#daha az iş daha fazla mutluluk
Explore tagged Tumblr posts
trcoffeebyefe · 1 year ago
Text
Haftada sadece 4 gün çalışsak ne olur?
Haftanın 5 günü yerine 4 gün çalışmaya başlayan firmaların çalışanlarının yaşadığı değişimleri bugün konuşacağız. #haftada4günçalışmak #haftalıkçalışmasaati #kariyer #yeniçalışmamodeli #4günçalışmanınfaydaları #haftada32saatçalışmak #çalışmamodelleri
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoşgeldiniz. Bu aralar özellikle pek çok teknoloji firmasının tercih ettiği 4 günlük çalışma modelini beraber inceleyeceğiz. Haftanın 5 günü yerine çalışma süresini 4 güne indiren bu firmaların ne gibi değişimleri tecrübelediklerini merak ediyorsanız, buyrun hemen yayının detaylarına geçelim. Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ehilal · 24 days ago
Text
Sahi Ben Nasıl Evlendim?
Evleneli 1 yılı az geçti. Bazen hala bir insanla evli olduğuma inanamadığım, kendime yabancılaşıp dışardan baktığım, evlilik kurumunu ve kendimi güvende hissettiğim bu mutluluk halini garipsediğim oluyor. Bunu mümkün mertebe sessiz sedasız yapıyorum. Zira sorgulamak insanlar arasında genelde bir problem belirtisi. Oysa beni tanıyanlar bilir ki ben her şeyi, her halimi, mutsuzluğumu ve hatta mutluluğumu dibine kadar sorgulayıp yaşayan biriyim. Neden mi? Belki kendimi daha iyi anlamak için, belki o bile değil yaşadığımı bir mantık düzlemine oturtmak, iyi yada kötü o duyguyu daha bir dolu dizgin yaşamamı sağladığı için de olabilir.
Her şey nasıl başladı diye anlatmaya kalktığımda ne klasik bir ilişkiden ne de bir peri masalından bahsediyorum. Bizim ki olsa olsa fazla tesadüflerle şişirilmiş, kader olgusunun vurgulanmak istendiği, biraz yeşilçam kokan bir film diyebilirim. Kaç insan doktorların bir daha yürüyüp yürüyemeyeceği hakkında net konuşamadığı, tekerlekli sandalye ve koltuk değnekleriyle içli dışlıyken aşka düşer ? Ben de düşemem diye epey direttim de bodoslama dalı verdim tam orta yerinden.
Yıllarca duygularımı dolu dizgin yaşamış, hallice yıpranmış, kendi kendimi onarmış biri olarak o günlerde "safe zone" denilen o kısmı ilmek ilmek kurmuş biriydim. Güzel ama çok çalıştığım bir iş, yalnız başıma binbir takla ile kurduğum evim, yapayalnızlığı doya doya hatta severek yaşadığım bir pandemi süreci, insanlarla güvenli alanımda görüşmeler.. Kendimi kontrolde tuttuğum, tamam artık aklı selim şekilde ilerliyorum, ipleri elime tamamen aldım dediğim bir dönemden bahsediyorum. Her şey tam da o dönemin ortasında başladı.
İlk buluşmamızı sık sık hatırlarım. Bir yemek buluşması. Güvenli alan dedim ya yalan olmasın çok sıkılırsam, yemeği beğenmezsem, sohbet sarmazsa diye kaçmak için tüm planlarım bile hazırdı. Çünkü az önce bahsettim, unuttun mu? İpler benim elimde, hayatım falan.. En yakın arkadaşıma bir mesaj mesafede beklemesi için tembihlerde bulundum. Kaçmam gerekirse, canımın hele ki yeni tanıdığım biri tarafından sıkılmasına tahammülüm yok bilirsin işte. Yemek için buluştuğumuz mekana gittiğimde yüzü ışık ışık parlayan, hani şu temiz yüzlü denilen biri bekliyordu beni. Çok konuşmuyordu ama güzel dinliyordu, güzel gülüyordu. Zaten bende ikimiz yerine de konuşacak kudret vardı. Hikayesini hızlandırılmış dinlemek istedim. O aralar her şeyi hızlıdan yaşamak adetim olmaya başlamıştı. Olmadı. O hızlandırılarak yaşanacak biri değildi bu belli. Bu duruma biraz canım sıkılmıştı. Fakat bilmiyordum ki bu insan sakinliği, dinginliği, bazen yavaş olunması gerektiğini bana öğretecekti. Zaman bu denli sular seller gibi akıp giderken, bir hikayeyi anlamaya, dinlemeye, bir insanın içini açıp bakmaya ne kadar vakit ayırabilirdim ki.. Tam ilgimi daha da çeker bir hal aldığında tehlike çanlarının çaldığı birkaç önemli cümleyi duydum. "Yeni boşandım, istifa ettim, Ankara'da son 10 günüm ve ucu açık bir seyahate çıkıyorum" E teşekkürler. Gönlümü kaptırmadan, gülümsemenize inanmadan, sizi çok özleyip arkanızdan üzülme haline geçmeden gerçekleri önüme dizi dizi serdiniz, teşekkürler. Ehilal için tehlike çanları, bir dağılma üzerine kendini yine bir daha toparlama, kalp ağrısı, belki biraz gözyaşı.. Ama yemezler. Bu defa öyle olmayacak. Yaşanacaksa yaşanacak ayrılıklar mutsuzluklar.. şarkısındaki gibi kendimi durduracak değilim dedim. Bir yandan da kızım sen iplerini almışsın eline, kurmuşsun düzenini.. Seni merakını cezbeden bu tatlı gülüşlü adam mı üzecek hehey diyen iç sesim.
Garip, akla mantığa sığmayacak şekilde 10 günlük sürenin 7 gününü an be an yan yana geçirdik. Arkadaş çevrem şokla "sen ne yapıyorsun, aklını mı kaçırdın" demelerini ben ne zaman gönül işlerinde çok mantıklı olmuşum diyerek karşıladım. En kötü ne olabilir ki diye diye 7 günü bitiriverdik. Bitiriverdik diyorum, sanki yıllardır birbirimizi tanıyorduk da tekrar karşılaşmışız gibi geçti bu süre. Çok defa "şimdi ne olacak, baya baya gidiyorsun" derken buldum kendimi, bu cümleyi bir de onun ağzına uyarlayın öyle işte. Şarkılar dinledik, sanki hiç bitmeyecek güzel günler yaşıyor gibi dolu dizgin durmaksızın, adeta nefesimizi tutarak geçirdik bir haftayı. Ankara'yı pek gezememişti. Tüm hatıralarımı, ağladığım güldüğüm yerleri, yürüdüğüm yolları tek tek anlattım ona. Kuğulu'da buluştuk, sık sık orada benim bankımda (bunu sonra anlatırım, yemişen ağacının tam önünde kuytuda kalan o bank benim) oturduk. Birlikte göl kenarında yürüdük, çift gökkuşağını birlikte izledik, dilek tuttuk. Sonra bir arabaya onu, kuzenini, az eşyasını koyup İstanbul'a uğurladım onları. Arkalarından öylece bakakaldım. Güzel ve etkileyici bir filmin ardından sinema salonundan çıkıp boş boş yürünen o an gibiydi. Film bitmiş, ben hala etkisinde. Biz şimdi ne yaşadık demeye kalmadan her şeyin bitişini boğazımda bir düğümle kabul ettim. Üzülmek mi.. Üzülmek gerekiyorsa sahiden buna değer. Çok güzeldi. Kendim olduğum bir yerde, yalanlardan uzak, sonunu bile bile... Çok üzülmeyeceğim ama iyi yaşadık, güzel yaşadık. Üç günlük ömrümüze güzel bir hikaye sığdırdık diye diye tuttum evimin yolunu. O gün bana sorsalar -ki sordular- bu hikayenin devamı yok derdim/dedim. Güzeldi ve bitti. Yalan söyleyecek değilim çok da dağılmadım. Beni dağıtan şey hayal kırıklıkları, yalanlar, bitmeyecek zannedip de biten hikayelerdi. Burada hiçbiri yoktu. Kalbimde bir küçük sızı, ufak bir "her şey farklı olabilirdi" hissi. O kadar.
Bir süre mesajlar, telefonlar susmadı. Daha ucu açık o seyahat başlamamıştı. Bir akşam Kuğulu'dan eve doğru yürürken uzun uzun telefonda konuşuyorduk. Keşke burada olsan, hikayemize bir de İstanbul eklense dedi. Telefonu kapatmadan biletimi almıştım bile. Türkiye'deki son 2 gününü de birlikte geçirelim dedik. Bu kısım biraz hazin ve dramatikti. Ama zaten bileti alışımdaki delilik hali bu hikayenin diğer sezonlara uzayacağının garantisiydi. O an bunu bilmiyordum.
-bence devamı gelir-
3 notes · View notes
lezzetdiyarikonya · 2 months ago
Text
https://www.instagram.com/lezzetdiyarikonya/
Badem çeşitlerini satın almak için bizleri ziyaret edebilir veya iletişime geçebilirsiniz. Çiğ badem içi üretiminde en titiz ve hijyenik koşullardan geçtiğinden emin olduktan sonra sizlerin beğenisine sunmaktayız. Kavrulmuş badem faydaları arasında içerisinde bulunan e vitamini en öne çıkanı olmaktadır. Leblebiler kuruyemiş grubunun içerisinde bulunup yüksek bir tüketim kapasitesine sahiptir. Leblebi neye iyi gelir? sorusuna kalp sağlığını destekleyerek sindirim sistemine de fayda sağlamaktadır diyebiliriz. Leblebi fiyatları & leblebi çeşitlerinin en kalitelilerini Lezzet Diyarı'nda bulabilirsiniz. Sarı ve beyaz leblebi çeşitleri & leblebi şekerinin en kaliteli haline bizler aracılığıyla ulaşabilirsiniz. Leblebi ile ilgili en çok merak edilenlere leblebi çeşitleri & beyaz leblebi fiyatları ile leblebi çeşitleri ve fiyatları gibi soruları örnek gösterebiliriz. Kavrulmuş tuzlu sarı leblebi eşsiz tadı ile sizleri büyüleyerek en güzel tatları yaşamnızı sağlamaktadır. Çıtır leblebi ürünümüz ile normal leblebilere istinaden çok daha çıtır bir lezzet alabilirsiniz. En Uygun Fiyatlı Leblebi ürünlerini bizlerden temin edebilirsiniz. Çekirdek çeşitleri ve fiyatları ile ilgili daha detaylı bilgi almak için mağazamızı ziyaret edebilirsiniz. Çekirdek fiyatları ve çeşitleri en ucuzunu sizlere sunmaktan mutluluk ve gurur duymaktayız. Ay çekirdeği fiyatları siyah & tuzlu çeşitleri bulunan az tuzlu ayçekirdeği ile en keyifli anlarınızı yaşayabilirsiniz. Orta kavrulmuş çekirdek kahvelerimiz ile sizlere en güzel kahve zevkini yaşatmayı amaçlamaktayız. Online çekirdek siparişi yaptığımız iş yerimizde bizleri ziyaret ederek de alışveriş yapabilirsiniz. Kavrulmuş bol tuzlu siyah ayçekirdeği satışlarımızda en çok dikkat ettiğimiz unsur benzersiz tadımız ve kalitemizdir. Tuzlu ay çekirdeği çekirdek çeşitleri içerisinde en çok tercih edilen olmakla beraber sizlere en taze haliyle sunmaktayız. Kuruyemiş ürünleri içerisindeki siyah çekirdek tuzlu ürünle ilgili tuzlu çekirdek fiyatları gibi sorularınızın cevaplarını bizlere ulaşarak öğrenebilirsiniz. Çiğ karışık kuruyemiş naturel olan kuruyemişlerimiz kavrulmadan çiğ olarak bütün saf tadları ile sizlerin beğenilerine sunulmaktadır. Tuzlu çekirdek çeşitleri ve fiyatlarında en kaliteli ve en uygun fiyatları sunmaktan gurur duymaktayız. Kavrulma işleminden geçen ürünler içerisinde bulunan kavrulmuş tuzlu ay çekirdeği ile çekirdek çitleme keyfine doyasıya varabilirsiniz. Kuruyemi̇ş usulü tuzlu çeki̇rdek kavurma özelliği ile çok daha eşsiz bir lezzete kavuşmaktadır. Tuzlu çekirdek zararları içerisinde herhangi bir durum söz konusu değildir. Tuzlu çekirdek faydaları arasında ise e vitamini ve proteinler açısından zengin olması bulunmaktadır. gibi sorulara; lif, çinko, selenyum ve magnezyum gibi birden fazla vitamin ve mineralin vücuda girmesi olarak cevap verebiliriz. Zerdeçal nedir? Zerdeçalın faydaları nelerdir? ve çörek otu nedir? Çörek otu faydaları nelerdir? sorularına vücudunuzda bulunan uçuk ve benzeri yaraların iyileşmesine yardımcı olmakla beraber insan sağlığına oldukça faydalıdırlar diyerek yanıtlayabiliriz. Kabak çekirdeği fiyatları kavrulmuş & çiğ olan kuruyemişlerimizde en uygun fiyat baremlerinde sizlere sunulmaktadır. Kavrulmuş kabak çekirdeği ile akşam ailenizle geçirdiğiniz vakitleri çok daha keyifli hale getirebilirsiniz.
