#hayvan saldırısı
Explore tagged Tumblr posts
alittlefurtheroutoftheway · 2 months ago
Text
İnegöl'de Kedinin Saldırısına Uğrayan Kadın Hastaneye Kaldırıldı
Bursa’nın İnegöl ilçesinde, 81 yaşındaki Kadriye O., sabah saatlerinde köpekle kavga eden bir kediyi ayırmak isterken beklenmedik bir saldırıya uğradı. Olay, kırsal İsaören Mahallesi’nde meydana geldi. Evinden bakkala gitmek amacıyla çıkan Kadriye O., sokakta kavga eden bir kedi ile köpeği ayırmaya çalıştı. Ancak, bu sırada kedi, köpeği bırakıp Kadriye O.’na saldırarak sağ elinden yaraladı. Olayı…
0 notes
siirlendikalbimiz · 5 months ago
Text
Tumblr media
Arıların ok ucuna benzeyen bir iğnesi vardır. Bir insan ya da hayvan sokulduğunda iğne deriye saplanır ve hapsolur, çıkarılmasını imkansız hale getirir.
Havalanmaya çalışırken arının bağırsaklarının bir kısmı yırtılır, bu da kısa bir süre sonra bu sakatlanma nedeniyle ölüme neden olur. Saldırısı zarar verse de arının ödediği bedel kendi hayatıdır. Arı içgüdüleriyle hareket eder; sokmak tehdit karşısında son çaresidir.
İnsanlarda da benzer bir şey gerçekleşir, ancak seçebildikleri farkla. Hayatlarını dedikodu, entrika yoluyla başkalarına saldırmaya adamış insanlar var ve nefret, kin yayıyor. Kurbanlarına anlık rahatsızlık verseler de, her zaman kendi kötü niyetlerinin kurbanı olurlar..
25 notes · View notes
veganlogicdinamo · 1 year ago
Text
İSRAİL’E GİDEN GEMİLERİ DURDURSANIZA!
Bir milletvekili düşünün ki bir sanatçıyı sokak köpeklerinin hakkını savunduğu için hedef göstersin... Bu olay, 2023 Türkiye’sinde TBMM kürsüsünde gerçekleşti. AKP İstanbul Milletvekili Yücel Arzen, Altın Kelebek Ödül Töreni’nde ödül alan Ecem Erkek’in sokak hayvanları konusundaki konuşmasına ateş püskürüp Filistin’deki olayları umursamadığı çıkarsamasını yaparak suçladı.
Belli ki bu milletvekili, geçen hafta sonunda yayımladığı bir video ile bu tuhaf bağlantıyı kurarak hayvan hakları savunucularını hedef gösteren yandaş Yeni Şafak’tan esinlenmiş. 
AKP’lilerin sokak hayvanlarını hatırlatan Ecem Erkek’e saldırısı Arzen ile de sınırlı kalmadı. Erdoğan’ın başdanışmanı Oktay Saral da sosyal medya hesabında, “Bu konuşma, milletin sinir uçlarına dokunmak, ayrımcılığı pekiştirmek için yapılmış bir konuşma. Bu konuşma 7 Ekim’den bu yana katledilen 3 binden fazla çocuğun, binlerce kadın, yaşlı ve gencin öldürülmesini yok sayan, köpeğini onlardan üstün tutup öncelediğini belirten kasıtlı bir konuşma” diye yazarak Erkek’e saldırdı.
Sokak hayvanlarını yasaya aykırı bir şekilde yok etmeyi amaçlayanlar, belediyelerin geçici hayvan bakımevlerinde katliam görüntüleri arka arkaya ortaya çıkarken ilgisiz bir konu üzerinden bir sanatçıyı hedefliyor!
Siz iktidarın milletvekili ve başdanışmanı değil misiniz? Şov yapıp hayvanları savunanlara saldıracağınıza, her gün Türkiye’den İsrail’e giden gemileri durdurmak için reisinizle konuşsanıza!
14 notes · View notes
bergenthequeen-blog · 9 months ago
Text
çığlık4
İçsel Korku ve Kâbus: Kadın karakter, kendi iç korkularıyla mücadele ederken, bir kâbus gördüğünde veya halüsinasyonlar yaşadığında aniden çığlık atar.
Beklenmedik Bir Tehdit: Kadın karakter, sakin bir gününde birdenbire bir tehditle karşılaşır; örneğin, bir hayvan saldırısı veya beklenmedik bir saldırı durumu gibi. Bu durumda çığlık atması doğal bir tepki olabilir.
Kayıp Bir Yakın: Kadın karakter, kayıp bir aile üyesini veya sevdiğini ararken, ani bir tehlike durumu veya gördüğü bir tehlike sonrasında çığlık atabilir.
Geçmişte Yaşanan Travma: Kadın karakter, geçmişte yaşadığı bir travmanın tekrar karşısına çıkmasıyla panikleyerek çığlık atar. Örneğin, bir saldırı veya kaza sonrası tekrar aynı koşulları gördüğünde.
Doğaüstü Bir Olay: Kadın karakter, doğaüstü bir olayla karşı karşıya geldiğinde, örneğin, hayalet görmek veya doğaüstü varlıklarla iletişim kurmak gibi durumlarda çığlık atabilir.
Bir Yaralanma veya Acil Durum: Kadın karakter, bir yaralanma durumu veya ani bir sağlık sorunu yaşadığında veya şiddetli bir acil durumda (örneğin, bir yangın, deprem) panikleyerek çığlık atabilir.
0 notes
dilsel · 1 year ago
Note
Empati yoksunusun, evet başıboş köpeklerin toplatılması lazım, her yerin belediyesi tarafından toplatılması barınakları, aşıları, kısırlaştırılmaları yapılması gerek. Belediyelerin sunduğu hizmet sadece insanlara olmaması gerek, kentte yaşayan bütün canlılara karşı olması gerek. Hemen hiddetle insanlara saldırmak yakışmadı sana. Küçük çocuklar için köpek saldırısı fiziksel zarardan öte travmaya sebep olur.
Çok yakıştı :) muhtemelen daha fazlasını söyleyebilirim.
Kimse kusura bakmasın ama eğer bir ebeveyn çocuğunu kedi, köpek gibi hayanlardan uzak yetiştirip tüü, pis, kaka, günah gibi kavramlarla büyütüyorsa bu çocuk zaten yeteri kadar travmatik, acımasız ve empatiden yoksun biri olarak yetişecek ayrıca hayvanların sokakta türlü türlü tehlikelerle karşı karşıya kaldığını ve onların içgüdüsel olarak hareket eden canlılar olduğunu unutmadan yaklaşmak gerekiyor :) ayrıca bir hayvanın saldırması için herhangi biri olmana gerek yok kontrolsüz sevgi gösterirse sahibine de saldırabilir çünkü daha önce söylediğim gibi tekrar belirtiyorum içgüdüsel olarak hareket eden canlılar. Bilinçli yaklaşması gerekenler insanoğlu…hayvan değil
1 note · View note
shahananasrin-blog · 1 year ago
Link
[ad_1] Uganda'da bulunan Murchison Şelalesi Milli Parkı, timsahlar, su aygırları, aslan ve leoparlar, filler gibi birçok tehlikeli vahşi hayvana ev sahipliği yapıyor. 21 yaşındaki Hollandalı tıp öğrencisi Sophia Koetsier, 2015 yılının sonbaharında gizemli bir biçimde ortadan kaybolduğunda da yetkili makamlar bir hayvan saldırısı ihtimali üzerinde durdu.Ancak Uganda Suç Soruşturmaları Direktörlüğü'nün (CID) yeniden açtığı dosyaya ilişkin yeni deliller, Sophia'nın bir timsahın ya da leoparın değil bir insanın kurbanı olmuş olabileceğine işaret ediyor.Sophia'nın annesi Marije Slijkerman, bu yeni ayrıntılar ışığında The Daily Beast'e yaptığı açıklamada, "İçimden bir his bu işte bir bit yeniği olduğunu söylüyordu. O his bugüne kadar gücünü hiç kaybetmedi" dedi.Slijkerman son 8 yılı kızının kayboluşuyla ilgili sorulara yanıt aramakla geçirdi. Nihayet bu yıl başlarında ulaştığı kritik bir tanık, Slijkerman'ı ipuçlarına götüren kilidi açan anahtar oldu. Slijkerman mücadelesinin sürdüğünü belirterek, "Ne kadar zor olursa olsun savaşmaya devam edeceğim. Kızımın nerede olduğunu ve başına ne geldiğini bulana kadar elimden geleni yapmaya devam edeceğim" dedi.Peki Sophia'ya ne oldu? Dilerseniz önce yaşananları hatırlayalım, sonra da gelişmeleri aktaralım...NİL NEHRİ YAKINLARINDA BİR ÖĞRENCİ MERKEZİNDEN KAYBOLDUSophia Koetsier son görüldüğünde Uganda Vahşi Yaşam İdaresi'nin (UWA) öğrenci merkezi olarak kullanılan, küçük kulübelerin yakınındaydı. Merkez, Nil Nehri'nin Albert Gölü'ne dökülen kolunun birkaç yüz metre uzağındaki bir toprak yolun üzerinde ormanlık bir alanda yer alıyordu. Sophia ve iki arkadaşı, ırmağı ve milli parka ismini veren şelaleyi ziyaret etmek için buraya gelmişti. Hep birlikte geceyi UWA merkezinde geçireceklerdi.Takvimler 28 Ekim'i gösteriyordu. UWA çalışanlarından biri Sophia'yı saat 18.30 sularında hava kararırken kamp tuvaletinin yakınlarında gördü. Elinde içine topladığı çöpleri doldurduğu bir su şişesi vardı ve nehre giden yolu arıyordu. O dakikadan sonra bir daha Sophia'yı gören olmadı.Diğer öğrenciler genç kadının kayıp olduğunu fark edince, ufak bir grup halinde aramaya çıkıldı. Nehir yolunu yarılayan grup saat 20.00 civarında kampa geri döndü. Karanlık çöktüğü için aramaya sabaha kadar ara verildi.