#et için yazı kalemi
Explore tagged Tumblr posts
Text
geçmiş yazılar derlemesi
Yazmak için tüm günümü düşünmeye ayırdığım yazıdan çok kısa bir süre öncesinden beri uzunca bir yazı yazıp içimdeki hisleri ve anılarımı kelimelere emanet etmek niyetindeyim. Sanki kendimi bir kez olsun ifade edebilmeyi başarsam bir daha asla kelimelerle boğuşmam gerekmeyecek, kitapların üzerimdeki akıl almaz tesirinden ve bunun getirdiği belirsizlikten sıyrılmayı başaracağım.
Yine son yazı niyetiyle buradayım, hayırlısı. Zaman ne gösterecek bilemiyorum. Bu kez birkaç gün düşündüm, süre uzadıkça birçok şeyi yazabilirim diye düşündüm galiba, atlamadan ve unutmadan. Bu düşüncemin hiçbir zaman gerçekleşmediğini bilerek buna inanmaya devam ettim. Yazmak için izlemeyi, okumayı, düşünmeyi ve birçok şeyi bekleyip durdum. Bugün sayfamda bir şeyleri gizlemek için dolaşırken bir yazımın son cümlesine denk geldim.
“Bende Bir Problem var, hep oturup bekliyorum.”
Cümlenin etkisiyle burada değilim lakin beklemenin bana bir yararı olmadığından ve artık canıma tak ettiğinden spontane devam edeceğim. Çok şey anlattım, ruhumu ve özümü Tumblr hesabımda kelimelerin arkasına gizlemeye çalıştım. Bana ağır geldiler, benim yüklenebileceğimden fazlaydı. Kimsenin anlamayacağını, üzerinde düşünmeyeceğini bilsem her şey daha kolay olurdu hatta yazıya giriş yapmak için bu kadar uzatmazdım.
Işıkları kapatmadım.
Hayatın Koordinatları üzerinde düşündüm, zaten karşıt bir düşünceyle karşılaştığım ilk anda gerçeği fark etmiştim ama “Her şeyi bilme ihtiyacı”mdan ötürü bunu kabul edesim gelmemişti. Her zaman bekledim, biraz daha beklesem kabullenmek için bir şey olmazdı. Olmadı da. Aksini düşünüyorum artık, kendi hayatımla ilgili her şeyi bilmeyi istemek beni bir yere götürmeyecek.
Buradan Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetlere bir selam göndereyim:
Bir zamanlar Yunus Emre’yi, yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü cümlesinin sahibini, tanımaya, hakkında daha çok araştırma yapmaya, hayatımı bir de ondan öğrendiklerimle gözden geçirmeye heves etmiştim.
Aşık Yunus’u da şöyle analım:
İkisi birbirinin zıttı gibi görünebilir lakin çok özel bir noktada birleşiyorlar bence, bir de Coraline'le kedi'nin alıntısı atarsam benim bir şey dememe kalmadan anlaşılacağını düşünüyorum.
"Adın ne?" diye sordu Caroline kediye. Bak, ben Caroline’ım. Tamam mı? “Kedilerin adı olmaz,” dedi kedi. “Olmaz mı?” dedi Caroline. “Olmaz” dedi kedi. “Siz insanların adı olur çünkü siz kim olduğunuzu bilmiyorsunuz. Biz kim olduğumuzu biliyoruz, bu yüzden adlara ihtiyacımız yok."
Sevgili derin deniz mavisi, neden gelmedin?
Neden yazmak istediğimi, neden hayatımda "yazmak" denen bir kavram olduğunu ve bunun doğuştan gelen bir şey olup olmadığını defalarca kez sorguladım. Birçok kez "neden olduğunu buldum" dedim, bütün bulduklarım doğruydu ama cevaplarımın farklılığı beni dehşete düşürdü. Ya bütün söylediklerim doğruydu ya hiçbir söylediğim doğru değildi. Yazmak, zihin haritamı çıkarmak gibi dedim. Kendimi zorlamak, bir dünyaya hapsolmak ve o evrenin içinde kalma gücünü de o evrenden çıkma gücünü kendinde bulmak, hissetmek gibi. Karlar içinde kalmış bir çocuğun üşüdüğünü hissetmek. Zaten bunu hissedemeyecek birinin kalemi kırıktır.
"buradan dışarı çıktık, görmek için yıldızları." Bir ruh sizi heyecanlandıramıyor. Oysa "seni sevişim Frankfurt'taydı, laternaydı."
Kelimelere bir türlü sahip olamayan adamın hikayesini, bir hikayeyi 20 yıldan fazla yüreğinde taşıyan yazar gibi saklayacağım. Belki bir gün yeşerir, elektrikli sandalyeye oturtulacak çocuk gibi o da bir gün verdiğim beş dakikaya sahip olabilir.
Tarlalara umutlar ektim, birkaç satır yazdım, bir deftere hapsettim, o defteri de zihnimin derinliklerine gönderdim. Sadece tarlalara ektiğim umutlar kaldı belki de, şimdi sadece hasat vakti. Ektiğim umutlar bugün bir bir karşıma çıkıyor, tüm inancımın meyvesini en zor anlarımda alıyorum. “Tarlalara umut eken afra” imzasıyla düşündüğüm ve yazdığım hiçbir şey boşlukta kaybolmadı.
Bir sürü boş ve dolu şişenin bulunduğu bir masada oturmakta olan ayyaşa, “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sormuştu.
"İçiyorum,“ demişti ayyaş asık bir suratla.
"Niye içiyorsunuz?” diye küçük prens yine sormuştu,
"Unutmak için,“ diye yanıtlamıştı ayyaş.
Küçük prens adamın haline üzülerek, "Neyi unutmak için?” diye sormuştu bu kez de.
“Utancımı,” demişti adam başını sallayarak.
“Niçin utanıyorsunuz ki?” diye sormuştu küçük prens. Ona yardım etmek istiyordu.
“İçtiğim için!” demişti adam. Sonra da yine eski sessizliğine gömülüvermişti.
Küçük prens kafası karışmış olarak uzaklaşmıştı oradan.
“Büyükler gerçekten çok tuhaf,” diye söyleniyordu giderken.
Bir kitap alırken ilk cümlesine, varsa ithafına ve son cümlesine bakarım. Bana yazar kendi hikâyesini anlatıyormuş ve kendini kitabın bitiminde öldürüyormuş gibi gelir; bir insanın söylediği son söz gibi, bir kitabın son cümlesi de önemlidir. İnsanın son nefesini vermeden önce bir cümlelik hakkı vardır, bir kitabın da yalnızca bir tane son cümlesi olabilir. Son sözümüzün hayatımızı nasıl yaşadığımızı göstereceği gibi, bir kitabın da son cümlesi o kitabın ne anlattığını gösterir.
“bıçağın yarası ömür boyu kendi keskinliğini taşımaktır”
Kendime not: Ne zaman buraya gelecek olursan Tutunamayanlar’dan çizdiğin kısımları hatırla ve yoluna devam et. “Ben Hikmet değilim, ben Gökçe’yim, yaşayacağım.” diyen kız doğru yolda, bu kitaplar sen bu yolda devam et diye yazıldı. Bir tutunanla bir tutunamayan arasındaki farkları düşünmeyi bırak. Unutma, yazacağın günde lacivert bir göğün altında field dinleyerek 22.22′yi bekliyorsun. tutunanlar gazap dolu olacak, mahkemede yargıç olarak görev yapacaksın. sen de dahil dışardan görünen hiçbir şeyin olduğu gibi olmadığını hatırla ve rahatla. olduğu gibi olanlar derneği üyesi d’ye buradan selamlar.
9 notes
·
View notes
Text
Halit Ziya Uşaklıgil / 55 senelik evlilik hayatımda, dört çocuğumu kaybetmek felâketini tattım
Aşkı Memnu, Mai ve Siyah romanlarının usta kalemi Halit Ziya Uşaklıgil, ölümünden kısa süre önce gazeteci Metin Toker tarafından ziyaret edildi. Toker, bu görüşmedeki izlenimlerini anlattığı yazısında, Uşaklıgil hakkında önemli ipuçlarını kaleme almıştı.
Yağmurlu günlerde Yeşilköy, hiç de ismine uygun bir renk göstermiyor; gök kurşunî, istasyon kurşunî, binalar kurşunî... Fakat çamur yok, çamursuz yollarda yürümeğe alışmayanlar için bu büyük bir zevk.Arkadaşım Foto Namık'la beraber Türk romancılığının en büyük üstadı Halit Ziya Uşaklıgil'i yoklamağa, şahsımızın ve gazetemizin hürmetleri ile, sıhhat temennilerini teyit etmeğe gidiyoruz.Uşaklıgil Köşkü, istasyondan iki, üç yüz metre mesafede, açık gri renkte, yüksekçe bir bina. Bahçe kapısının üzerindeki ufak çıngırak, âdetleri pek de küçümsenmeyecek olan ziyaretçileri senelerin ardından geliyor zehabını veren bir sesle evin güler yüzlü hanımlarına bildiriyor.Bizi bahçede karşılayan, genç bir hizmetçi kız oldu. Beyefendiyi görmeğe geldiğimizi öğrenince, ufak bir merdivenle çıkılan sokak kapısından girmemizi söyledi. Biz daha merdivenlerin yarısındayken kapı açıldı, üstadın kızı Bayan Behin kendisine has nezaketi ile yağmurdan sırsıklam olan bizleri ılık bir hole aldı. Biz, şapka ve paltolarımızı çıkartırken, hizmetçi kız, beyefendiye haber vermek üzere yukarı kata çıkıyordu.
