#hasan saltık
Explore tagged Tumblr posts
aykutiltertr · 4 months ago
Video
youtube
Ihlamurlar Altında - İntizar ✩ Ritim Karaoke (Kürdi - Minör 8/8 Düyek Va...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/HzjkzNOvRWs ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Ihlamurlar Altında - İntizar ✩ Ritim Karaoke (Kürdi - Minör 8/8 Düyek Vahde Beste Nail Yurtsever) @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           :   IHLAMURLAR ALTINDA SÖZ GÜFTE       :  İNTİZAR BESTE - MÜZİK:  NAİL YURTSEVER USÜL                 :   8/8 DÜYEK VAHDE MAKAM - DİZİ :   KÜRDİ - MİNÖR Bm Kar tanesi gibi nazlı kuş kanadı gibi kırık Em                 D     C               Bm Yar tenine haram deydi zamansız bu ayrılık                 Em           Am           D          C       Bm Kalbimi gömdüm toprağa ıhlamurlar kan ağladı Em           Am            D            C       Bm Nasıl bir vedadır bu yar gözyaşın gözümden damladı         Dillerim lal dokunmayın aşkı bende sokulmayın Başımı bana eğdirdi bu yarayı bana kanatmayın             El yastığı yaban gelmez mi içim benim kadar üzülmez mi Her dünyada ahım peşinde aşkın bana hesap vermez mi       İntizar Ihlamurlar Altında patladı Ihlamurlar Altında, Kanal D’de sezon başından beri, cuma akşamları yayınlanan bir dizi. Dizinin jenerik müziği öyle ilgi gördü ki, kısa sürede hem bilgisayarlara hem de cep telefonlarına en çok indirilen ezgi oldu. Müziğin bu kadar sevilmesi Sibel Can, Özcan Deniz ve Muazzez Ersoy gibi isimleri de bu müziğe söz yazıp kendi albümlerinde söylemek üzere harekete geçirdi. Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık, parçaya söz yazımı talebi artınca sesini ve sözlerini çok sevdiği İntizar Arslan’a teklif götürdü. İlk kez 1998’de Ferdi Tayfur’un keşfi olarak müzik dünyasına adım atan İntizar’ın bugüne kadar Gelincik, Gecenin Nemi, Aldanırım ve Nazar Boncuğu adlı yayınlanmış dört albümü var. Bu albümleri zamanında epey ses getirmişti ama İntizar Ihlamurlar Altında şarkısıyla sanki yeni keşfedilmiş gibi oldu: "Çok doğru bir şey yaptığımdan emindim ama bu kadar çok sevileceğini ve böyle bir noktaya gelebileceğini hiç düşünemedim. Telefonlarım susmuyor, konserlerden başımı kaldıramıyorum. Bir yandan da birçok yeni dizi ve film müzikleri için teklifler alıyorum. Ama bunlar saman alevi gibi, beni heyecanlandırmıyor. Her zaman yaptığım gibi soğukkanlı düşünüp öyle adım atmaya çalışıyorum." İntizar Arslan’ın (32) Ihlamurlar Altında dizisinin müziğiyle tanışma öyküsü ilginç: "Bir gece evde bulaşık yıkıyordum. Televizyondan bir müzik geldi kulağıma. Ne kadar güzel bir müzik bu ya, dedim. Aradan birkaç hafta geçti. Kalan Müzik’ten aradılar. Bir dizi müziği var, senin söz yazmanı istiyoruz, diye. Müziği dinleyince o gece evde duyduğum müzik olduğunu fark ettim." İntizar’ı arama fikri Hasan Saltık’ın: "Kısa sürede bu müziğe söz yazılması için büyük bir talep oluşmaya başladı. Benim aklıma hem sesini hem sözlerini çok sevdiğim İntizar geldi" diyor. Dizinin müziklerini yapan ve bu şarkının bestecisi olan Nail Yurtsever, Kalan Müzik’le çalışıyor. Daha önce de Seher Vakti, Esir Kalpler ve Sultan Makamı dizileri için de müzikler yapmış. İntizar önce "Ben müzik üzerine söz yazmasını beceremem." demiş. "Ama o dönem ben de aslında tam da dizide anlatıldığı gibi bir ihanet yaşıyordum. Kafam karışık, kalbim kırıktı. Sonra, evde pencere önüne kedi gibi oturduğum karlı bir kış gecesi bir anda ilk iki dize geldi aklıma ’Kar tanesi gibi nazlı/ Kuş kanadı gibi kırık’... Dönüm noktası o iki dize oldu. Devamını üç dakikada bitirdim. Sonra okudum ve gönderdim. Çok sevdiler." DİZİYLE TANINMAK DAHA KOLAY Zaten dillerden düşmeyen ezgi, İntizar’ın sesi ve sözleriyle kısa sürede olay haline geldi. İntizar, bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor "Gülerken ağlıyorum aslında. Bu kadar çok sevileceğini ve böyle bir noktaya gelebileceğini hiç düşünemedim. Bir gazete geçenlerde ’Yeni bir star doğuyor’ diye bir haber yaptı. Bu sektörde yeni değilim ki. Albümlerim her zaman çok sattı. Sadece çok dikkat çekmemiş olabilirim. Bu şarkıyı başka bir zamanda yapsaydım, bir albümümde okusaydım yine herhalde kimse beni tanımayacaktı. Dizi sayesinde her hafta o şarkı jenerikte yayınlanınca, insanların şarkıyı duyması kolaylaştı. Dizi, hem beni hem şarkıyı çok kısa sürede duyurdu. Demek ki sadece iyi bir ses, iyi sözler ve iyi bir şarkı yetmiyor. Promosyonun da iyi yapılması lazım. O yüzden dizi müzikleri yapmaya devam edeceğim." İntizar Tunceli’li bir ailenin 10 çocuğunun sonuncusu olarak 1974 yılında Tunceli’de dünyaya doğdu. Ailesi İzmir’de yaşıyor.
