#gerçek iman
Explore tagged Tumblr posts
derdiderun · 4 months ago
Text
Tumblr media
"Eskiden insanlar kusurlarını kendilerine haber verenleri severlerdi. Bugün ise genellikle en nefret ettiğimiz insanlar kusurlarımızı bize haber verenlerdir."
(Muhtasaru Minhacil Kasidin)
80 notes · View notes
edapostblog · 2 months ago
Text
Son yılların en sıcak senesi diyorlar bu sene için....!
Yağmur yok!
Kar yok!
Su yok!
İman yok!
Edep yok!
Hayâ yok!
Ahlâk yok!
Yerden Göğe ne çıkıyor ki gökten Yere ne yağsın!
Allah'ım sonumuzu hayır eyle! 🤲☝️
Sen şefaat eyle bize yine ya Resulallah.🤲
(yorumsuz lütfen)
Not: Resulullah efendimizin gerçek kabri şerifi.
44 notes · View notes
saliha-biri · 3 months ago
Text
Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini.
(mümin) kardeşi içinde istemedikçe. (gerçek manada) iman etmiş olmaz... b(Hadis-i Şerif)
29 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 4 months ago
Text
Tumblr media
KUR’AN VE SÜNNET’TE TESETTÜR
Tesettür تستُّر kelimesi Arapça ‘da “örtmek, gizlemek, perdelemek, engel olmak” anlamlarına gelen (ر-ت-س) s-t-r kök harflerinden türemiştir. Kelime sözlükte “örtünmek, örtüye bürünmek, kuşanmak, başkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir şeyin içinde ya da arkasında gizlenmek” manalarına gelir. Arapça ’da tesettür sözcüğü ile aynı kökten türemiş olan başka kelimeler de mevcuttur. Bu bağlamda, رْ ست ِ sitr kelimesi gerçek anlamıyla “gizlenmeye yarayan engel, perde, siper vb. şeyler”, mecaz olarak da “çekinme, korku, edep, hayâ” manalarında kullanılmaktadır. Yine bu kökten türeyen رَ ست َseter “kalkan” demektir; يرِست َsetîr ve ورُ َ ْست م mestûr ise mecazen “iffetli, edepli, hayâ sahibi” anlamlarına gelir. Terim olarak ise tesettür kelimesi“insanın fıtrî, tabiî, örfî veya dinî bir gerekçe ile ilgilileri ve ölçüleri dinen belirlenmiş bir şekilde vücudunun belli yerlerini örtmesi” demektir. Bahsi geçen sözlük ve terim anlamları, örtünmenin fıtrî, doğal, sosyal, kültürel ve ahlâkî boyutları bulunan bir bilinç hali olduğunu göstermektedir. Böylelikle tesettür emrinin yerine getirilmesi Müslüman şahsiyetini görünür kılarak inanç değerlerine sadakati ve aidiyetiyle mümin olmanın temel şartlarından biri olmaktadır.
Örtünmek veya yerine, zamanına ve şartlarına göre giyinmek, yerine getirilmesi gerekli olan dinȋ bir vecibe olduğu gibi, ahlakȋ ve fıtrȋ açıdan da insan için gerekli olan ve insanı tamamlayan çok önemli bir unsurdur. Zaten insanın çıplaklık duygusu sebebiyle örtünmesi, avret yerlerini örtmesi ve durumuna göre güzelce giyinmesi onun özelliklerindendir. Bunun için giysiler insanın kimliğini ve karakterini ortaya çıkaran en etkili ve mükemmel bir göstergedir. İslȃm dini, fıtrat dini olup, avret yerlerini örtmek de insanın yaratılışında aslȋ olarak bulunmakta olduğundan, fıtratını çeşitli günahlarla değiştirmemiş her insan, hayȃ duygusu ile örtünme ihtiyacı hisseder. Şeytanın ve nefsi hevȃsının saptırmasına son derece meyledici olan İnsanoğlu, tesettür hususunda başıboş bırakılsaydı, toplumda aile diye bişey olmaz, ebeveynden bahsedilemez, bu nedenle de insan türünün bekası imkȃnsız hale gelebilirdi. İşte bu nedenle, Allah’u Teȃla ezelȋ ilmiyle, bazı insanların fıtratının saf bir halde kalmayıp, şeytana uymakla bozulacağını, hayrı-şerri karıştırıp, toplumda fitne sebebi olacaklarını bildiği için, tesettür ahkȃmını insanlara bırakmayıp, ölçülerini de Kur’ȃn-ı Kerim’de bizzat kendisi belirlemiştir.
Kur’ân’da tesettürle doğrudan ilgili olarak A‘râf Sûresi 26-27, Nûr Sûresi 30-31, 60, Ahzâb Sûresi 33 ve 59. âyetler zikredilmektedir.
A’raf Suresi 26. Ayet: “Ey Âdemoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Asıl hayırlı olan ise takvâ elbisesidir. İşte bu (giysiler), hakikati anlasınlar diye Allah’ın (size ikram ettiği) ayetlerindendir.”
Takvâ: ‘Yüce Allah’a saygı göstermek, O’na karşı sorumluluğunun bilincinde olmak, O’nun âyetlerine karşı duyarlı davranmak ve O’nun koyduğu kuralları ihlal etmekten sakınmak’ demektir. Bu âyetten anlaşılmaktadır ki, insanoğlunun giydiği elbise belki bir şekilde bedeni örtebilir; ancak onun tesettür olarak tanımlanması ve dinî bir değer ifade etmesi takvâ elbisesi olup olmadığına bağlıdır. Zira bedensel örtü ancak ruhun örtünmesiyle anlam kazanabilir. Takvâ elbisesinin “çok daha hayırlı” olarak tanıtılmasındaki asıl amaç da bu olsa gerektir. Bu âyetteki takvâ elbisesi ifadesinden anlaşılmaktadır ki, örtünmenin ruhu takvâdır. Nasıl ki ruhsuz ceset bir anlam ifade etmiyorsa, takvâdan uzak bir örtünme de anlamsızdır.
A’raf Suresi 27. Ayet: “Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, edep yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları yaptık.”