O zaman gök başka, mevsim başka, dallar başkaydı
On günden beri rahatsız ve halsiz olmasına rağmen üstat, bizi kabul etmek nezaketini gösterdi. Halit Ziya Uşaklıgil'in çalışma ve oturma odası kurşunî ışıkların bütün yaprakları dökülmüş dallar arasından süzülerek girdiği ufak ve sade bir yerdir. Ben buraya evvelki sonbaharda da gelmiş, üstadla ilk defa konuşmak fırsatını bulmuştum. O zaman gök başka, mevsim başka, dallar başkaydı; o zaman, şimdi köşede tatlı çıtırtılarla yanan soba yoktu; fakat odada aynı tatlı hava ve köşesinde oturan aynı nuranî çehreli büyük muharrir vardı. Hele, köşesi hiç değişmemişti. Orada iki küçük divan karşılıklı duruyor, sol taraftakinde kendisi oturuyordu. Yanındaki geniş pencere ve camlı balkon kapısından giren ışık, başında siyah takkesi bulunan, şakakları ile bıyıkları bembeyaz, gözleri dalgın, yanakları hafif traşlı, son derece munis bir yüzü aydınlatıyordu. Üstadın önünde, üzerinde bir gelincik sigarası paketi, kibrit, küllük, basit bir ağızlık, bir iki kâğıt ve kitap, bir lâmba, bardak ve meyva tuzu şişesi bulunan siyah, ufak bir masa vardı. Gene divanın geniş arkalığında Les blancs et les bleus (Beyazlar ve Maviler) adlı bir kitap, bir La Petite İllustration isimli Fransız dergisi ve bir iki eser duruyordu. Halit Ziya Uşaklıgil, uykudan yeni kalkmıştı; üzerinde siyah kuşaklı, kırmızı bir robdöşambr, ayaklarında aba terlikler vardı.Yol gösteren kızı Bayan Behin'in arkasından içeri girince, kendisini rahatsız ettiğimizden dolayı özürler diledik, çalışmakla geçirilen yılların üzerinde silinmez izler bıraktığı irice, yumuşak ellerini öptük. Bize karşısındaki divanı gösterdi, dışarı çıkmağa hazırlanan kızına iki kahve yapmasını söyledi. Hatırını sormak için İstanbul'dan gelmiş olmamıza rağmen, bizden evvel davranarak meşhur nezaketi ile o, bizim hatırımızı sordu, sıhhatte olduğumuzu öğrenince adeta kendisi iyiymiş gibi memnun oldu.- Bana gelince, dedi, ben biraz rahatsızım. Çok şükür ki ne ağrım, ne sızım, ne de ıstırabım var. Lâkin halsizim, çalışamıyorum, ne yersem midemi rahatsız ediyor. Şimdi bile, bir mide ağrısı ile uyandım; siz yabancı değilsiniz, müsaade ederseniz meyva tuzumu alayım.
Senelerce en büyük zevkim yazı yazmak olmuştur
Hazırlanmasına yardım ettiğimiz ilâcı içtikten sonra devam etti:"Hekimler, daha doğrusu ziyaretime gelen dostlar, bana yorulmamamı, çok çalışmamamı tavsiye ediyorlar. Zaten çalışamıyorum ki. Şu arkamdaki kitapları görüyorsunuz ya, on günden beri orada sürünüyorlar, bir türlü okumak fırsatını bulamıyorum. Halbuki senelerce benim en büyük zevkim yazı yazmak olmuştur. Ya bahçem..."Gözlerinde beliren derin bir hüzünle, sardunya saksılarının göründüğü balkona baktı; nazarları gayriihtiyarî bahçeye kadar indi:- Ya bahçem... On aydan beri odamdan çıkamadım. Yıllardır göz bebeğim gibi baktığım sevgili bahçem bir mezbeleye döndü. Seneler insanın sırtına yüklendikçe, birçok işler için artık ne vakit, ne de takat bulunabiliyor. Yetmiş altı yaşındayım, bu büyük bir yaştır. Elli beş senelik evlilik hayatımda, dört çocuğumu kaybetmek felâketini tattım. En sonuncusu, bana en pahalıya mal olan oldu (*). Lâfın bu acıklı mecrasını değiştirmek isteği ile biraz havaiyattan, gündelik hâdiselerden bahsettim. El attığım her mevzuda derin vukuunu, hâdiseleri yakından takip ettiğini gösteren bir alâka ile ispat etti. Bilhassa ecnebi memleketlerde kalan evlâtlarından, gelininden, torunlarından candan bir sevgi ve rikkatle bahsetti. Birçok yerleri gezmiş olduğu halde, İspanya'ya gidemediğini esefle söyledi. Fransa'daki kömürsüzlüğü, General De Gaulle'ün son nutkunu, Akdeniz yolunun açılmasını bahis mevzuu etti. Biz konuşurken resimler alan Foto Namık'la fotoğrafçılıktan, yeni keşiflerden bahsetti. Bir yandan sigara içiyor, bir yandan öksürüyordu. Hiç söndürmediği sigarasına baktığımı görünce, başını salladı: - Bunu bırakamadım; ne yaptımsa fayda vermedi. Ne mutlu size ki, kullanmıyorsunuz, dedi.Halit Ziya ile konuşmak, zevklerin en büyüğü idi. Lâkin halsizlikten ve çabuk yorulmaktan bahseden üstadın sohbetinden daha fazla istifadeye yeltenmek nezaketsizlik olurdu. Arkadaşımla birbirimize bakıştık ve sıhhat ve saadetler dilerek Türk romanına en kıymetli numuneleri veren büyük muharririmizden müsaade istedik. Elini tekrar öperken, o, müşterek tanıdıklarımıza selâm ve muhabbetlerini yolluyor, tekrar gelmemizi söylüyordu.
(*) Üstat Halid Ziya Uşaklıgil'in büyük oğlu Halil Vedat, yedi sekiz sene evvel Tiran'da sefaretimiz başkâtibi iken pek hazin şartlar içinde vefat etmişti. (Metin Toker / Cumhuriyet gazetesi / 20 Ocak 1945)
3 notes
·
View notes
Photo
ET DAMGA MÜREKKEBİ TÜRKİYE DE YILLARCA GIDAYA UYGUN OLMADAN KULLANILAN MÜREKKEPLERE ARTIK SON VERDİK İLK DEFA VE SADECE FİRMAMIZ DA ÜRETİLEN ET DAMGA MÜREKKEBİ TÜRK GIDA KODEKSİ HAYVAN SAĞLIĞI VE ZABITASI YÖNETMELİĞİNE HELAL GIDA YA HACCP ŞARTLARINA UYGUN OLARAK CE BELGESİ İLE ŞİŞESİNDE KAPAĞINA SUYUNDAN RENKLENDİRİCİLERİNE KADAR GÜVENLE KULLANABİLECEĞİNİZ TEK VE İLK MÜREKKEP TİR. BELGELERİMİZ İÇİN www.etdamga.com ADRESİNİZİ ZİYARET EDEBİLİRSİNİZ. PİGMENT 0553 444 88 88 İZMİR
#et kalemi#et işaretleme kaşesi#et işaretleme kalemi#et için yazı kalemi#et kefeni#et boya kalemi#gıda kalemi#gıdaya uygun kalem
0 notes
Photo
Et kalemi et filesi et damgası et kefeni PİGMENT İZMİR 0553 444 88 88
#et kalemi#et için yazı kalemi#et içğn boya#et için boya#et boası#belgeli gıda boyası#et mürekkebi#et damgalama mürekkebi#et mühür mürekkwbi#şark kemikal#et boyası et filesi#et kefeni
0 notes
Photo
HATTATLARIN KÂĞIDLARDA ARADIKLARI VASIFLAR:" Bidâatü'l-Mücevvid"de kaydolunduğuna göre, Yâkut ile Ibn-i #Hilâl şöyle demişlerdir: "Kâğıd ın pürüzlü olmayanını, düz ve yumuşak olanını kullan ki , hattın cevdetine erebilesin". Yâni, demek istemişlerdir ki, iyi ve #güzel bir #yazı elde etmek için, iyi ve güzel bir kâğıd kullanmak gerekir. İbn-i Bevvâb da , "Kâğıdın fazla yumuşak, temiz ve #sâf olanını seç " tavsiyesinde bulunur. Tecrübelerden doğan bâzı hu susları da, şöylece sıralayabiliriz: 1 — Ham #kâğıd kullanmamalı, #kalem kâğıda iyi yapışmalı, #mürekkeb i yayan kâğıda #iltifat etmemeli, kalem #cam üzerinde yazar gibi ka yıp kayıp gitmemeli, yumuşak hamurlu olmalı, emme hassası olmalı ve mürekkebi arkasına geçirmemeli, kalemi tutmamalı. 2 — Mümkün olduğu kadar çok silinebilmeli, silinince #leke bırakmamalı, rengini atıvermemeli,âhârlı, tılâlı, #mühre li olmalı ve mümkünse bunlar eskiden yapılmış bulunmalı. Kalem güzeli cilt 2. #خط #الخط #hat #hattat #hatsanatı #art #sanat #islamicart #klasiksanatlar #ottoman #osmanlı #ottomanart #kuran #quran #hattatismailtuluce #muslim #islam #kağıt #الله https://www.instagram.com/p/CRMII_mM-JR/?utm_medium=tumblr
#hi#güzel#yazı#sâf#kâğıd#kalem#mürek#iltifat#cam#leke#mühre#خط#الخط#hat#hattat#hatsanatı#art#sanat#islamicart#klasiksanatlar#ottoman#osmanlı#ottomanart#kuran#quran#hattatismailtuluce#muslim#islam#kağıt#الله
0 notes
Text
KORDAN KELAMA BİR VARIŞ HİKAYESİ
olgunlaşınca dallarını terk eden meyveler gibidir sözcükler,
yüreğinde olgunlaşır, lakin mevsimsizdir.
olgunlaşınca mısralarla buluşur yeni anlamlar kazanır,
mısralara dökmek sözcükleri cesaret ister,
çünkü söz uçar yazı kalır.
hazır mısın kendine bile itiraf edemediklerini yazıp okumaya?
Aşkla dolduğum günlerden geçmeye tekrar başladım. Kalemi elime almam gerekti. Doğmayı bekleyen kelamlar çoğalıyor. Hepsi büyük sancılarla satırlara dökülüyor. Göğsümdeki ateş ellerimde şekil buluyor. Yazdıkça yoğruluyor, okudukça anlam kazanıyor.
Yazmak istiyorum, tükenene kadar yazmak. Gönül diye taşıdığım ateş sönene kadar yazmak istiyorum. İstiyorum ki yazdıkça soğusun içim lakin yazdıkça daha da yanıyor, yanıyor, deliriyorum.