0 notes
hetesiya · 1 year ago
Text
1938 Dersim Soykırımı ve Ali Öz’e ait mektup
Tumblr media
Taner Akçam*
İki tane mektubun sahte olup olmadıkları konusunu tartışıyoruz. Birincisi, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya ait ve 26 Nisan 1937’de Dersim operasyonu komutanı General Alpdoğan’a yazılmış. Diğeri de 1938’de, katliamlar sırasında Ali Öz adlı Dersim’de görev yapmış bir asker tarafından 17 Aralık 1946’da Şükrü Kaya’ya yazılmış. Ayşe Hür 9 Mayıs 2023 tarihli bir yazısında bu iki mektubun da sahte olduğunu iddia etti ve ama yer darlığı nedeniyle sadece Ali Öz’e ait olan mektubun niçin sahte olduğunu tartıştı.
5 Haziran 2023 tarihli GazeteDuvar yazımda, sahtelik tartışmasını, mektupları ayırarak yapamayacağımızı söyledim ama ben de yer darlığı nedeniyle sadece Şükrü Kaya’ya ait mektubun niçin gerçek olduğunu tartıştım. Bu yazıda da Ali Öz’e ait mektubun niçin gerçek olduğunu ele alacağım. Tekrar edeyim. Bu iki mektup da Hasan Saltık Arşivi’nde bulunan İçişleri Bakanlığı evrakı arasından çıktı. Bu nedenle, bana göre mektuplardan birisi sahte diğeri hakiki gibi bir tartışma yapmak anlamlı değil. Bu iddiayı, biri gerçekse diğeri de gerçektir, gibi bir mantık nedeniyle ileri sürmüyorum. Ali Öz’ün mektubunu tartıştığımızda kastım anlaşılacaktır.
Ayşe Hür, Ali Öz’e ait mektubun niçin sahte olduğu konusunda dört ana tez ileri sürüyor. Birincisi, metinde o dönem kullanılması mümkün olmayan “taze terimler(in)” varlığı; ikincisi belgedeki geçen “SEKA Genel Müdürlüğü” ve “Cemse” ifadelerinin, 1946 yılında yazılmış bir mektupta geçmelerinin tuhaf olduğu, çünkü SEKA 1955’te kurulmuştu, Cemse ise 1948’den sonra kullanılmaya başlanmıştı, yazıldığı dönemde kullanılmayan kavramları içeren bir mektup ancak sahte olabilirdi; üçüncüsü, olayın geçtiği yer Tersemek olarak verilmiş, böyle bir yer adı yok ve bu Türüşmek olmalıydı; dördüncüsü adı geçen bölge Ali Öz’ün iddia ettiği gibi Murat suyunun yanında değil Munzur nehrinin yanındaydı.
Ali Öz mektubunun birinci sayfası.
Bu dört iddianın yanında, Ayşe Hür’ün, niçin mektubun sahteliğinin kanıtı olarak kullandığını anlamadığım, Ali Öz’ün gittiği hastane ve doktorun ismini yazmamış olması, katliam sahnelerini çok iyi anlatmış olması, vb. gibi başka iddiaları da var. Tüm bu iddialardan hareketle belgenin sahte olduğunu iddia eden A. Hür, bu sahte belgeyi üretenin niye bu işi yaptığı konusunda bir bilgi ver(e)miyor. Yani belgenin sahte olduğunu biliyoruz ama hangi amaç için üretilmiş olduğunu bilemiyoruz. Verilen tek izah şu; Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu dergisinde 3 Şubat 1950 tarihinde bir yazı yazar ve bu yazıda Mazgirt Tersemek’te yapılmış bir katliamdan bahseder. Necip Fazıl’ın satırlarından çok etkilenen birisi -her kimse- bu satırlara dayanarak -ne kadar sonra olduğunu bilemiyoruz- ‘gözleri dolduran’ bir mektup üretmiş ve de mektuba nedense 1946 yılı tarihini koymuş. Ayşe Hür’ün sözleriyle, “artık iyice eminim ki mektubu kurgulayan kişi, bu mektubun yazıldığı iddia edilen tarihten dört yıl sonra basılmış [Necip Fazıl’ın bir eserinden bir] … bölümü esas alıp hikayesini kurgulamış. Onu genişletmiş, sayıları arttırmış… ortaya Taner Akçam gibi yılların soykırım araştırmacısının bile gözlerini dolduran bir metin çıkarmış.”
