Tumgik
#defnedildi
yalnzardc · 3 months
Text
Anlatıldığına göre Hz. Adem Hind'e, Hz. Havva ise Cidde'ye inmiştir ikisi birbirine Arafat Dağı'nda kavuşmuşlardır.
Ondan sonra oğlu Şit (a.s) geldi. Ebû Kubeys mağarasına babası Adem'in yanına defnedildi.
Ardından onun oğlu Enoş geldi. O dokuz yüz yıl yaşadı.
Sonra onun oğlu Kenan, ardından da onun oğlu Mehlalil geldi. Mehlalil sekiz yüz yıl yaşadı. İlk defa yeryüzüne ev inşa eden odur. Ondan sonra oğlu Bâzer [Yared] geldi. o İslâm'dan yüz çevirdi ve putlara tapmaya başladı. Dokuz yüz yıl yaşadı.
Ardından oğlu İdris (a.s) geldi.
Ondan sonra Nûh Nebi (a.s) geldi. [Silsilesi şöyledir:] Nûh b. Lameh [Lâmek] b. Metuşelah b. İdris.
Nuh (a.s)'dan sonra Sam'ın evlatlarından Hûd Nebi (a.s.) gelir.
Ondan sonra Salih (a.s.),
ardından Azer oğlu İbrahim (a.s.) gelir. Hz. İbrahim daha sonra Sodom'a ve Remle'ye gitti. Burasını vatan edindi ve orada vefat etti.
İbrahim peygamberden sonra Lût (a.s.) gelir. O, İbrahim'in (a.s.) yeğenidir. Allah onu Sodom ahalisine gönderdi.
Ondan sonra Hz. İbrahim oğlu İsmail (a.s) gelir.
Ondan sonra kardeşi İshak (a.s.) gelir
Sonra Yakub (a.s.) gelir.
sonra Yûsuf (a.s.) geldi. Yüz yirmi yaşında iken vefat etti.
Ondan sonra Eyyüb (a.s.) geldi. O 'Ays ('lys) b. İshak'ın evladındandı.
Ondan sonra Şuayb (a.s.),
ardından da Hızır (a.s.) geldi.
Ondan sonra Yakub'un (a.s.) evlâdından İmran oğlu Müsâ geldi.
Sonra da kardeşi Harun.
Ardından Yûsuf-ı Sıddık evlâdından Nun oğlu Yuşa (a.s) geldi.
Onun ardından Hırakl b. Nurî geldi
Ondan sonra Hârûn'un (a.s.) evladından İlyas b. Yasir geldi.
Ondan sonra Ahtûb oğlu Elyesa (a.s.) geldi. İlyas'ın (a.s.) tilmizi idi.
Ondan sonra Şemûil (a.s.) geldi. Yakub oğlu Lávínin evlâdındandı.
Ondan sonra Yehûd b. Yakub evlâdından Dâvûd (a.s.) geldi. Allah ona mahlükâtından hiç birine vermediği derecede güzel bir ses verdi.
Ondan sonra Süleyman (a.s.) geldi.
Ondan sonra Harûn'un evladından Şa'ya (a.s.) gelir.
Onun ardından da Yunus b. Metta gelir.
Daha sonra Yakub'un evladından Corcis (a.s.) gelir. O, Yûsuf (a.s)'dan sonra gönderilmiştir. Yunustan (a.s) sonra vefat etmiştir. Hayatta iken Süleyman (a.s.) ile buluşmuştur.
Onun ardından Süleyman evladından Zekeriyya gelir.
Ardından oğlu Yahya (a.s.)
onun ardından Meryem oğlu Îsa (a.s)  gelir.
8 notes · View notes
merdumgirizera · 7 months
Text
Bir cenaze defnedildi
O mezarda kaldı bizlerde evlerimize döndük
Ne garip değil mi?
Aslında o evine döndü,biz gurbette kaldık
9 notes · View notes
ismailagacami · 1 year
Text
Tumblr media
 (16 Mayıs 1926) - Son Osmanlı Padişahı Sultan Vahîdüddîn Hân’ın vefâtı. Sultan Vahîdüddîn Han (6. Mehmed) 15 Ocak 1861 senesinde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda doğdu.
Babası Sultan Abdülmecid Han’ın 8. oğlu olduğundan tahta çıkma ümidi yoktu. Bu sebeple gözden uzak bir şekilde büyüdü ve özellikle medrese eğitimine yönelerek ilmî alanda dirâyet kesbetti.
Sultan 2. Abdülhamid Han’ın uzun saltanat süresinde hayatını idareden uzak bir şekilde idame ettirdi. Ağabeyi Mehmed Reşad tahta çıktığında, Sultan Abdülaziz Han’ın oğlu Yûsuf İzzeddin Efendi veliaht tayin edildiyse de onun şüpheli şekilde vefâtı üzerine bir anda veliahtlığa yükseldi. Sultan Mehmed Reşad’ın 3 Temmuz 1918’deki vefâtının ardından da tahta çıktı.
Şu bir hakikattir ki Sultan Vahîdüddîn Han tahta çıktığında, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın almış olduğu bütün tedbirlere rağmen devlet için artık yapılabilecek pek bir şey kalmamıştı. Sultanlığa vâsıl olduğu dönemi, “Ben tahtın kuştüyünden minderlerine değil, milletin ateşli külü üzerine oturdum” sözüyle tasvir eden Sultan, bütün olumsuzluklara rağmen devlet işlerinde gayet etkili oldu.
1922’de saltanatın kaldırılmasının ardından Osmanoğulları, altı asır boyunca hâkim oldukları topraklardan ayrılmak zorunda bırakıldılar. Hayatının kalan senelerini gurbette ağır şartlar altında geçiren Sultan Vahîdüddîn, 16 Mayıs 1926’da San Remo’da vefât etti ve cenazesi Şam’a götürülerek Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi. Mevlâ Teâlâ rahmet eylesin!
15 notes · View notes
delitay · 2 years
Text
Keşke taşı taşa vurarak ateş yakılan günlerde yaşasaydım da bu aşağılık yaratıklarla aynı zamanda yaşamasaydım.
Elazığ’da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden 12 yaşındaki ağır zihinsel engelli kız çocuğunun cenazesini ailesi kabul etmedi.Cenazesi kimsesizler mezarlığına defnedildi.
