#hoş geldin ey Nebi
Explore tagged Tumblr posts
Photo
Selam sana Efendim.. Hoş geldin ey Nebi, Canlar Canı, Can Sultanım.
Ahh hüznüm,
değilmisin bize peygamberden emanet o halde en çok senin hakkın var içimizde.
120 notes
·
View notes
Text
Allah'ın rahmeti üzerine olsun Ey Nebi..
Ve bir nur doğdu ayın ondördü gibi
O doğdu
Kalplere sürur doğdu
Gerçek oldu annesinin rüyası
Hz.İbrahim'in duası kabul oldu
Yerde ve gökte övülücek şan doğdu
Ümmetinin göznuru Habib-i Zişan doğdu
Şimdi kaplasın O nu bir ak bulut ve dolaştırsın melekler doğuyu ve batıyı
Varlıklar O'nu birde suretiyle tanısın
Yusuf'u görüpte parmağını kesenler baksın bir kez O'nada yürekleri doğrasın
Hoş geldin Ey ledün ilminin Sultanı
Kâbe'nin canı
Dertlilerin dermanı
Hoş geldin
Ey cihanın padişahı
Kur'anın sırrı
İrfan ehlinin şahı
Hoş geldin Ey Enbiyalar Sultanı
Cemal bahçesinin bülbülü
Kainatın nazlı gülü
#hoş geldin ey Nebi#sallallahualeyhivesellem#leyle-i mevlid#hoşgeldin#güllerin efendisi#güller sen kokuyor efendim
61 notes
·
View notes
Text
Ümmetin göz nuru, habibi zişan doğdu
Hoş geldin ey Nebi, hoş geldin ey Nebi!
Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz, İki Cihan Serveri Peygamberimiz'in (SAV) mevlidi mübarek olsun.
2 notes
·
View notes
Text
HOŞ GELDİN EY NEBİ HOŞ GELDİN EY SEVGİLİ HOŞ GELDİN YÜREĞİMİZE...
Zulüm Dünayayı karanlığa boğmuştu,
İnsanlığın gerçek yüzü karalar bağlamışdı,,karanlıklar Nurun Umuduyla aydınlanmalıydı...
Aydınlanmalıydı mühürlenen kalpler,kalplerdeki Zalimlikleri Gül kokusu yok Etmeliydi...
Susuz kalan canlara can katmak için O geliyordu...yanlız yeryüzündeki Ateşler sönmüyordu gelişiyle...
Kuruyan topraklarda iman pınarları fışkırıyordu,geçeceği yollardan putlaşmış bedenler yıkılıyordu...kainat Nasıl da onun gelmesini bekliyordu. Masumlar ona kavuşmanın sevincini yaşıyor du insanlığın mis kokulu tohumuydun sen Efendim...Merhametin samimi yüzydün...
Sen gülünce ümmetin gülerdi,seni sevenlere bir bakışın yeterdi. Firavunlaşmış yürekler bile senin El emiin olduğunu bilirlerdi...
Zorda kalan sana koşardı bastığın toprak gül kokardı Efendim...
Şimdi seni sevenler yeşil kübbenin Altında toplanıyor Ey Allahın sevgilisi. Hz fatımayı bağrına Nasıl bastıysan kapına gelen Ümmetin de bağrına bas diye seni bekliyor ...
Ardından yazılan Nice şiirler vardır Efendim kifayetsiz her şey senin varlığının yanında...
Hissetikçe bedenimizin sol yanı senin özleminle yanıyor...
Seni hiç görmeyen Ümmetin sana hasret çekiyor Ey Allahın sevgilisi...
Senden kalan hazineyle avunuyoruz şimdi,insanlığa bıraktığın sevginle...Hoş Geldin Ey sevgili hoş geldin yüreğimize...
