#eris deniz
Explore tagged Tumblr posts
saturniasxenos · 1 month ago
Text
Aphrodite Themed NPT ID Pack
Tumblr media
Hello my lovelies, inside this pack you'll find pronouns, titles, names and genders that have a connection / relation to Lady Aphrodite, love, roses, doves, beauty, the sea, and all alike.
Lady Aphrodite is the most beautiful goddess. 🩷
Us humans, nonhumans, therians, and alike are all beautiful as well. 🩷
Tumblr media
Pronouns:
Am/Ambro/Ambrosia/Ambrosias/Ambrosiaself
Aq/Aqu/Aqua/Aquas/Aquaself
Aqua/Aquama/Aquamarine/Aquamarines/Aquamarineself
Ap/Appl/Apple/Apples/Appleself
Bea/Beaut/Beauty/Beautys/Beautyself
Co/Cora/Coral/Corals/Coralself
Cha/Char/Charm/Charms/Charmself
Do/Dov/Dove/Doves/Doveself
Fo/Foa/Foam/Foams/Foamself
Gra/Grac/Grace/Graces/Graceself
Gra/Grace/Graceful/Gracefuls/Gracefulself
Gar/Garde/Garden/Gardens/Gardenself
Hea/Hear/Heart/Hearts/Heartself
Ja/Jasmi/Jasmine/Jasmineself
Lo/Lov/Love/Loves/Loveself
Myr/Myrt/Myrtle/Myrtles/Myrtleself
Mi/Mirr/Mirror/Mirrors/Mirrorself
Moon/Moonsto/Moonstone/Moonstones/Moonstoneself
Pea/Pear/Pearl/Pearls/Pearlself
Po/Pop/Poppy/Poppys/Poppyself
Pi/Pin/Pink/Pinks/Pinkself
Pur/Purp/Purple/Purples/Purpleself
Qua/Quart/Quartz/Quartzs/Quartzself
Rose/Rosequa/Rosequartz/Rosequartzs/Rosequartzself
Ro/Ros/Rose/Roses/Roseself
Rho/Rhodon/Rhodonite/Rhodonites/Rhodoniteself
Re/Red/Reds/Reds/Redself
She/Shell/Shells/Shells/Shellself
Sea/Seashe/Seashell/Seashells/Seashellself
Se/Sea/Seas/Seas/Seaself
Spa/Sparr/Sparrow/Sparrows/Sparrowself
Swa/Swan/Swans/Swans/Swanself
Swa/Swall/Swallow/Swallows/Swallowself
Va/Vani/Vanilla/Vanillas/Vanillaself
Ve/Venu/Venus/Venuss/Venusself
🫀/🫀's
🩷/🩷's
🩵/🩵's
❤/❤'s
💚/💚's
💜/💜's
💗/💗's
❣️/❣️'s
💕/💕's
💞/💞's
🐬/🐬's
🦢/🦢's
🕊/🕊's
🌹/🌹's
🍎/🍎's
Tumblr media
Titles:
(X) Who Is Beautiful
Devotee of Aphrodite
Rosebud
(X) Who Loves
Child of Aphrodite
Lover of Doves
Lover of Swans
Lover of The Sea
Collector of Shells
(X) Who Nurtures
Risen From The Sea
Dancing In The Rose Field
Call of The Sparrow
Call of The Dove
Protector of Swans
Protector of The Sea
Protector of Sparrows
(X) Who Loves Doves
Tumblr media
Names:
Fem: Aziza, Ahava, Adrianna, Asherah, Amy, Amandine, Amanda, Adora, Adoration, Amorra, Amarissa, Amadea, Amara, Amy, Adelpha, Annabelle, Aimee, Brooks, Charity, Coral, Cara, Carys, Cher, Cerys, Cordelia, Darya, Elska, Eri, Esha, Esme, Freya, Halia, Ines, Ivy, Ife, Juliet, Kasumi, Kailani, Kerensa, Laguna, Libi, Love, Mila, Mai, Milena, Minna, Marina, Moana, Mabel, Mia, Nereida, Pippa, Rain, Rose, Rosie, Rosa, Suki, Sandy, Talia, Valentina, Venus, Yang,
Masc: Alon, Adrian, Agapito, Agapius, Amor, Amantius, Amato, Amias, Aziz, Adonis, Beck, Beau, Conor, Connor, Cordian, Caspian, Connelly, Corwin, Caleb, Dilan, Dewey, Desiderio, David, Dariel, Deniz, Darrell, Erasmus, Erazem, Erastus, Eros, Fenmore, Firth, Finn, Hudson, Hart, Jed, Kevan, Kevin, Kordian, Kiefer, Kaito, Liev, Lev, Leif, Lennon, Liam, Leofric, Manju, Milos, Obi, Pacificus, Philip, Romeo, Rasmus, Rhys, Rudo, Sajan, Triton, Taddai, Taddeo, Thaddeus, Valentino, Valentine,
Neu: Aroon, Arrow, Adair, Amadeus, Aire, Aiko, Amoris, Anbu, Cariad, Caro, Ceri, Caron, Glyndwr, Ingrid, Jorah, Kealoha, Keris, Kerensa, Kama, Kamaka, Ler, Maite, Mirren, Muir, Navy, Ocean, Paris, Sailor, Shui, Siran, Tutku, Vale, Vashti, Yaretzi,
Tumblr media
Genders:
Lovememory - It could be related to having memories of love ; memories of love being a part of your identity ; memories of love from / in ones past life ; and etcetera.
Idolovea - a gender related to idols & love! Being an idol of love , a love idol , an idol who spreads love , an idol who loves , etc!
Puramour -a gender where your only purpose is to find love .
Amoncitte - A gender Related to Ones hand Intwirled on Anothers , Feather light Kisses , Gentle care , Love letters , Sweet Nothings , Cherishment , && Pure Love.
Redstringic - a gender related to the concept of the red string of fate. this gender is related to love, the concepts of soulmates ( of any type of love ), && feeling complete.
Agapelic - a gender that embodies agape: godly love, also known as the highest form of love, unconditional and boundless. this gender feels intense and may be connected to divinity, or a godly being that represents agape.
Loverlexic - a lexic gender related / connected to the word ''lover''. this gender may or may not be related to romance, that's up for the user to decide!
Loveincarnic - a gender connected to loving love and loving being a lover.
Rosweetphrasic - A gender related to the phrase "A rose by any other name would smell just as sweet."
12 notes · View notes
mcanylm34 · 2 years ago
Text
Sizi bilmem ama ben sözünün eri insanları seviyorum.
Böyle ağzı çok fazla süslü kelime yapmayan ama ağzından çıkan her kelimeyi bizzat uygulayan,
söylemleriyle hareketleri bir olan insanları.
Gözünü budaktan sakınmayan,en ufak zorlukta mızmızlanmayan, kaçmayan, sevdiklerini satmayan, yarı yolda bırakmayanları.
Deniz feneri gibi herkese yanmayanları.
Tuttuğu ele, girdiği yüreğe sadık kalanları.
Her yeri ayrı oynamayanları.
Güven verip, verdiğin güvene kör olmayanları.
Şüphe yerine “o yaptıysa vardır bir bildiği” bilincinde olanları.
Küfrü ağzına yakıştırmayacak kadar edepli,nerede nasıl davranması gerektiğini bilecek kadar adaplı olanları.
Alçak gönüllü, tevazu sahibi,şefkat dolu olanları.
Sevmenin nimetine, sevilmenin kıymetine cesaretsizliği bulaştırmayanları.
Adam gibi adam, kadın gibi kadın değil de; insan gibi insan olanları.
“Hadi oradan, sende amma yaptın.
Nerede görülmüş tüm bu meziyetlerin tek bir yürekte barındığı.
Eğer kaldıysa bile kıyıda köşede, kilitlemiştir kendini kimsesizliğe” deme..
.”Gönül kendi gibi gönüle akar” derdi ninem..
Eğer doğruysa anahtar senin elinde...
Tumblr media
82 notes · View notes
serotoninimsi · 1 year ago
Text
"Yapacağın yolculukların en uzununa kendinle çıkacağını unutma. Ruhunu ve bedenini nasıl beslersen o da sana aynı şekilde cevap verir. İçinde bir yerlerde sürekli senden sevgi ve ilgi bekleyen küçük bir çocuk olduğunu düşün, onu sakın ihmal etme.
Sen birilerini mutlu etmek için yaratılmadın. Hiç kimsenin kurşun askeri veya kapısında hazır bekleyen emir eri değilsin. Bu mavi gökyüzü, bu deniz, birbirini izleyen mevsimler, açan rengarenk çiçekler, evdeki huzur, dışındaki özgürlük ve tüm renkleriyle akıp giden hayat senin için de var. Herkes kadar onu yaşamak senin de hakkın.
Tüm insanlar hata yapabilir. Herkes yanlış kararlar alabilir ve geçmişinde bir şeylerden pişman olabilir. Başkalarının da kendi kafanın içindeki sesin de sürekli seni suçlamasına asla izin verme. Hiç kimse sütten çıkma ak kaşık değil. Önce kendini affet. Kötü hissetmene neden olan her hatanın karşısına bir doğrunu koy. Kötü biri değilsin. Sadece hayata hep kötü tarafından bakıyorsun. Hepsi bu. Kendinden nefret etmeye ayırdığın vakti kendini sevmeye harca. En sevdiğin dostlarını aklına getir ve hiç sevmediğin insanları. Onları neden sevdiğini veya sevmediğini düşün. İşte ortaya çıkan resim, senin kişiliğindir. Bir insandan kötü niyetlerinden dolayı uzaksan ve iyi kalpli bir dostuna çok yakınsan senin de güzel bir kalbin vardır. Şimdi bunun için bir kez daha şükret.
Sürekli hayata pozitif bakman ve iyimser olman gerekmiyor. Ki hayat da sana hep böyle ol demiyor. Acıların olacak elbet. Kaygıların, korkuların ve hataların. Ama bunları kabullenmesini de öğren. Ağlaman gerekiyorsa ağla. Haykırmak istiyorsan haykır. Acını çek ve yoluna devem et. Doğada bile dört mevsim varken, sen de hep bahar olmasını bekleme. Kışı da sabırla geçir, sonbahara saygı duy ve baharın tadını da sonuna kadar çıkar.
Dilinden şükrünü eksik etme. Sana verilenin devamını ve sürekliliğini istiyorsan eğer, o nimeti sana verene bir teşekkürü çok görme. Özellikle uzun bir sabır döneminden sonra gelen her hayırlı haber için birini sevindir. Verilen her nimette mutlaka başka birinin de payı vardır. İhtiyacı olan birini mutlu etmek ve yüzünü güldürmek senin mutluluğunun sadakasıdır. Gönülden ve çokça ver. Sen gönülden verdikçe emin ol ki devamı gelir.
Hayatın ne kadar kısa olduğunu ve birçok felaketin de ansızın kapımızı çaldığını görecek kadar tecrüben vardır. Uzun vadeli planlar yaparak yaşam kaliteni yükseltmeyi ve seni mutlu edecek şeyleri erteleme. Küçük mutlulukların birleşerek hayatına kattığı değeri asla küçümseme. Canın ne çekiyorsa onu ye. Gitmek istediğin yerler için harekete geç Bir çocuk sevindir. Bir çiçek ek. Her sabah aynada kendine gülümse.
Hayatı sadeliğiyle ve sana verdikleriyle sev.
