#ferrarisini satan bilge
Explore tagged Tumblr posts
dideberah · 1 year ago
Text
Başkalarını yalnızca kendini sevme sanatında ustalaştığında gerçekten sevebilirsin. Başkalarının kalplerine yalnızca kendi kalbini açtığında ulaşabilirsin. Dengeli ve canlı hissettiğinde daha iyi bir insan olmak için çok daha iyi bir konumda olursun.
Tumblr media Tumblr media
11 notes · View notes
edebiyatta · 4 months ago
Text
Zihin mükemmel bir hizmetkâr, berbat bir efendidir.
- Ferrarisini Satan Bilge
26 notes · View notes
pinhanmai · 1 year ago
Text
Şubattan bu yana okuduklarım
Fahrenheit 451
İrade Terbiyesi
Sözde Kızlar
Ferrarisini Satan Bilge
Yürüyen Şato
Bizimle Başladı Bizimle Bitti
Genç Werther'in Acıları
Hacker
Kralların Oyunu
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Martı Jonathan Livingston
Acı Kahve
Körlük
Çirkin Aşk
Bilinmeyen Adanın Öyküsü
Yabancı
Olağanüstü Bir Gece
Gece Yarısı Kütüphanesi
*okunma sırasından bağımsız yazıldı.
6 notes · View notes
ghostmansblog · 2 years ago
Text
Ferrarisini satan bilge halt etmiş..bir gram huzur karşılığında ben dünyayı satacağım..🐞
2 notes · View notes
yorgunb1radam · 5 years ago
Text
Bir çin atasözü: "Sana gül veren elde hep biraz güzel koku kalır." Anlamı; başkalarının yaşamlarını iyileştirmek için çalışırsan bu süreç içinde dolaylı olarak kendi yaşamını da iyileştirirsin.
58 notes · View notes
booksiay · 5 years ago
Link
Kelimeler güçlüdür ve sözcüklerin etkisi büyüktür diyor Robin Sharma. Yıllar önce bu kitaptan öğrendiğim yukarıdaki “Mantra”yı günde en az otuz defa tekrarlarım. Sharma, kitapta mantrayı şöyle tarif ediyor:“Mantra pozitif bir etki yaratmak amacıyla birbirine eklenmiş kelimelerin oluşturduğu bir dizeden başka bir şey değil. Sanskritçede ‘man’ zihin ve ‘tra’ özgürleştirici anlamına gelir. Dolayısıyla “Mantra” zihni özgürleştirmek için kullanılan bir cümledir.”
1 note · View note
bir-devrin-tarihcisi · 2 years ago
Note
Selamünaleyküm. Kendimizi kişisel olarak yetiştirmek ve geliştirmek için tavsiye edebileceğiniz kitaplar var mı. Şimdi den çok teşekkür ederim size
Ve aleyküm selam rahmetullahi ve berakatuh şimdiden çok rica ederim:)
Değersizlik hissimiz var kendimize haksızlık ediyorsak bizi anlayan birine ihtiyacımız varsa Beyhan budak, Ölçüyü koyamıyor haşa insanları rabbimizden önceye koyuyorsak(bunu farkedemeyebiliriz ) insani ilişkilerde ilahi ölçü, piskolojik duygular konusunda sıkıntılar yaşıyorsak Rabbimizden bahseden birine ihtiyacımız varsa Uğur koşar, Bunların yanında Sıtkı aslanhan, ezgi Akgül kitapları da gelişimizin açısından faydalı bulduğum yazarlardan. Son olarak karşıma sürekli çıkan tavsiye edenin kıymetli olduğu bir eseri bırakıyorum henüz okumadım ama okuyunca daha fazla şeyler söyleyebileceğim kanaatindeyim. "İyi hissetmek"
Yetiştirme konusu ise çok Kapsamlı her alanda yetişmeliyiz. Teknoloji yeni dünya olarak; dijitalizm , algı yönetimi,.. (yağmur ibiç ve bekir tok kitapları yeni çıktı henüz okumadım bakabilirsiniz) Dini kitaplar okumalı rabbimizi bilmeliyiz.(Kur'an'ı Kerim meal tefsir) Peygamberimizi tanımalıyız gençliği nasıl çocukluğu nasıldı evlilikleri nasıldı. Peygamberliği cihadı nasıldı. (siyerden hayata dersleri 💻) Sahabe efendimizi tanımalıyız onlar nasıl yaşamış bir olayda ne tutumlar sergilemiş. Musab Bin umeyr hz Ömer'i nesibeleri zeynepleri asiyeleri bilmeliyiz. (Hayatus sahabe sahabe iklimi)Mücadele eden çabalayan Alimleri tanımalıyız mesela hasan el benna , Zeynep Gazali, ilmi hafızasında taşıyan adamı ( imam Gazali) küçük yaşlarda rıhle yolculuklarına çıkan karanlık gecelerde kitaplar yazan imam buhariyi bilmeyiz. (İşi vaktinden çok olanlar)