Mevlid kandilimiz cennetimize Vesile olsun ÎnşaAllah ❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤
10 notes
·
View notes
Text
Esmaun nebi - 4
Elhamdülillahi Rabbil alemin. Vesselatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn. Haşim: Resûl-i Ekrem (sav), Haşimoğullarından gelmiştir. Haşim'e, Abdü'l-Ala da derler. Sebebi şöyle anlatılır; "Mekke-i Mükerreme'de bir zaman kıtlık oldu. Halk zor durumda kaldı. Haşim, Şam tarafına gidip fazlaca un satın alarak geldi. Ekmek pişirip çuvallara doldurarak; Mekke-i Mükerreme'ye gider; her sabah bir deve, her akşam bir deve keser ve ekmekleri doğrayıp tirit yapardı. Sonra tellal bağırtıp halkı ziyafete çağırırdı. Halk içinde bu özelliğiyle meşhur olup, O'na Haşim denildi." O, herkes tarafından sevilir ve sayılırdı. Habîbullah'ın (sav) nuru onun alnında parlıyordu. O, bu yüzden hiçbir puta secde etmemiştir. Ehl-i kitaptan ona kim rastlasa, elini öperdi. Herşey ona secde ederdi. Her kabile, kızlarını ona arzederdi. Hatta Rum Kayseri de bu nur sebebiyle, kızını Haşim'e arz etti. O ise kabul etmedi; 'Ben ancak en temiz, en afif, en kibar kadınla evlenirim, başkasıyla evlenemem' diye yemin etti. Rüyasında Selma binti Ömer'i nikah etmesi emr olundu. Mekke'den Medine'ye geldi. Benî Necar kabilesinden Selma binti Ömer'i nikah etti. Selma, güzellikte, fazilette, fesahatta ve belagatta Hatice (ra) gibiydi. Abdülmuttalib'e hamile oldu. Haşim ticaret için Şam'a gitti. Gazze'de vefat etti. Oraya defnedildi. Abdülmuttalib: Medine şehrinde doğdu. Asıl adı Şeybe'dir. Şeybe-tü'1-Hamd diye anılırdı. Zira O doğduğu zaman saçı beyaz idi. Bazıları der ki, O'nun güzel halleri çok olduğu için Şeybetü'1-Hamd denilmiştir. Abdülmuttalib denmesinin sebebi ise şu idi: Amcası O'nu Medine'den getirirken, elbiseleri eski olup ve yüzünün rengi güneşten değiştiği için Şeybe'yi kimse tanıyamadı. 'Bu çocuk kimdir?' diye soranlara Muttalib; 'kölemdir' diye cevap verirdi. Abdülmuttalib, ilerleyen zaman içinde asrının bir tanesi oldu. Her devlet reisi onu sever ve sayardı. Yalnız Acem Kisrası onu çekemez, düşmanlık ederdi. O'nun on oğlu ve altı kızı oldu. Oğullan: Haris, Ebû Leheb, Hacil, Mukavvim, Dirar, Zübeyr, Ebû Talib, Abdullah, Hamza ve Abbas'tır. Bazıları onüç oğlu oldu deyip Aydak, Kuşem ve Abdülkabe'yi de sayarlar. Kızları ise Safîye, Atike, Beyda, Berre, Vahime ve Erva idi. Abdullah: Efendimizin (sav) babası, büyüdükçe aklı aşan bir sürü olay yaşıyordu. Rüya aleminde mi yaşıyor, hakiketle mi yüz yüze, nedir bu gördükleri, başına gelenler, içinde bulunduğu hal? Sırrını babası Abdülmuttalib'e açıyor: 'Babacığım garip vak'alarla karşılaşıyorum.' 'Ne gibi?' 'Bir yere gidecek olsam yolda belimden bir nur çıktığını ve bunun başımın üstünde toplanarak bulut haline geldiğini görüyorum. Ne zaman, nereye otursam, toprak bana selam verdikten sonra ilave ediyor: 'Ey Abdullah, haberin var mı, Muhammed aleyhisselamın emanetini taşıyorsun!' Kurumuş, hayat izi kalmamış bir ağacın altında dinlenecek olsam, o kupkuru ağaç az sonra zümrüt gibi yemyeşil oluyor. Biraz uzaklaşınca geriye dönüp baktığımda yine eskisi gibi kurumuş olduğunu görüyorum. Babacığım nedir bu hal, ne oluyor; anlamıyorum?' 'Ey oğlum, sana müjdelerin en güzeli olsun!.. İnsanların ve cinlerin Efendisi; canlıların ve cansızların Peygamberi senin canından ve kanından dünyaya gelecektir. Anlattıkların buna delalet ediyor. Ben de benzeri birçok fevkalade hadiseyi yaşadım. Onlar da aynı haberin müjdesiydi. Hayırlı olsun! Seni bir değil, bin kere tebrik ederim evladım. Sana olan muhabbetim boşuna değilmiş...' Abdullah artık delikanlı... Ancak o, diğer gençlerden ne kadar üstün. Ahlakı daha güzel; güzelliği apayrı ve çok farklı. O'nun tavrında, onun halinde, onun güzelliğinde ikinci bir genç bulmak mümkün değil. Eskaza Abdullah putların yanından geçse, onlardan bir ses: 'Ey Abdullah, sakın bize yaklaşmayasın! Sen yüksek şan sahibi o emsalsiz insanın nurunu taşıyorsun. O son Peygamberdir. Bize tapan bedbahtlar, O'nun eliyle cezasını bulacaktır!..' diyordu. Aslı Nûr, Nesli Nûr Nurdan yaratılan; aslı nûr, nesli nûr, ismi nûr, misali-timsali nûr olan; alemi zulmet karanlığından hidayet nuruna çıkaran Canlar Canı, nûr olduğunu sevgili eşine beyan etmek üzere, 'Ya aişe, şu kuşağımı al; onunla beni çek' buyurdu. Aişe annemiz kuşağı mübarek zahrine sardı, çekti; kuşak boş geldi. Çok şaşırdı. Bunu defalarca denedi, her seferinde sonuç aynı idi. Hayretler içinde Sultanlar Sultanına sebebini sordu. Cihan Güneşi, tevazu ve vakar içinde, 'Ya aişe! Bilmiyor musun, ben nurum', buyurdu. Bu yüce Nûr, ezelden ebede, Hz. adem'den Hz. Abdullah'a kadar seçkin, mümtaz alınlardan akıp gelmişti. Kimin alnında zuhur ettiyse, o, asrın seçkini, muhteremi, bereket kaynağı olmuştu. Bu nuru, kutsal emaneti taşıyan bahtiyar insanlara; gökte melekler, yerde insanlar tarafından hürmet edilmişti. İyi tohumdan, iyi mahsûl çıktığı 'Verimli bölgenin nebatı Rabbi'nin izni ile bol çıkar, çorak bölgede ise çıkmaz../ (A'raf:58) ayetiyle sabit, yaygın bir gerçektir. 