Karamsar, dedikoducu ve içine sinmeyen insanlardan uzak dur. Bu insanlar diplerde yaşar ve seni de aşağı çeker. İnsanları tanıma noktasında kendine güvenmiyorsan onlara büyük değil küçük adımlarla ve sabırla yaklaş. Ve lütfen yapmak istemediklerin için "hayır" demesini öğren.
Unutma, şu hayatta birçok şeyin alternatifini bulabilirsin. Çok şeyin yerini zamanla doldurabilirsin ama kendi yerini asla dolduramazsın; çünkü senden bir tane daha yok..."
Tumblr media
7 notes · View notes
melankoliningunlugu · 2 years ago
Text
muğlak zamanlar edebiyatı
törpülenmiş aşklar armağan ettim sana. ben ölmüş bir adamım. ellerin ellerime dolanan düğümdü; ellerini ellerimden çöz diye bekledim. mutlaka günahlarım olmuştur, bağışla diye beklemedim. yakman gerekiyorsa yak, küllerimden doğurmak istiyorsan doğur dedim; ama ne olursa olsun git benden.
üç tarafı denizle çevrili memleketin denize hasreti gibi bir saydam bir yakınsamanın kıyısından izledim seni. sana attığım her adım beni daha da uzaklaştırdı senden ve hazmedemedim sevdiğin adamların ne halt olduğunu benden öğrenmeden.
bayat bir edebiyatçı gibi davrandım, aşk şiirleri falan yazdım. bildiklerimden bahsetmedim. bilme istedim ya da bilmiyorum ben çok yorgundum. her ne olursa olsun sana benden hiç  bahsetmedim. bayat bir söyleşi muğlak zamanlar edebiyatından daha basitti ve ben de basiti tercih ettim.
sigaranın yarısına gelince derin bir iç çeker parmaklarını şakaklarına götürür bir şeyler düşünürdün. sormadım ne düşündüğünü, eşelemek huyum değil. yarın hayatında olmayacağım birinin dününü merak etmek ise harcım değil. sağcı mıyım solcu mu yoksa aklı noksan bir muhafazakarın kör topal emir eri mi, hiç bahsetmedim sana. bahsetsem de bir şey değişmeyecekti. basit ama matematiksel şeylerden konuştuk, bir dişlinin diş atladığında bozulan işleyişinden ve makinelerin hiyerarşisinden.
uçmanın dinamiğine geldi konu, hiç ortak noktamız yok gibi davrandım. konu konuyu açınca alışıyor konuşmaya insan, sonra ayrılık vakti gelince bir tuhaf oluyor. olmasın istedim. konu konuyu açmasın, konuşma uzamasın, yan yana duralım, az canım yansın, birkaç sigara parmaklarının arasında kül olsun ve yolumuza bakalım. ben ölmüş bir adamım, dedim ya sana; ben ölmüş bir adamım.
Emre
32 notes · View notes
aykutiltertr · 6 months ago
Video
youtube
Kupa Kızı ve Sinek Valesi - Teoman ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türk...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/PtsMi4dtl1o ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Kupa Kızı ve Sinek Valesi - Teoman ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Rock) Albümün ve Teoman'ın hit şarkıları arasında yer alan Kupa Kızı ve Sinek Valesi şarkısını Vega grubunun solisti Deniz Özbey'le beraber yazıp bestelemiştir. Intro 2x Bm    A    F# Bm                         A        F#            Bm Bir iskambil falında çıkmıştık bir birimize                                A                  F#        Bm O güzel kupa kızıydı sinek valesiydim bense                                     A             F#               Bm Gece yarısı o perşembe rastladım köprü üstünde                                     A                  F#            Bm Ağlama dedim o ağladı trabzanlardan indiğinde     D                                       A                     Saçların mı ıslak yoksa ıslak mı yaşamak dedim Bm                              A Senin için rüzgarda hep yağmur mu var D                                A                                             Gözlerinmi daldı yoksa sıkıldın mı sorulardan Bm                                  A Hiç geçmez mi gözlerinden bu sonbahar     Bm                       A Bir kar tanesi ol kon dilimin ucuna G                       F#                                       Bir kar tanesi eri ağzımda     Bm                                   A        F#       Bm Sırılsıklamdı soyundu vücuduma dokundu                                   A                   F#        Bm Biraz pürüzlü tenimde yaşam hücrelerimi buldu                               A            F#           Bm Mutluydum o uyudu sarıldım sayıklarken                                   A            F#        Bm Tanımadığım o adları yanımda çırılçıplak Nakarat Bm                               A            F#            Bm Rüyamda gururluydum biliyordum diyordum                                     A            F#        Bm İnanmak lazımmış meğer iskambil fallarına                                            A     F#        Bm Uyandım baka kaldım hayali bir parmağın                                    A            F#        Bm Bıraktığı yazıyla pencere camının buğusuna Hoşçakal Bm    A    D   F#   Nakarat Teoman (şarkıcı) Teoman Teoman, 2013 yılında İstanbul'da sahnede. Genel bilgiler Doğum 20 Kasım 1967 (56 yaşında) Beyoğlu, İstanbul, Türkiye Tarzlar Alternatif rock, pop rock Meslekler Şarkıcı, Söz yazarı, Besteci, Gitarist, Yönetmen, Oyuncu Çalgılar Vokalgitarukulelemızıka Etkin yıllar 1986-2011, 2012-günümüz Müzik şirketi İstanbulNR1Avrupa İlişkili hareketler Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Mavisakal Resmî site teoman.com.tr Eş Ayşe Kaya (e. 2012; b. 2015)[1] Çocukları Zeyno Şazi Yakupoğlu Fazlı Teoman Yakupoğlu (d. 20 Kasım 1967, İstanbul), Türk şarkıcı, söz yazarı ve bestecidir. 1997 yılından itibaren çıkardığı solo albümlerle Türkiye'de popüler rock müzik alanında tanınmış bir müzisyendir. Kariyerindeki ilk 10 albümünde kolay akılda kalan, akustik çalgıların baskın olduğu, sıkılgan ve melankolik şarkılar üreten Teoman,[6] 2021 ve 2023'te yayımladığı son iki albümünde ticari kaygılardan uzak konsept şarkılardan oluşan albümler üretmiştir. Albümlerinin yanı sıra turne, film müziği ve düetleriyle, özel hayatı ve rock yıldızı imajını tamamlayan tavırlarıyla gündeme gelmiştir. Sanatçı 12 stüdyo albümüne sahip olup, son stüdyo albümü Ben, Zargana, Deus Ex Machina'yı 1 Eylül 2023'te yayımladı.[10] Bu albüm öncesi 2 Haziran 2023'te 7 şarkıdan oluşan Aşık Bir Adam adında bir cover albümü de yayımladı. Teoman yaptığı açıklamalarda bunların son stüdyo albümleri olduğunu, böylelikle diskografisini tamamlayıp kariyerinde bir daha albüm yayımlamayacağını söyledi. Diskografi Ana madde: Teoman diskografisi Teoman (1997) O (1998) Onyedi (2000) Gönülçelen (2001) Teoman (Teo) (2003) En Güzel Hikayem (2004) Renkli Rüyalar Oteli (2006) İnsanlık Halleri (2009) Aşk ve Gurur (2011) Eski Bir Rüya Uğruna... (2015) Gecenin Sonuna Yolculuk (2021) Aşık Bir Adam - cover albüm (2023) Ben, Zargana, Deus Ex Machina (2023) Müzik yaşamı Müzik kariyerine üniversite öğrencisi iken 1986 yılında kurduğu Mirage adlı grupta vokal yaparak başladı. Grubun dağılmasından sonra müziğe önce Mavi Sakal, Indians, Black Rose, Işığın Yansıması gibi gruplarda, daha sonra, solo çalışmalarıyla devam etti.
0 notes
archxngxl · 8 months ago
Text
MUSES
Muses with * next to their name have some dark bios that include dark themes such as abuse, murder, death, drugs etc so please be aware!
Alice Robinson* (SHE/HER) , 28, Heterossexual, Medium / Hotel Receiptionist – OLIVIA COOKE
Aaliyah Razek (SHE/HER), 26 – 30, Heterosexual, Forensic Anthropologist – MAY CALAMAWY
Renata Reyes (SHE/HER) , 28 – 30, Bisexual, Doctor – ADRIA ARJONA
Beatriz Giordano* (SHE/HER), 35 – 40, Bisexual, Mob Boss – MORENA BACCARIN
Laura Di Vittorio* (SHE/HER) , 27, Heterossexual, Mob Boss – VICTORIA PEDRETTI
Ashley Winters (SHE/HER), 23, Heterosexual, Bassist of ‘The Cardinals’ – SOPHIE THATCHER
Lisa Grant (SHE/HER), 23, Bisexual, Guitarist of ‘The Cardinals’ - RUBY CRUZ
Joanna Hendrix (SHE/HER), 23 – 24, Heterosexual, Lead Singer of ‘The Cardinals’ – SAMANTHA LOGAN
Brianna Cohen* (SHE/HER), 36 – 44, Bisexual, Assassin – JESSICA CHASTAIN
Veronica Castillo* (SHE/HER). 35 - ???, Heterosexual, Accountant & Vampire – MARTHA HIGAREDA
Aida Davtyan* (SHE/HER), 27 - ???, Demisexual Biromantic, Baker & Vampire – ANGELA SARAFYAN
Cleo Bautista* (SHE/HER), 29, Heterosexual, Bartender – SHAY MITCHELL
Darcy Morgan (SHE/HER), 29, Heterosexual, Tattoo Artist – WILLA FITZGERALD
Florence Cameron (SHE/HER), 28 – 32, Heterosexual, Singer – RILEY KEOUGH
Eris Laviscount (SHE/HER), 23 – 25, Heterosexual,
Layla Hassan (SHE/HER), 29, Heterosexual, Opera Singer – PINAR DENIZ
---
Uriel (THEY/THEM), ???, Pansexual, Angel – EMMA DARCY
Carmen Jimenez (THEY/THEM), 24, Pansexual, Drummer of ‘The Cardinals’ – LIZETHE SELENE
---
Abel Prince (HE/HIM), 29 – 32, Heterosexual, Detective – LAKEITH STANFIELD
Lorenzo Rossi* (HE/HIM), 39 - ???, Heterosexual, Banker & Vampire – BEN BARNES
Erik Karlsen* (HE/HIM), 32 - ???, Pansexual, Writer & Vampire – MICHIEL HUISMAN
Joaquin Castro (HE/HIM), 38 – 43, Heterosexual, DEA Agent – GABRIEL LUNA
Santiago Castro (HE/HIM), 30, Heterosexual, ??? – DANNY RAMIREZ
Dominic Price* (HE/HIM), 34, Heterosexual, Drug Kingpin – GARRETT HEDLUND
Naveen Bhaskar (HE/HIM), 36, Pansexual, Marine Biologist – RAHUL KOHLI
Santino ‘Sonny’ Caputo (HE/HIM), 30 – 32, Heterosexual – CASEY DEIDRICK
Salvatore Colombo (HE/HIM), 32 – 35, Heterosexual, Italian Mob Capo – DJ COTRONA
Raphael Colombo (HE/HIM), 48, Heterosexual, Italian Mob Underboss – KEANU REEVES
George O’Neill (HE/HIM), 32, Heterosexual, Irish Mob Enforcer / Pianist – OLIVER JACKSON COHEN
Michael Davis* (HE/HIM), 46, Heterosexual, Detective – MATTHEW MCCOUNAGHEY
Simon ‘Booker’ Davis* (HE/HIM), 46, Heterosexual, Drug Kingpin / Arms Dealer - MATTHEW MCCOUNAGHEY
Hunter Morrison (HE/HIM), 25, Heterosexual, Up and coming Actor – MASON GOODING
Daniel ‘Danny’ Liu (HE/HIM), 27 – 29, Bisexual, Tattoo Artist – DEREK LUH
0 notes
mansetmalatya · 1 year ago
Text
Vizyondaki Filmlerde Bu Hafta! (9 Haziran 2023)
Tumblr media
Bu hafta 2’si yerli 7 film vizyona girdi! Aralarında "Transformers" serisinin merakla beklenen yeni filmi "Transformers: Canavarların Yükselişi" ile Ari Aster'in Joaquin Phoenix "Korkuyorum"u da var. Transformers: Canavarların Yükselişi (Transformers: Rise of the Beasts) Süre: 127dk Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Macera Yönetmen: Steven Caple Jr. Senarist: Joby Harold Oyuncular: Luna Lauren Vélez, Anthony Ramos, Colman Domingo 1990'lara geri dönüp dünyayı dolaşmaya ne dersiniz? “Transformers: Canavarların Yükselişi”nde Otobotlar yeni bir maceraya atılıyor. Dünya’da Otobotlar ile Decepticon’lar arasında devam eden savaşta yepyeni bir Transformer türü olan Maximaller karşımıza çıkıyor. 1994 yılında, eski ABD ordu eri Noah Diaz, ailesini geçindirmeye çalışmaktadır. Elinden gelenin en iyisini yapsa da aradığı gibi bir iş fırsatı karşısına çıkmayan Noah; kendini Otobotlar Optimus Prime, Bumblebee, Arcee ve Mirage’ın yanında bulur. Bu sırada Ellis Adası'ndaki bir arkeoloji müzesinde 25 yaşındaki Elena Wallace, antik bir heykelin içindeki gizli uzaylı işaretini yanlışlıkla tetikler.  Korkuyorum (Beau Is Afraid) Süre: 179dk Tür: Fantastik, Komedi, Macera Yönetmen: Ari Aster Senarist: Ari Aster Oyuncular: Joaquin Phoenix, Patti LuPone, Amy Ryan Annesinin ani ölümü sonrası yumuşak huylu ama endişeli Beau, eve dönerken yapacağı destansı yolculukta en karanlık korkularıyla yüzleşecektir.  Saint Omer (Saint-Omer) Süre: 123dk Tür: Dram, Suç Yönetmen: Alice Diop Senarist: Alice Diop , Amrita David Oyuncular: Kayije Kagame, Guslagie Malanga, Valérie Dréville Rama isimli bir yazar kadın, Saint-Omer Suç Mahkemesinde Laurence Coly'nin duruşmasına katılır. Amacı bu hikayeyi kullanarak Antik Yunan efsanesi Medea'nın modern bir uyarlamasını yazmak olsa da işler beklediği gibi ilerlemez.  Maske: Nezaketle Tebessüm Süre: 105dk Tür: Gerilim, Gizem, Komedi Yönetmen: Berker Berki Senarist: Emrah Ertaş Oyuncular: Kaan Turgut, Nilay Deniz, Mert Turak Gençlik yılları travmalarla dolu olan Barış, yaşadıklarını atlatamaz ve hayatına devam edebilmek için türlü "kandırma" yöntemleri bulur. Farklı meslekler yaparken başını sürekli belaya sokan Barış trajikomik olaylar yaşar. Geçmişindeki ağır travmaların bir yansıması olduğu düşünülen bu olayların ardında çok daha büyük gizemler ve sürükleyici bir hikâye yatmaktadır.  İblis Karanlığın Sahibi 2 Süre: 84dk Tür: Korku Yönetmen: Berk Aygül Oyuncular: Savaş Özkul, Gizem Akgün, Öznur Kütük Cengiz, yaşadığı maddi zorlukların altından kalkamamıştır ve bunun için eşi tarafından sürekli suçlanmaktadır. Yine eşinin dolduruşuna gelerek eniştesi Levent'in sahip olamadığı definenin peşine düşer ve başına daha da büyük dertler alır. Mustafa'yı bulup zor kullanarak definenin yerini öğrenir, fakat defineyi çıkarırken işler umduğu gibi gitmeyecektir. Defineye ulaşmaya çalışırken cinlere iki beden bahşetmiş olsa da cinler kızına da musallat olurlar. Şimdi Cengiz ve Sema'yı çok daha büyük zorluklar beklemektedir.  80 Günde Devri Alem (Le tour du monde en 80 jours) Süre: 82dk Tür: Animasyon, Aile Yönetmen: Samuel Tourneux Senarist: Gerry Swallow , David Michel , Derek Dressler Phileas, kurnaz ve sakar bir kurbağadır. Bir gün herkesi etrafına toplar ve onlara 80 günde dünyayı gezerek bir rekor kıracağını iddia eder. Phileas'ın bu iddialı planını duyan ve en büyük hayali dünyayı keşfetmek olan küçük maymun Passepartout da onun peşinden gitmeye karar verir. Bu ikili kendilerini yol boyunca ormanlardan, okyanuslardan, hiç bilmedikleri adalardan ve çöllerden geçecekleri uzun ve eğlenceli bir serüvenin içinde bulurlar.  Mia ve Ben: Centopia'nın Kahramanı (Mia and Me L'héroïne de Centopia) Süre: 82dk Tür: Animasyon, Fantastik, Macera Yönetmen: Adam Gunn Senarist: Fin Edquist , Gerhard Hahn , Tess Meyer , Adam Gunn , Simon Klaebe Mia, bir gün sahip olduğu sihirli taşın eski bir kehanetin parçası olduğunu fark eder. Büyük bir kötülükle savaşmak ve kendi kaderini kontrol etmek için Centopedia'nın en uzak adalarında heyecanlı bir maceraya atılacaktır.  Read the full article
0 notes
aynodndr · 2 years ago
Text
Tumblr media
Sizi bilmem ama ben sözünün eri insanları seviyorum.
Böyle ağzı çok fazla süslü kelime yapmayan ama ağzından çıkan her kelimeyi bizzat uygulayan, söylemleriyle hareketleri bir olan insanları.
Gözünü budaktan sakınmayan, en ufak zorlukta mızmızlanmayan, kaçmayan, sevdiklerini satmayan, yarı yolda bırakmayanları.
Deniz feneri gibi herkese yanmayanları.
Tuttuğu ele, girdiği yüreğe sadık kalanları.
Her yeri ayrı oynamayanları.
Güven verip, verdiğin güvene kör olmayanları.
Şüphe yerine “o yaptıysa vardır bir bildiği” bilincinde olanları.
Küfrü ağzına yakıştırmayacak kadar edepli, nerede nasıl davranması gerektiğini bilecek kadar adaplı olanları.
Alçak gönüllü, tevazu sahibi, şefkat dolu olanları. Sevmenin nimetine, sevilmenin kıymetine cesaretsizliği bulaştırmayanları.
Adam gibi adam, kadın gibi kadın değil de; insan gibi insan olanları.
“Hadi oradan, sende amma yaptın. Nerede görülmüş tüm bu meziyetlerin tek bir yürekte barındığı. Eğer kaldıysa bile kıyıda köşede, kilitlemiştir kendini kimsesizliğe” deme...
Gönül kendi gibi gönüle akar” derdi ninem..
Eğer doğruysa anahtar senin elinde...!
Can ÇALIŞKAN
4 notes · View notes
Note
Hello there Erie. And who are the others?
*If Junior had a tongue he'd probably be sticking it at Bazooka*
Why, does Unknown do this?
*The Ultron looks between Bun and Magna Charge as Punk Shock backs away a bit from Deniz*
Sorry again for startling you
“I don’t know… I’ll be back.”
Bun runs off.
——
“I-it’s fine…”
——
Cotton was reading through something he picked up when Bun ran over.
“COTTON YOU PEICE OF FUCK-“
“What you sack of shit-“
Bun just started dragging Cotton off-
2 notes · View notes
simurguvercinka · 3 years ago
Text
Denize inen sokakların tarihinde bir yeri var mıdır? Bilinmez. Ne ki yol kesen denizlerin kuşattığı bütün sokaklar, bir yerde gelir buluşur durağın biriyle.. Boyacıköy Durağı... Boyacıköy Durağı, bir hüznün mekanıdır. Dört mevsim sonbaharı yaşar, inerken solda bir telefon kulübesi durur. Boyası d��külmüştür, köhne bir görünüşü vardır. Telefon kulübelerinin tarihini bilmemiş olsanız, onun için rahatlıkla “asırlık” diyebilirsiniz. Eski rum meyhanelerine, kumsallarda çatılmış küçük balık lokantalarına benzer. (Gel ey denizin nazlı kızı ve laterna) Bırakılmış çiftlikler, terk edilmiş ahşaplar gibidir. Bırakılmış hayatlar gibi. Sanki oradan hiçbir yerle konuşamazsınız, orası yalnızca bir konuşma umududur; umutsuzluk telefonlarının edildiği, kederli haberlerin iletildiği: ölüm, intihar, ayrılık, karasevda ve benzeri. Telefon kimsesizlikleri yaşayanlara, gece yalnızlıklarını telefonlarla gidermeye çalışanlara oradan telefon edilir. Umutsuz defter satırlarında mayınlı numaraların izini sürenlere, hiç ses verilmeden kapatılan çaresiz arayışlara, bir sese, bir soluğa sığınarak gecelere tutunanlara, hep oradan telefon edilir. Arkasında bir puslu deniz çalkalanır durur, intihar karası bir efkar duman duman gezinir denizin üzerinde. Kimse kimseye dilini öğretemez o telefonda. Üşüyerek, elleri ceplere saklayarak, titrek seslerle konuşulur. Ertelenmiş randevular, tavsamış birliktelikler, kurtarılmaya çalışılan evlilikler, dön bana telefonları. Hiçbir şey değişmez. Denizin üzeri duman. Kulübenin ardında iki katlı, yaşlı bir bina vardır.Bir bırakılmışlık duygusu taşır lodosun eskittiği yüzünde. Pencerelerine hep yağmur yağar.(Camlarda yağmur izi.) Gençliğine doyamamıştır. Alt katında kimi işlemez dükkanlar, üst katında ise küçük bir sahil lokantası. Dekorunu ve yemeklerini yıllardır hiç değiştirmemiş bir sahil lokantası. Her bina, her yol, her ayrıntı denize göre konum almış gibidir; denizle yüzleşir durur. İnerken sağda kapışı çıngıraklı bir eczane -içinde ak saçlı, deniz kadar yaşlı, yuvarlak gözlüklü bir adam, ilaç kutularının ardında gülümser-, onun yanında yalnızca tek koltuğu bulunan bir berber dükkanı ve sürekli köşede bekleyen, gözünü denizden hiç ayırmadan bekleyen bir inzibat eri vardır. Gözleri hep denizdedir, gözlerini alamaz denizden. Sanki o köşeyi değil de, denizin başını bekliyordur. Ve sanki Kars'lıdır, Erzurum'ludur. Hiç deniz görmemiştir askerliğine dek.Ve sanki şimdi denizden hiç ayrılamayacağını düşünüyordur. Kim bilir belki de kapkara bir balıkçı sevdasına tutulmuştur. Denizle ödeşecektir. Bütün bunlar bir fotoğraf sessizliğiyle denize karşı durmuş, beklerler. Boyacıköy Durağına, yukarıdan aşağıya inerken, Reşitpaşa'dan, Emirgan sırtlarından çoğalan nice yan sokak (Ki hepsi küçük parke taşlı, kafesli pencerelerinden saksılar taşan evleri taşlıklı, kapıları tokmaklı, yokuş inen, yokuş çıkan) gelir buluşur denize çıkan ve daha çok bir balık sırtını andıran bu uzun sokakla. Tıpkı deniz özlemi çeken küçük derelerin gür bir ırmakla kavuşması gibi. Sokaksa tutar elinden bu küçük sokakların, tutar elinden iki yanına dizilmiş basık tavanlı, yorgun kepenkli, küçük dükkanların, her gün denize iner. Yedilerden, tepelerden denizlere inen en eski İstanbullulardandır bu sokak.
Tumblr media
Sabahları işlerine gitmek için -ya da öğle üzerleri bir yerden bir yere- denizi unutan, aklından çıkarmış olan bu insanlar, bu yan sokakların birinden buraya kıvrıldıklarında, anlarlar ki deniz vardır. Oradadır. Karşılarındadır. Yürekleri hızlanır. Adımları hızlanır. Deniz, yol kesen bir Bizans eşkıyası gibi çıkar önlerine.(Var mıdır böyle eşkıyalar Bizans'ta? Yoksa çağrışıma başka yerlerden mi taşınmışlardır?) Kirli beyaz, buruşuk pardösüsünün ceplerinde ellerini taşıyarak sokağın yokuşunu inen Genç Adam, mutsuz, hüzünlü ve karamsardı. Geleceğini ve geçmişini ince bir sızıyla düşünüyordu. Yanlış maceralarla, olmadık yanılsamalarla bunca yıl avutulamamış olan içindeki o sızılı boşluk. Boğazın pusu, nemli sokak taşları, onarılmaz sonbahar, uzakta İstanbul sesleri ve hayatları, her şey, her ayrıntı keder veriyordu ona. Elleri zaman zaman metalin kara soğuğuna
değiyor, ürperiyordu. Sırtından, bacaklarının arasına doğru ince bir üşüme geçiyordu. Durağa inmek için yan sokaklardan birini döndü. Denize ve durağa inen o uzun sokağa çıktı.Karşısında kalın mavi bir çizgi olarak deniz duruyordu. Dalgalanarak duruyordu. Bütün deniz benzetmeleri tüketilmişti. Bunu düşündü. Denizi anlatmaya hiçbir şey yetmiyordu artık. Deniz için tasarlanmış hiçbir sözcük, hiçbir benzetme, hiçbir imge insanları heyecanlandırmıyordu. Yalnızca denizi mi? Hangi coşku, hangi sevda, hangi çağsama sözcüklerden geçerek başka bir yüreğe, başka bir duyarlığa sızabiliyordu artık? Dünyada çok büyük bir yangın çıkmıştı ve bu yangında ilk kurtarılacak olan kendi hayatıydı. Ama nasıl olacaktı bu? Ya da olası mıydı? Herkes denizlerini tüketmişti. Telefonları tüketmişti. Hayatımızdaki her şey sürüncemede kalmıştı. Bu yüzden hiçbir şey tat vermiyordu. Geçmişin olanca görkemi ve sızısıyla birbirine açılan bu sokaklarda yürürken bunları düşünüyordu. Bütün takvimleri ve tarihleri birbirine karıştırarak düşünüyordu. Bu yüzden olsa gerek her seferinde deniz çıkıyordu aklından, unutuyordu onu, ama bu sokak birdenbire Gemliğe doğru deniz de böyle miydi? Denizin kıyısında, Sarıyer'e giden otobüslerin durduğu o duraktan binerdi her gün otobüse. O durak yaşantısının bir parçasıydı. Berberi, eczaneyi, inzibat erini, telefon kulübesini, küçük sahil lokantasını o da biliyordu. Hepsinin önünden geçti. Tam karşıya geçerken, bir gelin arabası yavaşlayıp durdu. Simsiyah, upuzun bir gelin arabası, süssüz, gösterişsiz. Tüller içinde bir Gelin, karalar içinde bir Damat. (Çelişkinin sosyal apaçıklığı) Ve biri arabayı kullanan olmak üzere iki kişi lokantanın kıyısına demir attılar. Tüller içerisindeki geline şöyle bir göz attı Genç Adam; bir siyahlık ve kırmızılık çarptı gözüne. O kadar. Bütün yüzü o kadardı sanki. Çocukluğu ve bütün aile albümleri uyanmıştı.Karşıya geçti, durağa, bineceği otobüsü beklemeye koyuldu.
Tumblr media
Sonra indiler arabadan. Gelinliğin eteklerini tuttu Damat. Yoldan geçen birkaç kişi durdu, baktı. Bu birkaç kişiden biri, bir kızkurusuydu. Öyle olmalıydı. Önce bir mahalle fotoğrafçısına gideceklerini düşündü Genç Adam. Nikahtan ya da düğünden önce çektirecekleri o son resmi düşündü. Mesut insanlar Fotoğrafhanesi'ni arıyorlardı belki de. Bir balıkla, ya da bir denizle yan yana durmak isteyebilirlerdi bir resimde. Oysa lokantaya girdiler. Lokanta, durağın tam karşısına düşüyordu. Camın kıyısındaki masaya oturdular. Gelin, camın kıyısına oturdu. Yüzünü açmıştı. İnce bir siyahlık ve kırmızılıktı yüzü. (Gözleri, dudakları, hülyası) Yanında Damat, karşılarına da o iki adam. İkisi de siyah giysiliydi adamların. Asık suratlıydılar. Parayla tutulmuş gibiydiler. Sevinçsizdiler, her şey gibi.Sanki iş konuşmaya gelmişlerdi. Bakışları duygusuzdu. Kimse kimseye ilişmiyordu. Kimsenin yüzü kimseye bir şey anlatmıyordu. Duvarlarına atılmış ağların arasına gizlenmiş ölü ışıklarla aydınlatılan, tavanından ölü balıklar sarkan ve cam bir kafese benzeyen ucuz, küçük bir sahil lokantasına yemek yemeğe gelmişlerdi yalnızca. Gelinle göz göze geldi Genç Adam. Birkaç kez daha göz göze geldi. Her defasında biraz daha güçlü bir gönül yakınlığı kurdular. Sessizliğin dilinde her ikisi de kendi şiirlerini yaşıyorlardı. Birkaç otobüs geçti, binmedi. Balık söylemişlerdi. Balıkları gelmişti. Balıklarını yiyorlardı. Gelinle uzun uzun ve ısrarlı bakışıyorlardı artık. Yaralı bir ceylan gibi bakıyordu. Gelin Sanki kurtarılmayı bekliyordu. Sanki ölümün elinden alınmak istiyordu. Ve sanki artık hiçbir şey istemiyordu. Dünyadan vazgeçmişti .Ve sanki artık Genç Adamı delicesine seviyordu. Anlamıştı. Genç adam ise bir vurgunu yaşıyordu. Bir karasevdayı, inzibat denize bakıyordu. Arada bir eczanenin çıngırağı çalıyordu. Berberin koltuğunda hala aynı adam oturuyordu. (Berber kendi kendini sonsuza dek traş ediyordu; Ya da bunun böyle olması gerekiyordu) içindeki o sızılı boşluğun taştığını duyumsuyordu Genç Adam. O boşluk kendi kendini yok ederek doluyordu. Genç Adam mazisini, mazisi de Genç Adamı arıyordu şimdi. Yıllardır bu anı beklemişti. Sevda, bir cinnet gibi çıkagelmişti. Bu gelini deli gibi seviyordu. Bu düşü deli gibi seviyordu. Bütün yaşadıkları bu güne hazırlıktı sanki. Şimdi karşısında sonsuz bir fotoğraf gibi duran bu Gelin için her şeyi yapabilirdi. Ondan vazgeçemeyeceğini anlıyordu. Umarsızdı. Birkaç otobüs daha geçti. Gidemedi. Geçsindi. Otobüslerin gelip geçişini artık Gelin de izlemeye başlamıştı. Meraklı gözlerle kolluyordu her geçen otobüsü. Kaygıyla bakıyordu onlara. Her defasında otobüsün ardında kalan Genç Adamın bu en son gelen otobüse binip gitmiş olabileceğini düşünüyor, derin bir sızıyla sarsılıyordu. Lokmaları hızlanıyordu o zaman. Oysa az sonra, otobüs hareket edip de, durağın önünü boşalttığında, Genç Adamın gitmeyip orada hala bekliyor olduğunu görünce, delice, coşkun bir sevgi kaplıyordu içini! Bir o kadar da sevinç. Bu, yüzünden okunuyordu. Artık onu kimseye bırakamazdı. Bunu anlamıştı. Bir otobüs daha geldi. Ağır ağır geldi. Gelinin yüzü bir kez daha bulutlandı. Bu kez durakta fazla kaldı otobüs; bir türlü kalkmak bilmiyordu. Lokmasını yutamadı. Gelin Gözleri durağa asılı kaldı. Az sonra, otobüs durağın önünden ağır ağır kaydı. Baktı Gelin, yoktu. Durak boştu. Gitmişti. Yerinden fırladı. Bütün masadakiler ona şaşkınlıkla baktılar. Kimse ne olup bittiğini anlamamıştı. Oysa Genç Adam durağın az ilerisinde duruyordu. Gitmemişti, yer değiştirmişti yalnızca. Sevdasından emin olmak istemişti. Bu düşe inanmak istemişti. Yüzü ışıyordu. Onu kimseye bırakamazdı artık; kararını vermişti. Gelin yerine oturdu. Yemeklerine devam ettiler. Az sonra çıktılar lokantadan. Arabaya yöneldiler. Genç Adam yaklaştı onlara; tam arabaya bineceklerdi ki, tuttu kolundan Gelinin: “Gitme, seni seviyorum,” dedi. “Biliyorum,” dedi Gelin “Ama yapacak bir şey kalmadı artık". “Beni seviyor musun?” diye sordu Genç Adam. “Böyle olacağını biliyordum zaten. Evleneceğim gün böyle bir şeyin olacağını” “Beni sevdiğini olsun söyle,” dedi Genç Adam. “Bunu zaten biliyorsun,”
dedi Gelin “Hem zaten bu neyi değiştirir ki?” “Olsun senden duymak istiyorum. Bütün hayatımı bu sözü duymak için yaşadım ben” “Seni seviyorum,” dedi Gelin “Ama yalnızca seviyorum”
Tumblr media
Lorenzo Quinn
“Artık seni bırakamam” “Evleniyorum ben. Gitmek zorundayım” “Buna izin veremem” “Çaresizim inan. Ne yapabiliriz ki hem? Elden ne gelir? Her şey için çok geç. Ben de ömrüm boyunca seni bekledim. Ama geç geldin sen. Çok geç...” “Daha önceleri hep başka şeyler oldu, başka şeyler, hep ayağıma takılan bir sürü şey...” “Çok seviyor beni. Hiç olmazsa beni çok seven biriyle evlenmek istedim .Geç kaldın sen. Çok geç geldin.” “Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Seni kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum. Seni uğruna her şeyden vazgeçecek kadar seviyorum. Sen gidersen yaşayamam inan. Sensiz yaşayamam.” “Onu üzmeye hakkım yok. Duygularıyla oynamaya. Beni o da çok seviyor. Sen yokken o vardı. Beni hep sevdi. Bana ihtiyacı var. Başkasını sevdim diye, ben şimdi sevdim diye, onu bırakamam.” “Ama sonra çok pişman olacaksın. Çok pişman olacağız. Her ikimiz de. Çok mutsuz olacağız.”
Tumblr media
“Buna mecburuz. Görüyorsun ya hayat bizi sevmiyor.” “Ben deliririm sen gidersen. Ölürüm. Öldürürüm...” “Zamanla unutursun. Zaman her şeyi onarır. Sen çok güçlü ve çok akıllı bir insansın.” “Güçlü ve akıllı olmak istemiyorum, artık mutlu olmak istiyorum.” “Güçlüsün sen inan, çok güçlüsün. Güveniyorum sana. Direnirsin zamana ve kazanırsın.” “Yanlış bir zafer olmaz mı bu?” “Olsun ne çıkar? Hangi zafer doğru kazanılıyor ki sevgilim?” Adamlar huzursuzlandılar. Sabırsızlandılar. Genç Adam hala kolunu bırakmıyordu Gelinin. “Niye anlamıyorsun?” dedi Gelin “Aşkımız bir günahtı...” “Son sözün bu mu?” “Bu,” dedi Gelin “Yazık ki bu” “Ama hiçbir şey konuşmadık ki, hiçbir şey konuşmadık daha...” “Konuşacak bir şey yok inan. Geç kaldın. Geç kaldık. Hepsi bu. Ama düşünsene hiç olmazsa severek ayrılıyoruz. Hiç olmazsa bu ayrılığı yaşatacağız kendimizde.” “Adını söyle bana, hiç olmazsa adını söyle.” “Ne önemi var adımın? Zaten şu yaşadığımızın da bir adı yoktu ki sevgilim. Yaşandı, güzeldi ve bitti. Ayrılık bir sevda kaderidir. Bilirsin; öğrenmiş olmalısın. Öğretmiş olmalılar.” “Seni bırakmam.
Bırakamam.” “Sana mutluluklar dilerim, inan böyle ayrılmak istemezdim. Ayrılmak istemezdim. Elveda... Hayatımda ilk kez elveda diyorum.” Gelin, kolunu kurtardı Genç Adamın elinden. “Daha hiçbir şey konuşmadık ki” dedi Genç Adam. Gelin arabaya binmek için eğildi Genç Adam haykırdı ardından: “Daha hiçbir şey konuşmadık!” Sonra pardösüsünün cebinden kara bir nagant tabanca çıkardı. Tabanca tüller içerisindeydi. Geline yöneltti namluyu. Gelin, döndü ardına, baktı. Ölümcül bir gülümsemeyle baktı. Genç Adam anladı ki kurtuluş yoktu; tetiği çekti. Gelin kanlar içinde yuvarlandı yere. “Seviyordum,” dedi Genç Adam “Ölesiye seviyordum...”
Tumblr media
Truls Espedal
Ellerini cebinden çıkardı, metalin kara soğuğu ürpertmişti, belinden bacaklarının arasına doğru ince bir üşüme yayıldı. Durağa geçti. Otobüsü beklemeye koyuldu...
Murathan Mungan
6 notes · View notes
baybaykus · 5 years ago
Text
“Ankara diye bir şehir yoktur. Ankara diye insanlar vardır.”
Var ya.. Can evimden vuruldum resmen. Nasıl da yerinde bir ifade.!
Doğru.
Ankara diye insanlar vardır.
Ve o insanlar, güven demek, sahicilik demek, vicdan demek, merhamet demek, birlik beraberlik, kenetlenmek demektir. Huzur demektir. Neşe, coşku, ferahlık, aidiyet demektir. Ya da benim aklıma ilk bunlar geliyor. Çünkü benim Ankara’larım öyle.
Nedense sonbahar geldi mi daha çok özlüyorum memleketimi.. Ekim yumuşak geçer, gündüzleri ılık, geceler serin..
Ankara’m, Kasım geldi mi kasımpatı kokar. Kokusu yoktur ki dersiniz şimdi.. Bir çeşit vardır kokusu, Kasım’larda Atatürk kokar Ankara.. Anıtkabir’in yolları, yolundaki aslanları, o yolda yürüyen Ankara’ları gelir gözümün önüne..
Kış dedin mi közlenmiş kestane kokar, o simsiyah is kokusuyla karışık. Yahu insan is kokusunu sever mi dersiniz.. Memleketim gibi kokunca sever işte..
Ankara’lar, ellerinde birer kese kağıdı, içinde kabuğu kömür olmuş kestanelerle , bir taraftan parmakları yana yana ayıklayıp yerken, sokaklarda söyleşe gülüşe yürürler. Ayıkladığınızı yanındakine verirsiniz, o da kendi ayıkladığını size ikram eder. Birbirinizi doyurursunuz yani..
Ayazı fenadır. Burnum donup kopacak, yerlere düşecek, yüzümden ayrılıverecek dersiniz. Elleriniz uyuşur soğuktan. Kulaklarınızı hissetmezsiniz, o kadar yani..
Ama girer bol tarçınlı bir salep çekersiniz kendinize.. Canına yandığımın salebi de ılınmak bilmez bir türlü.. Varsın diliniz bir güzel yansın.. Bir dost muhabbeti ile salep birleşti mi, tadına doyum olmaz.
Kar yağdı mı harbiden yağar.
Öyle İstanbul’daki gibi yere düşen kar eriyivermez. Sözünün eri yiğit gibi düştüğü yere yapışır kalır. Bilek boyu oluverir kaşla göz arasında.. O tertemiz kar, ilk bastığınızda bir gıcırdar, bir gıcırdar, öyle güzel sestir ki o..
İşte bu yüzden karla ilgili çok anısı vardır Ankara’ların. O konuyu açmayagörün, askerlik hatıraları gibi anlatır dururlar; susturamazsınız..:)
İstanbul gibi gezip tozacak yeri fazla yoktur. Ankara’da hayat dostluktan ibarettir o yüzden.
Bir program yapacaksanız özünde “insan” vardır.
Yani, Ayşe ile buluşacaksanız, amaç Ayşe’yi görmektir, gideceğiniz yer sadece teferruat..
İstanbul’a ilk taşındığımda hayret etmiştim.
Önce mekan seçiliyor, misal, Boğaz’da kahvaltı; sonra kimlerle gidileceği belirleniyor..
Yani asıl amaç Boğaz’da kahvaltı.
Ayşe gelmezse Fatma aranır, yeter ki Boğaz’a gidilsin..
Masaya otururken genelde denize bakacak şekilde oturulur, mümkünse yan yana da dizilebilir, yeter ki deniz görünsün.
Bir gün baktım ki, sırtını denize dönüp oturan bir tek biz Ankara’larız. Denizi sevmediğimizden değil ha, dostluğu ilk sıraya koyduğumuzdan..
Keza sabah kahvaltısı diye buluşup gazete okumak da beni ayrı şok eden bir şeydi. Ankara’da da gazete var kardeşim, ama biz evde okuruz onu. Madem denize bakarak gazete okuyacaktın, beni niye çağırıyorsun?
Diyeceğim o ki, yalnız değildir Ankara insanı. Etrafı illa ki dostlarla çevrilidir.
Akşam gittin, bir kargacık burgacık meyhanede iki tek rakı mı içtin, herkes birbirini eve bırakır, kendi giden varsa mutlaka sağ salim vardın mı diye aranır.
Seyahate mi çıktın, giderken arar veda edersin, gelince arar, ben geldim dersin. İster iki gün git, ister iki ay.. Birileri vardır mutlaka senin yolunu gözleyen..
Hastasın diye programlar iptal edilmez. Program senin evinde yapılır. Toplaşılır gelinir, hasta yatağının başında muhabbet edilir. Sen uyuyakaldıysan, fısıldaşarak çıkarlar odandan.. Uyanınca onları yine evinde, yanıbaşında bulursun, sen uyurken güldükleri şeyleri anlatırlar, sen de güler ağrını, tasanı unutursun..
Önceden planlanmaz her buluşma. Bir akşamüstü, fırından yeni çıkmış esmer, kavruk, çıtırık Ankara simidini alırsın, telefon edersin, “Evdeysen sana geliyorum.” demen yeterlidir. Eski kaşar, demli çay eşliğinde seni bekliyor olur Ankara’ların.. Herkes birbirini arar, müsait olan kim varsa doluşur eve. Öyle ikram derdi yaşanmaz. Beraber yumurta kırsan, bir menemen, bir bulgur pilavı attırsan, en şahane ziyafet niyetine moh moh yenir.
Sevincinde sırtını sıvazlayanın, üzüntünde gözyaşını silenin dolar etrafına.. Dedim ya, Ankara yalnızlar şehri değildir.
Ben Ankara’dan taşınalı tam 18 sene olmuş. Laf aramızda son gidişlerimde hep üzüldüm.
��ünkü şehir olarak, şekil olarak Ankara benim bıraktığım Ankara değil.
Çocukluğumun, ilk gençliğimin geçtiği yerler, Kızılay, Tunalı, Mithatpaşa, Bahçelievler, Çankaya .. öksüz kalmışlar sanki.. Herkes şehir dışında yaşıyor.
Şehre eğer Ulus tarafından girmezsem, kendimi Ankara’ya girmiş gibi hissetmiyorum.
Tunalı’da Flamingo kapanmış, salebimi nerede içeceğim diyorum.. Merkez Lokantası kapanmış, Anneler Günü’nü nerede kutlayacağız, o mavi kutularda mis gibi süt kokan dondurmaları nereden alacağız diyorum, Vakko kapandığından beri Kızılay ucubik bir yere dönüştü benim için..
Ne bileyim, Ankara sanki o 80li -90lı yıllardaki haliyle beynimde bir dosya gibi “save edilmiş”, ama yerinde yeller esiyor.
Sonra bakıyorum şöyle etrafıma.. Şükürler olsun, “Ankara’larım” yanımda diyorum. Benim için Ankara artık onlar diyorum.
Derler ki , her Ankara’lı, İstanbul’a geldiğinde, kendi küçük Ankara’sını kurarmış.
Ben nerede olursam olayım, ister Türkiye’mde, ister dünyanın öbür ucunda, o ahretlik Ankara’larım varolduğu sürece benim sırtım bu dünyada asla yere gelmez diyorum.
Ankara diye bir şehir yok artık gerçekten.
Ankara diye insanlar var.
Doğru .
Ben nerede olursam olayım, ben Ankara’yım.
Bige Güven Kızılay
2 notes · View notes
nesrin-c · 6 years ago
Text
İŞTE BİZİM HİKÂYEMİZ. 50'li yıllarda Demokrat Parti'yle Hayata gözlerini açanlar. Tahta beşiklerde ninnilerle uyuyup, 60 ihtilâlinin ayak sesleriyle uyananlar. Çocukluğunu bu kargaşayla geçirip, 68 'de 18 yaşın heyecanıyla 68 kuşağının çilesini çekenler. Bu hikâye sizin. Bizim o yıllarda çocukluğumuz Hep sıkıntılarla geçmedi. Biz nedense ergenliğe geç girdik. Çocukluğumuzu uzun yaşadık. Bizim oyun alanlarımız çoktu. Yemyeşil çayırlarda,bahçelerde Evimiz kadar güvenli sokağımızda Çeşit çeşit oyunlar oynardık. Biz küçük şeylerden mutlu olmasını iyi bilirdik. Uzun kış gecelerinde içilen semaver çaylarıyla, Aile toplantılarının sıcaklığını hep hissettik. O yıllarda komşuluk bağlarımızda güçlüydü. "Bir maniniz yoksa akşam ANNEMLER size gelecek". Sözü bizi çok mutlu ederdi. Karanlık günlerde önlüklerimiz karaydı ama, Karanlıkları aydınlatan beyaz yakalarımız gibi Umutlarımız,mutlu günlerimiz de vardı. Kitaplarımızı,defterlerimizi itinayla kaplardık. Tahtadan, telden, ağaçtan oyuncaklar yapardık. Yaratıcı, yetenekli , paylaşımcı ÇOCUKLARDIK. Biz, yuvarlak, köşeli kurşun kalemlerimizle Düz, eğik, süslü italik okunaklı yazılar yazardık. Biz halk kütüphanelerine , Halk Evlerine giderdik. Ne omuza asmalı deri,renkli çantalarımız Ne 0,5 uçlarımız, ne kokulu silgilerimiz vardı. Tahta sıralı,varil sobalı sınıflarımızda Kara tahta başı heyecanlar yaşardık. Nohutlu,fasulyeli matematik derslerimiz. Cin Ali serisi okuma saatlerimiz Andımız, Gençlik Marşımız, Cumhuriyet şiirlerimiz Sapanla kuş avımız, derede yüzme yarışlarımız Ömer Seyfettin ,Dede Korkut hikayeleri Kafdağı arkasına uzanan masallarımız. Battalgazi,Köroğlu Destanları Uzun kış gecelerinde uyuklayarak dinlediğimiz Babaların,Dedelerin askerlik anıları. Amerikan yardımı süt tozundan hazırlanmış Beslenme saatlerimizi unutmak mümkün mü? Ya sabahları üzerine ''tereyağı'' sürülmüş Taze yumurtalı,pekmezli sabah kahvaltılarımız. Tarhana Çorbası'nın lezzetini nasıl unuturuz? Pazar sabahları sıcak ekmek kuyruğunda Buharı kokusuna karışmış pidelerden,somunlardan Elimiz yana yana yediğimiz lokmalar... Bizim Amerika'dan ithâl herkesin okuduğu: Teksas Tommiks'imiz Zagor'umuz da vardı. Hayat, Ses Mecmuaları, Hürriyet'in ilâveleri Radyoda Enosis-Makarios, Vietnam haberleri Arkası Yarınlarımız, Liselerarası bilgi yarışmaları, Bizimkiler, Kaynanalar, Radyo Tiyatrolarımız Erkan Yolaç'la Evet-Hayır yarışmalarımız Orhan Boran'ımızla Yuki'miz. Hayatımızın bir parçasıydı. Soğuk kış günlerinde, buzlu yollarda Tahta okul çantalarımızı kızak yapar kayardık. Bizim mahalle bakkalımız Haydar Amca'mız Yolunu hasretle beklediğimiz postacımız Bekci Hasan'ımız, kasabımız, manavımız Aile fertlerinden biri sayılırdı. Lâstik ayakkabıdan naylon ayakkabıya Bez toplardan naylon toplara Batarya pilli radyodan ağır, iri, sandukalı Dântel örtülü Siyah-beyaz televizyona biz kavuştuk. Gazocağından ''Aygaz''lı ocaklara biz geçtik. ''Vita'' yağı tenekelerinden su kapları yapardık. 60'lı sıkıntılı yılların sonunda Amerika Apollo 11'i Ay'a gönderirken Bizim ilk yerli otomobilimiz Anadol'umuz Arkasından 124 Hacı Murat'ımız O yıllarda bizim ne emniyet kemerimiz Ne otomatik klimamız, Cd çalarımız Ne uzaktan kumandamız , ne oto alârmımız Ne hava yastığımız , ne otoyollarımız vardı Çatılarda daha iyi görüntü için!. ölüm tehlikesiyle Antenleri biz çevirirdik. Gurundik, Şaplorenz Philips Marka asker bavulu televizyonlarda Karlı , silik, bulanık görüntülerden oluşan Yerli diziler bizi mutlu ederdi. Arnavut kaldırımlarındaki oyunlarımız Gece muhabbetlerimiz, cambazlı panayırlar Topacımız, ( tendürük ) misketimiz, uçurtmamız, Gizlice içtiğimiz, birinci, bafra, gelincik Yaka sigaraları. Pamuk Şeker, Horoz şeker, Şeker Elma, Kâğıt helvalarımız Uzuneşek, Birdirbir, Saklanbaç, Komen, Elim sende oyunlarımız. Hayatımıza renk katan, bayramlarımız. Biriktirdiğimiz bayram harçlıklarıyla gittiğimiz Dönme dolap, atlı karınca, Langırt Beş atış yirmibeş çadır tiyatrosu. İstop, dokuztaş, mendil kapmaca Gazoz kapağı, sigara kutusu, bilye, düğmelerle ( kopça ) Yaratılmış bir oyun dünyamız vardı Yakan Top, seksek, çelik-çomak oyunları. Okulda Yerli Malı Haftalarımız Evde tasarrufa teşvik edici kumbaralarımız Ada'ya barışı götüren Kıbrıs Harekâtı'mız Sokakta şeker, yağ, benzin kuyrukları. Postahaneden yazdırmalı telefonlarımız Pötükareli, muşamba kaplı odalarımız Kestane pişirdiğimiz Kuzine sobalarımız Mutfaklarımızda Tel Dolaplarımız Duvarında günlük ''Saatli Marif'' takvimimiz Samimi,sıcak aile toplantılarımız At arabası, Hamal arabası, süslü faytonlarımız Austin, Magirüs, Ford Opel Chevrolet marka Bagajı üstünde şehirler arası otobüslerimiz. Futbol sahalarında Lefter'li, Metin Oktay'lı Şenol, Birol'lu Kadri'li Sanlı'lı Kedi kaleci Varol Ürkmez'li Can Bartu'lu Sabri Dino'lu Cemil Turan'lı Metin Kurt, Metin, Ali Feyyaz'lı Unutulmaz derbi maçları. Sinemalarda John Wayne'lı Clint Eastwood'lu Unutulmaz kovboy filmlerimiz Beyaz Perdede Ayhan Işık, Belgin Doruk, Kötü Adam Ahmet Tarık Tekçe Gösel Arsoy, Filiz Akın, Fatma Girik Ediz HUN, Yılmaz Güney. Müzeyyen Senar, Behiye Aksoy, Emel Sayın, Zeki Müren, Erkin Koray, Berkant, Erol Büyükburç, Barış Manco ile dünya turu AŞK dolu, duygu dolu, hüzünlü şarkılar. 70'li yıllarda muhtıralar, sağ-sol çatışmaları. Üniversitelerde Kominist Faşist suçlamaları. Fabrikalarda DİSK-MİSK mücâdeleleri. Grevler, emeğin patronları, sendika ağaları. İdeolojilere kurban edilen zavallı işciler. Okullarda Devrimci Ülkücü kavgaları. Bölünmüş Öğretmenler, taraflı polisler. Ülkesine sahip çıkanlar Bu arada yok olan gencecik fidanlar Denizler, Mahirler, Hüseyinler, Ulaşlar... Taylan'lar Bu öykü sizin. Birbiri ardına devam eden cenaze törenleri . Romantizm ile terör arasına sıkışmış Kayıp bir kuşağın çocuklarının savaşı . Kardeş kavgaları, siyasi cinayetler. Kurtarılmış bölgeler, okullar, mahalleler Yakılan, yıkılan, boşaltılan köyler Deniz Mahir Hüseyin'in idamları Akıl almaz işkencelere göğüs gerenler 68 kuşağının özgürlük savaşcıları. Bu hikâye sizin. Sonra Dallas Köle Izaura Yalan Rüzgarı Cosby Ailesi Uzay Yolu Tatlı Cadı Küçük Ev Amerika Avrupa Berazilya dizileri Beatles Rolling Stones Boney-m Adamo Amerika,Avrupa hayranlığı derken, Hippiler, bitli turistler,ansızın girdi hayatımıza. Benliğimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık. Cola adidas bulujin, Rak-Rok-Pop merakıyla Unutuverdik kendi müziğimizi, öz değerlerimizi Türküleri Bozlakları Halk Oyunlarını, Destanları, Hikâyelerimizi. Sonra 80 de 12 eylül sabahı Hasan Mutlucan'la uyananlar Tutuklananlar, göz altına alınanlar Akıl almaz işkencelere uğrayanlar Bedenlerini, ruhlarını kaybedenler Yeni idamlara, haksızlıklara şahit olanlar. Gönülden yaralanıp gençliğini sürdürenler. Bu öykü sizin. Ulusal değerlere biz sahip çıktık. İstanbul'da Amerikalıları Dolmabahçe'den Biz denize döktük. Bağımsızlık sevdâlısı vatansever gençlerdik. ÖSS 'yi bilmezdik ama, gece en son 23.00 de Radyodan puanları dinler erken davranmak için otobüslerle Geceden yola çıkardık. Eğitimin çilesini de biz çektik. Ülkesini ölesiye seven de bizdik. Erkeklerde İspanyol paça pantolonlar Geniş gösterişli kravatlar, uzun saç ve favoriler Siyasi görüşe uygun, yukarı-aşağı, kalın bıyıklar Deri çizmeler, asker postalları, Parkalar, kalın kemerler, palaskalar, kalpaklar Arka çepte ince dişli taraklar, yuvarlak aynalar Gömlek çeplerinde gelincik, bafra sigaraları Kızlarımızda lüle lüle saçlar, allıklar, küpeler Her genç kızın rüyası!.. Zetina dikiş makinası reklâmları İnce belli mantolar, yüksek topuklu rugan ayakkabılar Döpiyesler, jarseler, koyu kırmızı rujlar, kalın kemerler Doğal güzellikler, tabii kokular, masumâne bakışlar. Kınalı eller, ahh...ah o ince beller... Biz anne-baba sözü de dinlerdik. Çoğumuz görücü usulü ile evlendik. Kim ne derse desin, Hâlâ devam eden çok mutlu evlilikler kurduk. Sevmesini de sevilmesini de iyi bilirdik. Leylâ'yı bilir,Mecnun'u anlardık. Bizim ne unutulmaz AŞKLARIMIZ vardı. Mevsim mevsim yaşadık duygularımızı Şarkılarda sever şarkılarda ayrılırdık. Bizim mektuplarımız renkli kâğıtlara yazılmış Kendi el yazımızla, göz yaşı dökülmüş, Aşk mektupları, asker mektupları Gül kokulu, duygu dolu, gözyaşlarıyla ıslanmış İçinde bir tutam saç, bir küçük el izi, dudak izi taşıyan mektuplar... Ahh... Biz neydik ne değildik. Romanlara konu hayatların sahibiydik. Biz o yıllarda iyi ki vardık. Bütün olumsuzluklara rağmen Mutlu bir çocuk,sevdalı birer gençtik. Biz 2000'li yıllarda yine varız. Biz 60 'larda çocuk, biz 70'lerde gençtik Biz 80 'lerde ihtilâli, biz 90'larda ekonomik krizleri Bir kez daha yaşayanlarız. Şimdi teknolojik gelişmelerle dolu 21.Asrı yaşıyoruz. Kredi kartı, bilgisayar, internet, cep telefonu Süper market, mp 3 çalar, dizüstüler, plâzmalar Artık o kokulu,duygu dolu uzun mektuplar yok AŞKLAR yok oldu, duygular kısaldı, sembôl oldu Gençlerin iletilerinde ''nbr'', ''by'', "slm'' kısaltmaları. Cep telefonlarında kısa mesaj çılgınlıkları. Nerede meyvasını elimizle topladığımız ağaçlar? Korkusuzca oyunlar oynadığımız sokaklar... Nerede o sözünün eri yağız delikanlılar..? Vefalı dostluklar,ölesiye arkadaşlıklar Nerede utangaç al yanaklı kızlar..? Saflık, doğallık, bağlılık nerde...? Bu nedenle ÇOCUKLUĞUMU özlüyorum. El yapması oyuncaklarımı, Uçurtmamı, yaralı dizimi, ANNEMİN ninnisini Kâğıt helvayı, bakkalın sakızını Bahçedeki kiraz ağacını özlüyorum. Ya şimdiki çocuklar!.. çoğu internet başındalar Fesfutlarda süper menülerle beslenerek Bilmem hangi yabancı müziği indirip dinliyorlar Cep telefonlarına,bilgisayarlarına sarılmış Çoğu kilolu, renkleri uçuk, dişleri bozuk Teknoloji çağını yaşıyorlar. Artık 20.asır gerilerde kaldı. Çocuktuk genç olduk, baba olduk, dede olduk. Ne bâdireler atlattık, yıkılmadık ayakta kaldık. Artık yaşadığımız kadar yaşayamayacağımızı, Bir bu kadar daha ömrümüzün olmadığını biliyoruz. Olsun iyiki o yılları gördük, o hayatları yaşadık. Pişmanlık mı asla!.. Sadece o doludizgin unutulmaz yılları Özlüyoruz... Verseler aynı hayatları yeni baştan Büyük bir keyifle yaşamak isteriz. İşte!.. bu bizim hikâyemiz.....!
43 notes · View notes
nursinvuslatsamsun · 5 years ago
Text
EBU TALHA (R.A.) KİMDİR?
Ebu Talha (r.a.) Medineli müslümanlar arasında bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Mescid-i Nebevi’nin karşısında Beyruha adlı bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Bu bahçeyi Allah rızası için infak edip amcazadelerine bağışladı. O, bağış yapılacak yerde malıyla, savaş meydanlarında da canıyla cömertti.
Ebu Talha radıyallahu anh Peygamber aşığı bir genç… Gönlü cihad ruhuyla dolu bir yiğit… Allah yolunda infakta malıyla, cihadda canıyla cömertlik yapan bir kahraman���
PEYGAMBER AŞIĞI GENÇ
Müslüman olduktan sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizden ayrılmayan aşıklardandı. Efendimizi canı gibi sever, ona hizmeti şeref bilirdi. Huzur-i alilerinde pür edeb diz çökerek otururdu. Onu gölge gibi takip ederdi. Bütün savaşlara iştirak etti. Uhud günü en zor anlarda dahi yanından ayrılmadı. “Canım canın için feda, yüzüm yüzün için kalkandır Ya Resulallah” diyerek vücudunu siper etti.
O öylesine aşık idi ki, evinde pişirdiği yemeği yalnız yiyemezdi. Sevgili Peygamberimize haber gönderir onun iştirakini isterdi. Efendimiz de zaman zaman gider, Ummu Suleym’in hazırladığı yemeği yer ve orada öğle uykusuna yatardı. Küçük Enes o günleri şöyle anlatıyor:
“Resulullah (s.a.) evimize sık gelir giderdi. Çocukları sever ve okşardı. Bizlerle ilgilenir ve latifeler ederek neşelendirirdi. Birlikte namaza durur bizler de arkasına dizilir, saf olur, namaz kılardık.”
PEYGAMBERİMİZE YEMEK DAVETİ
Yine bir gün Ebu Talha (r.a.)’nın evinde güzel bir yemek pişirilmişti. Enes’i Peygamberimize gönderip yemeğe davet etti. İki Cihan Güneşi Efendimiz de mescidde ehl-i suffe ile birlikte oturuyordu. Enes’in gelişinden yemeğe davet edildiğini anladı ve yetmiş kadar ashabıyla kalkıp Ebu Talha’nın evine gitti. Kalabalığı gören Ebu Talha biraz telaşlanır gibi oldu. Ailesi Ümmü Süleym (r.anha) ise;” Resulullah (s.a.) varken telaşa ne gerek var” diyerek onu teskin etti. Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz yemeğin bereketlenmesi için dua ettikten sonra gruplar halinde ashabını sofraya oturttu. Hepsi doyasıya yedi ve kalktı. Sonunda daha o kadar kişiye yetecek yemek kaldığı görüldü.
BEYRUHA NEDİR?
Ebu Talha (r.a.) Medineli müslümanlar arasında bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Mescid-i Nebevi’nin karşısında Beyruhâ adlı bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Ebu Talha (r.a.) “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en üstün sevabı kazanamazsınız.” (Al-i İmran; 92) ayet-i kerimesinin nazil olduğunu işitince Sevgili Peygamberimizin yanına gitti ve bu bahçeyi Allah rızası için infak ettiğini söyledi. Dilediği şekilde kullanmasını istedi. Onun bu davranışını takdir eden Efendimiz (s.a.) bahçeyi akrabalarına vermesinin daha uygun olacağını söyledi. Bunun üzerine o, bu bahçeyi amcazadelerine bağışladı.
O, bağış yapılacak yerde malıyla, savaş meydanlarında da canıyla cömertti. Ashab arasında cesareti, yiğitliği ve bilhassa gür sesiyle tanınırdı. Sevgili Peygamberimizin: “Ebu Talha’nın asker içinde sesi yüz kişiden daha hayırlıdır.” iltifatına mazhardı.
Hayatının sonuna kadar cihad aşkıyla dolu olarak yaşadı. Ömrünün çoğu harplerde geçtiği için nafile oruç tutmazdı. Cenk için kuvvetli olmak gerekir derdi. Bu yüzden Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimizin: “Oruç yiyerek düşmanınıza karşı kuvvetleniniz” emrine uyardı. Onun bu halini üvey oğlu Enes şöyle anlatıyor:
“Ebu Talha cenk için oruç tutmazdı. Fakat Resulullah (s.a.)’in irtihalinden sonra 30 veya 40 yıla yakın ben onun oruçsuz gün geçirdiğini görmedim. Yalnız Ramazan ve Kurban bayramlarında oruç tutmazdı.”
Yine Enes İbni Malik (r.a.) şöyle naklediyor:
“Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir seferde idik. Bizden kimi oruçlu kimi de oruçsuzdu. Oruç tutanlar güçsüz kaldılar ve hiç bir şey yapamadılar. Oruçsuzlar ise binit develerini suya götürüp suladılar. Oruçlulara hizmet ettiler. Yemek pişirip birlikte yediler. Bütün bu faaliyetler üzerine Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz: “Bugün oruçsuzlar tam ücret alıp gittiler.” buyurdu.
Ebu Talha (r.a.) hizmetin her çeşidinden anlardı. Bir hizmet eri gibi koşardı. Medine’de kabir kazma işiyle de tanınırdı. İki Cihan Güneşi Efendimiz dar-i bekaya irtihal edince kabr-i şeriflerini Medine halkının adetine uygun olarak kazmak şerefi de ona nasib oldu.
O, canından çok sevdiği Fahr-i Kainat (s.a.) Efendimizin irtihalinden sonra onun ayrılığına dayanamayarak diğer sahabiler gibi başını alıp Şam tarafına gitti. Uzun müddet orada kaldı. Hasretini gidermek ve kabr-i şeriflerini ziyaret etmek için Hz. Ömer (r.a.)’in şehadetinden önce Medine’ye geldi. Köşesine çekildi. İbadet ve taatiyle meşgul oldu. Hz. Ömer (r.a.) ona çok güvenirdi. Halifeyi seçmekle görevli şura meclisinin kapısında bekçilik görevini ona verdi. Halife seçilinceye kadar kimsenin rahatsız etmemesini ve üç gün müddet vererek halifenin süratle seçimini sağlamasını ondan istedi. O da bu vazifeyi seve seve yerine getirdi. Ensardan 50 kişiyle kapıyı tuttu ve üç gün içerisinde halifenin seçilmesine yardımcı oldu.
CESEDİ BOZULMAYAN SAHABİ
Ebu Talha yaşlanmıştı. Fakat gönlü hakikaten gençti. O hala cihad aşkıyla yanıyordu. Enes (r.a.) anlatıyor: “Bir gün Kur’an-ı Kerim okuyordu. Tevbe suresi 41. ayetine gelince durdu ve: “Rabbimiz bizi, ihtiyar da olsak genç de olsak savaşa gitmeye çağırıyor.” dedi. Kendisinin harp için techiz edilmesini istedi. Oğulları: “Babacığım sen yaşlısın harp etmek sırası bizimdir. Sen otur biz gidelim.” diyerek engel olmak istediler. Fakat kabul ettiremediler. O günlerde Rumlara karşı bir savaş hazırlığı vardı. Ebu Talha bu deniz harbine katıldı. Gemide ağır hastalandı ve bir müddet sonra vefat etti. (654 m.) Yedi gün süreyle karaya çıkamadıkları için defnedilememişti. Ancak cesedinde de herhangi bir bozulma meydana gelmemiştir.
Ebu Talha (r.a.) 92 hadis-i şerif rivayet etti. Bunlardan bir tanesini kendisi şöyle naklediyor: “Bir gün Resulullah’ın huzuruna girdim. Pek neşeli, mütebessim ve güler yüzlü bir halde gördüm. Sebebini sorduğumda: “Ya Eba Talha! Nasıl memnun ve mesrur olmayayım ki, biraz önce Cebrail aleyhisselam geldi. Ümmetimden bana bir kere salat ve selam getirene Allah Teala ve melekleri on salat ve selam eder.” diye müjde verdi. buyurdu.” Rabbimiz bizleri onların ruhaniyetinden istifade ettirip şefaatlerine nail eylesin. Amin.
3 notes · View notes
noblewind-blog · 6 years ago
Text
Yunan Mitolojisi
Dike: Adalet Tanrıçası,
Semele : Ahiret Tanrıçası
Hestia : Aile Faziletleri Tanrıçası
Momos : Alay ve Hiciv Tanrıçası
Artemis : Ana Tanrıça
Aristalos : Arıcılık Tanrısı
Eros : Aşk Tanrısı
Afrodit : Aşk ve Güzellik Tanrıçası
Atalante : Avcı Kız
Bendis : Ay Tanrıçası
Eirene : Barış Tanrıçası
Minemosyne : Bellek Tanrıçası
Hermes : Belagat Tanrısı
Ceres : Bereket Tanrıçası
Poros : Bereket Tanrısı
Okeanos : Bütün Irmakların Babası Sayılan Tanrı
Kirke : Büyücü Tanrıça
Amphitrite : Deniz Dibi Tanrıçası
Thetis : Deniz Tanrıçası
Poseidon : Deniz Tanrısı
Sentinus : Duygu Tanrısı
Eileithhyia : Doğumlarda Kadınlara Yardım Eden Tanrıça
Fornaks : Fırınların Tanrısı
Adonis : Erkeklik ve Bereket Tanrısı
Hera : Evlilik Tanrıçası
Phantaso . Fantazi tanrısı
Kairos : Fırsat Tanrısı
Thyphon : Fırtına Tanrısı
Nyks : Gece Tanrıçası
Hebe : Gençlik Tanrıçası
Hymenalos : Gençlik Ve Evlendirme Tanrısı
Androgeo : Minos’un Oğlu
Uranos : Gök Tanrıçası
Helios : Güneş Tanrısı
Apollon : Güzel Sanatlar Tanrısı
Enyalios : Harp Tanrısı
Ate : Hata Ve Günah Tanrıçası
Hybris : Hayasızlık Tanrısı
Klotho : Hayat İpliğini Büken Tanrıça
Hermaphroditos : Hem Erkek Hem Dişiliği Olan Tanrısal Yaratık
Furina : Hırsızların Tanrısı
Metis : Hikmet ve Tedbirlilik Tanrıçası
Fraude : Hile Tanrıçası
Asopos : Irmak Tanrısı
Aigina : Irmak Tanrısının Kızı
Algos : Izdırap Tanrısı
Penthos : Keder Tanrısı
Artemis : İffet Tanrıçası
Senius : İhtiyarlık Tanrısı
Nemesis : İntikam Tanrıçası
Poine : Ceza ve İntikam Tanrıçası
Moiralar : Kader Tanrıçaları
Kronos : Kainatin Hakimi
Pitho : Kandırma Tanrıçası
Themis : Kanun ve Adalet Tanrıçası
Eresbos : Karanlık Tanrısı
Fons : Kaynaklar Tanrıçası
Pan : Kır Tanrısı
Vakana : Kırlarda Dinlenenleri Koruyan Tanrı
Phobos : Korku Tanrıçası
Herakles : Kuvvet Tanrısı
Zeus : Mutlak Kudret Tanrısı
Orfe : Müzikçi Ozan
Risus : Neşe Tanrısı
Eris : Nifak Tanrıçası
Feronia : Ormanları Koruyan Tanrıça
Ultio : İntikam Tanrıçası
Thanatos . Ölüm Tanrısı
Oinone : Pınar Perisi
Amykos : Poseidon’un Oğlu
Morpheus : Rüyalar Tanrısı
Boreas : Rüzgar Tanrısı
Alkyone : Rüzgar Tanrıçası
Eolo : Rüzgarların Bekçisi
Penelope : Sadakat Timsali
Hygieia : Sağlık Tanrıçası
Akslepios : Sağlık ve Hekimlik Tanrısı
Hephaistos : Sanayi Tanrısı
Ares : Savaş Tanrısı
Urania : Semavi Aşk Tanrıçası
Febris : Sıcaklık Tanrıçası
Fides : Sözünde Durma Tanrıçası
Perimelis : Sürülere Gözcülük Eden Periler
Eos : Şafak Tanrıçası
Dionysos : Şarap ve Coşku Tanrısı
Ros : Şebnem Tanrısı
Bia : Şiddet Tanrıçası
Rheme : Şöhret Tanrıçası
142 notes · View notes
theam-cjsw · 2 years ago
Text
The AM: August 15, 2022
Tumblr media
More musical mantras for Monday mornings, starting with the healing sounds of Hinako Omori, wrapping with No False Suns' Calgary kosmische, and finding room for a world of synths, psychedelia, shoegaze, and sunshine pop in between. Hope you enjoy it.
Listen on Soundcloud
Stream on CJSW
Ongoing Spotify playlist (missing a few tracks, but what can you do)
Podcast links
Track list is, as always, after the break. Thanks again to Purple City music fest for the ticket giveaway — if you’re in driving range of Edmonton, be sure to check out their lineup.
Hour One:
A Journey hinako omori • ...a journey
Rolling Hills Skyminds • Terra Preta
Green to You Kaitlyn Aurelia Smith, Emile Mosseri • I Could Be Your Dog / I Could Be Your Moon
Twice In The Well • Atomium
There Is No Up Lunar Lemur • Sifting Stars
Hidden Language of Four Deniz Cuylan • Rings Of Juniper
Circles Within Circles Pulselovers • Circles Within Circles
Sun Glimmers Myna Cycles • Myna Cycles
Circles in June Moat Bells • Bones of Things
Apropos Various Artists, featuring Zachary Gray • Forest City Series, Vol. 5
Floating Sunset Jilo • Into the Sunwinds
Hour Two:
Origami Forest Pocket Pavilions • Gondolas Traversing Lofty Peaks
Eleven (Eleven They Will Never Solve) The Shangs • Sonny Bono Tear Down This Wall Of Sound!
Fade Out Alithia Leora Hambleton • Mae Belle
Word on a Wing Dana Gavanski • Bouncing Ball
I Am So Happy With My Little Dog Shabason & Krgovich • At Scaramouche
Old Man Willow Elephant's Memory • Elephant's Memory (1969)
Good Ghost Woman • Ghost Woman
Canonized Faith Healer • Cosmic Troubles
Hour Three:
Spaceship The Radiation Flowers • Stuck In A Maze
Wishes Crystal Eyes • The Sweetness Restored
What Its Like Blume • Waves Of Love
Crime Seed Meditations on Crime • Single
Whirlpool Panda Bear, Sonic Boom • Reset
Even Keel Slight • Single
Ride Free Eris Drew • Quivering in Time
And I Kee Avil • Crease
1990 or so No False Suns • Jubilee Me
1 note · View note
mondokozmikova · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
5 Eylül1831'de İngitere Deniz Kuvvetleri'nin dünya çevresinde uzun bir yolculuğa göndereceği H.M.S. Beagle'in (Majestelerin Gemisi Beagle) Kaptanı Robert Fitzroy bir doğa bilimcisi olarak henüz 22 yaşında olan Charles Darwin'i davet eder. İki adam birbirini tanımak bir yana mizaç ve yetiştirme tarzı olarak bu kadar farklı olamazlardı. Neredeyse her konuda birbirine karşı iki insan düşünün. Darwinler üst düzey Whiglerden (Liberal) olmasına karşın Fitzroylar aristokrat ve Tory (Muhafazakar) idiler.
Darwin'in genç oluşu, deneyimsizliği ve hatta yetiştirme tarzı aleyhine olan şeyler olmasına karşın Fitzroy ile çok iyi anlaştılar ve Dover'dan yola çıktılar. Kuru havuzda direkleri indirilmiş olaraj,k duran Beagle on topu olan, 242 tonluk, 27 metre boyunda gerçekten pek ufak bir gemiydi ve maundan yapılmıştı. Gemi mürettebatı yetmiş dört kişiden oluşmaktaydı; Fitzroy'un asistanı, bir doktor ve asistanı, harita çıkarma işlerinde Fitzroy'a yardımcı ulan bir üsteğmen, iki idari personel ve çok yetenekli bir gemi resamı 8zira, fotoğraf henüz portatif olarak kulanılmadığından , hemen her şey, tüm çevre, deniz, doğa, hayvanlar ve bitkiler, kısacası gördükleri her şey çizilmekteydi). Bunlar dışında mürettebat iki süvari ve iki yardımcısı, bir lostromo (Baş tayfa), bir marangoz, katipler, sekiz deniz eri, otuz dört tayfa ve altı miço'dan oluşuyordu. Son olarak ise gemide üç 'garip' yolcu daha vardı ki bunların hikayesi bu kısa anlatıdaki en fantastik ve olağandışı öyküdür. Okuyacağınız anlatı Beagle ve Charles Darwin'den ziyade o üç garip yolcunun sıradışı öyküsü aslında.
York Minster, Jeremy Buton ve Fuegia Basket adında bir de genç kız. Bunlar Horn Burnu civarındaki buzlarla kaplı Tierra De Fuego bölgesi yerlilerindendi. Fitzroy onları bir önceki seferinde gemiye almış (Jemmy Button'u birkaç 'düğme' karşılığı satın almıştı mesela) ve bu tuhaf isimleri takmıştı. Tüm masraflarını üstlenerek İngiltere'de bir yıl eğitmiş, sonra da onları Kral Wiliam ve Kraliçe Adeladie'e takdim etmişti. Kraliçe şapkalarından birini Fuega'ya hediye etmiş, parmağına bir yüzük takmış ve giyecek alması için bir kese para vermişti.
Onlar şimdi çat pat ingilizceleri, Avrupalı giysileri ve satın aldıkları bir sürü avrupa öteberisi ile (Şarap bardakları, Tereyağ tabakları, Çorba kaseleri, Maun bir tuvalet çantası, Kastor kürk şapkaları vs) Hristiyanlığı ve uygarlığı yaymak için dünyanın öbür ucundaki ülkelerine geri dnüyorlardı.
Yolculuğun başında koyu bir hıristiyan olan ancak gördükleri, izledikleri ve bilimsel çıkarımları ile ülkesine yepyeni bir insan olarak dönen Darwin bu yazının konusu değil.
Sonundaysa uygun bir hava yakalayıp Londra Misyonerler Derneği'nin gönderdiği eşyaları (metal lazımlıklar, porselenler, yatak çarşafları ve o yörede işe yaramayacak dört sandal dolusu eşya) Jemmy'nin ana vatanı Ponsonbury'e doğru yola çıktılar ve biri orada kalacak bir misyoner, biri Jimmy ve bir diğeri gemide, yolculuk sırasında sevgili olmuş Fuegia ve York Minster için üç kulübe ve ekip, biçmeleri için bahçeler yaptılar. Jimmy'nin annesi, iki kız kardeşi ve dört erkek kardeşi dağdan yanlarına geldiğinde hayli sıkıntılı anlar yaşandı. Jimmy eski dilini neredeyse unutmuştu. Onun bütün haşmetiyle İngiliz takım elbisesi ve düğmeli, deri botları kuşanmış görünce kadınlar kaçtı, erkek kardeşleri ise birbirleriyle ilk defa karşılaşan vahşi hayvanlar gibi birbirlerini koklayıp, etraflarında dönüp, hiç konuşmadılar. Fitzroy'un inancı, zavalı Fuegia Basket'çik ve arkadaşlarının bu vahşilere kutsal ışığı götüreceklerini gerçekten inanacak kadar kuvvetliydi.
Fitzroy'un vahşi Fuegalılar üzerine yaptığı denemenin en ufak bir başarı şansı olduğuna Darwin asla inanmıyordu. İlk karşılaşmalarından sonra giderek daha açgözlü olmuşlardı. Herhangi bir şey istediklerinde -bir bıçak-bir mendil-bir bardak- 'yomerschooner' diyorlardı ve kısa zamanda her şey 'yomerschooner' olmuştu. Jeremy Buton, Darwin'e Fuegiaların yamyam olduklarını söylemişti. Kaptan Fuegiaların neden köpek yemediğini sorduğunda aldığı cevap ürperticiydi ' Köpek samur yakalar, kadın yapamaz, erkekler aç!'
Fitzroy ve Beagle And dağlarını araştırmak için onları bir misyoner ile yaptıkları kulübeler ve bahçeler ile yörede bıraktı ve anca bir sene sonra geriye döndü. Geriye dönenlerin gördükleri korkunçtu: Evler yıkılıp, yağmalanmış, genç bir kız olan Fuegia giysilerini terk edip eski kabilesi ile kaçmıştı. Aynı şeyi giysilerini yakıp eski arkadaşlarına karışıp kaybolan York Minster için de geçerliydi. Sadece Jimmy ve bıraktıkları misyoner oradaydı. Misyoner tükenmişti artık ama Jimmy kıyafetlerini yakıp eski görüntüsüne (Yanaklarında iki kırmızı yuvarlak boya olan, siyaha boyanmış bi yüz, sadece cinsel bölgesini örten bir kumaş parçası) kavuşmuştu. Gemiye çıktı ama geri dönmeyi kesinlikle reddetti. Fitzroy incinmiş, şoke olmuş ve şaşırmıştı. Bu insanlara kötülük amaçlamamış, sadece yardım etmek istemişti. Tüm hayal kırıklığıyla yola çıkmaya karar verdi. Jemmy'yi ise son olarak, kıyıdaki kamp ateşi ışığında, Darwin'in deyimiyle , kollarını 'son bir veda' için sallayan bir silüet olarak gördüler.
Kaynakça:
-Darwin ve Beagle Serüveni. Alan Morehead
-Narrative of the Surveying Voyages H.M.S.Beagle. Cilt 1,2 Robert Fitzroy
-Narrative of the Surveying Voyages H.M.S.Beagle. Cilt 3, Charles Darwin0
0 notes