Text
Kalp bir sevgili de "Sükûnet" bulunca,
Başkasıyla "Vuslât"ın peşine düşer mi.....!
Önemli olan sevmek, ve sevdiğine sevdiğini hissettirmek!
Gönül kimi severse güzel odur demişler!
Ne güzellik ne çirkinlik ne zayıflık ne şişmanlık!
62 notes
·
View notes
Text
IYI GECELER ARKADAŞLAR
Seninle birlikte bir gün çay içmeliyiz,
çünkü çayın huzurundaki yalansız ve sade bakışlarına ihtiyacım var.
Gitme demiyorum, yine git.
Nasılsa gittiğin her yere benden bir parça götüreceksin.
Biliyorum üzüldüğün anlarda olacak, üzüleceksin ve hayatın çemberinden çıkmak isteyeceksin.
Benim başıma da geldi bunlar, üzüldüm, çıkmak isteğim hayatın, aslında benim olmadığını öğrendim.
İşin acı yanı ise, bir fiil hala seni sevmeye devam ettim.
Seninle birlikte bir gün çay içmeliyiz, senin gözlerine bakıp, en suskun çığlıklarımı bağırmalıyım sana, seni anlatan o bakışlarımı ve seni karamsar bırakan o insanları bir bir öldürmeliyim mesela…
Kalbindeki insanlardan başlayabilirim bu işe, bir şiir yazarım, muska olur onlara ve hayatlarında görmedikleri bir sevgiyle seni severim, kahrolur onlar bu defa.
Sevmek dünyayı güzelleştirir ve utanma ile birleşirse birde, dünyanın en insanı güzeli odur bence…
Güzellik ürünleri insanı güzelleştirmez, cildi güzelleştirir, sevmektir insanı güzelleştiren. Bak bunu kimse bilmez.
Sadece bir göz kırpman yeterli bana, o insanları öldürmem için.
Biliyorum suç bunlar,
ama bana bakarsan sevdim bende, benim suçum daha ağır ve daha berbat.
Bir öğrenci suskunluğu var üzerimde, kurtulmam an meselesi, yardım et, yar'am ağır.
Yaramaz çocukların yarası gibi hem de, acı veriyor bana, acılarımla bırakma beni, yazamıyorum artık sana, seni anlatan cümlelerim sona erdi.
Bak yineliyorum, gitme demiyorum sana, yine git.
Ama gittiğin her yer buradan daha berbat.
İnan bana..
Gel kurtar bendeki seni, öyle git.
Çünkü ben bana yetmiyorum, yetemiyorum, birde sen varsın, inan senin yükünü taşıyamıyorum.
Yardım et…
Çünkü ben, seninle bir ömür çay içmek istiyorum.
Allah'ım büyüksün, lütfet.....
55 notes
·
View notes
Text
🗣️ Son Söz
Yaşam söz ile başlar, söz ile biter
Yaşam nefes almakla değil, söz ile başladı
Söz ile şekil aldı
Herkesin dilinde söz ile bitecek
Bir nefestir söz
Nefes aldıranı da var, nefes keseni de
İstekli olur sözler
Yeri gelir söz kötü niyetin diline dolanır, yeri gelir iyi niyet amaçları için eylemin yanında sözü de kullanır
Çoğunluk niyeti sahih olmayan söze aldanır
İnsan genellikle yanlışa yaslanır
Yaşamdan dersini insan böyle alır
İnsan olan yaşamdan ders almadan mı yaşlanır
Sözü olmayanın boşluğunu dünyada madde doldurur
Kafa boş, kese şiştir
Söze bakarsınız söz mü diye, söyleyene bakarsınız söyletenin sözcüsü mü diye
Sözleri ve insanları böyle ayıklayan insan mı kaldı!
Sözün harekete geçirdiği duyguların esiri olanlar kötü söze yemdi
Ve yaşam son sözünü söyleyene kadar söz ile yoluna devam edecek
Söz odur ki son sözün söylendiği ana kadar insanlığın dilinden iyilik ve güzellik yolunu açmak adına düşmesin
Söz vardır, söz vardır
Kimi köz olur insanın yüreğini yakar
Dil yarası yüreğe dokundu mu şifası zaman alır
Söz, söz olursa hakikat meclisinde de söz olur
Söz, söz olmazsa yalan diyalektiğin ağzında giz olur
Manayı sözlerle çözer ozanlar
Her sözü işlerine nasıl gelirse öyle anlar sazanlar
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#son söz#parlamak#yıldız#zifiri karanlık#örtü#örtmek#karanlık
3 notes
·
View notes
Text
Osmanlı Akıncı Bülent
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
🌷🌍🌷💗⭐🌙💗🌙🌙🌙💗⭐🌙💗🌷🌎🌷
🕋⏰👉💦"İNSAN BİR YOLCUDUR"💦👈⏰🕋
🌷🌍🌷💗⭐🌙💗🌙🌙🌙💗⭐🌙💗🌷🌎🌷
“İnsan bir yolcudur. Sahavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”
Hayat bir imtihandır.
Dünya dershanesinin en şuurlu talebesi insandır. Beşikten mezara kadar ilim okuyup öğrenmeye muhtaç olan insamn hayat kitabı Kur’ân-ı Azîmüşşan’dır. İnsan onu okumaya, emir ve yasaklanna göre hayatını düzenlemeye mecburdur. Zira bu dershanenin yegâne kitabı odur. Kabir kapısından içeri girince bütün sorular ondan çıkacaktır. Kur’ân’ı bilmeyen ve yaşamayan, imtihanda başarılı olamaz; geçer not alamaz!
Dünya mektebinin ebedî muallimi Hz. Muhammed’dir (sav). O’nu tanımayan, sevmeyen, Sünnet-i Seniyye’sine uymayan, îman diplomasını sağlam elde edemez! Herkes Allah Resülü’nü dinleyip O’na itaat etmeye muhtaçtır. Bu imtihan salonu olan dünyaya gelen herkes Kur’ân’ı okuyacak, O muallim-i ekberi dinleyecek, O’nun hakîkî varisleri olan âlimlerden bilmediklerini sorup öğrenecek, geçer not almaya çalışacaktır.
Emrimize verilen, hizmetimize sunulan herşey imtihanda faydalanacağımız birer malzemedir. Mal, mülk, çoluk, çocuk, varlık, yokluk, güzellik, çirkinlik hep imtihan içindir. Bu hakikate işaret eden Kur’ân-ı Kerim şöyle buyurur: "Va’lemû ennemâ emvâlüküm ve evlâdüküm fitneh." Yâni: "Biliniz ki, mallarınız da, evlâtlarınız da ancak birer imtihandır."
"İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak, rahat ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaretle ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gönderilmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür,"
"İnsan bir yolcudur. Sahavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder."
Her iki hayatın levazımatı Mâlikü’l-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat insan o levazımatı cehlinden dolayı tamamen bu fânî hayata sarfediyor. Halbuki ömür sermayesinden en az onda birini dünya hayatına, onda dokuzunu sonsuz hayata sarfetmek gerektir. Aldanmakta fayda yoktur.
"Dünya madem fânîdir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Halân ve Kerîm bir müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem ‘"Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahâ’ sınınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.
Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın. Âhiretini dünyaya feda etmesin. Hayat-ı ebediyyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın. Mâlâyânî şeylerle ömrünü telef etmesin. Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saâdet-i ebediyeye girsin."
Aziz mü’minler! "Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı îman ile hayatlandınnız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz."
Unutmayınız ki: Hayatı veren Allah’tır ve hayatı rızıkla idame eden de O’dur ve levazımat-ı hayatı ihzar eden yine O’dur ve hayatın âlî gayeleri O’na aittir ve mühim neticeleri O’na bakar. Yüzde 99 meyvesi O’nundur. İnsan vazifesini istikametle yaparsa bu fânî hayatta bakî bir hayatı kazanır. Zira kâinatın ruhu, nuru, mâyesi, esası, neticesi, hülâsası hayattır. Hayatın hayatı da dindir, îmandır. Din bir imtihandır. "Ticaret ve memuriyet için mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar, ticaretlerini yapıp vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâl’ine dönecekler ve Mevlâ-yı Kerîm’lerine kavuşacaklar. Yâni: Esbap dağdağasından ve vasıtaların karanlık perdelerinden kurtulup Rabb-i Rahîm’lerine makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya herkes kendi Hâlık’ı ve Mâbud’u ve Rabb’i ve Seyyid’i ve Mâlik’i kim olduğunu bilecek ve bulacaklar."
İnsanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihata etmiş fikirleri ve ebedî saadetlerinin nevilerine yayılmış arzulan gösterir ki: Bu insan ebed için yaratılmıştır ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misafirhanedir, bir diyar-ı gurbettir. Ve âhiretine bir bekleme salonudur.
Ey insan! Senin iktidarın kısa, bekan az… Yâni burada az duracaksın! Hayatın mahdut, ömrünün günleri mâdud ve herşeyin fânîdir. Öyleyse şu kısa, fânî Ömrünü fânî şeylere sarfetme ki fânî olmasın! Bakî şeylere sarfet ki bakî kalsın!
"Ayâ bu insan zanneder mi ki başıboş kalacak? Hâşâ! Belki insan ebede meb’ustur ve saâdet-i ebedîyeye ve şekavet-i daimeye namzettir. Küçük büyük, az çok her amelinden muhasebe görecek! Ya taltif veya tokat yiyecek!"
Fahr-i Cihan Efendimiz îkaz ediyor "Her kul hangi amel, iş ve hayat üzere ölürse o amel üzerine dirilir." Veyahut, "Yaşadığınız gibi ölür, öldüğünüz gibi dirilir, haşrolursunuz!"
Rabbim cümlemizi hayat imtihanında muvaffak eylesin,
Âmin.... Âmin.... Âmin....
Osmanlı Akıncı Bülent Der'ki
Elhamdúlîl'Allah Ne Mutlu Müslümanım Ve Müslüman Türk'üm Diyene....!
Lütfen Dikkat....!
Ey Yolcu Dur....! Önce Gönüldostlarını Tanı Ve Öyle Geç....!
Osmanlı Akıncı Bülent
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
3 notes
·
View notes
Text
BİRBİRİNE KARŞIT ATASÖZLERİ .
1. ‘damlaya damlaya göl olur’ / ‘taşıma suyla değirmen dönmez’
2. ‘iyi insan lafın üstüne gelir’ / ‘iti an çomağı hazırla’
3. ‘bir elin nesi var iki elin sesi var’ / ‘nerde çokluk orda bokluk’
4. ‘fazla mal göz çıkarmaz’ / ‘azıcık aşım ağrısız başım’
5. ‘ kervan yolda düzelir’ / ‘balık baştan kokar’
6. ‘söz gümüşse,sükut altındır’ / ‘sükut ikrardan gelir’
7. ‘harama uçkur çözülmez’ / ‘güzele bakmak sevaptır’
8. ‘iki gönül bir olunca samanlık seyran olur’ / ‘iki çıplak bir hamama yakışır’
9. ‘bülbülün çektiği dili belası’ / ‘bilmemek ayıp değil sormamak ayıp’
10.. ‘eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir’ / ‘ye kürküm ye’
11.. ‘eğri otur doğru söyle’ / ‘doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’
12. ‘düşenin dostu olmaz’ / ‘dost kara günde belli olur’
13. ‘ava giden avlanır’ / ‘atın ölümü arpadan olsun’
14. ‘erken kalkan yol alır ‘ / ‘acele işe şeytan karışır’
15. ‘birlikten kuvvet doğar’ / ‘körler sağırlar, birbirlerini ağırlar’
16. ‘tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır’ / ‘lafla peynir gemisi yürümez’
17. ‘gün ola harman ola’ / ‘perşembenin gelişi çarşambadan bellidir”
18. ‘ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol’ / ‘hocanın dediğini yap, yaptığını yapma”
19. ‘iyilik yap denize at’ / ‘merhametten maraz doğar”
20. ‘zararın neresinden dönülse kardır’ / ‘gelen gideni aratır”
21. ‘yüzü güzel olanın huyu da güzel olur’ / ‘yüzü güzel olanı değil huyu güzel olanı sev”
22. ‘akıl akıldan üstündür’ / ‘aklın yolu birdir”
23. ‘el elden üstündür’ / ‘alet işler el övünür”
24. ‘acı patlıcanı kırağı çalmaz’ / ‘yaşın yanında kuru da yanar”
25. ‘zorla güzellik olmaz’ / ‘zora dağlar dayanmaz”
26. ‘öfke baldan tatlıdır’ / ‘öfke ile kalkan zararla oturur”
27. ‘işleyen demir ışıldar’ / ‘insan yedisinde neyse yetmişinde de odur”
28. ‘fazla mal göz çıkarmaz’ / ‘azı karar çoğu zarar”
29. ‘insan kıymetini insan bilir’ / ‘insanoğlu çiğ süt emmiş”
30. ‘anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al’ / ‘beş parmağın beşi birbirine benzemez”
31. ‘olmaz olmaz deme, olmaz olmaz’ / ‘iş olacağına varır”
32. ‘eski dost düşman olmaz’ / ‘güvenme dostuna saman doldurur postuna”
33. ‘harama el uzatılmaz’ / ‘ üzümü ye bağını sorma..
12 notes
·
View notes
Text
az önce bir kabe videosu ile karşılaştım. kabe'yi görür görmez hissettiği o duyguyla secdeye kapanan bir teyzenin videosu. direkt kendime döndüm, ilk gittiğimde hissettiğim ana gittim.. şu anda da gözlerimi kapatıyorum ki o hazzı tekrar anımsayıp yaşayayım. tarifi imkansız, asla dünyadaki bu sayılır sözcüklerle dile getirilemeyecek kadar manalı, derin, gözlerden yaş süzdüren, kalbi durdurabilecek güzellik ve ihtişamda, gerçekten orda olduğunuza inandıramayacak boyutta mübarek, gözlerinize inanamayacağınız kadar fevkalade bir güzellik.
gördüğüm ilk anda ve o'na, o ana yürürken yavaş yavaş. yakınlaştığımızı dile getiren hocayı duyunca ani şok yaşamayayım diye gözlerimi kapayarak yürüdüğümü hatırlıyorum. sadece ekranlardan gördüğüm kutsalımın dibindeydim. sakin sakln gözlerimi açtım aman Allah'ım dedim ben burda mıyım yoksa bir rüyadan ibaret mi tüm bunlar. ellerim gözlerimde kapatıp tekrar açtım evet rüya değildi. ben hayatımda hiçbir şeyden, gördüğüm herhangi bir şeyden bu denli etkilenmemiştim. idrak edene kadar yaşadığım efsunlu hali kelimelerle anlatamam. nerde olduğuma vakıf olduktan sonra aklıma gelen ilk şey "kabe'yi ilk gördüğünde bana da dua et" diyenlerdi. tek kişiyi dahi unutturmuyor Allah hepsini takır takır sayıyorsunuz.. ilk gidişimde istanbul'da havaalanında yanıma bir kadın gelmişti, kutsal topraklara gittiğimizi anlayıp. sordu da umreye mi gidiyorsunuz diye. evet dedim. lütfen anneme dua edin çok hasta iyileşmesi için ona dua edin dedi. biz ulaştık ilk medine sonra mekke. hangi gündü bilmiyorum ama tam namazda secdede iken o kadın geldi gözümün önüne ve ona o an secdede dua ettim.. çok tuhaf şeyler yaşıyor insan orda. doğa üstü olaylar. ama yaşadım 🥺 neyse.
sabah sabah gördüğüm bir video nerelere, nelere seyahat ettirdi. Allah nasip etti birden fazla gitme olanağım oldu ve her gittiğimde aynı derin duygularla gidip geri geldim. duam odur ki hepinize nasip olsun. Allah gitmek isteyen herkese defalarca gitmeyi ve hakkıyla yapıp geri dönmeyi nasip etsin. istemeyene de isteme, yoluna düşme hidayeti versin. isteyin inanın olur.
11 notes
·
View notes
Photo
. "Masal bitince sende ne kalırsa masalın anlattığı odur." syf.11 . "Ben kendimi bilmiyorum. Buna deli oluyorum bazen. İyi miyim ki ben? Kötü müyüm yoksa? İnsan bilir mi bunu, insan düşünür mü bunu? Çiçeğe bakınca çiçekleniyorum ama taş da çok. Her yer kaya." syf.43 . "Mevzu aşk denen kuleyse o kuleye önce o çıkmış. Mevzu aşk denen kuyuysa o kuyuya önce kendi düşmüş. Bu yüzden ah etmiş." syf.124 . "kim kime bakıyor belli olmaz ya. Öyle derler. Sen bahçendeki ağaca baktığını zannedersin, bahçendeki ağaç sana bakar, derler. Sen tarlandaki ekine bakıyorum dersin, tarlandaki ekin sana bakar asıl, derler." syf.189 Bir Güray Süngü kitabına başlamak büyük ırmaklardan bile heyecanlıdır. Dilini, üslubunu, anlatısını az biraz tahmin edebilirsiniz ama nasıl bir hikâye ile karşılaşacağınız meçhuldür. Büyük Irmaklardan Bile, dünyaya taze düşmüş insanların üç masalıyla ayrılıp, dünyanın insanların eline düştüğü zamanlarda birleşen distopik bir roman. Ne güzellik gelirse gökten düşüyor bir ırmak kenarına, ne kötülük gelirse insan taşıyor Yüksek Ülke'lerden. İlk alıntıda diyor ya yazar, "Masal bitince sende ne kalırsa masalın anlattığı odur." diye. Bana bu masalsı romandan dünyaya düşmüşlük kaldı. #güraysüngü #büyükırmaklardanbile #ketebe #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri #roman https://www.instagram.com/p/Clox2KqtAfA/?igshid=NGJjMDIxMWI=
6 notes
·
View notes
Text
Bursa Ulu Cami... Bir başka güzel.
#bursaetkinlik#bursaulucami#bir#bir başkadır#rivayet#odur#Hızır#aleyhisselam#cuma#günleri#bursa#ulu#camide#tarih#güzellik#maneviyat#şehir#city#beatifiul#cennet
5 notes
·
View notes
Text
Birgün bir kurguya tav olursun ve dersin ki "evet ben hayatın anlamını buldum." sonra hayat sana bunun biten bir şey olduğunu hatırlatır. Tıpkı içip bitirdiğin bir bardak su gibi. Bir çiçeğe çok güzel olduğunu 50 kez ifade edebilirsin. Ama 51. seferde o güzellik sadece otomatik bir alışkanlık halini alır. Ezberden bir kabule dönüşür. Dogmalar gibi aynı...
Bir yaratıcı yaratırız ve onun cennetine layık olmak için geceyi gündüze katarız. Gece gündüzle buluştuğu sıradan bir günde bu yolcuğun aslında bir başka döngüsel otomasyon olduğunu keşfederiz. Hayat bize anlamsız gelir. Derin bir nihilist buhrana düşer, tüm renkleri solduruveririz.
Ben kendi buhranımı yakın zamanda yeniden yaşadım. Yaşamım bir hayali resimden bir boşluğa savruldu. Kendi yarattığım küçük cennetten düşüverdim bir süreliğine. Boz ve kurak çölde kaybettiğim kendimi aradım durdum. Bulduğum yıkık dökük bir geçmiş resmiydi.
İnsan geçmişi değiştirebilir mi? Bazen bu soruyu sorduğumda aklıma tuhaf fikirler gelir. Geçmiş kafamın içinden başka bir yerde değildir. Onu en az gelmemiş gelecek kadar gerçekçi bulurum deneyim flulaştıkça içeride.
Yarını dünden ayıran nedir? Peki tanrıyı insandan ayıran nedir? Cenneti dünyadan ayıran neyse odur galiba...
Kafam çok güzel.
#mood#deneme#art#edebiyat#edebi yazılar#yazı#alıntı#blog#felsefe#güzel sözler#makale#nihilist#hayatın anlamı#anlamlı sözler#anlam#cennet#cehennem#tanrı#zaman
11 notes
·
View notes
Text
“Fâni varlıklarda görülen güzellik, ilâhî güzelliğin iğreti olarak onlara aksetmesinden ibarettir. İğreti güzelliklere bakma da, sen onun aslını, yani güzelliği vereni ara!
Güneşin duvara düşen nuru, yine güneşe gider. Sen duvara düşen nura değil de o nuru düşürene, yani güneşe git. Sana layık olan da odur.
Mademki oluktan su akmadı, yani güzellerden vefa görmedin, bundan sonra suyu sen göklerden elde et".
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (k.s), Mesnevi (c.3, 550.558).
11 notes
·
View notes
Text
youtube
Allah güzeldir, güzeliği sever. (Hadis)
Şu hayat gailesi ve maişeti içinde ekseriyetle bir kenara itelediğimiz güzellik mefhumunun Müslim'de geçen bir hadiste yer aldığını öğrenince, islamın incelikle mukayyet bir din olduğuna dair bakışım daha da kuvvetlendi. "Biz insanı en güzel şekilde yarattık." ayeti başka bir ihataya evrildi. Demek bu bize hilkatimizden tevarüs ediyor. Belki fıtri.. Her ne kadar izafi idiyse de... Bununla birlikte de bir mesuliyet bilinci...
Allah her işte güzelliği farz kılmıştır. (Hadis)
Misal birine dini telkin ederken.. Yahut, bir işe azmi cezmi kast eylemeye yönledirirken... Tıpkı Cahit Zarifoğlu'nun Kemal Sayar'a yazdığı mektubundaki gibi...
Kemal Sayar "Dünyaya Geldim Gitmeye" kitabında hadiseyi şöyle naklediyor;
"Ortaokuldaydım, bir yaz Ankara Etlik'te gittiğim caminin kütüphanesinde takılan gençler, kendi aralarında "Gidelim Cahit Bey'i ziyaret edelim," diye konuşuyorlardı. "Beni de götürür müsünüz? dedim," Olur, " dediler. Beni de yanlarında götürdüler. Zarifoğlu, İspanyol ve onun ihtirasıyla ilgili bir mektuptan bahsetti. Mektubun dergide yayımlanması için tercümesine ihtiyaç varmış. O sırada o ağbeyler talip olmadı. İşleri vardı. Ben atıldım, "Yaparım," dedim. Zarifoğlu da bu genç talebeye güvendi, "Yap getir bakalım," dedi. Ben iki-üç gün çalıştım, tercümeyi yaptım. Ertesi ay imzamla Mavera dergisinde yayımlandı. Benim imzamla yayımlanan ilk şey odur. Sonra ben o tanışıklığın verdiği cesaretle Cahit ağabey'e şiirlerimi gönderdim. Bana o kadar güzel, taltif edici, yüreklendirici bir mektup yazdı ki... Onu saklayamadım, bir yerlerde kayboldu, ne zaman aklıma gelse çok üzülürüm. Daktiloyla yazılmış, şık bir mektuptu. Benim o dönem sakallarım yeni çıkmaya başlamıştı, uzatıyordum. Mektupta,
'Sana verdiğim o tarakla sakallarını tara, onların her birinin altında kaç tane melek sana dua ediyor. 'diye yazmıştı. "
*
Fonda Furkan Özdemir'in seslendirdiği şiirde Kemal Sayar, " Her aşk bulunduğu kalbin şeklini alır. " diyor.
O halde Allah gönül güzelliği lutfetsin de dünyevi remzi de uhrevi şekli de ve dahi aşkı şevki de güzel olsun...
40 notes
·
View notes
Text
Yâ Fettâh - اَلـْـفـَتَّاح Celle Celâluhû
(Hayır kapılarını açan): O hayır ve güzellik kapılarını açan, imkânlar ikram eden yüce yaratıcımızdır.
Kullarına rahmet kanadını açan ve her türlü müşküllerini çözüp kolaylaştırandır. Her türlü sıkıntıyı gideren rahmet, rızık kapısı açan odur.
Allah'u Teâla kullarına rahmet ve rızık kapılarını ardına kadar açan, zorlukları da kolaylaştırandır.
Allahümme salli ve sellim ala seyyidina ve nebiyyina ve habibina Muhammedin fil evvelin.
Manası:
“Ey Allah’ım, Efendimiz, Peygamberimiz, sevgilimiz olan Muhammed ﷺ' üzerine rahmet eyle, salat ve selam eyle.” Amin
7 notes
·
View notes
Text
Cennette nasıl bir fizik var?
Thomas Mann, Mario ile Sihirbaz'da, “Özgürlüğe yönelen irade boşluğa düşer..." diyor. Fakat 'irade' konusuna gelmeden önce dikkatini başka bir hususa çekmek istiyorum. Michio Kaku'nun Einstein'dan Ötesi isimli kitabında anlatılan birşeye. Muhtemel kıyamet senaryolarından birisine. Evet. Orada, "Evrenimiz dengesiz mi?" başlıklı bölümde söylenenlere bakınca, fiziğin de bir açıdan kıyameti öngördüğünü kavrıyoruz. Hatta bu kıyameti 'kainattaki tüm atomları kapsar şekilde' geniş düşünebildiklerini anlıyoruz. Neyse. Lafı uzatmayayım arkadaşım. Yerinden aktardığımda meramım billurlaşacak. Her hayrın başı 'Bismillah' diyelim: "(...) GUT ve süpersicim kuramları dünyanın buharlaşmasından daha büyük bir felakete işaret etmektedir. Fizikçiler maddenin daima en düşük enerji durumunu (boşluk durumu olarak adlandırılır) aramaya çalıştığını öngörürler. Örneğin: Daha önce anlatıldığı gibi su daima yokuş aşağı akmaya çalışır. Bununla beraber, eğer bir nehrin üzerine baraj kurarsak, durumu değiştirmek mümkündür. Barajın arkasında biriktirilen su en düşük enerji hâli olmayan bir 'yalancı boşluk durumu' içerisindedir. Bu, suyun barajı patlatarak aşağıdaki gerçek boşluk durumuna akmak istediği, fakat başaramadığı anlamına gelir. "(...) kuantum mekaniğinde suyun bir 'kuantum sıçraması' yapması ve barajın içinden geçmesi olasılığı mevcuttur. Belirsizlik ilkesi uyarınca suyun nerede olduğunu bilmediğimiz için onu olabileceğini en az beklediğimiz yerde (yani barajın öbür yanında) bulmamız konusunda belli bir olasılık vardır. Fizikçiler suyun engel içinden bir tünel açacağı kanaati taşımaktadırlar. Bu durum rahatsız edici bir düşünce uyandırmaktadır. (...) Ya evrenimiz olabilecek en düşük enerjili evren değilse? Ya daha düşük enerjiye sahip başka bir evren daha varsa ve birdenbire bir kuantum geçişi meydana gelirse? Bu bir âfet olurdu. Yeni boşluğun içinde fizik ve kimya yasaları tanınmayacak kadar değişebilirdi. Bildiğimiz şekliyle madde mevcut olmayabilirdi. Tamamen yeni fizik ve kimya yasaları ortaya çıkabilirdi. Sık sık 'fizik yasalarının değişmez olduğu' söylenir. Eğer evren aniden daha düşük enerji durumuna kuantum sıçraması yaparsa bildiğimiz fizik yasaları da tanınmayacak kadar değişikliğe uğrayabilir." Bütün varlığı bir nehir olarak düşünmek... Ama bir saniye. Bu bana tanıdık geldi. Sanki mürşidim de ahiret hakkındaki bir bahiste benzer şeyler söylüyordu: "(...) Madem bu karışık mevcudat dâr-ı fâniden dâr-ı bekàya akıp gidiyor. Elbette, nasıl ki hayır, lezzet, ışık, güzellik, iman gibi şeyler Cennete akar; öyle de, şer, elem, karanlık, çirkinlik, küfür gibi zararlı maddeler Cehenneme yağar. Ve bu mütemadiyen çalkanan kâinatın selleri o iki havza girer, durur." Eh, evet, elbette İslamî meseleleri "Bugün böyle, yarın şöyle, öteki gün öyle..." diyen bilimin argümanlarına bağlamamalı. Onlara kat'iyyet atfetmemeli. Fakat sağladığı imkanı da kullanmalı değil mi arkadaşım? Ve dahi bütün evreni kapsayacak bir kıyameti kafalarını sığdıramayanlara göstermeli: Kuantum mekaniği de böylesi bir geçişi öngörebiliyor. En azından ihtimallerden bir ihtimal olarak tanıyor. Cahiller gibi "Olmaz öyle şey!" demiyor.
Bana bu mevzuda ilginç gelen ikinci şey de şu: Cennet-cehennem hayatlarıyla ilgili ayetlerde-hadislerde bugünün fiziği, kimyası, hatta biyolojisi ile anlaşılamayacak şeylerden bahsedilir. Cehennemlikler gördükleri azaba rağmen bir türlü ölmezler mesela. Cennetlikler de yine bizimkinden apayrı, aşkın, daha üst bir fizikte, kimyada, biyolojide yaşamaktadırlar. Şunu da mutlaka anımsayalım bu makamda: Cennetlikler karşılaştıkları nimetleri dünyadakilere 'benzetirler' ama 'apayrılığını' da ifade ederler. (Bediüzzaman'ın böylesi ayetleri tefsir ettiği 28. Söz'ün 1. Makam'ını vaktiyle "Cennette nasıl bir fizik var?" başlığı ile ders konusu yapmıştım. Youtube'da kaydı vardır.) Haşr-i cismanîyi, yani bedensel dirilişi, reddedenlerin kavrayamadıkları şeylerden birisinin de bu olduğunu zannediyorum arkadaşım. Yani: İçinde yaşadığımız fiziği, kimyayı, biyolojiyi mutlak görmek, değişemezliğine körükörüne inanmak, cennet-cehennem tasvirlerini 'ancak maddeyi inkâr etmekle inanılabilecek şeyler' sanmayı zorunlu kılıyor onlar için belki. Bizse, elhamdülillah, bu zorunluluğa katılmıyoruz. (28. Söz'ün 1. Makam'ı haşr-i cismanînin zaruretinin savunusunu da yapar.) Görünüşe göre fizikçiler de böylesi bir zorunluluğun olmadığını söylüyorlar: "(...) Sık sık 'fizik yasalarının değişmez olduğu' söylenir. Eğer evren aniden daha düşük enerji durumuna kuantum sıçraması yaparsa bildiğimiz fizik yasaları da tanınmayacak kadar değişikliğe uğrayabilir." Şimdi tekrar en başa dönelim: “Özgürlüğe yönelen irade boşluğa düşer..." cümlesini Thomas Mann'a söyleten nedir? Bence kıymetli bir farkındalığıdır. Hakikaten irade sahibi olmanın bedeli bir tür boşluğa düşmektir. Evet. Zira seçilecek şeyde tereddüt vardır. Şıklar vardır. Alternatifler vardır. Yollar vardır. Yöntemler vardır. Karar vermeden hemen önceki o anda/dönemde insan bir boşlukta asılı kalır. Michio Kaku'nun yukarıdaki tasvirleriyle ele alırsak: En kararlı enerji düzeyine ulaşmadan, yani dengesini bulmadan, hemen önce bir baraj önündeki su gibi birikir insanın meyelanı. İçimizdeki geçiş/dönüşüm başlarken bir sıçrama da olur. Nihayet karar verilir. Yani karar bulunur. Burada 'karar' kelimesindeki bir zenginliğe de dikkatinizi çekmek isterim: Onun bir manası da sükûnettir. Değişmezliktir. Ölçülülüktür. Durgunluktur. Aleyhissalatuvesselamın Tirmizî'de naklolunan bir hadisinde "Semâ emvâcı karardâde olmuş bir denizdir!" buyurması bu anlam katmanına bakar. Yine Bediüzzaman'ın bu fani âlem hakkında en çok yaptığı benzetme 'kararsız' ifadesiyledir. "Sakın zannetme tebdil-i memleket delilleri bu Oniki Sûret'e münhasırdır. Belki had ve hesaba gelmez emareler, deliller var ki, şu kararsız mütegayyir memleket zevâlsiz, müstekar bir memlekete tahvil edilecektir." Âşık Yunus'a da bir rahmet duası göndermeden ayrılmayalım bahisten: "Ne zaman anarsam seni,/Kararım kalmaz Allahım./Senden gayrı gözüm yaşım,/Kimseler silmez Allahım." Ben şimdilerde bu iki fizik arasında bir bağ olabileceğini düşünmeye başladım. Belki de zâhirdeki bu âlemin 'kararsızlığı' bâtınımızda 'iradeyle' kendisini gösteriyor. Oradaki boşluk buradaki boşlukla karşılığını buluyor. Âlemden ayrı değiliz. Aynı sırrın parçalarıyız. Mürşidim de "Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir..." diyerek başladığı bahiste "Lâkin, insandaki bu kuvvetlere, şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar..." diyerek aynı kararsızlığa işaret eder. Yani kuvve-i gadabiyemiz (korunma güdüsü), kuvve-i şeheviyemiz (menfaat güdüsü) ve kuvve-i akliyemiz (kârı-zarardan ayırma güdüsü) fıtraten sınır sahibi değildirler. Taşkınlığa yatkındırlar. Onların bu kararsızlığı vahiyle, nübüvvetle, şeriatla, sünnetle bir baraj sahibi yapılmıştır. İfrattan-tefritten korunmuştur. İstikamet böylece tayin edilmiştir. 'Sırat-ı müstakim' de buna denilmiştir: "Sırat-ı müstakimden murad şu üç mertebedir." Allahu'l-a'lem kaydıyla şunu da ekleyelim:
Belki de fizik âlemin dönüşümü bizimle başlamaktadır arkadaşım? İnsan cennet görmüş bir varlık olarak dünyaya dönmüştür. Harcı dünyadandır. Ancak sırr-ı imtihan gereği beka âlemine ayağını basmışlığı da vardır. İki âlem arasındaki bu gitgelli hukuku belki de köprünün bizzat kendisi veya bidayeti olmasına işaret eder. Michio Kaku'nun 'kuantum sıçramasının başlayacağı tünel' olarak tarif ettiği şey belki de insanın bizzat kendisidir. İmtihanıdır. Biz şu an bâki âlemlerle fâni âlemin arasındaki eşiğiz. Dışımız-içimiz arasındaki bu etkileşim de buna işaret ediyor olabilir. Âlemin özetiyiz. Çünkü belki âlem bizden geçiyor. Bizden geçerek dönüşüyor. Biz nasıl seçersek öyle dönüşüyor. Yahut dönüşmesi bizimle başladı. Kıyamette de tam dönüşümünü yaşayacak. Evet. Belki biraz da bu yüzden herşeyden bu kadar çok etkileniyoruz. Herşeyi bu kadar çok etkiliyoruz. Bu kadar ilgiliyiz. Bu kadar bilgiliyiz. Bu kadar kabiliyetliyiz. Allah'ın katında bu yüzden bir kıymetimiz var. Bu yüzden imtihanla muhatabız. Bu yüzden sınanıyoruz. Bu yüzden şeriatla mükellefiz. O büyük resimde denk geldiğimiz böyle bir eşik olduğu için belki. İblis de bizimle bu yüzden uğraşıyor. Arkadaşım sözlerim çok mu farazî geldi? Haklısın. Bazen hayallerim aklımın önüne geçiyor. Lakin şu sana da gizemli gelmiyor mu? 'Eûzü' çekerek okumaya başladığımız Kur'an yine 'istiaze sırrı'nı anlatan Felak-Nas sûreleri ile bitiyor. Yani bütün süreç bize bir 'sığınma' öğretiyor. Neyden sığınıyoruz peki? Çok şeyden. Biraz şeytanımızdan, biraz nefsimizden, biraz kararsız âlemin gösterdiği kötü sûretlerin yapacağı tahripten, ama en çok da 'irade sahibi olmanın yaşattığı boşluk'tan. Kendimizden. Kararsızlığımızdan. Düşebileceklerimizden. Seçebileceklerimizden. Onlar sonucu olacaklardan. Yaratılacaklardan. Evet. Biz, ne zaman şeriat-ı Muhammediye aleyhissalatuvesselam ile amel etsek, ne zaman onun öğrettiği marifetullahı hatırlasak, hatta ne zaman küçücük bir sünnete ittiba etsek, bir kararsızlıktan Allah'ın bizim için seçtiği karara kaçarız. Onun bizim için seçtiği şeyin kendi seçimlerimizden hayırlı olduğuna inanırız. Âlemler Rabbi Odur çünkü. Doğru kararı en iyi o bilir. Ona tevekkül ederiz. Yani özetle demem o ki: Belki de kararsız kainatın muhatap olduğu boşluğun bir özü/özeti irade sahibi olmak üzerinden bizde tezahürdedir. İnsanda da irade sûretinde sınanmaktadır. Onun da muvaffakiyeti Allah'a kaçmaktadır. Herşey böylesi bir bütünde bütünlenmektedir. Veya... Neyse. Çok uzattım arkadaşım. Seni de sıkmaya başladım. Duayla bitirelim en iyisi: Cenab-ı Hak, bizi, Kur'an'daki ifadesiyle 'kendisine firar edenlerden' eylesin. Âmin.