Bu ‘sanat eserini’ (benim ifadem) yaratan bu belgeyi niye üretmiş, niye örneğin Necip Fazıl eserinden daha sonraki bir tarihi koymamış da daha önceki 1946 tarihini koymuş bunları da bilemiyoruz. Bilmediğimiz daha başka şeyler daha var. Örneğin bu eseri üreten, niye belgeyi yayınlamamış da İçişleri Bakanlığı arşivine koymak istemiş? Amacı neymiş bunu yaparken ve daha da önemlisi İçişleri Bakanlığı evrakı arasına sokmayı nasıl başarmış? Ve bu eser, niye ve nasıl gerçek olduğundan şüphe edilemeyecek Şükrü Kaya’ya ait diğer mektupla yan yana gelebilmiş? Daha ilginç bir soru da şu; niye sadece saklamak amacıyla sahte belge üretilsin?
Boş zaman uğraşı olarak sahte belge üretmek çok ilginç… Ve üstelik içindeki bilgiler de doğru, yani gerçeklik tahrif edilmiyor belgede… Zihninizi yorarak bu sorulara cevap arayabilir, senaryolar geliştirebilirsiniz. Konu tamamıyla spekülasyon yapma yeteneğinize kalmıştır. Belki de bir edebiyatçı olarak bu konu etrafında, aşağıda örneğini vereceğim Jorge Luis Borges gibi edebi bir eser yazmak daha doğrudur. Ama bir tarihçinin eğer mesleğine saygı duyuyorsa, bu tür spekülasyonlara girmesi mümkün değil.
Ali Öz mektubunun ikinci sayfası.
Haklı olarak ama gene de metinde dil sorunları yok mu, ‘salt metin analizi ile belgenin sahteliğini gösteremez miyiz’ diye sorabilirsiniz. Sorunun cevabı aslında çok basit. Mektubu bir doktora tezi okuyormuş gibi okumazsanız ve mektuba mektup muamelesi yaparsanız tüm bu endişelerinize ve sorularınıza cevap verme imkânınız vardır. Mektup yazanın hata yapmasının son derece normal olduğu, bazı kavramların, resmi kayıtlara geçmeden önce (örneğin Seka, Cemse) günlük kullanıma girdiği gibi çok sıradan basit gerçekleri kabul ederseniz, yukarda sıraladığım spekülasyonların hiçbirisine gerek kalmaz.
SAHTE BELGE NİYE ÜRETİLİR?
Elbette hala niçin üretildiği ve niçin sadece İçişleri Bakanlığı arşivinde saklı tutulmak üzere oraya sokulduğu konularında hiçbir şey söyleyemezsek bile metindeki ifadelerden hareketle belgenin sahte olduğunu iddia edebiliriz, denebilir. Burada ama ciddi metodolojik bir sorun daha var. Amaçsız sahte belge üretilmez. Bu nedenle amacından bağımsız sahte belge tartışması yapmak hemen hemen imkansızdır.
Örneğin sahte belgeyi, bilinen bir olayın olmadığını-yaşanmadığını iddia etmek için yaratabilirsiniz, (Krikor Zohrab’ın öldürülmediğini ama kalp krizi sonucunda öldüğünü gösterir üretilmiş ‘hakiki’ Osmanlı belgeleri buna verilecek en iyi örnektir.) Ya da yaşanmamış bir olayı olmuş gibi göstermek amacıyla sahte belge üretebilirsiniz, (1915’te Ermeni konvoylarının geçtiği yollarda tam teşekküllü sağlık hizmetleri verildiğine, Ermenilere kötü muamele yapan görevlilerin sert biçimde cezalandırıldıklarına ilişkin belgeler bu konuya verilecek iyi bir örnektir.) Gerçeğe çok yakın belge üretme durumu da söz konusu olabilir. Örneğin Binjamin Wilkomirski (Bruno Grojean)’nın 1995 yılında yazdığı kitap buna bir örnektir. Yazar, Yahudi olmadığı ve ömründe İsviçre’yi terk etmediği halde, Yahudi olduğunu ve Auschwitz’den kurtulduğunu ilan etmiş ve oradaki sözde kamp hayatını anlatmıştır. Bruno’nun amacı, güdüleri ise şöhret, para vb. gibi anlaşılabilecek şeyler.