Tarihe girsem çıkamam tarihimizi dostumuzu düşmanımızı bilelimde çünkü onlar unutmuyorlar yeni zelenda cami baskınında gösterdiler unutmadıklarını..😞
Hasılı bunlar aklımıza gelenler konuyu geniş tutmuşsunuz dar kapsamlı olunca daha verimli olabilirdi. Roman şiir bunlarda gelişimimize katkıda bulunur mesela ermiş, amakı hayal, Ferrarisini satan bilge , simyacı , küçük prens, franz kafka, dostoyevski bunlar düşünce fikir hayatımızı şekillendirir. Müslümmanca düşünme üzerine denemeler, diriliş neslinin amnetüüsü hele bunlar yedi güzel adamın kıymetli eserlerindendir. Mto listesinin ilk aşama kitaplarını bitirdikten sonra hepsini tavsiye edebilirim sanırım. İlim Yolunda yaşanmış hikayeler o kadar kıymetli eserki zamanın bilinci, kıymeti.. Nureddin Yıldız kitapları... Kelimeleri noktalamazsam aklıma daha fazlası gelecek...
Her konferans her insan bir kitaptır nazarımda biz okumayı bilirsek bize farklı düşünce pencereleri açar. Bazı konularda eski düşüncemiz olmaz, şekillenir, gelişir, değişir. Rabbim ilmimizi artırsın ilmiyle amel edenlerden eylesin. İnsanlara ümmete faydalı olanlardan eylesin
(parantez içindekiler aradığınızı bulabileceğiniz kitap veya videolar)
(Dersdeyken bildirimi gördüm. Soru cevap aşamasında çok bekletmeden cevap verdim Cümleler düşük olabilir ve bekletmeden dolayı kusurumu maruz görün)
18 notes · View notes
emretekintr · 3 years ago
Text
Robin Sharma'nın "Ferrarisini Satan Bilge" adlı hikayesini hayranlıkla okur!
Lâkin, yüzlerce Ferrari değerindeki dünya nimetlerini reddeden/terkeden âlim ve velî'leri duyunca burun kıvırır Modern Müslüman.
Çünkü, görünüşü Müslüman, zihniyeti ise batı'lıdır.
10 notes · View notes
kendinigelistir · 5 years ago
Link
Ferrari’sini Satan Bilge Güvendi Kötü mü Yaptı?
Güven deyince Ferrari’sini Satan Bilge Türkiye’de olsa ilk önce parasını alıp alamayacağını merak ederdi herhalde. İhtiyacımız bu, güvenmek ve güvenilmek isteriz. Peki nedir bu güven? Güven’i ben koşulsuzca inanmak olarak tanımlıyorum.  Bir nedene bağlamadan, korkman, çekinmeden, ikilemde kalmadan inanmak. Temelinde inanç olan bir duygudur güven. Bu yüzden telaffuzu kolay ama hissetmesi bir o kadar zordur. #güven #güvensizlik #özgüven
YAZININ TAMAMI : https://www.kendinigelistir.com/ferrarisini-satan-bilge-guvendi-ama/
1 note · View note
guzelbilgiler1 · 3 years ago
Text
Robin Sharma - Ferrarisini Satan Bilge Kitap Özeti
Robin Sharma – Ferrarisini Satan Bilge Kitap Özeti
Kitabın Özeti Julian Mantle, elli yaşlarında ve ülkenin en ünlü avukatlarından biridir. Mesleğinde çok başarılı olan Julian, hayatta sahip olunabilecek her şeye de sahiptir: Kariyer, şöhret, para, özel bir jet, ada ve kırmızı bir Ferrari. Julian sürekli çalışmakta ama sağlığına hiç dikkat etmemektedir. Yoğun iş temposu nedeniyle bir duruşma sırasında kalp krizi geçirir. İşte bu hastalık…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pinhanmai · 2 years ago
Text
Başkalarını yalnızca kendini sevme sanatında ustalaştığında gerçekten sevebilirsin. Başkalarının kalplerine yalnızca kendi kalbini açtığında ulaşabilirsin. Dengeli ve canlı hissettiğinde daha iyi bir insan olmak için çok daha iyi bir konumda olursun.