'alimden alim olmak adettir; cahilden alim olmak ne büyük saadettir' diyenler, isabet buyurmuşlar. En yüce soya mensup olmasına rağmen, soyuyla övünenleri ikaz etmek üzere, kendi soyuna hitabedip, 'Ey Haşimoğullan! Yarın herkes kendi ameliyle gelirken, siz nesebinizle gelmeyin' buyurmuş; ümmetini insan olarak, mü'min olarak değerlendirmiş, soyuna-silsilesine göre paye biçmemişti. Günlerden bir gün mübtedî sahabilerden bir kaçı, soylarından bahsedip Selman'a da soyundan sormuşlar; Selman, mahcup, boynu bükük, 'Ben İslam'ın oğluyum!' demişti. Olay Resûl-ü Zîşan'a (sav) nakl olunca, Selman'ı saadetten uçuracak, sevinçten başını semaya değdirecek şu kutlu inciler, pak lisanlarından dökülmüştü: 'Selman, benim ehl-i beytimdendir!' Bu güzel müjdeden ümmetini de mahrum bırakmayıp, 'Her müttakî (Allah korkusu taşıyan), benim ehl-i beytimdendir' buyurmuş, rahmetini inci gibi ümmetinin üzerine saçmıştı. Ey Gözümün Nuru! Demek ki topyekün ümmetin 'Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina MuhammedI Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve onun aline, ehl-i beytine rahmet eyle' diye getirdikleri salavattan, coşkun kereminizle, takva sahibi ümmetinizi de 'Ehl-i beytim' diyerek nasibdar buyuruyorsunuz. Ey, her fırsatta ümmetini düşünen, ümmeti için gözyaşı döken, gece sabahlara kadar ümmeti için Rabbine yalvaran şefkat pınarı, has bahçenin solmaz gülü, aşk-ı İlahi bahçesinin bülbül-ü nalanı! Sana, aline, ashabına, ezelden ebede uzanan soy ve silsilene, kıyamete kadar geçmiş-gelecek soylar ve onların aldığı nefesler sayısınca, bitimsiz salat-ü selamlar olsun. Müttakîlere imam olma niteliğinde olan mümtaz ümmetinin sayısının çokluğuyla, pak gönlünü mesrur etsin. Asırların beklediği Evvel, en evvel, herşeyden evvel Malike'l-Mülk, Yüce Yaratıcı, Ahsenü'l-Halikîn (en güzel Yaratan) Habîb-i Kibriyasının nurunu yaratmış; o nurdan damla damla enbiyanın, evliyanın, asfîyanın ruhlarını yaratarak, O'na Ebû'l-Ervah (ruhların babası) unvanını vermiştir. Nebîlerin nurları, aralarında gördükleri ihtişamlı, şaşaalı nurun kim olduğunu merak edip sormuşlar, Hallak-ı alem, onun nûr-u Muhammedi olduğunu haber vermiş; hepsi ihtiram ve saygılarını sunmuşlar. Rabblerinin, 'Eğer o sizin asrınızda gelirse, ona îman edip tabi olursanız, sizi peygamber seçerim' buyruğunu kabul etmişler. O nur sayesinde var olmuş, o nura saygıları sayesinde insanlığın en yüksek rütbesi olan peygamberlik şerefine mazhar olmuşlar. Her peygamber kendi asrında Habîbullah'ı (sav) anlatmış, ümmetine tanıtmış, onun geleceğini müjdelemiş. Hatta Hz. îsa, Hz. Hızır gibi bazı peygamberler de o yüce Habîbe ümmet olma şerefini kazanmak için Rabblerine yalvarmışlar. Her asırda kainatın incisini hasretle beklemişler, Mi'rac gecesi Beyt-i Makdes'te rûh-u enbiya cem olup, Resûlûllah'ın (sav) imametiyle cemaatla namaz kılmışlar. Resûlûllah (sav), İmamü'l-Enbiya; peygamberler de Habîbullah'a (sav) cemaat olma makamına nail olmuşlar. Peygamberlere gelen her saife, her Kitap son peygamberden bahsetmiş; onun özelliklerinden, şemail-i şerifinden, yüce ahlakından, bitimsiz sevgi ve şefkatinden, ümmetine olan düşkünlüğünden söz etmişler. Yer gök, canlı cansız mahlûkat, o Gönüller Sultanı'nı bekler olmuş. Gökteki yıldızlar, onun gelmesine alamet (nişan) taşımışlar. Kimileri onun gelişini gökleri seyrederek 'İşte Ahmed'in yıldızı doğdu' diyerek haber vermiş. Bin yıldır mecûsilerin batıl inançları için hiç söndürülmemecesine yanan ateşi, bütün müdahalelere rağmen sönerek tezahürat göstermiş. Asırlar önce 'Soyumdan bir peygamber getir' (Bakara: 128) diye yalvaran İbrahim Halîlullah için sönen ateş, şimdi de o duanın icabeti olan Habîbullah şerefine sönüyor, o cihan nurunun karşısında yanmaya dayanamayacağım lisan-ı hal ile beyan ediyordu. Allah-u Teala bu sö-ndürüşle, yanlış itikat sahibi olan mecûsilere de ikaz tokatı indirerek; uyanıp, gerçeği görmelerini istiyordu. Kisra'nın sarayı, Yüce Sultan'ın gelişini, on dört şerefesini yıkarak kutlamıştı. Zalim hükümdarlar kabus görürken, mazlumun kırık gönlü çiçek çiçek açıyor, kurtuluş günlerini umutla bekliyordu. Yıllardır kurumuş Semave vadisi, o Güzeller Güzeli'ni, suyunu taşırarak karşılarken; Save gölü de, kuruyarak tezahürat gösteriyordu. O gece göğün nuru yere inmiş, sanki yıldızlar şükür secdesine kapanmış, Kabe'deki putlar sahte ilahlıktan kurtulmak istediklerini parçalanarak yüz üstü yere yıkılarak dile getirmişlerdi. Allah'ın evi, arınmanın sevincini şimdiden yaşıyordu. Medine müslümanlarının Resûlûllah'ı (sav) Veda tepelerinde Talaa'l-bedru' ile karşılamaları, sevinçleri, coşkuları, bekleyişleri, heyecanları gibi; Resûlûllah'ın (sav) gelişine bütün kainat seviniyor, coşuyor, tezahürat gösteriyor, her şey kendi dilince, 'Merhaba ey derde derman merhaba! Merhaba ey al-i Sultan merhaba!' diyordu. Mi'rac gecesi yedi kat semada, nebilerin 'Merhaba, hoş-geldin salih evlat, salih peygamber' demesi gibi, her şey kendi dilince Cihan Şahı'nı karşılıyor, yıllardır hasretini çektikleri Hidayet Güne-şi'nin doğmasından mest-ü hayran oluyordu. Yaratıcısı dahi ona Sirac-ı Münîr (nur saçan kandil) diye hitap ederek, iltifat ediyordu.
Medine Balcı
araştırmacı yazar
Esmaun nebi - 4
Esmaun nebi - 4 Elhamdülillahi Rabbil alemin. Vesselatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn. Haşim: Resûl-i Ekrem (sav), Haşimoğullarından gelmiştir. Haşim'e, Abdü'l-İSLAMSELİ.NET
1 note
·
View note
Text
MİRAÇ RESUL YARIŞTIRMAKTIR. İSLAM DA YOKTUR.
İslam da Miraç diye bir olay yoktur. İsra vardır. İsra da GECE YÜRÜŞÜDÜR. HADİS : Enes (ra) Malik İbnu Sa`saa (ra)`dan naklen anlatıyor: “Resulullah (sav) onlara, Mirac`a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki, "Ben Ka`be`nin avlusundan Hatim kısınında -belki de Hıcr`da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim [çıkarılıp su ve zemzem ile] yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak`tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. "Gelen kim?” denildi. “Cibril!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed (sav)!” dedi. “O`na Miraç daveti gönderildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!” denildi. Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhiselam`ı gördüm. “Bu babanız Adem`dir! Selam ver O`na!” dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: “Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Ben Cibril`im!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O`na Miraç daveti gönderildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz.Cebrail: “Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa`dırlar, onlara selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra: “Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber” dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim ?” denildi. “Cibril`im!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed`dir!” dedi. “O`na Miraç daveti gitti mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhiselam`la karşılaştık. Cebrail: “Bu Yusuf tur! O`na selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim ?” denildi. “Cibril`im!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “Ona Miraç davetiyesi indi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dediler. Kapı açıldı, içeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hz. Cebrail: “Bu İdris`tir, O`na selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamma mukabele etti. Sonra bana: “Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Kim bu gelen ?” denildi. “Ben Cibril`im!” dedi. “Beraberindeki kim ?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O`na Miraç daveti indirildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. Kapı açıldı, içeri girince, Harun aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail aleyhisselam: “Bu Harun aleyhisselam`dır. O`na selam veri” dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu ve: “Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Ben Cibril!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O`na Miraç daveti indirildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi, içeri girince, Hz. İbrahim aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail: “Bu baban İbrahim`dir, O`na selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Sidretü`l-Münteha`ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen`in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrail aleyhisselam bana: “İşte bu Sidretü`l-Münteha`dır!” dedi. Burada dört nehir vardır: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. “Bunlar nedir, ey Cibril?” diye sordum. Hz. Cebrail: “Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat`tır!” dedi. Sonra bana el-Beytü`l-Ma`mur yükseltildi. Sonra bana bir kapta şarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben süt aldım. Cebrail aleyhisselam: “Bu (aldığın), fıtrat(a uygun olan)dır, sen ve ümmetin bu fıtrat (yaratılış) üzeresiniz!” dedi. Resulullah devamla dedi ki: “Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam`a uğradım. Bana: "Ne ile emrolundun?” dedi. “Gece ve gündüzde elli vakit namazla!” dedim. “Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. Beni İsrail`e muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!” dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam`a tekrar uğradım. Yine: “Ne ile emrolundum ?” dedi. “Benden on vakit namazı kaldırdı!” dedim. “Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!” dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa aleyhisselam`a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emrolunmama kadar bu şekilde Hz. Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz. Musa`ya uğradım. Yine: “Ne ile emredildin ?” dedi. “Her gün beş vakit namazla!” dedim. “Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!” dedi. “Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah`ın emrine teslim oluyorum!” dedim. Musa aleyhisselam`ı geçer geçmez bir münadi (Allah adına) nida etti: “Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim de!" HadisNo:5568 Miraç isteği Arap müşriklerinin isteğidir. İsra 93: "Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!” De ki: “Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?” 1-Miraç rivayetlerinde anlatılan Mescidi haram yani Süleyman nebinin yaptırdığı Beyt-i mukaddes Romalıların hiristiyanlığı seçmesinden sonra M.S 70. yılında general TİTUS tarafından yıkılmış, Halife Ömer in kudusu fethinden sonra molazları temizlenerek şimdi ki ağlama duvarı denilen yer ortaya çıkarılmıştır. Yahudilerin kendilerine kurban kesme emrini yalnızca o mescit te emir olunduğuna inandıklarından dolayı 2 bin yıldır hac yaparlar ama kurban kesmezler. Bu yüzden o duvar onlar için ağlanacak yerdir. 2- Göğsün yarılması rivayetleri hadis külliyatında bir kaç kez geçer. Birinde çocukken diğerinde miraç için bir başkasında ise ilk vahy sırasında diye anlatılır. Eğer iman bir kase de ve zemzem de olsaydı Ebu cehil ve diğer saz arkadaşları iman sahibi olurlardı. Zİra onlarda Allah ın birliğine, LAT MENAT UZA gibi putların Allahın kızları olduğuna inanırlardı. Onlar için onlara yapılan kulluğu yine onlar Allah a götürürlerdi. Zümer 3. ayette bu anlatır. Onlar onların EVLİYALARI yani dostlarıdır ki kendilerini Allah a yakınlaştırsınlar diye. Yunus 18. ayette ise bu kulluktan beklediklerinin ŞEFAAT olduğunu anlatır Rahman bizlere. 3- Miraç olayını anlatan hadiste gögün katlarına yerleştirilmiş RESUL ler anlatılır. Kuran da bu gök katlarında yaşanların hiç geçmemesi ile insanların öldükten sonra ki durumu bu hadis ile tezattır. Zira ölüler uykudadır. Dirileri duymaz göremezler. Fatır 22 Nelm 80 Rum 52… Ölülerden bir ses yada yaşama ibaresini de yaşayanlar duyamaz göremezler. Meryem 77 4- Kuranda bir çok ayette Cennet ve cehennemin hesap günün de yakınlaştırılacağı ve hesaptan sonra herkese adaletli davranılarak cennetlikler cennette cehennemlikler cehenneme gidecek diye anlatılırken, miraç olayında resullaha cennet ve cehennemdekiler gösterilmiş denir. O zaman şuan bizim yaşadığımız sınav değil sadece yaşadıklarımızı göstermek gibi bir olgu ortaya çıkartılmıştır. 5- Miraç rivayetin de Muhammed a.s ile Allah a iftira atılırken Musa a.s yüceltilir. Allah ve son resulü insanların ne kadar namazı kaldırabileceğini bilmiyor ama Musa a.s biliyor. Bu düpe düz Allah a iftiradır. 6- Miraç rivayetinde söz konusu olan amenerrasulü yani Bakara 285. ayet miraçta verilmiş diyerek anlatılır. Yine bu hadisleri kitaplarına koyan arkadaşların Nuzul sırası diye bahsettikleri ayet iniş sırasında Bakara suresinin büyük bir kısmının MEDİNE de indiği görülür. Ki bunlara Bakara 284,285,286. ayetler de dahildir. 7- Miraç rivayetine göre Namaz miraçta verilmiş ve Muhammed a.s ile Allah namaz için pazarlık etmişlerdir. Kuranın ilk inen ayetleri hatta bütüncül olarak ele alındığında bile NAMAZ gibi kadim bir ibadetin daha önceden farz olduğunu ve vahy ile müşriklerin bu ibadete kattığı şirklerin temizlendiğini anlarsınız. Kuran cevap kitabıdır. Kadının hayzını bile soran sahabe namazı dosdoğru kılın denilince neden NAMAZ nedir diye sormamıştır. Ve abdest ayeti Medine nuzul bulmuştur. Şura 13. ayeti okuyan insan bilir ki Tüm nebilere şeriat olarak aynı din inmiştir. Yahudilerden halen namaz kılan bir mezhep mevcut. Araştırırsanız bulursunuz. 8- Miraç rivayetinde ki israliyat dokusuna dikkat etmek isteyen müslüman bilir ki Allah kuluna kaldıramıyacağını yüklemez. Lakin bu rivayette ise Allah ile son nebi bilmiyor ama Musa biliyor. yani diyorlar ki. MUSA OLMASAYDI BİZ 50 VAKİT NAMAZ KILACAKTIK.. Bu düpedüz iftiranın kallavisidir. 9- Miraç olayına şahit olarak gösterilen ve bu şahitlikle nebiye iftira atılmıştır. 6 yaşında olan Aişe validemizi Nebinin yatağına sokarak ‘’ baktım yatak sıcaktı’ dedirtmişlerdir. Aişe ile Muhammed a.s medine de evlenmişler ve Aişe nin yaşı 19 dur
Özet ile Ölüleri dirilten İsa, Allah ile konuşan Musa , taht verilen Davut ve Süleyman ile Halilim denilen ve ateşe serin ol dedik ateş de serin oldu ayetine muhattap İbrahimden son nebinin ne eksiği var. Ona da miraç verildi denmeye getirilmiştir. En’am 35-109, Yunus 20,Ra’d 7-27-38, İsra 59, Taha 133, Enbiya 5, Şuara 4,Mumin 78,Enkebut 50 gibi bir çok ayette son nebiye hiçbir mucize verilmediğini, Enkebut 51. Ayette Kuranın indirilmesinin yetip yetmediğini soran Allah, isra yı anlattı da Miracımı unuttu.
0 notes