Ali Öz’ün mektubunun sahte olduğu iddiasının etrafındaki tuhaflık burada; Ali Öz, olmuş bir olayı inkâr etmek için mektup yazmamış; olmamış bir olayı olmuş gibi göstermek için de yazmamış. Mektuba sahtedir diyenler bile, olabilecek bir olayın anlatıldığı konusunda hem fikir. Sahtelik konusunda ileri sürebileceğimiz tek iddia, olmuş bir olayın, sanatsal bir dille anlatılması… Ama nedense, olmuş bir olayı sanatsal bir dille yazanın amacı bu eseri yayınlamak da değil. Bilmediğimiz bir nedenle bu değerli sanat eserini İçişleri Bakanlığı Arşivine gömmeye karar vermiş!
Ali Öz mektubunun üçüncü sayfası.
Ali Öz mektubu aslında, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’in, “Tlon, Uqbar, Orbis Tertius” adlı eserinde ele aldığı konuya mükemmel bir örnek teşkil eder. Borges, bu kısa hikayesinde, gerçekle-hayal karışımı belgeler-hikayeler üretip dağıtılmayan kitaplar haline sokan bir gizli çevreyi hikâye eder. Belgeler üreten ve bunları bazı ansiklopedilere kimsenin fark etmeyeceği şekilde ekleyen bu gizli çevre, bir gün birilerinin gelip bunları keşfederek dünyaya yayacağı umudu ya da beklentisi içindedir. Ali Öz mektubunun yazarı, böyle bir gizli çevrenin üyesi olmalı ve bu durumda onun Borgesvari beklentisini gerçekleştiren kişi de ben oluyorum.
Kanımca, ‘amaçsız ve sadece birileri tarafından keşfedilmeyi beklemek amacıyla belge üretmek ve bir gün açığa çıkacağı ümidiyle arşive gömmek’ gibi bir konuyu gerçekten tarih alanından çıkartıp edebiyatçılara bırakalım. Belge, sıradan ama samimi bir asker mektubu, o kadar. Sahteliğine kanıt olarak gösterdiğiniz her şey, aslında mektubun orijinal olduğunun kanıtı. Tekrar edeyim, cemse, Seka, yer ismi, nehir ismi, vb., sahteliğin kanıtı olarak ileri sürdüğünüz tüm bu deliller aslında belgenin orijinal olduğunun göstergesidir. Çünkü, basit kural şudur, sahte bir belge üretenin açık bir amacı vardır ve bu amaca hizmet edebilmesi için belgesinin sahte olduğunun anlaşılmaması gerekir. Bunu için çok titiz olması gerekir. Yerin ismini veya yakınındaki nehrin adını yanlış yazarsanız hemen yakalanırsınız. Ali Öz yer ismini yanlış yazmış. Kısa bir süre askerlik yaptığı bir yerin ismi konusunda bu hatayı yapmasından daha doğal ne olabilir ki?
Ayşe Hür’ün, Necip Fazıl’ın 1950’de yazdığı yazıyı gören birisinin, bundan esinlenip takip eden yıllarda bir sanat eseri ürettiği iddiası fazla spekülasyon ve ikna edici değil. Mektupta anlatılanlar öyle çok ‘fantezi’ ile üretilecek şeyler değil. Ancak olayları yaşamış birisinin yazabileceği şeyler. Yani, aksi tez daha ikna edici. Necip Fazıl, Ali Öz’ün hikayesini duymuş, dinlemiş ve sonra duyduklarından aklında kalanlardan kısa bir şey yazmış. Bu o kadar açık ve anlaşılır ki üzerine konuşmaya bile gerek yok.
CEMSE VE SEKA MESELESİ
Geriye ciddi olarak bir tek Cemse ve Seka kelimeleri ile ilgili iddialar kalıyor. Öyle ya, 1946’da yazılan bir mektup, nasıl Seka’dan ve Cemse’den bahsedebilir? Ayşe Hür’e göre cemse kelimesi 1948 yılında yürürlüğe giren Marshal yardımı kapsamında Türkiye’ye gelen GMC (General Motor Company) araçları ile lügatimize girdi. Nitekim konuya ilişkin bulabildiği en eski kaynak 18 Eylül 1948 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki “Çatalca Belediye Başkanlığından” başlıklı ilan idi. Seka kelimesi de 21 Haziran1955 tarihli kanun ile birlikte kullanılmaya başlamıştı. Bu iki nedenden dolayı mektubun 1946’da yazılması imkânsızdı. Bu nedenle de mektup sahte idi.