Gördüm ki ben senden kaçsam kendimden kaçamıyorum. Ben, sen olduğumdan beri yanıyorum. Dön …bir bak lütfen enkaza çeviremediğin bana, dön bir bak. Bir kelam et, bir nasılsın de, de ki başlasın kelam düellolarımız. Yeniden alev alsın atışmalarımız. Kapından uzaklaşmak için elimden geleni yapıyorum ama görüyorum ki bir adım bile gidememişim, yolundan çıkamamışım ey deli.
Bu nasıl aşk sadece ben yanıyorum… Yandıkça zevk alıyorum, açılmayacak kapına bile mest oluyorum. Yorulmuyorum yolundan, usanmıyorum yokluğundan. Bir yerde var olduğunu bilmek bile bana nasıl yeter? Nasıl sensizliğe senin için katlanırım anlamıyorum, anlayamıyorum. İçimdeki yangını nasıl taşıyorum nasıl sessiz kalabiliyorum. Susarak nasıl seviyorum, uzaktan sessiz çığlık atarak nasıl yaşıyorum. Özledim diyemiyorum ama yandım diyorum.
Sustum sandım içimde hep sana anlattım. Ama dayanamadım yine yanan kalbim kelamımı da yaktı. Her bir kor sana dökülen sana yazılan birer kelam oldu. Kıymet bildin mi bilmedin? Zaten bilmeyeceksin. Kim bilmiş bir aşığın değerini ki sen benimkini bilesin.
Bir daha asla yazamayacağımı düşünürken aşkına düştüğümden beri yazar oldum sana şair oldum sana aşık oldum sana… Ama sen mağrur oldun mağdur ettin. Adın dilime bu kadar yakışırken ne yakışmadı gönlüne bilemedim…
Gel ey deli kapıma gelmesen de yoluma gelmesen de gel deli nasılsın demeye gel sesini duyurmaya gel yaşıyorum demeye gel, kibrine bile razıyken ben kibrini al gel!...
ALYA KARADAĞ
#alya #deneme #şiir #şair #edebiyat #aşk #words #write #writing #culture #art #love #like
3 notes
·
View notes
Photo
ET KALEMİ ET FİLESİ ET KEFENİ ET DAMGALAMA MÜREKKEBİ PİGMENT 0553 444 88 88
#et kalemi#et işaretleme kalemi#et boyama kalemi#Kurban yazı kalemi#et yazı kalemi#et için kalem#et kefeni#et filesi#et damgası#et damgalama#mühür mürekkebi
0 notes
Text
Yakın tarihten güncel tartışmalara bakış – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KyN Doğruyu yazacak olursam; aslında amacım gelmekte olan 15 Temuz günü ile yakın tarih bileşkeli makale yazmak istençteydim. Özellikle sanki “et tırnak” masalına da uygun gelen 15 Temuz tarihi hem Kıbrıs askeri darbesi, hem de Türkiyede girişilen darbe çakışmasıyla, ortak buluşma olgusuyla konuyu yorumyayacaktım. Fakat, karşılaştığım peşpeşe güncel konular, beni salt askeri darbeli yakın tarihle değil, güncel inanılmaz atışlı konularla da ele almaya yönlendirdi. Bu makalemin biraz uzamasına neden olacaktır. Yine de şu gerçekle hep karşılaşıyorum ki “K. Kıbrıs okuyucusu uzun ve bilimsel yazıyı değil, dar ama kısa makaleleri okumay�� tercih etmektedir”. Buda, bilgi ve bilimselikten çok algı yeterlilikle kendini tatmin gerçeğinde tenbeliğine de bahane haline getirdi. Fakat, okuyucu önemli yöneliş ile yaşanılan gerçekler le bunların da dışında algılarla da takınılması nedeniyle, ben yine biraz okumayı sevmeyenlere sıkıcı gelecek bir yazı yazmak zorunda kalıyorum… ***** Güncel gerçekten başlayalım: genellikle tüm araştırma yapanların sıkıntısı hep gündemde. K. Kıbrıslı veya değişik yerlerden gelen insanlar, buranın havasına hemen uyma kolaylığı kültürü de oluşur. Her araştırmacı, nedense K. Kıbrısta yaşayan insanların ortak paydaşlı kültürleşmesine kolay kolay ulaşamaz. Ancak, önemli bir değer resmen kültürleşti! “İşine geldiği gibi tutum sergilemek” davranışı çıkarla örtüşerek ortaklaştı. İşine geldiği gibi davranış ile çıkar buluşma kültürü siyasal eksende de yapılanarak kurumsalaştı. Mustafa Akıncı saray merkezinden başlayalım: Pazar günkü Afrika mahşeti tam bunun aynası: “Akıncı hem Kıbrıs cumhuriyeti hakları hem de Güney rum cumhuriyeti kulanımlı” işine geldiği gibi siyasal probagandaya kondurtuyor. Açıklamasında, Gaz için ortak komisyon kurulsun derken, “Kıbrıs cumhuriyetinden kaynaklanan haklar” savunusunu yapıyor. Oysa, başka konularda hep “Güneydeki yönetim veya rum liderliği” ifadelerle ayni mekanizmayı seslendirmektedir. Sarayın bu