılarınızı çıkarmayın.
– Ayten Hanımcığım, dün telefonda bahsetmiştim, bunlar sizinle tanışmak için can atıyorlarmış ama mahallede herkesle görüşmüyorsunuz diye çekiniyorlarmış. Tanıştırayım: Bedriye, Melahat. (Benim zevkim değil ama koltuklar rahat. Haspam, bambudan yemek takımını yerleştirmiş, dost-düşman çatlatmak için. Çin köşesi olmasa olmaz. Nereden aldığını sorayım bakalım. Şu duvar süsleri, çiçekler… Pahalı şeylere benziyorlar. Alman malı olmadığı belli.)
– Ayten Hanımcığım, bir şey rica edeceğim. Duvardaki tahta tabak hangi mağazadan acaba? Melahat söylemeden önce ben sorayım dedim. Cavit Bey’in eşi de anlatmıştır belki. Mağazaları ben açarım sabahları. Nasıl mı? Yani, sabahın köründe çıkarım dışarı. Büyük oğlanın işi kolaylaştı sayılır. Bu yıl üçüncü sınıfta. Kendi işini kendi görüyor. Küçüğü çocuk arabasına atarım, bir gün Nippes Pazarı’na, ertesi gün Beyaz Çarşı’ya giderim. Her gün mutlaka bir şey alırım. Kimde bir şey görsem, hemen sorarım nereden aldığını, kaç para verdiğini. Bir başka huyum da, her aldığımı bir süre kullanıp iade etmemdir. Kasa fişlerini mutlaka saklarım. Bakın, portföyümde en az otuz tane kasa fişi bulursunuz. Tabak nereden dediniz? Amerika’dan mı? (Rüküş, söylemese ölürdü Amerika’ya gittiğini. Şu Vecihi olacak moruk, paraları bakkallıkta batırmasaydı, dünyayı dolaşmıştım. Japonya’yı ve Hawai’yi çok görmek istiyorum; Elvis’in filmlerinden tanımak yetmiyor. Amerika’ya giden adam neden orada kalmaz ki? Adı batası Almanya’ya niye gelirsin be kadın?)
– Ne marka sigara içtiğinizi bilemediğim için… Bundan bir tane alır mısınız?
– Alırım tabii. Şekerim, bakın, ben sigarayı kaç kere bıraktım; o beni bırakmıyor. Önce püf püfle başladım. Türkiye’deyken de yabancı sigara içerdim. Anlarsınız ya, fiyakamız tam olacak. Vecihi’yi her hafta sonu Belçika’ya gönderiyorum, sırf sigara alması için. Onun da canına minnet, “Brüksel’de istakoz yiyesim geldi” diye tutturur. (Fazla kurcalamamak lazım. İki kere gitti, her hafta diyorum ama olsun. Bülbülün çektiği dilinden!)
– Çay mı alırsınız, kahve mi? Yoksa önce bir Türk kahvesi mi?
– Hiç alışamadım kahveye. Varsa yoksa çay. İyi demlenmiş çay gibisi var mı? Hele Earl Grey…
– Biz de öyle.
– Kısmet Hanım, ben eskiden bu kadar sık çay içmezdim. Alt katta İskoç komşularımız var. Her dakika bizdeler. Kızcağız biraz sıkıntılı, kendini bu yüzden çay içmeye vermiş; ondan alıştım bu uyuşturucuya. (Mary de Avrupalı göçmenlerden. Anlayamıyorum doğrusu. İşsizlik sigortası desen, kendi ülkende de var. Burada çalışarak alacağın parayı, orada neredeyse çalışmadan alırsın. Kızcağıza yabancı olduğu için kimse hakaret etmiyor; üstelik sarışın ama gene rahatsız. Mahallede herkesle görüşür. Bütün iş köpekte herhalde. Öğrenmemekte inat ettiği Almancasıyla köpekler üzerine kapı önlerinde konuşur da konuşur. Mary ile sabah akşam çay içeriz, o sütlü, ben limonlu. Bizimkilere benzemez. Dedikodusu yoktur, kimsenin kötülüğünü istemez. Bakalım, bunların kirli çamaşırları ne zaman çıkacak ortaya?)