’38 Dersim Harekâtında askerler
Ama ya Cemse 1946’larda da askeri kamyonlar için kullanılan bir kelime ise? Ve Seka ifadesi, 1955’te resmi bir kanunda kullanılmadan önce de günlük dilde kullanılıyorsa? Bu durumda, kelimelerin günlük hayatta izlerinin sürülmesi gerekiyor. Bunun için ama sadece titiz bir çalışma yetmez. Bundan önce, bazı kelimelerin, resmi kayıtlara geçmeden önce de sözlü/yazılı olarak günlük hayatta yaygın olarak kullanılabileceği gerçeğini bilmek ve kabul etmek gerekiyor. Nitekim cemse kelimesinin ilk defa 1948’de kullanıldığını söyleyen bir websitesi bu konuda bir uyarı yapıyor ve diyor ki “bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır [ki bunun doğru olmadığını aşağıda göstereceğim-T.A.]. Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.”
Benim iddiam, Ayşe Hür’ün cemse ve Seka konusunda verdiği bilgilerin doğru olmadığıdır. Önce Cemse kelimesi… Bu kelimenin1946’da kullanılan bir kelime olabileceğine ilişkin çok kuvvetli kanıtlarımız var. Birincisi, 9 Eylül 1937 tarihli Anadolu; 28 Mart 1937, 15 ve 23 Temmuz 1938 tarihli Cumhuriyet; 16 ve 21 Temmuz 1938 Akşam ve 19 Temmuz 1938 Tan gazetelerinde yer alan ilanlardır; bu ilanlarda “General Motors Mamulatından” “Opel Blitz” ve “Şevrole Kamyon” satış ilanları var. Yani Türkiye, GM kamyonlarını 1937’lerden beri biliyor.
1930’ların sonları ve 40’lı yılların başında, General Motor şirketine ait çeşitli kamyon alımlarının yapıldığına ilişkin iki önemli resmî belgeden de söz etmek isterim. Birincisi, 1940 yılına ait bir Bakanlar Kurulu kararı. İlgili kararda, “hava birliklerinin ihtiyacı için müstacelen tedariki gerekli görülen ve yalınız Ottaş otomobil ticaret Türk anonim şirketinden tedarik edilebileceği anlaşılan… Amerika mamulatı 4 adet G.M.C. markalı kamyon şasisinin, 11/11/1937 tarih ve 2/7671 sayılı kararnameye” istinaen satın alınması isteniyor, , (BCA: 080.19.01.02.92.78.19).
Belgeden anlaşılan elde G.M.C. kamyonu var ve buna şasi aranıyor. Bir diğer bilgi 7 Şubat 1942 tarihli Başvekaletten Milli Müdafaa ve Maliye vekilliklerine yazılmış bir yazı. Yazıda, “Washington Büyük elçiliğimiz vasıtasıyla Amerika’dan satın alınacak olan kamyon bedelleri için evvelce gönderilmiş bulunan paraya ilaveten daha 1.247.968 liralık dövizin” gönderilmesine karar verildiği bildiriliyor, (BCA: 030/10/48/309/13).
Akşam Gazetesi (solda) ve Ulus Gazetesi (sağda) araç satış ilanları.
Vereceğim son örnek, 3 ve 5 Ekim 1947 tarihli Ulus ve 16 Ekim 1947 tarihli Akşam gazeteleri… Bu gazetelerde, elindeki hurda araçları satışa çıkartan Devlet Orman İşletmesi Ankara Merkez Müdürlüğünün ilanları var. İlanlarda iki araç kategorisi dikkat çekiyor. “Cemse G.M.C.4” ve sadece “Cemse”. İlanlarda bu arabaların fiyatları da var ama daha da önemlisi, araçların işlemez konumda olmalarının yazılmış olması. Yani yıllarca kullanılmış olan bu araçlar artık kullanılmaz durumda ve bu nedenle satışa çıkartılıyor. Yukardaki tüm bilgiler gösteriyor ki 1946 yılında cemse kelimesinin kullanılmasında hiçbir tuhaflık yok. Ve Ali Öz, piyasada dolanan bir kelimeyi kullanıyor.
Benzeri durum Seka kelimesi için de geçerli. Bu yazıyı yazdığım ana kadar, Seka kelimesinin günlük hayatta kullanıldığına dair bir kanıt bulamadım. Ama konuya uzunca vakit ayırarak bulunacağından hiçbir kuşkum yok.
Özetle, Ali Öz mektubu, ne bilinen bir olayı inkâr etmekte ne de olmamış bir şeyi olmuş gibi göstermek iddiasındadır. Hepimizin doğruluğundan kuşku duymadığımız bir katliamı, faillerden duymaya alışık olmadığımız bir açıklıkta anlatmaktadır. Söyleyebileceğim son söz bu tür ‘itiraf mektuplarının’ artmasını ummaktır.