havasına ahalinin hem de hamasetci ırkçılara dek herkes işine göre kulanımı yapmaktadır. “Burslar isterken, kimlik pasaport kulanırken, Bazı mülk veya başka hakları telep ederken” Kıbrıs Cumhuriyetinden doğan haklar olurken, iş Kıbrıs cumhuriyeti karşıtlığına da gelince buranın “KKTC egemen alanı” olduğunu da haykırıyor. Ayni tutum Türkiye için de net. Kıbrıs Cumhuriyeti garantörlüğünü “türk toplumuna” indirgerken, Güney denip onları tanımazken, Kıbrıs cumhurieytinin öldüğünü de bağırırken, uluslar arası temaslarda Kıbrıs cumhuriyetiyle yan yana konumlanırken, ABgibi üyeliklerde bu cumhuriyetin oyuna ihdiyaç duyarken, daha vahimi, Kıbrıs cumhurieyti bitmiştir denilip Kuzeyle banbaşka telden çalınırken, nedense iş bazı konulara da gelince “gaz gibi” Türklerin de Kıbrıs cumhuriyetinden doğan haklar da kulanımda probaganda algısına ekleniyor. Bu salt AKP için değil tüm devlet merkezli partiler ve hat da demokrat ilanı kulanan aydınalrra dek ayni terane paradoksu yaşanmaktadır. Dahasını ekleyelim: Mustafa bey sarayda kalma şerbetini içip de Kıbrıs cumhurieytinden olan hakları, onların cumhuriyet olmadığı teranesini de eklerken, eşit olma lafazanlığını lakırtıya çevirirken, nedense daha geçen hafta Fuat beyin K. Kıbrısa gelişiyle kendini dıştalatan tutumuna laf bulamadı. Dili tutuldu ve kalemi de sadece bunu uygulayan iç işbirikcilerine sadece dokunmakla gerçeklerden kaçış ile işine gelen konuşmaları yaptı. Böylesi politik gerçeklikle de olmayan ama hak istemeye gelince “hakımızdır” ile elde kılıçla salayan danga düngalı Ersin hazretleri ile eldeki tahta kılıç kahramanı, yeni saray heycanlı Kutret de ayni paravanaya katıldılar. Dedik ya; işine geldiği gibi çıkarla örtüşerek kültürleşme ortaklığı K. Kıbrısta tek kültürel değer olarak rövançta…. Bir de halk sohbetli sahneyle bu konuyu kapatalım. Birisi ünvüersite birokratı,başkası emekli asker, diyeri zamanında bizi ispiyonlama adına solcu görülen sivil polis, birkaç sıradan yurtaş benim de bulunduğum yerde sohbet yapıyorlardı. İşlerine geldiği için de üstelik NTV ve TRT ekranlarını da mavzeme kulanarak işlerine geldiği gibi konuşuyorlardı. Son kirzlerle birlikte Türkiyenin bağımsızlaştığını, ekonomide iyi işler olduğunu, bu gidişle de herkese meydan okuyup, Rumlara da halterini bildireceğini konuşuyorlardı. Silah uzmanı ve denizdeki başarılar hikayeleri ekleniyordu. Tabi Kıbrıslı ikilem kültürü hemen sıradanlaşmış gibi de geliyordu. Hem ucuz ve abartı kahramanlıklar sıralanırken, ansızın haklı olma adına da “madurieytler” dizerek “Türkiye olmasaydı hepimiz biterdik” deniliyordu. Aslında, biraz izlediğim bu taplo, tam bir K. Kıbrıslılık işine gelme kültürünün ta kendisi oluyordu. Üstelik, abartı, kahramanlık, ve sanki bunları dememiş gibi Türkiyeyi de ekleyip bu hikayenin maduriyet ile olanları örtme mezesi olarak kulanıyorlardı. Güncemiz öylesine değişken, fakat oartak işine gelme çıkar bulaşması kültürün yansıması örnekelrle doludur….**** Bu sahneleri yaşar, haberelri de takip ederken, aslında tarihi yakın günlerin de buluşma anına da geldik. 15 Temuz hem Türkiye hem de Kıbrıs için tarihi anlamı var. Üstelik, Kıbrıs 15 Temuz darbesi akabinde tamir edilemeyecek siyasal sonuçlar da oluşturdu. Türkiyedeki darbe girişimi ise devlet içi çatışmada AKP kazanan ve Feytulahcıların kaybeden kesim olarak yeniden develtin şekilenmesi oldu. Daha da buluşma devamlılığında, 20 Temuz günü de ayni mesajlı yeni sıçramalar olmasıdır. Kıbrıs darbesi sonrası 20 Temuzda Türkiye adaya çıkarma yaparken, Türkiyedeki darbe girişimi sonrası ayni tarih Devlet müdahalesi ile olağan üstü uygulama yapılıp Türkiye yeni bir döneme sıçradı. Böylesi ortaklıklar vardır. Bunların elbet başlangıç nedenleri ve acı sonuçları olurken, Kıbrısın fiylen ikiye ayrılması “bugünkü coğrafi parçalanma” olurken, Türkiyede de Cumhurieyt dönüşümlü rejim sıçraması da hızla geçildi. Bir farkla Kınrısta 74 yılında bu süreç yaşanırken, Türkiyede 2yıl daha dümmmüş gibi konu yakında gerçekleşti. Yukardaki kuramı yerine koyalım: işimize göre ve çıkara bakarak gelişen düşünce modeliyle adeta olanları değil de istenilenlerle tarih yazılım gerçeği de yaşananların silikleşmesini de getirdi. Üstelik, bu gelişmelerde rol alan Özellikle K. Kıbrıs yapısı hala ilgili siyasetin kurumsalşaştığı dönemde olmasından dolayı gerçekler iyice bunalımlaştırıldı. Kıbrısta yaşanan ve Yunanistanın müdahalesi ile yapılan askeri darbe 1974 yılında, 15 Temuz gününde gerçekleşti. Bu sürpriz değildi. Ama, darbe Kıbrıs iç olaylarıyla değil uluslar arası koşullar ve Yunanistan Kıbrıs çelişkisi ile ABD Kisincır anlayışının ortak meyvesidir. Nitekim, anımsadığım derecede, zaten 73 yılında Kıbrısta Yunanistan darbesi ve Türkiye müdahalesi ile taksim konuşuluyordu. Özellikle, Makariyosun Yunanistan askerlerinin kovdurtma kararı, Kıbrısta doğal gaz dedikoduları ile Makariyosun Sovyetleri ziyareti Amerikada pek de hoşnutlukla karşılanmıyordu. AAyrıca, Kisincır Kuba paranoyası ve Kıbrıs benzetmesi siyaseti de Makariyosu kuşkuyla karşılama davranışı vardı. Bloksuzlarda olma, Sovyetle yakınlaşması,HYunanistandan uzaklaşma,Akelin seçimde inanılmaz oy alması, Kıbrısın Yetmişler politikasında değişmesi gereken merkeze konudrtu. Üstelik, Yunanistan cuntası da Kıbrısa müdahale edip, Enosisi gerçekleştirme talebi de vardı. Bunlar uydurma değil! Boşuna Lefkoşa Amerikan elçiliğinde iki tarafın ajanlarıyla toplantı yapılmıyordu* Öncelikte Kliridis ile Denktaş yönetimli Kıbrıs veya sorun çıkması halinde Türkiye müdahalesi planlaması oraya gidenler tarafından da doğrulanıyor. Nitekim, Can Dündarın belgeselinde de belirtildiği gibi Kıbrıs konusu nedeniyle Özal Harp dayresi ödeneğinin artırılmasını Genelkurmay Ecevitden talep ettiydi. Bu konudaki geniş bilgileri benim araştırmalarımla Ortam gazetesi veya Yeni Çağ gazetesinde epey geniş olarak bulma şansınız var. Bu konuyu 15 Temuz makalelerimde tefrika olarak yazdım.Burada Amerika gerçeğini, Kisincır doktrini projesini mutlaka göz önünde tutmak şart. Zaten, Açerson planı on yıl önce hazırlanmış, fakat Makariyosun ret, Sovyetlerin karşı çıkması nedeniyle başarılamadı. Tabi İngiliz senaryolarını da eklemek şart. Emperyalizmin Kıbrısta darbeyi ve ikiye ayrılmayı ta elilerde planladığı Küba kriziyle bu paranoyanın genişlediği kesindir. Ancak, bu bilgilerin yok saydırtılarak, işine göre hikayeler yazılarak tarih öğretilmesi ve önemli sonuçla “K. KIbrısa taşınan ve buradaki yaşananları bilmeyen” kesimlerle banbaşka bir çıkar ağıyla bunlar sildirtildi. Hat ta, başlangıçta kaybeden taraf olan Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan, oluşan tartışmalarla ortaya serilen gerçekler de sonradan batılılaşma ve işine gelme bağlantısında yeni oluşumlarla bunlar da unutuldu. Tartışılan ve meclislere dek yankı bulan Kıbrıs Dosyası belgeleri dahi yok hükmüne sokuldu.****** Çok daha yakına gelelim: Türkiyede de 2013 yılında derinleşmeye başlayan AKP Cemaat çelişkisi sonunda darbe girişimi ile yeni bir sıçrama yaptı. Bu, Erdoğanın başkanlık yolunda ve rejim değiştirme hedefinde önemli sıçrama haline geldi. Erdoğanı devirme hamlesi, giderek devlet içi Erdoğanın güçlenerek ve olağanüstü durum ilanıyla anayasa değiştirme hızına takıldı. Türkiye darbe girişiminde hala soru işareti çok. Çünkü, darbeye uğrayanın devrilmeyerek kazanması kadar, demokratik oluşum olmadığı için de birçok konu hala karanlıkta. Karanlıkta olmayan, Tek adam yönetimine Türkiyenin bu darbenin lütfü ile geçmesidir. Türkiye ve Kıbrıs için 15 Temuz gününün ortak önemi; her iki yerdeki girişim başarılı olsun olmasın, sonuçta artık ne Kıbrıs eski Kıbrıs, nede Türkiye eski Türkiye olarak kaldı.Bir önemli nokta da şu: Kıbrıs darbesindeki roller yenilen tarafın da sızdırtılan bilgielrle azçok biliniyor. Oysa Türkiyedeki girişimin başarısız olmasında Rusyanın rolu hala sorularla doludur. Nitekim, Türkiye Rusya ilişkileri sıçrama kaydeti.****** Yazı uzamasa, daha belirtilmesi gereken olgu bol haldedir. Fakat, bu darbeler olup veya başarısız kılınırken, şimdiki gündem taplosuna bakın; Türkiyenin Kıbrıs Çıkarmasından sonra şimdilerde Erdoğan yeni Osmanlı stratejisi ve Müslüman kardeşler birliktelik siaysal İslam projesi ile işler çok karışık. Kıbrısın etrafında rengarenk askeri gemiler ve en genişlemiş füzelerle örüldü. Kıbrıs Cumhuriyeti fiylen ikiye ayrılırken, K. Kıbrısta nifus yapısı darmadağın oldu. Siyasal olarak K. Kıbrısta saray hesapları yapılırken, kordinatörlükten tutun uygulanacak prokrama dek nedenli Türkiyeleştiğinin de haritası oluşturuldu. Silikleştirilen Akıncı, sırf sarayda kalma aşkına susarken, Türkiyeyi yanına çekme adına Anastasiyadise öneriler yapıyor! Genişletecek olursak; Dünya kamuoyu Türkiyenin Kıbrıs politikasına gösterdiği hoşgörü sonucu, şimdielrde ayni politikayı hem de Osmanlı İslam damıtmasıyla idlipte, Afrinda ve olmadımı Lipya çölerinde dek uzatıverdi. Garantörü olduğu Kıbrıs Cumhuriyetini kamuoyuna yok saydırtıp, fakat işine gelince yayılma adına da kulanıyor. Bunlar, geleceğin korkutucu gelişmeleridir. Hele de tatlılaşıp yalanlaşan politika çıakrı aşkı, bu koşulların önemli zeminidir. Fakat, kaygan zemine oynuna girince, nerede durulacağı de belli değil.
0 notes
Text
aaaaaaa başlığı unutmuşum
selam kuzum.
bi iki gündür böyle güzel bi hava var. ama bazı sorularım da. doldum gitgide. yazıyorum.
kağıdı kalemi elime alıp bişeyler karaladım ama olmadı hani. benim olayım buymuş. klavye delikanlılığı. aklımda bişeyler olsa bile klavyesiz olmuyor. şiir hiç bende değil. düz yazı olacaksa da, bari burda olsun. gerekirse alırım burdan tekrar.
geçen dönem hiç ben olmadım. ya da hep bendim. nerden yorumladığına bağlı ama eğlenceli biri değildim hiç. ya da ilgili. derslere/akademik başarıya önem verdikçe bu konuda daha yetersiz olduğumu hissediyorum sürekli. ben bunu istiyorum ama bunu yapabilir miyim?
sürekli ders çalış. sürekli procrastinate et geri kalan zamanda, buna “kendime vakit ayırıyorum” de, youtube izle. dışarı bile çıkma. sevgilin tiyatroya götürsün, buna meh ol. benim kafamdaki düzgün sevgili imajı bununla çelişiyor. ben bunu hayal ederek girmedim bu yola.
ben geçen dönem hiç ben değildim. ya da hep bendim. ne istediğime ve ne seçeceğime bağlı.
para ve standartlar için sektöre gireyim mi? birilerinin yaşamından para kazanmak. çarkı çeviren çarkları yağlayan çarkı çeviren çark. ama arada duran çark. kendine bu hayat nereye gidiyor diye sorma şansı olan. başkalarının hayatında olan.
akademik hayat güzel. bişeyleri öğrenmek. öğretmek. zekayı, düşünme trenlerini görmek. akademik hayat olmadan, eh, işin bu değilse bunları yapman zor. başkasının pisliğini temizlemekten bunları yapamazsın ki? hep çalış. kendi işini yap hep. bilginin esnafısın. öğrendiğin bilgiyi işleyip kullan. boş durman sana zarar. kırbacı arkamda hissetmediğim çok az zaman var.
belki de bırakmalıyım. hakkında bi bok bilmediğim hayallerim nereye götürücek beni. belki de götürecekler. ama etrafımdakilere zarar vererek. o zaman da başkalarının çevireceği çarkın metalini eritmiş olacağım belki ancak. ama kim hatırlar bunu. hatırlasa ne fark eder.
iyi bir baba, eş, oğul, kardeş, insan olmak. karşılığında ne vericem. kararsızım.
yazar ne demek istedi. bak dünyalı, bu laflarım sana.
bunların bi önemi yok. var ama yok. o yüzden yazmadım. hep benim yanımda oldun. sen hep sen oldun, senlik yaptın. öyle yapmasaydın ben benlik yapamazdım. belki yine yapmadım, benim ne yaptığımı tanımlamana göre. ama istediğim benlikleri yaptım. ve sen senlik yapmasan olmazlardı. sana borçluyum. öderim bi gün kanka ya. belki de ödeyemem. belki ödeyememem daha iyi.
0 notes
Photo
PİGMENT ET KALEMİ 0553 444 88 88
#et kalemi#et işaretleme kalemi#et é yazı yazmak için kalem#et mürekkebi#et damga#et filesi#et kefeni#et kalemleri
0 notes