Ulan aşağılık yaratıklar, o masum zaten melek olup gitmiş. Nesini kabul etmediniz taş kalpliler, vicdansız reziller?..😡
Allahım sen bizi affet...😢🤲
24 notes · View notes
sade1-adam · 2 years
Text
Tumblr media
19 Aralık'da ne olmuştu?..
19-26 Aralık 1978’de Aleviler ve solculara yönelik Maraş Katliamı’nın açtığı yara hâlâ kanıyor.
Kontrgerillanın organize ettiği, ülkücü militanların tetikçilik yaptığı Maraş katliamı dosyası 68 faile hiç ulaşılamadan, yargılananlar da “Özal affı” ile serbest bırakılarak kapatıldı. Resmi rakamlara göre 150 kişinin öldüğü, 176 kişinin yaralandığı katliamın kurbanlarının çoğu Şeyh Adil Mezarlığı’na topluca defnedildi. “Derin Devlet’in ilk organize eylemi” olarak anılan katliam ile ilgili birçok soru ise 36 yıl sonra hâlâ yanıtsız.
Katliam provası
1978’in son aylarında Alevi yurttaşların yoğunlukla yaşadığı Malatya, Sivas, Erzincan ve Elazığ’da silahlı ve bombalı saldırılar sahneye konuldu.
Katliamın hazırlıklarını uzaktan izlemekle yetinen polis ve asker saldırılara son gününe kadar müdahil olamadı, her şey bittikten sonra sokaklardan ceset topladı. MİT’ten aldığı bilgilerle olaylara sol militanların yol açtığı açıklaması yapan İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı istifa etmek zorunda kaldı, yerine Hasan Fehmi Güneş atandı. Güneş de katliamın asker tarafından sıkıyönetim ilanını sağlamak amacıyla kullanıldığını ifade etti. Güneş, “Ben istihbarat örgütünün oradaki cinayetlere, oradaki katliama katkı yaptığını düşünüyorum. Engel olmayı bırakın, MİT bizzat katkı yaptı’’ dedi.
Başbakan Bülent Ecevit de aynı şekilde olayların sıkıyönetim ilan etmesini sağlamak üzere çıkartıldığını açıklarken, sorumlu olarak da “kontrgerilla’’yı işaret etti.
‘Cennet’ vaadiyle katliam
36 yıl önce bugün Maraş, CHP Pazarcık İlçe Başkanı Memiş Özdal’a bombalı paket gönderilmesi ve nüfus sayımı iddiasıyla Alevilere ait evlerin işaretlenmesi ile gergindi. Aleviler, devrimciler, solcular, POL-DER ile TÖB-DER’i hedef alan bir saldırının hazırlıklarının yapıldığı kulaktan kulağa fısıldanıyordu. Yaklaşan yılbaşı çekilişi bahane edilerek kente gelen 26 Milli Piyango satıcısı otellere yerleşmişti. Daha sonra sokaklarda görülen yabancılar arasında Bahçelievler katliamı sanıkları Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Bünyamin Adanalı ve Ahmet Ercüment Gedikli’nin de oldukları iddia edildi.
19 Aralık günü “Güneş Ne Zaman Doğacak” isimli filmin Çiçek Sineması’nda gösterimi yapılırken kimine göre ses, kimine göre de etki gücü zayıf bir bomba patladı. Bombayı atanın daha sonra MHP Milletvekili seçilen Ökkeş Kenger’in (Şendiller) olduğuna ilişkin kuvvetli deliller ortaya çıktı ancak o gün “Bombayı komünistler attı’’ söylentisi fitili ateşledi.
Ardından TÖB-DER üyesi iki öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu 21 Aralık’ta öldürüldü. Ertesi gün öğretmenler için cenaze töreninin yapılacağı caminin içinde ve çevresinde “Alevilerin cenaze namazı kılınamaz’’ tahrikleriyle yaklaşık 10 bin kişi toplandı. Bu arada “Komünistler cami yakacak’’ dedikoduları da kentte yayıldı. 23 Aralık günü, Belediye hoparlörlerinden yayılan yalanlar, camilerde verilen vaazlar gerginliği daha da tırmandırdı. “Bir Aleviyi öldürenin mükafatı cennettir” vaadiyle azdırılan topluluk, üzerlerine kırmızı işaret konulan evlere saldırdı, sokaklarda insan avına çıktı.
Hatırlamak istemiyorlar
Dövülen, kaçmaya çalışırken de kurşunlanan Esma Suna’ya sıkılan kurşunlardan biri de doğmamış bebeğine isabet etti.
Esma Suna’nın ailesinden geri kalanların tamamına yakını Maraş’ı terk etti. Aileye ulaşma çabalarımız “O günleri hatırlamak istemiyorlar’’ denilerek karşılık bulamadı. Suna Ailesi’nin akrabalarından Salman Kartalkanat, “Yaşadıkları vahşeti unutamadılar. Hâlâ yanlarında yüksek sesle bile konuşamıyoruz. Ses yükselse o günleri hatırlıyorlar’’ diyor.
‘Aynı ilçedensiniz’
Durdu Gevher, 1981’de kapatılan TÖB-DER Maraş bölge temsilcisi. Gevher, Maraş Katliamı ardından yapılan operasyonla Mamak’a götürüldü. Adli müşavirin “Operasyonlarda toplananların genelinin aynı ilçe nüfusuna kayıtlı olması örgütlü olmalarının delilidir” beyanı ile 2 yıl hapis yattı. Avukatı Mehmet Ali Özpolat’ın “Ben de aynı ilçe nüfusuna kayıtlıyım, beni de mi tutuklayacaksınız?” savunması ile beraat ettikten 13 gün sonra yeniden arandığını öğrenince 2 yıl kaçak yaşayan Gevher Hollanda’ya iltica etti. 26 yıl sonra Türkiye’ye dönen Gevher’in ağzından katliam: “Memleket gerilimliydi ama Maraş iki katı gerilmliydi. Maraş’ta yüz yıllardır bir arada yaşarken bu 5 günde nasıl Aleviler hedef oldu diyorlar. 5 gün değil bu, Maraşlı diyor ki ‘Aleviler müslüman değil’, ‘horoz çırpındırıyor. Bir yandan da ‘Ecevit solcu, komünist’ diyor kendi kitlesini böyle inandıyor ülkücüler. Köylerde “Aleviler’in arazilerini size vereceğiz diye propagandalar yapılmış. O zaman TÖB-DER tek hedef aslında, komünist dedikleri biziz. Her gün solcular dövülüyor, saldırılıyor. Alevi karşıtı bir kalkışma değildi bu. Sloganlar hep Ecevit’i hedef alıyordu. Aleviler yok olsun diye yapılan bir şey değil çünkü Aleviler zaten “biz varız’’ demiyor idare ediyorlar. Bu olay Alevilere sonradan yöneldi.
