#devamıçokyakında
Explore tagged Tumblr posts
Text
“Sır” Bölüm 1: Hikaye Üzerine
Bazı hikayeler vardır, bizim başımıza gelmezler.
Bu hikayeleri belki bir arkadaştan dinleriz, ki belki o arkadaş da başka bir arkadaştan dinlemiştir, ya da bir kitaptan okuruz, olmadı bir filmden izleriz.
Ama öyle etkileniriz ki, yani belki, içimize işlerler. Her detayı aklımıza kazınır ve birtakım sahneler kafamızda tekrar tekrar canlanır. Rüyalarımıza girer hatta. Karakterleri ise yıllardır tanıyormuşçasına benimseriz, haklarında sunulan her bilginin uzmanı hale geliriz. Hatta, sanki hikâyede geçen olaylar yaşanırken biz de oradaymışız gibi bile hissedebiliriz.
Başka bir deyişle, arkadaşımız hikâyeyi anlatırken elimiz ağzımızda, halının üstünde taklalar atarak heyecan içinde dinlemiş olabiliriz. Ya da saat gece üç olmasına rağmen bir kitabın sayfalarını şok içinde “Ne olacak şimdi!!!” diye düşünerek çevirmişizdir. Veya aynı filmi tekrar tekrar aynı duygu birikimleriyle izlemişizdir. Ve günün sonunda bu hikayeler, kimin başına geldiği fark etmeksizin, bizim hikayemiz oluverirler.
İşte şimdi anlatacağım bu hikâye benim başıma gelmedi. Hikâyenin kahramanı olan insanları ne yazık ki bir arkadaşımdan da dinlemedim. (Bahsi geçen bu kişilerle gerçekten ortak bir arkadaşım olsaydı eğer, okumak üzere olduğunuz olayları bizzat kendi ağızlarından dinleyebilme umuduyla ne yapıp edip sapık gibi kapılarına gider ve olası bir uzaklaştırma emri çıkana kadar o kapının önünde kamp kurabilirdim. Ama kendileriyle hiç bağlantım yok değil aslında, o kısma da geleceğim.) Ve bu hikâye maalesef bir film de değil. (En azından şimdilik; yapımcılar beni arasın.) Geriye bir seçenek kalıyor; okumuş olmak.
Evet, tam şu an şaklattığım klavyemin durduğu masanın içinde bulunduğu çalışma odasına sahip olan bu 2+1 evi ilk ziyaret ettiğimde, beni karşılayan emlakçı beyefendi çok enteresan bir şey söylemişti. Kendisi İngiliz filmlerindeki aristokrat ailelerin sadık sağ kol hizmetçileri gibi uzun, ince ve asil duruşlu bir adamdı. İsmi neydi? Gelin ona Bay Emlakçı diyelim.
“Bay Emlakçı, ev gayet hoş görünüyor; odalar yeterli, konumu güzel, fiyat da iyi. Hemen tutmayı düşünüyorum açıkçası.”, dedim ellerimi baktığım onca evden sonra zafer edasıyla birbirine vurarak.
Bunun üzerine Bay Emlakçı gülümsedi. “Böyle düşünmenize çok sevindim,” (Ah, bu arada benim adım Zelda.) “…Zelda Hanım.” Kısa bir duraksamanın ardından birden çok önemli bir şeyi hatırlamışçasına devam etti. “Yalnız bir maruzatım olacak: efendim, evin önceki sahipleri bir koli kitap bıraktılar. Benden de evin sonraki sahibine hediye etmemi rica ettiler. İster okur ister bağışlar, dediler.”
Şaşırdım. Ne kadar da enteresan bir şey. “Aa, neden bırakmışlar peki?”
“Yanlış hatırlamıyorsam, eşyaların yüklendiği kamyona bu son koliyi bir türlü sığdıramamışlar, e ülke dışına taşındıkları için de son dakika başka bir gönderim yolu bulamadılar. Hediyemiz olsun madem, dediler. Siz de galiba yazarsınız, isabetli oldu.”
Yazar? Ben? “Yazar gibi mi görünüyorum?”
Şirin bir çekingenlikle, “Ah, küçük odada çalışma odası ve kütüphane planlarınızdan bahsettiniz, o yüzden öyle bir varsayım yaptım.” dedi Bay Emlakçı.
Güldüm. “Bu varsayımınız beni mutlu etse de okuyuculuktan öteye geçemedim. Benim de epeyce kitabım var. Koliyi zevkle alırım, hiç sorun değil. Kendilerine teşekkür edin lütfen.”
“Tabii efendim, memnuniyetle.”
İşte, şu an hemen karşımda duran kitaplıktaki Prenses Gelin, Pinokyo ya da Sofie’nin Dünyası gibi birçok kitap o koliden geliyor. Bunu neden anlatıyorum? Çünkü şu an sizin önünüze getirdiğim metin de aslında o kolinin içinden çıkmış bir kitap. Kendi kitaplarımı yeni çalışma odamdaki kütüphaneye yerleştirirken açtığım o gizemli koliden çıkan, A4 boyutlu, spiralli, bilgisayarla yazılmış bir metin. Kapağındaki büyük Times New Roman harflerle yazılmış başlık ise şöyleydi: SANA BİR ŞEY DİYECEĞİM AMA “SIR”. ‘Bu neymiş yahu…’ diye düşünerek ilk sayfayı açtığımda ise…
Şöyle söyleyeyim: günün geri kalanı boyunca elimden asla bırakamadığım, sonrasında tekrar tekrar okuduğum, tabiri caizse içime işleyen, her detayı kafama kazınan, bahsi geçen karakterleri sanki tanıyormuşum gibi hissettiğim ve gözümde canlandırabildiğim ve de en nihayetinde sanki o olaylar yaşanırken ben de oradaymışım gibi benimsediğim bir hikaye.
İşte bu benim hikayem.
1 note
·
View note