#ikinci çocuk
Explore tagged Tumblr posts
hataysekshikayelerisblog · 7 months ago
Text
Teyze Kızının Eltisi! (1) (Murat 45 Y., Aydın)
20 yıllık evli, 1 çocuk babası, 45 yaşında biriyim. Elektrik malzemeleri sattığım, aynı zamanda taahhüt işleri yaptığım bir dükkanım var. Her geçen gün büyüyen bir ekibim var. Aslında Aydın'lıyım, ama İzmir'de yaşıyorum. Gençliğimden beri hep çapkındım. Hayatımda hiç profesyonel bir kadınla olmadım. Bu kadar çok aldatmayı seven kadın varken ve de evini ihmal eden bunca adam varken para verip bir kadınla olmak bana göre değil.
Geçen yıl Ekim ayında teyzemin torununun sünnet merasimi için Aydın'a gitmemiz gerekti. Teyze kızıyla birlikte büyümüştük. Gitmezsem annem, teyzem ve teyze kızı beni mahvedelerdi. Karımla beraber Pazar günü gittik. Zaten 90 km yol, annemde akşam yemeği yeyip, giyinip salona gittik. Herkes hoşgeldin muhabbeti yaparken, teyze kızıbın eltisi Hale geldi masaya, annemin elini öpüp sohbete başladı. Sonra da dönüp benimle ve karımla konuştu. Uzun zamandır görmemiştim, ama değişik geldi gözüme. Daha önce merhaba - merhaba'da kalan sohbet, sünnet çocuğu salona girene dek sürdü. Düğün bitip eve geldiğimizde, anneme, "Hale ne kadar konuşkanmış, ilk defa bu kadar konuştuk!" dedim, annem de Hale'yi çok övdü.
Genelde Cumartesi akşamı komşu esnaflardan oluşan grubumuzla meyhaneye gider, geç vakit eve döner, evde de devam ederdim. Düğünden üç hafta sonraki Cumartesi akşamı rakımı koydum, laptopta takılmaya başladım. Face'de hani var ya yan tarafta tanıyor olabileceğin kişiler, orda Hale vardı. Saate baktım, 00:12'ydi. Kocasıyla çok daha samimi olduğum için baştan tereddüt ettim, ama sonra arkadaşlık isteği yolladım. Daha 1 dakika geçmedi ki, kabul edildiği, sohbet edebileceğimiz mesajı geldi messengerdan. Merhaba ile başlayan konuşma sabaha karşı saat 04:00'de bitti, ki bitmesini ikimiz de de istemiyorduk. Rakının verdiği cesaretle sohbeti istediğim gibi her noktaya getiriyordum. Gece saat 01:30 da telefonlar verilip Whatsap'a geçmiştik. Sabaha karşı 04:00'de yatarken, ailesi, hatta teyzemin kızı ile ilgili bildiklerimin tamamının yanlış olduğunu öğrenmiştim.
Ertesi gün öğlen gibi uyanabildim. Öğleden sonra, "Naber?" diye mesaj attım. Gece öyle kararlaştırmıştık. Yanımızda birilerinin olması ihtimaline karşı (Naber?) yazacak, cevap gelmesini bekleyecektik. "İyi, senden?" diye cevap geldi. "Dışarıdayım." dedim. O da evde yalnız olduğunu söyledi. Kocası Ayhan bir kepçe ile başladığı işi büyütmüş, büyük projelerin altyapı işlerini yapan koca bir şirket haline gelmişti. Hale'nin şikayeti de bu yöndeydi. "Fakir, ama mutluyduk!" demişti. Gece öğrenmiştim, Hale benden 4 yaş küçüktü, oğlu ve kızı da babalarıyla çalışıyordu. Yaklaşık 4-5 saat yazıştık yine, akşam müsait olursak yazışırız dedik.
O gece seks hayatlarımızdan bile bahsettik. Ayhan iyi bir kocaymış, ama son dönemde çıkan şeker hastalığı nedeniyle eskisi gibi sertleşemiyormuş. Daha ikinci akşamda açık açık seks hayatlarımızı konuşuyorduk. Karımın çok güzel olduğunu, harika bir çift izlenimi verdiğimizi yazdığında, "Gösterdiği kadar dişi değildir!" diye durumu anlattım. Evet, karım yatakta iyiydi, ama 20 yıl boyunca bir kez istemedi, hep isteyen bendim. O da tam tersi olduğunu, kendisinin Ayhan'a sürtündüğünü, onu bir şekilde ateşlediğini söyledi. Mesela hiç bilmiyordum, meğer onlar da her Cumartesi masa kurar rakı içerlermiş, hatta ailece, sonra çocuklar çekilince de bir şekilde mutfakta başlayıp yatakta bitermiş geceleri. "Hatta akşam yeni çıkmıştım yataktan, şöyle bir bakayım Face'e dedim, sen denk geldin!" dedi. "Ayhan nerde şimdi?" dedim. Bana bir foto attı, Ayhan yatakta yanında yatıyordu arkası dönük. "Uyanacak, yakalanacağız!" yazdım. "Top atsan uyanmaz, ama sabah da 07:00'de dikilir ayağa!" dedi. Bütün gece konuştuk.
Yine sabah işe gittim, öğlen yazıştık. Akşam üzeri yalnız olduğunu, Ayhan'la oğlanın bilmem nereye gittiğini, kızının da sevgilisi ile buluşağını söyledi. "Gelsem çıkar mısın?" dedim. "Çıkarım, ama gelme, akşam vakti yollar kalabalık olur!" dedi. Herkes çıkınca dükkanda kalıp aradım. Bir saate yakın konuştuk. "Yarın sabah İncirliova'da işim var, Aydın'a uğrarım!" dedim. "Tamam!" dedi. Anlaştık, saat 10:00'a kadar işimi bitirip, onu evine yakın bir yerden alacaktım. İşin kötüsü teyze kızının ve görümcesinin de olduğu, zemin katında kaynana ve kaynatasının yaşadığı aile apartmanında oturuyordu. İşim falan yoktu, canım seks istiyordu. Akşam konuşurken son sözü, "Bak birşeyler umarak gelme, biz akrabayız, sadece oturup konuşacağız!" oldu. "Tabii ki!" dedim.
Saat tam 10:00'da sözleştiğimiz yerdeydim. Aylardan Kasım olmasına rağmen hava günlük güneşlikti. Arabadan inip, karşısına park ettiğim marketten içecek ve yiyecek birşeyler aldım. Tam arabaya doğru giderken onu gördüm. Diz üstünde bir elbise giymiş, mevsimlik bir deri mont ve güneş gözlükleriyle salına salına geliyordu. Bu kadın 41 yaşında gibi değildi. Arabaya bindik. Gençliğimden bildiğim Çine çayı tarafına sürdüm arabayı, ama açıkcası ne yapacağımı da bilmiyordum. Daha şehirden çıkar çıkmaz elini tuttum. "Ne yapıyorsun?" dedi, ama elini çekmedi. Birkaç köy geçip uygun bulduğum bir alana çektim arabayı. Bir sigara yaktım, ona da tuttum, ama kendi sigarasından yaktı. O ara Ayhan aradı. Ona, "Güzellik salonundayım!" dedi, az konuşup kapattı.
Telefonu kapatır kapatmaz uzanıp dudaklarından öptüm. Karşılık verdi. Arabanın içinde öpüşmeye devam ederken elimi beline, ordanda kalçalarına kaydırıp kendime çektim, arabanın içi genişti. Bir ara kafasını çevirip, "Kimse gelmez değil mi, aman kimse görmesin!" dedi. Şom ağızlı kadın, daha cümlesi bitmeden 50 metre ötemizde bir araç durdu. Arabadaki kadın arka koltuktan kalktı, aradan ön koltuğa geçti. Bizimki kafayı çevirme refleksi bile göstermedi ve "Aaa, onlar da mı sevişmeye geldi ki?" dedi.
İçimden, (Hani birşey olmayacaktı, biz akrabaydık?) dedim. 50 metre çaprazımızdaki arabada kadınla adamın öpüştüğünü varsaydığım hareketleri başladığında, biz çoktan gözlerimiz orda, ama dudaklarımız birbirinde, benim parmaklarım onun amcığında, onun eli fermuarımı açıp avucuna aldığı yarağımda, sevişiyorduk. O (Kimse görmesin aman!) modundaki Hale kendini kaptırmış, parmaklarımın ucunda zevk çığlıkları atarken yarağımı öyle sıkıyordu ki, boşalacağım sandım. Kalçalarımı geri çekip yarağımı elinden zor kurtardım.
Diğer arabadaki kadın adamın yarağına eğildi, ben de tam tersini yapıp Hale'nin amcığına eğildim. Hale onları seyrediyor, yüzünü saklamak için en küçük bir girişimde bulunmuyordu. Yalayıp parmaklarımla sikerek yarım saat kafam aşağıda kaldı. Kafamı Hale'nin amından kaldırdığımda, diğer arabadaki çiftin arka koltukta olduklarını, kadının adamın kucağında hopladığını, ikisinin de yüzünün bizim arabaya doğru dönük olduğunu gördüm. Hale de ben amcığını kurcalarken orgazm olmuş, gözleri kaymış, onlara bakıyordu. Birer sigara yaktığımız anda diğer araba yanımızdan geçti. Kadın ön koltukta, başı kapalı, adam ile birlikte bize bakarken, Hale de onlara bakıyordu.
Sonra arabadan indik. Elele dere kenarında yürüdük biraz. Sonra öpüşerek tekrar arabama döndük. Hale arka kapıyı açıp, arka koltukta domaldı ve "Girsene!" dedi. "Ben sana değer veriyorum, ilk seferimizin sefil bir dere kenarında olmasını istemem!" dedim. Ama yine de eğilip parmaklarımı ve dilimi amına gömdüm. Aslında derenin karşısında, 300 metre mesafemizde sürüsünü yayan ve değneğine çenesini dayamış bizi seyreden çobanı görmeseydim sikerdim de. O gün ben de boşaldım, ama ağzına boşalınmasını sevmediğini söyledi. Emdi, boşalmaya yakın arabanın yanında, çobana karşı boşaldım. O gün sanırım 5-6 saat seviştik, ama sikişmedik. Geri döndük.
Evinin neredeyse 50 metre yakınına kadar gittik. "Gel kahve içelim!" bile dedi. Bu kadın kendine öyle güveniyordu ki, ben tırstım resmen. Giderken arkasından baktığımda elbisesi kırış kırış, iyice kısalmış, neredeyse götünün altına kadar sıyrılmıştı. Her akşam yazıştık, konuştuk. Bir hafta geçmeden, "Beni nerde nasıl sikeceksin?" diye inler oldu konuşmalarda. Tabii benim ona, "Şöyle sikeceğim, böyle kanırtacağım!" demelerimden sonra. Ama bu arada o ilk günü de konuştuk, "Hani herkesten korkar olmana rağmen, o gün çaprazımızdaki arabada sevişen çiftten yüzünü kaçırmadın, çobanın karşıdan seyrettiğini bile bile domalıp sik dedin!" dedim. "Çok tahrik oldum!" dedi. O gün ikimizin de sevişirken seyredilmekten zevk aldığımızı anlamış olduk.