’Kurşun gelir, ölürsünüz’
Cenazelerin Cuma namazına denk getirilmesi rastlantı değil. Baştabip işlemleri uzatıyor. Hastane önünde, bir komiserin telsizinden ‘Cami önünde kalabalıkar birikiyor, sokaklar doluyor’ sesini duyunca dedim ki “Önlem alıyor musunuz?”, “Korkmayın’’ dedi. Bizi iki saat beklettiler, kitleyi hazırladılar. Camiye yaklaşırken, bizi durdurdular, uzun süre, eklettiler. Vardık ki her taraftalar, damların üzeri, belediyenin üzeri. Cenaze tam indirilecekken, şişeler, demirler, odun parçaları yağmaya başladı. Herkes sıkıştı bir yerlere.”
68 kişi bulunamadı
19-26 Aralık tarihleri arasında süren olaylarda resmi rakamlara göre 150 kişi, tanıklara göre 500’e yakın yurttaş katledildi. Alevilere ait 200’den fazla ev yakıldı, 100’e yakın işyeri tahrip edildi.
Savcılığın bin 350 olarak belirlediği katliamdan sorumlu olanlardan 840’ı hakkında dava açıldı. 23 yıl süren yargılama sonunda 29 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 357 kişi 1–24 yıl arasında cezaya çarptırıldı, 379 sanık da beraat etti. Cezalardan bir kısmı Yargıtay’da bozuldu, 1991’de Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde çıkan ve hapis cezalarının 8 yıl olarak infazını sağlayan af, Maraş Katliamı sorumlularının imdadına yetişti. Ceza alanların bir kısmının cezaları yattığı yıllara sayılarak ertelendi, diğerleri serbest kaldı. Katliamın asıl sorumlusu olduğu, cinayetlere işlediği iddia edilen 68 kişi ise hiçbir zaman bulunamadı. Maraş Katliamı dosyası böylece kapandı. Katliamın müdahil avukatları Ceyhun Can 10 Eylül 1979’da, Halil Sıtkı Güllüoğlu Şubat 1980’de ve Ahmet Albay da 3 Mayıs 1980’de öldürüldü.
Tanıklar konuşuyor
Salman Kartalkanat:“Buzhanede cenazeler balya gibi üst üste atılmış bir vaziyetteydi. Herkes cenazesini tanımaya çalışıyor, kiminin kolu, kiminin bacağı yok, tanıyabildiğimiz kadarıyla Suna’ların cenazesini aldık. Ev yakıldığı için onlar da yanmıştı. Defin için tabuttan çıkardığımızda kömür gibi parça parça döküldü. O acıyı anlatamam.’’
Meryem Polat:“Sabahtan başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda yakıldı.Her şeyi talan ettiler. Biz bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze düşüyordu. Evim kül oldu.”
Kamil Berk:“Devlet var’’ diye biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki… Sabahın ilk saatleriydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük bir grup bağırarak yürüyorlardı. “Allah’ını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün, Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim, Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP” diye bağırıyorlardı.”
Yeter İşbilir:“Ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği ile evin önüne geldiler. Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken, merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir’in karısı Ayşe’nin ve kızı Sebahat’ın orada yerde yattıklarını, üzerlerinde televizyon, briket, taş, tahta parçalarının bulunduğunu, her taraflarının kan olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Arkamdan koşarak beni yakaladılar, evdeki ölülerin yanına götürdüler. ‘Türk müsün, gavur musun?’ diye sorguya çektiler.”
33 notes · View notes
yenihabergazetesi · 12 hours
Text
AYDIN ATASEVER DEFNEDİLDİ
AYDIN ATASEVER DEFNEDİLDİ
0 notes
hetesiya · 1 day
Text
Sait Çetinoğlu Soykırım'ın mimarı Talat
Soykırım'ın mimarı Talat
Sait Çetinoğlu
Tarih, 15 Mart 1921. Yer, Berlin.
Birinci Emperyalist savaşa bir emperyalist kampa Turan hayalleriyle gözükara bir şekilde dahil olup yenilgi sonrasında bir Alman denizaltısıyla Almanya’ya kaçan İttihatçı lider Talat Paşa, tütün almak için sabah saatlerinde evinden çıktı. Hardenberg Caddesi’nde 100 metre yürümüştü ki, İran’dan gelen 24 yaşındaki Soykırım suçlularının cezalandırılmaması karşısında bu suçları işleyenlerin peşine düşen Şahan Natali’nin liderliğindeki Nemesis örgütünden Sogomon Tehleryan tarafından vurularak öldürüldü. Üzerinden “Mehmed Sait” adına düzenlenmiş sahte kimlik çıktı. Tehleryan Berlin’de yapılan duruşmasında beraat eder. Bunda Ermeni halkına uygulanan Soykırımın rolü olduğu kadar Almanların da bu Soykırıma olan dahilleri gündeme gelmemesi için kısa süren duruşmada Tehleryan beraat etmiştir.
NYT Gazetesi muhabiri 16 Mart günü Berlin’den Talat’la ilgili şu haberi verir: “ALMANYA’NIN DOSTU OLARAK TALAT’IN YASI TUTULDU”. Öldürülmüş eski vezirin bir Berlin Bankasında 10 milyon mark değerinde servete sahip olduğu belirtildi. (Berlin, 18 Mart- Alman basını), Türkiye kesin olarak yıkılmadan bir kaç gün öncesine kadar Almanya’nın hakiki dostu kalan Talat Paşa’nın ölümüne yas tutuyor. Otoriteler, Talat’ın Berlin’deki varlığından habersiz olduklarını söyledi. Talat takma isimle Hardenbergstrasse’da yaşadı fakat onun buradaki hemşerilerinin bazıları onun varlığını biliyordu ve Talat, genellikle ülkesini sefaletten kurtarmaya gelen adam olarak algılandığı Motzstrasse’deki Türk Derneği’ne bazı zamanlar giderdi.