*Prof. Dr. Clark Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi
0 notes
penyezperev · 3 years ago
Text
Tumblr media
Hasan Saltık, Neşet Ertaş,Tuncel Kurtiz
Edremit Çamlıbel
25 notes · View notes
gazetelinkmedya · 3 years ago
Text
Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık kalp krizi sonrası hayatını kaybetti…
Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık kalp krizi sonrası hayatını kaybetti…
Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık kalp krizi sonrası hayatını kaybetti… Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık Bodrum’da geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybetti… Kalan Müzik’in sahibi 57 yaşındaki Hasan Saltık, geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. 
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bernamegeh · 5 years ago
Text
Hasan Saltık kimdir
Hasan Saltık, (d. 1964, Hozat, Tunceli), Zaza asıllı Kürt müzik yapımcısıdır.
Kalan Müzik’in kurucusudur. Klasik Türk Müziği’nin, Anadolu, Kafkas ve Balkan halk müziklerinin nadide örneklerini derlemiş ve yayımlamıştır.
1964 yılında Tunceli’de doğdu. İlköğrenimini Tunceli’de, ortaöğrenimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda başladığı obua eğitimini ekonomik güçlükler…
View On WordPress
0 notes
sondakikabu · 3 years ago
Text
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
Adana Büyükşehir Belediyesi Zeydan Karalar’ın başkanlığındaki 28. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, Volkan Severcan’ın sunumu, Menderes Samancılar’ın moderatörlüğü ile gerçekleştirilen “Anadolu’nun Müzik Kültürleri Hazinesi “Hasan Saltık” söyleşisi ile devam etti.     Anadolu’nun Müzik Kültürleri Hazinesi “Hasan Saltık” söyleşisi ve Nebil Özgentürk’ün yönettiği Hasan Saltık belgeseli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gazetehaberi · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
0 notes
medyadergisi · 3 years ago
Text
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
Adana Büyükşehir Belediyesi Zeydan Karalar’ın başkanlığındaki 28. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, Volkan Severcan’ın sunumu, Menderes Samancılar’ın moderatörlüğü ile gerçekleştirilen “Anadolu’nun Müzik Kültürleri Hazinesi “Hasan Saltık” söyleşisi ile devam etti.     Anadolu’nun Müzik Kültürleri Hazinesi “Hasan Saltık” söyleşisi ve Nebil Özgentürk’ün yönettiği Hasan Saltık belgeseli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberyazari · 3 years ago
Text
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
Hasan Saltık anısına Ceylan Ertem konseri
Adana Büyükşehir Belediyesi Zeydan Karalar’ın başkanlığındaki 28. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, Volkan Severcan’ın sunumu, Menderes Samancılar’ın moderatörlüğü ile gerçekleştirilen “Anadolu’nun Müzik Kültürleri Hazinesi “Hasan Saltık” söyleşisi ile devam etti.     Anadolu’nun Müzik Kültürleri Hazinesi “Hasan Saltık” söyleşisi ve Nebil Özgentürk’ün yönettiği Hasan Saltık belgeseli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sizekitap · 4 years ago
Text
Ceylan Ertem (Etkinlik)
Tumblr media
Ceyl’an Ertem, 2 Ekim akşamı Dorock XL Kadıköy’de… Ceylan Ertem, çoğu türkü yorumlarından oluşan yeni albümünde; sevginin, kardeşliğin, inancın, direncin, tutkunun sesini yükseltiyor. Türkü yorumları dışında bir Ahmet Kaya, iki de Fikret Kızılıok şarkısı yorumlayan şarkıcıya, çok özel başka şarkıcı dostları da eşlik ediyorlar. Can Güngör ve Gökhan Türkmen ile Kızılok şarkılarında düetler gerçekleştiren Ertem’in albümünde Yusuf Taşkın ve Coşkun Karademir’in de seslerini duyacağız. Hasan Saltık yani Kalan Müzik’in yapımcılığında paylaşılan albümün prodüktörlüğünü üstlenen Ertem, memleketin çok değerli aranjörlerinden Cenk Erdoğan, Can Güngör ve Çağrı Sertel ile çalıştı.
Birbirinden yetenekli müzisyenlerin katkısının bulunduğu Ceylan Ertem’in 7. stüdyo albümünde 12 adet yeniden yorum bulunuyor.
Albüm fotoğrafları için Aylin Güngör’ün analog film kameralarının önüne geçen Ceylan Ertem’e kapakta, Ertem’in mahallesinde beslediği sokak köpeği eşlik ediyor.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/ceylan-ertem-etkinlik-7/
0 notes
galerisoyut · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Galeri Soyut, 19 Haziran – 4 Temmuz 2020 tarihlerinde 50 sanatçıyla gerçekleşecek “CoronArt 19 / Pandemi Günlükleri “proje sergisini sanatseverlerle ile buluşturuyor. Sergiye katılan sanatçılar: Ali Düzgün, Ataç Elalmış, Ayşe Seda Meral, Bağdat Demircioğlu, Baran Kamiloğlu, Bedri Karayağmurlar, Belgin Onar Durmaz, Betül Dura, Binnur Yücebaş, Birsen İğci Saltık, Birsen Küpeli, Canay Günler, A. Celal Binzet, Ceren Solmaz, Efkan Beyaz, Eren Laçin, Erol Pelioğlu, Ersan Çetin, Fatih Kahya, Gülsün Erbil, Güzin Arısoy, Hamid Alioğlu, Hasan Pekmezci, Hatice Kumbaracı Gürsöz, Himmet Gümrah, Hülya Kandemir Kanber, Hülya Yücel, Hüseyin Elmas, Hüseyin Şahbudak, Işık Çuhacıoğlu, İmren İyem Arslan, İzzet Gül, Kadir Öztoprak, Mehmet Ali Doğan, Mehmet Emin Özer, Mehtap Bingöl, Meliha Yılmaz, Mine Gençtürk, Murat Oğuz, Nadire Özbek, Nermin Alpar, Nur Gökbulut, Önder Aydın, Özge Gökbulut, Pervin Kurçeren, Rabia Çalışkan, Sami Gedik, Süleyman Dündar, Şükran Pekmezci, Talat Ayhan, Tuğrul Velidedeoğlu Gallery Soyut brings together the “CoronArt 19 / Pandemic Diaries” project exhibition, which will be held between June 19 and July 4, 2020 with 50 artists. CORONART 19 PANDEMİ GÜNLÜKLERİ Yaşadığımız Covid-19 salgını ve oluşan pandemi, dünyada ve ülkemizde tüm İnsanlığı etkisi altına aldı. Bilim İnsanlarının salgına yönelik çözüm arayışları sürerken, virüsün yayılmasındaki günlük değişken bilgiler, zor süreçlerin başladığının göstergesiydi. İnsanların çaresizliğini,şaşkınlığını ve kaosun karanlık anlarını, medyadan birlikte takip ettik. Tüm bu ve benzeri bilinmezliklerin, insanların ruhsal yapısında değişim ve zamanla anlaşılacak bir dönüşüm sürecinin başlangıcı olacağı kanaatindeyim. Pandeminin bitirilmesi için uygulanan sokağa çıkma yasakları,vahşi kapitalizmin dayattığı bahçesiz balkonsuz,kutucuk evlerde yaşamaya mahkum kalmış insanların, bir süre sonra hayatlarını sorgulamasına sebep oldu. Kendini sınırlandırılmış alan içinde hisseden kişiler korku, ölüm gibi düşünülmemesi gereken kötücül duyguları yenmek için hobilerine sarıldılar, yapmayı öteledikleri özel becerilerini uygular oldular. @mehmetalidogan70 #coronart #corona #covid19 #coronavirus #coronaturkiye (Galeri Soyut) https://www.instagram.com/p/CBn4yCDBCxJ/?igshid=1ptjsmvrraypt
0 notes
kocaalihaber · 5 years ago
Text
0 notes
flpbunlu · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Forever Edremit Seminerimizde Denizli'den gelerek bizlere destek veren Senior Managerler Muhammet Yanar ve Mehmet Saltık, Manager Ahmet&Arife GÖK, İzmir'den gelen değerli Sponsorum Soaring Manager Ahmet&Ayşen GÜNDOĞDU, Manager Özlem ALP, Manager Hasan DURGUT, Manager Ayşe &Önder GÖRSEN arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. #ekipcandır✌️ #bizforever (Edremit şükrü tunar Kültür Merkezi) https://www.instagram.com/p/BsfG8zyhmIo/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=hzib8lhdufui
0 notes
mehmetkali · 8 years ago
Text
‘TUHAF DERGİ’ MAYIS SAYISI İLE BAYİLERDE http://ift.tt/2pDa1sj
Türkiye’nin önde gelen edebiyatçı, müzisyen ve gazetecilerini bir araya getiren Tuhaf Dergi, Mayıs sayısı ile bayilerdeki yerini aldı. Mayıs ayında ikinci sayısıyla okurlarla buluşacak olan Tuhaf Dergi güçlü kadrosuyla ve iddialı tasarımıyla yine dikkat çekiyor.
  Zülfü Livaneli, Mazhar Alanson, Selim İleri, Ahmet Mümtaz Taylan, Hakan Günday, Gündüz Vassaf, Selahattin Duman, Murat Uyurkulak, Tarık Tufan başta olmak üzere Türkiye’nin önde gelen edebiyatçı, müzisyen ve gazetecilerini bir araya getiren Tuhaf Dergi Mayıs sayısı ile bayilerde. Nisan ayında yayın hayatına merhaba diyen Tuhaf Dergi kültür sanat dünyasının en çok konuşulan konularından birisi olmuştu. Mayıs ayında ikinci kez okurlarla buluşacak olan Tuhaf Dergi güçlü kadrosuyla ve iddialı tasarımıyla yine dikkat çekiyor.
  Geçtiğimiz ay Albert Camus kapağı ve dosyasıyla yayın hayatına merhaba diyen derginin Mayıs sayısının kapağında Rus yazar Fyodor Dostoyevski bulunuyor. Derginin Mayıs sayısında bulunan Dostoyevski dosyasının sürprizi Fyodor Dostoyevski’nin torunu Dmirty Dostoyevski ile yapılan söyleşi. ‘Sana da öyle gelmiyor mu?’ mottosuyla çıkan derginin ikinci sayısında açılış yazısını ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz yazdı.  Mayıs sayıda Tuhaf Dergi’ye röportaj veren isim ise Türk sinemasının en önemli kadın oyuncularından Derya Alabora. Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk derginin bu ayki bir diğer sürprizi.
  Nisan ayında olduğu gibi Türk müziğinin efsane isimlerinden Mazhar Alanson, senarist ve oyuncu Levent Kazak, gazeteci Nebil Özgentürk, yazar Tarık Tufan, müzisyen Kalben, fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut, yazar Murat Uyurkulak, usta gazeteci Selahattin Duman, Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Ülkü Tamer ve dünya edebiyatının önemli isimlerinden İsrailli yazar Etgar Keret hikâyeleriyle Tuhaf Dergi’de yer alıyorlar.
  Ayrıca uluslararası alanda birçok ödül sahibi, Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden Hakan Günday ve Türkiye’nin en önemli oyuncularından Ahmet Mümtaz Taylan her ay devam ettikleri ‘Tahin Pekmez’ köşesi için ikinci sayıda empatiyi konuştular. Türkiye’de matematik denilince akla gelen ilk isim Ali Nesin satranç tahtası boyama derslerine Tuhaf Dergi’de devam ediyor. Derginin bir diğer transferi yazar, müzisyen, ressam ve yönetmen Mehmet Güreli ‘Defterler ve Şapka’ isimli hikayesiyle Tuhaf Dergi’ye merhaba diyor.
  28 Nisan 2017 Cuma günü itibariyle tüm Türkiye’de gazete ve dergi satan her yerde olan Tuhaf Dergi’nin tam yazar kadrosu ise şöyle: Zeki Demirkubuz, Orhan Pamuk, Zülfü Livaneli, Mazhar Alanson, Selim İleri, Ahmet Mümtaz Taylan, Hakan Günday, Etgar Keret, Murat Uyurkulak, Tarık Tufan, Ülkü Tamer, Ali Nesin, Mehmet Güreli, Selahattin Duman, Levent Kazak, Tayfun Pirselimoğlu, Ebru Ceylan, Mercan Dede, Mehmet Yaşin, Gündüz Vassaf, Nebil Özgentürk, Mehmet Turgut, Kalben, Ahmet İnam, Hasan Saltık, Işıl Cinmen, Ömür İklim Demir, Irmak Zileli, Egemen Alper, Serkan Akkoyun, Mustafa Becit, Muhsin Topyıldız, Okan Avcı, Armağan Yılmaz, Nurhak Kaya.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2plS8LC via IFTTT
0 notes
okurtv · 8 years ago
Text
İTÜ’den Hasan Saltık’a Fahri Doktora Sinemecra.com
https://sinemecra.com/etkinlik/ituden-hasan-saltika-fahri-doktora/
İTÜ’den Hasan Saltık’a Fahri Doktora
Tumblr media
Ulusal Türk Kültür mirasının dünyanın en prestijli festivallerinde, arşivlerinde, kütüphanelerinde ve konser salonlarında kitlelerle buluşmasını sağlayan müzik araştırmacısı ve yapımcı Hasan Saltık, İstanbul Teknik Üniversitesi Senatosu kararı ile “Fahri Doktor” unvanına layık görüldü. Anadolu...
via: https://sinemecra.com/etkinlik/ituden-hasan-saltika-fahri-doktora/
0 notes
usakfisilti · 3 years ago
Text
Kalan Müzik’in kurucusu Hasan Saltık sonsuzluğa uğurlandı
Kalan Müzik’in kurucusu Hasan Saltık sonsuzluğa uğurlandı
Hasan Saltık’ın uğurlandığı tören İBB Başkanı İmamoğlu ve çok sayıda sanatçı da katıldı. Saltık’ın eşi Nilüfer ve annesi Karanfil Saltık gözyaşlarını tutamadı. Önceki gün Bodrum’da geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybeden müzik yapımcısı, Kalan Müzik’in kurucusu Hasan Saltık, Kartal Cemevi’nde büyük bir kalabalıkla yapılan cenaze töreninden sonra Küçükyalı Mezarlığı’nda sonsuzluğa…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes