#imtiyazlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
MUSTAFA KEMAL TÜRKİYESİ: DEVRİM OCAĞI...
Sizlerle The Economist dergisinin 7 Eylül 1923, 11 Nisan 1925 ve 26 Haziran 1926 sayılarından bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum. Dikkat buyurun lütfen!!
1-)''Türkiye, en kısa zamanda, ekonomisini yeniden kurmak; ve ekonomik faaliyetlerini canlandırmak zorundadır; fakat bunu, 'yabancı sermaye ve Teknoloji'nin yardımı olmaksızın gerçekleştirebilmesi imkân dışıdır. Türkler, ülkede ecnebi çıkarlarının; katı bir kesinlikle, Türkiye'nin egemenliğine bağımlı kılınmasını; öbür taraftan, hızlı bir ekonomik kalkınma hamlesinin gerçekleştirilmesini isterken; bu iki isteğin birbirine karşıt olduğunu kimse düşünmüyor.''
2-)''Ecnebi sermaye sorunu, kendilerini çıkmazda bulan, Türk liderlerini düşündürmektedir: Bağımsızlığın ve -Türklerin deyişiyle- 'ulusal bütünlüğün' korunması için; ülkenin, zengin doğal kaynaklarının, bir an önce geliştirilmesi zorunludur; bu ise ancak, ecnebilerin yönetim katkısı ve mali desteğiyle gerçekleşebilir. Özellikle, büyük dış borç altına girilmesi ya da ecnebilere geniş imtiyazlar tanıyan bir politika uygulanması, hızlı bir üretim artışı sağlayabilir. Ancak, her şeyden önce Cumhuriyet yönetiminin, mutlu yalnızlık ve mutlak bağımsızlık tutkularından vazgeçmesi gerekmektedir...''
3-)''Türkiye'nin doğusundaki ekonomik, daha doğrusu tarımsal gerileme; Ankara Rejiminin geleceğini tehlikeye atacak ölçüye varmış durumdadır ve Türk Hükümeti bu konuda, danışmanlık ve yardım için ecnebilere başvurmadığı takdirde; zaten az sayıdaki nüfusun ürettiği verimsiz ürünlerin, daha da düşmesi kaçınılmaz olacaktır...'' Cumhuriyetin denetimine tabi tutulmayan hiçbir sermaye ve sermaye girişimine yanaşmayan Mustafa Kemal, sadece bununla kalıyor mu? Hayır. Ne yapıyor? Bölgedeki tüm ülkeleri bağımsızlığa davet ediyordu. Peki nasıl? ”…ben bugünkü Fransız idarecilerinin, Suriye ve Lübnan’a öyle kolay kolay istiklâl vereceklerinden emin değilim; zaten uygulamayı birtakım yersiz bahanelerle üç sene sonraya ertelemeleri buna kanıt sayılabilir. Binaenaleyh biz hareketimiz kapsamına onları da alarak, kısa yoldan, gerek Suriye ve gerekse Lübnan’a, özledikleri gerçek bağımsızlığı sağlayabiliriz…” ”…Suriyelilerin ordusu yoktur, fakat bizim ordumuz kâfi; söz veriyorum, icab ederse girerim ve sonra yine çıkarım; temenni ederim ki, buna mecbur olmayalım…” Hem kendi ülkesinin kalkınmasını, kendi kurduğu rejimin kontrolüne bağlayan, hem de çevresindeki ülkeleri bağımsızlığa teşvik eden bir liderdi Mustafa Kemal. Bu ruh en çok İngiltere'yi rahatsız ediyordu. Sonra ne oldu?
1-)Nasturi isyanı patlak verdi.
2-)Şeyh Sait isyanı başladı.
Şimdi bakın bakalım Gazinin kurduğu partiye.. Cumhuriyetçiler mi kalabalık? Şeyh Sait diye ağlaşanlar mı? İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına...
7 notes
·
View notes
Text
"Montesquieu'nün (1689-1755) 1721 yılında ilk basımı Amsterdam'da gerçekleşen "İran Mektupları" adlı eserinde bir mektup var aşağıda!
MEKTUP ON DOKUZ
Usbek'ten dostu Rustan'a
İsfehan
Tokat'da ancak sekiz gün kaldık. Otuz beş günlük bir yürüyüşten sonra İzmir'e geldik...
Tokat'tan İzmir'e kadar, bütün bu saha içinde kayda değer başkaca bir şehir yoktur. Osmanlı İmparatorluğu'nun zaafını büyük bir hayretle görmüş oldum. Bu hasta gövde, kendini tatlı ve mutedil rejimle ayakta tutmuyor; bil'akis gittikçe varlığını yıpratan ve devamlı surette içini kemiren şiddet tedbirlerine başvuruyor.
Paşalar ancak para kuvveti sayesinde bu mevkilere tayin ediliyorlar. Bütün servetlerini bu uğurda harcamış ve çırılçıplak hale düşmüş olduklarından, tayin edildikleri vilayetlere, işgal mıntıkasına giren birer fatih edasıyla geliyor ve işin başına geçer geçmez her tarafı soyup sömürmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Askerler mütecaviz ve küstah; keyif ve heveslerinden başka emir ve kumanda tanımıyorlar. Her taraf yıkık dökük; köylüler me'yus, toprak ekimi ve ticari hayat tamamıyle felç olmuş halde.
Bu serlik ve şiddet rejiminde, ne gariptir ki, cezasız kalmak ümidi her tarafta hakim! Toprak mülkiyeti emniyeti yok; bu sebeple de toprağı işleme gayreti de son derece yavaş. Hükümet icra edenlerin keyfi muamelelerine karşı koyabilecek ne bir sıfat ne de bir hak mana taşıyabiliyor'!
Vahşet halinde sömürülen bu diyarda her türlü zanaat ve ince san'at ihmal edilmiş. O kadar ki, bu milletim mümtaz vasfı olan askerlik sa'natı bile ihmal edilmiş bir halde.
Beri tarafta Avrupalılar, her gün büyük bir gayret ve ihtimamla nurlanıp yükselirken bunlar, eski cehalet devrinden bir türlü çıkmak istemiyorlar; hatta, garbın ilmi ve fenni keşiflerini, ancak kendi aleyhlerine binlerce defa kullanmalarından sonra, benimsemek zahmetine katlanmaya razı olabiliyorlar. Bu yer insanlarının ne deniz hakkında esaslı bir bilgileri, ne de deniz seyrü seferi üzerinde bir maharetleri kalmış. Ticarete ise hiç akıl erdiremiyorlar. Bütün temennileri, çalışkan ve becerikli Avrupalıların yurtlarına gelip yerleşmeleri ve kendilerine yardımda bulunmalarıdır. Bunlara tanıyacakları imtiyazlar sayesinde kendi keselerini de dolduracaklarını umuyorlar!..
Bu derece geniş bir memleket sathı üzerinden geçtiğim halde, zengin ve müreffeh denebilecek bir şehir olarak yalnız İzmir'i bulabildim. Onu da Avrupalılar bu hale getirebilmişler.
İşte böyle aziz Rustan!...Bu imparatorluk için sana halisane ve hakikat ifade edecek bir fikrimi ister misin: Bu gidişle iki asıra kalmayacak, bu imparatorluk bazı fatihlerin muzafferiyet meydanı hale dönüşecek.
İzmir, 02 Kasım 1711
2 notes
·
View notes
Text
*BU YAZIYI KİM YAZMIŞSA TEBRİK EDİYORUM. MUTLAKA SABIRLA SONUNA KADAR OKUYUN.! 🧠*
Osmanlıyı 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur.
Osmanlı imparatorluğu;
- 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....
- 1579 dan 1699 kadar,
1 Asır DURAKLAMIŞ.
- 1699 dan 1919 kadar.
GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;
- Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu
- 1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz…
Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu...
Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...
Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517)
Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler...
İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.
Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.
Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!”, “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.
Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!", “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur...
1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.
Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir,
1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)
Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…
Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…
Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…
Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.
Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir…
Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve bu politikalar sonucu gelişir ve büyür.
Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…
Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar…
Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563’te ise Rumların matbaası vardır.
Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…
Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:
1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk imparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?
Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.
Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?
Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam’ı, İslam değil miydi?
Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam’ı, Akşemseddin'lerin İslam’ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu…
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:
*“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”*
İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil, Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...
Ne Mutlu Türküm diyene...!!!
Alıntı.
3 notes
·
View notes
Text
Çox gözəl gülürsən. Adım daha gözəl səslənir sən çağıranda elə bil. Gülüşünə qarışanda dünyadakı ən möhtəşəm səsləniş budur deyə düşümürəm. Sonra başqa şeylər də deyirsən, amma gülüşündə qalıram mən uzunca bir zaman, ayılanda danışdıqlarının yarısını qaçırmış oluram, yolumu tapmaq çətin olur amma bitdiyini də gülüşündən anlayıram. Bəzən çox hüznlü baxırsan. Uşaqlar başını harasa vuranda qucaqlayıb başlarını vurduqları yeri döyən kimi, elə olanda gəlib qucaqlayıb səni üzən hər nədirsə döymək istəyirəm, amma həyat o qədər sadə deyil təəssüf ki. Fərqinə varmamısan bəlk�� amma dırnağının kənarındakı izləri də görmüşəm, daha dərin yaralarını da. Özünü yaxşı hiss eliyəndə qulağının yaxınına qədər gələn gülüşünü də bilirəm, bərbad hiss etdiyində üstünü örtmək üçün yalandan olanı da. Xoşbəxt olanda saçların dalğalı olur misalçün. Ya da mən elə daha çox sevirəm deyə elə gəlir, bilmirəm. Utananda cizgi filmlərdəki kimi qızarırsan. Bəzən çox yaxın gülürsən, əlimi uzatsam tutacaqmışsan kimi gəlir. Uçub gedirsən sonra. Çox uzağa. Heç yanımda durmamışsan, məni heç qucaqlamamışsan kimi. Bütün rasionallığımı itirirəm sən güləndə. Heç kimə vermədiyim imtiyazlar vermək gəlir sənə içimdən. Ancaq qatı qabıq bağlamış yaralarım var mənim, əzizim. Olduğum yerdən sənə tərəf gələ bilməyəcək qədər yosun tutub ayaqlarım. İçimdəki qaranlığa dartıb gətirə bilmərəm səni. Amma çox güzəl gülürsən.
11 notes
·
View notes
Text
son zamanlarda yuksek dozda kalp kiran birine donustum. kirmamin sebebi verdigim imtiyazlar. "fedakar" olmanin bokunu cikartmam, boyle bir sonuc verdi. haliyle sirtima binenlerin cogunda bu durum alerjik reaksiyon gosterdi. ne diyebilirim ki.. dune kadar "canim cicim" diye isini cozdurenlerin facasini alasagi etmek hosuma gidiyor..
23 notes
·
View notes
Text
MUTLAKA SABIRLA SONUNA KADAR OKUYUN.! 🧠*
Osmanlıyı 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur.
Osmanlı imparatorluğu;
- 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....
- 1579 dan 1699 kadar,
1 Asır DURAKLAMIŞ.
- 1699 dan 1919 kadar.
GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;
- Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu
- 1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz…
Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu...
Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...
Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517)
Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler...
İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.
Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.
Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!”, “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.
Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!", “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur...
1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.
Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir,
1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)
Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…
Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…
Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…
Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.
Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir…
Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve bu politikalar sonucu gelişir ve büyür.
Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…
Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar…
Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563’te ise Rumların matbaası vardır.
Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…
Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:
1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk imparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?
Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.
Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?
Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam’ı, İslam değil miydi?
Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam’ı, Akşemseddin'lerin İslam’ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu…
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:
*“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”*
İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil, Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...
Ne Mutlu Türküm diyene...!!! 🇹🇷
( Bu gerçeği lütfen siz de olabildiğince paylaşır mısınız? )
2 notes
·
View notes
Text
ANMA:
BUGÜN 06 OCAK (1693)
OSMANLI TÜRK DEVLETİNİN
HAKANI/HÜKÜMDARI
IV. MEHMET (AVCI MEHMET) ‘İN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ.
RAHMETLE ANIYORUM.
Mehmed /Avcı Mehmed (2 Ocak 1642, İstanbul - 6 Ocak 1693, Edirne), 19. Osmanlı padişahı ve 98. İslam halifesidir. Sultan İbrahim'in Hatice Turhan Sultan'dan olan oğludur. Babasının tahttan indirilmesinin ardından 1648'de 6 yaşında tahta çıkan en genç padişah oldu. Ava düşkünlüğünden dolayı "avcı" lakabıyla anılmıştır. 39 yıllık saltanatıyla Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra en uzun süre hükümdarlık yapan Osmanlı padişahıdır. Saltanatında Batı'da en geniş sınırlara ulaşılmıştır.
Döneminde mimari alanda birçok faaliyet gerçekleştirildi. İnşaatı 60 yılda bitirilemeyen Yeni Cami ve Külliyesi tamamlandı. 1658-1680 yılları arasında Rumeli ve Anadolu hisarları tamir edildi. Mısır Çarşısı, Hünkar Kasrı, Köprülü Külliyesi, Safranbolu Köprülü Mehmed Paşa Camii, Vezirköprü Fazıl Ahmed Paşa Külliyesi, İncesu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii ve Kervansarayı inşa edildi.
Yönetimi
1652 yılında malî durumu düzeltmesi için Tarhuncu Ahmet Paşa'yı sadrazam yaptı. Gereksiz giderleri azaltan ve tüm görevlilere vergi koyan sadrazam devletin gelirini artırdı. Ancak rakipleri tarafından padişahın gözünden düşürüldü ve öldürtüldü. Ardından gelen sadrazamlar devlet işlerinin daha da bozulmasına neden oldular. Askerin bir bölümüne ayarı bozuk para verilmesinden ve bir bölümüne ise hiç aylık verilmemesinden ötürü İstanbul'da ayaklanma çıktı. Ayaklananların padişaha verdikleri bir listedeki 30 devlet adamı ve saray ağası öldürtüldü ve cesetleri Sultanahmet Meydanı'nda bir çınar ağacına asıldı. Bu olaya Vaka-i Vakvakiye (Çınar olayı) denir.
1656 yılında Çanakkale boğazı önlerinde Venedik donanmasıyla yapılan savaşta Osmanlı donanması ağır bir yenilgi aldı ve Bozcaada ile Limni Venediklilerin eline geçti, ayrıca Çanakkale Boğazı kontrol altına alındı. Bu durum İstanbul'da büyük paniğe yol açtı. Aynı yıl iç ve dış sorunlara çözüm bulmak üzere Turhan Sultan tarafından sadrazamlığa Köprülü Mehmet Paşa getirildi.
Köprülüler dönemi
Bucaş Antlaşması sonucu Osmanlı sınırları
IV. Mehmed ve Hatice Turhan Sultan'dan tam yetki alan Köprülü, İstanbul ve Anadolu'da güvenliği sağladı. Venediklileri yenilgiye uğratarak Bozcaada ve Limni'yi geri aldı. Ölümünden sonra yerine Fazıl Ahmet Paşa geldi. Fazıl Ahmet Paşa Avusturya'dan Uyvar Kalesini alıp Vasvar Antlaşması'nı imzaladı. Venediklilerden de Girit'teki Kandiye kalesini aldı ve 24 yıl süren Girit savaşına son verdi. IV. Mehmed sadrazam ile birlikte Lehistan seferine çıktı ve 1672 yılında Bucaş Antlaşması'nı imzaladıktan sonra Edirne'ye döndü. Lehistan'ın antlaşma şartlarına uymaması yüzünden ertesi yıl yeniden sefere çıkıldı ve savaş 1676 yılında son buldu. Aynı yıl Fazıl Ahmet Paşa ölünce IV. Mehmed sadrazamlığa Köprülü ailesinin yetiştirdiği Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı getirdi. IV. Mehmed sadrazamla birlikte Rusya'nın ele geçirdiği Çehrin kalesini geri almak için sefere çıktı. Kalenin alınmasının ardından 1678'de Edirne'ye döndü. 1681 yılında Ruslarla yirmi yıl süreli bir barış antlaşması yapıldı.
Yine bu dönemde Eylül 1675'te İngiltere ile imzalanan bir antlaşmayla, I. Elizabeth döneminden beri bu ülkeye tanınmış olan imtiyazlar sistemli bir şekilde özetlendi ve söz konusu imtiyazlar ve kapitülasyonların yürürlükte olduğu belirtildi.
İkinci Viyana kuşatması
Ana madde: İkinci Viyana Kuşatması
İkinci Viyana Kuşatması öncesi Osmanlı sınırları
IV. Mehmed döneminin en önemli olayıdır. IV. Mehmed'in sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordu ile birlikte Viyana'ya kadar gitmiştir, kuşatma esnasında Belgrad'ta bulunan padişah kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İstanbul'a dönmüştür. 1683 yılında gerçekleşen kuşatma iki ay sürmüş, Tuna Nehri'nin kuzeyinden gelen düşman kuvvetleri yüzünden Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kalıp, ağır kayıplar vererek Belgrad'a çekilmiştir. Yenilginin sorumlusu olarak görülen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Belgrad'ta idam edilmesi sonrasında Sadrazamlığa Kara İbrahim Paşa getirilmiştir.
Kuşatma sonrası
Ana madde: Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları
Kuşatmanın ardından Avusturya, Lehistan ve Venedikliler birleşerek karşı saldırıya geçtiler. Bu dönemde Estergon, Peşte ve Budin kaybedildi. Venedikliler Ayamavra, Preveze, Mora ve Atina'yı ele geçirdiler. Ordu Mohaç Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğradı. Tüm bu gelişmeler IV. Mehmed'e karşı bir güvensizlik yarattı. Ordu ayaklanarak padişahın tahttan indirilmesini ve yerine kardeşi Şehzade Süleyman'ın geçmesini talep etti. Bu talep kabul gördü ve IV. Mehmed 1687'de tahttan inmek zorunda kaldı.
IV. Mehmed tahttan indirildikten sonra iki oğluyla birlikte Edirne Sarayı'na kapatıldı ve 10 Ocak 1693'de orada hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Eminönü'nde Yeni Cami Turhan Valide Türbesi'nde annesi Turhan Validenin yanına defnedildi.
2 notes
·
View notes
Text
Ben ise, dingilden fırlayarak, boşta yuvarlanan bir araba tekerleği gibi sallanıyor ve bu halimden kendime imtiyazlar çıkarmaya çalıyordum. Muhakkak ki dünyanın lüzumsuz adamıyım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.
3 notes
·
View notes
Text
Hüseyin Baş: Türk siyaseti alet oluyor
https://pazaryerigundem.com/haber/189806/huseyin-bas-turk-siyaseti-alet-oluyor/
Hüseyin Baş: Türk siyaseti alet oluyor
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş siyasi gündemi değerlendirdi.
ANKARA (İGFA) – Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, Sevr’i savaşarak kabullendiremeyen iradelerin bugün masa başında Türkiye’yi paramparça ettiklerini öne sürerek, “Türk siyaseti de buna alet oluyor” dedi.
Herkesin bir eşitlik vaat ettiğini ifade eden Genel Başkan Baş, “Bakıyorsun herkes anayasada eşit, yasada eşit, ticarette eşit, eğitimde eşit, hukukta eşit, adalette eşit. Hani adaletsizlik vardı ülkede de Kürt’e varda Türk’e yok mu? Burada verilmek istenen şey aslında eşitlik değil, hani ‘El artırıyorum’ diyorsun ya, imtiyaz vermek için el arttırıyorsun. Herkesin eşit olduğu ortamda bir eşitlik vaat ediyorsan sen aslında imtiyaz vaat ediyorsun. Etnik unsurlar arasında eşitsizlik yok. Eğitimde eşitsizlik var, hukukta, adalette eşitsizlik var, gelirde eşitsizlik var, gelir dağılımında eşitsizlik var, sokakta eşitsizlik var, siyasette eşitsizlik var, medyada eşitsizlik var, sizin yönettiğiniz bütün alanlarda eşitsizlik var, yoksa hiçbir vatandaşın birbiri arasında eşitsizliği yok” diye konuştu.
Bu ülkede etnik unsurlar arasında eşitsizlik yok.
Eğitimde eşitsizlik var Hukukta eşitsizlik var Gelir dağılımda eşitsizlik var Sokakta eşitsizlik var Siyasette eşitsizlik var Kısacası sizin yönettiğiniz her alanda eşitsizlik var.
Sizin derdiniz eşitlik değil imtiyaz vermek! pic.twitter.com/DRmW8vDdj7
— Hüseyin Baş (@huseyinbas_BTP) October 25, 2024
“Kalkıp da birbirine eşitlik vereceksen buralardan vereceksin kafana göre de devletin toprağını imtiyazlandırıp başkasına peşkeş çekemezsin” diyen Baş, “Sen federatif yapıya geçeceksin federasyon olacaksın, imtiyazlar elde edeceksin. O zaman yarın Laz’ı da, ‘Ben de eşitlik istiyorum’ diyecek, Çerkez de ’Ben de eşitlik istiyorum diyecek’, bilmem kim ‘Ben de eşitlik istiyorum’ diyecek, hepsine de birer federasyon verelim.” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
1win – Azərbaycanda qumar oyunları üçün müstəsna bir platformadır. Bu platforma istifadəçilərinə pul ilə oyun oynamaq üçün çoxsaylı imkanlar təqdim edir. Saytın düşünülmüş interfeysi və intuitiv dizaynı sayəsində hər kəs asanlıqla sevimli oyunlarını tapıb oynaya bilər. Platforma günün istənilən saatında əlçatandır, bu da oyunçulara istədikləri vaxt qumar oyunlarının zövqünü çıxarmağa imkan tanıyır.1win-in mobil versiyası sizə smartfon və ya planşet kimi cihazlarınızda oyun oynamağa imkan verir, əla oyun təcrübəsi və maksimum rahatlıq təmin edir. Əgər əsas sayt müvəqqəti olaraq istifadə edə bilmiriksə, oyunçular davamlı oyunlar üçün işə yarayan güzgülərdən istifadə edə bilərlər. Platforma mütəmadi olaraq müxtəlif bonuslar təqdim edir ki, bu da oyunçulara qazanclarını artırmaq və əlavə imtiyazlar əldə etmək imkanı verir.Daimi oyunçular aktual promo kodlarına giriş əldə edir ki, bu da onlara eksklüziv təkliflərə və tədbirlərə yol açır. Şansınızı sınamaq və qumar oyunları aləmini kəşf etmək fürsətini qaçırmayın! Bütün məlumatları #1win #1_win #1vin #1_vin https://1-win-cazino .com/yuklash.html
0 notes
Text
Özdağ ”Bahçelinin Teklifi Siyasi Bir Cinnettir..