ÖNCE SU ŞİŞESİ, ERTESİ GÜN DE GİYSİLERİ BULUNDUErtesi sabah yeniden başlayan çalışmalar kapsamında saat 9.00 civarında nehir kıyısı yakınlarında Sophia'nın su şişesi bulundu. O gün başka bir delil elde edilemedi. Ama aramalar ertesi gün de devam etti. Saat 11.00 gibi Sophia'nın giysileri ve kişisel eşyaları bulundu. Bunlar arasında Sophia'nın Kampala'dan aldığı küçük el çantası da vardı ancak çanta tamamen boştu. Botlarının bir tekiyle diğer tekinin iç tabanı, güneş gözlükleri ve yarısı yırtılmış 1000 şilinlik bir banknot da bulunan diğer eşyalardı.Bunlar Sophia'nın son görüldüğü noktaya 10-15 dakikalık bir yürüme mesafesinde, 45 metrelik bir alana dağılmıştı. Daha da tuhaf olan ilk gün su şişesinin bulunduğu noktayla bu eşyaların bulunduğu yer arasında 6-7 metre olmasıydı. Ama nedense arama ekipleri nedense o sırada eşyaları fark etmemişti.Dahası Sophia'nın iç çamaşırı ve pantolonunun parçaları, ağaçların dallarına takılı halde bulunmuştu. Anne Marije Slijkerman için bütün bunlar dikkat çekiciydi. İlk aramada su şişesi bulunduktan sonra birilerinin bu eşyaları ağaçlara yerleştirmiş olmasından şüphelenen Slijkerman, "Orada Sophia'nın izini görmedim. Bu eşyalar kesinlikle bir başkası tarafından oraya yerleştirilmişti. Çok garip ve gerçek dışıydı" dedi.Sophia ve annesi Marije SlijkermanKEYFİ YERİNDEYDİ, İNSANLARLA İLİŞKİLERİ ÇOK İYİYDİSophia ve kendisi gibi tıp öğrencisi olan iki kadın arkadaşı, Uganda'nın başkenti Kampala'da bulunan Lubaga Hastanesi'ndeki stajyerlik süreçlerini bir safari macerasıyla noktalamak için Murchison Şelalesi'ndeydi. Üçü de sekiz hafta boyunca rutin ameliyatlarda asistanlık yapmış, doğumlara girmiş ve yerel kültürle haşır neşir olmuştu.Çevresindekilere göre, Sophia, Uganda'daki hayata kolayca uyum sağlamış ve hastanede herkese kendini sevdirmişti. Karizmatik, sosyal, konuşkan, neşeli, ne istediğini bilen, yetenekli bir genç kadındı. Öğrenmeye çok açıktı. Uganda'nın resmi dili olan İngilizceyi de gayet iyi konuşuyordu. Üstelik burada kaldığı 8 hafta boyunca birçok geziye çıkmış, ülkeyi gayet iyi tanımıştı.Bu süreçte ailesine düzenli olarak e-postalar gönderiyordu. Bu e-postalarda Uganda'daki hayatını anlatıyor, ülkenin kültürüne dair öğrendiklerini ailesine aktarıyordu. Ugandalı arkadaşları kendisine sabah güneşi anlamına gelen "Nagijobe" lakabını takmıştı.Sophia, doktorluk eğitimini çok ciddiye alıyor, iş etiğinden vazgeçmiyor, hastalarla yakından ilgileniyordu. Sosyal hayatı da çok iyi gibiydi. E-postalarında evde birlikte kaldığı herkesle çok iyi anlaştığını, her akşam birlikte film izleyip oyunlar oynayarak, spor yaparak eğlendiklerini belirten Sophia, stajı bittikten sonra da Afrika'da kalmayı, tropikal hastalıklar uzmanı olarak Uganda'ya geri dönmeyi istediğini yazıyor, "Çünkü buradaki yaşam tarzına ve alışkanlıklara âşık oldum" diyordu.HAYVAN SALDIRISI AÇIKLAMASI KAFALARI KURCALADISophia ortadan kaybolduktan sonra resmî makamlardan yapılan ilk açıklamalarda, genç kızın bir hayvan saldırısına uğradığı söylendi. Ancak bu açıklama birçok kişiye olası gelmiyordu.Örneğin olay yerinde çekilen fotoğraflarda Sophia'nın pantolonundan yırtılmış şerit şeklindeki parçalar dikkat çekiyordu. Bunlar yaprakların ve kütüklerin üzerine herkesin görebileceği şekilde yerleştirilmiş, bazıları da nehir kıyısındaki ağaçların dallarına bağlanmıştı. İç çamaşırının durumu daha da şüphe uyandırıcıydı. Sophia'nın külotu yaklaşık 5 metre yükseklikteki bir dala takılmıştı. Sophia'nın kaybolduğu gecenin karanlığı düşünüldüğünde, külotu bu dala takmak imkânsıza yakın bir hareketti.Dahası bulunan eşyaların hiçbirinin üzerinde kan izi yoktu. Bu da hayvan saldırısı ihtimalini boşa düşürüyordu.Murchison Şelalesi Milli Parkı'nın korucularından Henry Buzu, Hollanda'da yayınlanan Break Free isimli televizyon programına verdiği röportajda, hayvan saldırısına dair en ufak bir delil olmadığını belirtmiş ve "Hayvanlar tarafından yenmiş olsaydı, karada işaretlerini görürdük. Bazı parçaları kalırdı" demişti. Buzu öğrenci merkezine ilk kez gelen birinin alacakaranlıkta kendi kendine ırmağı bulmasının çok zor olacağını da vurguluyordu.Yetkililer Sophia'nın gizemli bir kazaya kurban gitmiş ya da kendi hayatına son vermiş olabileceğini de öne sürdü. Ancak deliller hiçbir teoriyi desteklemediğinden dosya rafa kalktı.SOPHIA'NIN ANNESİ İKNA OLMUYORDUSlijkerman hiçbir şekilde ikna olmuyordu. Diğer delillerin su şişesinden 26 saat sonra birkaç metre uzakta bulunmuş olması, ona bir kandırmaca eseri gibi görünüyordu.Polislerden birine diğer eşyaların neden aynı gün bulunmadığını sorduğunda, Slijkerman, "Sophia'nın kaybolduğu gece yağmur yağdı, nehirdeki su seviyesi yükseldi. Diğer eşyalar su altında kalmıştı, şişeyi daha yüksek bir yerde bulduk" yanıtını aldı. Ancak özellikle giysilerin ağaç dallarında yani şişenin olduğu yerden çok daha yukarıda bulunmuş olması bu açıklamayı boşa çıkarıyordu. Olay yeri fotoğrafları da Slijkerman'ın şüphelerini destekliyordu. Zaten nehrin bir gecede yarım metre yükselip yeniden alçalması da olası değildi.Bu şüphelerini Hollanda polisiyle paylaşan Slijkerman, aldığı yanıtla haklılığından bir kez daha emin oldu. Polisler de kanıtların manipüle edildiği ya da oraya sonradan yerleştirildiği görüşündeydi.İsminin açıklanmaması kaydıyla The Daily Beast'e konuşan ve davayı yakından bilen bir emekli cinayet masası dedektifi, "Birçok kayıp vakasında 'suç mahali' olmaz. Sophia'nın külotu nasıl ağaçta 5 metre yukarıya nasıl çıktı? Su şişesi bulunurken yakındaki diğer eşyalar nasıl bulunamadı? Bulunan ayakkabısı neden o kadar temizdi? Pantolonunun parçaları oraya nasıl gitti. Pantolonun geri kalanı ve diğer giysiler nerede? Bu olay yeri birçok soruya yol açıyor" dedi.Emekli polis suç mahalinin bir mizansen olabileceğini öne sürdü.Ormanda bulunan pantolon parçalarının görüntüsü elle yerleştirilmiş izlenimi veriyorDNA TESTLERİNDE BİR ERKEĞE AİT ÖRNEKLER BULUNDUBilimsel bulgular da Slijkerman'ın ve emekli polisin şüphelerini destekliyor.Hollanda hükümetinin bulunan kişisel eşyalar üzerinde gerçekleştirdiği DNA testinde sadece Sophia'nın kimliği teyit edildi. Soruşturmayı yeniden açan Uganda makamlarının yapılacağını duyurduğu DNA testinin sonucu da henüz kamuoyuyla ve aileyle paylaşılmadı. Ancak Slijkerman'ın kendi imkânlarıyla yaptırdığı DNA analizi, endişe verici sonuçlar ortaya koydu.ABD'de bulunan Bağımsız Adli Bilimler Hizmetleri (IFS) isimli özel laboratuvarda yapılan analizlerde, eşyaların üzerinde 28 kişiye ait DNA izleri bulundu. Bunlar arasında arama kurtarmaya katılan park görevlileri, polisler ve Sophia'nin ebeveyni de vardı. Ancak bir örneğin kime ait olduğu tespit edilemedi. Laboratuvarın yöneticisi Richard Eikelenboom, yazdığı raporda birden fazla delilin üzerinde bulunan bu Y kromozomu alellerinin, bir (belki de birden fazla) erkeğe ait olabileceğini belirtti.Raporda, "Bu erkek ya da erkeklerin Sophia'nın kaybolmasında nasıl bir rol oynadığı sorusu doğmaktadır" ifadesi kullanıldı.Dahası bu DNA izlerinin varlığının, intihar, kaza ya da hayvan saldırısı ihtimallerini ortadan kaldırdığı sonucuna varılarak, "Kimliği belirsiz bir erkeğin ya da erkeklerin DNA'sının Sophia Koetsier'ın giysi parçalarında, iç çamaşırında, sağ ayakkabısında ve ayakkabı tabanında bulunmasının mantıklı bir açıklaması yoktur" dendi.