– Bedriye Hanım, bir parça daha pasta alır mısınız? Poğaçaların tadına bakmanızı tavsiye ederim, Melahat Hanım. Bu sefer her şey tam denk geldi, güzel kabardı. Tarifini veririm tabii, çok kolaydır. Sizinle hiç karşılaşmadık galiba, değil mi?
– Çarşıda, pazarda karşılaşıyoruz ama siz çevrenize dikkat etmiyorsunuz herhalde. İnsan tanımayınca durup dururken… Biz de İstanbulluyuz, Ziverbey’den. Hayatım, ben geleli beş yıl oldu. Alışamadım buralara. Hele bizim gibi büyük şehirden gelenler için Almanya pek küçük. Siz neresindensiniz İstanbul’umuzun, Aytenciğim?
– Ben İstanbullu değilim. Babam bakanlıktaki memuriyetinden emekli olunca (yüksek mühendis olduğunu söylesem “kasılıyor” derler, söylemesem herhangi bir memur parçası sanırlar) Nişantaşı’ndan bir daire aldılar. Annemin vefatından sonra o evde duramadı, sattı. Şimdi Suadiye’de oturuyor. Kadıköy tarafından birkaç semti, karşı taraftan da Beyoğlu, Şişli, Osmanbey taraflarını biraz bilirim.
– Biz az daha içerdeyiz. Bostancı’dan demiryoluna doğru giderseniz, Kızıltoprak, sonra Ziverbey. Apartmanın inşaatı devam ediyor. Söylemesi ayıp, 35 milyona mal olacak. Hayırlısıyla içine girip bir otursak, Allah’tan başka dileğim yok. Benim Mahmut işini bilir, maşallah. Esas mesleği demircilik ama lokal işletiyor Duisburg’da. (Niye Köln’de değil deseler, polis sürekli kapatır. Yok kumar oynatılıyormuş, yok bilmem neler. Bizim aslımız Erzurum, Dadaşız. Bazıları Kürt der, yalan. Asıl lokallerimizi basanlar Kürt, hepsi solcu. Polis onlara dokunmuyor, olan bize oluyor. Mahmut’umun işi zor. Lokal çalıştırma izni yok. Alman kadınların üstünden işlettiği için kadınlar böyle işlerle uğraşan erkekleri rahat bırakmazlarmış. Mahmut, “İstanbul’daki evin uğruna biraz göz yumacaksın” diyor. Ele-güne belli etmem. İçim razı olmasa da sesimi çıkarmam. Ama canıma tak etti. İki yılda bir beraber oluruz, o zaman da hamile kalırım. Bu ay gene gecikti. Ne yapsam, kimlere gitsem? Ah, bir mesleğim olsa! Basar giderim. Nereye gidersin, aptal kadın, dört çocukla; beşincisi belki karnında?)
– Merakımı bağışlayın Ayten Hanım. Sizi her gün akşamüstü durağa giderken görüyorum. Akşam işinde mi çalışıyorsunuz? (Böyledir bunlar. Zavallı köylülere, kasabalılara fiyaka yapar, sonra Alman’ın bürolarına temizliğe giderler. Kocası öğretmen parçası. Şu oturdukları sosyal konutların kirasını bile zor ödüyorlardır. Mobilyaya bakarsan, çabuk öğrenmişler sigortaları çarpmayı. Bizimkini elâleme dişçi diye yutturuyorum, protezcilikten ne kazanılır ki! Ama yirmi yıldır yemeyip içmeyip biriktirmiş. O sayede alabildik deri oda takımlarını. Annemi sevmem etmem, bir yanı hoşuma gider: Kız kardeşimle benim üzerimde bu kadar titremeseydi, bizi bu kadar sıkmasaydı bizim dişçi bozuntusuna zor giderdim kız oğlan kız. Gerçi bu yaşamın da ahım şahım bir yanı yok ama… Gene de adamın hakkını yemeyeyim. Benden beklediği, akşamları iki kap yemekle… Yenirmiş, içilirmiş karışmaz. İyi insan ya, aramızdaki yaş farkı olmasa!)
– Biz geleli çok olmadı, Melahat Hanım. Henüz iki yıldır Almanya’dayız. Üniversiteden arkadaşlar çeldi aklımızı, öğrenimimizi geliştirmeye kalkıştık. Neyse ki, eşim hemen iş buldu. O kadar yıl çalışıp okuduktan sonra evde oturmak zor geldiği için üniversitenin dil kurslarına devam ediyorum. Şaka maka dört kurs tamamladım. Biliyorsunuz, öğrenmenin yaşı yok. Gidip geliyorum işte. Bir çay daha alırsınız, değil mi? (Varsa yoksa çay, kahve, dedikodu. O ne giymiş, öbürü ne almış? Sonu yok mu bu garip yaşamın? Dil bilmezler, öğrenmeye niyetleri yoktur. İstanbullu oldukları için tafralarından geçilmez. Geçen gün büyük mağazada kasiyere derdini anlatamadığı için pala bıyıklı bir vatandaşını arayan ya Melahat’tır, ya Bedriye veya Pakize. Hepsi üç aşağı beş yukarı birbirinin kopyası. Zemin kattaki Fadik kadın gibi mektuplarını yazdırmayı bilirler. “Gel, okuma yazma öğreteyim” dediğinde binbir türlü bahane.)
– Vallahi, ben şimdiye kadar hiç çalışmadım. Bazen çalışanlara gıpta ederim fakat büro temizliğine ölürüm de gitmem. Başka işleri de bizlere vermiyorlar.
– Namusuyla yaşamını kazandıktan sonra insan gerekirse onu da yapar. Oraya varmadan yapılabilecek işleri aramak şart. (Yalana bak, iki yıldır aramadığım yer kalmadı. Melahat’ın dediği pek yanlış değil. Hizmetçiliğe kadar düşemem artık. Ben ki, Türkiye’de yıllarca hizmetçi çalıştırmışım. Aradığım yerlere de torpil bulmalı ama nereden? Dört yıl oturmadan çalışma izni yok. Başıma ağrılar giriyor. Bu kadınlar anlayamaz beni, ne de ben onları.)
Bizim çalışanımız geliyor galiba. Ayak sesinden tanırım.
– Merhaba canım, hello Mary.
– Yanıldın bu kez. Gel tanıştırayım komşularımızı: Melahat Hanım, Bedriye Hanım, Kısmet Hanım. Eşim Ercan.
– Hoş geldiniz. Ne iyi etmiş gelmişsiniz. Nasılsınız efendim?
– Teşekkür ederim, siz nasılsınız?
– Sağ olun. Ya siz hanımefendi?
– Mersi. Sizi sormalı?
– Siz efendim?
– Mersi, beyefendi.
– Ercan Bey, az önce eşinize söyleyecektim. Bizimki 20 yıldır Köln’de dişçi. Pek öyle kimselerle görüşmez ama sizinle tanışmak isteyecektir.
– Biz de memnun oluruz hanımefendi. (Aman, eksik olsun. Gümrük Bakanlığı ithal izni vermediği için kullanılmış dişçi ünitelerini Türkiye’deki meslektaşlarına kazıklayamadığından dem vuracaktır. Ne kadar iyi Almanca bildiğini, onu burada kapıştıklarını da anlatmasa duramaz. Kesin dönüş yapınca kendini bir halt sandığı için mutlaka seçimlerde adaylığını koyup memleketi düzeltmeyi tasarlıyordur.)
– Almanlarla ortak çalışıyor. (Anladı mı acaba?)
– İyi, iyi. Anlaşabildikten sonra. (Atma, din kardeşiyiz; insan 20 yılda ne yapar eder kendi muayenehanesini açar. Öğünme hastalığını tedavi edecek doktor daha gelmedi dünyaya. “Öğün, çalış, güven” sözünün bunlar öğünme dersindeler. Ömürleri vefa ederse belki ötekilere sıra gelir.)
– Biz izninizi rica etsek.
– Zengin kalkışı oldu. Israr etmeyeyim, herhalde sizlerin eşleri de yoldadır.
– Tanıştığımıza memnun oldum. Bize de bekleriz.
– Eşlerinize selamlar. İyi günler.
Yavuz Kürkçü
0 notes
Text
"Görmemişin oğlu olmuş görgüsüzlükten ne yapacağını şaşırmış bebeğin pipisini koparmış "der bir Türk halk sözü benimki de o hesap markette 39.90 oldu bir tane aldım ama nasıl yeneceğini bilmediğimden Google sordum yetmedi piyasaya yeni düşen,yaşlı sığır parası bol aklı kıt ömrü az sevgili bulmuş yıldızcıkların plajda marka bikiniyle poz vermeleri gibi önden yandan çektim eeee zenginlik böyle birşey sabredin mahkeme sona erdi arazi satışa çıkıyor param gelsin istakoz ve rolex saat de paylaşacağım sosyeteye girdim artık beni durduramazsınız😉
0 notes
Text
Istakoz sert bir kabuk içinde yaşayan narin, yumuşak bir hayvandır.
Bu sert kabuk genişlemiyor.
Madem genişlemiyor peki o zaman ıstakoz nasıl büyüyor?
Istakoz büyüdükçe onunla beraber büyümeyen bu kabuk onu sıkıştırıyor.
Ve ıstakoz kendini baskı altında ve rahatsız hissetmeye başlıyor. Kendini avcı balıklardan korumak için bir kaya oluşumunun altına gidiyor.
Burada bu kabuğu çıkartıp atıyor...
Ve yeni bir tanesini üretiyor.
Zamanla, büyüdükçe gelişimine ayak uyduramayan kabuk onu yine rahatsız ediyor.
Tekrar kayanın altına gidiyor kabuğunu çıkartmak için.
Istakoz bunu birçok kez tekrarlıyor.
Istakozun büyümesine imkan sağlayan tetikleyici unsur onun değişimine ayak uyduramayan kabuğundan duyduğu rahatsızlıktır.
Eğer ıstakoz bu durumundan rahatsızlık duymasa hiçbir zaman büyüyemeyecek.
Çünkü hiçbir zaman kabuğunu çıkarıp atmayacak.
Yaşadığımız stresli zamanlarımız ayrıca büyümenin bir işareti olan zamanlarımızdır.
Asıl olay bunun farkına varmaktır.
Bu yaşanılan zorlukları uygun ve doğru şekilde kullanılıp neyi gösterdiğine kendimizi odaklasak o zaman, o zorlukların bizlerin büyümesi için birer aracı olduğunu anlayabiliriz.
Abraham Twerski şöyle diyor bunun için:
"Bir ıstakozun büyümesini tetikleyen faktör kendini rahatsız hissetmesi ve baskı altında olmasıdır.
Istakozlar doktora gitselerdi asla büyüyemezlerdi!
Çünkü doktor ona bir sakinleştirici verir, o da kendini iyi hissetmeye başlayınca o küçük kabuğun içinde yaşamına devam ederdi...
Alıntı
0 notes
Link
Bölgemizin sevilen siyasetçilerinden ve önceki dönem Mamak Belediye Meclis Üyesi Sayın Esra Yılmaz dan önemli açıklama; Ülke gündemimizi "istakoz" kadar meşgul etmedi maalesef!! Diyarbakır Belediy... ---------------------------- Haberin devamı haber71.net'te.
0 notes
Text
Belediye değil SPA Salonu! Erk Acarer ve Figen Çalıkuşu anlatıyor! #canl...
0 notes
Link
Gazeteci Fatih Altaylı, gündem olan AKP İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı'nın, Instagram hesabından paylaştığı 'Monaco Yat Kulübü'nde ıstakoz' görseline ilişkin olarak, "Benim hâlâ merak ettiğim bunun yanında hangi şarabı içtikleridir. Öyle ya, bu ıstakoz öyle kuru kuru yenmez." ifadelerini kullandı. AKP İzmir Milletvekili ve Dijital Mecralar Komisyonu Üyesi Şebnem Bursalı, Instagram hesabından, Monaco Yat Kulübü'nde yediği ıstakozun fotoğrafını paylaştı. Bursalı'nın paylaşımıyla ilgili başta muhalefet olmak üzere çok sayıda tepki geldi. CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, "Gençler Eminönü’nde balık-ekmek yiyemezken, AKP Milletvekili Şebnem Bursalı'nın Monaco Yat Kulübü’ndeki ıstakoz ziyafeti sınıfsaldır, story atması görgüsüzlüktür, AKP kibrinin özetidir." dedi. Gazeteci Fatih Altaylı da köşesinden Bursalı'nın paylaşımına ilişkin görüşlerini şöyle aktardı: "Şimdi diyebilirsiniz ki, “Istakoz yemek ayıp mı?” Tabii ki değil. Siz, ben, hepimiz yiyebiliriz. Hatta Şebnem Bursalı da. Ama bir milletvekilinin, hem de bir iktidar milletvekilinin, millet ekonomik krizle boğuşur, milyonlar açlık sınırında yaşarken bunu Avrupa’nın en havalı yat kulübünün terasında yemesi ve yetmezmiş gibi milletin gözüne sokarmışçasına bir de sosyal medyadan sergilemesi ayıptır. Tam bir “Ekmek alamıyorlarsa brioche alsınlar” vakasıdır. İktidarın büyüsünün kaçtığının, boyasının döküldüğünün, cilasının kalmadığının işaretidir. Millet tokken istediğinizi yiyebilirsiniz, kimse takılmaz buna. Ama millet açken bunu yerseniz sandığa gömülürsünüz.Benim hâlâ merak ettiğim ise bunun yanında hangi şarabı içtikleridir. Öyle ya, bu ıstakoz öyle kuru kuru yenmez. Hele YCM’nin şahane manzaralı terasında. NOT: Hiç şüphem yok ki, şimdi troller benim yıllar önce sosyal medyamda paylaştığım ıstakoz pişirirkenki fotoğrafımı kullanacaklardır. Tabii o fotoğrafla ilgili bana söylediklerini Şebnem Bursalı’ya asla söyleyemeyecekler ama ben zaten sözde halkçı ve İslamcı geçinen bir partinin milletvekili değilim. Daha da önemlisi, benim Capbreton iskelesinde bir balıkçıdan üç kuruşa alıp, evde pişirdiğim ıstakoz ile dünyanın en prestijli yat kulüplerinden birinin 3 Michelin yıldızlı aşçısının pişirdiği ıstakozu, YCM’nın yeni binasının Port Hercules manzaralı terasında yemek aynı şey değil."
0 notes
Text
Stardew Valley Kim Ne Sever? Stardew Valley İlişkiler
Bu yazımızda sizlere Stardew Valley’de hediyeleri anlattık. Stardew Valley kim ne sever? En sevilen hediyeler neler? Bunların hepsi yazımızda.
Stardew Valley Kim Ne Sever? Ülkemizde de oldukça popüler olan Stardew Valley üzerinden birkaç yıl geçmesine rağmen hala popülerliğini koruyor. Bu sebeple insanlar oyunu oynarken kendilerine yardımcı olacak bir rehber arıyorlar. Biz de bu sebeple kısa ve anlaşılabilir bir şekilde oyundaki tüm karakterlerin neleri sevip sevmediklerini anlattık. Şimdi yazımıza geçelim.
Tüm Hediyelerin Listesi - Stardew Valley Kim Ne Sever?