Bir hafta sonra, aynı gün, Aydın'da günlük kiralık evlere baktım. Bir tane buldum, tam şehrin göbeğinde, orada buluşmaya karar verdik. Ben biraz erken gittim. Birkaç malzeme aldım. Yarım saat sonra aradı. Binaya girişi tarif ettim, 5. katta 1+1 bir daireydi. Kıyafetlerimizle ayakta öpüştük biraz, sonra soyunmaya başladık. Kırmızı dantelli bir sütyen ve kırmızı dantelli bir tanga giymişti. Dudaklarından başlayıp memelerine, ordan da amcığına yalaya yalaya indim. Sonra o aynını yaptı. "69 yapalım!" dediğimde, "O ne?" dedi. İlk yarım saati birbirimizin ağzında geçirdik. Amını yalarken parmağımın biriyle de göt deliğiyle oynuyordum.
"Acelemiz yok!" dedim ayağa kalkıp bir sigara yaktım. Oturma odası tarafına geçtik, L şeklinde koltuk takımı vardı, oraya oturdum, bu da yanıma oturdu. Ellerimiz birbirinin vücudunda, o yarağımla oynuyor, ben kalçalarını avuçluyorum. Sigaralar bitince, "Gel!" dedim buna, hemen üstüme çıktı. Uzanıp perdeyi açtım, karşı binalar yakın değildi, ama en fazla 50 metre vardı aramızda. Yarağımı amına aldığında, 15 gündür konuştuğumuz sikişme nihayet gerçekleşmiş, amına alttan pompalarken, memelerini ağzıma almış emiyor, iki elimle kalçalarını kavramış sıkıyor ve kucağımda hoplatıyordum.
15 gündür konuşuyor olmak mı? Karşı binalardan seyredildiğimizi düşünmek mi? Yoksa yarım saatten fazla birbimizi yalamamızın etkisinden mi? Bilmiyorum, ama birkaç dakika içerisinde ikimiz de boşaldık. Boşalıp yanyana oturunca perdeyi çekip kapattı. Sevişirken hiçbir şeyi takmayan kadın, sevişme bitince genç kız gibi utangaçlaşıveriyordu. O güne dek sormamıştım, "Daha önce kimseyle oldun mu?" dedim. "Çok istedim, ama kimseye güvenemedim!" dedi. O da bana sordu. "Yemediğim nane kalmadı!" dedim.
Karım 20 yıllık evliliğimizde götten vermediği için göt sikmeyi severdim. Az önce sevişme esnasında parmağımla göt deliğiyle oynarken Hale hiç kasmamıştı. O nedenle elimi götüne atıp, "Şimdi sıra bunda!" dedim. "Çok severim! Birkaç sene öncesine kadar ne Ayhan teklif etti, ne de ben istedim. Birkaç yıl önce senin teyze kızın götten sikilmeyi daha çok sevdiğini ballandıra ballandıra anlatınca denemek istedim ve Cumartesi alkollüyken Ayhan'a siktirdim. O günden beri bazen hiç amıma almadan alırım götten!" dedi. Zaten bu konuşmalar zıpkın gibi yapıyordu beni, koltukta domalttım. Ayağa kalkıp amına soktum, birkaç gitgelden sonra da götüne yüklendim. Hale, "Seninki Ayhan'ın sikinden kalın, kafası girene kadar yavaş!" dedi bir an. Kafası girince bir, "Immmhhh!" çıktı ağzından. Benden de bir, "Ohhhh!" çıktı. Hale, "Perdeyi açayım mı?" dedi. "Aç!" dedim. Uzanıp açtı.
Aydın'ın göbeğinde perdeler açık, teyze kızının eltisini götünden sikiyordum, 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Ohluyor, Ahlıyor, "Yavaş... Daha sert!" diye beni yönlendiriyordu. Arada kalçalarını tokatlıyor, ya da uzanıp göğüslerini sıkıyordum. O da amına parmaklarını sokmuş, benim tempoma göre kah hızlı hızlı kah yavaş yavaş kendini sikiyordu. "Şimdi kaç kişi bizi seyredip 31 çekiyordur acaba karşı binalardan?" dediğimde, "Offf, ahhhhh, evetttt, seyretsinler, aşkım beni ne güzel sikiyor götümden!" diye sayıklıyordu. Parmağımı ağzına soktum ve "Yala da ağzına da bir tane istediğini görsünler aşkım!" dedim. Hale, "Ohhh, evettt, gelip soksunlar, ağzıma, amcığıma, götüme, her deliğim dolsun!" derken kendimi tutamadım, götünden çıkarıp amına soktum. Hale, "Ohhhh, aşkım çok güzel sikiyorsun, ohhh!" diyerek orgazm olduğunda, ben de içine boşaldım...
O gün 10:30'da başladığımız sikiş saat 15:00'de bitti.
[Murat]
Seks
188 notes · View notes
bull7676 · 10 months ago
Text
Ben 48 karımsa 39 yaşında. Mütevazı bir yaşantımız var eşim tesettürlü. Ben öyle olmasını istediğim için. Etine dolgun tipik bir Türk kadını. Bayramın ikinci günü akraba ziyaretine gittik velhasıl akşam oldu eve dönme vakti gelmişti. Tuzladan Topkapı otobüsüne bindik bayram olduğundan otobüs tıklım tıklımdı.
İnsanlarda saygı kalmamış yer veren bile yok. Otobüsün orta tarafındayız. Ben yukarıya doğru elimi uzattım tutunuyorum eşimde beni tutuyor düşmemek için artık. Ön taraftan yolcu alamayan şoför orta kapıyı açtı ve ne olduysa o anda oldu zaten bizim bulunduğumuz bölüm bir anda aşırı bir şekilde kalabalıklaştı.
Karım bana iyice sokuldu tek vücut olmuştuk. Karımın arkasında 17 yaşlarında bir çocuk vardı. Ama insanın öyle bir durumda diyeceği pek bir şey olmuyor. Otobüs ilerlemeye devam ediyor. Karımın arkasındaki çocukta karıma çalışmaya devam ediyordu. Karıma bakıyorum gözlerinden hiç sıkıntılı bir hali yok. Bir durak sonra orta kapıdan son bir grup bindikten sonra artık hepimiz tek vücut olmuştuk.
Otobüsteki herkes birbirinle tek vücut olmuştu. Çocuk kıpkırmızı olmuş aldığı zevkin tadını çıkartmaya devam ediyordu. Ben daha fazla dayanamadım ve eşimi yana doğru çektim ve çocuğa sert bir bakış attıktan sonra çocuk arkasını döndü ve velhasıl fazla bir olay olmadAn geleceğim yere uzatmalıda olsa vardık Eve gittiğimizde bu olay benim aklımdaydı ve sikimin bu olay karşısında kazık gibi olmasına bir anlam veremiyordum.
Akşam yatağa girdiğimizde karımla çok güzel bir sikiş yaşadık karımda çok istekliydi. Sikişten sonra banyomuzu yaptık ve yatakta ona otobüste çocuğun ona sürtünmesinden zevk aldın mı? diye sorunca, ne çocuğu ne sürtünmesi tövbe tövbe diyerek başını salladı. Bende genç çocuk sikini kalçalarını sürttürüyordu belki de sürtünerek boşalmıştır. Nasıl hissetmedin hayret dedim. Biraz daha bastırınca hissettim ama sen kavga edip başın belaya girmesin diye bir şey çaktırmamaya çalıştım. Çocukta sana bir şey söylemediğimi görünce epey bir sürtündü kalçalarıma hatta eliyle mantomun üzerinden kalçalarımı bile okşayarak sıktı dedi. Bunları söylerken ben neredeyse boşalacaktım ve onun dudaklarından emmeye başladım.
Elimi amına attığımda sırılsıklam olduğunu gördüm demek ki deminki sikişimiz ona yetmemiş ve otobüsteydi olay onu tekrar azdırmıştı. Sevişirken o anı ona yaşatmaya çalışarak zevk aldın mı ,hoşuna gitti mi? sana sokmasını istermiydin diye sormaya başladım. Karımda böyle konuşmayalım günah diyordu. Ben tekrar tekrar sorunca evet çok hoşuma gitti yabancı bir sikin kalçalarıma değmesi çok hoşuma gitti utanmasan ona oracıkta beni sik diyebilirdim deyince ben hadi fantezi yapalım dedim.
Nasıl diye soruncagündüzki gibi giyinmesini istedim. Karım uzun şifon etek ve beyaz gömleğini giydi. Aynı şekilde mavi çiçekli türbanını da başına bağladı. Mantosunu giydirmedim. Yüzü makyaj masanına gelecek şekilde arkasına geçtim beni o genç zannet diyerek onu sıkıştırmaya kalçalarına sikimi sürtmeye başladım. sikim kazık gibi olmuştu. şifon eteğinin fermuarını açtım altında beyaz külotu görünüyordu. Aynada kendimizi görebiliyorduk. Mavi türbanını öpüyor kokluyordum.
Yumuşacıktı yüzüme değdikçe karımın ipek türbanı içim bir tuhaf oluyor sikim dahada kalkıyordu. Bir süre bu şekilde devam ettik ve sonunda karımın şifon eteğine attırmaya başladım. Ertesi gün bayramın 3 üncü günü. Sabah kahvaltımı yaptık ve karıma bugün varmısın seninle bir delilik yapalım dedim. Karımda hayırdır efendi ne deliliği dedi. Bende dünkü olay seninde benimde hoşumuza gitti. Bugün bayram otobüsler gene kalabalıktır. Havanın kararmasını bekleyip akşam üstü kalabalık bir otobüse binelim ve dünkü gibi bir olay yaşayalım. Karımda her şeyi konuştuk artık senden utanmam, ama beni yapmak isterse birisi deyince, o kadar da değil sadece kendimizi eğlendirelim akşamda bunu düşünüp sikişiriz dedim. Akşam üstü evden dışarı çıktık kalabalık bir otobüs bekledik zaten hepsi kalabalık ama biz orta kapıdan binmek için uğraşıyoruz.
Nihayet istediğimiz gibi bir otobüs geldi ve orta kapıyı açınca önden karım arkasından ben bindik aşırı kalabalıktı. Eşimin arkasında benim yaşlarımda bir adam vardı ve daha 20 metre bile gitmeden adam karımın kalçalarına çalışıyordu. Karım aldığı zevki artık belli ediyor kalçasını adama doğru ittiriyordu ben karımın hemen önündeydim. Yani karımla yüz yüzeydik. Karımın kalçalarını kasması doğal olarak önünü de etkiliyor bende onu hissediyordum.
Trafik aşırı yoğun otobüsün içi karanlık lambalarında çoğunun bozuk olmasından dolayı kimse birbirini görmüyor.Karımın nefesinin sıklaştığını hissettim ve ona ne var gibilerinden kafa salladım. Oda elimi tutarak eteğinin üstünden elini amına götürdüğünde arkasındaki adamın sikinin amının içinde gidip geldiğini anladım. Karım sanki kendi eliymiş gibi birde adamın sikine değdirmişti elimi. Adam resmen benim önümde hemde kalabalık bir otobüste karımı sikiyordu.
Karım hafifçe bana doğru eğildi amacı kalçalarını biraz daha yükselterek adamın daha rahat girmesini sağlamaktı. Bu olay karşısında ben hiçbir şey yapamadım bile ama karım elinle pantolonumun üzerinden benim sikimide okşamaya başladı. Zaten ben o kadar tahrik olmuştum ki karımın sikimi bir kaç sıvazlamasından sonra şiddetle boşaldım. Benden bir kaç dakika sonra karımda adamda boşalmıştı.
Karım tekrar elimi amına götürdüğünden bacak arasından adamın döllerinin aktığını hissettim. Artık otobüste durmamız için bir neden kalmamıştı. İlk müsait durakta indik. Bir taksiye bindik ve eve geldik. Hani ona siktirmicektin kendini, oyun oynayacaktık dedim Oda olayı anlatmaya başladı;adam önce kalçalarıma sürttürüyordu sonra elinle kalçalarıma ellemeye başladı benden ses çıkmadığını görünce eteğimde bir delik açtı ve çıkarmış olduğu sikini çıplak tenime sürtmeye başladı benimde kalçalarımı oynattığımı göründe elinle benim ensemden iterek domalmamı istedi bende hafifçe öne doğru domaldım ve bu arada zaten ıslanmış olan amıma rahatça soktu dedi. Ne yapmamı istiyordun kendin istemiştin dedi.
O bunları anlatırken elimde sikim o anlattıkça ben otuzbir atıyorum ve bu güne hiç yapmadığımız bir şeyi yaptım tam gelmek üzereyken karıma ağzını açmasını söyledim ve tüm döllerimi ağzına boşalttım senin cezan bu dedim. Karımda gülerek yarın da gezmeye gidelim mi canım kocacım dedi
142 notes · View notes
lesaworlds · 2 months ago
Text
Bu yıl öyle bir yıl ki, bu yıl benim karar yılım. Ama hem ailemin maddi durumu, hem ülkenin durumu, hem benim psikolojik durumum yüzünden her şey o kadar çelişiyor ki. Ne yapmam gerektiğini bilemiyorum. Kafam çok karışık. Zamanımda daralıyor maalesef. Lütfen bunu okuyan herkes bana yardım için fikrini paylaşabilir mi?
Ben çocukluktan beri ne okumak istediğimi hiçbir zaman bilen bir çocuk olmadım. Ailem, kızların özellikle bu devirde üniversite okuması gerektiğine inanan bir aile ve haklılar da. Kuzenlerim çocukluktan beri tıpın peşinden koşuyordu. Bense hiçbir zaman tıp istemedim. Ama ne istediğimi de bilmiyordum. Daha çok zamanım var, bulurum dedim. Ama mezun oldum, sınava girdim ama buna rağmen hala ne istediğimi bilmiyorum.
Meslek lisesi okuyup staj gördüğüm için ve doğru düzgün ders bile görmediğim için sınava hazırlanmamıştım. Ve puanım bazı 2 yıllık bölümlere yetse de öyle çok güzel bir puan değildi haliyle. O yüzden ailem bir yıl daha kal dedi. Normalde onları dinlemezdim ama ne istediğimi daha çözemediğim için kabul ettim.
Şimdi ise zamanım daralıyor. Önümde seçenekler var ama ben ne yapmak istediğimi hala bilemiyorum. Ailemin okumam konusunda ısrarcı olduğunu biliyorum. Çalışmasam bile okumamı istiyorlar. Ama ben o kadar okuduktan sonra evde oturmayı da kendime yediremem açıkçası. Her şey zaten burada karışıyor.
Önümdeki ilk seçenek normal bir insan gibi 4 yıllık bir bölüm okuyup mezun olup çalışmak. İkinci seçeneğim 2 yıllık rastgele kısa bir bölüm okuyup sadece üniversite diploması alarak hayatıma okuduğum bölümden alakasız bir işte çalışarak devam etmek. Üçüncü seçeneğim ebem sikilene kadar ders çalışıp 6 yıllık üniversite okumak ki, bunu seçersem bölümüm kesinlikle hukuk olacak ve eğer bunu yaparsam da savcı yada hakim olma hayalim var.
Üniversite seçeneklerim bunlar. Ama şöyle bir şey de var ki ülkenin durumu ortada. Milyonlarca işsiz var. Bu durumda kim niye beni bu ülkede üniversite mezunu olarak işe alır? Bu çok kafamı kurcalıyor. Çünkü ben üniversite okuduktan sonra işsiz kalırsam bunu kaldıramam, intihar ederim hiç düşünmeden. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu ülkede zengin değilsen yada üstlerden tanıdığın yoksa hiç şansın yoktur.
Bir yandan da üniversite okuyarak gençliğimi mahvetmek istemiyorum. Ne alaka diyeceksiniz ama ben üniversiteye gidersem hayatımın ne kadar kötü bir şekilde değişeceğini biliyorum. Ailemin durumu ortada. Eğer burslu okumasam hiç şansımız yok. Sosyalleşmek benim için zor olur. Tek başıma zorlanırım. Derslere ise yetişebilir miyim, çalışabilir miyim bilemiyorum. Bunun gençliğimi mahvetme olasılığı çok yüksek.
Bir yandan da şöyle bir seçeneğimiz var. Üniversite okumayıp çalışmak. Direkt iş hayatına atılmak. Meslek lisesinde aldığım belgelerle bir işe girip çalışmak. İlla o olmak zorunda değil. Bir markette, fast food dükkanında, mağazada falan da çalışmak uyar bana. Ki bugünlerde bir iş başvurusunda bulundum. Çok iyi bir iş ve alacağım cevap benim hayatımın gidişatını belirleyecek. Umarım kabul olur. Daha önce bir çalışma tecrübem olmadığı için bilemiyorum ama kabul olursa hayatım tamamen değişecek.
Ama eğer kabul olmasa da ya çalışma yada üniversite seçenekleri kalıyor. Ama kafam o kadar karışık ki. Zamanım daralıyor. Eğer üniversite seçersem, kaç yıllık seçeceğime bağlı olarak çalışmaya başlamalıyım çünkü buna geç bile kaldım. Ama eğer üniversite okumayacaksam bir işe girip çalışacağım. Çünkü aile evinde hiçbir şey yapmadan durmak gerçek bir eziyet.
Ne istediğimi bilmiyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Herkes farklı bir şey söylüyor. Şartlar apayrı. İstediğimi yapabilecek miyim, onu bile bilmiyorum. Herkesin her konuda bir bilgisi var. Akrabalar ve ailem beynimi sikiyor. Kulaklarımı kapatamıyorum. Yok olmak istiyorum. Ne yapmak istediğini bilen insanları görünce o kadar özeniyorum ki. Hayalleri var, çabalama sebepleri var. Çok şanslılar ve farkında değiller.
25 notes · View notes
tr-ataturk · 6 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
"Beni iki kadın çok sevdi, biri yalnız ben olduğum için o Fikriye'dir, öteki de mevkiim için o da Latife Hanım'dır." - Mustafa Kemal Atatürk Hepimiz Atatürk'ün eşi Latife Hanım'ı tanır ve biliriz. Bilindiği üzere Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'ı sevmiş ve onunla evlenmiştir.
Ancak Atatürk'ün, Latife Hanım ile olan birlikteliğinden önce Fikriye Hanım ile yaşadığı derin ve trajik bir aşk öyküsü vardır. Paşamızın hayatını anlatan kitaplarda Fikriye Hanım'dan sadece 'Atatürk'ün çocukluk arkadaşı' olarak kısaca yer verilmesine rağmen asıl gerçek zamanla ortaya çıktı.
Bunu ilk öğrendiğimde gözlerim yaşlara boğulmuştu şimdi siz de okumadan önce mendillerinizi hazırlayın, ayaktaysanız da oturun. Bu hikaye kalbimize biraz ağır gelebilir.
Fikriye Hanım, Yunanistan topraklarında Larisa'da 1987 yılında dünyaya geldi. Ailesi, Türk halka karşı gerçekleştirilen saldırılar nedeniyle önce Selanik'e, ardından da İstanbul'a taşındı. İstanbul'a geldiklerinde sırayla annesini, babasını ve son olarak da genç kız kardeşini kaybetti. Bir başına kalan Fikriye Hanım'ın amcası, Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın ikinci eşiydi. Bu üvey akrabalık bağı nedeniyle Mustafa Kemal Paşa ve Fikriye Hanım birbirlerini sürekli görüyorlardı. Karşılıklı duygular dile getirilmese de ikisi de olan bitenin farkındaydı.
Zübeyde Hanım ise kimsesiz bir kız olan Fikriye Hanım'ı çok sevmesine rağmen, asla oğluna layık görmüyordu. Bu sebepten dolayı evlenmelerine katiyen karşıydı. 1920 yılının ortalarında gazetede Mustafa Kemal Paşa'nın padişah tarafından verilmiş idam fermanının okuyunca Fikriye Hanım onun yanına gitmeye karar verdi. Derhal yola çıktı ve tehlikeli güzergahlar üzerinden geçerek Ankara'ya ulaştı. Mustafa Kemal, Fikriye Hanım'a "Nasıl geçti yolculuğunuz? Çok sıkıntı çektiğiniz muhakkaktır ama gönül ferman dinlemiyor, değil mi çocuk?" diyerek karşıladı. Çankaya'nın ilk gelini, Mustafa Kemal'in imam nikahlı eşi, ülkemizin ilk First Lady'siydi artık. Çankaya Köşkünü çekip çevirdi, çevresindeki herkesin yardımına koşarak çok saygı duyulan biri haline geldi.
1922 yılının Eylül ayında Mustafa Kemal İzmir'e vardı. Atatürk ve silah arkadaşlarının çalışmak için seçtikleri köşk Latife Hanım'ın ailesine aitti. Bu vesileyle Latife Hanım ile tanıştı. Latife Hanım genç, yüksek tahsilli, entelektüel ve zeki bir kadındı. Köklü bir aileden geliyordu. Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'dan çok etkilenmişti. Zübeyde Hanım ise onun mükemmel bir gelin adayı olduğunu düşünüyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara'ya geri döndüğünde Fikriye Hanım'ın çok hasta olduğunu öğrendi. Fikriye Hanım'ı derhal tedavi görmesi için Almanya'ya gönderdi. Bu sırada Zübeyde Hanım, Latife Hanım'ın ailesinin İzmir'deki evinde vefat etti. Mustafa Kemal annesinin son isteğini gerçekleştirmek istedi ve Latife Hanım ile evlendi.
Latife Hanım gibi zeki, tahsilli bir kadının Türk kadınına çok iyi örnek olacağını düşünmekteydi. Bu sırada Almanya'da tedavi gören Fikriye Hanım ise Mustafa Kemal'in evlendiği haberini gazetelerden öğrendi. Bunun üzerine yola çıktı ve Türkiye'ye döndü.
Fikriye Hanım, Çankaya Köşkü'nün kapısına dayandı. Bir zamanlar hanımı olduğu köşkte elbette ki hoş karşılanmadı. Sonrasında yaşanan olaylar için kesin bir gerçeklikle bilinmiyor fakat söylentiler çok...
Bazı söyletinlere göre Fikriye Hanım yaşananları gururuna yediremeyerek, kahrından Mustafa Kemal Paşa'nın hediyesi olan gümüş tabancayla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Bazı söylentilere göre de köşkü terk etmek üzereyken vurulmuştu. Sır dolu ölümünden sonra isimsiz bir mezarlığa gömüldü.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Fikriye Hanım için yazdığı şiir: "İçsem de bir kadeh hayat iksirinden, Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye'den. Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden, Ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden."
31 notes · View notes
guzyazi · 4 months ago
Text
Biraz sıkıcı ama bence hayatì bir nutuk atıyorum.
Dün bir akademisyenin sunumunda denk geldim, Türkiye'deki okuryazarlığın yüzde otuzlarda olduğunu söylüyordu. Kaynağını araştırmaya henüz vaktim olamadı, bakıp geleceğim tekrar ama bunun doğru olduğunu kabul ettiğinizde karşınıza şöyle bir tablo çıkıyor: Kişiler okuyor ancak okuduğunu anlamlandıramıyor, kodları yerine oturtamıyor, dolayısıyla imaları da anlamadığından sembolik açıdan kısıtlı bir bireyi çoğunlukla mühendis yapmaya çalışıyoruz. Yapıyoruz da. En korkuncu bu.
Ana dilini zenginleştirmiş insanların ifadesi de zengin oluyor, ifadesi zengin olanlar kendilerini doğru anlatabildikleri için ilişkilerinde başarılı oluyor, bu başarı onlara sevgi-saygı-değer ile öz saygı-öz sevgi-öz değer getiriyor.
Bu üçlemeler ki yaşamın doyumudur.
Öyleyse dil, doyumdur. Sahiden doyuruyor.
Bu doyum zincirinin ilk halkası aile. Bir aile düşünün. Çocuk mutfaktan şeker aşırıp onu gizlice yediğinde annesi çocuğu yakalamış olsun ve ona "Git buradan gözüm görmesin seni, bir daha şeker meker yok " desin. Bir başka anne de aynı durumda çocuğunu karşısına alsın ve şekerin zararlarını uzunca anlatıp konuyu bitirsin. Bu iki çocuk da okula gitsinler ve teneffüste okul dolabından aldıkları makası öğretmenin masasında unutsunlar. Öğretmen sınıfa gelsin, bu makasın yeri burası mı, desin.
Evde az kelimeyle azarlanarak geçiştirilen çocuk yalnızca "Hayır" diyebilirken öteki çocuk makası alıp dolaba kaldırıyor biliyor musunuz? Çünkü ima, soyut düşünce, sembol, söylenenin ardı... önce evde inşa edilmiş oluyor. Öğretmen bu soruyu sorarken makasın yerini merak etmiyor, onu yerine kaldırın diyor aslında. İkinci çocuk iletişimde kalabiliyor. Belki ilk çocuk da hayat yolunda başka bir yerden yırtacak ama ilk çocuk muhakkak kendinden memnun olacak. Kendinden memnun olmak hayatta gelinebilecek pek çok noktadan daha ileri.
İşte bunlar hep dil sayesinde.
Konuşun, uzuuuun uzun konuşun çocuklarla.
31 notes · View notes
cocukoyuncunasilolunur · 4 months ago
Text
Tumblr media
Çocuk Oyuncu Olmak İçin Gerekenler: Neler Yapılmalı?
Birçok çocuk, televizyon ya da sinema ekranlarında olmanın hayalini kurar. Peki, çocuk oyuncu olmak için gerekenler neler? Çocuğunuzun bu hayalini gerçeğe dönüştürmek istiyorsanız, işin temellerini bilmek önemlidir. İlk olarak, çocuğun doğal bir yeteneğe sahip olması gerekmiyor, ama yetenekli çocuklar genelde bu alanda öne çıkar. İkinci olarak, sabır ve azim çok önemli! Çocukların bu dünyada başarılı olabilmesi için uzun bir yolculuk onları bekliyor.
40 notes · View notes
arbrenu · 2 years ago
Note
Etrafımdakilere bakıyorum hepsi yolunu belirlemiş başarılar elde ediyor ama kendime bakıyorum daha ne yapacağımı ne istediğimi bilmiyorum. Kaybolmuşum.
Gerçekten ben ne yapacağımı bilmiyorum.
Etrafına bakarsan kendi önünü nasıl göresin ki güzelim benim? Hiçbir şey herkes için değildir. Herkesin yolu başka. Bazıları aynı ya da benzer yollarda gidiyor olabilir bunların hepsi göreceli ve seçime dayalı şeyler. Sen kimseyle aynı zamanda aynı ya da benzer şeyler yapmak zorunda değilsin. Bizim toplumumuz bu konuda da çok yorucu maalesef. Belli bir yaşta evlenmen gerekir sonra çocuk yapman gerekir sonra ikinci çocuğu. Okumanın belli bir yaşı vardır vs vs gibi saçmalıklarla dolu bir zihinle büyüdük biz. Bize göre büyük adımlar atabilmek için büyük insanlar olmamız gerektiği işlendi. Oturup içinde bulunduğun tüm koşulları kenara bırakarak nasıl bir hayat istediğini düşle, hayal et bunu sonra o noktaya gitmek için hangi yolları aşman gerektiğini belirlemeyi dene belki işe yarar^
149 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 9 months ago
Text
Bir an için 1900 yılında doğduğunuzu hayal edin. 14 yaşındayken Birinci Dünya Savaşı başlıyor ve 18. yaş gününüzde 22 milyon insanın ölümüyle bitiyor. Yılın ilerleyen aylarında, gezegeni bir İspanyol Gribi salgını vurur ve siz 20 yaşına gelene kadar devam eder. Bu iki yıl içinde elli milyon insan bundan dolayı ölür. Evet, 50 milyon.
29 yaşına geldiğinizde Büyük Buhran başlıyor. İşsizlik %25'e ulaşıyor, küresel GSYİH %27 düşüyor. Bu 33 yaşına kadar sürüyor. Dünya ekonomisiyle birlikte ülke de neredeyse çöküyor. 39 yaşına geldiğinizde İkinci Dünya Savaşı başlıyor. Henüz tepenin üzerinde bile değilsin.
39. ve 45. yaş günleriniz arasında savaşta 75 milyon insan öldü ve Holokost altı milyon insanı öldürdü. 52 yaşında Kore Savaşı başlar ve beş milyon kişi ölür.
64 yaşında Vietnam Savaşı başlıyor ve uzun yıllar bitmiyor. Bu çatışmada dört milyon insan ölüyor. 62. doğum gününüz yaklaşırken, Soğuk Savaş'ta bir dönüm noktası olan Küba Füze Krizi ile karşı karşıyasınız. Gezegenimizdeki yaşam, bildiğimiz haliyle sona erebilirdi. Büyük liderler bunun olmasını engelledi.
75 yaşına geldiğinizde Vietnam Savaşı nihayet sona eriyor. Gezegendeki 1900'de doğan herkesi düşünün. Tüm bunlardan nasıl kurtulabilirsiniz? 1985 yılında bir çocuk, 85 yaşındaki büyükanne ve büyükbabasının okulun ne kadar zor olduğunu anlamadığını düşünüyordu. Ancak bu büyükanne ve büyükbabalar yukarıda sıralanan her şeye rağmen hayatta kaldılar.
Perspektif muhteşem bir şeydir. Şu anda bu kadar çok şey olup biterken ve 2024 daha yarılanmamışken her şeyin üstesinden gelebileceğimizi bilerek, her şeyi bir perspektife oturtmaya çalışalım. Dünya tarihinde hiçbir zaman sonsuza kadar süren bir fırtına olmamıştır. Bu da geçecek..
Tumblr media
38 notes · View notes
rayhaber · 3 months ago
Text
Jennifer Lawrence İkinci Çocuğuna Hamile Olduğunu Açıkladı
Jennifer Lawrence İkinci Çocuğuna Hamile Olduğunu Duyurdu Oscar ödüllü ünlü oyuncu Jennifer Lawrence, ikinci çocuğuna hamile olduğunu resmi olarak doğruladı. 34 yaşındaki Lawrence’ın hamilelik haberi, sözcüsü aracılığıyla kamuoyuna duyuruldu. Genç yıldız, 2019 yılında hayatını birleştirdiği 40 yaşındaki yönetmen eşi Cooke Maroney ile birlikte mutlu bir evlilik sürdürdüğünü ifade etti. Çiftin şu…
0 notes
hataysekshikayelerisblog · 3 days ago
Text
Sinirli Enişte! (Kerem 39 Y., Gebze)
Karımın benim neredeyse yarım kadar olan vücudunu altımda eze eze sikiyordum. İnlemeleri uzadıkça uzadı, çırpına çırpına boşalacaktı birazdan. İnce uzun gövdesi, orta boy göğüsleri ve dar kalçaları ile Balkan göçmenliğinin hakkını veriyordu. O kadar huzur dolu ve sakin idi ki, benim gibi sinir küpü bir adamı bile sakinleştirmişti. Görücü usülü evlenmiştik. Bana iki çocuk verdi, ama vücudu halen aynı incelikte. İş için bir haftadır saçma sapan yerlerde idim. Bunun azgınlığı ile ikinci postaya başlarken karım önce isteksizdi, ama şimdi altımda çığlıklar ile boşalıyordu, dudaklarımı ısıra ısıra. Sert sikişmeme alışması zaman aldı, ama şimdi dudaklarım dişleri arasında uzuyor, tırnakları sırtıma batıyordu. Daha sert sikmemi istermiş gibi beni kendine çekiyordu...
Tam istediğim kadındı, evine bağlı, temiz, sözümden çıkmayan. Genç yaşta babalarını kaybetmiş bir ailenin kızıydı. İkinci postaya başlamak istediğimde, "Yarın yapsak?" dedi. Aslında vereceğim cevabı biliyordu. "Bir sonraki seyahatimde Rus siker gelirim, yat şuraya çabuk!" dedim. Arada orospuları sikmiyor değilim, ama Tekstil ve İhracat işinde iseniz müşterilerin doğal ikramı zaten.
Bu lüks ev, iki araba ve huzurlu yaşam belki de karımın hayal ettiğinden de fazlasıydı ve bir dediğimi iki etmedi şimdiye kadar. Boşalmak için götüne sokmaya niyetlendiğimde, "Çok gürültü yaptık, Menekşe duyacak!" dedi. 10 yıl önce evlendiğimizde karım 20 yaşında idi ve dar götüne kalın yarağımı sokmama önceleri izin vermemişti. Ama sonra bir hafta eve uğramayınca, döndüğüm gün ağlaya ağlaya almıştı götüne. Şimdi de kolaylıkla aldığını söyleyemem kalın yarağımı.
Evet, ben seyahatteyken, kızkardeşi Menekşe, dört aylık bebeği ve sümsük kocası ile bize gelmişti. Söylenerek, karımın ağzı ile işini halletmesine izin verdim. Kafasını yatağın kenarından sarkıtarak ağzına dayadım. Karımın küçük ağzı kalın yarağımı emerken en derine girebildiğim bu pozisyonu seviyorum. Aynı anda portakal iriliğindeki memeleri de ellerimin içindeyken boşaldım karımın boğazına...
Karım 10 dakika sonra duştan çıktığında, yine zarif, zayıf ve cinsellikten kilometrelerce uzak bir kadınmış gibi yanıma kıvrıldı. Çoğu Türk kadınından uzun gövdesi, benim 1.90'lık boyumun ve 95 kiloluk gövdemin yanında kayboluyordu. Elinde yine telefon, ailesi ile bitmez tükenmez yazışmalarına başladı. Karıma, "Ne oldu yine? Yat zıbar artık!" dedim. Karım, "Menekşe, (Sesiniz bize kadar geldi!) yazmış!" dedi. Ben de, "Onlar da sikişsinler, bizden izin mi bekliyor onun için de?" dedim. Karımın daha öncesinden anlattığına göre, Bacanak Menekşe'nin göğüsleri sütlü diye doğumdan beri yanaşmıyormuş. Baldızın da canı yanmış bir keresinde. Karımla da doğumdan sonra acı ve kuruluk nedeniyle biraz zorluk yaşamıştık, ama kayganlaştırıcı ve arka delik ile sorunumuzu aşmıştık. Karımı haftada 2-3 kere sikmezsem dayanamam.
Sabah kahvaltıda dertleri ortaya çıktı. Şu kızı bu herife vermeyin dediğim sümsük bacanak yine cimrilik derdinde. Düzgün gözüken bir ailenin, eli yüzü düzgün oğlu. Bizimkiler de ona kandı. Ama hayat boyu ana baba parası yemiş, parası olmasına rağmen tüm hayatını beleşe getirmek için karakterini sıfırlamış bir salak olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım.
Bebeğe kıyafet lazımmış, Tekstilciyim ya, benden beleşe almaya gelmişler. Ulan harcadığınız benzin parası beleşe alacağınız kıyafetlerden daha fazla. Sonradan öğrendim ki, benzin parasını bile anasından almış öküz Bacanak. Kazandığı tüm para ile salak salak ev alan, fakat götüne don almaya, dışarıda iki lahmacun yemeye korkan bir cimri. Baldızım Menekşe dersen ondan da salak. Hem de ablasının tersine, iri yarı, balık etli, alık suratlı bir karı. Karı koca tam da benzemişler birbirlerine, beleş su var desen 100 kilometre yol giderler. Neyse, o gün bebek kıyafetlerini alınca siktir olup gittiler. Olan karıma oldu. Bağırıp çağırdım, "Buraya cibiliyetsizce geleceklerine, para gönder gelmesinler, gözüm görmesin karaktersizi!" diye.
Ne mümkün! Birkaç hafta sonra yine bizdeler, "Eve havuz yaptırmışsın, görmeye geldik..." diye çıkıp gelmişler. Karakterli olsalar gelsinler, ama dertleri beleşe tatil yapmak benim evimde. Karım telefonda geldiklerini söylediğinde, sırf suratlarını görmemek için, "Gece iş yemeği var!" diye geç geldim eve. Sarhoşum da hayvan gibi. Geldiğimde çoktan yatmışlar.
Ertesi gün öğlene doğru kalktım. Havuz başındalar. İndim yanlarına. İçmeme kızan karım surat yaptı. Biraz bağırış çağırış ile susturdum. Havuzbaşında çocuk ağlaması çekilmez durumda. Hıyar Bacanak da maç seyretmeye gidecekmiş, bana, "Beraber gidelim!" dedi. "İşim var!" diye siktiri çektim. Bacanak maça gidince ben de çıktım evden, bir saat gezip geldim tekrar eve...
Karım ve baldızım halen havuzbaşında idiler. Onlara görünmeden doğruca odamıza çıktım. Pencere kenarına Laptopumu alıp oturdum. Havuzbaşından bebek ağlaması geliyor yine. Pencereden baktım, ikisi de mayolu. Menekşe'nin bir bacağı karımın iki bacağını kalınlığında nerdeyse. Menekşe sudan çıktı, bebeği alıp emzirmek için göğsünün birini çıkardı. Aman Tanrım, sütten daha da irileşmiş memesi kocaman. Baldız daha 25 yaşında ve en az 100'lük memeleri bebeğin kafasından büyük ve sert duruyor. Vücudu dersen, tam yağlı beyaz peynir gibi, bembeyaz.
Soyundum, şortumu giyip indim havuzbaşına. Sesimi duyunca toparlandılar, Menekşe hemen gömleğini giydi sırtına. Onlarla ilgilenmeden havuza atladım. Biraz yüzüp çıktım, yanlarına oturdum. Karım, "Menekşe bir şey soracakmış sana... Ben yemeği hazırlayım!" diyerek kalktı. Belli ki yine sinirlerim tepeme çıkacaktı. Giderken de kulağıma yanaşıp, "Her şeyin meydanda, düzgün otur!" dedi. Dar şortta kalın sikim yana kaymış, pencereden gördüklerinin şişkinliğini taşıyor halen. Demin ben yüzerken Menekşe ona kıkırdamıştı demek.
Menekşe 10 yıldır benimle korkarak konuştuğundan, yine yüzüme bakmadan korkarak başladı lafa. Yeni bir ev bulmuşlar temelden, 50.000 Liraları eksikmiş, bankalar faiz istiyormuş. Aa ne ilginç ama, enişte faiz istemez di mi? Ziyaret sebebleri havuzu görmeye gelmek değil de, benim parama faizsiz bir iki sene konmakmış yani. Sinirlenmiştim, "Ulan dördüncü eviniz! Almayın paranız yoksa, ihtiyacınız da yok zaten!" dedim. Ağzına bir tane çakasım var baldızın da, bunları eve sokan karımın da. Bebek de ağlamaya başlayınca sinirlerim iyice tepeme çıktı, "Emzir şu sıpanı!" dedim. Baldız, "Sonra hallederim!" deyince, "Emzir, ağlamasın boşuna, yukarıdan gördüm zaten nasıl emzirdiğini!" dedim. Ohh, az bir laf sokma bile rahatlatmıştı beni...
O gece tabii karım ile güzel bir kavga ettik. Ama karım ne yapsın, bir yanda ben, bir yanda bacısı, iki arada bir derede kalıyor bu gibi durumlarda. Evlendiğimde sinirimi bilen anamın, "Bu kıza bir fiske vurursan seni evlatlıktan kovarım!" lafı aklımda. O gece karımla kavga üstüne sevişmedik de. Karımın gönlünü almak için, "İyi, yarın öğlene doğru depoya gelsinler, vereyim amına koyum!" dedim...
Saat 11:00'de ben bir müşterinin yanındaydım. Bacanak aradı, "Geldik, depodayız! Anamı otogardan alacağım, oradan alışverişe gideceğiz, o yüzden erken geldik!" dedi. Annesine TV aldıracakmış, akşam geri döneceklermiş... Borç veren benim, dert eden benim, para gelmedi bankadan. Bacanağa, "Para bir iki saate gelir, ben de müşteriden çıkınca depoya gelirim!" dedim. Sümsük Bacanak beyimiz bir daha köprü trafiği çekmek istemiyormuş, "Menekşe beklesin o zaman!" dedi. Ben de, "İyi tamam, Menekşe'yi şöförle gönderirim!" dedim.
Depodaki ofisime geldiğimde Menekşe içerde bekliyordu. Karşımdaki Menekşe'nin alık alık soruları ile iş yapmaya çalışıyorum. Şerefsiz bir müşteri 150.000 Lira borcu ile telefonlarıma çıkmıyor. Sekreter not bıraktı, baldız depodan bir iki çocuk kıyafeti atmış çantasına. Karaktersiz baldız, toplasan 40-50 Liralık mal için beni de rezil ediyor çalışanıma. Sinirden ağzını burnunu kırasım var baldızın. Bir yandan da Fransa seyahati yaklaşıyor, karımla davetliyiz, onu halletmeye çalışıyorum. Sinirden telefonu kıracağım şimdi.
Baldız, "Ben de görmedim Fransa'yı!" deyince, "Gidin görün!" dedim. "Çok masraf! Bize de davetiye çıkmaz mı enişte?" deyince ise sinirlerim iyice zıpladı. Piyango sanki amına koyum. "Kızım, her şeyi beleşe getirerek yaşanmaz. Hele paranız varken bunu yapmak cibiliyetsizlik!" dedim bağırarak. "Ay hemen kızıyorsun enişte, üç kuruşluk bir şey sordum!" deyince, "Üç kuruş ise dilenmeyin amına koyum! Kalkıp kafayı koyacağım şimdi!" diye bağırdım. "Ne çabuk sinirlendin enişte! Ablam da söyler sinirli olduğunu!" dedi.
Aa, evet, nedense beleşçi cimrilere sinirleniyorum. Gerizekalı baldızın karımdan da para tırtıkladığını biliyorum, ama ses etmiyorum. "Bankadan para gelince çekin gidin evinize, ablanı da koydurmayın kapı önüne!" diye bağırdım, sonuna birkaç küfür ekleyerek. Ağlamaya başladı hanımefendi ve "Ben kocama dedim zaten, beni yalnız bırakma diye... Ama ben para istersem sen daha fazla da verirmişsin...." deyince nevrim döndü iyice. "Ulan ne çirkinmişsiniz lan, kocan seni konsomasyona mı bıraktı?" diye bağırdım. Baldızın suratı değişti, yalancı ağlaması durdu, "Öyle deme enişte, sana güveni tam, ama bir iki bin fazla istersem, hayır demezsin anlamında söyledi..." dedi.
"Kızım, bana güveni niye tam bilmiyorum, ama ikiniz de mi salaksınız? Karısını bırakıp borç isteyen adamın karısına ne yaparlar bu devirde? Parayı duyunca sizin beyniniz de mi duruyor lan? Sakın başkasına da yapmayın bu aptallıkları!" dedim. Baldız, "Öyle mi düşünülür enişte?" dedi tekrar zırlaya zırlaya. "Ne düşünülecek ki, salak karı! Sizin beleş hayatınızı yaşamak için orospuların yemedikleri yarak kalmıyor lan!" diye bağırdım. Bağırışlarım kesin duyulmuştur koridorunun diğer ucundan. O sırada kapı çaldı, muhasebeci kız panik bir surat ile girdi içeri. Bankadan gelen parayı getirmişti. Kız baldızıma bakıp, "İyi misiniz?" diye sorunca, ona da bağırdım, korkudan kaçtı.
Bankadan 70.000 TL gelmişti, 20.000 TL de seyahat için istemiştim. Baldıza, "Kaç isteyecektiniz benden yeni planınızda?" diye sordum. Baldız tekrar ağlamaya başlayınca, "Ağlama lan namuslu orospu! Ha sikilmişsin, ha sikilmemişsin, yaptığın düpedüz orospuluk işte! Söyle ne kadar istiyorsun?" dedim. Baldız sümüğünü çekerek, "55.000 iyi olur..." deyince, "Bu kadar lafa ben olsam beş kuruş almadan çıkar giderdim, ne berbat bir aileymişsiniz lan!" diye tekrar bağırdım. Yanına oturup onluk desteleri baldızın çantasına atarken, "Ne diyecksin sümsük kocana? Biraz güldüm, enişte lütfen dedim, bir beş daha mı kaptım diyeceksin? Sonra da enişte bey amma da salak diye güleceksiniz değil mi?" dedim.
Baldız cevap vermeyince, "Yüzüme bak lan orospu!" diye kollarını sıktım, "Aylardır seni sikmeyen kocan seni benim altıma yatman için mi gönderdi?" dedim. Baldız, "Hayır enişte, deme öyle!" diye hıçkırdı. Bundan ben de emindim, sadece ağır salak ve paragöz idi ikisi de. Baldız, "Bırak kolumu, gideyim!" dedi. Kontrolden çıkmıştım artık, kollarını halen sıktığımı fark ettim. "Ne zaman ödeyeceksiniz bu parayı?" diye salladım vücudunu. Baldız, "Bilmiyorum enişte!" deyince, "Ulan siz adam sikmeye mi geldiniz buraya? Dolandırıcı mısınız? Borç isteyen adam gibi söyler, altı ay, bir sene diye! İki gülücüğe, ablanın hatırına beni mi çarpacaksınız?" dedim.
"Amma da uzattın enişte, bok gibi para kazanıyorsun, birazını bize verince batacak mısın sanki?" deyince film koptu bende, "Ulan ben kırkıma gelmişken halen ebem sikilip Eminönü piyasasının itleri arasında köpek gibi çalışmam sizin için mi lan?" diye sağlam bir tokat geçirdim suratına. Baldız tokadın şokuyla yana doğru dönerek ağlamaya devam etti. Aklımda bir iki tokat daha atmaktan başka düşünce yoktu. Tokat için daha havaya kaldırdığım elim titriyordu.
Baldız yana doğru kıvrılınca eteği koca götüne yapışmış, sıcak havadan ve hafif terlemesiyle altındaki külodun izini iyice ortaya çıkmıştı. Suratına bir tane daha yapıştırmak istiyordum aslında, ama baldız suratını kapamış ağladığından, kıçına yapıştırdım tokadı. Baldız şeklini bozmadan durdu. Sinirden aklımı kaybetmiş gibiydim, ki daha önce de karıma laf atan bir lavuğu da nasıl dövdüğümü pek hatırlamam. Tekrar yapıştırdım baldızın kıçına okkalı bir tokat. Baldız, "Enişte yapma!" diye aynı pozisyonda ağlarken bir yandan da içi para dolu çantayı tutuyordu.
"Senin de, seni böyle yapan kocanın da, kaynananın da hakettiği bu lan!" deyip, kıçına bir tokat, ardından bir tokat daha atıp elimi geri çekmedim. Belinden kavrayıp vücudunu kaldırdım, kalın bacaklarını kucağıma doğru uzattım. Şimdi annesinden poposuna şaplak yiyecek bir çocuk gibi kucağımda idi. Bir tokat daha yapıştırdım kıçına. Baldız, "Enişte lütfen, bırak gideyim!" diye çırpındı. "Sus lan orospu!" diyerek bir tane daha yapıştırdım kıçına. Her tokatta baldız can acısıyla bağırıyor, kaçmaya çalışıyordu...
Kıçına yapışmış eteğini yukarı çektim. Pembe renkli ince külodu ve değirmen taşı misali beyaz kıçı çıktı ortaya. İki tane de çıplak kalçasına yapıştırınca tokadı kıpkırmızı oldu kıçının bir yanı. Baldız bir eli ile eteği geri iteklemeye çalıştı. Külodu kıçında toplanmış, tombul amının izi top gibi ortaya çıkmıştı. Çırpınarak kucağımdan kaçmaya çalışıyordu, ama kalın gövdesi bile benim uzun güçlü kollarımdan kurtulmaya yetersizdi. Sol kolum ile belini sıkıca sarıp, sağ dizimi biraz yükseltince baldızın kafası koltuğa gömüldü, dizimin hizasındaki kıçı yükseldi. Seri halde sert sert tokatlamaya başladım kıçını, o da hıçkıra hıçkıra ağlamaya...
Sikim pantolonumu patlatacak duruma gelmiş ve baldızın yumuşak göbeğine baskı yapıyordu. Kıçında beyaz bir yer kalmayana kadar tokatladım. Beyaz kalın bacaklarının bitiminde şimdi parmaklarımın izi çıkmış ve kızarmış bir göt duruyordu. Tokatlardan ve çırpınmalardan baldız ter içinde kalmıştı. Terden götüne yapışmış külodundan tombul amının çizgisi belli oluyordu. Tombul bir am ve tokattan kızarmış kocaman bir göte bakıyordum. Belini sardığım elimle külodun bir ucundan, diğer elimle de öbür ucundan asılınca kolaylıkla yırtıldı külodu. Baldız, "Enişte etme kurban olayım!" diyerek tekrar kaçmayı denedi. İki tokat daha yapıştırdım götüne, "Sus lan orospu!" diye bağırdım tekrar.
Elimi tombul götünün yanakları arasına attım. Hafif terlemiş, ama kuru bir amcık geldi elime. Baldız halen çırpınıyordu altımda. Ensesini sıkıp kanepenin minderine gömdüm yüzünü, çırpınması azaldı. Kendime gelip bıraktığımda boğulacakmış gibi nefes nefese ağlamaya başladı. "Çırpınma amına koduğumun orspusu!" diye tekrar bağırdım. Kapalı bacak arasına tükürüklediğim parmağımı attım. Cildi kaygandı ablasınınki gibi, kocaman fakat biçimli götü göçmenliğin hakkını veriyordu. Etli amına dokundu parmağım, dışı halen kuru idi. Bacaklarını kasmasına rağmen elimi araya sokmayı başardım. Bacaklarını kastığından parmaklarım acımıştı, yine de bir parmağım içine kaydı bile. "Enişte etme!" dedi tekrar. "Darmışsın orospu, ne zamandır yarak yemiyorsun?" dedim. Cevap vermedi, sadece ağlamaya devam etti.
Amına parmağımla birkaç gir çıktan sonra parmağımın ucunda o tanıdık ıslaklığı hissettim. Şimdi parmağım daha rahat girip çıkıyordu amına. Baldızım ise, "Enişte dur lütfen!" diye ağlamaya ve çırpınmaya devam ediyordu. Tombul amcığını avuç içi ile ezdikçe refleks olarak kalçası yukarı kalkıyordu. Tokattan kızarmış dev kalçalarının kıpkırmızı arasına tamamen girmişti kalın elim. Amcığını görmek istiyordum baldızın. Kucağımda çevirdim ve hızlıca altından çıkarak dizlerinin biraz üzerine ata biner gibi oturdum. Baldız doğrulmaya çalıştı, ama tokadı gösterince vazgeçti. Amcığı şimdi hemen elimin altında ve gözlerimin önünde idi. Ağlamaktan ve tokattan kızarmıştı suratı, karşımda elleri ile yüzünü kapatmış hıçkırıyordu hafif hafif. Pantolonumun fermuarını ve düğmesini açınca yarağım rahatladı biraz...
Ablasının amı ile hiç ilgisi olmayan, şişkin bir tepeciğin altında, etli, geniş amcığı vardı. Bir iki haftalık kıllar ile çevrili. Koyu pembe dudakları arasında sanki yıllardır sikilmiş gibi hafif dışa taşmış bir amcık. Ama kusursuz kelebek gibiydi amcığı, saatlerce yalanırdı. Avucumun içini dolduracak kadar büyüktü. Önce çevresini okşayıp, bu sefer iki parmağımı saldım içine. Karımın amcığı gibi avuç içimde kaybolmayan, avcumun içini dolduran bir amcık. Baldız irkildi. Islaklığı ile yarıya kadar rahatlıkla soktum parmaklarımı.
Bir elimle de gömleğinin düğmelerini açtım. Gömleğin altında dar bir atlet. Sikecem şu giyim tarzını, memeleri belli olmasın diye kat kat giymiş. "Çıkar üstündekileri!" diye bağırdım. Tepki vermedi. Atleti iki elimle çekiştirdiğimde elleri ile engel oldu. Ama o iki dev memeye ulaşmadan işim bitmezdi. Kalktım üstünden. Baldız doğrulmaya kalkışınca, "Yat oraya, yoksa yarak manyağı yaparım seni!" dedim. Yarak korkusu ile pozisyonunu bozmadan durdu, bir eli ile çıplak bacakarasını kapamaya çalıştı.
Masamın çekmecesinde aradığım makası bulup tekrar aynı pozisyonda oturdum. Pantolonsuzdum şimdi. Baldız bu sefer gözleri kapalı ve kafası yana çevriliydi. Yine benden beleşe aldıkları atletlerdendi bu da. Sinirim tekrar yükseldi. Makasın soğukluğu tenine değince baldız hemen gözlerini açtı. "Kıpırdama, batırmayayım bir yerine!" dedim. Korkudan büyümüş gözleri ile atletini boydan boya kesmemi izledi. Kesip ikiye ayırmam bitmesine rağmen gözleri hafifçe aşağıda idi. Önü açık Boxerimden yarağımın başı çoktandır çıkmıştı, iyice şişmiş mor başı ile ona bakıyordu...
Baldızın sütyeni önden Çıt-çıt'lı emzirme sütyeniydi. Çıt-çıt'ı da açınca dev beyaz göğüsleri iki yana yayıldı. Elleri ile kapamaya çalıştı. Boğazını sıkıp yüzüne yaklaştım, "Sikerim o ağzını da, yana koy ellerini!" dedim. Üzerinden doğrulduğumda baldızın elleri yanda, benim bir elim ise amının çevresinde idi. Göğüsleri 100'lük değilmiş, 110'luk imiş. Yakından dev beyaz bir top gibiydi her bir göğsü. Göğüsuçları cildinden beklenmeyecek şekilde koyu kahve. Cildi pırıl pırıl...
Am dudaklarını aralayıp bir parmağımı sonuna kadar soktum. Parmağımla ileri geri yaparken içini eziyordum amcığının. Diğer elimi memesine attım. Aman Tanrım, sert, içi silikon dolu gibiydi sanki. Göğüsuçlarını sıkınca, "Yapma enişte, dur!" dedi tekrar. Belli ki hassas bir yerini yakalamıştım. Avuç içimi tükürükleyip göğüsuçlarında daireler çizmeye başladım. Göğüsuçları da kısa sürede avuç içime batmaya başladı. Göğüsuçları gerçekten Dut gibi uzadı. Amının içindeki parmağımı çıkarttım, am dudaklarını aralayıp bızırını buldum. Ablasınınki bir nokta gibi iken, bu tombul karınınki ufak bir bilye gibi ortada idi. Bızırını iki parmağımın arasında okşadım. Baldızın ağlaması durmuş, gözleri kapalı, kafası yana çevrili, zorla nefes alıyordu. Üzerine eğilerek bir memesini dillemeye başladım. Elim ile hem bızırına bastırıyor, hem de içinde parmağımı acımasızca ileri geri gezdiriyordum. Baldız teslim olmuştu nihayet, veya yarak manyağı yaparım tehdidi işe yaramıştı.
Bu saçma pozisyonda dakikalarca sürdürdüm karıyı parmaklamayı. Amının suları avuç içime doluyordu. Islak avcum amına çarparken çıkan sesler eşliğinde sol memesinin ucunu dillemeye devam ettim. Baldız alt dudağını ısırıyordu. Bir süredir bacakları iki yana açılmış, vücudu hareketsizdi. Elim rahat çalışıyor amında, üzerine abandığımdan Boxerimden taşan sikim ise bacağına batıyordu. "Enişte dur!" diye bağırdı. Ama bu dur sesini parmağımı saran amcığı ve titreyen göbeği dinlemedi. İçindeki parmak sayısını iki yapıp amcığının içini ezmeye başladım, bir elimle de meme ucunu...
Baldız iki eli ile yüzünü kapayıp, hıçkıra hıçkıra boşaldı, altımda ses çıkarmamaya özen göstererek. Kalçalarının hafif hafif yükselmesini, tombul am dudaklarının açılıp kapanmasını seyrettim. İçinden çıkardığım parmaklarım birbirine yapışmıştı am sularından. Daha güzeli ise, sıktığım memesinin ucundan damlayan süt damlaları idi...
Üzerinden kalktım, masanın üzerinde duran sürahideki suyu kafama diktim. Baldız ise yan dönmüş, eteği ile kıçını örtmüş öylece duruyordu. Bacaklarından tutup kendime doğru çevirdiğimde şaşkınlıkla çırpındı. Bacaklarını katlayarak kanepeye bastırdım iyice ve arasında yerimi aldım. "Enişte hani bir şey yapmayacaktın?" dedi. "Öyle bir şey demedim!" diye bağırdım. katladığım kalın bacakları memelerine kadar yapışmış, top olmuştu vücudu. "Yapma enişte, yakma ikimizi de!" diye tekrar ağlamaya başladı. Yarağım kazık gibi olmuş, onu mu dinleyeceğim. Am sularından parlamış kabarık bir amcık gören taşlaşmış bir yarağım var. Yarağım zaten kalın, ama bu durumda bana bile mor başlı bir canavar gibi gözüktü. Beynimde kan yok'un tanımı buydu. tamamen ortaya saçılmış etli amcığının karımınkinin neredeyse iki üç katı olan dudakları açılmış, yanakları kan dolmuş, ortadaydı. Tombul amcığının dudakları arasına yarağımın başını değdirdiğimde, "Enişte lütfen kıyma bana!" dedi. Sanki Türk filmi tecavüz sahnesi.
Boğazını sıkarak kanepeye yapıştırdım. "Öyle bir sikeceğim ki seni, bir daha kimseden para dilenmeyeceksin orospu! Aç ulan gözlerini!" diye suratına yaklaşıp bağırdım. Öpeceğimi zannetti herhalde dudağını kaçırdı. Boynundan kavrayıp kafasını kaldırdım. İki kat olmuştu. Bacakları göğüslerine yapışmış. İçine girecek yarağa yakından bakıyordu. "Bak bakalım, nasıl girecek amcığına koca yarağım!" dedim. "Enişte dur!" dedi tekrar. Yarağımın başını sokmuştum bile ıslak sıcak amına. "Amcığın kavradı bak hemen, ne zamandır yarak yemedin lan?" dedim. Ağlayan gözleri ile içine giren yarağıma baktı, ama cevap vermedi. Havaya kaldırdığım tokatı görünce, "Bu sene yapmadık enişte!" dedi. Ulan Temmuz bitiyor. Hamilelik filan derken, yani yedi sekiz aydır yiyeceği ilk yarak. Biraz daha itekledim. (Enişte dur!) yerine, "Yavaş, acıyor!" dedi şimdi. Acır. Ben bile rahat değilim. Islaklığa rağmen gerildi am dudakları. Kaçışı olmadığını anlamıştı. Gözlerini yine kapamış, bana ve yarağıma bakmıyordu. O kadar parmaklamaya ve boşalmaya rağmen yine de dardı amcığının içi.
"Niye yavaş orospu? Kocanın yarağı daha mı küçük?" dedim. Cevap vermedi. Ben de kökledim. Evet kökledim. Dibinde bir yerlere çarpınca bağırdı. Tombul dudakları sanki sikim ile birlikte içeri doğru toplandı. "Yapma dur enişte, çok acıyor!" dedi. Durmadım. Kendimi kaybettim. Başına kadar çıkardım, köküne kadar saplayarak siktim bir süre. Her saplayışımda acı ile bağırdı, suratının şekli değişti. İyice açtığım bacak arasında yarağımı köküne kadar sapladığımda etli kasıklarına yapıştım. Kalın bacaklarına parmaklarımı geçirdim. Bir süre sonra baldızın itirazları durdu ve kafası yana kıvrıldı. Şimdi altımda koca beyaz bir et parçası halinde tepkisiz idi. Bir iki dakikaya sakinledim ben de.
İçinde kalarak tekrar yan çevirip üstüne yattım. Deminki top olmuş halinden rahattı. Bacakları hafif açık, kıpırtısız altımda iken, sert dev memelerine kafamı gömdüm. Hareketsiz, ölü gibiydi altımda. Kalçalarımı oynatarak hafif bir tempo ile sikiyordum. Amcığı ne kadar dar idi, karnındaki Sezaryen izi doğumun doğal olmadığını gösteriyordu. Dışını gören geniş bir amcık bekler oysa. Sıra ile uçlarını dilledim memelerinin. Baldız tepkisiz idi, ama göğüs uçları doğal tepkisini verdi. Uzadılar, dikleştiler. Sikişim sakinleştikçe ben de sakinleştim. Amına yarağımı sapladıkça doğal ıslaklıktan çıkan sesler geliyordu. Ne güzel sarıyordu yarağımı.
Bir sinir krizi anında karımın salak bacısını sikiyordum. Daha iğrenci, tecavüz ediyordum. Göğsünden boynuna çıktım, sakince yaladım. Yine göğüslerine indim. Boşalmamak için bir süre hareketsiz durdum içinde. Kulağına eğildim, "Sikim büyük mü geldi?" dedim. Cevaplamadı. Alt dudağını ısırmış, ses çıkarmamaya çalışıyordu. Yediği tokatlar, yediği parmaklar, kalın yarağım ile çektirdiğim acı ve tecavüz şokuna rağmen, amı ıslak ve göğüsleri dikleşmişti. Dakikalardır sikiliyordu. Karmaşık bir durumdaydı ve inlememek için direniyordu. "Fransa'ya birlikte gidelim mi, ister misin?" dedim. Bir yandan memesini okşuyor, bir yandan kalçamı çevirerek yarağımı amının içinde gezdiriyordum. Tecavüz pişmanlığı içindeydim, ama yine de asıl istediğim bu genç dolgun vücudu biraz daha eze eze sikmek, her yerini morartmaktı. Yine cevap yok.
Tempomu artırdım ve iki elimle kavradığım memesini dillemeye başladım. Meme uçları zayıf yeriydi. Hafifçe inleyip sustu yine. Devam ettim dillemeye. Çok kısa süre içinde dilimin ucuna taze ılık süt tadı geldi. Yarağımı tekrar dibine kadar yerleşip kalçalarımı oynatarak gezdirdim içinde. Boynuna çıktım, "Cevap vermedin?" dedim. "Evet!" dedi nefesi aniden boşalarak. "Hangisine evet, sikimin büyüklüğüne mi, Fransa'ya mı?" dedim. "İkisine de! İkisine de!" dedi. Nihayet bir tepki alabilmiştim.
Bir bacağını kanepenin kenarına atarak hızlandım içinde ve az evvel süt gelen memelerine tekrar yapıştım. Bir memenin ucunu sıkarken diğerini emiyordum. "Kocanın yarağı bu kadar yok mu?" dedim. "Yok!" dedi. Daha da hızlandım, "Sevdi mi amcığın bu yarağı?" dedim. Cevap vermedi. Başına kadar yarağımı çıkardım darbeli sokmaya başladım. Tekrar sordum. "Evet!" diye bağırdı. Baldız artık tutmuyordu kendini, inlemesi kesik kesik bir ıhlama. Ucundan süt damlayan memelerini okşadım, emdim çocuk gibi. Ağzımın içi süt ile dolmuş, dudaklarımın kenarlardan sızıyordu memelerine. "Enişte, çok büyük, büyük!" diye inliyordu. Elimi kalçalarına indirip az önce tokatladığım sert dolgun götünü avuçladım, yapıştık birbirimize, tekrar memelerine saldırdım. kalçaları kocaman, ama genç ve sert idi. Hep iki yana sarkık duran elleri ile başımı kavrayıp memesine bastırdı iyice. Bir bacağını bana doladı. O da katılmıştı artık bu sikişe. Kafam kadar memelerinin içine nefessiz gömülmüş kedi gibi dilleyerek süt içiyordum.
"Enişte bittim ben!" diye inledi. Köylü lan bu karı, bittim ne demek. Belime sardığı bacağı titriyordu. Amının diplerinde de aynı titreme. Memelerinden ayrılamıyordum. Dilimi iyice bastırdım, aynı anda da yarağımı. Taşaklarımın sırıl sıklam olduğunu hissediyordum. Amının girişi kalın sikimi sıkıyordu, dayanılacak gibi değildi. "Yeter enişte!" demesi üzerine bir iki git-gel yapabildim sadece. Titreyen ve yarağımı kavrayan amcık işini görmüştü. Sanki birileri taşaklarımı sıktı, içimden fışkıran döller bitmek bilmedi...
Ben durunca, "İçimi yaktı!" dedi. Ağzımda meme bir süre kaldım. Sikim inmedi. Çıkarmadan devam edebilir miyim diye düşündüm. Çalan telefonu için omzumdan itekledi. İçinden çıktım. Baldız, "Kocam! Ne diyecem ben şimdi?" deyince, "Eniştem yeni geldi dersin!" deyip, dik duran yarağımı gösterdim. Güldü ilk defa. Gömleğini ve sütyenini alıp elinde telefonla tuvalete doğru yürüdü. Ben de yerdeki kıyafetlerimi alıp giyindim. Depodan bir atlet bir külot getirip tuvaletin kapısına bıraktım.
Kanepenin bir minderi döl ve am sularından renk değiştirmişti. Silip ters çevirdim. Şöförü çağırdım. Baldız giyinmiş ve makyajını yenilemiş halde çıktı. Konuşmadık hiç. Para dolu çantayı aldı gitti...
[Kerem]
81 notes · View notes
silenceof3night · 26 days ago
Text
Küçükken aşık olduğum bir seriyi ikinci el bir dükkândan aldım. Eskisi gibi hissettirmez diye düşündüm ama beni o yıllara, o yıllar ki benliğime götürdü. Gözlerim mutluluk yaşlarıyla parıldadı. Sanırım insan kaç yaşına gelirse gelsin bir yanı hep çocuk kalıyor.
10 notes · View notes
girifit · 1 year ago
Text
dört dal sınırımı aştım. on ikinci dalımı yakıyorum. çocukluğum beni bir köşede ağlayarak izliyor, bunu biliyorum. ama içimdeki nefrete ket vuramıyorum. ellerim titrerken görünmemek adına bin bir takla atıyorum. midemi bulandıran ilaçlar, her sabah bir okul tuvaletinde kusturuyor beni. buna engel olacak gücü kendimde bulamıyorum. dolan gözlerime lânetler savuruyor, bir köşede çocuk gibi ağlamak istiyorum. nedendir bu çelişki, bilmiyorum. içimde eksik kalan bir şeyler var. şiirler, şarkılar, kitaplar. doldurmuyor hiçbiri o eksik kalan yeri. ben içimi koparıp atmak istiyorum. bir yapbozun eksik parçası değilim, uyumsuz parçasıyım. hiçbir yere ait olmayan, yanlışlıkla kutuya konulan. bir yanım bu düşünceme kahkahalar ile gülerken diğer yanım acıdan nefes alamıyor. nedendir bu bilinmezlik, bilmiyorum. elim ayağıma dolanıyor, biri gözlerimin içine baktığı an. korkuyorum. bir şeyleri görecek diye. çünkü artık görünmek istemiyorum. duyulmak istemiyorum. anlaşılmak dâhi istemiyorum. bir köşede sigaramı içmek sonra da gitmek istiyorum. bu kadar.
54 notes · View notes
yasamsallik · 7 months ago
Text
Tumblr media
Srebrenitsa Katliamı
11 Tem 1995 – 22 Tem 1995
Srebrenitsa Soykırımı, 1995 yılında Bosna-Hersek'te, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana tanık olduğu en büyük vahşetlerden biri olarak tarihe geçmiştir. Bu insanlık dışı olayda, 8.000'den fazla Boşnak sivil, sistematik biçimde katledilmiştir.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1995’te Bosna-Hersek’in Srebrenitsa kentinde katledilen Boşnakların anısına 11 Temmuz’u, “Soykırımı Düşünme ve Anma Günü” ilan etti.
*
Ölmek istiyordum, masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum”
Bosna’daki İnsanları Korumakla Görevlendirilmiş Hollandalı Bir Asker
***
“Soykırımın iki yüzü vardır. Birincisi soykırımı uygulamak diğeri
de soy kırım yapıldığını unutturmaktır...
BOSNA savaşını yaşamış BİJELJINALI BOŞNAK Yazar JUSUF TRBİÇ.
***
Ve unutmayacağız ...
11.Temmuz 1995
Unutma...
unutturma...
***
Kelebek...
Zarafet, narinlik. Özgürlük sembolü.
Mavi...
Denizin, gökyüzünün, sonsuzluğun rengi. Özgürlük sembolü.
Peki ya ikisi birleşince?
Kocaman bir acı "mavi kelebek"...
Mavi kelebekler Avrupa'nın orta yerinde, Bosna Hersek'te yaşanan bir katliamın simgesi...
"Bastığın yeri toprak deyip geçme" sözü bizlere tanıdık.
Durum Bosna'da da benzer.
Attığın her adımda bir toplu mezara rastlamak mümkün.
Bosna Savaşı'nda 312 bin kişi öldü.
35 bini küçücük çocuklardı.
Binlerce çocuk annesiz, babasız kaldı. Tarif edilemez acılar yaşadı.
50 bin kadın tecavüze uğradı.
Ruhunda tamir edilemez yaralar açıldı..
Ölenler toplu mezarlara gömüldü.
Sadece bugüne kadar 500'ün üzerinde toplu mezar ortaya çıkarıldı.
Bunların 300'ü mavi kelebeklerin yardımıyla oldu.
İşte bu yüzden de mavi kelebeklerin hikayesi bugüne kadar duyduğum en yürek yaralayıcı öykü...
Bosna Hersek'te bulunan toplu mezarların üzerinde mavi kelebeklerin uçtuğu farkedilmiş.
Bir, iki derken bunun tesadüf olmadığı anlaşılmış.
Durum biraz incelenince toplu mezarların olduğu yerlerde toprağın yapısının değiştiği, mezarların üzerinde farklı bitkiler oluştuğu belirlenmiş.
Bu koku da mavi kelebekleri çekiyormuş.
Birçok kişi için kocaman bir acı olan bu hikaye, Bosnalılar içinse bir umuttu.
Sevdiklerinin kemiklerini bulmak, sadece onlardan bir ize rastlamak isteyen binlerce kişi günlerce mavi kelebekleri izlemeye, onların peşinden gitmeye başladı.
Nice ömür mavi kelebeğin peşinde geçti...
Bugün işte bu acıların en büyüklerinden birinin yıldönümü.
(Damla Doğan)
Anılarına saygıyla...
Derleme: Semihat Karadağlı
27 notes · View notes
endergelisenataklar · 5 months ago
Note
Bugün bir şiir kitabı aldım abi. Okumaya anlamaya çalışıyorum. Ama olmuyor. Niye?
80’lerin slow şarkılarıdır sebep biraz da
insanları sömürgecilerine benzeten
keten takımlar, tango, fiyonklu masa örtüleri
dersu uzala’dan dersler çıkarmak
gelin bilkent’te iç mimari, baba koç’ta genel köle
her gramı çok değerli elliiki kilo anne
zaten amaç elliiki yıl sonra
hiç bakılmayacak fotoğraflarda en iyi yeri kapmak
br kutlu hikayesine giremeyecek tipler işte
damat her şeyi kaydediyor
el kamerasıyla gerdeğe girmek deyimini bilmiyor çünkü
oluyor böyle şeyler salaklık endüstrisinde
dilekler tekrarlanır, müzik tekrarlanır
belki yakışırdı beyaz bu kadar tekrarlanmasa
o kötü gülümsemeye verilmez bu kadar para
gelin habersiz; bu düğün daha önce de yapıldı
yeminli örnek deyimini bilmiyor çünkü
benimle tekrar edin!
ik beş sene çocuk istemeyecekler
ikinci beş yıl nasıl geçti anlamadan
üçüncü beş sene de çocuk onları istemez
bir sürü albüm, bir sürü diyet kupürü, bir sürü…
ankastre mutfağında aval aval bakınarak
bu bakınma daha önce de yapıldı
gelinliği faize sevim’den annesi şahit
oysa her şey çok özel olacaktı geline göre
her şey çok genel oldu sonucu niye
bağlamı farklı ama eren’le konuştuyduk
arjantin’e aşık olur, almanya’yla evleniriz
18 notes · View notes
derdiderun · 23 days ago
Text
YILBAŞI (NOEL) TEHLİKESİ
Hristiyanlar 25 Aralık - 06 Ocak tarihleri arasını (haşa) Allahın oğlunun doğum günü olarak kutluyorlar. İsa Peygamberin doğum günü değil (haşa) Allahın oğlunun doğum günü çünkü Hristiyanlar İsa Allahın (haşa) oğlu diyorlar. ...
Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre; Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den rivayet edildiğine göre o şöyle buyurmuştur:
>Yüce Allah şöyle buyurdu: Âdemoğlu beni yalanladı, hâlbuki beni yalanlamak ona yakışmazdı. Bazısı da bana sövdü, hâlbuki bana sövmek ona yakışmazdı. Âdemoğlunun beni yalanlamasına gelince, beni ilk defa yarattığı gibi, Allah beni öldükten sonra tekrar yaratamaz sözüdür. Hâlbuki ilk yaratma, benim üzerime ikinci defa yaratmaktan daha kolaydır. Âdemoğlunun bana sövmesine gelince: Allah bir çocuk edindi sözüdür. Hâlbuki ben El-Ehad'im, Es-Samed'im, doğurmadım ve doğurulmadım ve hiçbir kimse benim eşim benzerim değildir.<
[Sahih Hadis / Buhâri - 4974]
Ben noel kutlamıyorum sadece yeni yılı kutluyorum diyen kardeşim sen doğrudan veya dolaylı haşa Allaha oğul nisbet eden, Allaha küfredenlerin bayramına, sevincine, kutlamasına, inanışlarına ortak oluyorsun. Asıl tehlike bunu helal görerek kutlaman. Bir kişi zina etse ve zina haramdır dese günahkarlıkla vasıflanır günahkar olur ama helaldir dese bunda ne var dese küfürle vasıflanır. Yılbaşını kutlamakta ne var deyip kutlayan kardeşim bunda küfür vasfı vardır. Allaha oğul nisbet edenlerin adeti vardır, küfrü vardır. Küfrün kefaretide cehennem ateşidir. Rabbim muhafaza buyursun.
Rabbim şuur versin, Rabbim zalimlere benzemekten, onlara meyletmekten bizleri muhafaza buyursun. Dikkat edelim hassas olalım.
8 notes · View notes
okuryazarlar · 3 months ago
Text
Tumblr media
Toplum, masum çocuk Narin’i unutamamışken, ikinci Narin olayı bu kez İstanbul’da yaşandı, gece vakti bir çocuğumuzun daha kötü haberini aldık.
Şişli'de kaybolan 6 yaşındaki Şirin Elmas Hanilçi, 49 yaşındaki bir şahıs tarafından (kağıt toplayıcısı olduğu bilgisi var) Feriköy Mezarlığı'nda b*ğularak *ldürülüp sonrasında gömüldüğünü kahrolarak öğrendik.
Emniyet sıkı tedbirleriyle şahış yakalandı ve olayı itiraf etti. Saldırganın emniyette işlemleri sonrası mahkemeye çıkartılacak.
Ülkeyi yönetenlere tekrar sesleniyoruz!
İnsanlığımızı daha fazla nereye kadar kaybetmeye devam edeceğiz? Bunlar insan vicdanının kaldıracağı şeyler değil!
Çocuklarımıza dokunmamaları, akıllarından bile geçirmemeleri için, çocuklarımızı korumak için sert, acımasız yeni tedbirler alınmak zorundasınız. Kalbi kararmış, insanlıktan nasibini almamış bu canavarların bu toplumdan nasıl çıkabildiğini sorgulamak ve toplumsal çürümenin önüne geçmek zorundasınız. Aşağılık k*tillerin en ağır cezayı almasını sağlamak zorundasınız! Her biri, bir sonrakine cesaret veren onu besleyen bu kötülüklerin kökünü kazımak zorundasınız!
10 notes · View notes