Şeytanın insanoğlunu doğru yoldan(sırat-ı müstakim) şaşırtmanın başlıca yollarından biri olarak insanların edep yerlerinin açılmasını sağlaması olduğu bu âyetten anlaşılmaktadır. Bunu bir önceki âyette geçen takvâ elbisesi ifadesiyle ilişkilendirmek gerekirse, ar perdesinin yırtılması şeklinde de yorumlanabilmektedir. Şeytanın Hz. Âdem ve eşini cennetten çıkarmak istemesinin temelinde de onları bu değerden uzaklaştırmak istediği anlaşılmaktadır. Ayrıca insan takvâ elbisesini çıkarıp edep ve hayâ duygularını kaybedince, onun maddi ve manevi anlamda daha pek çok şeyi yitirebilmesi ihtimali açığa çıkar. Şeytan bu durumu gayet iyi bildiğinden diğer insanlara da aynı açıdan yaklaşmak istemektedir. Tesettür ise bu hususta çok önemli bir duyarlılık göstergesi ve takvaya ulaştıracak bir üst bilinç halidir.
Nûr Sûresi 30. Âyet: “(Ey Peygamber!) Mü’min erkeklere söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar ve namuslarını korusunlar. (Zira) bu, onlar için daha nezihtir/uygundur. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”
Tesettürün sadece kadınları ilgilendiren bir mesele olmadığı, erkeğin de tesettürünün olduğunu özellikle A‘râf 26. âyetteki takvâ elbisesi ibaresinden yola çıkılarak, bu elbisenin kadın-erkek tüm Müslümanlar adına önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte namusu koruma görevinin öncelikle erkeklere ait olduğunu, dolayısıyla hem kendilerinin hem de sorumluluğu altındaki insanların iffet ve namusunu korumakla mükellef kılındıklarını bildirmektedir.
Namahrem kadınlara bakmanın ölçüsü konusunda Hz. Peygamber’in Hz.Ali’ye yönelik şu ifadesi önem arz etmekte ve mü’minlerin önünü açmaktadır: “Ey Ali! Peş peşe bakma. Haydi diyelim birincisi senin hakkın olsun, ama diğeri (ikincisi) senin hakkın değildir.”(Tirmizi,Edep) Hz. Peygamber’in ifadesinden de anlaşılacağı üzere birinci bakıştan korunmak genellikle mümkün değildir. Ancak ikinci ve bunu takip eden diğer bakışların tehlikeli olduğu aşikârdır. Hem kadın hem erkek için hüküm aynıdır. Bu arada evlenmek niyetiyle bakmakta bir beis yoktur. Bu hususta Hz. Peygamber’in şu ifadesi mühimdir. “Sizden birisi bir kadına evlenme teklifinde bulunmak istediğinde ona sırf evlenmek niyetiyle bakarsa onun bakmasında bir sakınca yoktur.”(Ebu Davud, Nikah)
Nûr Sûresi 31. Âyet: “Mü’min kadınlara da söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar, namuslarını korusunlar, (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmesinler ve başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları , kendi oğulları , kocalarının oğulları , erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları , kendi kadınları , ellerinin altında bulunan (köleler), erkeklerden ailenin kadınına şehvet duymayan (hizmetçi vs.) tâbi kimseler ve henüz kadınların mahrem bölgelerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri zînetleri bilinip (farkedilsin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep birlikte Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.”
Bir önceki âyette erkeklerden istenen duyarlılık bu kez kadınlardan istenmektedir. Bu kapsamda kadınların da tıpkı erkeklere verilen talimatlarda olduğu gibi gözlerini (harama bakmaktan) sakınmaları /kısmaları ve namuslarını korumaları emredilmektedir. Bu kapsamda müfessirlerce, âyette geçen “gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar” ifadesi Yüce Allah’ın bakılmasını yasakladığı hiçbir şeye bakmamak, namuslarını korusunlar emri de kadınların kendilerine namahrem olan bütün erkeklere karşı son derece dikkatli bir biçimde hareket etmeleri ve örtünmeleri gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır. Önceki âyete ilaveten bu ayette kadınlara mahsus hükümler yer almaktadır. Bunlar; (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zînetlerini teşhir etmemek, başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salmak, zînetlerini mahrem ya da özel durumlu kişilerden başkasına göstermemek ve gizledikleri zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmamaktır.
Yüce Allah bu âyette kadınların başörtülerini yakalarının üzerine salmalarını açık ve net bir şekilde emretmektedir. Câhiliye dönemi kadınları da başlarını örtüyorlar yani başörtüsü kullanıyorlardı; ancak başörtülerini yakalarının üzerine değil de gerdanları açık kalacak şekilde arkalarına doğru salıyorlardı. Kadınların başlarını örttükleri o örtülerle açıkta bıraktıkları gerdan ve yakalarını da kapatmaları kendilerinden istenmektedir. Bu durumda inkâr edilmediği sürece örtünmemek kişiyi günahkâr yapar; ancak “örtünmeye gerek yoktur” kabilinden sözler, sahibini âyetleri inkâr eder konuma getirir. Bu nedenle konunun hassasiyetini görmezlikten gelmemek, Yüce Allah’ın insanlıkla yaşıt bu emrini mutlak surette önemsemek ve gereğini yapmak gerekir. Bu doğrultuda başörtüsü bizzat Hz. Peygamber’in evinde ve diğer Müslümanların hayatında uygulanmış, yaşayan sünnet olarak da o günden bugüne kadar uygulana gelmiştir.
Âyette ayrıca vurgulanmak istenen husus takvâ elbisesine bürünmek için sadece örtünmenin yeterli olmadığı; tesettürü davranışlara yansıtmak ve yaşam biçimine dönüştürmek icap ettiği ve kurtuluşa ermek için hep birlikte Yüce Allah’a yönelmek gerekliliğidir.
Nûr Sûresi 60. Âyet: “Nikâh ummayan (yani evlenme ümidi taşımayan) yaşlı kadınların, zînetlerini teşhir etmeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ancak yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.”
Allah’u Teala tesettür konusunda yaşlı, yani cinsel ihtiyacı kalmayan ve dolayısıyla evlenme ya da nikah arzusu duymayan kadınlara yönelik istisnai hükümlerden söz etmekte ve bu bağlamda yaşlı kadınların zînetlerini teşhir etmeksizin dış elbiselerini çıkarabilecekleri ruhsatının yanında; kadının yaşı ne olursa olsun, iffetini korumasının esas olduğunu vurgulamaktadır.
Ahzâb Sûresi 33. Âyet: “(Ey Peygamber’in hanımları!) Evlerinizde oturun, önceki cahiliye (âdetinde olduğu) gibi açılıp saçılmayın. Namaız kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. (Ey Peygamber’in) ev halkı! Allah sizden, ancak günah gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
Hz. Peygamber’in (sav) eşleri üzerinden ümmetin tüm kadınlarına sosyal hayat, tesettür ve ibadet konularında bir dizi uyarıda bulunulmaktadır. Allah Rasûlü’nün hanımlarına atfedilen evlerinde vakarla oturmak, cahiliye adetlerindeki gibi açılıp saçılmamak, namaz kılmak, zekat vermek, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat etmek gibi emirlerle diğer bayanlara da ve hatta tüm müminlere de aynı istikamette bulunmanın onları temiz kılmak için verilen bir emir olduğu anlaşılmaktadır.
Ahzâb Sûresi 59. Âyet: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle! (Herhangi bir ihtiyaç için dışarı çıkarken) dış elbiselerini giysinler. Bu (elbise) onların tanınmaları ve incitilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah çok bağışlayandır; çok merhamet edendir.”
Bu âyetin iniş sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler aktarılmaktadır: Medine’de bazı münafıklar, görüntüsü ve elbisesi kötü bir kadına rastladıklarında, onun hür mü yoksa cariye mi olduğunu ayırt edemezlerdi. Dolayısıyla bu kadını cariye zannederek ona sarkıntılıkta bulunurlar ve böylelikle mü’min kadınlara eziyet verirlerdi. Âyet bunun üzerine indirilmiştir. Medine’de evler hem küçük hem de dardı ve içinde tuvalet yoktu. Kadınlar da tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkarlar ve bu ihtiyaçlarını kırda giderirlerdi. Bazı fâsıklar bu kadınları takip ederler; üzerinde cilbâb/dış elbisesi olan kadınların hür olduklarını bildiklerinden kendilerine ilişmezler; fakat cilbâb olmayanların cariye oldukları gerekçesiyle onlara sarkıntılık eder ve böylece eziyet verirlerdi. İşte âyet bu gibi davranışlar üzerine indirilmiştir.
Bu âyet, vahyin indirildiği dönemde kadınların toplumsal hayatın bir parçası olduklarının ve dış ortamlarda bulunabildiklerinin en önemli delillerindendir. Yüce Allah kadının toplumda saygın bir şekilde nasıl bulunması gerektiğinin sınırlarını belirleyerek temiz bir toplumun nasıl inşa edileceğini göstermektedir.
Tesettüre Bürünmenin Amaçları
1-Takvâ elbisesine bürünmek (el-A‘râf 7/26).
2-Edep yerlerini gizlemek (el-A‘râf 7/26).
3- Süslenmek (el-A‘râf 7/26).
4-Şeytan ve taraftarlarının saldırılarına karşı tedbirli olmak (el-A‘râf 7/27).
5- Gözleri harama bakmaktan sakındırmak (en-Nûr 24/30-31).
6-Namus ve iffeti korumak (en-Nûr 24/30-31, 60).
7-Zîneti teşhir etmemek (en-Nûr 24/31, 60).
8-Yüce Allah’a yönelmek (en-Nûr 24/31).
9-Tertemiz arınmak (el-Ahzâb 33/33).
10-Yüce Allah’ı n emrine itaat etmek (el-Ahzâb 33/59).
11- Tanınmak ve sözlü ya da fiili tacize uğratılmamak (el-Ahzâb 33/59).
12-Güzel görünmek (el-A‘râf 7/31).
Böylece Kuran’da tesettürle ilgili ayetlerden bizlere aktarılmaya çalışılan İslâmî öğretide toplum hayatının huzurunu sağlama, dinî-ahlâkî değerleri koruma ve muhtemel bazı olumsuzlukları önleme amacıyla erkek için de kadın için de çizilmiş sınırların varlığıdır. Örtünme ise bu sınırların korunması amacıyla alınmış tedbirlerden biridir. Kadınlarla ilgili bazı hükümlerin ve sınırlandırmaların gerekçesi olarak çoğu kaynakta fitne endişesi konusu gündeme getirilir. Dinî literatürde fitne, Türkçe’deki yaygın anlamından farklı olarak insanların hayatın tabii akışı içinde karşı karşıya kalabilecekleri, sabır ve metanetle aşmaları gereken her türlü sıkıntı, imtihan, zor durum; imkân veya mahrumiyeti ifade eden anlamı hayli geniş bir kavramdır. Burada dillendirilen fitne endişesi ise dinin temel ahlak kurallarınca hoş görülmeyen bir durumun ortaya çıkması, böyle bir durumun muhtemel olmasıyla alâkalıdır. Bu bağlamda gerçekleşmesinden endişe edilen fitne zinadır. Zina yasak olunca yasaklanan bu sonuca götürebilecek yolların kapatılması da bu yasağın tamamlayıcı parçası haline gelmektedir. Böylelikle İslâmî öğretide her iki cins açısından da örtünme, hem İslâm’ın temel yasaklarından olan zinaya götürmesi muhtemel bütün yolların kapatılması, hem de kişilerin rahatsız edici bakış ve algıdan korunarak toplumda huzurlu bir sosyal ilişkiler düzeninin kurulması hedeflenmiştir. Örtünmenin salt cinselliğe, kadının baştan çıkarıcı bir fitne sebebi olarak görüldüğüne ve oradan kadın bedeninin nesneleştirilmesi ve denetlenmesine indirgenmesi doğru bir bakış açısı değildir. Çünkü Kur’an’da kadın için örtünme hükmünü getiren âyetin öncesinde erkeklere yönelik gözlerini kısma ve avret yerlerini örtme buyruğu yer almaktadır, yani kadınların örtünmesinden önce erkekler gözlerini kısmaları ve namuslarını korumaları emrine muhatap kılınmıştır. Bu sebeple örtünme hükmünün tek yanlı olduğunu ve kadını erkeğe karşı koruma amacı güttüğünü veya erkeğe kadını denetleme yetkisi verdiğini öne sürmek doğru değildir; örtünme hükmünün gerisinde toplumu ve aileyi ayakta tutacak ahlâkî bir ilke ve amaç vardır.
Tesettür’ün şekli ve rengi yoktur fakat sınırları Allah(c.c) tarafından net çizgilerle belirlenmiştir. Biz inananların bu sınırlara riayet etmesi ise imanlarımızın göstergesidir.
Âyetler ve hadislerden yola çıkarak âlimler örtünmede dikkat edilmesi gereken hususları maddelendirerek açıklamışlardır. Biz de kısaca Muhammed Es-Sabuni’nin Revaiul Beyân Tefsirindeki açıklamasına bakalım:
Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Zira âyette kullanılan cilbâb bütün vücudu örten elbiseler için kullanılmaktadır. Yine âyette geçen “İdnâ” kelimesi, örtüyü baştan aşağıya doğru salıvermektir.
Örtü, alttaki elbiseyi gösterecek kadar ince olmamalıdır. Zira hicaptan maksat gizlemektir, ince örtü alttaki elbisenin görünmesini önleyemez. Bakışlara da mani olamaz. Nitekim Hz. Ayşe, “Ebubekir Sıddık’ın kızı Esma, üzerinde ince bir elbise ile Hz. Peygamber’in yanına gelince Hz. Peygamber ondan yüzünü çevirdi.” ve şöyle buyurdu: “Ey Esma! Bir kadın buluğ çağına girince-yüzünü ve ellerini göstererek- bunlardan başka bir tarafının görünmesi doğru olmaz.” Elbisenin ince olmaması gerektiğini ifade Dihyetü’l-Kelbî’nin (ö. 50/670) anlattığına göre Hz. Peygamber’e Mısır’dan beyaz renkli ve ince olan kubâtî kumaşlar getirilmişti. Hz. Peygamber kendisine de bir parça verdi ve şöyle dedi: “Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine gömlek yap, diğerini hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın. Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedenini açık etmesin!”
Örtünün kendisi bir ziynet (aşırı süslü)olmamalıdır. Şayet dış elbise olarak kullanılan elbisenin kendisi ziynet sayılabilecek renk ve görünüşte olursa o tesettüre uygun olmayan bir elbisedir. Zira örtünmekten maksat, ziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemektir. Bu açıdan süslü, parlak ve cazip olan veya çok pahalı olan kumaşlardan yapılan elbiseleri giymek tesettür emrinin vermek istediği mesaja aykırıdır. Bu yönüyle tesettür sade ve temiz olmalı fitneye sebep olmamalıdır.
Örtü, vücudun hatlarını belli edecek ve fitneye sebep olacak kadar dar olmamalı aksine geniş olmalıdır. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “İki sınıf insan vardır ki onlar cehennem ehlidirler. Sığırların kuyruğuna benzer sopalarla halkı dövenler ve vücut hatlarını tamamıyla belli edecek elbise giyen kadınlar ki bunlar bu elbiselerle erkeklerin kalplerini çelmek için gezerken kırıtarak yürürler. Saçlarını da deve hörgüçlerine benzetirler. Onlar cennete giremeyecekleri gibi çok uzaklardan duyulabilen cennet kokusunu bile duyamazlar.” (Müslim-Ebu Davud,Libas) Bu hadisin Arapça ifadesinde geçen “kâsiyâtün âriyât” terkibine, “Görünüşte giyinik fakat hakikatte çıplaktırlar.” anlamı verilmiştir. Zira giydikleri elbise öyle ince ve dar bir elbisedir ki ne avretlerini ne de vücutlarını örtmektedir.
Örtüden güzel koku gelmemelidir. Çünkü güzel koku, erkekleri etki altında bırakmaktadır. Bu hususta Hz. Peygamber, “Harama bakan göz zina etmiştir. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına çıkan kadın da.” (Tirmizi,Edep) buyurmak sureti ile buna dikkat çekmiştir. Diğer bir rivayette de, “Bir kadın güzel koku sürünerek dışarıya çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse, zinaya adım atmış olur.” (Tirmizi,Edep) buyrulmuştur. Diğer bir hadiste “Kendisine buhur değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın.” (Müslim,Salat) buyrulmuştur.
Kadın ne erkek elbisesi giymeli, ne de giydiği elbise erkek elbisesine benzemelidir. Zira Ebû Hüreyre Hz. Peygamber’in, “kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet ettiğini” bildirmektedir. (Buhari-Ebu Davud, Libas) Yine Hz. Peygamber “Kadınlardan erkeklere benzeyenler, erkeklerden kadınlara benzeyenler bizden değildir.” (Buhari,Libas) demek sureti ile konunun önemini vurgulamaktadır.
Tesettür’ün Kur’an ve Sünnet ışında bizlere nasıl aktarıldığına ince detaylarla değinmekteki maksadımız dinimizi en doğru kaynaklardan öğrenmek ve tatbik etmektir. Doğru tatbik ederken Allah’u Teala’ya yaklaşmak niyeti ve istikametlerimizi fitri tutma gayesiyle yürüdüğümüz her yol aştığımız her yokuş ecir hanelerimize şahit olarak yazılacak ve bizleri din gününde ‘emin’ kılınan kullarından olma şerefine nail edecektir biiznillah. Duamız, temennimiz ve gayretimiz bundandır. Rabbim o yürekleri sarsan, gözleri dehşete düşüren günün şerrinden bizleri emin kılsın.
Hatice Sena Üstün
Tumblr media
39 notes · View notes
muhteva · 6 months ago
Text
Tumblr media
✍️ Mü'min, kendisi için kalbine ağır geleni, kalbinde ağırlığa sebep olacakları çok iyi bildiği gibi, mü'min kardeşi için de bu durumu aynı şekilde bilen ve adımlarını da buna göre düşünerek atandır. Mü'minin, mü'min kardeşi için iyilik, afiyet ve güzellik talebinde bulunması, kendisinin iyilik, afiyet ve güzelliğinin artışını harekete geçirir...
🌹Peygamber Efendimiz sallallahualeyhivessellem de şöyle buyurmuştur ;
"Sizden biriniz kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz"
🌹[Buhâri, Îman,6]🌹
21 notes · View notes
yusuf-iri-yusufum-yusuf · 5 hours ago
Text
Gerçek iman sahipleri Allah'a şüphesiz bir şekilde inanır ve güvenirler. Günahlarının ve kusurlarının bağışlanması için dua eder, cehennem ile cezalandırmasın diye Allah'a yalvarırlar. Onlar başlarına gelenlere ve zorluklara sabrederler; özü sözü bir olup dürüst davranırlar ve sözlerini tutarlar; imanlarında samimi olup Allah'ın emir ve yasaklarına gönülden uyarlar; Rablerine yürekten bağlıdırlar; Allah'ın kendilerine verdiği nimet ve imkanları Allah rızası için ihtiyaç sahipleriyle paylaşırlar; seher vakitlerinde namazı uykuya tercih eder ve Allah'tan bağışlanma dilerler.
AL-İ İMRAN SURESİ; 16-17
RABBİM AYETLERİNİ OKUYAN ANLAYAN VE YAŞAYAN KULLARINDAN EYLESİN ...Selam ve dua ile Cumanız mübarek olsun
7 notes · View notes
ayten-ali · 8 months ago
Text
Tumblr media
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur :
" sizden biriniz beni çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz"
(Buhari, Müslim, Nesâî ve ibni Mace)
Selam ve dua ile
20 notes · View notes
teneres · 5 months ago
Text
Tumblr media
“İLAH” KELİMESİNİN ANLAM VE MUHTEVASI
بسم الله الرحمن الرحيم
Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…
İlah kelimesi “أَلَهَ/e-le-he” veya “أَلِهَ/e-li-he” fiilinden türetilmiştir. Kulluk edilen, kendisine yönelinen, tapınılan, azameti karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılan ve sığınılan, gibi anlamlara gelmektedir.
İbn Receb el-Hanbelî (rahimehullah) şöyle der:
“İlah, kendisinden korkulan, çekinilen umut beklenilen, talepte bulunulan, yüceltilen, sevilen, tevekkül edilen, dua yapılan, dolayısıyla kendisine itaat edip isyan edilmeyendir. Bu sayılanların tamamı Allah’a yapılır. Bunlardan bir tanesini yaratılmışa yapan kimse, Allah’a ibadette ortak koşmuş ve “Lâ İlâhe İllallâh” sözündeki ihlâsını bozmuş olur. Bu söylenilenlerden ne kadarı Allah’tan başkasına yapılırsa, o kadar Allah’tan gayrisine ibadet edilmiş olur.”[1]
Bu ve ilah kavramı etrafında yapılan diğer tariflerden anlaşıldığına göre ilah; kendisine ibadet ve itaat edilen varlıktır. Bu varlık Allah olabileceği gibi, Allah’tan başkaları da olabilir. Ama Allah’ın dışındaki diğer ilahlar sahtelik ve batıllıkla muttasıftırlar. Yani, Allah hak ve gerçek ilah iken, O’nun dışındaki ilahlar batıl ve sahtedirler.
ALLAH’IN İLAHLIĞINA (ULÛHİYETİNE) AİT BAZI ÖZELLİKLER
Allah Teâlâ’nın ilah olmasından kaynaklanan bir takım hususiyet ve özellikleri vardır. İslam âlimleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bu özellikleri şu şekilde açıklamışlardır:
HÜKÜM VERMEK
Bu Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin (ilahlığının) en belirgin özelliklerindendir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“İyi bilin ki, yaratmakta emretmekte yalnız O’na aittir.” (A’raf/54)
“Hüküm ancak Allah’ındır.” (En’am/57)
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf/40)
“Bilin ki hüküm ancak O’nundur.” (En’am/62)
“O (Allah) hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez.” (Kehf /26)
TEŞRİDE BULUNMAK (KANUN KOYMAK)
İlahlığın (ulûhiyetin) en belirgin özelliklerinden biriside; hiç şüphesiz ki teşri (yasa, kanun ve nizam) yapmaktır. Yaratmak nasıl ki Allah’a ait bir şeyse, yarattıklarına yasa ve kanunlar koyarak onları yönetmekte aynı şekilde Allah’a özgü bir şeydir. Haram ve helal sınırlarını sadece O belirler. Bir şeyin yapılıp yapılmayacağına ancak o karar verir. Bir şeyin iyi veya kötü olduğuna dair nihâi noktayı koyacak sadece O’dur. Birbirlerinin kalkıp bu yetkileri Allah’tan alarak kendi tekellerine geçirmeleri, Allah’ın en belirgin özelliklerinden birisi olan teşri vasfında O’na ortak olmaları demektir ve ilahlık iddiasıdır. Kimilerinin de bu meselede onlara destek vermesi, onları ilah olarak kabul etmeleridir ve şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri yapan (kanun koyan) ortakları mı vardır?” (Şura/21)
Bu noktada müminlere düşen, Allah’ın ve Rasulü’nün haram ve helal dediklerine içtenlikle bağlanmaları ve onlara karşı gelmemeleridir. Allah ve Rasulü bir işi helal veya haram demek sureti ile kanuna bağlandıktan sonra iman eden insanlar için seçim ve tercih hakkı ortadan kalkmış demektir.
“Allah ve Rasulü bir işi hükme bağladığında hiç bir mümin erkek ve hiç bir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapma hakkı yoktur.” (Ahzab/36)
YAPTIĞINDAN DOLAYI HESAP SORULMAMAK
Ulûhiyetin diğer bir özelliği de yaptığı işlerden ve verdiği kararlardan dolayı hesaba çekilmemektir. Hiç kimsenin Allah’a hesap sorma yetkisi yoktur. Ama herkes ona hesap vermek zorundadır. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurur:
“O, yaptıklarından (asla) hesap sorulmaz. Hâlbuki onlara (yaptıkları) sorulacaktır.” (Enbiya/23)
Her kim bu özelliğin kendisinde bulunduğunu iddia eder ve “kimse bana hesap soramaz” derse (dili ile söylemese bile) ilahlık iddia etmiş olur. Kimde bu özelliği ona verir ve onun bu iddiasını onaylarsa (dili ile söylemese bile) o kimseyi ilah edinmiş olur.
ZATI İÇİN SEVİLMEK
Bu da ilah olmanın kaçınılmaz niteliklerindendir. Zatı için sevilen yalnız Allah’tır. O’nun dışındakiler (kim olursa olsun) sadece Allah için sevilir. Her kim bu özelliği kendi nefsi için iddia eder ve kendisinin zatından dolayı sevilmesi, itaat edilmesi, sevgi ve düşmanlık gösterilmesi gerektiğini söylerse, ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Böylesi birisinin ortaya attığı bu iddiaya olumlu yanıt veren kimse de onu Allah’tan başka bir ilah kabul etmiş sayılır.
İnsanlardan öylesi vardır ki; Allah’ın dışında birtakım varlıkları Allah’a denkler/ortaklar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise çok daha kuvvetlidir. (Bakara 165)
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En'âm, 162)
ZATI İÇİN İTAAT EDİLMEK
Allah Teâlâ’nın ulûhiyetine has olan özelliklerden birisi de budur. Zatı için itaat edilecek yegâne varlık Allah’tır. O’nun dışındakiler O’ndan dolayı itaati hak ederler. Eğer Allah’a isyan varsa yaratılmışlara itaat yoktur. Allah’ın dışındaki varlıklara itaat edebilmemizin temel kuralı, O’na isyanın olmamasıdır.
ZARAR VE FAYDA VERMEK
Bu özellikte, Allah’a has olan diğer nitelikler gibidir. Zarar vermek veya fayda dokundurmak sadece Allah’ın elindedir. O’ndan başkalarının bu noktada hiç bir söz hakkı yoktur. Aksini iddia eden, kendisini ilahlaştırmış olur. Kimde onun fayda ve zarar verdiğine inanırsa, onu kendisine ilah edinmiş sayılır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, O’ndan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır (iyilik) dilerse, O’nun fazlını geri çevirebilecek hiç kimse yoktur. O,fazlını dilediğine verir. O, bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus/107)
Sayılan bu maddeler ulûhiyetin en bariz ve en belirgin özelliklerindendir. Bazı âlimler bu özelliklerin sayısını artırmışlarsa da, maksad hâsıl olduğundan dolayı bu sayılanlarla iktifa etmek uygun olanıdır. Daha fazla malumat isteyen, konu ile alakalı mustakil kitaplara müracaat edebilirler.
12 notes · View notes
mechul-bedevi · 3 months ago
Text
Allahu Teala'ya gerçek manada iman edip, Kuran'ı Kerim'i okuyup anlayan Mümin; gafil olmaz, boş/lüzumsuz işlerle uğraşmaz, gerek kendi gerekse diğer diğer müminlerin halini düşünerek hüzünlenir
8 notes · View notes
mirzablogg · 4 months ago
Text
www.bismillah.love
Ey Rabbim, ey Rabbim, Ey Rabbim!
Ey Mabudum, ey Seyyidim, ey Mevlam ve ey benim Sahibim! Meleklerin, semeklerin, Ay’ın, Güneşin, doğacak gerçek güneşlerin sahibi Sen’sin…
Ey varlığımı elinde tutan! Gecenin karanlığıyla varlığımı setredip istirahat için uyutan, bu Cennet ülkeyi bizim için vatan yapan Allah’ım! Uykumu derin, gafletimi kavi, yüreğimi katı eyleme! İslâm Ümmetine idrak, şuur, birlik, vahdet, meveddet, saâdet, basîret, iffet, merhâmet, nedâmet, meserret nasip eyle, günahlarımızı keffaretinle, merhâmetinle, âtifetinle, letâfetinle affeyle yâ Rab!
Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen, göz yaşlarımı lütfuyla silen, cümle âlemi kudret elinde döndüren, yetimleri güldüren, mazlumları sevindiren Rabbim! Garip kalan, garip yaşayan, sırtında Kur’ânını taşıyan gariplere yardım eyle!
Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan! Mutlak gınasıyla kalbimi dolduran, zerreden kürreye her varlığı rızkıyla doyuran Rabbim! Maddî ve mânevî rızıklarımıza bereket, Kur’ânî hizmetlerimize hareket nasip eyle…
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Hakkın, bin bir esmâ ve sıfatın, kutsiyetin, ehadiyyetin, Vahidiyyetin, Vahdâniyyetin, Samedaniyyetin hürmetine senden dileğim şudur ki: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle, fikrinle, ibâdet ve taatinle canlandır ve beni soyumla birlikte kendi hizmetinde, emrinde, himâyende, hıfzında tut, şerirlerin şerlerinden, insî ve cinnî şeytanların sosyal medyada kol gezen tuzak ve hilelerinden, nisa taifesinin şerrinden, câzibe ve fitnelerinden, göz ve gönül kaymasından, dil sürçmesinden, boş ve mâlâya’nî meşgûliyetlerden, zaman ve emek israfından, geçici ve fâni mahbuplardan, riya dolu amellerden, nefsimin, hevâ ve hevesimin evhamlarından, kötü arkadaş ve muzir dostluklardan muhafaza buyur Allah’ım!.. İhlaslı ve rızana muvafık amellerimi kendi indinde kabul buyur; öylesine ki, bütün amellerim, tefekkür ve zikirlerim, okumalarım, temâşa ve hayretlerim öylesine tecessüm etsin ki, her hâlim tek zikir şeklinde dâim ve bütün davranışlarım Allah ve Resûlü’ne layık bir imana, akideye, ilmî, amelî ve edebî müstakîm hayata dönüşsün…
Ey Seyyidim, ey güvenip dayandığım ve ey kendisine hallerimi sunduğum (Allah’ım)!
Uzuvlarımı, latîfelerimi Sen’in dinine hizmet yolunda güçlendir; sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver; senden korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öylesine bir ciddiyet ver ki, sana kulluktaki yarış meydanlarında, irşad ve tebliğ hizmetlerinde sana doğru koşayım ve rızana ulaşayım. Yakîn ehlinin korktuğu gibi Sana yaklaşayım ve Sen’den öyle korkayım.
Allah’ım! İslâm’a ve Müslümanlara kötülük yapmak isteyenlere fırsat verme; kurdukları tuzakları başlarına ve aleyhlerine çevirerek Âlem-i İslâm’a sevinç ve ferah bahşeyle..
Yüzümü sana çevirdim ve ellerimi sana açtım; izzetin hakkına duamızı kabul eyle ve arzularımıza ulaştır; fazlın ve kereminden ümidimizi kesme; bizi, insî ve cinnî düşmanlarımızdan koru.
Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan! Bizlere merhamet eyle.
Ey nimetleri tamamlayıp yayan, ey zorlukları defeden! Ey karanlıklarda dehşete kapılanların nuru! Dehşetimizi hayrete, itaate, ibâdete; zorluklarımızı sevinç ve meserrete tebdil eyle…
Gelecek nesillerimizin gönüllerine iman, Kur’ân ve Resûlullah sevgisini bahşeyle…
Okullarımızı süfyanizmin, darvinizmin, siyonizmin bela ve tuzaklarından muhafaza eyle…
Hz. Muhammed (s.a.v) ve Ehli Beyt’ine salât ve selâm eyle…
https://www.bismillah.love/ey-rabbim-ey-rabbim-ey-rabbim/
12 notes · View notes
derdiderun · 9 months ago
Text
Tumblr media
İşgalci İsrail’in, Gazze’de bir evi bombalaması sonucu şehit olan bir Filistinlinin yazdığı yazı:
“Bu topraklarda yaşayan ve şehadete erişemeyen kaybetmiştir."
-Onlar kazandı, biz kaybettik!-
27 notes · View notes
elfin-blogg · 5 months ago
Text
Ben kimsenin 2. Seçeneği olacak kadar şerefimi düşürmedim. boş bi umut olmadım kimseye. Zorla olan hiçbir şeyi hayatımda tutmadım.Küçük bir çiçekle mutlu olabilen bir insanım. Azın kıymeti yokluktan, sevenin kıymeti anlaşılmaktan, sevilenin kıymeti de kabul edilmekten belli olur. Bahaneler yalnızca sevmeyen ve sevdiğini sananlar içindir.. Zorla güzellik olsun diye ısrar eden biri hiç olmadım. Çünkü özel şeyler en özel gördüğü özelinde değer bilinir. Hiç birşeyim bu yüzden sıradan olmadı. Beni ben yapan bu düşüncelerim.önemli olan şey ALLAHA BAĞLANMAK, Sevdiği kuluna da gönül bağıyla bağlı kalmak, bağımlı olmak değil. Çünkü SEN GÖNLÜNÜ ALLAHA VER, ALLAH GÖNLÜNE GÖRE EN HAYIRLISINI VERİR. Mutlu olduğum bi anda kalbime hüzün düşünce, seninde birden dara düştüğünü hissedip, Avuçlarımda dua olup da ismini ve sıkıntıların için Allah'a hayrına dualar ediyorum. Çünkü senben olmadık. BİZ OLDUK, AYRI BEDENLERDE YAŞAYAN RUHİKİZİYİZ. Elhamdülillah Hakkın hikmet ve hidayet yolunda, ASIL HEP OLMAK İSTEDİĞİ ELİFİ BULDU. Sen Rabbimin bana bi armağanı oldun, her halin, herşeyin bana bi şifa ve ders oldun. Sabrım bile sevgime hayran sonsuzum.. Kişi sevdiği ile beraberdir. Allah sabredenlerle beraberdir ☝️Masum şeylerin kıymeti fani ömürlük kadar kalmamalı. Biliriz ki gerçek olan şeyler NET OLMAKTA GEÇER.Doğru olanı yapmakta akıl ve kalp arasında, açılan sabır Savaşı'nın sonucuna bağlı.PEKİ YA ALLAH SÂFİ KALPLE SEVENLERIN YANINDA OLMASI. ALLAHTAN UMUT KESİLMEZ YA , BİR ONA SIĞINDIM ONA GÜVENDİM, ONA TEVEKKÜL ETTİM. Ve HERŞEYİ GÖZE ALACAK KADAR SAFİ SEVEN VE NE O OLACAKSA HAYRIMIZA OLCAK DİYE ALLAHA TEVEKKÜL ETMİŞ, ALLAHIN BİR KULUYUM. YA RABBİM GÖNLÜMÜZE NASİP ETTİĞİN SEVDA ATEŞİ HAYIRSA BÜTÜNÜMÜZE SEN KOLAY EYLE. BİRBİRİMİZE DUYDUĞUMUZ MUHABBETİ ÖLÇÜLÜ VE DENGELİ EYLE, SENİN SEVGİNİ SENİ SEVENLERİN SEVGISİNİ GÖNLÜMÜZE SEVDİR, VE SENİ SEVENLERLE DÜNYADA DOST, AHİRETTE CENNETTE YOLDAŞ, PEYGAMBER EFENDİMİZE KOMŞU EYLE AMİN🥲🤲 Allah'ım razı olacağın dualarını gönlüme ilham eyle, ve beni ondan razı eyle. HER SABAH YANINDA HELALİN OLARAK UYANMAYA, SANA DERİN SAYGI İLE HOŞGÖRÜYLE SEVGİMİ GÖSTERMEYE, DÜŞSEK DE BİR KALKSAK DA BİR OLMAYA BENDE VARIM SENİNLE . SADECE ALLAHA GÜVEN VE HAYALLERİNİN GERÇEK OLACAĞINA İNAN VE ÇABALA Kİ ZORLA ELDE EDİLENİN KIYMETİYLE YAŞAMAYA, ÇÜNKÜ BU DÜNYAN AHİR ZAMANA, BİİZNİLLAH CENNETE DEK KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR ☝️♾️ Ölümsüz olan Ruhları sevenlere ne mutlu. ALTIN, USTASINDA DEĞER GÖRÜR, IŞILDAR 🌟
ALTININ DEĞERİ BELLİDİR KİMSEYE ALTIN OLDUĞU İÇİN ISPAT ETMEYE DAHİ, GEREK DUYMAZ.SENİN SEVGİNİ, SENİ SEVENLERİN SEVGISİNİ GÖNLÜMÜZE SEVDİR VE NASİP EYLE, DOSTLARINI ÖMRÜMÜZE YOLDAŞ EYLE, SONUMUZU DOSTLARINLA CENNET EYLE YA RABBİM 🤲🥲 AMİN. Allah'ım kalbime öyle güzel iman nuruyla aydınlatki beni görenleri Senin sevgine ulaşmasına vesile olayım 🤲amin
17 notes · View notes
saliha-biri · 10 months ago
Text
Tumblr media
İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak Kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız.
Allah gerçek bir va'dde bulunmuştur.. Kimdir sözü Allah'ınkinden daha doğru olan? (Nisâ 122)
29 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Tarih 1919. #Kahramanmaraş işgal altında.
Fransız General Guvernörs Andre işgali kutlamak için bir akşam Maraş'ta bir balo düzenler ve Ermeni kızını dansa davet eder.
Fakat Ermeni kızı:
-"Kaledeki TÜRK Bayrağı inmedikçe sizinle dans edemem" deyip teklifi geri çevirir.
Bunun üzerine General askerlerine:
-"Kaledeki o bez parçasını indirin" diye alçakça bir emir verir.
Ertesi gün yani Cuma günü Maraşlılar kaledeki
- TÜRK Bayrağının indirilip yerine Fransız bayrağı dikildiğini görürler.
Halk üzgün ve çaresizdir.
Derken Cuma ezanı okunur ve halk ulu camide toplanır.
Sinirler gergin, herkesin morali bozuktur.
Caminin İmamı Rıdvan Hoca, Cuma Hutbesi için minbere çıkar ve cemaatin şaşkın bakışları arasında;
- -- TÜRK Bayrağını🇹🇷 eline alıp şöyle der:
-"Ey Cemaat, minbere Cuma Hutbesi için çıkmadım bilesiniz.
Cuma namazı hür insanlar için farzdır.
Kalesinde kendi bayrağı dalgalanmayan bir memlekette Cuma Namazı kılınmaz.
Önce bayrağımızı yeniden dalgalandıralım sonra namazımızı kılalım" der.
Bir anda camide tekbir sesleri yükselir.
Halk bu duygu ve cesaretle kaleye hücum eder.
Fransız askerleri korkudan ne yapacağını şaşırır, bayrağımız tekbir sesleriyle yeniden göndere çekilir.
Halk o gün Cuma Namazını kalenin burcunda kılar.
Tamamen gerçek ve tarihimizde benzeri olmayan bu olay sayesinde halkın milli bilinci uyanmış;
... "Silah gücüyle inen bayrağımız 🇹🇷, iman gücüyle yeniden dalgalandırılmıştır."🇹🇷
Allah Rahmet Eylesin mekanı cennet olsun 🇹🇷
.....
The date is 1919.
#Kahramanmaraş is under occupation.
French General Governor Andre organizes a ball in Maraş one evening to celebrate the occupation and invites the Armenian girl to dance.
But the Armenian girl said:
"I cannot dance with you unless the Turkish flag in the castle comes down" and turned down the offer.
Thereupon, the General gives a vile order to his soldiers:
-"Take down that piece of cloth from the castle."
The next day, Friday, the people of Maraş see that the Turkish flag in the castle has been taken down and the French flag has been erected in its place.
The people are sad and helpless.
Then the Friday call to prayer is recited and the people gather in the grand mosque.
Nerves are tense, everyone is in a bad mood.
The Imam of the mosque, Rıdvan Hodja, goes up to the pulpit for the Friday Sermon and, amidst the astonished looks of the community, he takes the TURKISH Flag in his hand and says:
-"Hey Community, you should know that I did not go up to the pulpit for the Friday Sermon.
Friday prayer is obligatory for free people.
In a country where its own flag does not fly in its castle."
"Friday Prayer is not performed.
First, let's wave our flag again and then perform our prayer," he says.
Suddenly, takbir sounds are heard in the mosque.
With this feeling and courage, the people attack the castle.
The French soldiers are afraid of what to do, and our flag is raised again with the sounds of takbir.
On that day, people perform the Friday Prayer in the bastion of the castle.
Thanks to this completely real and unique event in our history, the national consciousness of the people was awakened and ;
..."Our flag, which was lowered by the power of arms, was raised again by the power of faith."
Rest in peace!
26 notes · View notes
saklinotlarim · 10 months ago
Text
GERÇEK MÜMİN KİMDİR? #iman #islam #allah #din #dua #ahiret #namaz
12 notes · View notes
etaali · 13 days ago
Text
Tumblr media
🔸Bunun üzerine Musa da asasını yere attı, asa, hemen onların uydurdukları şeyleri yutmaya başladı. (Şuara 45)
✨Yahya Sinvar da asasını attı. Netice yine aynı oldu. İman getirmek isteyenler iman getirdiler, kâfir kalmak isteyenler küfründe sabit kaldılar.
✨Yâni o zamanda, bu zamanda tarafları iyice birbirinden ayırıp belirginleştiren ve herkesin gerçek kimliğini ortaya çıkaran ayetler hep vardı ve var olmaya devam edecektir ki hakikati arayanlara yol göstersin ve yalancıları ortaya çıkarsın.
3 notes · View notes