Ümit Özdağ, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) konuşması yönündeki çağrısını sert bir şekilde eleştirdi. Özdağ, Bahçeli'nin bu topluluğunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Grup Başkanı Özgür Özel tarafından da desteklendiğini iddia ederek, bunun Türkiye'nin geleceği için ciddi bir tehlike olduğunu belirtti. Özdağ, Bahçeli'nin bu teklifinin "siyasal bir cinnet" olduğunu ve terör örgütü PKK'nın lider kadrosunda Abdullah Öcalan'ın artık fiili bir otoritesinin olmadığını belirtiyor. Öcalan'ın bu konuşmayı yapabilmesi için ne tür tavizler verildiğini sorgulayan Özdağ, Bahçeli, Erdoğan ve Özel'in Türk milletine bu süreçte neleri tekliflerinin kaydedilmesi zorunludur Özdağ, ayrıca bu tekliflerin Türkiye'nin geçerliliğine, Kürdistan adıyla bir bölgeselye ya da resmi resmi dilinin değiştirilmesine yönelik bir adım olabileceği yönündeki kaygılarını ifade ediyor. PKK ve Öcalan'a bu tür imtiyazlar genel durumunda, Türkiye'nin terörle mücadelede geri adım atacağı ve güvenlik güçlerinin motivasyonunun zarar göreceğini belirtiyor Zafer Partisi lideri olarak Özdağ, MHP'lileri, Atatürkçüleri ve vatansever AK Partili Zafer Partisi'ne katılmaya davet ediyor. Türk milletinin bu tür girişimlere karşı birleşerek ülkenin zenginliğinin korunması vurgulanıyor. Özdağ, erken seçim programını yaparak, Bahçeli, Erdoğan ve Öcalan'a karşı Türk milletinin iradesinin sandıkta gösteriliyor Read the full article
0 notes
Text
Kuruluşundan günümüze Türkiye tarihsel süreç içerisinde Türkiye ekonomisi:
Tarihsel süreç içerisinde Türkiye ekonomisi, Türkiye ekonomisi, tarihsel süreç içinde birçok değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Ekonomide Cumhuriyet dönemi, devletçilik modelinden Kapitalizme dönüştüren Menderes, Özal ve Erdoğan yılları Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden Cumhuriyet'in kuruluşuna, 1950'lerden 1980'lerin liberalleşme politikalarına, 2000'li yıllardan günümüze kadar Türkiye ekonomisi hem iç hem de dış faktörlerden etkilenerek farklı evreler geçirmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Döneminde ekonomi (1800-1923)
Osmanlı İmparatorluğu, 1800'lü yıllarda gerileme dönemine girmişti. Avrupa'daki sanayi devrimi ve milliyetçilik akımları, Osmanlı'nın ekonomik ve siyasi gücünü zayıflatmıştı. Osmanlı, borçlanma yoluyla modernleşmeye çalışsa da, bu süreçte bağımsızlığını kaybetmeye başlamıştı. 1838'de imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile Osmanlı, Avrupa ülkelerine ticari imtiyazlar vermiş ve iç piyasasını rekabete açmıştı. Bu durum, yerli sanayi ve zanaatkarları olumsuz etkilemiş ve dışa bağımlılığı artırmıştı. Osmanlı, 1876'da ilk anayasasını ilan etse de, bu dönemde yaşanan savaşlar, isyanlar ve mali krizler nedeniyle istikrar sağlayamamıştı. 1914-1918 arasında Birinci Dünya Savaşı'na katılan Osmanlı, savaşı kaybederek yıkılmış ve topraklarının büyük bir kısmını kaybetmişti.
Cumhuriyet'in Kuruluşu ve İktisat Kongresi (1923-1930)
1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, yeni devletin öncelikli hedefi ekonomik bağımsızlık ve kalkınma olmuştu. Bu amaçla 1923'te İzmir'de I. İktisat Kongresi düzenlenmişti. Kongrede, Türkiye'nin ekonomik politikasının temel ilkeleri belirlenmişti. Bunlar:
Milli ekonomi: Türkiye'nin kendi kaynaklarına dayanan, dışa bağımlılıktan kurtulan ve milli çıkarları gözeten bir ekonomi oluşturmak. Milli ekonomi modeli, ülkenin kendi kaynaklarına dayalı, dışa bağımlılığı azaltmayı hedefleyen bir ekonomik sistemdir. Bu modelde, yerli üretim, tasarruf, yatırım ve ihracat teşvik edilirken, ithalat, borçlanma ve israf kısıtlanır. Milli ekonomi modelinin amacı, ülkenin ekonomik bağımsızlığını sağlamak, refah seviyesini yükseltmek ve küresel rekabette güçlü bir konuma gelmektir.
Karma ekonomi: Devletin ve özel sektörün ekonomide rol alması, ancak devletin stratejik sektörlerde öncülük etmesi. Karma ekonomi modeli, bir ülkenin hem piyasa hem de planlı ekonomi özelliklerini bir arada kullanmasıdır. Karma ekonomi modelinde, devlet bazı sektörleri kontrol ederken, diğer sektörlerde özel girişimcilerin rekabetine izin verir. Karma ekonomi modelinin amacı, hem ekonomik verimliliği hem de sosyal adaleti sağlamaktır.
Devletçilik: Devletin ekonomiyi planlaması, yönlendirmesi ve denetlemesi. Devletçilik, ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde devlet tarafından yönlendirildiği ve denetlendiği bir ekonomik sistemdir. Devletçilikte devlet, stratejik sektörleri kontrol eder, kamu yatırımları yapar, fiyatları ve ücretleri belirler, dış ticareti düzenler ve sosyal refahı sağlamaya çalışır. Devletçilik modeli, özellikle 1929 Dünya Ekonomik Bunalımından sonra ve II. Dünya Savaşı sonrasında bazı ülkelerde uygulanmıştır. Devletçiliğin avantajları arasında ekonomik istikrar, sosyal adalet, milli çıkarların korunması sayılabilir. Devletçiliğin dezavantajları arasında ise bürokrasi, verimsizlik, rekabetin azalması, özel girişimciliğin kısıtlanması sayılabilir.
Korumacılık: Yerli sanayiyi desteklemek için dış ticarette gümrük vergileri uygulamak. Korumacılık modeli, bir ülkenin kendi ekonomisini dış rekabetten korumak için uyguladığı bir politikadır. Korumacılık modeli, gümrük vergileri, kotalar, sübvansiyonlar, lisanslar ve standartlar gibi araçlarla dış ticareti sınırlar. Korumacılık modelinin amacı, yerli üretimi ve istihdamı teşvik etmek, dış ticaret açığını azaltmak ve stratejik sektörleri korumaktır. Korumacılık modelinin avantajları ve dezavantajları vardır. Avantajları arasında, yerli sanayinin gelişmesi, teknolojik ilerleme, ulusal güvenlik ve refah artışı sayılabilir. Dezavantajları arasında ise, verimlilik kaybı, tüketici refahının azalması, dış ticaret ortaklarının misilleme yapması ve küresel ekonomik iş birliğinin zayıflaması sayılabilir.
Teşvik: Yatırım yapmak isteyen girişimcilere kredi, arazi, vergi indirimi gibi kolaylıklar sağlamak. Bu ilkeler doğrultusunda Türkiye, 1923-1930 arasında tarım ağırlıklı bir ekonomik yapıya sahipti. Tarım sektörü hem istihdam hem de milli gelir açısından önemli bir paya sahipti. Sanayileşme ise henüz başlangıç aşamasındaydı. Bu dönemde Türkiye'nin en önemli ticaret ortakları Almanya, İngiltere ve Fransa idi.
Dünya Ekonomik Bunalımı ve Devletçilik Dönemi (1930-1950)
1930'larda dünyayı etkisi altına alan büyük ekonomik bunalım, Türkiye'yi de olumsuz yönde etkilemişti. Dış ticaret hacmi ve gelirleri düşmüş, borç ödemeleri zorlaşmış, tarım ürünleri fiyatları gerilemişti. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik politikasında bir değişikliğe gitmesine neden olmuştu. 1930'da kurulan İktisat Vekaleti, ekonomiyi planlamak ve yönetmekle görevlendirilmişti. 1931'de kurulan Sanayi Teşvik Kanunu ile devlet, sanayileşmeyi hızlandırmak için çeşitli teşvikler vermişti.
1932'de kurulan Devlet Sanayi Ofisi (DESO), devletin sanayi yatırımlarını gerçekleştirmek için kurulmuştu. 1933'te kurulan Etibank, madencilik, enerji ve kimya sektörlerinde faaliyet gösteren bir devlet bankasıydı. 1934'te kurulan Sümerbank, tekstil, deri ve kâğıt sektörlerinde faaliyet gösteren bir devlet bankasıydı. Bu kurumlar aracılığıyla devlet, ekonomide etkin bir rol oynamaya başlamıştı. Bu dönemde Türkiye, beş yıllık kalkınma planları uygulamaya koymuştu. İlk beş yıllık kalkınma planı (1934-1938) İkinci beş yıllık kalkınma planı (1939-1943) ve; Üçüncü beş yıllık kalkınma planı (1946-1950) ile Türkiye, sanayileşmeye ağırlık vermişti. Bu planlar çerçevesinde demir-çelik, makine, kimya, tekstil, şeker gibi temel sanayi dallarında fabrikalar kurulmuştu. Ayrıca ulaştırma, enerji, eğitim ve sağlık gibi altyapı yatırımları da yapılmıştı.
Bu dönemde Türkiye'nin dış ticareti de değişim göstermişti. Dünya ticaretinin daralması nedeniyle Türkiye, dış ticaretini sınırlamış ve ithal ikameci bir politika izlemişti. İthalatın azaltılması ve yerli üretimin artırılması amaçlanmıştı. Ayrıca Türkiye, 1934'te Balkan Antantı'na, 1937'de Sadabat Paktı'na katılarak bölgesel iş birliği anlaşmalarına imza atmıştı.
İkinci Dünya Savaşı yılları Türkiye ekonomisi:
İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) ise Türkiye'nin ekonomisini hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilemiştir. Olumlu yönde, Türkiye savaşa girmeyerek insan ve mal kaybından korunmuş, tarım ürünleri ihracatını artırarak döviz geliri elde etmiştir. Olumsuz yönde ise Türkiye'nin dış ticareti sınırlanmış, ithalat yapamadığı için sanayi üretimi aksamış, enflasyon artmıştır.
Demokrat Parti Dönemi ve Liberalleşme (1950-1960)
1950'de yapılan seçimleri Demokrat Parti (DP) kazanmış ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) tek parti iktidarı sona ermiştir. DP döneminde Türkiye'nin ekonomik politikası da değişime uğramıştır. DP, devletçilikten uzaklaşıp liberalleşmeye yönelmiştir. Özel sektörün önünü açmak için devletin ekonomideki rolünü azaltmıştır. Türkiye ekonomisi, 1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte önemli bir dönüşüm yaşamıştır. Demokrat Parti, Cumhuriyet Halk Partisi'nin devletçi ve planlı ekonomi anlayışına karşı, özel sektörü destekleyen ve piyasa mekanizmasına dayanan bir ekonomi politikası izlemiştir.
Bu politika, Türkiye'yi dış ticarete açmış, tarım sektörünü geliştirmiş, sanayileşmeye yönelik yatırımları teşvik etmiş ve altyapı hizmetlerine ağırlık vermiştir. Demokrat Parti döneminde Türkiye ekonomisi, yüksek büyüme oranlarına ulaşmış, kişi başına gelir artmış, ihracat çeşitlenmiş ve döviz rezervleri yükselmiştir.
Demokrat Parti'nin 1960 yılında askeri darbeyle iktidardan uzaklaştırılması, Türkiye ekonomisinde yeni bir kriz dönemini başlatmıştır. 1961 Anayasası, devletin ekonomide daha etkin bir rol oynamasını öngörmüş, beş yıllık kalkınma planları hazırlanmış, kamu iktisadi teşebbüsleri kurulmuş ve sendikal faaliyetler serbest bırakılmıştır.
Bu dönemde Türkiye ekonomisi, iç ve dış siyasi istikrarsızlıklar, enflasyon, bütçe açıkları, dış borçlanma ve sosyal çatışmalar gibi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. 1970'li yıllarda ise Türkiye ekonomisi, petrol krizi, Kıbrıs Barış Harekâtı ve 1980 askeri darbesi gibi olaylardan olumsuz etkilenmiştir.
Türkiye ekonomisinde Turgut Özallı yıllar:
1980'li yıllarda Türkiye ekonomisi, yeni bir liberalleşme sürecine girmiştir. 24 Ocak 1980 Kararları olarak bilinen ekonomik tedbirler paketi ile, Turgut Özal Türkiye'yi dışa açık bir piyasa ekonomisine yönlendirmiş, ihracatı teşvik etmiş, sermaye hareketlerini serbestleştirmiş ve özelleştirmeyi gündeme getirmiştir.
Bu politikalar sonucunda Türkiye ekonomisi, 1980'li yılların ikinci yarısında hızlı bir büyüme performansı sergilemiş, ihracat artmış, enflasyon düşmüş ve döviz kuru istikrar kazanmıştır. 1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisi, küreselleşmenin etkilerini hissetmeye başlamıştır. Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması imzalanmış, Dünya Ticaret Örgütü'ne üyelik sağlanmış, uluslararası sermaye akımları artmış ve finansal piyasalar derinleşmiştir.
Ancak bu dönemde Türkiye ekonomisi, siyasi istikrarsızlık, koalisyon hükümetleri, terör olayları, kamu maliyesinde bozulma, enflasyonun yeniden yükselmesi ve kronikleşmesi gibi sorunlarla da mücadele etmek zorunda kalmıştır. 1994 ve 1999 yıllarında yaşanan iki büyük ekonomik kriz, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarını ortaya çıkarmıştır.
Türkiye ekonomisinde Tayyip Erdoğanlı yıllar:
2000'li yıllarda Türkiye ekonomisi, yeni bir istikrar programı uygulamaya koymuştur. Bu program kapsamında, ilk yıllarda merkez bankası bağımsızlığı sağlanmış, enflasyon hedeflemesi rejimine geçilmiş, kamu borçlanması sınırlandırılmış, bankacılık sektörü yeniden yapılandırılmış ve özelleştirme hızlandırılmıştır.
Bu reformlar sayesinde Türkiye ekonomisi, 2002-2007 yılları arasında yüksek büyüme oranları yakalamış, enflasyon tek haneli rakamlara inmiş, ihracat artmış ve yabancı yatırımlar çoğalmıştır. Ancak 2008 yılında küresel finansal krizin etkisiyle Türkiye ekonomisi de daralmış ve işsizlik artmıştır.
2010'lu yıllarda Türkiye ekonomisi, küresel ekonomik koşullara bağlı olarak inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. 2010-2013 yılları arasında yeniden büyüme ivmesi kazanan Türkiye ekonomisi, 2013 yılında Gezi Parkı olayları, 2016 yılında FETÖ'nün darbe girişimi ve 2018 yılında ABD ile yaşanan diplomatik kriz gibi siyasi gelişmelerden olumsuz etkilenmiştir.
Bu dönemde Türkiye ekonomisi, döviz kuru dalgalanmaları, enflasyonun tekrar yükselmesi, cari açığın genişlemesi ve dış borcun artması gibi makroekonomik sorunlarla karşılaşmıştır.
2020 yılında ise Covid-19 salgını nedeniyle Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük daralmalarından birini yaşamıştır.
2020'li yıllarda Türkiye ekonomisi, salgının etkilerini aşmak ve yeni bir büyüme modeli oluşturmak için çeşitli politikalar uygulamaktadır. Bu politikalar arasında, para politikasında sıkılaştırma, mali disiplinin korunması, yapısal reformların hayata geçirilmesi, ihracatın ve katma değerin artırılması, yerli ve milli üretimin desteklenmesi, dijitalleşmenin yaygınlaştırılması ve yeşil ekonominin geliştirilmesi sayılabilir. Türkiye ekonomisinin bu politikalarla birlikte orta ve uzun vadede daha güçlü, daha istikrarlı ve daha sürdürülebilir bir büyüme performansı sergilemesi beklenmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin devletçilikten kapitalizme evrilmesinin sonuçları nelerdir?
Türkiye Cumhuriyeti, son yıllarda ekonomik açıdan büyük zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin döviz kuru, enflasyon, işsizlik, cari açık ve borç gibi göstergeleri kötüleşmiş, yatırımcı güveni azalmış, yoksulluk ve gelir eşitsizliği artmıştır. Bu durumun nedenleri arasında; Türkiye'nin devletçi bir ekonomik modelden kapitalist bir modele geçiş yapması da sayılabilir.
Devletçilik, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren uygulanan bir ekonomik politikaydı. Devlet, sanayileşme ve kalkınma sürecini yönlendirmek için ekonomide belirleyici bir rol oynuyordu. Devlet, stratejik sektörleri kontrol ediyor, kamu yatırımları yapıyor, ithal ikameci bir korumacılık uyguluyor ve sosyal refahı sağlamaya çalışıyordu. Bu model, Türkiye'ye 1960'lara kadar önemli bir büyüme sağladı. Ancak 1970'lerden itibaren, devletçi modelin sınırları ortaya çıkmaya başladı. Türkiye, dış ticaret açığı, bütçe açığı, döviz darboğazı ve siyasi istikrarsızlık gibi sorunlarla karşılaştı.
Türkiye ekonomisinde Kapitalizme geçiş:
Bu sorunları çözmek için Türkiye, 1980'lerde kapitalist bir modele geçmeye karar verdi. Bu modelde, devlet ekonomiden geri çekilmeye başladı. Özelleştirme, serbest piyasa, ihracata yönelim ve dışa açıklık gibi politikalar uygulanmaya başlandı. Bu politikaların amacı, Türkiye'nin küresel rekabet gücünü artırmak ve ekonomik istikrarı sağlamaktı. Kapitalist modelin sonuçları ise tartışmalıdır. Bazıları bu modelin Türkiye'ye önemli faydalar sağladığını savunurken, bazıları da bu modelin Türkiye'yi daha fazla sorunlara sürüklediğini iddia ederler.
Kapitalist modelin olumlu sonuçları arasında şunlar sayılabilir:
- Türkiye'nin ihracat hacmi ve çeşitliliği arttı. - Türkiye'nin dış ticaret ortakları çeşitlendi. - Türkiye'nin uluslararası finansal piyasalara entegrasyonu sağlandı. - Türkiye'nin ekonomik büyümesi hızlandı. - Türkiye'nin teknolojik gelişimi ilerledi.
Kapitalist modelin olumsuz sonuçları arasında ise şunlar sayılabilir:
- Türkiye'nin dış borcu ve cari açığı arttı. - Türkiye'nin enflasyonu ve işsizliği yükseldi. - Türkiye'nin gelir dağılımı bozuldu. - Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemi zayıfladı. - Türkiye'nin çevresel sorunları arttı.
Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik durumu, devletçilikten kapitalizme geçiş yapmasının hem olumlu hem de olumsuz sonuçlarıyla şekillenmiştir. Bu durumun gelecekte nasıl değişeceği ise, Türkiye'nin uygulayacağı ekonomik politikalara bağlıdır.
2023 yılı genel seçimlerinden sonra vergi yükünün dağıtılmasına bakarsak, Mehmet Şimşek ve ekibi ile beraber, anlaşılan o ki, Türkiye Cumhuriyeti kapitalizmden, vahşi kapitalizme geçme planları yapmaktadır, bu dönüşün dar gelirliler üzerinde etkisi çok ağır olacağa benzemektedir,
Türkiye ekonomide yeni medoller oluşturmalı, kapitalizmi devletçilik ile harmanlamanın (Çin gibi) bir yolunu bulmalıdır. bu günkü sistem duvara toslamış olup, Yaşanması olası Cumhuriyet döneminin belkide en büyük ekonomik krizi palyatif tedbirlerle sğrekli ertelenmektedir, lakşn nereye kadar. ---- Ahmet ATAM
0 notes
Text
Tarımı Amerika’ya Kimler Teslim Etti? (1)
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/tarimi-amerikaya-kimler-teslim-etti-1/
TÜRK TARIMI ÇÖKTÜ
2008 yılında 1 MİLYON 127 BİN olan çiftçi sayısı, 2009 yılında 600 BİN’e düştü! 2021 yılında bu sayı daha da azalarak 512 BİN oldu. Yalnız çiftçi sayısı korkutucu oranda azalmadı, aynı süreçte tarım alanları da ürkütücü oranda azaldı! Son 15 yılda tarım alanları yüzde 12,5, sebze bahçeleri de yüzde 15 küçüldü. Tarım sektörünün bankalara borcu Şubat 2024’te 617 MİLYAR 438 MİLYON TL oldu. Tarım sektörünün TAKİPTEKİ kredi tutarı ise 2 MİLYAR 202 MİLYON TL.
TARIM SEKTÖRÜNDE DEVLET VE SİVİL KURULUŞLAR
Hem devletin hem de özel sektörün ÇÖKMÜŞ OLAN tarım sektöründe çok sayıda kurum ve kuruluşları ile buralarda çalışan (!) YÜZ BİNLERCE elemanı bulunmaktadır! Bunlara kısaca bir göz atalım:
Tarım ve Orman Bakanlığı
Bu bakanlıkta ve buna bağlı kuruluşlarda görev yapan (!) personel sayısı: 140 BİN 786
Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde; Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri, Sulama Ürünleri Kooperatifleri bulunmaktadır.
Ticaret Bakanlığı bünyesinde ise; Yaş Meyve Sebze Kooperatifleri ve Üretim ve Pazarlama Kooperatifleri bulunmaktadır.
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)
Genel Müdür: Dr. Mustafa Altuğ
Bitkisel Üretim Genel Müdürü: Uğur Erdem
Tarımsal Girdiler Dairesi: Tohum, gübre, tarım ilaçları, tarım alet ve makineleri, sulama kredileri.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)
Yönetim Kurulu Başkanı: Şemsi Bayraktar
Görevleri: Tarımın gelişmesi, tarımın kalkınması için her türlü eğitim, yayımcılık ve danışmanlık yapmak.
TZOB’nin ülke genelinde yaklaşık 750 ziraat odası bulunmaktadır.
Türkiye Çiftçiler Birliği (TÇB)
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB)
Yönetim Kurulu Başkanı: Hacı Ömer Güler
Birliğe bağlı 70 BİN tohum üreticisi, 4 BİN firma ve 8 BİN bayi bulunmaktadır.
TÜRKTOB yasalarca yetkili kılınmış ülkenin en büyük birliğidir.
Devlet kuruluşu niteliğinde 7 Alt Birliği ve 55 BİNİ AŞKIN üyesi bulunmaktadır.
Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği (TÜRKTED)
Genel Başkan: Burak Gönen
1985 yılında 9 öncü üye tarafından kurulmuştur.
ÇİFTÇİLER, ÜRETİCİLER ŞİKÂYETÇİ
Rize’de çay üreticileri, hükümetin verdiği taban fiyatını çok az bulup protesto ettiler. Bir çuval çayı AKP İl Başkanlığı önünde yerlere döktüler.
Buğday hasadı başladı. Çiftçi, taban fiyatının henüz açıklanmamış olmasını protesto etti. Çiftçi, tohum, mazot, gübre fiyatlarının yüksek oluşundan şikâyetçi. Çoğu çiftçi, “Seneye ekmeyeceğiz!” diyor.
Fındık üreticilerinin şikâyetlerini öne çıkaran CHP, Fındık Mitingi düzenledi.
TÜRK TARIMINI AMERİKA’YA TESLİM EDENLER ZİNCİRİ
Değerli Dostlar,
Günümüzde tarımın çökmüş olduğunu görenler, tüm sorumluluğu AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yıkmaktadırlar.
Hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan’ın bu korkunç çöküşte payı büyüktür. Ancak, tek sorumlu Erdoğan mıdır?
Ben bu yazımda sizlerin önüne Büyük Resmi koyuyorum.
Önyargısız bu Büyük Resme bakarsanız, yaşadığımız çöküşün nedenlerini ve sorumlularını, çok sağlam kanıt ve belgeleriyle görmüş olacaksınız.
Şimdi, Çöküş Zincirinin ilk halkasından başlayarak ilerleyelim.
1. CUMHURBAŞKANI İSMET İNÖNÜ
İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı seçildikten 4,5 ay sonra, 1 Nisan 1939 günü, Türkiye Cumhuriyeti devletini bir yabancı ülkeyle ilk anlaşmayı yaptı. Bu anlaşmaya göre Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD);
“Gerek ithalat ve ihracatta ve GEREKEN TÜM KONULARDA en ziyade MÜSAADEYE MAZHAR ÜLKE statüsü” tanıdı.
Ayrıca, ABD sanayi mallarının ithalatında yüzde 12 ile yüzde 88 arasında GÜMRÜK İNDİRİMLERİ sağladı.
ABD’ye başta ticaret olmak üzere “tüm konularda” imtiyazlar tanıyan 1 Nisan 1939 anlaşması imzalandı.
1945’ten sonra motor ve ağır sanayi yatırımlarından vazgeçildi.
Gübre ve tarım ürünleri dahil ithalata yönelindi. Yoğun olarak dış borç alındı.
Petrol işletmeciliği devlet tekelinden çıkarıldı.
Başında İsmet İnönü’nün bulunduğu CHP, 1947 yılında parti programını değiştirdi ve Demir Çelik İşletmeleri, Genel Makine Fabrikası, Elektrolitik Bakır Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçildiğini açıkladı.