Aşağıdaki tabloda oyundaki npclerin neleri sevip sevmediğini öğrenebilirsiniz. Bu listedeki hediyeler genel olarak npclerin sevdikleri hediyelerdir. Bazı karakterler için özel hediyeler gerekebilir ki bunu da oyunun şuradaki wikisinden detaylıca okuyabilirsiniz. - Tüm Mantarlar: Normal Mantar, Horozmantarı, Kuzumantarı, Mağma Mantarı, Mor Mantar, Kırmızı Mantar - Tüm Yumurtalar: Altın Yumurta, Boşluk Yumurtası, Büyük Kahverengi Yumurta, Büyük Yumurta, Devekuşu Yumurtası, Kahverengi Yumurta, Ördek Yumurtası, Yumurta - Meyve Ağacı Meyveleri: Elma, Kayısı, Kiraz, Nar, Portakal, Şeftali Not: Mango ve Muz, NPC’lerin Meyve olmayan, Meyve Ağacı Meyveleri olarak tercihidir. KöylüDoğum GünüSevdikleri (+80)Beğendikleri (+45)Normal (+20)Hoşlanmadıkları (-20)Nefret Ettikleri (-40)EvrenselN/AAltın Balkabağı, Büyülü Akide Şekeri, İnci, Prizma Parçası, Tavşan AyağıTüm Çiçekler (Haşhaş hariç) Tüm Değerli Taşlar, Tüm Meyve Ağacı Meyveleri, Tüm Pişmiş Yemekler (Deniz Köpüğü Tatlısı, Ekmek, Gizemli Çörek ve Sahanda Yumurta hariç), Tüm Sebzeler (Buğday, Çay Yaprakları, Öğütülmemiş pirinç ve Şerbetçiotu hariç), Tüm Toplanan Mineraller (Kuvars hariç), Tüm Zanaat Ürünleri (Boşluk Mayonezi ve Yağ hariç), Akçaağaç Pekmezi, Piña Colada, Yaşam İksiriBalık Yumurtası, Buğday, Çay Yaprakları, Deniz Tarağı, Ekmek, Mercan, Mürekkepbalığı Mürekkebi, Notilus Kabuğu, Ördek Tüyü, Renkli Kabuk, Sahanda Yumurta, Şerbetçiotu, Tatlıtaş Meyvesi, Yermantarı, YünBkz. Evrensel SevilmeyenlerBkz. Evrensel Nefret Duyulan
Alex (Stardew Valley Kim Ne Sever?)Yaz 13Bütün Kahvaltı, Pişmiş SomonTüm Yumurtalar (Boşluk Yumurtası hariç)Tüm Mantarlar (Kırmızı hariç) Tüm Meyveler (Ahududu ve Meyve Ağacı Meyveleri hariç), Tüm Sütler, Fındık, Fulya, Kar Patatesi, Kara Hindiba, Kış Kökü, Pırasa, ZencefilAhududu, Yabani Bayır TurpuÇobanpüskülü Kuvars
Elliott (Stardew Valley Kim Ne Sever?)Güz 05Istakoz Mürekkepbalığı Mürekkebi Nar Ördek Tüyü Tavuklu Ceviz Çorbası Yengeçli KekTüm Meyveler (Ahududu ve Nar hariç) Ahtapot MürekkepbalığıTüm Yumurtalar (Boşluk Yumurtası hariç) Tüm Balıklar (Ahtapot, Denizhıyarı, Istakoz, Mürekkepbalığı, Salyangoz ve Sazanbalığı hariç)Tüm Mantarlar (Kırmızı hariç) Tüm Sütler Çobanpüskülü Fındık Fulya Kar Patatesi Kara Hindiba Kış Kökü Pırasa Pizza Yabani Bayır Turpu ZencefilAhududu Denizhıyarı Horozibiği Kuvars
Harvey (Stardew Valley Kim Ne Sever?)Kış 14Kahve Şarap Süper Öğün Turşu Yermantarı YağıTüm Mantarlar (Kırmızı hariç) Tüm Meyveler (Ahududu ve Baharat Meyvesi hariç) Büyük Keçi Sütü Çobanpüskülü Fındık Fulya Kar Patatesi Kara Hindiba Keçi Sütü Kış Kökü Kuvars Ördek Tüyü Ördek Yumurtası Pırasa Yabani Bayır Turpu Yeşil Soğan ZencefilTüm Yumurtalar (Boşluk Yumurtası ve Ördek Yumurtası hariç) Büyük Süt SütÇikolatalı Pasta Dondurma Ekmek Gözleme Keçi Peyniri Kızılcık Sosu Kurabiye Mantar Kızartma Mücver Pembe Pasta Peynir Pizza Soslanmış Tatlı Patates Sütlaç Uşkun Turtası Yabanmersinli TurtaAhududu Baharat Meyvesi Mercan Notilus Kabuğu Renkli Kabuk
Sam (Stardew Valley Kim Ne Sever?)Yaz 17Kaktüs Meyvesi Kaplangözü Özlü Gözleme PizzaTüm Yumurtalar (Boşluk Yumurtası hariç) Joja KolaTüm Meyveler (Ahududu, Kaktüs Meyvesi ve Meyve Ağacı Meyveleri hariç) Tüm SütlerTüm Mantarlar (Kırmızı hariç) Tüm Sebzeler (Buğday, Çay Yaprakları ve Şerbetçiotu hariç) Ahududu Çobanpüskülü Fındık Fulya Kar Patatesi Kara Hindiba Kış Kökü Kuvars Read the full article
0 notes