0 notes
pazaryerigundem · 6 months ago
Text
Bursa’da mesleki eğitim seferberliği devam ediyor
https://pazaryerigundem.com/haber/170748/bursada-mesleki-egitim-seferberligi-devam-ediyor/
Bursa’da mesleki eğitim seferberliği devam ediyor
Tumblr media
MÜSİAD Bursa Şubesi ve Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle hayata geçirilen Mesleki Eğitimi Geliştirme Projesi’nin değerlendirme toplantısı MÜSİAD Bursa Şubesi’nde yapıldı.
BURSA (İGFA) – Bursa’da özel sektör-kamu iş birliğinin en güzel örneklerinden biri olan projenin ilk değerlendirme toplantısı Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Ahmet Alireisoğlu, İlçe Milli Eğitim Müdürleri, projenin uygulandığı 16 okulun yöneticileri, öğretmenleri, öğrencileri ve MÜSİAD Bursa üyelerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Protokolün üç ayda kat ettiği mesafe değerlendirilirken projenin odak noktasında bulunan öğrencilerin süreçten duydukları memnuniyet dikkatlerden kaçmadı.
Tumblr media
MESLEK LİSELERİYLE SANAYİ KURULUŞLARI İÇ İÇE OLMALI
Programa ev sahipliği yapan MÜSİAD Bursa Şubesi Başkanı Alparslan Şenocak, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile MÜSİAD’ın öğrencilerin gelişimine öncülük ermek için işbirliği belirterek, “Birkaç sene önce ilk adımını attığımız çalışmamızda tek okulumuz vardı. Geçirdiğimiz pandemiye, depremlere, doğal afetlere rağmen projemizi sürdürmeyi ve ardından genişletmeyi başarabildik. Bursamıza daha fazla nitelikli personel kazandırabilmek için var gücümüzle çalışıyoruz” dedi. İş dünyası ve ve meslek liselerinin her zaman iç içe olması gerektiğini söyleyen Başkan Şenocak, “Eğitimi nitelikli ve kaliteli hale getirmek istiyorsak özel sektör ile eğitim camiamızı iletişimde tutmamız gerekiyor. Birlikteliği mümkün kılabilirsek hem bizler için hem ülkemiz için daha fazla katma değer oluşturabiliriz.” şeklinde konuştu.
BİRLİKTELİĞİMİZ ÜLKEMİZ İÇİN ÇOK DEĞERLİ
Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Ahmet Alireisoğlu ise eğitimciler için fabrikanın bir okul, sanayiciler içinse okulun bir fabrika olması gerektiğini belirterek, “Değerli öğrencilerimizin mezun olup işlerine başladıklarında mesleklerinin değerini bilmeleri çok önemli. Ben daha önce görev yaptığım yerlerde böyle bir beraberlik görmedim. Özellikle Bursa’mızda sanayicilerimizin oluşturduğu birliktelik başka bir seviyede bulunuyor. MÜSİAD’ın şu an 15 okulda yürüttüğümüz projemizi daha da yaygınlaştırma kararlılığı bizim için mutluluk verici” diye konuştu. Özel sektör temsilcileri ile her zaman iletişim ve işbirliğine hazır olduklarını ifade eden Alireisoğlu, okul idarecilerine de ortak çalışma için okullarına gelen iş insanlarına kapılarını sonuna kadar açmaları gerektiğinin altını çizdi.
HER SEKTÖRDEN EN AZ ÜÇ ÖĞRENCİYE STAJ İMKANI SUNACAĞIZ
Proje kapsamında eşleştirilen sektör kurullarının faaliyetlerini değerlendiren MÜSİAD Bursa Sektör Kurulları Başkanı Halil Atalay da “15 okulumuzda 17 sektörümüzün temsilcileri ile projemize devam ediyoruz. Tekstil ve turizm sektörlerimizde iki okulumuzla birlikte çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Tecrübe paylaşımı buluşmaları ile çalışmalarına başlayan her bir sektör kurulumuz ile birlikte ilk başta her sektörden firmamızda az üç öğrencimize staj imkanı sunacağız.” dedi. Projenin gelecek dönemde hızlanarak devam edeceğini belirten Atalay, Bursalı iş insanları olarak gençlere katkı sağlamanın huzurunu ve mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, Projenin oluşmasına ve ilerlemesine katkı sağlayan herkese teşekkür etti.
Programda okul yönetimi ve öğretmeleri ile birlikte öğrencilerin de talep ve önerileri alınarak projenin gelişmesi adına fikir alışverişi yapıldı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
themoonbelongstome · 7 months ago
Text
Bazen hissettiği ağırlık için benden özür diliyor. Hüzün o kadar derin ki, kemiklerindeki iliğin yerini geçmiş travmasının ağırlığı ve ona mızrak gibi kaldırılan kelimelerin yükü alıyor. Hepsini taşıyor ve her zaman ondan nasıl kurtulacağını bilmiyor.
Günler, haftalar, aylar hiçbir şey olmadan geçti. Savaşın yaklaştığını hissederken yüzünü kaplayan gölge.
Ve onu bulacağım.
Genellikle bunu saklamaya çalışır, uykusuzluğu başlar çünkü kötü zihni onu uyanık kalırsa geçmişi hayal etmeyeceğini düşünmeye kandırmıştır. Gözlerini biraz daha açık tutarsa, kendisini uyandırma ihtimali olan kabuslardan, soğuk terden ve sıcak gözyaşlarından, çatışmanın bir duygu fırtınası yaratmasından ve gözün yumuşak ve boş olduğu yere hapsolur.
Kalçalarından aşağı yukarı savaş yaralarını sayarken bulduğum geceler oluyor. Yaptığı şeyi solmuş yaraların izini sürerken farkında değil ama tekrar hissetmenin bir yolu olduğunu kendine hatırlattığını biliyorum. Çeliğin, canavarların kafalarını kesmeyi bırakması ve hissedebilmesi için kılıcını kendine çevirmesi çağrısı. Sırf ondan kurtulmaya çalışabilmesi için herhangi bir şey; tuzağa düştüğünü ve kızımın bir savaşçı olduğunu biliyor.
Sonunda onu yatağına geri götürdüğümde, onu kucağıma çekiyorum, beşikle bana yaklaştırıyorum ve vücuduna güller gibi öpücükler bırakıyorum. Onu hiç sevilmediği bir şekilde sevmek, sarsılmaz ve duygularında hiçbir kusur bulamamak. Gölgeleri çiziyorum, böylece zamanımız geçip gidebilir ve ikimizin de ihtiyacı olduğu kadar onu tutabilirim.
Duyguları olduğu için özür dilemesine izin vermeyeceğim. Geçmişi olduğu için. Bir başkasının üzerine yüklediği günahları taşımaktan yorulduğu için.
Onunla yattım, dinlenmesini istedim ve uyandığında konuşmak istediği bir şey olup olmadığını sordu. Belki bir süreliğine bazı şeylerin ağırlığını taşıyabilirim ki o biraz huzur duygusuna sahip olabilsin. Kısa bir süreliğine olsa bile.
Bazen bütün gün konuşuruz. Yalnızca yemek için konuşmayı bıraktığımız üç öğün kesintiye izin verilir. Biraz güneş ışığının üzerinde sihir yaratabileceğini umarak onu dışarıda yemek yedirmeye çalışacağım. Daha önce işe yaramıştı. Ve bunun olduğu günlerde onunla yüzmeye gitmemi isteyecek. Bana gülümseyerek ve beni sevdiğini hatırlatarak teşekkür ederken kıyafetlerimiz çıkıyor. Depresif dönem hayatımızın sadece günlerini yiyip sadece momentumdan uzaklaşmamış gibi ilerliyoruz. Mutluluk yaratabilecekken neden acı üzerinde duralım?
Diğer zamanlarda bir hafta olacak ve sonunda onu banyoya sokacağım. Ben onu yıkarken ağlıyor. Çarşafları değiştirirken hıçkırıyor. Tırnaklarını sevdiği parlak renklere boyarken hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Kendini temel insan haklarına layık görmüyor. Temiz bir vücut. Sıcak bir yatak. Biraz öz bakım. Bu şeylerden daha az olduğunu düşünüyor ve daha önce onun için ne kadar zor olduğunu hatırlatıyorum. Ve bir daha asla bu kadar kötü hissetmemesi için nasıl çalışacağımı. Daha fazlasını hak ettiğini göstererek onu bu şekilde seviyorum. Her zaman daha fazlası.
Bir terapist gidiyor. Haftada iki kez. Konuşuyorlar ve o her zaman eski yaraları iyileştirmeye ya da en azından daha az acıtmasını sağlamaya çalışıyor. Bu bir tedaviyle ilgili değil, çoğunlukla kederli bir hayat yaşadığında mutlu bir hayat yaşamayı öğrenmekle ilgili. Meditasyon atölyelerine gidiyor ve bir çıkış noktası gibi hissetmek için bir şeye ihtiyacı olduğu söylendiğinde bir spor salonuna yazıldı. Panik atakları kötüleşince kafein içmeyi bıraktı ve atıştırmalık olarak patates cipsi yerine salatalık yemeye başladı. Sürekli kendi üzerinde çalışıyor. Deneyimlerini g��nlüğe kaydediyor çünkü bazen bir şeyler oluyor ve o karanlık yere geri dönüyor.
Son zamanlarda daha çok güzel günler yaşıyoruz. Yeni ilacının daha az yan etkisi var ve son altı günde toplum içinde daha önce birlikte olduğumuz altı haftadan daha fazla güldüğünü duydum. Sabah benimle birlikte duşa giriyor ve vücudumu yıkarken sevildiğimi söylüyor. İşten eve geldiğimde yatağı düzeltmiş ve yeni bir tarif denemiş oluyor. Yemek yapmak onun için bir çıkış noktası oldu ve mutfakta gayet iyi. Bu işte iyi olduğunu kanıtlamak için bayağı bir kilo aldım. Dün bana meditasyon sınıfından birkaç kızın onlarla kaplıcaya gitmek isteyip istemediğini sorduğunu ve onun da kabul ettiğini söyledi.
Başkaları için bu küçük şeyler benim için dağlar. Onun hayatını yaşamaya ve bir şeylerden zevk almaya başlamasını izlemek tarif edilemez. Ama tüm bunlardan en önemlisi, onu banyoda yerde ağlarken ve beni terk etmek istediğini düşünürken sevdiğim kadar şimdi tüm mutluluğu ve ihtişamıyla seviyorum. Onu güzel ve özel kıldığı için zor ve mükemmel olmayan zamanlarda seviyorum. Onu olduğu gibi harika, kibar bir insan yapıyorlar.
Ve yarın her şeyi hissedebilmesi için perdeleri kapatıp onunla yatağa girmemi isterse, günümüzü böyle geçireceğiz. Çünkü onu böyle seviyorum.
0 notes
operasyon · 10 months ago
Text
Tumblr media
Yıllardan bir şey dilemekle gerçek olmuyor. Hayatları yine bir ölçüde ve büyük ölçüde insanların kendi çabalarına, kendi cesaretlerine bağlı. Tamamen bağlı değil. Kafamıza taş düşer, yolumuza ayı çıkar, lotodan altı bilirsiniz...Onlar kader. Onlar istisna.
Ama normal şartlarda cesaretimiz ve çabamız kadar yol alırız bu hayatta.
---
2023 güzellemesi yapacaktım. Depremle girdiğimiz, bir çok yurttaşımızın öldüğü bir yıl iyi bir yıl olamaz. Umarım hiç olmazsa hayatın içinde o "kader, şans vs" dediğimiz, değişmesi elimizde olmayan şartlar bizim için 2024'te olumlu olur, pozitif olur.
---
Fizik açıdan bir yılda Dünya, Güneş etrafında ki yörüngesinde bir tam tur daha atmış oldu.
Dünya'nın vereceği bir hesap yok. En fazla "Ben 4.6 milyar kere gittiğim yolu bir kere daha gittim. Turu tamamladım. Gerisi sizin bileceğiniz iş" der.
Bizim hesabımız ne?
Bu dünyadan ne aldık? Bu dünyaya ne verebildik?
---
Yeni yıllara umut yüklemiyorum uzunca bir süredir. Kötü şeyler hiç olmasın yada az olsun. Bunu da yeterli sayıyorum. Zaten yılın geçmesi kendi başına yeterince kötü bir şey. Çocuklar buna büyümek dese de, bebekler dahil, hepimiz bir yıl daha yaşlandık.