Talat’ın eşi de Said Ali Bey’in hanımı kişiliğinde (adı altında) Berlin çevresinde çok iyi tanınırdı. Çok kibar, modern ve kadın özgürlüğünün savunucusu olarak düşünülürdü. Talat’la evlenmeden hemen önce, açıkça örtüsüz görünerek Türk ulemasının öfkesine meydan okuduğuna dair rivayet vardır. Talat’ın işleriyle derinden ilgileniyor ve İstanbul’daki belirli çevrelerle sürekli iletişim halinde olduğu söyleniyordu. Talat, modern Hardenbergstrasse’de çok geniş bir apartman kiralayabilecek ve kendisini Avrupa ve Türk konforuyla donatabilmesini sağlayacak kadar bol miktarda paraya sahipti. Talat’ın, Deutsche Bank’daki kasada saklanan 10 milyon mark’tan daha fazla olan servete sahip olduğuna dair hikayeler vardır.”
Talat Paşa’nın cenazesi uzun yıllar Türkiye’ye getirilemedi ve Almanya’da bir kilisede muhafaza edildi. Adolf Hitler, Türk-Alman ilişkilerini kuvvetlendirmek için özel bir jest yapıp Talat Paşa’nın kemiklerini 25 Şubat 1943 tarihinde Türkiye’ye gönderdi. Talat Paşa’nın cenazesi askeri törenle, (İstanbul) Abide-i Hürriyet Anıtı’nın sağ yanındaki 50 metre uzaklığa defnedildi. Talat’ın cenazesinin getirilişinin bir de eşi Hayriye Hanım (Bafralı) tarafından nakledilen hikayesi vardır:
“…1931 yılında, Almanya’da bulunduğumuz yıllarda en yakın dostlarımızdan biri olan eski Deutsche Bank Müdürü Wassermann bana bir mektup gönderdi. Alman kanunlarına göre bir cenazenin gömülmeden en fazla on sene bekleyebileceğini söyleyerek, müddetin dolmak üzere olduğunu ve karar vermemi istedi.”
Aradan geçen on yıl boyunca en büyük isteğim, Paşa’nın kemiklerini Türkiye ye getirtebilmekti. Mektupla birlikte… Şükrü Saraçoğlu’na gittim. Meşrutiyet öncesinde Paşa’nın kendisine birçok yardımları olduğunu her vesileyle söylerdi. Konuyu açtım, ‘Bu iş beni aşar, gelin sizi Atatürk’le görüştüreyim’ dedi.
Ankara’ya, Çankaya Köşkü’ne gittik. Mustafa Kemal ile çok eski yıllardan gelen bir dostluğumuz vardı, özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında Paşa ile görüşmeler yapmak üzere evimize sık sık gelir, annesi Zübeyde Hanım, kayınvalidemle Selanik’te başlayan dostluğunu İstanbul’da da devam ettirirdi.
Çankaya’da başlayan görüşmemiz o akşam Tahsin Uzer’in evinde devam etti. Bazı bakanların da iştirak ettiği konuşmamızda Atatürk, Paşa’nın kemiklerinin nakli konusunda uzun uzun düşündü. ‘Paşam, Talât, rahmetinize muhtaç. Kanı orada döküldü ama, müsaade edin cenazesi vatanına gelsin’ dedim. Atatürk; ‘Biliyorsunuz Hayriye Hanım, Talât Paşa’yla hiçbir düşmanlığımız yoktu. Birinci harbe girmemizden onu hiçbir zaman suçlu görmedim, harbe katılmaya mecburduk, İstiklâl Savaşı sırasında da Paşa’nın bizi arkamızdan vurması muhtemel azınlıkları önceden naklettirmesinden büyük fayda gördük’ diyerek, ‘Cenazesinin naklini benden şu anda istemeyin, Almanya ile bu konuda görülecek hesabımız var, izin verin şimdi gömülsün, zamanı gelince onu bizzat ben getirtirim’ cevabını verdi. Ancak, bu işi yapmasına ömrü kifayet etmedi.”
Savaşa dahil olmakla imparatorluğun tasfiyesine neden olmakla birlikte Tehcir olarak nitelendirdiği uygulama ile de, yüzyıllardır anayurtlarında yaşayan Ermenileri Soykırıma uğratarak bu coğrafyadan silen Talat, 1876 yılında Edirne’de doğdu. Askeri rüştiyenin son sınıfında diplomanın verildiği sırada bir öğretmenini dövmesiyle okuldan uzaklaştırılır. Babasının dostlarının araya girmesiyle tekrar okuluna dönüp diplomasını alır ancak diploma geç verildiği için Askeri idaiye gidemez. Talat’ın okul hayatı burada sona erer. Edirne posta telgraf idaresinde katiplik görevi ile devlet kapısını aralar. Bir süre sonra katipliğin yanında Alyans Israelite okulunda Türkçe öğretmenliği görevini de yürütecektir. Bu okuldaki görevi sırasında düşünce yapısında yeni gelişmeler filizlenir. Fransız Devrimi ile tanışır, Okul eğitiminin Siyonist ilkeleri doğrultusunda yurtsuz Musevilerin bir ulus ve buna bir yurt yaratma düşüncelerinden etkilenir. Bu sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi Hafız İbrahim’le tanışması Cemiyetle de tanışmasına vesile olacaktır. Mithat Şükrü (Bleda) vasıtasıyla da Cemiyete üye olur. Talat’ın dahil olduğu Edirne’deki Grubun ihbar edilmesi sonucu 1895 yılında Talat gözaltına alınır. Mahkemede 3 yıl ceza alır, iki yıl sonra bir affı şahane ile serbest bırakılırak Selanik’e gönderilir. Her sürgünde olduğu gibi Talat’a da Selanikte bir maaş verilmektedir. Talat burada Cemiyet sempatizanlarıyla ilşki kurmada gecikmez. Yeni bir çevre edinir. Bu yeni çevre sayesinde daha sonra Selanik posta idaresinden seyyar posta memurluğu görevi verilecektir. Bu yurt dışından gelen yayınların ve bildirilerin Talat’ın eliyle ilgililere rahatça ulaştırılması demektir. Bu görev aynı zamanda ilişkileri kurmada ve geliştirmede Talat’a ve Cemiyete çok önemli bir kolaylık sağlayacaktır. Talat bu işlevi gözü kara bir şekilde yerine getirir. Mithat Şükrü “Talat, hepimizden daha cesur, daha atak, dünyaya metelik vermeyen bir karaktere sahipti. Önünde, arkasında dolaşan hafiyelere rağmen davranışlarından sapmıyor, hatta onlarla dalaşmaktan geri kalmıyordu” der. Talat’ın Selanik’teki muhalifleri toparlamasına ve Cemiyeti yeniden şekilllendirmesinde bu seyyar posta görevi önemli avantajlar sağlamıştır. Eylül 1906 da Cemiyet sempatizanlarını bir araya getirirerek gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni teşkil ederler, bu ilk toplantıda, Askeri rüştiye müdürü kaymakam/yarbay Bursalı Mehmet Tahir, Askeri rüştiyenin Fransızca hocası binbaşı Naki (Nakiyüddin Yücekök) Bey, Üçüncü Ordu müşavirlik yaveri (Makedonya ıslahatında görevli İtalyan general Degergis’in yaveri) yüzbaşı Kazım Nami (Duru), Eski İzmir valise Rahmi (Arslan) Bey, yüzbaşı Hakkı Baha (Pars) Bey, yüzbaşı Edip Servet (Tör), yüzbaşı İsmail Canbolat Bey, yüzbaşı Ömer Naci ve Mithat Şükrü (Bleda) bulunmaktadır. Tahmin edileceği gibi grubun lideri tartışmasız olarak Talat’tır. Bir heyet-i Aliye seçilir, bu heyet, Talat, Canbolat ve Rahmi Beylerden oluşmaktadır. Sonraları bu heyete Merkezi Umumi adı verilecektir. Cemiyette bütün kararlar bu heyet alacak diğerlerine onaylatılacaktır.
1907’den sonra Talat artık Selanik’te dikkat edilen ve önemsenen bir kişiliktir. Selanik’te Bulgar ayrılıkçıların eylemleri Talat’ta sılahlı mücadelenin önemini kavratır ve Ordu içinde teşkilatlanmaya hız verir. Selanik’teki on kişilik çekirdeğin 7’si asker kökenlidir. Bu nitelik ordu içinde teşkilatlanmada bir avantaj sağlayacaktır. Selanikteki çekirdekten sonra Manastır’da örgütünün kurulması izler. Manastır’da Enver önemli rol oynayacaktır. Örgüte alınacakları saptar, merkezi umuminin onayını alarak onların yeminini yaptırarak Manastır örgütü kurulur. Bu şubenin karakteri ise üyelerinin askeri kimliğidir. Manastır şubesinin önemli üyeleri arasında Resneli Niyazi ve Kazım Karabekir sayılabilir. Karabekir’in örgüte katılması Manastır örgütünü güçlendirdiği gibi ardından tayin edildiği İstanbul’da örgütün kurulması ve gelişmesinde önemli bir rol oynar.
Cemiyet silahlı kuvvetler çevresinde hızla yayılmış, asker ve sivil üyeleri artmış, gizli ve ihtilalci bir güç olmuştur. Paristekiler de ülke içinde oluşan bu güce ilgisiz kalamazlar. Selanik’e gizli olarak gelen Paris temsilcisi Dr. Nazım birleşme anlaşması yapmış ve örgüt Terakki ve ittihat ismini almıştır. 1908’e gelindiğinde Rumeliyi artık sadece örgüt kontrol etmektedir. 10 Temmuz/23 Temmuz 1908’de de İstanbul’u kontrol edeceklerdir. Talat’ın örgütü artık Cemiyet-i Mukaddes’tir. Talat, yanında Hafız Hakkı, Necip, Rahmi ve Hüseyin (Tosun) Beylerle birlikte 19/31 Temmuz 1908’de İstanbula el koymak için Selanikten İstanbul’a hareket eder. İplerin Cemiyet’te (aslında Talat’ta ) kalmak kaydıyla hükümetlere üye olarak Cemiyet’ten kabineye katılan olmaz ve Sultan Hamid’e de dokunmazlar. Ta ki 31 Temmuz/13 Nisan 1909 tarihine kadar. Bu tarihte bir askeri ayaklanma olur ve Talat bir ara kontrolü kaybeder. Ayaklanmacılar Talat’ı aramaktadırlar (Talat’ı, daha sonra 1915’te ölüme göndereceği Kirkor Zohrab, saklayak kurtaracaktır. 1915’te Talat kendisine yapılan bu yardımı unutmuştur. Zohrab, 1 Haziran’da Talat’la yaptığı görüşmede Soykırımı kastederek ‘Neden bu suçu işliyorsunuz?’ der. Talat ise, ‘size verecek cevabım yok, biliyorsunnuz Ermeniler haindir’ yanıtını verir. Zohrab da ‘Şunu biliniz ki, bu kadar kolay kurtulamayacaksınız bu sorumluluktan; ben size hesap soracağım’ der. Akşam yeniden Beyoğlu’ndaki Cercle d’Orient Kulüp’te –İstiklal Caddesi’ndeki şimdiki Saray Muhallebicisi’nin üstü- buluşurlar ve baraber yemek yiyip kağıt oynarlar. Bu çok sıradan hep yaptıkları bir şeydir. Zohrab gece yarısı çıkar ve -şimdki Gümüşsuyu Askeri Hastenesi’nin karşısındaki Gümüşsuyu Palas Apartmanının 3. katının sol dairesi- evine gider. Sabaha karşı evine gelen polisler onu alıp ölüm yürüyüşüne götürürler).
Selanik’ten gelen Hareket Ordusu güvenliği kısa sürede sağlar ancak bu olay Sultan Hamid’in sonu olacak, tahtan indirilerek sürgüne yollanacak yerine, Talat’ın kolaylıkla kontrol edeceği Mehmet Reşat’ı Sultan olarak tahta geçireceklerdir. Bu değişim dönemin kartpostallarında da görülür. 1908’de Sultan Hamid yanında resmedilen Enver ve Niyaziye “bunlar kim?” diye bakmakta iken, 1909 da Enver ve Niyazi’nin ortasında yer alan Sultan Memet Reşat’ın bakışı “ben kimim?” Anlamındadır. 1909 da aynı anda Kilikya’da Ermenilere karşı yerel İttihatçıların kışkırttığı geniş çaplı bir katliam hareketi başlar. İstanbul’da ki ayaklanmayı control altına alan Talat, Adana’ya da Dedeağaç’tan bir taburu asayişin temini için gönderir. Bu sırada ateşkes ilan edilmiş Ermeniler büyük güçlerin araya girmesiyle sılahsızlandırılmışlardır. Dedeağaç taburu nezaretinde sılahlı milislerce ikinci kıyım baştılır ve Ermeniler 30 bin civarında kayıp verirler. Bu katliamda, Ermenilerin dışında diğer gayrimüslimlerden (Asuri/Süryani, Rum) ve Arap milliyetinden kişiler hatta Amerikan miyonundan kişiler hayatlarını kaybederler. Adana’da 1909’da 1915’in bir anlamda provası yapılmıştır. Mizancı Murat bu olaylardan İttihat ve Terakki’yi sorumlu tutar.
PROVOKATÖR İHSAN
Katliamların provokatörü İtidal Gazetesi’nin sahibi ve başyazarı İhsan Fikri’dir. İhsan Fikri, yayınlarıyla Müslümanları tahrik ederek olayların başlamasına sebep olmuştur. İhsan Fikri, olaylar sonunda bir ceza da almamıştır. Oğlu Cavit Oral yıllarca, CHP, DP ve AP sıralarına mebusluk hatta bakanlık görevlerinde bulunur.
1908’de Selanik’te başlayan bir askeri darbe ile yönetimi elegeçiren Talat, 1912’de yine bir askeri grup olan Halaskar-ı Zabitan tarafından ikinci kez iktidardan uzaklaştırılır. Tekrar iktidarı eline geçirmek için Talat bakanlar kurulunu basıp nazırlardan birinin öldürüldüğü meşhur Bab-ı Ali baskınını tezgahlayarak imparatorluğa el koyar. Artık ipler tamamen Cemiyet’in (Talat’ın) elindedir. O gün Talat’ın yönlendirciliğinde eli sılahlı, İmparatorluğa el koymak üzere Bab-ı Ali’nin önünde olanlar; Cemal, Enver, Kardeşi Nuri, amcası Halil ve Yakup Cemil aynı zamanda Ermeni Soykırımını gerçekleştiren kadro olması tesadüf değildir. O gün orada olanlar 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesiyle imparatorluğun çöküşüne kadar imparatorluğun kaderini elinde tutarlar.
1915 ‘te de, Talat mimar olarak Soykırımdan başka bir şey olmayan tehciri tezgahlayacak, diğerleri de uygulayacaklardır. Başvezir Talat, 2 Kasım sabahının erken saatlerinde bir Alman gemisiyle kaçırılır. Talat’ın İstanbul günleri sona erer. Talat, Almanya’dan da Kemalist harekete destek verir. Hareketin liderleriyle yazışmalarını sürdürür. Almanya’da da Ermenilere ilgisini esirgemez. Ermenistan Cumhuriyetine askeri harekat için Karabekir’i cesaretlendirir. Karabekir’e bir mektubunda; “Azizim Karabekir, eğer askeri hazırlıklarını tamamlamışsan taarruzunu başlat” demesi Ermenilerle ilgisini hala kesmediği anlaşılmaktadır.
0 notes
tarimzcom · 4 days
Link
0 notes
duyturkiye · 5 days
Text
0 notes
haytaogluyunus · 7 days
Text
Tumblr media
ANMA: BUGÜN 18 EYLÜL (1988) GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKLERİNDEN, TÜRK DÜNYASININ BÜYÜK ŞAİRİ MEHMED HÜSEYİN ŞEHRİYAR'IN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM. Tebriz’de dünyaya geldi. Doğumuyla ilgili olarak 1905-1908 yılları arasında farklı tarihler verilir. Dava vekili olan babası İsmâil Mûsevî (Mirza Ağa Hoşginabî) güzel sanatlara meraklı kültürlü bir kimse idi. Mehemmed Hüseyin önceleri “Behcet”, daha sonra “Şehriyâr” mahlasını kullanmıştır. 1906’da başlayan İran Meşrutiyet Hareketi’nin Tebriz’de yol açtığı sosyal, siyasal ve ekonomik çalkantılar yüzünden ailesi 1909’da Hoşginab köyüne göç etti. İlk öğrenimine Hoşginab civarındaki Kayışkurşak köyünde Ahund Molla İbrâhim’in yanında aldığı Farsça dersleriyle başladı. 1912’de ailesi Tebriz’e dönünce tahsiline Medrese-i Müttahide ve Füyûzât gibi mekteplerde devam ederek Medrese-i Tâlibiyye’den mezun oldu. Bu okulda Farsça’sını geliştirdi; Arap dili ve edebiyatı okudu. Bir yandan da özel olarak Fransızca dersleri alıyordu. Farsça ilk şiirleri bu sırada Tebriz’de Muhammediye Mektebi’nin Edeb adlı dergisinde çıktı (1920). Lise tahsilini Tahran’da Dârülfünûn adlı okulda tamamlayarak (1921-1923) Tıp Fakültesi’ne girdi. Öğrenciliğinde şair Ferruh-i Yezdî’nin kıraathanesinde edebî muhit içinde yer edinmeye başladı. Farsça ilk şiir kitabı Ṣadâ-yı Ḫudâ 1929’da Tahran’da yayımlandı. Meliküşşuarâ Bahâr kitaba yazdığı önsözde -bazı edebiyatçılar abartılı bulsa da- onu sadece İran’ın değil bütün Şark’ın gelecekte övüneceği bir şair olarak takdim etti. Aynı yıl şarkıcı Muçul Pervâne’nin ölümü üzerine yazdığı “Mesnevî-i Rûh-i Pervâne” büyük ilgiyle karşılandı. Bu tarihten itibaren Farsça şiir kitapları ardarda basılmaya başladı.