Makine ve Kimya Endüstrisi’nin (MKE) gerçekleştirdiği ve Danimarka dahil birçok ülkeye ihraç edilen sekiz kişilik yolcu uçağı üretimine SON VERİLDİ.
1946’da TBMM’de konuşan CHP hükümetinin başbakanı Şükrü Saraçoğlu, Türkiye’nin ABD’ye olan 4,5 milyon dolar borcunu ödemesiyle ilgili şunları söylüyordu:
“Hepimiz inanıyoruz ki, ABD’ye bu parayı vermekle borcumuzun yalnız maddi kısmını ödüyoruz. ABD’ye bir de manevi borcumuz var ki, onu da özgürlük, eşitlik, bağımsızlık ve insanlık davalarında Amerika’nın bulunduğu saflarda bulunmak suretiyle ödeyeceğiz.”
Aynı gün, aynı konuda TBMM kürsüsüne çıkan CHP Bursa milletvekili Baha Pars şöyle konuşuyordu:
“Bugün bu büyük milletin, Amerika’nın insanlığa yaptığı yardımı hatırlayıp teşekkür ederken, peygamber gibi temiz ve kusursuz Roosevelt’i ve onun halefi olan kıymetli devlet ve millet adamı Truman’ı hürmetle selamlarım.”
Yaptığı ikili anlaşmalarla Türkiye’nin ticaretini, tarımını ve sanayisini Amerika’ya teslim eden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 27 Aralık 1949 tarihinde, Türk milletinin geleceği olan çocuklarının eğitimini de ikili bir anlaşmayla Emperyalist ABD’ye teslim etti.
Her zaman göz önünde bulundurmamız gereken yalın gerçek şudur:
Türk tarımını, ticaretini, sanayisini ve Türk çocuklarının eğitimini Emperyalist ABD’ye teslim eden CHP iktidarı olmuştur.
CHP’li Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, CHP hükümetinin başbakanı Şükrü Saraçoğlu ve tüm CHP milletvekilleri gönüllü olarak devşirilmiş, hem de büyük bir coşku ve sadakatle Emperyalist ABD’nin UŞAĞI olmuşlardır. Onlar; para, mal, mülk, makam ve güç için ABD’nin UŞAĞI olurken, Türk milletini de KÖLE durumuna düşürmüşlerdir.
Peki, tüm bu yapılanlar Türk milletine İHANET değilse, ya nedir?
(UŞAK sözcüğünü Arapça “hizmetkâr” anlamında kullanıyorum, hakaret anlamında değil.)
2. BAŞBAKAN ADNAN MENDERES
Mayıs 1950’de iktidar olan Demokrat Parti’nin başbakanı Adnan Menderes, 12 Kasım 1956 tarihinde ABD ile “Tarım Ürünleri Anlaşmasını” imzaladı.
Bu anlaşmaya göre ABD, Türkiye’ye 46,3 milyon dolarlık buğday, arpa, dondurulmuş et, konserve, sığır eti, don yağı ve soya yağı satacaktı. Bu ürünler, az gelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin temel tarım ürünleriydi ve bunlar ABD gibi bir ülkenin eşit olmayan rekabetine terk ediliyordu. Ama daha da ağır olanı anlaşmanın 2. ve 3. maddeleriydi:
“Madde 2:
Türkiye’nin yetiştirdiği ve bu anlaşmada adı geçen ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı ABD TARAFINDAN DENETLENECEKTİR.”
“Madde 3 (b):
Türk ve Amerikan hükümetleri Türkiye’de Amerikan mallarına talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.”
Türkiye, Demokrat Parti iktidarında, 13 Şubat 1952 tarihinde NATO’ya girdi.
NATO demek, ABD demektir.
20-25 Şubat 1952 tarihlerinde Lizbon’da yapılan NATO Konseyi Zirvesi’nde konuşan Adnan Menderes hükümetlerinin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu şunları söylemişti:
“Karşınızda büyük bir istekle ve KAYITSIZ ŞARTSIZ işbirliği zihniyetiyle hareket etmeyi ilke edinen bir Türkiye bulacaksınız.”
Türkiye, kayıtsız şartsız ABD’ye teslim olunca Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’nin denetimi altına girdi.
NATO’ya bağlılığı gerekçe gösteren CIA ajanları, Türk ordusunun içinde rahatça örgütlendiler.
Değerli Dostlar,
BÜYÜK RESMİ sizlere sunmaya bir dahaki yazımda devam edeceğim…
Yılmaz Dikbaş
0532 233 31 52
0 notes
Text
Pin-Up Casino Baxış: Azərbaycanın Ən Populyar Onlayn Kazinosu
Pinup casino, slot seçiminin bolluğu ilə mükəmməl bir təcrübə təqdim edir. Oyunçular üçün hazırlanan cəlbedici loyallıq sistemi və artan imtiyazlar, hər bir ziyarətçini öz cazibədarlığı ilə fəth edir. Pin up slot oyunlarının müxtəlifliyi, həqiqətən də, heyrətamizdir və hər zövqə uyğun alternativlər təqdim edir. Bu kazino, xüsusi promosyonları ilə oyunçulara unudulmaz anlar yaşadır, şanslı mükafatlar və sürprizlər isə hər dəfə yenilik qatır. Bütün bunlar, pinap casino-nu oyun həvəskarları üçün ideal seçim halına gətirir, burada hər anın vəd etdiyi gözəlliklər sizi gözləyir.
Pin-Up Casino, Azərbaycanda və dünya miqyasında çox sevilən və geniş istifadə olunan onlayn kazinolardan biridir. Kazino, oyunçulara yüksək keyfiyyətli oyunlar, geniş çeşidli slot maşınları, poker, blackjack, baccarat kimi kart oyunları və idman mərcləri təklif edir. Bu məqalədə, Pin-Up Casino-nun üstünlükləri və təklif etdiyi imkanlar barədə geniş məlumat verəcəyik.
Pin-Up Casino-da Oyun Seçimləri
Pin-Up Casino, oyunçulara geniş oyun portfeli təqdim edir. Burada minlərlə müxtəlif slot maşınları, həmçinin ənənəvi kazino oyunları oynamaq mümkündür. Slot maşınları, oyunçuların ən çox sevdiyi oyunlardan biridir və kazino, bu sahədə geniş bir kolleksiya təklif edir. Pin-Up slotları, yüksək qrafika keyfiyyəti və müxtəlif mövzularla diqqəti cəlb edir. Hər bir oyunçunun zövqünə uyğun slot tapmaq mümkündür.
Poker, Blackjack və Baccarat
Pin-Up Casino-nun təklif etdiyi ən populyar kart oyunları arasında poker, blackjack və baccarat yer alır. Poker, oyunçular arasında strateji düşüncə və bacarıq tələb edən bir oyun olaraq tanınır. Pin-Up, poker həvəskarlarına müxtəlif növlər təqdim edir, bu da oyunçuların fərqli təcrübələr yaşamasını təmin edir. Blackjack və baccarat isə ənənəvi kazino oyunları arasında yer alır və bu oyunlar, sadə qaydaları və yüksək qazanma şansları ilə məşhurdur.
İdman Mərcləri
Pin-Up Casino, yalnız kazino oyunları ilə məhdudlaşmır, eyni zamanda idman mərcləri də təklif edir. Pin-Up mərcləri, futbol, basketbol, tennis və digər populyar idman növləri üzrə geniş seçimlər təqdim edir. Oyunçular, canlı olaraq oyunlara mərc edə bilər və bu, mərclərin daha həyəcanlı olmasını təmin edir. Həmçinin, Pin-Up Casino, oyunçulara yüksək əmsallar və cazibədar bonuslar təqdim edir ki, bu da oyun təcrübəsini daha da cəlbedici edir.
Təhlükəsizlik və Lisenziya
Pin-Up Casino, oyunçularının təhlükəsizliyini təmin etmək üçün yüksək standartlara malikdir. Kazino, lisenziyalı və tənzimlənən bir platforma olaraq, oyunçulara etibarlı və ədalətli bir oyun mühiti təmin edir. Həmçinin, istifadəçilərin şəxsi və maliyyə məlumatlarının qorunması üçün müasir şifrələmə texnologiyalarından istifadə olunur.
Bonuslar və Aksiyalar
Pin-Up Casino, yeni və mövcud oyunçulara geniş bonuslar və aksiyalar təklif edir. Yeni qeydiyyatdan keçən istifadəçilər, ilk depozitlərinə uyğun olaraq xoş gəldin bonusu əldə edə bilərlər. Həmçinin, kazino, müntəzəm olaraq müxtəlif aksiyalar keçirir və oyunçulara əlavə məbləğlər qazanmaq üçün imkanlar yaradır.
Müştəri Xidməti və Dəstək
Pin-Up Casino, oyunçularına yüksək səviyyəli müştəri xidməti təqdim edir. Kazinonun dəstək komandası, oyunçuların suallarını və problemlərini həll etmək üçün 24/7 fəaliyyət göstərir. Oyunçular, e-poçt, canlı çat və ya telefon vasitəsilə kazino ilə əlaqə saxlaya bilərlər.
Nəticə
Pin-Up Casino, Azərbaycanda ən yaxşı onlayn kazinolardan biri olaraq tanınır və oyunçulara geniş oyun seçimləri, yüksək təhlükəsizlik standartları və müştəri xidməti ilə xidmət edir. Əgər siz də həyəcanlı və əyləncəli bir oyun təcrübəsi yaşamaq istəyirsinizsə, Pin-Up Casino sizin üçün mükəmməl bir seçimdir. Həm slot oyunları, həm də kart oyunları, eləcə də idman mərcləri ilə burada hər kəs üçün bir şey var.
1 note
·
View note
Text
https://twitter.com/Pasacasno https://www.instagram.com/pasacasinovip/ https://www.youtube.com/@Pasacasino https://www.tiktok.com/@pasavipresmi1 https://tr.pinterest.com/pasacasino2022/ https://t.me/pasacasino2022 https://www.reddit.com/user/Pasabet/ Güncel Giriş : bit.ly/pasasosyal
PaşaCasino: Kalitenin ve Eğlencenin Buluşma Noktası PaşaCasino, profesyonellikten asla ödün vermeyen yapısıyla ne kadar klas bir site olduğunu her yönüyle ortaya koymaktadır. PaşaCasino giriş adresi üzerinden platforma hemen ulaşabilir, ardından burada sunulan benzersiz fırsatlardan faydalanabilirsiniz. Sunduğu eşsiz imtiyazlar sayesinde kullanıcılarının beğenisini kazanan bu legal oyun merkezi, bayağılıktan uzak, kaliteli bir kumar deneyimi sunmaktadır. Aynı zamanda PaşaCasino'nun geniş bir kitleye hitap ettiği ve dünyanın dört bir yanındaki oyuncuların ilgisini çektiği açıktır. PaşaCasino, yasadışı yapılardan tamamen uzak, güvenli ve yasal bir biçimde hizmet sunmaktadır. Bu sayede, platform her geçen gün daha da gelişmekte ve kullanıcılarına güvenli bir oyun ortamı sağlamaktadır. Siteye giriş yapan oyuncular, fevkalade bir ortamda keyifli vakit geçirebilirler. PaşaCasino, güncel adresi aracılığıyla dünyanın dört bir yanındaki oyunculara kesintisiz hizmet vermekte, özgün tavrıyla kendini diğer platformlardan ayırmaktadır. Sürekli yeniliklere açık tavrı sayesinde ise sektördeki lider konumunu sürdürmektedir. PaşaCasino Ne Kadar Popüler Oldu? PaşaCasino, sorunları geride bırakarak, fırsatlarla dolu bir ortam sunma amacıyla kurulmuş bir platformdur. Bu yüzden “PaşaCasino ne kadar popüler?” sorusunu soran birçok kişi bulunmaktadır. Siteye kaydolarak gün boyu eğlencenin tadını çıkarabilir, profesyonellikten taviz vermeyen bu platformda sıra dışı bir oyun deneyimi yaşayabilirsiniz. Kullanıcı dostu arayüzü sayesinde siteye hızlıca adapte olabilir, olağanüstü bir deneyimle karşılaşabilirsiniz. PaşaCasino Bonusları PaşaCasino, piyasanın en cömert bonuslarını sunan platformlardan biri olarak karşınıza çıkmaktadır. Bu bonuslar sayesinde daha geniş bir kitleye hitap etmeyi başaran site, promosyon zenginliği ile dikkat çekmektedir. Casino ve diğer oyunlarda sunduğu desteklerle de ön plana çıkan PaşaCasino, üyelerine düşük yatırımlarla yüksek kazançlar elde etme fırsatı sunmaktadır. PaşaCasino'ya Nasıl Giriş Yapılır? PaşaCasino’ya giriş yapmak için en güncel linklere bloğumuzdan ulaşabilirsiniz. Son giriş bilgilerini öğrenmek için sitenin resmi sosyal medya hesaplarını takip edebilir veya mobil uygulama üzerinden kolayca erişim sağlayabilirsiniz.
0 notes
Text
Twitter(X) : https://twitter.com/Rbet2024 Twitter Yedek: https://x.com/RbetVip Pinterest: https://tr.pinterest.com/CasinoRbet/ Youtube: www.youtube.com/@rbetcasino Güncel Giriş: bit.ly/RbetSosyal
Rbet: Eşsiz Bir Oyun Deneyimi Sunan Platform
Rbet, profesyonellikten asla taviz vermeyen yapısıyla ne kadar klas bir site olduğunu kanıtlamaktadır. Rbet giriş adresi üzerinden platforma anında erişebilir, ardından buradaki cazip fırsatlardan faydalanabilirsiniz. Sunduğu eşsiz imtiyazlar sayesinde kullanıcıların takdirini toplayan bu legal oyun merkezi, bayağılıktan uzak, kaliteli bir kumar deneyimi sunmaktadır. Aynı zamanda Rbet'in geniş bir kitleye hitap ettiği ve farklı bölgelerden oyuncuların ilgisini çektiği açıkça görülmektedir.
Rbet, yasalara uygun bir şekilde, vukuatsız hizmet sunmaktadır. Bu nedenle, platformun her geçen gün daha da ileriye gittiği ve kullanıcılarına güvenli bir ortam sağladığı ortadadır. Siteye giriş yapan oyuncular, fevkalade bir ortamda keyifli vakit geçirme imkanı bulacaktır. Rbet, güncel adresi sayesinde dünyanın dört bir yanındaki oyunculara kesintisiz hizmet vermekte, özgün tarzıyla kendini diğer platformlardan ayırmaktadır. Sürekli yeniliklere açık tavrı sayesinde ise sektördeki lider konumunu korumaktadır.
Rbet Ne Kadar Popüler Oldu?
Rbet, sorunları geride bırakarak, fırsatlarla dolu bir ortam oluşturma amacıyla kurulmuş bir platformdur. Bu yüzden “Rbet ne kadar popüler?” sorusunu soran birçok kişi bulunmaktadır. Siteye kaydolarak gün boyu eğlencenin tadını çıkarabilir, profesyonellikten taviz vermeyen bu platformda sıra dışı bir oyun deneyimi yaşayabilirsiniz. Kullanıcı dostu arayüzü sayesinde siteye hızlıca adapte olabilir, olağanüstü bir deneyimle karşılaşabilirsiniz.
Rbet Bonusları
Rbet, piyasanın en bonkör bonuslarını sunan platformlardan biri olarak karşınıza çıkmaktadır. Bu bonuslar sayesinde daha geniş bir kitleye hitap etmeyi başaran site, promosyon zenginliği ile dikkat çekmektedir. Casino ve diğer oyunlarda sunduğu desteklerle de ön plana çıkan Rbet, üyelerine düşük yatırımlarla yüksek kazançlar elde etme fırsatı sunmaktadır.
Rbet'e Nasıl Giriş Yapılır?
Rbet’e giriş yapmak için güncel linklere bloğumuzdan ulaşabilirsiniz. Son giriş bilgilerini öğrenmek için sitenin resmi sosyal medya hesaplarını takip edebilir veya mobil uygulama üzerinden kolayca erişim sağlayabilirsiniz.
0 notes