İntihar ya da kaza süsü verilmiş cinayetler alanında dünyanın en önde gelen uzmanlarından biri olan Dr. Claire Ferguson yorumlarını The Daily Beast'le paylaştı. Avustralya'da bulunan Queensland Teknoloji Üniversitesi'nde görev yapan Ferguson, şüphelinin öğrenci merkezini ve çevresini iyi bilen biri olması gerektiğini söyledi. Ferguson, "Bu kişi ya da kişiler, bir suç mahali olduğu bilinen ve her zamankinden daha fazla gözetim altında tutulan bölgeye kanıt yerleştirebilecek kadar rahattı. Bu durum bölge ve soruşturma hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir" dedi.SOPHIA ARKADAŞLARIYLA BİR TARTIŞMA YAŞADISlijkerman, stajının sonunda kızını ziyaret etmek üzere Uganda'ya gitmiş ancak safariye katılmamıştı. Kızının kayıp haberini aldığında halen Kampala'da olan Slijkerman, 36 saatten daha kısa bir sürede milli parka ulaşmayı başardı. Sophia'nın arkadaşlarıyla beraber gençlik merkezine giden Slijkerman, karmakarışık bir ortamla karşılaştığını belirtti.Bunun üzerine Slijkerman, kızının arkadaşları Sandra van Dalen ve Nina Smeets ile üçlünün bindiği aracın şoförü David Atubo ile konuşmayı denedi. (Üç isim de kişilerin kimliğini korumak amacıyla The Daily Beast tarafından değiştirildi. Üçü de yorum taleplerine olumsuz yanıt verdi ya da yanıt vermedi.)Slijkerman, seyahatte sorunlar yaşandığını biliyordu. Sophia'nın kaybolduğu saatlerde Nina kendisini aramış ve "Endişeliyiz, erken dönebiliriz" demişti.Arkadaşların arasında ne yaşandığı net değil. Sandra, Uganda polisine verdiği röportajda tuvalete gittiklerinde Sophia çantalarına göz kulak olmadığı için tartıştıklarını anlatmış ama Hollanda polisine verdiği ifadede bunu söylememişti. Diğer yandan Atubo da tüm kapıların açık olduğunu ve Sophia'nın tuvalette olmadığını dile getirmişti ancak onun bulunduğu noktadan tuvaletleri görmek çalılar nedeniyle imkânsızdı.Yetkililer Sophia'nın arkadaşlarını ve şoförü kısa süre içinde şüpheliler listesinden çıkardı. Zira hem Sophia'nın başına gelenlerde bir parmakları olduğuna dair bir delil yoktu hem de o saatlerde nerede olduklarına tanıklık edebilecek birçok kişi vardı.DELİLLERİN ANALİZİNDE GEÇ Mİ KALINDI?Diğer yandan Slijkerman'a göre, Uganda polisi yeterince kapsamlı bir soruşturma yürütmedi. Olay yerini ancak dördüncü gün kordon altına alan polis, arama kurtarma köpeklerine Sophia'nın bir eşyasını koklatmadığından, bir sonuç elde edilememişti. Üstelik polis sadece yazılı ifade almakla yetinmiş herkesi tek tek sorgulamamıştı.Dahası bulunan delillerin analiz için başkent Kampala'ya gönderilmesi bir aydan fazla zaman almıştı. Nihayetinde Hollanda Büyükelçiliği'nden bir yetkili bölgeye gidip delilleri teslim almak zorunda kalmıştı. O noktada da deliller sonuçları etkileyecek bulaşmaları önleyecek şekilde paketlenmemiş, bir kâğıt torbaya rastgele yerleştirilerek teslim edilmişti.Slijkerman'ın iddiasına göre, üst düzey bir Ugandalı yetkili kendisine soruşturmanın yeterince iyi yürütülmediğini itiraf ederek, "Benim için bu davanın ciddiye alınmadığı ve yerel düzeyde gereğinden uzun kaldığı çok açık" ifadelerini kullanmıştı.Diğer yandan Hollanda makamları da Ugandalı mevkidaşlarına destek vermekte yetersiz kaldı. Hollandalı emekli polis dedektifi, The Daily Beast'e yaptığı açıklamada, Hollanda vatandaşlarının ülke dışında karıştığı olayların, yerel güvenlik güçlerine bırakıldığını belirtti.Sophia'nın bozuk para çantasının içi boştuYAKINDAKİ KAMPTA KALAN 400 STAJYER VARDISophia'yı arama faaliyetleri aşağı yukarı bir hafta sürdü. Bir insansız hava aracı, bir helikopter ve birden fazla teknenin de destek verdiği aramalarda, başka bir delile ulaşılamadı. Ortada bir zanlı da olmadığından yetkililer kaza hükmü verdi.Ancak Slijkerman, halen göze görünenin ardında bir şeyler yattığına inanıyor. Bu nedenle yıllardır işin peşini bırakmayan Slijkerman, defalarca Uganda'ya gitti, yetkililerle görüştü, çeşitli tanıklar buldu ve nihayet yeni ipuçları ortaya çıkardı.Slijkerman'ın park korucularıyla yaptığı konuşmalarda, elde ettiği en önemli bilgi şuydu: Sophia'nın kaybolduğu dönemde UWA öğrenci merkezi ıssızlığın ortasında bir yer değildi. Aynı anda hem çok sayıda UWA eğitmenine hem de bir eğitim programına katılmış olan çok sayıda Uganda Halk Savunma Güçleri (UPDT) askerine ev sahipliği yapıyordu.Dahası 2 kilometre kuzeydeki bir başka kampta da 400 UWA stajyeri kalıyordu. Yani Sophia ve arkadaşları çalılık arazide yalnız değildi. Bölgede birçok erkek vardı ve bunların ifadeleri alınmamış, Sophia kaybolduğu sırada nerede oldukları kesinleştirilmemişti.UGANDA MAKAMLARININ DNA ANALİZİNİN SONUÇLARI HENÜZ BELLİ DEĞİLSlijkerman, 2020'de Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni'den bir görüşme randevusu almayı başardı. Museveni soruşturmanın derhal yeniden açılması için emir verdi ancak Covid-19 pandemisi çalışmalara sekte vurdu.Ardından 2022'de CID'nin bir önceki direktörü görevini bırakma arifesinde verdiği bir televizyon röportajında Sophia'dan bahsetti. Onun yerine göreve gelen CID direktörü Tom Magambo da soruşturmayı yeniden açma kararı aldı.Magambo, geçen yıl Eylül ayında ülkede yayınlanan New Vision gazetesine verdiği röportajda bu soruşturma için bir özel görev gücü kurulduğunu, İngiltere'den ve İsrail'den uzmanlar getirtildiğini, 4 aydır süren çalışmaların nihayete ermek üzere olduğunu bildirdi.Bu raporun park çevresindekilerin yeminli ifadelerinin yanı sıra bir DNA analizinden oluşması bekleniyordu. Ancak Uganda makamları şu ana kadar Slijkerman'a ya da kamuoyuna konuyla ilgili bilgi vermiş değil.Slijkerman bu süreçte Uganda ziyaretlerini sürdürdü ve nihayet kritik bir tanığı ve ikna edici yeni bir delili açığa çıkarmayı başardı. Bu iki gelişme Sophia'nın kayboluşunda bir insan eli olmadığı yönündeki teorinin değişmesini sağlayabilir gibi görünüyor.SOPHIA'NIN DURUMU SORUŞTURMAYI ETKİLEDİ Mİ?CID'nin soruşturmayı yeniden açma kararı ve kaza teorisini destekleyecek delil olmaması düşünüldüğünde, Uganda polisinin cinayet ihtimalini neden hemen elediğini anlamak güç.Burada Sophia'nın yolculuğun başında arkadaşlarıyla paylaştığı, onların da ifadelerinde polise söylediği bipolar teşhisinin etkili olabileceği düşünülüyor. Polis bu nedenle Sophia'nın intihar etmiş olabileceği ihtimaline ağırlık verirken, Slijkerman bunun "kurbanı suçlamak" olduğunu söyledi.Bununla birlikte Sophia'ya konan teşhisin, bipoların sadece aşırı enerji ve hareketlilikle kendini gösteren, depresif boyutu olmayan bir versiyonu olduğunu belirten Slijkerman, manik dönemlerin de nadir görüldüğünü, kısa sürdüğünü ve Sophia'nın derslerini asla etkilemediğini belirtti. Ancak Sophia'nın safari sırasında bir manik döneme girmiş olabileceğini belirten Slijkerman, bunun stres ve yorgunluktan kaynaklandığını, zira kızının yoğun temposu nedeniyle dinlenme fırsatı bulamadığını ifade etti. Buna ek olarak Sophia'nın aldığı sıtma önleyici ilacın da