Ferrarisini satan bilge 31/153
6 notes · View notes
johensim · 7 years ago
Text
Ferrarisini satan bilge, kamyonundan vazgeçemedi
2 notes · View notes
canakkale17ege · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Liderlik ve kişisel gelişim gibi konularda dünyadaki en önemli isimlerden biri olan #robinsharma “Ferrarisini Satan Bilge”, “Unvansız Lider” gibi kitaplarıyla da tanınıyor. 18.10.2020 @canakkalege (Kepez, Canakkale, Turkey) https://www.instagram.com/p/CGds6KMJvBy/?igshid=1ohx44iitc3ro
0 notes
booksiay · 4 years ago
Text
VAZGEÇEBİLMEK- Bağlılık Mı Bağımlılık Mı?
VAZGEÇEBİLMEK- Bağlılık Mı Bağımlılık Mı?
“Onsuz yaşamaktan korktuğunuz bir şeyi geride bıraktığınızda kaybettiğiniz tek şey korkunun kendisidir.“Guy Finley / Vazgeçebilmek ” – Wolky bir fikrim var! Kütüphane ile televizyonun yerini değiştirsek nasıl olur?    -Eyvah yandık! Bu işin sonunda yine çok pişman olacağız!   – Hadi ama, en kötü ihtimalle spor yapmış oluruz. Tut şunun ucundan aşkım…” İnsanın en sabit konfor alanı evidir.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
edakayhan44 · 7 years ago
Text
ÖLÜM
Hiçbirimiz sevmeyiz bu kelimeyi, duymak bile istemeyiz. Hiçbir zaman hazır değilizdir. Ne zaman, nasıl, kime veya niye geleceğini bilmeyiz. 
Bu nedenle korkarız, kabullenemeyiz. 
Halbuki çok basittir, zamanı gelen, bu yaşamda süresi biten, saatini dolduran gider. Gerisi yoktur.  Bu dünyaya, bu evrene  gönderilen bedenin, zamanı dolmuştur.  Artık O  “YOKTUR.
İlk  kez altı yaşımdayken amcamın ölüm haberi ile bu hayatta “ölüm” diye bir şeyin varlığından haberdar oldum. Altı yaşımdayken olanları çok anladığımı veya hissedebildiğimi söyleyemeyeceğim.  Ancak Karataş’a ambulansın  girişi, girişinden  itibaren başlayan konvoydaki siren sesleri, acı acı ötüşü, insanların bu sesten sonra koşarak, sarılarak ağlamaları, yüz ifadelerindeki bakışlarındaki anlamsızlık, sessizlik  çocukken hafızamda kalanlardı.  Sanırım bu nedenle ambulans sesini her duyduğumda irkilirim, canım sıkılır. 
Sonrasında Karataş’ta kırk gün,  kırk gece süren yas. İnsanlar  konuşuyordu, ama sanki konuşmuyor gibiydi, herkes bir garipti. Sanki her yerde bir sükut vardı. Ses vardı, ama başka bir yere gidiyordu, bir uğultuya dönüşmüştü. Çocukken bunların hiçbirine bir anlam verememiştim, sorduğumda da anlatamıyorlardı, söylüyorlardı söylemesine, ama hep bir şey eksik kalıyordu. Altı yaşında bir çocuk ne kadar anlayabilirdi ki. 
Oysa yıllar sonra anlayabildiğimde amcamın ölümünün ne kadar acı bir olay olduğunu anlayabilmiştim. “42” yaşında bir insan hayatının doruğunda. Adana Karataş yolunda karşıdan gelen arabanın çarpması ile hayatı sona eriyordu. O yıllarda (1979) kaç tane araba vardı ki bomboş bir yolda  gelip amcamın arabasına çarpıyordu. Amcam ve  sadece o değil, onunla birlikte Adana’ya gitmekte olan üç kişi de bu hayata veda ediyordu.
Üstelik ailenin ilk acısı değildi, dedem (babamın babası) ve büyük amcam da hemen hemen aynı  yaşlarda,  ben daha doğmadan, bu hayata başlamadan çok önce, onlar  bu hayata veda etmişti.
Neden, nedeni var mıydı,  daha yaşamadan, ya da bizim deyimimizle yaşlanmadan nereye gidiyorlardı.…………
Ölümün arkasından  yapılan mezarlık ziyaretleri.  
Ne yapıyorlardı orada, beyaz bir mermer taşıyla ne yapıyorlardı, onlarla iletişim kuruyorlar mıydı,  altı yaşında hiç anlamamıştım.  Anneme her mezara beni de götürün dediğimde; “Çocuklar mezara gitmez” cümlesi ile karşılaşıyordum. Bir çocuğa yapılabilecek en kötü şeydi. Ahh! Ne vardı bu mezarlıkta. 
Trafik kazasında amcamın ölümünden 20 yıl sonra 1999 yılının Kasım ayında canım babamın “ölüm” haberini almıştım.
Anlamamıştım, kabullenememiştim.
Neden ölsün ?
Benim babam mı?
YOK,  nasıl …..?
Ben  onunla telefonla konuştum, haftaya İstanbul’a geliyordu,  birazdan tekrar arayacaktım onu, yok yok bir yanlışlık vardı, niye ölsün ki, ölmemiştir dedim. 
Sonra, saatlerce ağladık.
Ablam  ile birlikte İstanbul’dan Adana’ya giderken bütün gece durmadan ağladık. İnsan saatlerce niye ağlar, kendimizi sakinleştirmek için mi, kabullenmek için, anlamak için mi? isyan mıydı, haykırış mıydı, yoksa sadece tepkinin dışa vurması mıydı….. 
Bütün gece o kadar çok ağlamıştık ki, Adana’ya vardığımızda sesimiz çıkmıyordu, gözyaşı kalmamıştı. Ağıt yerini derin bir  sessizliğe,  anlamsızlığa bırakmıştı, boşluk vardı. ZAMAN durmuştu sanki.
Çocukluğumdaki aynı manzara gözlerimin önümdeydi, annem oradaydı, ama şaşkındı, aynı değildi, sanki evde başka bir hava, başka bir ses, başka bir şey vardı. Her gittiğim cenaze evinde aynı şaşkınlığı,  anlamsızlığı, boşluğu  hep görüyorum. Sahne hep aynı.
Neden  anlatamadıklarını anlamıştım artık, çünkü bilmiyorlardı. Niye o anda gittiğini, neden gittiğini, nereye gittiğini onlar da bilmiyordu ki, bilmedikleri bir şeyi nasıl anlatabilirlerdi?
Bu hayatın bilmeceseydi “ÖLÜM”. Çözümü ise ancak ölüm ile bulunabileceğini düşündüğümüz bir bilmece. Bu bilmece kimine göre hakk’a ulaştığında, kimine göre ise hakikate vardığında çözülecek.
Babamın ölümü ile birlikte bu kez ölü ile, başka bir deyişle  ceset ile tanıştım. Babamı yatırmışlardı, beyazlar içine her tarafını sıkı sıkı sarmışlar, anlam veremediğim şekilde üstüne bir bıçak koymuşlardı. Babama  ya da cesede o gün o kadar çok baktım ki, babamı görebilir miyim diye, göremedim, baktığım bana hiç tanıdık gelmedi, çok soğuktu, hiçbir ifade yoktu, bu benim babam değil, o değildi, gördüğüm sadece et parçasıydı.
Artık o “YOK” tu. 
Epikuros kulağıma fısıldadı yine;
“Ölümün olduğu yerde ben yokum, benim olduğum yerde ölüm yok”
Öyle olmuştu, babam çoktan gitmişti, orada yoktu. Ben Adana’ya varana kadar mı gitmişti, yoksa öldüğü anda mı bilmiyorum, ama tek bildiğim babamın orada olmadığıydı. 
Babam  nasıl mı  ölmüştü? 
Evde banyo yaparken 57 yaşında “kalp krizi” geçirmişti.
Son bir kez ona sarılamadan,
Son bir kez onun sesini duyamadan,
Son bir kez onu göremeden, sessizce bu hayata veda etmişti.
Nedeni var mıydı, hayır o da bu hayatta süresini tamamlamıştı. 
Gerçekten, bu kadar mı?   bu kadar  “basit” olabilir mi?  
Hayata geliyoruz, var gücümüzle “bu hayatta kalmak ” için çalışıyoruz. Çocuk yapıyoruz, eş oluyoruz, aşk yaşıyoruz, kimimiz savaş içinde, kimimiz zevk, kimimiz acı, kimimiz sevgi içinde. 
Var olmak, bu hayatta bize verilen tek amaç için “VAR” olmak  için bu kadar uğraşırken sonra bilmediğimiz beklemediğimiz bir anda “YOK”  olmak. Herhangi bir hazırlık yapmadan, dünyaya veda etmeden, kimimiz olağan bir süreçte kimimiz olağanüstü bir olayda.
Bu hayata gözlerinizi açtığınız anda süre başlıyor, ölüm anına kadar devam ediyor.
Arthur Schopenhauer,
Yaşamı, ölümden alınan borç olarak nitelendirmiş, uykunun da bu borcun faizi olduğunu söylemiştir.
Nitekim, gözlerinizi açtığınız anda bu hayatta “VAR” sınız, yaşamaya başladınız, ölüm anı ile,  artık bu hayatta “YOK” sunuz. “YOK" size verilen süre bitti. Ne bir saniye uzar, ne de kısalır, süre bitti.
Osho;
….Gerçek soru, ölümden sonra yaşamın var olup olmadığı değil, ölümden önce senin hayatta olup olmadığındır…” der.
Nereye gidiyorlar. Bilmiyoruz. 
Öncesini biliyor muyuz?  Doğmadan önce nerede olduğumuzu bilmediğimiz gibi, öldükten sonra da nerede  olduğumuzu, nereye gideceğimizi  bilmiyoruz.
Ezeli ve ebedi yok, sadece  bu hayatta içinde olduğumuz, hissedebildiğimiz ve yaşayabildiğimiz “zaman” var.  Ya da içinde olduğunu zannettiğimiz zaman var. Kim bilir belki de bizim  göremediğimiz içine dalamadığımız denizler vardır.
Binlerce yıldır, yüzyıllardır bu böyle, bu evrende her şey birbirini tekrar ediyor, biri gidiyor biri geliyor. Bir yer de doğum ile yeni hayat başlıyor, diğer yer de ölüm ile süre bitiyor.
Öyleyse bu hayatın anlamı sona ulaşmak, öngörülen süreyi tamamlamak mı dır?
Evet bu kadar basit. Bize öngörülen süreyi yaşamak.
“Yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır” (Robin S. Sharma Ferrarisini Satan Bilge)
Bize verilen sürenin ne zaman, nasıl biteceğini bilmiyoruz, bilemeyiz ama yapabileceğimiz  tek şey var. Bize verilen,  bize öngörülen  sürede hayatı her zerresiyle YAŞAMAK, mümkün olduğunca.
HİSSETMEK, vazgeçmemek, anı kaçırmamak.
İşte bu bizim elimizde. 
Zamanı, yaşadığınız anı kaçırmayın.
Eda KAYHAN
3 notes · View notes
kitapindir-in · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Ferrari'sini Satan Bilge - Robin Sharma - PDF ve EPUB İndir http://www.kitapindir.in/2017/11/ferrarisini-satan-bilge-robin-sharma.html?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes