#gündüzvassaf
Explore tagged Tumblr posts
venusunruhu · 1 year ago
Text
Tumblr media
Âşık oluyoruz fakat birbirimize 'Bana ne kadar âşıksın?' diye soruyoruz. Sorgulamayla, daha çok istemekle aşkı da tüketiyoruz. Aşk da kaybediyor. biz de kaybediyoruz.
16 notes · View notes
kemikkadin · 2 years ago
Text
Bir kitapsever bağımlılığı olarak, kitap kargoları. Minik bir kitap kargom var bu sefer.
.
Yaklaşık iki aydır ressamlara merak salmış durumdayım. Caravaggio hakkında araştırma yaparken, bu kitabın basılması ancak bu kadar denk gelebilirdi. Ressamın İsyanı, kitabını almasam olmazdı. Bu kitapla ilgili mutlaka bir yorum bırakacağım, heyecanlıyım şimdiden.
.
Gerilim dolu bir roman okumak içinse, Boynuzlar kitabını tercih ettim. Kitaptan uyarlanmış olan bir film de var. İthaki'nin Karanlık Kitap serisini beğeniyorum genel olarak.
.
#kitapkargosu #kargoaçılımı #kitap #kitapsever #book #bookblogger #booklover #newbook #yenikitap #kitapblogu #gündüzvassaf #everestyayınları #ithakiyayınları #neokuyorum #joehill #ressamıni̇syanı
4 notes · View notes
emeklemeler · 5 years ago
Text
seçme özgürlüğü*
Tumblr media
Bireyin toplumsallaştırılma süreci, özgürlüğün kuruyup gitmesiyle eş anlamlıdır. Toplum ve toplum yapısı, bireyin yaptığı seçimler sayesinde doğrulanır. Daha çocukluktan başlayarak, bireyin gelişimi kesintisiz bir seçme zorunluluğuna bağlanır. Bireyden seçim yapması istenir; seçmek suretiyle de birey tutsak olur ve özgürlüğünü yitirir. Aralarında seçim yapılması olanaksız şeyleri seçmeye zorlanarak özgürlüğümüzü yitirmeye başlarız. Bölünemeyen ya da birbirinden ayrılamayan şeyler arasında tercih yapmaya zorlanırız.
Seçmek, tüketim maddelerinin günlük tüketiminde durmadan yinelenen, takviye edilen bir eylemdir. Hayatta seçtiğimiz şeylerin çoğu bir alışveriş merkezinden satın aldıklarımızdır. Bir Kuzey Amerikalının bir alışveriş merkezinde bir saat içinde yaptığı seçim sayısı, bir Asyalı köylünün ömrü boyunca yaptığı seçim sayısından çok daha fazladır muhtemelen. Tüketime yönelik olarak koşullandırılmış seçim davranışı genelleşerek, kültür ve politikadan arkadaşlığa ve evliliğe kadar hayatın her alanında kendini tekrarlar. Süreçleri yaşamaktansa, seçimleri tüketmeyi yeğleriz.
Nispeten sınırlandırılmamış olan tüketicinin seçme eylemi dâhi, “seçme”nin eğer gerçekten bir anlamı ve kutsallığı varsa, onu yok eder. Amerikalı şair Robert Frost’un “Seçilmeyen Yol” (The Road Not Taken) üzerine düşündükleri gerçekten geçmişte kalmıştır artık. Seçme eylemi, bizzat onun üzerine kurulmuş olan demokrasi sisteminde bile artık önemini ve anlamını yitirmiştir. En tipik, en sık görülen seçim davranışı, insanı seçtiği şeyin sahibi olmaya götüren davranıştır. Sonunda sahipleneceğimiz şeyleri seçmek üzere koşullandırılırız. Sahip olmakla güçleniriz. Gerek satın alma eylemi, gerekse sahip olma durumu, insanı güçle donatır. Sahip olunan nesneyle sahibi arasındaki ilişki, o nesnenin özündeki gerçek değerden bağımsız olarak vardır. Seçme eylemine bir egemenlik duygusu eşlik eder: O sürece, seçilen şeye egemen olma duygusu. Bir güçlülük ve iktidar duygusudur bu: Herhangi bir karşılıklılık gerektirmeyen bir “Ben seçtim…” duygusu. Tek yanlı olmasına karşın, ilişki tamdır, eksiksizdir. “Ben” ki seçtim, ilişkinin tam olması için, karşılığında benim de seçilmem gerekmez. Kabul görmem gerekmez; yandaşı ya da karşıtı olduğum şey tarafından, sırası gelince bana meydan okunamaz. Ben cumhurbaşkanımı seçebilir, İsa’yı peygamberim olarak tanıyabilir, yeryüzünde dolaşmış ve dolaşan tüm güçlüleri ve büyükleri reddedebilir, kendimi, hepsi bir araya gelse, onların tümünden güçlü hissedebilirim. Bir şeyin lehinde ya da aleyhinde olmayı seçme gibi psikolojik ve zihinsel bir eylem, bizi en büyük yargıç düzeyine getirir. Kimse bize meydan okuyamaz.
Tüketici tercihleri gibi, her türlü sadakat ve bağımlılık da dar ve tek yanlı ilişkilerin birer sonucudur. Seçimimizi yaparız, olur biter. Tek yanlı seçim, en mükemmel güç ilişkisidir. Egemenliğin doruk noktasıdır. Ama, aynı zamanda bir fantezidir bu. Çünkü, bizim oyumuzu ve desteğimizi kazanmak için siyasi partiler, tüketim malları satıcıları, eğlence sunucuları ve dinî mezhepler bize kur yaparken, sunmak, sınırlamak ve seçimlerimizi belirlemek suretiyle asıl onlar bizi denetlemektedirler. Seçmeye karar vermekle, bizi yönetmelerini kabul etmiş oluruz. Bizim desteğimiz sayesinde servet ve güç birikimi yapanlar onlardır.
Bu tek yanlı ilişkide, seçilen şey, hiçbir zaman bizim desteğimizi reddetmez. Anonim birey ile kurulu düzen arasındaki ilişki, ayrım gözetmez. Ender durumlar dışında hiçbir siyasi parti bir oyu, hiçbir din bir müridini, hiçbir kulüp üye olmak isteyen birini, hiçbir şirket bir müşteriyi geri çevirmez. Tam tersine, seçme ve bağlanma eğilimimiz yüzünden sömürülürüz.
Seçmek, düpedüz sağlıksız da olabilir. Özellikle zor bir seçim yapıyorsak, bu bizi strese ve fiziksel bir hastalığa kadar götürebilir. Tam da böyle bir durumdan kaynaklanan ülserler, ölümcül bile olabilir. Birçok nevroz, kararsızlıklar yüzünden şiddetlenebilir. Bu gibi hastalıklara neden olan streslerin şiddeti kişiden kişiye değişse de, bunların hepimizin başına gelebileceği kuşkusuzdur…
Çoğumuz, daha bir seçim bile yapmadan önce belli bir tarafın üyesi olup çıkarız. Daha doğrusu, önce birtakım kimlikleri benimseyip, sonra da bunları birer seçimmiş gibi rasyonalize ederiz. Daha doğuştan bize yafta gibi “yapıştırılan” adlarımızla yaşama başlarız. Din, ideoloji, takım taraftarlığı gibi şeyler de, içinde büyüdüğümüz ailenin, toplumsal ve fiziksel çevrenin bir fonksiyonu olarak yakamıza yapıştınlır.
Bir tarafı başka bir tarafa yeğlememiz ya da herhangi bir tarafı seçmemiz, doğuştan getirdiğimiz psikolojik bir mekanizmanın sonucu değildir. Bu, daha ziyade, içine doğduğumuz ve içinde yetiştiğimiz sosyal yapılara sorgusuz sualsiz uyum sağlama eğilimimiz yüzündendir. Seçim yapmak ve taraf tutmak toplumun yaşama biçiminin bir parçasıdır; ama aynı zamanda, sağlığımıza, mutluluğumuza ve yaşamı anlayış tarzımıza zararlıdır. Bir düşünce, bir insan ya da bir şeyle birlikte olmak, ille de onun lehinde ya da aleyhinde olmamızı gerektirmez. İlle de, muhalif taraflardan birine katılmamızı zorunlu kılmaz. Biz bir tarafa bilinçli olarak katılmasak bile, taraflar, var olmak, güçlü olmak ve destek bulmak için çaba gösterirler. Bu amaç uğruna misyonerleri kullanırlar, halkla ilişkiler personelini görevlendirirler, hatta bizi asker olarak kullanıp savaştırırlar.
Taraf seçmek, insanı gelişmekten, denemeler yapmaktan, iletişim kurmaktan alıkoyar. Taraf seçmekle, içine hevesle kendimizi hapsettiğimiz gettolar kurmuş oluruz. Öteki, yanlış taraftadır. O, bizlerden biri değildir. Biz üstünüz. Onlar bizden aşağıda. Bizim tarafla ilgili her şeyi ezbere biliriz. İnançlarımızı, görüşlerimizi, erdemlerimizi, gece gündüz, değişmeyen bir nakarat gibi yineleriz. Şüphe, moralimizi bozar. Takım ruhuna ters düşer. Her türlü kuşku aidiyet duygumuza gölge düşürür ve bizi kaybolmuşluğa doğru götürür. Seçmek, bir yere ait olmak demektir. Ait olmakla da dostluklar kazanırız. Aksi halde toplum dışına itilmiş oluruz.
Ama seçmekle ve ait olmakla da, kendimizi inceleme ve bir perspektif sahibi olma şansından yoksun kalırız. Ait olmak yüzünden, kendi portremizi yapma yeteneğimizi yitiririz. Seçtiklerimize kendimizi öyle kaptırırız ki, “ben” yani birey ile bir yere ait olan “biz” arasındaki ayrım giderek belirsizleşmeye başlar. Üstelik, o “ben” ile seçilen şey de giderek birbirine dolanır. Seçilen nesne ya da tarafla özdeşleşme, o nesne ya da tarafın algılanışını değiştirir. Her seçim, insanın kendisine ilişkin algılamasını değiştirdiği gibi, objeye ilişkin algılamasını da değiştirir.
Bireyin toplumsallaştırılma süreci, özgürlüğün kuruyup gitmesiyle eşanlamlıdır. Toplum ve toplum yapısı, bireyin yaptığı seçimler sayesinde doğrulanır. Daha çocukluktan başlayarak, bireyin gelişimi kesintisiz bir seçme zorunluluğuna bağlanır. Bireyden seçim yapması istenir; seçmek suretiyle de birey tutsak olur ve özgürlüğünü yitirir. Aralarında seçim yapılması olanaksız şeyleri seçmeye zorlanarak özgürlüğümüzü yitirmeye başlarız. Bölünemeyen ya da birbirinden ayrılamayan şeyler arasında tercih yapmaya zorlanırız. Bir çocuğun karşılaştığı en radikal zorunlu seçimlerden biri de sevgiye ilişkindir. Sevgi ne sayıya gelir, ne karşılıklı bir dışlamaya tabi tutulabilir. İnsan “şu kadar” ya da “bu kadar” sevemez. Ne de “şunu” sevmek, “bunu” sevmeyi dışarıda bırakır. Sevgi konusunda seçim yapmaya zorlanmanın ve bunu nicelleştirmenin totalitarizmi, sevgiyi hiyerarşik bir güç ilişkisinin bağlamı içine sokar. Bu durumda sevgi, her şeyi kucaklayan bir duygu olmaktan çıkar. Artık diğerkâm bir duygu değildir o.
Ana babalar genellikle, çocuğu totaliter bir seçimle karşı karşıya bırakan ilk kişilerdir. Bazen birlikte, bazen de birbirlerinden gizli olarak çocuğa sorarlar: «Anneyi mı daha çok seviyorsun, babayı mı?” Sormadıkları zaman da, çocuğun davranışlarından küçük ipuçları elde etmeye çalışırlar. «En çok kimi seviyorsun?” sorusu da yavrular tarafından benimsenir ve genelleştirilir. Çocuk da zihnen bu hiyerarşik yapıyı benimser ve anası ile babasının, kardeşlerinden hangisini daha çok sevdiğini düşünmeye başlar. Ana babaların çocuklarına sormaktan çok hoşlandığı bir başka soru da, “Beni ne kadar seviyorsun?” ya da “Göster bakalım beni ne kadar seviyorsun?”dur. Böylece, daha en küçük yaşlarında birey, sevginin bölünmesi ve metalaştınlmasıyla tanışmış olur. Sevgiyi vermek ya da esirgemek suretiyle, başkalarının, özellikle yakınlarımızın davranışlarını denetleyebileceğimizi de çabucak “keşfederiz”. Hatta, sevginin esirgenmesi, çocuğu disipline sokmak için çoğunlukla öğütlenen psikolojik bir yöntemdir. Böylece, sevgi bir denetim aracı haline gelir. “Sevgi seçimi” totalitarizmin “ilk günahı” gibidir. Oradan başlayarak seçimler birbirini izler. En iyi arkadaşımızı seçeriz. Sonraki yıllar boyunca daha birçok arkadaş seçer, en iyi arkadaşı bir başka en iyi arkadaşla değiştirmeyi sürdürürüz. Bir de en sevmediklerimiz vardır. Böylece, en üstte her zaman en iyi arkadaşımız olur, en altta da, en sevmediğimiz. Oyuncaklarımız arasında da seçim yapmamız öğretilir bize. Birini ötekine yeğleriz; bebeklerimiz de katı bir hiyerarşik düzene göre sıralanır. Sonra cinsel kimlik belirlemesi devreye girer. Cinselliğimiz genetik olarak belirlenmiştir gerçi, ama cinsel kimliğimizi psikolojik olarak da seçmemiz gerekir. Psikolojik özdeşleşme de yine totaliterdir çünkü bir cinsiyetin doğrulanması, diğerinin mahkûm edilmesi anlamına gelir. Bu farklılıklar, birbirini dışlayan kategoriler olarak tanımlanacak yerde, daha büyük bir bütünün, bir birliğin tamamlayıcıları olarak ele alınsalar, bizi totalitarizme götürmezlerdi.
Çocuklar, yaklaşık altı yaşlarında takım oyunları oynamaya başlarlar. Oyun bir çeşit tiyatrodur, bir eğlence biçimidir; iyi vakit geçirmek, eğlenmek için oynanır. Ancak, oyun oynamayı öğrenirken çocuklar aynı zamanda taraf seçmeyi de öğrenirler. En popüler oyunlar, içinde tarafların olduğu oyunlardır. Çocuklar çoğu zaman, taraf seçmeye, oyunun kendisinden daha büyük önem verirler. Hatta, oyunun, taraf seçilsin diye yaratıldığı bile söylenebilir. Kimin kimi seçtiği ve kimin kim tarafından seçilmediği, bir çocuğun yaşamında dramatik önem taşıyan olaylardır. Böyle seçimler kavgalara, kıskançlığa, saldırıya, hüsrana, uzlaşmacı davranışlara, acımaya yol açar. Tüm bu taraf seçme oyunları da, çocuğun toplumsallaşma sürecinin bir parçasıdır. Çocuk, daha yetişkin bile olmadan, totaliter toplumun çok önemli bir parçası ve temsilcisi haline gelir. Yetişkin olduğunda da bu oyunların konusu değişir sadece. “Onlara karşı biz” paradigması, sınıflar, ulusal devletler ve dinler boyunca devam eder.
Çocuk oyunlarının tarihsel evrimi, bu oyunların yüzyıllar boyunca fazla bir değişme göstermediğini gösteriyor. Toplum ister feodal, ister kapitalist, ister sosyalist olsun, kimilerini içine alma, kimilerini dışlama kavramı daima bu oyunların bir parçası olagelmiştir. Çocuk oyunlarındaki totaliter yapı her halükârda varlığını korur. Bu tür oyunlar toplumsal yapının bir yansımasıdır. Bir yere ait olmak isteyen bireylerin başkalarının seçimi aracılığıyla dışlanabildiği her toplum, üyelerine baskı uyguluyor demektir. Ayrıca taraf seçmek, bir karşılıklı dışlama biçimidir. Bir üstünlük-aşağılık kavramına dayandığından, daima kuvvete dayalı bir düzenin yansımasıdır.
Böylece, tüm psikolojik silahlar çocuğun zihnine, paradigmasına önceden yerleştirilmiş olur. İrk, sosyal sınıflar, zekâ vb. temeline dayalı ayrımların tümü, zorunlu seçim, karşılıklı dışlama, nicelleştirme ve kıyaslama temeli üzerine bina edilmiş olan algılama yapılan dizisine dayalıdır.
Gündüz Vassaf Cehenneme Övgü
6 notes · View notes
yuzyiluyuyanpremsess-blog · 6 years ago
Quote
Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman'ın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan konuşan her şeye sorun, "saat kaç” deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını:“Sarhoş olma saatidir. Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.
2 notes · View notes
ezgihoscan · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Sessizlik, duyularla algılananların tümünün doruk noktasıdır. #gündüzvassaf https://www.instagram.com/p/BnHiMKhnoaY/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=yh6swvwukwm7
13 notes · View notes
oropeliden · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Gün boyunca hayatta kalmaya, geceleri ise yaşamaya çalışırız.
2 notes · View notes
cuy-i-ruh · 8 years ago
Photo
Tumblr media
çünkü en sevdiğim yazarlar dergi çıkarmıştı.. okumasam olmazdı (: #tuhafdergi @tuhafdergi #ankara #tarıktufan #burakaksak #hakangünday #zülfülivaneli #selimileri #gündüzvassaf
4 notes · View notes
serrose · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Seviyorum bu hallerimizi, bir cafede karşılıklı oturup sohbet etmeyi ya da sessizliği paylaşmayı :) @yoshijaponbalik 😘 #okumahalleri #yolarkadasim #gündüzvassaf #lamy #lamylx #rosegold #hskirtasiye #stationery #reading #serrosevekitap
4 notes · View notes
pekidilem-blog · 8 years ago
Photo
Tumblr media
"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" Nazım Hikmet #nazimhikmet #gündüzvassaf #illustration #illustrationartists #childrensbookillustration #kidlit #kidlitart #nazim #illüstrasyon #aylakadamyayinlari #illustrationoftheday
2 notes · View notes
3r7an · 2 years ago
Text
Tumblr media
"Radyasyondan çok,
Birbirlerinin kalplerini,
Kırmaktan ölüyor insanlar.🔆
Cehenneme Övgü, #gündüzvassaf
16 notes · View notes
yeterinceiyilesmistim · 4 years ago
Text
"Çağrı"ları ne olursa olsun, kahramanlar kaçınılmaz olarak ve ister istemez, totalitarizmin güçlerine hizmet ederler.
Baskı güçlerine karşı çıkan bir kahraman, kahraman hüviyeti dolayısıyla, bizatihi bir baskı aracıdır. Böyle bir kahramana örnek olarak Spartacus'u gösterebiliriz. Başkalarını ancak ölüme götürmüştür. Spartacus'un idamıyla Romalı güçler, asi güçleri yok edebilmişlerdir. Spartacus gibi, Che gibi kahramanlar kurulu düzenin gereksinmelerini karşılarlar. Kışkırtıcıdırlar. Renkli kişilikleri, uzlaşmacı olmayan tutumlarıyla, sömürülenlere çekici görünürler. Sömürülenlerden birkaçı (kahramanın çağrısı üzerine) kahramanın arkasından giderler. Sonunda hepsi birden yok edilir. Muhalefet yatıştırılmış, daha kötüsü halkın direnci kırılmıştır.
0 notes
mustafaokutan · 7 years ago
Photo
Tumblr media
"Kimileri dünyanın haline bakıp 'Neden?' diye sorar. Ben, 'Düşlerim neden gerçek olmasın?' diyorum" Robert Kennedy #kitapokufotografcek etiketini kullanın sizinde fotoğrafınız yayınlansın 👏 ✏🐝 @gozde.emik.aksoy teşekkür ederiz.🔟💯🏆🎯🏅 Galerisini takip etmelisiniz.🔍 Paylaştığınız fotoğraflar ilk fırsatta sayfamızda paylaşılacaktır. Gizli hesap iseniz mesaj atın. Fotoğraflarınızı✏🎠instagramda✏🎡 facebookda✏ gebzevecevresifotograflari 🎢tumblrda✏🐓 twitterda✏ (ayın ilk 10'u ve okuduklarım) aynı anda kişisel facebook hesap okutanmustafa yayınlıyoruz 🗓📆 Her ay ilk 10 hikayede paylaşılır. #fotografcekkitapoku 📝Binlerce Kitap Fotoğrafı #gündüzvassaf #gunduzvassaf #neyapabilirimgeleceğekartpostallar #iletisimyayinlari #psikoloji #okudukçabüyürinsan #okumakgüzeldir #izmir #konak #efespastanesi # (Nokta Pastanesi Konakli)
0 notes
ahmetbozkurttt · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Farklı bakış açıları sağlamak için faydalı bir kitap olarak görüyorum.İnsan okumalı araştırmalı, bilgiyi tek kaynaktan edinmemeli.Deneme türü bir kitap, yazarın makaleleri toplanmış.Bilgi akıyor, düşündürmeye itiyor. -Neden dini inançım kimliğimde yazıyor? Sanene bundan...Cidden sizene? -Madem hayvanların ruhları olmadığı için iyi kötüyü ayırt edemediklerinden , cennet veya cehenneme yollanmıyor, belki günahın ne olduğunu anlayacağı yaşa kadar çoçuklarımızda cennet ve cehennemin özlem ya da korkusundan muaf tutmanın yollarını anmalıyız.. #carlsagan #okudumbitti #gündüzvassaf #kimliğimikaybettimhükümsüzdür
0 notes
achmeth · 8 years ago
Photo
Tumblr media
#gündüzvassaf #cehennemeövgü
0 notes
karayagiz · 8 years ago
Photo
Tumblr media
... uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle baş edemeyen kişilerdir aynı zamanda. bu insanlar, gün boyunca, her şeyi izlemekle oyalanırlar. oysa gece artık izlenecek bir şey yoktur. sadece, yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe. gündüzden soyutlanıp, kurtulmuş olan anlamsızlık, artık saklı değildir. hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle. "yaşamın anlamı" gece duyumsanır ve sorgulanır. kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. yaşam, gecenin konusudur.. #gündüzvassaf
0 notes
homofaberist1 · 4 years ago
Text
Tumblr media
#Okudum
#TarihiYargılıyorum
#GündüzVassaf
* Resmi tarih yazıcılığını ve totaliter yapıyı masaya yatıran, Türk edebiyatının kalender, usta kalemi Kafka'nın sözüne atfen Vassaf kitapları donmuş denize inen bir balta misalidir. Uykunuzdan uyandırır ve şuur kazandırır. Her kitabı ayrı bir dünya, ayrı bir penceredir.
** Kitabın başından itibaren zihinsel ve tarihsel bir savaşa, ön yargıları yıkmaya, anlatılan yalanlara karşı çıkışla başlar. Devlet ve iktidarların yalan üzerine bir tarihle kitleleri nasıl koca bir fanusa hapettiğine tanıklık ediyoruz.
*** Bütün bilimler içerisinde belki de en güvenilmezi tarihtir. Çünkü her iktidar, her devlet kendi ideolojilerine uygun bir tarih uydururlar. Haşhaş tohumu nasıl afyon müptelasının hammaddesiyse, milliyetçi, köktenci ideolojilerin oluşmasında tarih aynı işlevi görür..." Peki ya aradıklarını o tarihte bulamazlarsa? Hobsbawm onun da cevabını vermiş:" Uydururlar! "
**** Carr'dan alıntıyla Vassaf tarihe başlarken kitaptan çok tarihçiye dikkat etmek gerektiğini belirtir. Çünkü tarihçiyi tanımak geçmişimize hangi aynaların tutulduğunu bakmak demektir. Bizim tarihimizde de aynı türevler mevcut. İktidara gelen her parti kendi ideolojisine uygun bir tarihi yazımının gitmiştir. İslamcıların farklı bir tarih yazımı, Kemalistlerin farklı bir tarih yazımı var. Peki nasıl oluyorsa aynı gelenek ve ülkede yaşayan insanların farklı bir tarih yazımı olabiliyor. Çünkü yalan üzerine bir tarih ve uydurma mevcut.
***** Cennetin dibi, Cehenneme övgü ve Tarihi Yargılıyorum. Okuduğum üçüncü Vassaf kitabı... Her biri alanında muazzam kitaplar. Piyasada dolaşan ve bu aralar oldukça popüler olan, kazandırdığı çok az şey olan kitaplara kıyasla bütün okurların Vassafla tanışmasını elzem olarak görüyorum. Mutlaka okuyun...
0 notes