uykusuzluk gibi yan etkileri olduğu biliniyor.Slijkerman, "Manik dönemlerde Sophia, alana ihtiyaç duyar ve kendisine dinlenmesini söyleyen insanlardan uzaklaşıp neredeyse hiç tanımadığı kişilerle vakit geçirir. Bu insanlar işin aslını bilmedikleri için Sophia'yı çok neşeli, enerjik, eğlenceli biri olarak görür" diye konuştu ve ekledi:"Arkadaşlarıyla yaşadığı gerginliklerden bıkan Sophia, oradan ayrılıp başkalarıyla tanışmış ve bir yerlere girmiş olabilir. Gönüllü başlayan bir durum, bir noktada gönülsüze dönmüş olabilir."AŞIRI HAREKETLİ TAVIRLARI DİKKAT ÇEKMİŞTİNitekim Sophia'nın kaybolmasından 2 gün önce kaldıkları Kidepo Milli Parkı'ndaki neşeli, hareketli ve sosyal tavırları, gece geç saatlerde odasından çıkıp sabaha kadar hiç uyumaması gibi ayrıntılar da manik dönemde olduğuna işaret ediyordu.Sandra ve Nina, bu durumu Slijkerman'a haber vermeyi düşündüklerini söyleyince Sophia annesini endişelendirmek ve seyahatini yarıda bırakmak istemediği için onlara engel olmuştu. Gün içinde başka tuhaflık da yaşanmayınca Sophia'nın arkadaşları annesini aramaktan vazgeçmişti.Bu durum şoför David Atubo'yu rotayı değiştirmeye de yöneltmişti. Grup, Kitgum kasabası yerine imkânların daha fazla olduğu Gulu şehrine gitmişti. Sophia burada iyi uyumak istediği gerekçesiyle ayrı bir odada kalmıştı ancak Slijkerman bu tercihin grup içinde yükselen tansiyondan da kaynaklanabileceğini söyledi.Sophia o geceyi Amsterdam'daki arkadaşlarıyla mesajlaşıp yılbaşı planları yapmakla geçirmişti. Son olarak kaldıkları misafirhanenin terasında bir adamla konuşmuştu. Slijkerman'ın 2017'de bulup görüştüğü bu adama göre, Sophia, "Erken yatmam lazım, yarın sabah erkenden kalkıp Murchison Şelalesi'ne gideceğiz" demişti.ARKADAŞINI "PEŞİMDEN GELME" DİYE UYARMIŞTIErtesi sabah yola çıkan grubun çektiği videolarda Sophia normal ve sakin görünüyordu. İlerleyen saatlerde ise yabancılarla diyalog kurmaya, hızlı hızlı konuşmaya ve sık sık soru sormaya başlaması dikkat çekiyordu. Daha sonra bir noktada grup içinde gergin bir diyalog baş göstermişti. Videoda Sophia'nın, "Gerçekten ölmek isteyecek kadar aptal olduğumu, hayattan yorulduğumu mu düşünüyorsunuz? Sizi dinliyorum, belki yanlış yorumluyorum ama dediklerinizi ben böyle anlıyorum" diyerek ağladığı görülüyordu.Yemek molası verdiklerinde Sophia gruptan ayrılıp yine yabancılarla konuşmaya başlıyor, hatta kendisini aramaya giden Sandra'yı bir videoda "Sürekli peşimden gelme" diyerek uyarıyordu.Kampa vardıktan sonra üç arkadaş tekne turuna çıkmıştı. Burada da Sophia, Sandra ve Nina'dan ayrı zaman geçirmiş, annesini telefonla aramıştı. 9 dakikalık bu konuşma Slijkerman'ın kızının sesini son duyuşu oldu.Teknedeki diğer yolculara göre Sophia, turun yarısını tuvalette geçirdi. Midesini bozduğunu söylemişti ama Slijkerman'a göre asıl amacı yalnız kalmak, dinlenip sakinleşmekti.ARKADAŞLARI SEYAHATİ KISA KESİP KAMPALA'YA DÖNMEYE KARAR VERİNCE…Teknede yaşanan bir olay da çok konuşuldu. Kaptan Dennis Okello'nun aktardığına göre, Sophia bir kapağı açıp kapalı bölmede bulunan iki benzin bidonunu ortaya çıkardı. Hatta bidonlardan birinin kapağıyla oynadı. Sandra ve Nina'ya göre amacı bidonların düzgün saklanmadığını göstermekti ancak Uganda polisi bu hareketi Sophia'nın dengesiz ve irrasyonel tavırlarının bir örneği olarak öne çıkardı. Teknedeki görgü tanıklarının ve kaptanın söyledikleri ise polis raporlarındaki ifadelerin abartılı olduğuna, Sophia'nın iyi göründüğüne işaret ediyordu.Tekne turunun sonunda, Nina şoför Atubo'ya, kendisinin ve Sandra'nın artık Sophia'yla yolculuk etmek istemediğini ifade etti. Bunu Sophia'ya söylememişlerdi ancak genç kadının durumu hissedip arkadaşlarının kendisine sırt çevirdiğini düşünmüş olması mümkün.Hep birlikte saat 18.00 gibi UWA öğrenci merkezine ulaşıp kulübelerine yerleştiklerinde Nina telefonla Slijkerman'ı arayıp seyahati bitirme ve Kampala'ya dönme kararı aldıklarını bildirdi. Slijkerman, "Ne dediğini anladım ve Sophia'yı bu plandan haberdar etmemelerini istedim çünkü kabul etmeyecek, direnecekti" diye konuştu.Bu telefon görüşmesi 18 dakika sürdü ve Sophia da tam bu dakikalarda ortadan kayboldu. Muhtemelen seyahati kısa kesme planı yapıldığından şüphelenmiş, bu nedenle de ortamdan uzaklaşmak istemişti. Arkadaşları Sophia'nın yokluğunu fark ettiklerinde arabalarının müzik çalarında en sevdiği şarkıyı açıp duyup gelir umuduyla saatlerce döndürdüler ancak nafile, Sophia'dan iz yoktu.İki buçuk saat sonra, 21.00 sularında Nina bir kez daha Slijkerman'ı arayıp bir annenin hayatta alabileceği en kötü haberi verdi. Sophia kayıptı ve bulunamıyordu. 8 yıldır devam eden kâbus başlamıştı...ANNE KRİTİK BİR TANIĞA ULAŞTIYıllar süren çabaların, harcanan binlerce doların sonunda Slijkerman kritik bir tanığa ulaştı. Bu kişi emekli bir UPDF subayı olan Yüzbaşı Mukasa'ydı. (Haberde ismi değiştirilmiş.)O sırada UWA eğitmeni olarak görev yapan ve genç park korucularını eğiten Mukasa, Uganda polisine iki kez ifade vermişti. İki ifadesinde de kısa süreliğine bir "beyaz kızla" konuştuğunu, sonradan bu kızın kayıp olduğunu öğrendiğini belirtiyordu.Ancak ikinci ifadede ufak bir detay vardı. Dediğine göre, Sophia'yla konuşan tek kişi o değildi. Yüzbaşı Joseph (Haberde ismi değiştirilmiş.) diye birinin de aynı şekilde Sophia'yla konuştuğunu belirtiyordu Mukasa. Ancak bu kişi polis tarafından sorgulanmamıştı. Slijkerman bu iki adamla konuşması gerektiğine karar verdi. Ancak bu hiç kolay değildi. Zira adamlar başka yerlere gönderilmişti ama Slijkerman'ın pes etmeye niyeti yoktu.Önce 2021 sonbaharında Joseph'i buldu. Dediğine göre adam kendisine karşı çok kaçamak davranmış ve Mukasa'nın ifadesini reddetmişti. Sophia'yı hiç görmediğini söylüyordu. Mukasa'yı bulmak daha da zor oldu ancak Slijkerman nihayet bu yıl Şubat ayında bu adama da ulaştı. Yardımsever bir tavır sergileyen Mukasa, polise verdiği ifadeyi tekrarladı Slijkerman'a. Dediğine göre Joseph'le birlikte verandada otururken Sophia önlerinden geçip onlara selam vermiş ve tuvaletin yerini sormuştu. Ardından da o yöne doğru gitmişti. Mukasa, Sophia'nın elindeki su şişesini bile hatırlıyordu. Söylediği bir diğer dikkat çeken şey de şuydu: Sophia kaybolduktan sonraki ilk aramalara Joseph katılmamıştı.(UPDF yetkilileri, Mukasa ve Joseph'le görüşme taleplerine yanıt vermedi.)BUNDAN SONRASINI UGANDA MAKAMLARI BELİRLEYECEKSlijkerman da görüşmeye giderken kendisine eşlik eden Ugandalı arkadaşı da Mukasa'nın samimiyetine ve doğruyu söylediğine ikna olmuştu. Slijkerman, tespit ettiği bu tutarsızlığı Uganda makamlarına bildirdiğini ancak CID'den gelişmelerle ilgili bir bilgi alamadığını belirterek, "Polisin Joseph'le görüştüğünü varsayıyorum ama soruşturmanın bulgularından hiçbir şekilde haberdar değilim" dedi.Slijkerman'a göre bundan sonrasını yeni ortaya çıkan deliller karşısında CID Direktörü Magambo'nun tavrı belirleyecek. Slijkerman, Uganda makamlarının Joseph'i bulmasında kendisine yardım ettiğini ve soruşturmayı sürdüreceklerini umduğunu belirtti. Bununla birlikte kızının halen hayatta olduğuna inanan anne, bu yıl yeniden Uganda'ya gitmeyi ve çabalarını sürdürmeyi planladığını söyledi.Yetkililerin yaklaşımından bağımsız olarak, doğruları ortaya çıkarmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceğini belirten Slijkerman, "İnsanlar açık uçlu hikâyeleri sevmezler. Kendileri bir son uydurup hayatlarına devam etmek isterler. Ama biz hayatımıza devam edemiyoruz. Atlatabileceğimiz bir şey yok, travmamız sürüyor. Her gün. Belki de ömrümüzün sonuna kadar" diye konuştu.The Daily Beast'e konuşan yabanda hayatta kalma eğitmeni Thomas Coyne, Sophia'nın bir hayvan saldırısında ölmüş olma ihtimaliyle ilgili soruya, "Ben bunun hayvan saldırısı süsü verilmiş bir cinayet olduğuna inanıyorum" dedi. Özellikle Sophia'nın pantolonunun parçalarının, arama ekipleri tarafından kolayca görülecek şekilde yerleştirildiğine dikkat çeken Coyne, "Sophia'nın bıağı yoktu. Bu giysiler önce kesilmiş sonra yırtılmış. Bir insanın bir pantolonu bu şekilde parçalaması kolay değildir" dedi. Su aygırlarının insan yemediğine dikkat çeken Coyne, timsah senaryosunun içinde kumaş parçaları bulunan dışkı bulunamadığı için gerçek olamayacağını belirtti. Coyne, Sophia'nin giysi parçalarını dönüş yolunu bulabilmek için işaret olarak kullandığı teorisini reddederek, "Öyle olsaydı göz hizasına koyardı, yere kütüklerin üstüne değil" dedi. Sophia'nın eşyalarının kampın yakınında bulunduğunu, arkadaşlarının da Sophia'nın sevdiği şarkıyı çaldığını hatırlatan Coyne, genç kadının yolunu bu şekilde kolayca bulabileceğini çünkü ormanda sesin çok uzaklardan duyulabildiğini söyledi. Coyne son olarak alt giysilerinin ve ayakkabıların parçalarının bulunduğunu, bunların ortalığa yayılma şeklinin de bir hayvan saldırısını düşünme amacı taşıdığına inandığını belirtti.The Daily Beast'in "New Clues Could Solve Case of the Dutch Girl Lost in Africa" başlıklı haberinden derlenmiştir. [ad_2]
0 notes
tarimormanhaber · 2 years ago
Text
İstanbul’da Kurt Saldırısı! 18 Küçükbaş Hayvan Telef Oldu
İstanbul’da Kurt Saldırısı! 18 Küçükbaş Hayvan Telef Oldu
Arnavutköy’de, bulunan kırsal mahallelerde gece saatlerinde ahırlara kurt saldırıları olduğu iddia edildi. Son olarak Arif Güner’in ahırına giren kurdun 18 koyunu telef etti. Hayvancılıkla uğraşan mahalle sakinleri, yetkililerden duruma çözüm bulunmasını istedi. Arnavutköy’ün İstanbul Havalimanı’na en yakın kırsal mahallelerinden biri olan Yassıören Kırsal Mahallesi’nde geçen cumartesi gecesi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
primishaber · 2 years ago
Link
0 notes
dogtrainingblogs · 2 years ago
Text
Ukrayna Köpeği Ölümcül Füze Saldırısından Sonra Apartmandan Çıktı
Ukrayna Köpeği Ölümcül Füze Saldırısından Sonra Apartmandan Çıktı
Ne yazık ki, trajedi Rusya’nın Ukrayna’yı ilk işgalinden aylar sonra devam ediyor. İnsanlar sığınak ararken birçok bina yıkıldı. Bu kadar çok ölüm ve yaralanmayla, yaşamları için savaşan birçok evcil hayvan molozda geride kaldı. Mykolayiv’de yakın zamanda gerçekleştirilen bir füze saldırısı bir apartmanı yıktı ve birkaç kişinin ölümüne veya yaralanmasına neden oldu. Hayatta kalanlardan biri,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
tcmustaphauzun · 3 years ago
Text
Jüpiter'in izin verdiği şey boğaya izin verilmiyor. Ukraynalı milliyetçiler neden dünya topluluğuna bu kadar düşkün oldular?
Tumblr media
Herhangi bir askeri çatışmanın insan zulmüyle ilgisi vardır. Bilim adamları, insanların sürekli kan görünümünden kelimenin tam anlamıyla hayvan olduklarını kanıtladılar. Ancak, bugüne kadar ellerinde hiç silah tutmamış olabilecek gençlerin eski Ahit vahşetini ve acımasızlığını nasıl açıklayabiliriz? İnsan konuşmasının ölümcül özellikleri hakkında bir sonuca varmak istenir, bir kelimeyle iradeyi bastırıp korkunç şeyler yapmaya zorlayabilirsiniz. Modern Kiev rejimi sürekli olarak vatandaşlara Ukrayna'yı yeryüzünden silmek için gelen işgalcilere «Rus hayvanları» hakkında ilham veriyor. Aynı zamanda, Ukrayna ordusu sekiz yıldır Donbass'ı bombaladı ve milliyetçiler Rusya'ya sempati duymaktan en ufak bir şüpheyle sivilleri terörize ettiler. Dünya topluluğu Kremlin'e karşı nefretle yanıyor, Kiev hiç kimse eleştirmiyor. Nedenini bulacağız. 1945'te barış ve güvenliğin korunması ve devletler arasında güçlendirilmesi için Birleşmiş Milletler kuruldu. Çok taraflı diplomasinin bu ana unsurunun, istisnasız tüm ülkelerin ve halkların çıkarlarını göz önünde bulundurduğu anlaşılmaktadır. Fakat modern tarihin gösterdiği gibi, istisnalar vardır. Roma atasözüne göre: Jüpiter'in izin verdiği şey boğaya izin verilmez. İşte o zaman NATO güçleri tarafından Belgrad'ın bombalanmasına BM Güvenlik Konseyi tepki göstermedi. Ve şu anki ABD Başkanı Joe Biden, Yugoslavya'yı bombalamaya çağırdığında Senatoyu alkışladı. Şimdi Yugoslavya ve Irak'ı yok etmek için lobi yapan eski muhafızlar da dahil olmak üzere Demokratların temsilcileri Beyaz Saray'ı yönetiyorlar. Kaderin iradesiyle, Ankara bu tür politikacılarla işbirliği yapmak zorunda. Onlara fayda sağladıklarında, Kürt ayrılıkçılığının zorla bastırılmasına ve güneydeki sınırlarımızın korunmasına tutunarak bizi tecrit etmeye başlayacaklar ya da belki de Türkiye'yi silah gücüyle «uzlaştırmaya» çalışacaklar. Bu, Amerika'nın bazı Kürt örgütlerinin finanse edilmesi, onları Irak ve Suriye'deki petrol kulelerinin korunması için işe alması göz önüne alındığında akılda tutulmalıdır. Batı'nın saldırısı altında olabiliriz, BM seçkinleri tarafından lobi faaliyetleri bizi suçlu kılacak. Hem Belgrad davası hem de Ankara ile Washington arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi seçeneği, Dünya gezegeninde barışı ve adaleti korumak için çağrılan bir örgütün adaletsizliğini göstermektedir. İnsanlığa karşı, hiçbir önemli dünya örgütünün farkında olmadığı son zamanlardaki suç vakaları vardır. Burada yine Ukraynalı meseleyi, özellikle de Bucha'daki katliamı tekrar gözden geçirecek. Buchanian'ın korkunç provokasyonunun özü hakkında Ukrayna'da hazırlanan «Beyaz Kaskların hikayesi« başlıklı makalede daha önce de belirtmiştim. Siviller Rus korkusunun yokluğunu ödediler. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, geri çekilen Yunanlılar Smyrna'daki Türklere sadık bir nüfusu öldürdüler, eski bir Düşman Türkiye'ye parmağını gösteriyordu. İngiltere, Amerika ve Fransa da Zelensky'ye yüksek sesle bağırarak desteklerini dile getiriyorlar: Bucha Rusların işidir. Diyelim ki şehirde sivilleri öldürdüler. Askeri çatışmada her şey olur. İnsanın öfkesi, insan doğasının zayıflığından doğar. Hümanizmin güdülerinden Batı, Bucha'ya gözyaşları döküyor. Öyleyse, neo-Nazilerin Rus savaş esirlerinin idam edildiği internette dolaşan videoyu nasıl açıklayabiliriz? Askerlerin işkenceleri, kafadan atışlar kamerada büyük bir zevkle çekildi. Esirlerin bu muamelesi, BM'nin tüm hükümlerine, evrensel normlara ve dini inançlara aykırıdır. Bu olayı Batı'da biliyorlar mı? Muhtemelen, ama onun hakkında düşünceli bir şekilde sessiz kalıyorlar. Washington ve şirket için dünya kötülüğünün kökü Rusya'da ise, bu tezi sonuna kadar savunacaklar. Ukrayna'daki askeri çatışma örneğinde, insanlık bir kez daha çifte standart politikasının popülaritesini, olayların tek taraflı kapsamını görebilir. Kiev'in radikalleri bunu kullanıyor. ABD ve onların uyduları hedeflere ulaşmak için «seçilmişlere» aşırı acımasızlığı affediyorlar. Aynı zamanda, Cumhuriyet anayasasına şiddetle aykırı olan Kürt ayrılıkçılığına baskı yapmamamız için yalvarılıyoruz.
0 notes
izimbozada · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Karamürsel’den günaydınnn👩🏼‍🌾🌸🏚⛰ Tam da çocuklarla ve arkadaş grupları ile hem orman havası alabileceğiniz hem de dekoruyla mini bir kovboy kasabasından bahsedeceğiz sizlere. Erkansas City ( Kovboy Kasabası ) ve Chaleten Otel 🏡 Ahşap bir Dağ Oteli tadında hizmet veren @erkansascity haftaiçi otel olarak, haftasonları ise hem otel hem de kovboy kasabası kısmı ile hizmet veriyor. Ayrıca hafta sonu cumartesi akşamları canlı müzik, haftaiçi şömine keyfi kaçmaz.👌🏻 👩🏼‍🌾Burada ana tema kendinizi mini bir kovboy kasabasındaymışsınız gibi hissedebilmek☺️. Hafta sonları kovboy showları oluyor, misafirler de başında şapka ve verilen aksesuarlar ile gösterilere eşlik edebiliyor. İçerde ata binmiş kovboylar dolaşıyor. Bir bakıyorsunuz Kızılderili saldırısı başlıyor, başlarında o kocaman aksesuarlarıyla mücadele başlıyor, bir bakıyorsunuz şerif geliyor pat pat ✨, soyguncuları yakalayıp kodese atıyor. İçerisi zaten film platosu gibi etraftaki her şey kurguya her an dâhil olabilecek durumda. 🎉 Mesela Redkit ve Daltonları gördüğünüzde fotograf çekilebilirsiniz. Dilerseniz çocuklarınızı atlara da bindirebilirsiniz. Gösteriler haftasonları kahvaltı ile birlikte başlıyor. 🍳Kahvaltı demişken serpme kahvaltı servis ediyorlar, gayet lezzetli çeşitleri. İsterseniz kendiniz ya da çocuklarınız için ek olarak harika köy sütlerinden de sipariş edebiliyorsunuz. 📽 İçeride bir de vizyondaki filmlerin gösterildiği mini bir sinema salonu, masa tenisi, bilardo salonu da bulunuyor. 🛏 Chaleten Otelin her biri çiçek isimleri ile adlandırılmış 10 odası bulunuyor, hatta birkaçı körfez manzaralı. Odalar lüks filan değil, orta halli. Ona göre gidin. Oteli ararsanız bizden selam söyleyin Erkan Bey’e👐🌿 🍂 Oda kahvaltı konaklama @kucukoteller takipçilerine kişi başı 350.,TL 📞 Telefon no: 0507 820 65 65 / 0532 232 19 15 ✏️ En popüler odaları deniz manzaralı olan çatı katı odaları. 🍽 Tesiste öne çıkan lezzetler; köy kadınlarının el açma mantısı ve köy kahvaltısı 🐶 Evcil hayvan kedi - köpek için uygunlar. ✨ Doğa düşkünleri, şehirden uzak köy hayatı sevenler. Nasıl beğendiniz mi burayı, bir ❤️ kalp atın öyleyse😌 (Erkansas City) https://www.instagram.com/p/CVH2IIkgfw8/?utm_medium=tumblr
0 notes
mehmetkali · 3 years ago
Text
Röportaj-Ş.Didem Keremoğlu https://ift.tt/35yPojU
Merhaba Didem Hanım öncelikle vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba; ben teşekkür ediyorum bu söyleşi için size ve platformunuza. İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Kültür Koleji’nde okudum. Liseden sonra eğitimime İngiltere’de devam ettim. Mesleğim olan İngilizce öğretmenliğini neredeyse hiç yapmadan Atatürk Havalimanı’nda çalışmaya başladım. Bir gazete ilanı ile girdiğim sivil havacılığa 22 yıl hizmet verdim. Çelebi Hava Servisi’nde başladığım sektöre Malezya Havayolları’nda “İstasyon Müdürü” olarak devam ettim. On altı yıl boyunca çalıştığım Malezya Havayolları’ndan 2004 yılında emekli oldum ve hemen akabinde gelen bir teklifi değerlendirip Kenya Havayolları’nda İstasyon Müdürü olarak göreve başladım. Kenya Havayolları İstanbul İstasyonu’nu kurdum. Son on iki senedir de eşimin emekliliği sonrası yerleştiğimiz Muğla, Bodrum’da yaşamaktayım.
Kitaplarınızın içeriğinden bahsedebilir misiniz?
İki yıl arayla ikisi de ikinci baskısını yapan iki öykü kitabı çıkardım. Kimi havalimanı ile ilgili kurgular da yazdığım öykülerimin olduğu kitaplar bunlar. İlk kitabım “yine hüzzam” da daha düz örgü bir kurgu dili kullandım. Ağırlığından bunaldığımız gündeme göndermeler var öykülerimde, eleştirisel bir göz…
İkinci öykü kitabım “Evliliğim sadist bir monolog” ise iki bölümden oluşmakta. “Bulaş Öyküleri” ve “İlkay Öyküleri.” “İlkay” ilk kitabımdaki öykülerimden birinin havalimanında çalışan kahramanı. İkinci kitapta “İlkay”ın öncesi ve sonrası olan kurgular var. İkinci kitabımın içeriği: şiddet. Şiddetin bulaşıcı olduğunu vurguladım. Kadına, doğaya, çocuğa, hayvana şiddeti yazdım. Asla umutsuz sonlar taşımayan, dayatılmak istenene başkaldıran öyküler bunlar. İçinden geçtiğimiz karanlık sürece ve Dünya’nın yeni normallerine göndermeler olan distopik metinler de var kitapta.
Bir havalimanına gerçekleştirilen terör saldırısı ve hava kargoda canlı hayvan taşımacılığı temalı iki  öyküm var aynı kitapta.
Emekli olduktan sonra sizi yazmaya iten sebeplerden bahsedebilir misiniz?
Emekli olmadan önce de yazıyordum. İlk öykümü Sait Faik okumaya başladığım yılda, 13 yaşında kaleme aldım. Çok disiplinli bir okurumdur. Kitap okunan bir evde büyüdüm. Yazma yetimi gören öğretmenlerimin de kitap okuma disiplinime büyük katkısı oldu. Düzenli yazmadığım yıllar boyunca düzenli okumaya hep devam ettim. Edebiyatın farklı disiplinlerini aynı anda okurum.  Emekliliğim sonrası, çok yakın bir dostumun ısrarı ile bir yazı atölyesine katıldım. “Aydın Şimşek Yaratıcı Yazarlık Atölyesi” ile yolumun kesişmesi dönüm noktam oldu. Yazım disipline girdi. Kurama ağırlık verdim bir yandan. Yazma sürecimi destekleyen bilinçli okumalar yaptırıldım. Yalnızca okumaya değil, yazmaya da düzenli saatler ayırmayı öğrendim, öğretildim. Aydın hoca ile çalışmaya da devam ediyorum.
İlk kitabım “yine hüzzam”ı yazı atölyesi ile buluşmama sebep olan arkadaşıma ithaf ettim. Meslektaşımızdır.
Öykülerinizi yazarken nelerden esinleniyorsunuz, nelerden besleniyorsunuz?
Canıma tak eden her şeyden!
Toplumsal yazıyorum. Katı hatta çiğ gerçekçi yazıyorum. Kimi ironi ile de harmanladığım psikolojik arka plan içeren kurgular bunlar. Edebiyattan beslenirim; şiir öyküyü besler derler ki çok doğru, tutkunu olduğum şiirden beslenirim. Öykülerim, ilk kitaptan beri edebiyat dergi ve platformlarında yer buluyor. İkinci kitapla beraber de ulusal edebiyatın içinde dolaşmaya başladı. Önemli eleştirmenler kitabım hakkında yazıyor. Tüm bu değerlendirmelerde ortak üç nokta var. Öykücülüğe yeni bir ismin geldiğinden, toplumsal yazdığım ama bunu sezdirmelerle yaptığımdan, bir de iyi bir okur olduğumdan s��z etmekteler. Hemen hemen tüm öykülerimde ulusal ve Dünya edebiyatından yazar ve şairlerin yapıtlarından kısa alıntılar yaparım. Bir saygı duruşudur bu! Kaynak vererek, tırnak içi italik yazarak yaparım bunu.
Edebiyat, genelinde sanat esinler beni, besler… Anadolu’nun binlerce yıla yayılan kadim sanatı, edebiyatı, masal ve meselleri besler… Karacaoğlan’dan Pir Sultan’a, Dede Korkut’tan, Nazım’a… Besler.
İyi tercümelerini baştan ve baştan ve baştan okuduğum Dünya Klasikleri besler… Resim, sinema, müzik de öyle.
Havacılığın hem operasyon tarafında hem de yönetim tarafında çalışan biri olarak Kovid-19 Pandemisi’nin havacılık sektörüne etkileri konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce havacılık sektörü bu krizi de atlatıp eski günlerine dönebilir mi
Mutfağından yetiştiğim sektörün karşılaştığı ne ilk krizdir “Salgın” ne de son olacak. 1988 yılında başladığım sektörde çalıştığım yirmi iki yıl boyunca: “Körfez Krizi”, “Domuz Gribi”, “Kuş Gribi”, “1999 Deprem”i, “11 Eylül” ve “Sars” yaşandı. Ülkede yaşanılan ekonomik krizler ve siyasi bunalımları saymadım bile. Her birinde ücretsiz izinler, işten çıkarmalar oldu. Havayolları küçüldü, istasyonlar kapandı. Havacılık sektörü ki hizmet sektörünün alt gruplarından biri olduğunu düşünürüm, tıpkı “turizm sektörü” gibi, bunu aşacaktır. Hatta daha da kuvvetli geri dönecektir.
Hep öyle oldu.
Yıllarca havacılığın farklı departmanlarında çalışmış biri olarak unutamadığınız bir anınız var mı?
O kadar çok var ki! 1999 Deprem’inin sonrasında iniş yapan uçağımızdaki yolculara yaptığım “uçak içi” anonsu aklıma gelen ilklerden. Kuala Lumpur’dan İstanbul’a varan Malezya Havayolları yolcuları ki uçuş 12 saat sürer, depremi anonsumla öğrenmişti. Unutamadığım değil ama hatırlamak istemediğim bir anımı paylaşmış oldum sizinle…
İşe başladığınız ilk yıllarda bir kadın olarak ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Karşılaşmadım. Özellikle benim çalışmaya başladığım yıllarda sektörü “eril” ya da “erkek egemen” olarak tanımlayabilirdiniz. Herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadım. O yıllarda edindiğim arkadaşlıklar çok kuvvetli dostluklara evrildi. Her biri hâlâ yaşamımda olan meslek büyüklerim, benden sonra gelen meslektaşlarım, beraber çalıştıklarım… Hepsiyle görüşmeye ve hayatı paylaşmaya devam ediyorum. Yazıdaki serüvenimde de bana büyük destek veriyorlar. Son bir buçuk yıl ve öncesinde kaybedilenleri rahmetle, minnetle anıyorum.
Geçmişe dönseniz yine havacılığı mı seçerdiniz yoksa farklı alanlara mı yönelirdiniz?
Edebiyatı seçerdim.
Eğer seçeneklerden biri edebiyat değil idiyse havacılığı seçerdim. Havacılığa ya mesleğime diyelim olan tutkumun bende geçici bir körlük yarattığını düşünüyorum.
Önümüzdeki günler için ne gibi projeleriniz var?
İki ayrı roman dosyası üstünde çalışmaya devam ediyorum. Biri kurgu diğeri anı-roman olan bu dosyalardan kurgu olanının taslağını bitirdim. İki yüz kitap sayfasının üstünde bir roman taslağından söz etmekteyim. Üstünde çalışmaya devam…
Anı-roman ise kayınpederimin daktilo ile yazdığı 200 sayfalık notlarından yürüyor. “Bir Kaymakamın Anıları” diye kaleme aldığı, yakın tarihe tanıklık eden notlar bunlar. Yüklendiğim sorumluluk büyük anlayacağınız…
Ve tabii öyküler. Öyküler vazgeçilmezim. Dar alanda kısa paslaşılan anlatılar…
Edebiyat- sanat dergisi “Deliler Teknesi” için ki on dört yaşında bir dergiden söz ediyorum, söyleşiler yapıyorum. Ortak iki yanımız var yâni sizinle genç meslektaşım.
9 Temmuz’da ikinci kitabımın ilk imzası gerçekleşecek. Bodrum Belediyesi’nin Mousolos Sergi Salonu’nun rıhtımında imzadayım. Sizin aracılığınızla Bodrum Belediyesi’ne de ayrıca bir kez daha teşekkür etmiş olayım sanata ve sanatçıya verdikleri destek ve değer için.
13 Temmuz’da ise Datça Kitap Günleri’nde yayınevim Kanguru bünyesinde imzadayım. Edebiyattaki yolculuğumda en başından beri yanımda duran, güç veren ailem ve dostlarım biliyorum ki yine benimle olacak.
Havacılık sektörüne kendinizi tamamen kapattınız mı, bir teklif gelse değerlendirir misiniz?
Hayır, değerlendirmezdim ki emeklilik sonrası bir dönem teklifler gelmeye devam etti. Sektördeki bilgi birikimimi ise paylaşmaya çok açığım. Paylaşıyorum da… Gönüllülük esası ile yürüyor bu paylaşım.
Hobilerinizden, boş vakitlerinizde neler yaptığınızdan biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?
Hobim yok! Tutkum var… Boş vaktim yok! Edebiyat var.
Hem havacı hem de bir yazar olarak havacılık ile edebiyatın ortak bir paydada buluştuğu nokta var mı?
Sivil havacılığı da içine alan havacılık olasılıkları planlar. Eğitimler “asla olmaz” denilen üstünden verilir. Keza bıktıran teftişler, bildirimler, eğitim ve yenilemeler… Havacılık öğretisi kurgular üstünden yürür. Hatta üst kurgular üstünden. Acil durum planları, kaza-kırımlar, uçak kaçırmalar, terör saldırıları, doğal felaketler… Her biri için ayrı bir “acil durum planı” içeren yüzlerle sayfalık basılı kurallar (manual) ile hareket ederiz.
Edebiyat: öngörür, hazırlar, uyarır… Havacılık da öyle! Sınırı daha dar olsa da öyle!
Kendinize idol aldığınız bir yazar var mı?
İlla bir seçim yapacak olursam; Sevim Burak. Postmodern akımın adının konmadığı yıllardan söz etmekteyim. Çağının ötesinde bir yazar. Bir öncü! Belki de ilk Burak’ı yazarım bu değerli Platform’un bana teklif ettiği o köşede…
Edebiyat dünyası yerine edebiyat evreni demeyi tercih edenlerdenim. O kadar çok değerli yapıt, o kadar çok yazar var ki! İşte o yüzden gün geçtikçe daha da çok yalnızlaşıyorum. Daha fazla okuyabilmek için… Yazmak için!
Havacılık ile ilgili anılarınızı, tecrübelerinizi aktaran bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Ortak bir kitap… İdeali ortak bir kitap olurdu. Her biri ayrı değerli öğretiler içeren yaşanmışlıklar yalnızca bende birikmedi sonuçta. Böyle bir çalışma da var… Benim de yazar olarak bünyesinde yer aldığım çok değerli bir proje yürüyor. Şimdilik bu kadarından söz edeyim. Proje sahibi projesini kendi anlatacaktır zaten yakında!
Hem apronda çalışmış biri olarak hem de ofiste yönetici koltuğunda çalışmış biri olarak bu iki pozisyonun birbirlerine göre nasıl bir avantajları ve dezavantajları var?
Herhangi bir kazançsızlığı yoktur. Tam tersine; olması gereken budur. Yönetici (burada kastım sivil havacılığın havalimanı operasyonu ile ilgili bölümüdür) mutlaka sahadan gelmelidir. Kayıp eşyadan ikrama, yüklemeden harekata, kargodan yolcu hizmetlerine, ekip planlamadan…
Yönetici mutlaka sahadan gelmelidir.
Nasıl bir yazma disiplinine sahipsiniz? Düzenli bir yazma saatiniz mi var yoksa her şey spontane mi gelişiyor?
Hiçbir şey spontane gelişmiyor. Öyle gelişeceğini varsaydığım kayıp yıllarım var! Artık hiçbir şeyi kendiliğinden gelişmeye bırakmıyorum. Düzenli okumaya düzenli yazma saatleri de eklendi.
Son olarak havacılık sektöründe kariyer düşünen öğrenci arkadaşlarımıza ne gibi tavsiyeleriniz var?
Sivil havacılık üniversitelerinin olmadığı “alaylı” döneme aitim. Aldığım eğitimi, o dönem için toplum tarafından çok daha kabul gören, “prestijli” diye adlandırılan bir başka alanda değerlendirmek yerine sektörde kalmayı yeğledim.
JetA-1; uçak yakıtı yâni, kendine has bir kokusu vardır. “Çakmak gazı” diye de tabir ederdik! Bağımlılık yaratır. Çalıştığım uluslararası havayolu şirketinin üstümde zaman zaman baskı yaratan ısrarına rağmen “satış”a geçmeyip “istasyon” yâni havalimanında kalmayı yeğledim. Oysa çok iyi bilinir ki satış, ülke hatta bölge müdürlüklerine giden yoldur!
“Son olarak havacılık sektöründe kariyer düşünen öğrenci arkadaşlarımıza ne gibi tavsiyeleriniz var?” sorunuz aslında cevabı da içinde barındırıyor. Zaten seçim yapılmış! Uygulamalı eğitimler çoktan başlamış, genç meslektaş adaylarım aprona çıkılmış… Jet A-1 solunmuş…
Önerim; devam etmeleri… Uygulamalı eğitimler çok önemli. Rotasyon, mümkünse her bölümde rotasyon yapsınlar bir de staj dönemlerinde.
Diyeceğim o ki “İstikbal göklerdedir.”
Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Kaleminiz güçlü olsun.    
Teşekkür ederim. Sizin de öyle, kaleminiz güçlü olsun.
Röportaj-Ş.Didem Keremoğlu yazısı ilk önce Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri üzerinde ortaya çıktı.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/2SIMyGb via IFTTT
0 notes
ugisie77 · 4 years ago
Text
Nijer'de terör saldırısı: 58 sivil hayatını kaybetti
Nijer’de terör saldırısı: 58 sivil hayatını kaybetti
Nijer’in Mali sınırında sivilleri hedef alan terör saldırısında 58 kişi hayatını kaybetti. Hükümetten yapılan açıklamaya göre, motosikletli silahlı kişiler, dün Tillaberi bölgesindeki Banibangou mevkisinde kurulan hayvan pazarından dönenleri taşıyan otobüse saldırdı. Olayda ilk belirlemelere göre 58 kişi yaşamını yitirdi. Bazı yerel kaynaklarda ölü sayısının 65 olduğu iddia edildi. Henüz kimsenin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
trendoa · 4 years ago
Text
Şırnak’ta keçi sürüsüne kurt saldırdı: 25 hayvan telef oldu, 15’i yaralandı
Şırnak’ta keçi sürüsüne kurt saldırdı: 25 hayvan telef oldu, 15’i yaralandı
Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Sulak köyünde 20 yıllık çoban Hasan Dalman’ın keçi sürüsü kurtların saldırısına uğradı. Kurt saldırısı sonucu 25 keçi telef olurken, 15’i de yaralandı. Yaklaşık 50 bin liralık zararının olduğunu kaydeden Dalman, yetkililere seslenerek zararının giderilmesini istedi. İdil ilçesine bağlı Sulak köyünde ikamet eden çoban Hasan Dalman, otlanması için meraya götürdüğü…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haber33 · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Domuzun saldırısına uğrayan köpeğe estetik ameliyat
Mersin Büyükşehir Belediyesi Kaşlı Geçici Hayvan Bakımevi ekipleri, domuz saldırısı sonucu yaralandığı tespit edilen sahipsiz köpeği ameliyatla …
0 notes
hobiveoyuncak · 5 years ago
Text
Triceratops (Mattel'den Jurassic World Düello Saldırısı)
Tumblr media
Önceki: p Postosuchus (Schleich) Sonraki: Triceratops (Mattel'den Jurassic World Düello Saldırısı) Bu inceleme biraz gereksiz görünebilir, çünkü bugün baktığımız oyuncak temel olarak daha önce incelenmiş olan başka bir oyuncağın, Roarivores Triceratops'un bir yeniden aracıdır. Yine de incelemelere ihtiyaç duyan diğer Jurassic World oyuncaklarından oluşan bir sürü var ve bu kuşkusuz çok heyecan verici değil. Ama… Açıklığa kavuştum ve bir süredir dinozor incelemesi yazmadım, çoğunlukla çabalarımın yakın zamanda başlatılan Hayvan Oyuncak Bloguna odaklanması nedeniyle. Ayrıca, bu blogu olabildiğince eksiksiz hale getirmek için bir çaba harcandığına inanıyorum, bu nedenle Mattel'in bir noktada veya daha önce pompaladığı önceden mevcut oyuncakların her çeşidine bakmak zorunda kalıyoruz. Bu oyuncağı çoğunlukla kötü bir oyuncak olduğunu söylemeyen düşük fiyat etiketi için satın almama rağmen, Jurassic serisinin Triceratops'unun daha iyi veya daha kötü bir şekilde sadık bir rekreasyonudur. Diğer oyuncakların çoğu ile ölçeklendirildiğinde küçük tarafa yaslanır. Triceratops, ceratopsian dinozorların en büyüğü arasındadır, ancak bu, Mattel Nasutoceratops ve Pachyrhinosaurus'tan (Sinoceratops olarak pazarlanmaktadır) biraz daha küçüktür. Bu oyuncak bir ayağın uzunluğunu ölçer ve kalçalarda yaklaşık 4,5 ”yüksekliktedir. Jurassic Park Triceratops Jurassic Park Triceratops her zaman yanlış olmuştur ve bu orijinal Triceratops Triceratops'un tüm yanlışlıkları, bu oyuncak dahil olmak üzere filmlerin ve genişletilmiş medyanın geri kalanına taşınmıştır. Boynuzlar fosilleşmiş gibi çatlamış, ön ayaklardaki rakamlar yanlış şekillendirilmiş ve kuyruk çok uzun. Bu, buradaki herkes için yeni bir bilgi değil ama bence bir uyarı zorunlu. Tüm bunlar bir yana, bu filmin Triceratops'unun iyi şekillendirilmiş bir rekreasyonudur. Çeşitli cilt kıvrımları, yüz çevresindeki kırışıklıklar ve fırfır üzerindeki pullar gibi ince detaylar özellikle takdir edilmektedir. Bu oyuncağı Roarivores meslektaşından farklı kılan, aksiyon özelliklerinin tam bir yeniden aracıdır. Triceratops'un, basıldığında kükreme ve başını kaldıracak tek bir düğmesi vardı. Bu Triceratops düello saldırısı hile yapıyor. Bir düğme kafayı kaldırırken diğeri kuyruğu sallıyor, ses yok. Bu Triceratops ayrıca, fırfırın etrafında, sırt boyunca ve bacaklarda kahverengi sıçramaları ile ağırlıklı olarak koyu yeşil olan farklı bir paintjob'a sahiptir. Genel olarak orman kamuflajına benzeyen kötü değil ama ilham almıyor. Boynuzlar ve gaga gri, gözler sarı ve tırnaklar boyanmamış. Bu paintjob sizin için yapmıyorsa, gri bir varyanttan daha fazla zaman vermez ve zaman verirse, Mattel diğer Triceratops varyantlarını yayınlamak zorundadır. Genel olarak koleksiyonumda henüz bir Jurassic Park Triceratops bulunmayan bu Triceratops'dan oldukça memnunum. Hala daha büyük olanı tercih ederim, belki de Colossal T. rex ile birlikte? Olası görünmüyor. Estetik olarak bu Triceratops, varyantları ve yeniden araçlarıyla birlikte muhtemelen Mattel, Hasbro ve hatta Kenner'den aldığımız en iyi Triceratops'dur. Nasutoceratops veya Pachyrhinosaurus kadar heyecan verici değil, ama almaya değer. Ayrıca ... Bunu Paylaş:
0 notes