#Michio Kaku#Risale-i Nur#Bediüzzaman#Said Nursi#Thomas Mann#Fizik#Kimya#Biyoloji#Cennet#Cehennem#Kuantum
4 notes
·
View notes
Text
çok uzun olmayan hayatımın büyük bir çoğunluğu dini hassasiyeti olmayan insanlarla çevrili olarak geçirdim
sanıyorum yaratılış rahmeti olarak içedönük diye adlandırabileceğimiz kişiliğimden dolayı bu durum beni dini açıdan çok şükür ki zayıflatmadı daha doğrusu yolumu kaybetmeden bir şekilde yürümek nasip oldu
ama görüyorum ki “kendinden” birisi, mesaja eklenen dini hassasiyeti belirten bir kelime bile insanı pek derinden etkiliyor
neden bunu yaptığımı, yalnız olmadığımı, aynı zamanda bu yolun çileden çok güzellik, rahmet yolu olduğunu hatırlatıyor
duygulanıyorum olur olmaz şeylere, böyle küçücük mesajlara :’
yani diyeceğim odur ki size kalbimden yapacağım en güzel dua, Allah sizi salihlerle beraber eylesin
başkalarıyla/sizden olmayanlarla olmayı bir şekilde hallediyor olsanız bile, insan bunun bir zulüm olduğunu fark etmiyor
yükü tek başına yüklenmek zorunda değilsiniz, paylaşmak güzel, hele bu dünyada sahip olabileceğin en muazzam şeyi, imanı paylaşmak daha da güzel :)
9 notes
·
View notes
Note
Bir bayram ziyaretine ailesiyle birlikte şairin köyüne gelen kıza şair vurulur, aşık olur, çok beğenir ve çok sever. Bu karşılıksız bir aşk değildir. Kız da Karakoç’u sever. Aradan zaman geçer şairin ailesi kızı istemeye birkaç kez gitmiş iseler de kızın ailesi bu evliliğe izin vermez. Bir müddet gizli kaçak mektuplaşsalar da bu da uzun sürmez. Karakoç bir gazeteye yazılar yazmaya başlar, Hasan’a Mektuplar başlığıyla.. Tabi aslında sevdiği kızadır mektuplar. Daha sonra irtibat tamamen kesilir... Neredeyse unutulmaya yüz tutar.. Ancak bir gün Karakoç’un bir arkadaşı gelir ve kızı gördüğünü , kızın artık evli barklı biri olduğunu söyler Karakoç’a... O an pek aldırmıyormuş gibi yapsa da eve gidince yukarıdaki meşhur şiirini yazar. Bu şiirle birlikte çeşitli zamanlarda kendisiyle yapılan mülakatlarda hep Mihriban sorulmuş kendisine. O, kızın adının Mihriban olmasığını, saçlarının da sarı olmadığını söylemiş hep.. Mihriban bir sembol isimmiş. Gerçek ismini söylemeyi törelere aykırı bulmuş.. . Kendisine Mihriban’ı o ayrılıktan sonra bir daha görüp görmediği sorulsuğunda görmedim demiş. Hatta, bırakın gözde olmayı gönülde olsun, gönülde yaşasın ,yeter .demiş. Peki Mihriban çok mu güzelmiş? Yoo normal sıradan bir kızmış. Fuzuli’yi çöllere düşüren Leyla da öyle güzellik yarışmalarında birinci falan olmuş kız değildi. Demek ki, gönül kimi severse güzel odur
MİHRİBAN
sarı saçlarına deli gönlümü
bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!
ayrılıktan zor belleme ölümü
görmeyince sezilmiyor Mihriban!
yâr deyince kalem elden düşüyor
gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
lâmbamda titreyen alev üşüyor
aşk kağıda yazılmıyor Mihriban!
önce naz sonra söz ve sonra hile
sevilen seveni düşürür dile
seneler asırlar değişse bile
eski töre bozulmuyor Mihriban!
tabiplerde ilaç yoktur yarama
aşk değince ötesini arama
her nesnenin bir bitimi var ama
aşka hudut çizilmiyor Mihriban!
boşa bağlanmamış bülbül gülüne
kar koysan köz olur aşkın külüne
şaştım kara bahtın tahammülüne
taşa çalsam ezilmiyor Mihriban!
tarife sığmıyor aşkın anlamı
ancak çeken bilir bu derdi, gamı
bir kördüğüm baştan sona tamamı
çözemedim çözülmüyor Mihriban.
“ Lambada titreyen alev üşüyor.” demiş şair. Şiirin yazıldığı tarihi ,1960’lı yılları hatırlarsak, öyle elektirik falan yoktu. Şinanay lambası dediğimiz pratik şekilde bir odadan diğerine geçerken veya ayak yoluna giderken kullanılan gazlı lamba aynı zamanda isli lamba vardı. Bir de camlı lamba vardı ve genellikle odayı ışıtacak orta bir yerde duvara asılı olarak bulunurdu. Ampüle çok çok zaman sonra geçtik. Şair Mihriban dediğinde masasındaki gazlı lambaya gözü ilişir ve ona güzel bir anlam yükler... Lambadaki fitile bağlı olarak yanan alevin titrek bir şekilde yanma durumunu gözlemler. Ve içinde bulunduğu durum yani özlem ve üzüntü, yürek yangını belki bir özlemin yürekleri ne hale soktuğunu anlatmak için böyle güzel bir dize ortaya koydu. Bunu herkes söyleyemez... Lambadaki alevle kendi yüreğindeki yangını bir tutmuş şair.
.
7 notes
·
View notes
Note
“Bulduğun güzel bir gerçeğin kaybı kadar zor ne vardır ki? “
Gerçek bir güzelliği hiç bulamamış olmak olabilir mi? Güzellik ne demek, sevilmek ne demek bilmeden, bir sevgi dilencisi olmak, yanındaki insanın seni sevmesini beklemek yıllarca ve bir ömür boyu....
Kim ne yaşadıysa, en zoru odur insana. İnsana yaşadığı zordur, yaşamadığının zorluğunu nerden bilecek.
Kimseden sevgi dilenmeyin, olmayacak olana meyletmeyin, kalbiniz emanettir kimse için harap etmeyin. Sevgi müşterek yaşanması gereken bir duygudur, öyle olmazsa insana zulümdür, yaradır..
Allah selamet versin kalbinize.
7 notes
·
View notes