Fakültede ders verdiği Süreyyâ adlı bir kızla yaşadığı aşk macerası yüzünden son sınıfta bitirme sınavlarına katılamadı. Aynı kıza talip olan, İran sarayına yakın bir aileye mensup Çırağ Ali Han Pehlevî ile Vezir Abdülhüseyin Timurtaş’ın müdahalesi yüzünden hapsedildikten sonra Nîşâbur’a sürgün edildi (1929). 1932-1934 yıllarında Nîşâbur ve Horasan’ın bazı şehirlerinde noter idarelerinde görev yaptı. Ardından döndüğü Tahran’da çeşitli işlerde çalıştı; daha sonra bir bankada muhasebeci olarak yıllarca görev yaptı. 1935’te babasının vefatıyla kısa bir müddet için Tebriz’e döndü. 1942-1943 yıllarında ruhsal bunalım geçirmeye başlayan ve dört yıl kadar münzevi bir hayat yaşayan Şehriyâr 1946’da annesinin Tahran’a gelip kendisine destek vermesi sayesinde bunalımdan kurtuldu. Bu sırada annesinin, yazdığı şiirleri anlamadığını söylemesi üzerine Âzerî Türkçesi’yle şiir yazmaya başladı. “Heyder Baba’ya Salâm” adlı şiirini 1950’de kaleme aldı; şiir büyük ilgiyle karşılandığından 1951’de Tahran’da basıldı. 1952’de annesi vefat edince yeniden büyük sarsıntı geçirdi ve dostları onu Tebriz’e dönmesi için ikna etti. 1953’te halasının kızı Azîze ile evlendi. 1954-1969 yıllarında Tebriz’de yaşadı. Burada “Heyder Baba’ya Salâm”ın ikinci bölümünü 1967’de yayımladı.
1968’de bilhassa şair Bulud Karaçorlu Sehend’in ısrarlı davetiyle Tahran’a gitti. İran’da cereyan eden sosyal ve siyasal olaylarla ilgili şiirler yazmaya başladı. 1973’te Tahran’a yerleşti. 1977’de eşinin âniden vefatı şairi yeniden bunalıma sürükledi. 1979 İran İslâm Devrimi ve şahlığın yıkılması şairin ümitlerini canlandırdı; yeni dönemi heyecan ve sevinçle karşıladı. Azerbaycan Türkleri’nin Tahran’daki kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Doktor Cevad Heyet ve arkadaşlarının çıkardığı Farsça-Türkçe Varlık (Varlıq) dergisinde yeni şiirleri çıktı; şiirleri ve sanatı hakkında birçok makale yayımlandı. Ömrünün son yıllarını hastalıklarla geçiren Şehriyâr 18 Eylül 1988’de Tahran’da vefat etti; vasiyeti gereği cenazesi Tebriz’e götürülerek Makberetüşşuarâ adlı eski bir mezarlıkta defnedildi. İran hükümeti Şehriyâr için anıtmezar ve şiir günlerinin düzenlendiği bir kültür sitesi yaptırdı.
Eserleri. 1. Heyder Baba’ya Salâm (Tahran 1369 hş.). Yayımında büyük ilgiyle karşılanan eser, şah rejiminin yok etmek istediği Azerbaycan Türklüğü’nün bilincini uyandırmış, var oluş mücadelesini yeniden başlatmıştır. Şehriyâr’a nazîreler yazılmış, cevaplar, manzum mektuplar gelmeye başlamış, çok geçmeden eser Türkiye’de, Irak’ta, Kuzey Azerbaycan’da neşredilmiş, şairi hakkında yüzlerce makale kaleme alınmıştır. Böylece Şehriyâr Mektebi denilen bir ekol oluşmuştur. Şair için Bulud Karaçorlu Sehend’in yazdığı manzum mektup ve Şehriyâr’ın buna cevap olarak yazdığı “Sehendiyye”, İran İslâm Devrimi’nden önce uygulanan yasak sebebiyle banda kaydedilerek halk arasında yayılmış ve büyük ilgi görmüştür. Heyder Baba’ya Salâm’dan Türkiye’de ilk defa Mehmed Emin Resulzâde söz etmiş (“Edebî Bir Hadise”, Türk Yurdu, sy. 241 [1955], s. 607-613), Ahmet Ateş ilk ilmî neşrini gerçekleştirmiş (Şehriyâr ve Haydar Baba’ya Selâm, Ankara 1964), Muharrem Ergin metin neşri yanında mukayeseli bir dil çalışması yaparak (Âzerî Türkçesi, İstanbul 1971) eserin Türkiye’de geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmasını ve üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmasını sağlamıştır. Heyder Baba’ya Salâm Mirza Sâlih Hüseynî tarafından Farsça’ya çevrilmiştir
0 notes
yalnzardc · 2 months
Text
ÇELEBİ MEHMET HAN
1387-1421 yılları arasında yaşadı.
Yıldırım Bayezid Han'ın oğludur. Annesi Devlet Hatun'dur. 24 yaşında tahta çıktı. Saltanat süresi 1413-1421 yılları arasındadır. Türbesi Bursa'da dır.
Çelebi Mehmed 11 sene sonra devleti yeniden kurdu
Çelebi Mehmed Han zamanında Arnavutluk taraflarına büyük bir sefer tertip edildi.
Onun zamanında Şeyh bedrettin isyanı olmuştur. 1420 de ulemanın fetvası ile asılmıştır.
Çelebi Mehmed'in Vefatı ve Kişiliği ;
Edirne'de olduğu sırada iken felç geçirdi. Ertesi gün felç tekrarladı.
Çelebi Mehmed Han kısa süren hastalıktan sonra 1421 senesi Mayıs ayında vefat etti.
Şehzade Murad'ın Bursa'ya gelişine kadar 40-42 gün kadar padişahın vefatı gizlendi. Naaşı Bursa'ya getirilerek yeşil türbeye defnedildi.
Osmanlı Devleti'nin ikinci kurucusu kabul edilen Çelebi Sultan Mehmed Han, makul hareket eden, sabırlı, azim ve irade sahibi sözüne ve vaadine sadık, vakur ve yiğit bir hükümdar idi. Yalnız dostları değil, düşmanına dahi kendisini sevdirmiş, saydırmış bir şahsiyet idi.
Toplam 24 savaşta bulunmuş 40'a yakın yara aldığı kaynaklarda geçmektedir.
Yaklaşık olarak yedi sene, sekiz ay, yirmi gün bütün Osmanlı ülkesinde muktedir olduğu halde hükümdarlık yapmış Çelebi Sultan Mehmed 34 yaşında vefat etmiştir.
5 notes · View notes
haber-euro-turk · 16 days
Text
Narin'e gözyaşları içinde acı veda: Küçük Narin köyünde defnedildi
ÇUVAL İÇİNDE BULUNMUŞTU Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, dün, kaybolan Narin Güran’ın kıyafetleriyle Eğertutmaz Deresi kenarında çuval içinde üzeri taşla gizlenmiş vaziyette saat 08.45 sıralarında ölü bulunduğunu açıklamıştı. Zorluoğlu, “İlk bulgulara göre kayıp Narin Güran’ın öldürüldükten sonra bir çuvalın içerisine konulup dere kenarına getirildiği, çuvalla birlikte derenin kenarında suyun…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
eminsoydandogru · 30 days
Text
Tedavi görürken hayatını kaybeden Uzman Çavuş Aslan, Gaziantep'te defnedildi
0 notes
patronlar · 1 month
Link
Ünlü sinema siması Aydemir Akbaş, Galatasaray Lisesi'nde düzenlenen tören ve Barbaros Hayrettin Paşa Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından Feriköy Mezarlığı'na defnedildi.
0 notes
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Ben Sana Aşık Oldum - Murat Göğebakan ✩ Ritim Karaoke (Nihavend - Minör ...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ❤ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/HB7WwZjrH8w ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Ben Sana Aşık Oldum - Murat Göğebakan ✩ Ritim Karaoke (Nihavend - Minör 4/4 Rock Beste Murat Göğebakan) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           : BEN SANA AŞIK OLDUM SÖZ GÜFTE       : MURAT GÖĞEBAKAN BESTE - MÜZİK : MURAT GÖĞEBAKAN USÜL                  : 4/4 ROCK MAKAM - DİZİ   : NİHAVEND - MİNÖR ARANJÖR          : AHMET KOÇ Provided to YouTube by Believe SAS Ben Sana Aşık Oldum · Murat Göğebakan Ben Sana Aşık Oldum ℗ A1 Müzik Yapım Released on: 2014-06-03 Arranger: Ahmet Koc Author: Murat Göğebakan Composer: Murat Gogebakan Music Publisher: D.R Provided to YouTube by Netd Müzik Video Dijital Platform A.Ş. Ben Sana Aşık Oldum · Burak Sevinç · Burak Sevinç · Murat Göğebakan · Murat Göğebakan Murat Göğebakan Kalbim Yaralı ℗ CNS PRODUCTİON Released on: 2023-11-20                             ŞARKI SÖZ ve AKORU Bm                                            Em Gönlümde bir kara sevda yine Em                                                    Bm Ömrümde ilk defa sonuncu değil G                                              F# Ben seni böyle sevip ararken F# Ömründen ömrüne F#                       Bm Bir sitem mi var yoksa bilmediğim  bir şey mi   Bm                                     Em Ben sana aşık oldum birtanem Em                   Bm Ben seni böyle sevdim gül tanem G                                        F# Hadi dön tut ellerimi bırakma beni böyle F#                           Bm Sen bir ömür boyunca Murat Göğebakan Genel bilgiler Unvanı Ağabey Sevgi Adamı Doğum 9 Ekim 1968 Adana, Türkiye Ölüm 31 Temmuz 2014 (45 yaşında) İstanbul, Türkiye Başladığı yer Türk Tarzlar Rock, Anadolu Rock Meslekler Şarkıcı Etkin yıllar 1996-2014 Müzik şirketi Prestij Müzik (1997) Sindoma Müzik (1998-2001) Özbir Müzik (2002-2004) Mediaworx Productions (2005-2009) Çınar Müzik (2010-2014) Önemli çalgılar Gitar Murat Göğebakan (9 Ekim 1968, Adana - 31 Temmuz 2014, İstanbul), Türk şarkıcı. Ölümü Murat Göğebakan'ın Buruk Mezarlığı'ndaki kabri, Adana Uzun süre kanser (lösemi) tedavisi gören Göğebakan, 24 Temmuz 2014 tarihinde rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı hastanede 31 Temmuz 2014 tarihinde öldü. Göğebakan'ın cenazesi Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Adana'nın Sarıçam ilçesindeki Buruk Mezarlığı'na defnedildi. Mezarı mezarlıkta musalla taşının 100 metre doğu yönünde bulunan şehitlerin yanındadır. Diskografi 1997: Ben Sana Aşık Oldum 1998: Sen Rahatına Bak 1999: Tek Suçum Seni Sevmekmiş 2000: Merhaba 2000: Sindomax 2002: Ay yüzlüm 2004: Yaralı 2004: Aynı Mahallenin Çocukları 2005: Sana Olan Aşkım Şahit 2005: Geçmişten Geleceğe Yunus Emre 2007: Sevgiliye 2007: Bahar 2010: Aşıklar Yolu 2012: Aşkın Gözyaşları Kaynakça ^ "Arşivlenmiş kopya". 30 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ekim 2023. ^ "Arşivlenmiş kopya". 30 Ekim 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ekim 2014. ^ "Biyografi". 5 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2014. ^ "Murat Göğebakan'ın eski eşi Sema Bekmez kimdir, ne zaman öldü?". NTV. 16 Aralık 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Haziran 2024. ^ "Hasta Adamın Eşine Nasıl Göz Koydun?". Habertürk Gazetesi. 25 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Kasım 2020. ^ "Murat Göğebakan Yoğun Bakıma Alındı". Milliyet. 25 Temmuz 2014. 30 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Temmuz 2014. ^ "Murat Göğebakan hayatını kaybetti". NTVMSNBC.com. 31 Temmuz 2014. 2 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Temmuz 2014. Dış bağlantılar Murat Göğebakan Resmi Websitesi Discogs'ta Murat Göğebakan diskografisi Otorite kontrolü Bunu Vikiveri'de düzenleyin Kategori: 1968 doğumlularAdana doğumlu şarkıcılarTürk rock şarkıcılarıHacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarında öğrenim görenlerTürk erkek şarkıcı-şarkı yazarları20. yüzyılda Türk erkek şarkıcılar21. yüzyılda Türk erkek şarkıcılar1990'ların şarkıcıları2000'lerin şarkıcıları2010'ların şarkıcılarıÖzbir Müzik sanatçılarıPrestij Müzik sanatçılarıEsen Müzik sanatçılarıSindoma Müzik sanatçılarıKral TV Video Müzik Ödülü sahipleri2014 yılında ölenlerİstanbul ilinde kanserden ölenlerLösemiden ölenlerBuruk Mezarlığı'na defnedilenlerAnadolu rock müzisyenleri
0 notes
Text
Hasan Üner vefat etti
Banarlı Mahallesi sakinlerinden Süleymanpaşa Belediyesi çalışanı olan Firdes Üner eşi Samet Berkay Üner ve Olcay Uner babası olan Hasan Üner vefat etmiştir. Cenazesi bugün Banarlı Merkez Camii’nde öğle namazına müteakiben defnedildi.
0 notes