---
Belki ruhum hamdır o yüzdendir, kendi başıma bir mutluluk bulmuyorum. Hayatı güzelleştiren, emekleriyle düşünceleriyle, cesaretleriyle güzellikleriyle, koşulsuz iyilikleriyle, renkleriyle hayata anlam katan, renk katan iyi insanların hayatı da umarım daha iyi olur. Benim hayatıma pozitif etkisi olan herkese teşekkür ediyorum.
Yeni yıl onlara mutluluk getirsin, yeni yılınız kutlu olsun.
0 notes
saphiraarya1903 · 1 year ago
Text
435MR’den bildiriyorum 😅
Bu yıl yeni bir otobüs hattı ile yeni bir ilçe ve yeni bir okuldayım. Materyal açısından daha zengin, öğrenci bakımından daha algıları açık, daha sakin bir yapısı mevcut. Sabah 05.30’larda yollara düşüren sisteme başlarda kızsam da alıştım sanırım. Karşımda Venüs hemen güney batısında Ay ve biraz ilerisinde Sirius’la 1,5 saatlik bir yolculuk yapıyorum.
Göz operasyonu sonrası en sevindiğim konu gök cisimlerini daha kolay ayırt edebilmek oldu. Eskiden hepsinin ışığı aynı gibi gelirdi. Şimdi hangisi kimdir necidir, komşularına kadar çıplak gözle ayırt edebilmek şu kan dolu Dünya’da mutluluk sebebi.
Ortalama 70 yıllık ömür için canlının bir başka canlıya, insan olmayanın insana eziyetini anlamak o kadar zor ki. Her şeyi paylaşabilirdik olsa ki. Mısırı olan olmayana mısır, suyu olmayana su verilebilirdi. Karanlıkta kalana bir mum uzatılabilirdi. Yolda kalan gideceği yere kadar bırakılabilirdi. Bu kadar basitken çözümü böylesine zorlaştırmak, insanların alacağı oksijene bile göz dikmek bu denli aç ve kan gözlü olmak.
Halbuki aynı gökyüzünün altında aynı Ay’ın ışığıyla aydınlatılan, aynı Güneş’le gözleri kamaşan canlılardık biz. Aynı sudan içen, aynı yerden gelip aynı toprağa gidecek insanlarız. Her şey öğretilebilir bir insana. Newton hareket kanunları, termodinamiğin 0,1,2,3. yasası, Maxwell denklemleri ve daha nicesi. Bunları öğretmeye çalıştıkça empatiden yoksun, canlıya, kendine, varlığına karşı saygısız, bulunduğu konumu, topluluğu, doğayı ve kendini sevmeyen, hayal kurmaktan üşenen, bir amaç uğrana emek harcamayı aptallık olan bir nesil yetiştiriyoruz el birliğiyle.
Eskiden çok daha eksiktik madden, her şey o kadar az ve sayılıydı ki bir kitap bir önlük 3 4 öğrenci tarafından kullanılırdı. Okulun istediği kitapları alabilmek için kırtasiyeye önceki gün isim bırakan kitap ayırtan, okuma kitaplarını değiştirerek okuyan, bir sonraki yıl bir alt nesile kitaplarını verip bir üst sınıftan kitap isteyen bir nesil olarak büyüdük. Babamın iş yerinden getirdiği masa takvimlerinin boş yerleri resim defteri gibi kullanıp resim çizdiğimi hatırlıyorum. Şeker ambalajlarından uçurtma yapar, sigara kutusu içindeki ambalajları, eski gazeteleri toplayıp satardık. Ama daha mutlu daha umutluyduk daha fazla Dünya’yı değiştirebilme inancımız vardı ve daha fazla hayalimiz.
Şimdi bütün diziler, filmler, oyunlar, haberler; katillerden, hırsızlardan, insan katlinin meşru olduğundan, ilgisizi yetersizi aldatmanın hak olduğundan bahsediyor. Daha doyumsuz, daha saygısız, daha mutsuz ve daha umutsuz insanlar görüyorum artık. Bu sebeple her sabah 435MR’ye her bindiğimde gökyüzünü daha iyi izleyeceğim bir yere oturuyorum. Gökyüzüne bakmak bir kaçış bir es verme durumu belki de fakat iyi geldiği aşikar.
#İkimizbirdensevinerebiliriz
#Göğebakalım
#Sabahsabahicdökme
#Engüzelmavi
0 notes
dualarvebuyuler · 2 years ago
Text
Eşinin Seni Sevmesi İçin 44 Kere Okunacak Dua
Tumblr media
Eşinin Seni Sevmesi İçin 44 Kere Okunacak Dua
Evlilik hayatının paydaşları olarak eşler arasındaki sevgi ve muhabbet bağı son derece önemlidir. Kişisel mutluluğunuzun yanı sıra evlilik yaşantınızın da düzen içerisinde sürebilmesi için eşiniz tarafından sevildiğinizi ve sayıldığınızı hissetmeniz elzem bir durumdur. Ancak bazı yaşam şartları ya da karşılıklı sevgiye dayanmadan kurulan evlilik ilişkileri sebebiyle bu şart yerine gelmemiş olabilir. Bazen de çok severek kurulan evlilik bağları yaşanan birtakım olumsuzluklarla zayıflayabilir. Bu durumda eşinin seni sevmesi için 44 kere okunacak dua yardımıyla evlilik yaşantınızdaki sorunları sevgi ve aşk bağıyla çözebilirsiniz. bu bağın kuvveti karşısında hiçbir olumsuzluk ya da başka bir insan duramaz. Böylece ihtiyacınız olan iletişimi çoğaltarak evliliğinizi sağlam bir zemine eşinizle birlikte oturtabilirsiniz.
Kendine Bağlama Duası
Sevgi aşka dair beklentilerin gerçekleşmesi için gerekli olan yegane unsur kişiler arasındaki duygu bağıdır. Bu duygu bağının kuvveti ve sağlamlığı ilişkilerin akıbetini belirler. Eğer bir kişinin hayatındaki insan ona karşı duygu bağını zayıflatan hal ve tavırlardan vazgeçmiyorsa ya da bu bağ yaşanan olaylardan etkilenerek yok oluyorsa o ilişkinin geleceği sorunlu bir süreçle yok olabilir. Fakat kendine bağlama duası ile yaşanması muhtemel bu sürece dair ihtimali ortadan kaldırabilirsiniz. Sevgilinizin ya da eşinizin size ve ilişkinize yönelik sağlam bir duygu bağı ile hareket etmesi bu dua ile mümkündür.
Tumblr media
Öyle ki yaşanan sorunları çözme noktasında sorumluluk almasını ve en az sizin kadar çaba göstermesini bu dua ile mümkün kılabilirsiniz. En kısa sürede tesirini gösteren bu dua aracılığı ile uzun dönemler beklemeden hemen sonuç alabilirsiniz.
Neşeli Olmak İçin Okunacak Dua
Hayatın getirdiği zorlu şartlar ya da insanların yaralayıcı tavırları zaman zaman moral seviyenizi ve manevi dünyanızı negatif şekilde etkileyebilir. Günlük yaşam ihtiyaçlarınızı bile idame ettirmek için gerekli olan enerjiyi bulabilmekte bu sorunlar yüzünden zorlanabilirsiniz. O nedenle bu tarz bir hissiyat yaşam kalitenizi düşürdüğü gibi ne kadar çabalasanız da neşenizi ve mutluluğunuzu kazanamadığınız anlar yaşamanıza sebep olabilir. Ancak neşeli olmak için okunacak dua ile içinde bulunduğunuz zorlu zaman diliminden kolaylıkla çıkabilirsiniz. Duanın iç dünyanızda yarattığı mutluluk hali ve kendinize olan güveninizi arttırması sayesinde sebepler ne olursa olsun insanların ya da yaşamın şartları sizi psikolojik olarak aşağı çekemez. Yaşanan karşısında bu duanın sizin için oluşturduğu kalkan sayesinde korunursunuz. Aynı zamanda yaşam kalitenizin artmasıyla iş veya aşk hayatınızdaki birtakım sorunları çözecek gücü de kendinizde bulabilirsiniz.
Sevdiğini Kendine Aşık Etme Duası
Aşkın en büyük imtihanlarından biri de insanın sevdiği kadar sevildiğini hissetmesinde yaşadığı sorunlardır. Büyük bir ihtimamla gönlünüzde büyüttüğünüz aşkın sevdiğiniz insan tarafından yok sayılması ya da henüz bu aşkı ona belli edecek cesareti kendinizde bulamamanız hak ettiğiniz sevgiyi yaşamanıza engel olabilir. Sevdiğini kendine aşık etme duası yöntemiyle aşık olduğunuz kişinin varlığınızı fark etmesini ve sevginizin kıymetini anlamasını sağlayabilirsiniz. Ayrıca iletişimizdeki değişimler adına atılması gereken adımları onun atmasını da bu dua yardımıyla mümkün hale getirebilirsiniz. En kısa sürede etki eden dualar arasından yer alan bu duanın tesir gücü de oldukça fazladır. Öyle ki beslediğiniz aşktan daha büyük bir sevgi bağıyla karşılaşabilir ve sevdiğiniz kişinin size hayallerinizin ötesinde bir aşkla geldiğini bu dua sayesinde görebilirsiniz.
Tumblr media
Birini Kendine Nasıl Aşık Edersin Duası
Aşk dualarına dair özellikle sanal ortamda çok fazla seçenek bulunmaktadır. Ancak zaman zaman ne yazık ki bilinçsiz uygulamalar insanların beklentilerini karşılamayarak hayal kırıklığına sebep olabilmektedir. Bu dualar araştırılırken dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Bilhassa birini kendine nasıl aşık edersin duası arayışında olanların bu kurallara riayet etmesi şarttır. Öncelikle duanın temininde güvenilir kaynakları tercih etmeniz gerekir. Sonrasında uygulanış adımlarının takibi için konunun uzmanı kişilerden yardım almanız ve onların tecrübelerine danışmanız dileklerinizin yerine gelmesi için son derece önemlidir. Aksi takdirde çoklu bilgi kirliliğinin sebep olduğu kafa karışıklığı nedeniyle duanın aracılık edeceği arzunuza kavuşamayabilirsiniz. Bu duanın etki alanı çok geniş ve tesiri yoğun olduğundan bilinçli şekilde uygulanması gerekmektedir. Sevgiliyi Kendine Bağlama Duası Sevgi ve aşk bağının iletişimlerde ve ilişkilerde çiftler arasında anlaşma sağlanabilmesi adına önemi çok büyüktür. Eğer sevgilinizin ilişkinize ve size duyduğu bağlılık zayıflamışsa ya da yok olmuşsa artık hem sizin için hem de onun için bu ilişkiyi sürdürmek çok sancılı bir hal alabilir. Sevgiliyi kendine bağlama duası sayesinde aşık olduğunuz kişinin size ve ilişkinize sıkı sıkıya bağlanmasını sağlayabilirsiniz. Öyle ki bu duanın hemen ardından sevgiliniz ilişkinizi bir sonraki boyuta taşıyacak olan büyük adımlar atmak isteyecektir. Etki etme süresi son derece kısa olan bu dua neticesinde hiç beklemenize gerek kalmadan hayalinizdeki mutlu ilişkinin temellerini sağlamlaştırabilirsiniz.
Tumblr media
Sevgiliniz için tek odak noktası ve önem arz eden tek kişi siz olacağınızdan herhangi bir güven sorunu da yaşamanız mümkün değildir. Böylelikle iç huzurunuzu ve sevilmenin mutluluğunu bu dua sayesinde rahatlıkla yaşayabilirsiniz. Read the full article
0 notes
kamenizm · 4 years ago
Text
Tumblr media
Dolunay şifa , bereket ve pozitif sevinçler getirsin.
.
1 kap
1 bardak süt
1 bardak su
1 adet ceviz
1 adet defne yaprağı
1 Kurşun Kalem , 1 kağıt
Kibrit
Mum
.
Öncelikle kap içine ;
Cevizi kabukları ile dövün, defne yaprağını kibri ile yakın ve kap içine atın yaprağı.
Kağıt'a dileklerinizi yazın ve kap içerisine atın.
Her attığınız envanteri iye ile karşılayın iyi niyet her zaman iyilik doğurur. Bu esnada evde veya hazır kullandığınız tütsü eşliğinde yapabilirsiniz.
.
Mum ;
Mumu , kibrit ile yakın , mum yandıktan sonra iyi dileklerimle karşılayın ve kibriti kendiniz değil , kendiliğinden dönmesine izin verin.
.
Su;
Bardağa koyduğumuz suyu ay görecek bir yere koyun ve sabah ilk ışıklarında niyetinizi belli ederek için.
.
Süt;
Bardağa koyduğumuz sütü tutam tutam evinizin bereketi için kapı eşikleri , pencere önleri , kapının girişi ne tutam tutam serpin.
.
İyi niyet iyilik , kötü niyet kötülüğe gebe kalır ve doğmak için bekler. Işıkların arzusuna kapılan ve doğmasını bekleyen niyet her daim iyi olmalı.
.
Not: ülgen'in ruhu ışığa yönlendir sin.
Doğaya selam vermeden geçmeyiniz incitmeyin ve kırmayın.
Negatif enerjilerden korunma çalışması için .
Muskat (Hint cevizi ) yoksa defne yaprağı
Fesleğen
Karabiber
Nane
Tarçın
Üzerlik (peganum harmala)
Küçük Nazar boncuğu
Yapılışı muskat veya defne yapragini karabiber ile ezin
Daha sonra nane ve tarçını ezin bir birine karıştırın
Üzerlik tohumlarını en küçük haline gelene kadar dövün daha sonra yukarıdakilerin içine karıştırın
1 çay kaşığı su veya bitkisel ya�� isterseniz katın
Hepsini karıştırarak dövün
Bir kaç saat kurumasını bekleyin en son nazar boncugunu içine atarak " Ata ruhlara selam olsun , ilim veren yaratıcıya selam olsun , varlığına sukrettigimiz yol gistericilere selam olsun evimde ve evimde yasayan sevdiklerimde evime girmeden kapı girişinde beni üzecek korkutacak bedenimi agirlastiracak evimi üzecek ve evimi agirlastiracak soframi üzecek ve soframi agirlastiracak bitkinligimi ruhumu üzecek ve benliğimi agirlastiracak tüm negatif enerjilerden evinden çıktıktan sonra benim enerjimi çekecek negatif olumlamalari kabul etmiyorum negatifler den beni koruyacağını biliyorum bu yüzden seni seviyorum ve saygı gösteriyorum lütfen bana yardımcı olmanın istiyorum diyerek karışımın içine derin nefes alarak nefesinizi bırakın "
Nazar boncuğu ile bir peçete olabilir kese olabilir bez parçası olabilir içine yerleştirip kapatın
İster bedenimizdeki kıyafete yerleştirin ister çantanızda taşıyın 🙏
Hayallerinizi gerçekleştirmek için muhteşem reçete: Başarının 7 GİZEMLİ yasası vardır.
Hayal kurarız, içimizden geçiririz. Çok basittir aslında dilekler kimi daha fazla bolluk bereket ister, kimi bir aile kurmayı, çocukları olmasını, hayatının aşkıyla karşılaşmayı diler. Kimileri ise sağlıklı olabilmek ya da sağlığına kavuşabilmek ister. Hayatta istediklerimiz aslında yeni bir iş bulabilmek, yeni bir ev alabilmek veya yeni bir geziye çıkabilmek kadar basittir.
Hayalleri, dilekleri ve yaşamı kolaylaştırmanın en basit ama güçlü 7 kuralı hayatlarımıza sokmalıyız.
-İçsel güç kuralı: Bu yasaya göre; gerçek doğanızı keşfettiğinizde ve kim olduğunuzu bildiğinizde, düşlediğiniz her şeyi gerçekleştirebilme yeteneğinizi keşfedeceksiniz; çünkü hepimiz şu an ve gelecek için sonsuz bir güç ve sınırsız olanaklara sahibiz. Meditasyon ve ritüeller ile bu manevi gücünüzü arttırabilirsiniz.
-Alma-verme dengesi kuralı: Evren, değiş tokuş yani alma ve verme enerjisinin dengesi ile hareket eder. Buna göre her ilişki, bir alma verme ilişkisidir. Vermek almayı doğurur, almak da vermeyi. En önemli nokta ise bir şeyi alırken veya verirken olan niyetinizdir. Niyetiniz her daim alan ve veren için mutluluk yaratmaya odaklanmalıdır, böylece hayatın akışı ile bağlantı kurmuş olursunuz.
Bu yasayı hayatınıza yansıtabilmek için gittiğiniz her yere küçük hediyeler götürebilir, size sunulan her şeye, her gün ve her an şükredebilir ve karşılaştığınız herkese günlük hayatınızda iyi dileklerinizi verebilirsiniz.
-Karma kuralı (sebep-sonuç) :Bu yasa; hem eylemi hem de eylemin getirdiği sonuçları kapsar. Çok kullanılan ‘ne ekersen onu biçersin’ sözü bu yasanın temel mesajını içerir. Anlamamız gerekir ki, şu an hayatımızda olan ve olmayan her şey geçmiş seçimlerimizin sonuçlarıdır. Buna göre her anımızda bilinçli seçimler yapmak ve daima bunu iyi niyetlerle harmanlamak çok önemlidir.
Bu yasayı hayatınıza yansıtabilmek için günlük seçimlerinizde daha bilinçli olabilir, neden- sonuç ilişkisini daha sık sorgulayabilir ve iyi niyet yaklaşımının size rehberlik etmesine izin verebilirsiniz.
-En az çaba kuralı: Bu yaklaşım; her şeyin doğanın mükemmel planlamasıyla ve kusursuz bir şekilde, kendiliğinden ve en az çaba ile gerçekleşeceğinin kabulüne dayanır. Eylemlerinizin temeline sevgiyi koyduğunuzda hayatınızın akışının çok daha kolay olduğunu görebilirsiniz, böylece ego kalıplarıyla donatılmış hırs, kıskançlık, gıybet gibi yaklaşımlardan uzaklaşarak, niyetinizi de arındırmış olursunuz.
Hayatınızda her şeye ve her ana kabul vererek bu yasayı hayatınızda uygulamaya başlayabilirsiniz, yargılamaktan vazgeçmek ve olanı olduğu gibi ve en iyi olduğu şekli ile olduğunu bilerek kabul vermek bambaşka bir farkındalık seviyesine erişmenizi sağlayacaktır.
-Niyet ve Arzu Kuralı: Bu yasa; enerji, bilgi, niyet ve arzu ile tüm varlıkların ve isteklerin doğada birbirleriyle bağlantıda olduğu ve bedeninizin de evrenden ayrı olmadığının idrakına dayanır. Böylece, dikkat verdiğinizde niyetiniz, tüm evrenin yardımı ile gerçeğe dönüşebilecektir.
Bu yasayı hayatınıza yansıtabilmek için arzularınızı yazarak bir liste yapabilir, bu listede mevcut arzularınıza bağımlı olmadığınız ve arzularınızın sizden bağımsız gerçekleşemeyeceği bilinci ile onları serbest bırakabilirsiniz. Böylece niyetlerinize evrende yer tanırken, onlardan bağımsız hale gelerek şarta bağlı bir sevgiden uzaklaşmış olursunuz. (Şart-niyetin gerçekleşmesi durumunda minnet duyacağınız veya şükrediyor olacağınız şey).
-Zihinsel Bağımsızlık Kuralı: Bu yasa fiziksel evrende bir şeyin gerçekleşebilmesi için o şeye olan tüm bağımlılık ve bağlılıklarınızdan özgürleşmenizi gerçekleştirmeyi amaçlar. Sonuca olan bağımlılıklarınızdan vazgeçtiğinizde ve hedefe odaklı niyetinizle duruma özgürce bakabildiğinizde, arzu ettiğiniz şeye ulaşmanız için tüm evren sizinle birlikte hareket edecektir.
Bu yasayı hayatınıza yansıtabilmek için; günlük hayatınızda gerçekleşen tüm olaylara sonuçtan bağımsızlaşıp sizin en iyi hayrınıza gerçekleşiyor olduğu, her şeyin nasıl olması gerekiyorsa en iyi şekilde size ulaştığı ve hayatta karşınıza çıkan tüm ‘’belirsizlik’’ durumlarını kucakladığınız, sevgiyle yaklaşacağınız ve bu durumları hayatınıza kabul edeceğiniz perspektifinden bakabilirsiniz
-Hayatın Amacı Yasası: Bu yasaya göre; hepimizin eşsiz bir yeteneği vardır ve bu yeteneğe uygun olarak hayatımızı ifade eder ve hayatta yaptığımız tercihlere yansıtırız. Hayatın asıl amacı; işte bu eşsizliğin keşfi ve ortaya çıkartılması amacını gerçekleştirmektir. Bu noktada, ‘Tüm insanlığa nasıl yardım edebilirim?, ‘Bu eşsiz yeteneğimi nasıl ortaya çıkarabilirim?’ ve ‘İnsanlığa nasıl hizmet edebilirim?’ sorularının cevabını aramak amaçlanır.
Bu yasayı hayatınıza yansıtabilmek için bugün sahip olduğunuz tüm yeteneklerinizin bir listesini çıkartabilir, hepsi hakkında detaylı olarak düşünerek sizi en çok saatlerinizi verseniz bile çalışmaktan ve üzerinde zaman harcamaktan yorulmadığınız yeteneğinize daha farklı bakmanız ve bu yeteneği insanlara hizmet ve daha fazla kişiye yararlı olabilmek adına nasıl kullanabileceğinizi sorgulayabilirsiniz.
17 notes · View notes
umuttosunlar · 3 years ago
Text
Üretken Olmak Neden Öz Değerle İlişkilidir?
Tumblr media
Sabah güne başlamak için iyi bir enerji de uyandığınızı hatırlayın. Yataktan fırladığınızı, köpeğinizle uzun bir yürüyüşe çıktığınızı ve sağlıklı bir kahvaltı yaptığınızı. Hissettiğiniz tek şey yüksek enerji.
Sabah gelen kutunuzu temizlediniz, bazı önemli toplantılar planladınız ve büyük bir projeyi tamamlamak için son adımları attınız. Hızlı bir öğle yemeğinden sonra, yapılacaklar listesindeki üç işin üzerini çizdiniz. Nefis bir öğlen arası.
Arkanıza yaslanıp günü düşündüğünüzde kendinizi bir milyoner gibi hissetmeniz olağan. Sonuçta, daha üretken olduğumuzda mutluluk artar. Ve daha iyi bir ruh halinde olduğumuzda, daha çok çalışma eğiliminde oluruz. Bunun için kendinizi ve çevrenizi gözlemlemeniz yeterli. 
Bunun birkaç nedeni var. Listemizdeki öğelerin üzerini çizdiğinizde, endorfinler salınır. Ek olarak, bize bir amaç duygusu verir ve benlik saygısını artırır.
Ancak ertesi gün alarm çaldığında ertelemeye basmak istersiniz. Zihinsel olarak yorgun olursunuz. Çaresizce yorganı açarken, güne aynı şevkle başlayamazsınız. Bu duygu durumunu da hatırladınız mı?
Hepimiz her gün koşuşturma içinde olmaktan gurur duysak da, gerçek şu ki bunu 7/24 sürdüremiyoruz. Düşündüğünüzün aksine, sadece çok fazla zamanımız ve enerjimiz var. Ve her zaman açık olmak sadece tüketmek değildir, üretkenliğiniz ve sağlığınız için zararlıdır .
Üretken olmak neden öz değerle ilişkilidir?
İşleri hallederken kendinizi bir süper kahraman gibi hissedersiniz. Haftada 80 saatten fazla çalışan girişimcileri idolleştirdiğimiz için bu durum iş hayatına da kök salmış durumda.
Bu durum gerçekte olsa da, sürdürülebilir değildir. Sonunda bir duvara çarpacak ve sersemleyeceksin. Sürekli meşgul olmanız, zamanınızı akıllıca harcadığınız anlamına gelmez.
Kendimizi değerli hissettirmek için dışsal şeyler aramak kolay olsa da, bu yaklaşımda değerlilik sürekli olarak bir sonraki en iyi şeyin peşinden koşmaya bağlı hale gelir. Ama onlar “asla hiçbir şey elde edemezler”.
Acelecilik, düşük özsaygı, düşük özgüven ve düşük öz değer ile mücadele ederken "yeterince iyi" hissetmenin bir yolu olabilir. Ne de olsa, meşguliyet, kaos ve hedef peşinde koşmak, sadece oturmaktan ve hissetmekten kaçınmanın bir yoludur. Ayrıca, karar vermekten veya hayatın önünüze çıkardığı her şeyle yüzleşmekten kaçınmanıza da yardımcı olabilir.
Yeterince güçlü, yeterince akıllı ve yeterince iyi olduğunuzu bilmek oldukça önemli. “Sizi doğrulamak için başka insanlara veya başarılara ihtiyacınız yok. Siz zaten değerlisiniz."
Öz değerinizi üretkenliğinizden ayırmak mümkündür. Bunun için de farklı stratejiler geliştirebilirsiniz.
1. Arzu haritasını takip edin.
Danielle LaPorte, “Arzu Haritası” kitabında başarınızı nasıl ölçeceğinizi değiştirecek bir program yarattı. LaPorte, ne kadar başarılı olduğunuzu başarılarınızla ilişkilendirmek yerine, hayatınızda hissetmek istediğiniz ilk beş duyguyu belirlemenizi önerir.
Başarı tanımınızı yeniden tanımlamanıza yardımcı olmak için tasarlanmış nispeten basit bir alıştırmadır. Daha da önemlisi, hayatta gerçekten önemli olan şeyleri başarmanıza sebep olacak hedefler belirlemenize yardımcı olabilir.
LaPorte'un kitapta yazdığı gibi:
“Listemizdeki başarıları kontrol etmekten daha fazla cesur hissetmek istediğimizde ve diğer insanları memnun etmek istediğimizden daha fazla özgür hissedin, o zaman önceliklerimizi sıraya koyarız.” 
2. Daha azı daha fazladır.
Yukarıdakilerin sizin için çok yeni olduğuna inanıyorsanız anlayabilirim. Ancak, bence ana paket, daha azın her zaman daha fazla olmasıdır. Aslında, haftada daha az çalışmak, refahınız ve veriminiz için daha faydalıdır. 
Yeni başlayanlar için, günde sekiz saat art arda çalışmanız gerekmiyor. Temelde bunun nedeni, hepimizin kendi melodimize yürümemizdir. Ayrıca, çok çalışmadığınız zaman daha iyi bir hayat yaşayacaksınız. 
Hala ikna olmadınız mı? Aşırı çalışma haftalarından kurtulmak aynı zamanda hataları ve kazaları azaltabilir ve kişiler arası ilişkileri iyileştirebilir. 
3. Mola vermek için kendinize bir izin kağıdı yazın.
Molaların üretkenliği artırabileceği bir sır değil. Dinlenmek, yeniden şarj olmak ve bir doz neşe almak için aslında onlara ihtiyacımız var. Yine de, bu kadar çok şey olurken, kimin nefes almaya vakti var?
Gerçek şu ki, herkes yapar. Aslında onları bir öncelik haline getirmek için takvimime araları planlıyorum. Ancak, kendinizi suçlu hissetmemek için kendinize bir izin belgesi bile yazabilirsiniz.
Bu kesinti süresini nasıl geçireceğiniz size kalmış. Benim için, telefonsuz kısa bir yürüyüş çok keyifli olabiliyor. Bu bloğun ana fikirlerine uygun, meditasyon yapmak, TED Talk izlemek veya sadece gözlerinizi kapatıp hiçbir şey yapmamakta listenizde olabilir. Hayal kurun!
4. Düşüncelerinizi değiştirin ve değiştirin.
Yaşam koçu Jes Dickerson, “Kendinize söylediğiniz şeyleri değiştirmek üzeresiniz” diye yazıyor. "Bunu yapabilmek için, özellikle düşünceler kafanızın etrafında köpekbalıkları gibi yüzerken, yeni ve daha iyi bir düşünce kalıbıyla hazırlanmanız gerekir."
Jes, "Değiştirme seçimi size kalmış," diye ekliyor. “Değerim ne kadar iş yaptığımla ilgili değil gibi bir şey olabilir.” Başka bir öneri, “kim olduğunuzu oluşturan tüm harika şeyleri kendinize hatırlatmak” iyi fikirler listesinde olabilir. 
Jes, "Bir sonraki adım, düşünceleri değiştirmeye çalışmak," diye devam ediyor. “Düşünce kalıplarını değiştirmek zor iştir. Rahatsız, hantal, garip ve zaman alıcı. Ama kesinlikle buna değer.”
Neyse ki, süreç basittir. “Bir şeyi nasıl yapmanız gerektiğine dair düşünceleriniz olduğunu her fark ettiğinizde o zaman düşünceyi durdurmalı ve değiştirmelisiniz.”
Sadece buna alışmanın biraz zaman alacağını unutmayın. Sabırlı olun ve eski düşünce kalıbınızı kaldırıma atana kadar buna bağlı kalın.
5. Endişelenmenin anlamı nedir?
Ne zaman endişelensem ya da bunalsam, zihnimi farklı düşünce kalıplarının içine çekmeye çalışırım. Neyle ilgili kavramlara ve daha kötü durum senaryolarına kapılmak çok kolay. Ancak, başarmak istediğiniz şeylerin çoğunun nadiren önemli olduğunu söylemek için kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz.
Bu durum zaman zaman sert gelebilir. Ancak, büyük resme bakarsanız, bugün yapılacaklar listenizdeki her şeyi silmemiş olmanız başarısız olduğunuz anlamına gelmez. Bu da bir son değil. Yenilendiğinizde yarına geri dönebilirsiniz.
6. Kelime dağarcığınızdan "koşuşturma" kelimesini çıkarın.
Ben çok çalışmaktan ve her şeyimi vermekten yanayım. Ama aynı zamanda sınırlarımı da biliyorum. Örneğin, her ay toplantıların, sosyal etkileşimlerin ve ağ oluşturma etkinliklerinin sayısını azalttım.
Bunların her biri bir miktar değer sağlasa da, onları hayati bir kaç kişiyle sınırlamak bir nimettir. Artık takvim çakışmalarıyla uğraşmak veya doğrudan ofisten bir buluşmaya gitmek zorunda değilim.
Dahası, katı sınırlar koydum. Mesai dışındayken, e-postalara cevap vermiyorum ya da çalışmıyorum. Arkadaşlarımla, ailemle veya hoşlandığım etkinliklerle zaman geçirmek beni ertesi günü daha iyi hazırlıyor.
Ayrıca kendimi başkalarıyla karşılaştırmayı da bıraktım. Sosyal medyada örneğin “koşuşturma” hakkında konuşan biri varsa, onları takip etmiyorum. Yaşamak istedikleri hayat buysa, o zaman onlara kalmış ve bununla rekabet etmem gerekmiyor.
7. Sürecin tadını çıkarın.
Son olarak, Elizabeth Gilbert'in Big Magic'te yazdığı gibi , "Değerinizi başarılarınız ve başarısızlıklarınızla değil, yolunuza olan bağlılığınızla ölçün." Sonuçlara odaklanmak yerine, oraya ulaşmak için attığınız adımları düşünün. Ve öğrendiklerinizi ve bunun bir insan olarak büyümenize nasıl yardımcı olduğunu düşünün.
3 notes · View notes
haziranzede · 4 years ago
Text
Yaşanmış bir ders hikayesi 25 kişilik bir gruba işyeri sahibinin ricasıyla her hafta ders anlatıyorum. Çalışanlarla hemen kaynaştık. Ben onları pek sevdim. Onlar da beni. Ders bitiminde de farklı konularda muhabbet ediyoruz. Aradan iki üç ay geçti. Konumuz helal kazanç, asgari ücret, gelir adaletsizliği, paylaşmak, infak etmek. Çeşitli sorular geliyor. Bildiğim kadarı ile cevaplıyorum. Maaşlarının yetmediğinden, çok çalıştıkları halde ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından bahsettiler. Maaşlarını sordum. Pek fazla almıyorlardı. Gerçekten üzüldüm. Onlara dedim ki; sizler işyerinize kendi işiniz gibi sahip çıkın. İş yeriniz size emanet. Emaneti iyi koruyun. Patronunuza da sizin gelirinizin artırılması ile ilgili konuşacağım. Bu şikayetleri dinlerken birden içinizde kaç kişi sigara içiyor diye soruverdim. İstisnasız hepsi içiyordu. Sigara fiyatlarını bilmediğim için en ucuz sigara kaç lira diye sordum. On lira dediler. Her gün içiyor musunuz, evet dediler. Yani haftada en ucuzundan 10x7=70 lira mı sorusuna evet cevabı aldım. Bazısı daha pahalısını içiyorlardı. Bir soru daha sordum. Mahallenizde veya çevrenizde hiç kimseye yardım ettiniz mi? Yardım edeniniz var mı? Yüzüme garip, garip baktılar. Nereden çıktı bu soru dercesine... Biz ekonomik sıkıntımızdan bahsediyoruz. Hoca bize başkasına yardımdan bahsediyor. İlave ettim. Her hafta sigaraya en az vereniniz yetmiş lira, diğerleri daha fazla... Acaba sizin günlük sigara paranıza ihtiyacı olan var mı diye düşündünüz mü? Sonra hafta yedi gün değil de sekiz gün olsaydı sekizinci gün de sigara alacak mıydınız? Evet dediler. O zaman ben haftayı sizin sekiz güne çıkarıyorum. Sekizinci günkü alacağınız sigaranın parasını haftada bir gün, birisine yardım için verin. Mahallenizdeki, çevrenizdeki yardım bekleyenleri soruşturun, bulun onlara yardım edin dedim. Derin bir sessizlik ve sükut ve şaşkınlık vardı ortamda... Aradan dört beş hafta geçmişti. Derse katılanlardan bir kişi söz aldı.  Hocam geçen haftadan beri çok mutluyum. Adeta uçuyorum. Hayrola dedim. Çok büyük bir iş başardım. Sonunda da hüngür hüngür ağladım. Çünkü geçen hafta, günlük sigara param kadar yardımda bulundum. Bunu iki haftadır yapıyorum. İki haftadır da yardım ettim diye ekonomik sıkıntıya düşmedim. Hiç bir şeyim de eksilmedi. Tam tersi çok mutluyum. Nasıl oldu diye sormama fırsat vermeden anlattı. Eşimden dul bir kadının evinin adresini öğrendim. Fırından da on liralık ekmek aldım. Çekine, çekine dul kadının evinin kapısını çaldım. Ekmekleri kapının önüne bırakarak adeta kaçtım. İki haftadır böyle yapıyorum. Bu hafta ekmeğin yanına biraz peynir alacağım ve kapının zilini çalıp kaçmayacağım. Selam vereceğim. Hatırını soracağım. Çocuklarını kucaklayacağım. O kadar mutluyum ki, eşim ve çocuklarım bey, baba sana neler oluyor. Piyango mu çıktı? Maaşın mı arttı? Ustabaşı mı oldun? Diye sorgu sual ettiler. Ben ise yaptıklarımı anlattım. Mutluluğum bundan dedim. Eşim, ben, çocuklarım sevinçten başladık ağlamaya... Hocam ben yeni doğmuş bir adam oldum. Bir işe yaradığımı anladım. Birisinin derdini sormayı ve yardım etmeyi öğrendim. Anlattığın dersleri pek fazla anlamıyordum. Ancak yardım etmeyi çok iyi anladım. Teşekkür ederim dedi. Onun bu anlatımından hepimiz etkilenmiştik. Hüzünlendik, mutlu olduk. Karışık duyguları beraber yaşadık. Hocam dedi “vermek para ve imkan işi değil, gönül işi” derlerdi de üzerinde pek fazla düşünmezdim, anlamazdım. Şimdi bunu çok iyi anladım. İki haftadır evimde hiçbir şey eksilmedi. Aksine sevinç ve mutluluk geldi. Evimizdeki gerginlik kayboldu. Hanımın ve çocukların şuyumuz eksik, buyumuz eksik istekleri azaldı. Küçük kızım beş lira getirdi. Baba teyzeye benim için de  ekmek alır mısın dedi. Bu arkadaş iş yerinde bir çığır açmaya vesile oldu. Bazı arkadaşları durumdan etkilenmişler ve onlar da kendi çaplarında yardımlara başlamışlardı. Bu küçük hikayeyi anlatmamın sebebi bizlerin imkanlarını bekleyenler var. Bu imkanlarla hayatlarını devam ettirecekler var. Bunları arayalım. Mutlu edelim. Kimsesiz olmadıklarını kardeşleri olduklarını hatırlasınlar. Hem kendinizin, hem de birkaçınızın bir araya gelerek mahallenizde sizi bekleyenleri hatırlamanızı ve onların hatırlanmasına yardımcı olmanızı istiyorum. Veren eller olabilmek dualarımla!
8 notes · View notes
nufusukac · 4 years ago
Text
Resim Yapmak İle İlgili Sözler
Resim yapmak ile ilgili sözler, ressam sözleri, resim sözleri, ressamlarla ilgili sözler, karakalem ile ilgili sözler, resimle ilgili aşk sözleri vb.. güzel sözler için aliskanlik.com
Resim Yapmak İle İlgili Sözler
Görüntü bir defa kadraja girdiyse eğer; o poz ya çekilecek ya çekilecek!
Hayat resmin ta kendisidir. Herkesin paletinde aynı renkler vardır: Zaman, beden, ruh, akıl, zekâ, yetenek. Kiminin renkleri soluk iken kiminin renkleri cıvıl cıvıldır. Bundan dolayı herkesin resmi de birbirinden başkadır.
Kameran kaç megapiksel olursa olsun; çektiğin her resimde görünecek yüzündeki o şerefsizlik ifadesi.
Gözün görmüyorsa vizör sana neylesin?
Başınıza kötü bir şey gelince üzülmeyin. Fırça darbeleri olmadan güzel bir resim ortaya çıkmaz.
değil de; fotoğraf çekerken çıkan o deklanşör sesi yok mu, çok havalı ya!
Birinden soğumak istiyorsanız e-okul fotoğrafına düzenli olarak bakın.
Rastgele çekildiğiniz bir fotoğraf nedense hazırlanarak çekildiğiniz bir fotoğraftan daha güzel çıkar. Tesadüfen tanıştığınız kişiler de böyledir.
Instagram'a koymak için resim çekerken arkada çıkan açık TV ve her tarafı bir yana kaymış bozuk koltuk örtüsü gibisin. Öyle sinir bozucu!
Herkes resme bakar, fakat az kişi onu 'inceler'.
Ortak resimlerinizin çok olması değil, ortak yönlerinizin çok olması önemlidir.
Çekilecek poz deklanşörde durmaz.
Resimlerde iyi çıkmıyorsan, objektife yeteri kadar yakın durmamışsın demektir.
İyi bir makinesi olan herkes iyi resim çekebilseydi iyi bir daktilosu olanlar da sürükleyici bir roman yazabilirlerdi.
Şimdi bakıyorsunuz; 10 yaşındaki veledin biri 'ben küçükken' diye resim paylaşıyor. Güler misin ağlar mısın?
Amatör insanlar resim çekerken ekipmana, usta insanlar ışığa, profesyonel insanlar zamana odaklanır.
Asıl mesele, kötü bir resimde bile güzel bir taraf görebilmektir. Hangi açıyla baktığınız mühim.
Güzel manzara gördünüz mü çekiverin resmini. Belki de hayatınızın en güzel hatırası işte o olacak.
kadar güzel bakıyorsun ki, hiçbir fotoğraf karesine sığamaz bu bakış.
Resimler yalan söylemeseler de yalancıların resim çekebildikleri bir gerçektir.
Resim çekmeye ihtiyacımız var. Çünkü her şey kelimelerle anlatılamıyor.
Göz görür, deklanşör övünür.
Ressam Sözleri
Kanon, Soni, Panosonic falan hayretmez sana; karakterinin kötülüğü dışına yansımış. Resimlerde güzel çıkmamanın nedeni bu.
Fotoğraf çekilecekmiş gibi yaşıyorum hep, 'çekiyorum, peyniiir' diyenlere istemeden, zorla gülümsemeye çalışarak.
Gözlerim resimlerinde, aklım sende, kalbim de. Ama sen bir başkasının yanındasın.
İyilik resmini çekmeden, Instagram'a atmadan yapılır.
Gülmemi yalnızca fotoğrafçı istiyordu; onun da niyeti paraymış.
Şimdi resmimi çekseler, gözlerim o resimde bulutlu çıkardı. Çünkü sen gittiğinden beri gülmüyor.
Bir zamanlar her şeyimken, şimdi tek bir şeyin kaldı: Çerçevelenmiş bir resmin.
En güzel resimleri yapsan ne olur; kimse onları görmüyorsa?
Fotoğraflara benziyor işte insanlar da. Siz onları büyüttükçe, onların ha bire kalitesi düşüyor.
İkinci poz, birinci poza nispet yapmak için gelir.
Fotoğraflar anıların somut hâlidir.
Ne yapacaksın işte, bir resim, her baktıkça içinizi yakmayı başaracak kadar güçlüdür.
Önce resmini hayal ediyorum, sonra da hayallerimi resmediyorum her gece.
Aşk resim çekmeye benzer. Doğru açıyı yakalamak önemlidir. Fakat aynı kare hiçbir zaman bir daha denk gelmez.
Çocukları anlayabilmenin en iyi yolu, yaptıkları resimlere bakmaktır.
Çekmeye niyetin yoksa 'ne yapayım açım dar' diye bahane uydurursun.
Çağımızın müzmin hastalığı: İnsanlar mutsuz, fotoğraflar mutlu.
Yalnızlar toplu resimleri bile vesikalık çektirir.
Vizörden bakanlar sadece gözler değildir.
Kameran varsa geçer hükmüm, kameran yoksa boynum büklüm.
Şarkılarımın kanatları kesik, karakalem resmin bile hiddetle bakıyor sanki bana.
Sen kör isen resim sergisinde canın sıkılır. Dünya da bir tabiat sergisidir. Güzellikleri göremeyenler suçu kendinde aramalı.
Karakalem İle İlgili Sözler
Sen resmi sadece boyarsın, ama o resmi ben yaparım. Aramızdaki fark bu.
Yıkık bir evin duvarlarına resim yapmaya çalışmak gibidir karşılıksız sevmek.
Hayat bir resim tablosudur. Fakat unutmayın; silginiz yoktur.
Şu sigaramın dumanına sığdın, evimin her köşesine ve kalbimin taa derinliklerine de fakat bir fotoğraf karesine sığamadın. Yoksun orada.
Tarih, fotoğraf ile zaptedilir.
Resimler görüneni yansıtır, görünmeyeni görünür kılar.
Albümlerinizi saklayın, el ayak çekildiğinde size onlar yoldaş olacak.
Ressamın paletinde iş yok; asıl iş onun gözündedir.
Ressamlar satabilecekleri şeyleri çizerler; sanatkârlar ise ne çizdilerse onu satarlar.
Resimlerin bazıları duvardaki delikleri kapatır, bazıları da yaşantımızdaki delikleri. Bazı resimler cüzdanımızı delerken bazıları da kalbimizi deler.
Resim çekmek de günlük tutmaktır aslında. Tek farkı bunu yazıyla değil görüntüyle yapmamızdır. Resimler dilsiz şiirlerdir.
Sen çirkinsen, fotoğraf filtreleri seni adam edemez. Kalbin kötüyse, insanların övgüleri seni değiştiremez.
Resimler, duyguların boya ile dışa vurulmasıdır.
Bulanık çıkan bir resim gibiyim şimdi; karmakarışık, yapayalnız.
Resim yapamıyorsanız bol bol fotoğraf çekerek alın hıncınızı.
Resim hissedilerek yapılır, fotoğraf hissetmeden de çekilir.
Resimler gözlere seslenir. Gözler ise ruhumuzun penceresidir.
Ressamlarla İlgili Sözler
Resim, görüntülerle icra edilen bir müziktir. Her kare bir notadır.
Şarjı biten bir fotoğraf makinesine benziyoruz, kimseyi çekecek hâlimiz yok.
Gözlerin diyorum, onların hakkını bence hiçbir resim veremez.
Boşluğun resmi yoktur, kokunun da, parmak izinin de. Sesin, aşkın, hüznün. O yüzden bu kadar yalnızız.
Her mevsim bir meslek sahibi olsaydı; bahar kesinlikle ressam olurdu.
Çocuk küçükken masal dinlemediyse, büyüdüğü zaman kedi resmini dahi cetvelle çizmeye kalkar.
Her an fotoğrafınız çekiliyor gibi gülümseyerek dolaşın.
Kimi sizi över, kimi söver. Şunu bilin ki, herkes kendi içindekini resmeder.
İnsan gözleriyle de yalan söyler, en çok da fotoğraf çekilirken.
İnsanın otobiyografisi onun fotoğraflarıdır.
Resim Sözleri
Resim sözleri ile –resim yapma yeteneğiniz olmasa bile- bu sanatın önemine dikkat çekebilir; sözlerinizle mutluluğu resmedebilirsiniz. Ressam sözleri ile kendinize Picasso süsü verebilir, Frida Kahlo havasında takılabilir, LEONARDO DA VINCI'yi taklit edebilirsiniz! ‘He canım he!’ dediğinizi duyar gibiyiz. Tabii ki bu, işin esprisidir. Sonuçta Mona Lisa’yı, Kaplumbağa Terbiyecisi’ni, İki Frida’yı, Guernica'yı hangimiz yapabiliriz? O işler Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okumaya benzemez! Ressamlarla ilgili sözler onların ne kadar büyük bir yeteneğe sahip olduklarını yansıtır. Tabii ki hiçbir anlam ifade etmeyen, insanın baktığı zaman bir şeye benzetebilmek için uzun uzun düşündüğü saçma resimlere de milyonlar bayan çoktur. Resmi resim yapan tuvaller, boyalar, fırçalar değil ressamların duyguları, düşünceleri ve hayalleridir. Her ressam, bunları resme aktarabildiği kadar beceriklidir. Bu arada resim yapmak ile ilgili sözler demişken; görme engelli olup da resim yapanları da hatırlamak gerekir. İnsanın ağzını açık bırakan bu insanların çalışmalarına hayran kalmamak mümkün değildir.
Fakat dijital çağda resimler artık bilgisayar üzerinden yapılır olmuştur. Paint ile başlayan bu macera level atlamış; şimdi Photoshop, İllustrator, After Effects, Corel Draw ve benzeri programlar ile yapılmayan şey kalmamıştır. Mutluluk, hüzün, sevgi, aşk; nice olaylar ve duygular bir kareye sığdırılmakta, fotoğraflar taptâze, capcanlı birer hatıra olarak albümlerde, telefon ve bilgisayarlarda yerini korumaktadır. Geçmişi o gün gibi yeniden yaşamamız fotoğraflar sayesinde mümkün olurken her bir fotoğraf da hafızamızdan birkaç MB çalmaktadır! Tamam; şimdi Tarkan gibi; ‘yak bütün fotoğrafları’ diye fotoğraf sözleri söylemeyeceğiz. Sonuçta o fotoğraflar bizim geçmişimizle olan bağlantımızdır. O bağlantıyı koparmamalıdır! Ancak fazla geliyorsa da teknolojinin güzelliklerinden faydalanmalı, fotoları bir yerlere yedeklemelidir.
Neyse; karakalem ile ilgili sözler dedik, konu nerelere geldi; bugünkü hayat dersimiz burada sonlanmaktadır. İşte, fotoğraflarınızın altına yazabileceğiniz, resimle ilgili aşk sözleri olarak paylaşabileceğiniz en güzel sözler yukarıdadır.
5 notes · View notes
sepya · 4 years ago
Text
çıkmaz bir sokak, ya da bir mezarlık, çaresizlikle dolu bir havuz , umutsuzluk denizi... neredeyim ben? içimdeki sızı boşluktan mı yoksa fazla doluluk mu bunun adı? hep korktuğum yerde miyim tam da şimdi. mutsuzluk ve mutluluk arasında bir yerlerde. tüm duygularım sanki daracığında. hep görebildiğim o tünelin sonundaki ışık nerede? kimse neden iyi gelmiyor artık bana. yalnızlığım bile acıtıyor canımı. hiçbir şehire, yere, eve, odaya neden ait hissedemiyorum. neler oldu küçük umutlarıma, sevinçlerime. kelimelerle bile neden aram bozuldu benim? ne yaptınız bana? ya da ben ne yaptım size? her karanlıkta kalışımda tutunduğum şeyleri nasıl alabildiniz benden. şimdi karanlığımdan başka bir şey göremiyorum, kayboluyorum.
içimde hep bir çığlık kime bahsetsem anlamayacak. kimse iyi etmeye yardım etmeye çalışmayacak. gücü yetmeyecek kimsenin. ailemin, arkadaşlarımın, doktorlar ve  içtiğim onlarca ilacın.
odam aydınlık duruyor. ben o aydınlığın üstüne çökmüş kara bir bulut gibi hissesiyorum. baktığım hiçbir şey güzel değil. yüzüm, saçlarım, ellerim. yediğim şeylerde lezzet yok sanki. kahve kokusu böyle miydi? acıyan yerlerimdeki iyileşme hissi ne saçma. kanayan yaralar, kapananları kıskandırmak için mi böyle güzel görünüyor?
gündüz ve geceyi ayıran şeyler neler? uyku ve uyanıklık arasında bir fark var mı? sorduğum ama cevabını aslında hiç merak etmediğim bu sorular hayatımı karartmaya yeter mi? ölümü bir çözüm gibi görmek değil de artık başka bir yol bulamamak çaresizliği mi getiriyor beni buraya. ölünce sevdiklerimi özleyecek miyim yine? kimi sevdiysem özlemek zorunda kaldım ben. beslediğim yavru kedim öldüğünde, lucky gittiğinde ve olanlar her bir takıntım. benim güzel takıntılarım kaybolduğunda her yok oluşta biraz daha mı eksildim ben... içimdeki doldurulmaz boşluk onların eseri mi? öfkeli miyim bütün bunlara? yoksa çoktan affettim mi? ya da affedilecek bir şey bile yok mu ortada?
boğularak ayrılmak fazla mı güzel bir veda, böyle acımasız ve sevgisiz bir dünyaya? ya da içimdeki ateşi ölüm sonsuzluğuna taşımamak için güzel bir seçenek mi suyun altında kalmak? terleyen avuçlarıma defalarca doldurup her defasında  _________ hatırlayıp vazgeçtiğim ilaçlar güzel bir yol değil mi? şifa versin diye reçete veren doktora saygısızlık mı? bilmiyorum bilemiyorum artık ne olacak.
her gün içtiğim ilaçları alınca nasıl biriyim güçlü mü güçsüz mü, sakin mi tedirgin mi, daha mı az düşünürüm?
iyi bakamadığim bir kaktüsün ahı mı var üzerimde? altında ezilip kaldığım hayal kırıklıklarım, anlatım bozukluğu yaptığım tüm yazılarım, kafamın içinde besteleyip durduğum sarkılarım, yazıp sildiğim şiirlerim, enkazlarım, yangınlarım, ve ölüm sesliği gibi karmaşık ve düşünceli beynim.. önemli miyim?  koca evrendeki ufacık bir nokta mı? günlük telaşlarda kaybolmuş bir insan mıyım? özgür müyüm? tutsak mı? gitsem geçer sandığım şeyler gittiğimde neden geçmedi? elimde gitmekten başka hiçbir şey kalmadı. bütün kartlarım açık oynadım. kayboldum, kayboluyorum, kaybolmak istemiyorum korkuyorum.
sessiz bir çığlık kopuyor duymuyor kimse. uyumadan karabasan etkileri yaşıyorum. derin bir sessizlik istiyorum ama sessizlikten korkuyorum. yalnız kalmak istiyorum ama yalnız kalmayı sevmiyorum. konuşmak gelir içimden, ama bilirim; artık susmam gerek..
bir deniz kıyısına gidip döksem her şeyi oraya. bir kağıda yazıp atsam tüm dertlerimi aksa gitse okyanuslara. kaybolsa koca denizlerde, rahatlar mıyım? zaten aslında rahat mıyım? rahatsam bu hissin adı ne? hangi duyguların karışımı bu?
bir kez ölmek değil mi insanın sonu hep. her gün öldüğümü hissetmek neyin bedeli? bedel ödeten bir güç var mı dünyada? yoksa sorulmaz mı kırık kalplerin hesabı...
"küçüğüm bu yol sana gidiyor..."
yazdığım şeyleri okutamadığım insanların şehrinde gece oluyor yine. isimler, insanlar, eşyalar... anlamla baktığim tek bir şey bile yok koca dünyada. denizi çok severdim onu bile göresim yok artık. annemin beni görünce gülen gözleri güç vermedi bana son görüşümde. her gün nefes aldıkça içimdeki boşluk daha da büyüyor.
gülüşlerimi sahici sanan insanlar beni hiç mi sevmedi? sevseydi tanırlardı, anlarlardı bu gülüşler gerçek değil.
ilacın içindeki kimyasallarada kafam takık. takıntılıyım biraz. unutturdukları şeyler oluyor. unutmayı sevmiyorum, unutmak zorunda bırakılmayı da. diplomasında tıp fakültesi yazan bir insanın verdiği ilaçların beynimi bu denli ele geçirmesine izim vermek istemiyorum. fayda beklemiyorum onlardan.
şarkı sözlerini ezberleyen beynimden hepsini silmek istiyorum. beynimin windows gibi çalışmasını isterdim klasörleri tek tuşla silmek mümkünse bu boktan hevesleri, hayalleri, kırılan her şeyi silmek istiyorum. mümkün olmayışı bu cümleyi yazmak için harcadığim enerjiye saygısızlık oluyor. bunu da biliyor sonra bir de bu paragrafı silmek istiyorum. ama silemiyorum. ben sanırım silgileri kalemler kadar sevemiyorum.
kelimelerin yan yana dizilişleri rahatlatıyordu beni yazmak yani. yazmak bile bir işe yaramıyor şimdi. yazmanın bir şeyi değiştirmediğini anladığimdan bu yana kaldırdım bütün defterlerimi. artık çok yakın değilim kelimelerle. beynimdekileri dökerken anlamları değişiyor kağıtta, ben yalnış anlaşilmaları sevmiyorum.
hikayenin asıl kızı benim ben mutlu olacağım gidince. mutlu olacağımı bilenlerde anlayacaklar.. ben bilirim. hiçbirine değil bu notlar yaşarken anlatamadıklarımı öldükten sonra anlamalarınında bir anlamı yok çünkü, intihar notları gereksizdir tam da bu yüzden...
nasıl bir şeyle karşılaşırım emin değilim. hiç seneryo kurmadım bununla ilgili kafamda. sanırım senaryo kurma takıntımıda giderken armağan bırakıyorum bu kirli dünyaya. ekosistemin döngüsünde böceklere yem olsun gitsin ellerim kemiklerim toprağa batsın artık kimseye değil. bu salak kız artık kimseyi üzmesin. kendini de..
yapabilseydim, başarabilseydim keşke. ama çok denedim, olmuyor ben yapamıyorum. diğerleri nasıl yaşayabiliyor? yeryüzünde nefes alıp veren milyarlarca insan nasıl boğulmuyor gokyüzünün mavisinden. evet mavi bir sevdiğim, bir nefret ettiğim. zaten hep böyledir renklerle aram. insanlarla da.. sevdiğim şeyler boyut değiştiri gider. içimde kalır nefreti. ama beni üzen her şeyi affettim sevgimi, dostluklarımı, düşmanlarımı, kaybettiklerimi, aslında hiç kazanamadıklarımı.
başladığım bu uzun ve cümleleri birbirinden bağımsız yazının sonuna gelirken sevdiğim sevmediğim her şey gözümün önüne geliyor. hangilerini sevip sevmediğimi ayırt edemiyorum. her şey çok hızlı soğuk bir sessizlik çöküyor odamın ortasına. ben sessizliği sevmiyorum..
vedaları hiç sevmem hoşçakalları da... keşke veda ederkende merhaba diyebilseydik. idam mahkumlarının son dilekleri yerine getirilirmiş ya benim de bu keşkem gerçek olsun hadi.
merhaba dünya!
hiç olmaktan, hiç olmamışlığa...
04.17
6 notes · View notes
acz1kul · 4 years ago
Text
AYASOFYA'DA İLK CUMA'DA FOS ÇIKMAYALIM :
İki arkadaş; İstanbul Beylikdüzü'nde oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. O gün oraya yaklaşılmaz. Tüm Türkiye'den binlerce bahtiyar Müslüman oraya doğru akacak. Trafik kilitlenecek. Yollar tıkanacak. Namaza yetişmek bile mümkün olmayacak. Çok erken gitsen nerede abdest alacaksın. WC ciddi problem. Benim zaten prostatım var. Ayrıca Corona virüs kapma ihtimali yüksek. Geri dönüş hakeza daha berbat olacak. Biz bu gitme işini erteleyelim. Biraz zaman geçsin, tenhalaşsın. Nasıl olsa İstanbul'dayız. Ayasofya da kaçmıyor ya! Bir vakit namazına veya bir cuma namazına rahat vakitte gideriz. sevapsa aynı sevap, görmekse zaten daha önce çok gördük. Hem o gün tam temmuz sıcağı. Güneş altında kalırsak, bir gölge altı bulamazsak kesin başımıza güneş geçer. Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
İki arkadaş; Ankara'da oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
Baba ve delikanlı oğlu; Konya'da oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
Şu ve bu; .... şurada, burada oturuyorlar. Ayasofya'nın açılma haberine çok seviniyorlar. İlk cuma namazını orada kılmaya karar veriyorlar. Vakit yaklaştıkça şeytan vesvese şiddetini artırıyor. ... Karar veriyorlar. Evet evet sonra gidelim.
24 TEMMUZ 2020 CUMA.
Cuma namazı vakti. Cami dolmuş. Zaten sosyal mesafe tedbirleri sebebiyle iki kişi arasında 1,5-2 metre var. Yarı yarıya boş sayılır. Dışarda biraz cemaat var.
Sultanahmet'e doğru 5-10 metre taşmış.
O sırada Fatih Sultan Hz., yanında Akşemseddin Hz... İstanbul'un fethindeki gibi beyaz atıyla yavaş yavaş, cemaati süze süze, neredeyse sanki saya saya geliyor. Heyhaat diyor. Ey Ayasofya diyor, seni kapatanlar, ezanını susturanlar demek haklıymışlar. Demek senin açık olmanla kapalı olman arasında ekser müslümanın nazarında bir fark yokmuş ki 86 seneden sonra lütfedip sana kavuşmaya, sana sarılmaya gelmediler. Aşkları yalanmış, hamiyetleri sahteymiş.
O sırada Üstad Bediüzzaman geliyor. Külliyatında yazdıkları geliyor aklına. Menderes'e :
"Üzerine büyük bir bela geliyor sadaka belayı def eder. Şahısların sadakası olduğu gibi devletlerin ve milletlerin de sadakası olur. Bu milletin sadakası Ayasofya'dır. Ayasofya'yı aç. Telafisi zor olan bu beladan kendini ve bu milleti kurtar"...
dediği aklına geliyor. En mutlu olması gereken günde "86 senedir hasret çekenler nerede, nerede benim talebelerim?" derken gözyaşlarını tutamıyor.
O sırada Necip Fazıl geliyor. Nerede konferanslarımda Ayasofya dediğimde heyecanlanan, beni alkışlayan gençler. Gençler neredesiniz ? derken gözyaşlarına boğuluyor. Ben duvarlara mı anlatmışım Ayasofya'yı....
O sırada Osman Yüksel Serdengeçti geliyor. Senelerce senin hasretinle yandığını söyleyenler neredeler diyor Ayasofya'ya bakıp. Ey Ayasofya! seni kapatanlara söylendiğim için, sadece senin açılman gerektiğini söylediğim için beni idamla yargıladılar. Şimdi beni yalnız bırakanlar, mazeret uydurup gelmeyenler, beni mahkum etmeye çalışanları tasdik ediyorlar.
O hakim sanki bana diyor: Ey Serdengeçti! sen Ayasofya için serden geçtin ama senin adamların rahatlarından vaz geçip gelemediler. Ben sana demedim mi vaz geç bu işten diye. Hamiyetinden, kahramanlığından dolayı hiç bir dinsize eyvallah etmeyen Serdengeçti adeta bitiyor o anda.
O sırada ... geliyor. Geliyor da geliyor... Ne kadar ehl i hamiyet kahraman varsa Ayasofya için kalbi ağlamış. Şimdi gözleri de ağlıyor. Mutluluk gözyaşlarının sel olacağı yerde hüzün ve sitem gözyaşları sel oluyor hepsinin.
O sırada Recep Tayyip Erdoğan geliyor. Önünde Cumhurbaşkanlığı forsu olan o koca araba, boş caddelerden rahatlıkla geçip Ayasofya önüne kadar geliyor. Arabadan inip güneş gözlüklerini çıkarıyor. Etrafa şöyle bir bakıyor. Fatih gibi adeta sayıyor cemaati. Kaba bir tahmin yapıyor. 2-3 bin kişi.
Çevreden bir kaç cılız ses duyuluyor. "Cumhurbaşkanım Allah razı olsun".. İşte sukut-u hayalden yıkılan bir Erdoğan. Derin bir iç çekiyor.
"Ben bu hamiyetsiz Müslümanlar için mi bu kadar eziyete, tazyike dayanmaya çalışıyorum. Bunlar için mi kendimi, ailemi, milletimi tehlikeye atıyorum. Bu, desteğe en fazla ihtiyacım olduğu anda beni terk edenlere mi hizmet etmeye uğraşıyorum. Bu kadar düşmanla uğraşırken bir de bunun sırası değilmiş demek ki. Bir hata etmişim ama dur bakalım. Dış tazyikler çok artarsa bir bahane bulup yine müzeye çeviririz."
Başı önde, derin bir üzüntü içinde kapıda kayboluyor.
O sırada bir mutlu adam geliyor. Yanında vükelası, yalakası, içki sofrasından arkadaşları... Sevinçten gözleri parlıyor. "ben zaten işte bunun için kapattım burayı. Buranın kıymetini bilmediler. Hâlâ da bilmiyorlar. Bilenler işte! bir avuç cahil cühela" şöyle bir üstten bakıyor. Pür tebessüm ayrılıyor.
O sırada bir mutlu adam geliyor. Papalık mührü ve asası elinde. "iki hafta önceki pazar ayininde Vatikan'da halka hitap ederken aklıma Ayasofya geldi de içim acımıştı. Meğer boşuna üzülmüşüm."
Yanındaki Ermeni ve Rum Patriklerine dönerek diyor; "bu kadar az cemaatle burası yine kapanır. Hiç tasalanmayın. Kapatacak bir hevesli daha buluruz. İlk kapandığında ne oldu ki? Kim önüne gelip protesto etti ki? İşte şimdi açtılar yine kimse yok. Yarın tekrar kapanır, yine bir şey olmaz. Bu Türklerden bir iş çıkmaz." Patriklerin de bir anda yüzlerinde güller açıyor.
O sırada ne kadar vatan haini, kefere, fecere, zaleme, süfeha varsa geliyor. Seccadeleri üzerinde, temmuz sıcağından uyuşmuş, bunalmış, üfleyip püfleyen, "bir an önce bitse şu eziyet de gitsek" diye lisan ı halleri söyleyen cemaate kibirle, tebessümle bakıp birer ikişer uzaklaşıyorlar.
Böyle bir manzaranın gerçekleşmesini istemiyorsan, 24 Temmuz Cuma günü Ayasofya'nın içini ve dışını 1 Milyon kişilik bir Cemaat ile doldurun.. !
12 notes · View notes
sivadikfanzin · 4 years ago
Text
Kaybeden 2
Tumblr media
İnsanlar sürekli sarhoş gezmenin zor olup olmadığını soruyorlardı. Kimse ayık gezmenin daha zor olduğunun farkında değildi. Oysa biz alkolle dünyaya karşı kutsal ittifak kurmuştuk. Onların değerlerinin yeri yoktu ittifakımızda. Bira şişesinin üzerine içmekten dişleri ��ürümüş adam resmi yerleştirebilir, bira alırken siyah poşette yağlı karaciğer verebilirlerdi. Ehemmiyeti yoktu, biçimci değildim, dostumu bırakmazdım, asla.
Kayalıklardan kalktım, elimdeki şişenin dibindeki son damlaları yudumladım ve şişeyi var gücümle denize fırlattım. Şansım varsa günün birinde cam parçaları soyu tükenmekte olan bir balinanın ciğerlerine saplanır, mavi deniz kızıla dönerdi. Çevreciler, evrenin mübarek koruyucuları, soytarılar!
Sahil boyunca yürümeye başladım. Az insan, çok yalnızlık, öylesi daha çekilebilirdi. Rüzgâr sertçe esmeye başlayınca paltoma sarındım. Dalga sesinden başka, aklımda sözcükler dolanıp duruyordu. Hayat, ben tutkuyla sevişmek isterken götünü dönmüş uyuyordu. Vasattım, sözcükler elimde sürünür, başladığım öyküler yarım kalırdı. Uzun zamandır bir yerde yayımlanmış yazım yoktu. Yıllarca karalamaya çalıştıklarım iflas bayrağını çekmiş, yüksek alkolden komaya girmişlerdi. Ben de boşvermiş, bir şişe kapıp yanlarına kıvrılıp ölümü beklemeye başlamıştım. Böyle iyiydik.
Sahilden doğruca eve ulaştım. Kapı kilidi uzun süredir kırıktı. Gıcırdayarak açıldı. Ev arkadaşımın sırıtan suratıyla karşılaştım. Dörtgöz. Ona böyle seslenirdim. Kendisi paleontolojistti, diğer deyişle neredeyse işsiz. Müzede az bir ücrete çalışıyordu. Aylar önce ev kirasını ödeyemediğimden sokak lambalarına, duvarlara yapıştırdığım sararmış, yırtılmış, çoktan unuttuğum ev arkadaşı aranıyor ilanıyla çıkagelmişti. Geldiğinde içerisi dumanaltıydı. Öksürük nöbetine tutulmuş, gözlükleri buğulanmıştı. Dumanın içinden sıyrılıp geldiğimde korkudan götü çıkmıştı. Kiranın yarısını ödeyecekti, elektrik, su onun üzerine olacaktı, her ay iki kasa bira almak zorundaydı; Carlsberg, tenekelerden. Çabuk kolay ikna olmuştu. Diğer odayı ona verdim. Sessiz, kendi halinde, garip adamdı. Sonra sapıtmaya başladı. Normal bir adam da beni bulmuyordu zaten. Anatomi araştırmaları için fakülteden ödünç aldığı iskeleti çıkıp getirip odanın ortasına koymuştu. “Bu Jack”, dedi kırk yıllık ahbabından söz eder gibi. Afallamıştım. Sırıtan iskelet, laubaliliğin sınırlarını zorluyordu. Nereye dönsem karanlık gözlerini üzerimde hissediyordum. Sonra başka başka parçalar da eve yerleşmeye başlamıştı. Sanki sadece kemikler değil de onların ağırlığını taşıyan ruhlar da eve doluşuyordu. On sekizinci yüzyılın gotik havası eve sinmiş, arkadaşımın açtığı Joseph Haydn, bira ve ot kokusuyla birleşmiş, garip hal almıştı. Bazen yanımda Goethe ot çekiyor gibi hissediyordum. Öyle an geldi ki bunun son gelmesi gerektiğini fark ettim. Rüyamda uyumaya çalıştığımı görüyordum, tiz, hırıltılı bir nefes vardı sanki ensemde. Sonra dibime sokulmuş bu her neyse ansızın taşaklarımı mengene gibi avcunun içine almış, hınç alıyor gibi sıkıyordu. Döndüğümde Jack’le karşılaştım; pis pis sırıtan yüzüyle.  Korkunç çığlıkla uyandım. Kontrol ettim, yerindeydiler, rahatladım; ama sinirim geçmemişti. Yataktan boxerla fırlayıp Jack’i kolundan tutup arkadaşımın odasına hışımla girdim. “Yarına kadar burada kalmış her kemiksi şeyi götüne sokacağım!” İskeleti ona doğru savurdum. Kapıyı sertçe kapattım. Akşamına eve geldiğimde evi tertemiz bulmuştum.
Kapıyı kapatıp çıktı. Ev boştu, bomboş. Eşyaların üzerinde o fırtınalı günlerin garip tortusu kalmıştı yalnızca. Parmaklarımın ucuyla onlara dokunarak odayı dolaştım. Her yere sinmiş hatıralar belleğimde canlanıyor, biraz hüzün biraz mutlulukla içime hücum ediyorlardı. Kendimi çalışma masasına attım. Tuşlara dokunurken bu sefer ne yapılmasını bilen bir maestro gibi ilk kelimeyi buldum. Sonra ilk cümle geldi. Cümleler birbirini kovalamaya başlamıştı. Yıllarca yerinde durmuş, paslanmaya ramak kalmış lokomotifin hareket edişi gibi, yavaş yavaş... Onlarla uzun sefere çıkmış atlılar gibiydik. Sanki yüzyıllardır bu savaşı bekliyormuşuz gibi hissediyorduk; sanki fethedilecek toprakların arzusu içinde kıvranan, yerinde duramayan kılıcını çekmiş şövalyeler... Hepsi gözlerime bakıyor, o gençlik dolu heyecanla emirlerimi bekliyorlardı. Durmuyorduk. Sevinç içinde kağıttan kağıda atlıyorduk. Parmaklarıma dolanan o eski zamanların gücünü hissediyordum. Sigaraların biri sönüp biri yanıyordu. Büyülü bir şelalenin altında bulmuştum kendimi. O sözcük yağmuruyla tüm çirkinliklerimden arınıyordum, geçmişimden arınıyordum, ihanetlerden arınıyordum. Saf çıplaklığım ve ben oturmuş birbirimizi anlıyorduk. Geri dönmüştüm… Sayfalarca yazıyı kenara kaldırmış, mutluluk ve huzurla kendimi koltuğa bırakmıştım ki Dörtgöz çıkageldi. Beni rahatsız etmekten imtina eden adımlarla kendi odasına doğru ilerliyordu. Bu zararsız çocuğa sert davrandığımı düşünüyor ve kötü hissediyordum son zamanlarda. Mahsun hali çok canımı sıkıyordu. Yazdığım yazının da mutluluğu içinde bir adım atmaya karar verdim ansızın. Seslendim ona. Korkuyla geri döndü. Bira içmeyi teklif ettim, gel otur dedim. Ne yapacağına karar veremedi, gülümsediğimi görünce yüzünü korkunç bir ifade bürüdü. Mal mal bakıp öylece durmaya devam edince bağırdım, o zaman gelip koltuğa kuruldu. Her ay getirdiği biralardan bir tane çıkarıp fırlattım. Elinde eğreti duran birayı gördükçe kahkaha atasım geliyordu. Hiç içtin mi, diye sordum. İçmemişti.
Birayı açıp sohbet etmeye başlamışken masadaki fanzinleri gördü. Uzanıp …Sıvadık Fanzin’i aldı. Rasgele çevirdiği sayfalardan Jon Snow’a benzeyen herifin yazısına denk geldi. “Bu kim?” “Aa… O mu? Aldemir… Tanrım! Adam tam bir umutsuz vaka… Şu sıralar iki sayıda bir yazıyor. Dört beş sayfayı işgal ediyor. Fanzin Apartmanı’ndaki son inceleme yazısını okumalısın, facia... Kaliteyi düşürüyor. Adamı ne diye orada tutuyorlar anlamıyorum. Efe’nin mantığına akıl sır ermiyor doğrusu. Herkes yazmamalı, anlıyorsun değil mi?” “Oo, peki. Evet, anladım.”
Masaya fanzini bırakınca konuşmaya devam ettik. Üçüncü birayı açmıştı. Ağzından kelimeler peltekçe çıkıyor, kekeliyor, hikâyeden hikâyeye atlıyordu. Uzunca süre ne dediğini anlamaya çalıştım. Canım sıkılmaya başlamıştı ki hikâyeyi bütünleştirebildim.
Anne babası otoriter, takıntılı insanlardı. Dörtgöz, küçükken sevgi alamamış ve onların kişilikleri altında ezilmişti. Küçük kız kardeşi, onun aksine daha fazla ilgi görmüş, yaptığı en ufak başarı takdir edilmişti. Dörtgöz ne yapsa kız kardeşinin üstesinden gelemiyordu. Araları bozulmaya başladığında tüm tepkileri üstüne çekmişti. Oysa onun bir şey yaptığı yoktu; ancak kız kardeşi yetinmiyor, Dörtgözün üzerine oynuyordu. Tabii, her seferinde nasıl oynanacağını öğrenememiş kardeşini yerden yere vuruyordu. Zamanla ailesi tarafından yokmuş gibi davranılmaya başlanmıştı ona karşı. Kendine güvenemeyen, başarısız, ezilmiş adamdan başka bir şey çıkması beklenemezdi böyle olunca. Üniversite zamanında sessizce, hayalet gibi bavullarını toplayıp çekip gitmişti evden. Üniversite yaşamı da dostlar edinememekle geçmişti. Mutluluk saçan, sağa sola heyecanla koşuşturan insanların arasında, aile yaşantısında olduğu gibi onları uzaktan seyrederek zaman öldürmüştü. Sonra, bir kızla tanışmıştı. “Gülümseyişi beni başka bir dünyanın varlığına inandırmıştı.” diyordu Dörtgöz onun için. Onun gibi silik karakteri vardı, ama anlaşmışlardı işte. Bu evrenden kaçıp kendi dünyalarını kurmaları için bir araya gelmiş gibiydiler sanki. Mutlulukları öylesine büyüktü ki üniversitede evlenmeye karar vermişlerdi. Başlangıçta her şey iyiymiş; sanki yaşanabilecek sonsuz yaşamların en güzeli. Sonra kavgalar, yetersizlikler, tartışmalar… Kız eve geç gelmeye başlamış. “Biliyordum,” diyordu dörtgöz, “bir gün hiç gelmeyecekti.” Öyle de olmuş. Günler sonra boşanma kâğıdı eve ulaşmış. Onu birkaç ay sonra kantinde başka biriyle görmüş. Geriye kala kala borçlar kalmış. Kendini derslere vermekte bulmuş çareyi, yarı zamanlı çalışmaya. Üniversite bitince beş parasızmış. Müze işini bulması çok zor olmuş. O yüzden benim yanıma taşınmaktan başka çaresi yokmuş. Hayatı burada düzene girmeye başlamışken kız kardeşinin ölüm haberini ona iletmişler. Ailesinin ona aldığı arabayla kaza yapmış. Aile yas içindeymiş. Onunla konuşmak istemişler. Bu, Dörtgöz’e ağır gelmiş. O zaman kendine iskeletleri incelemekle, kemiklerin yapısını anlamaya çalışarak çıkış yolu açabilmiş. Ev o yüzden öyle bir hal almış.
Hangimiz kaçmıyorduk ki? Ensemizde soluyan, bizi takip eden geçmiş, düşmemizi bekliyordu. Ondan uzaklaşmak için, yenilgilerden ve zayıflıklarımızdan, kimimiz içkiye veriyordu kendini, kimimiz sözcüklerin sonsuz dünyasına; kavramlara ve anlam çıkarılabilecek bir ritme. Kimimiz garsonluk yapıyor, tüm günlerini orada geçiriyordu; her şeyi unutmak, acıyı unutmak, başarısızlığını ve sevgisizliğini unutmak için. “Artık kalkmalıyım, yarın… İş.” Ayakta zor duruyordu. “Odaya kusarsan sıçarım ağzına, git lavaboda işini hallet.” Başını aşağı yukarı salladı. “Peki, peki.” İçeri yollandı. Çıktığında biraz daha iyi gibiydi. İçeri girecekken geri döndü: “Ne kadar aksi görünsen de sen iyi bir adamsın.”
Bir anda sinirlerim had safhaya çıkmış, kan beynime sıçramıştı. Ayağa kalkıp yarı boş tenekelerden birini ona doğru fırlattım. Teneke bira göğsüne çarpıp üzerine dökülüp ziyan oldu. Daha sonra bu dökülenler için hayıflanacaktım. “ Siktir oradan! Sen git içerde tavşanların kamışlarının boyutunu ölç!” Yüzünde sırıtış belirdi. Arsızlaşmıştı. Bu adama bu kadar içirmemeliydi. Kahkaha atıp kapıyı kapattı. Ben de sinirle yatağa uzandım. “İyi adammış! Göt!” Sinirim uzun süre geçmedi. Tüm olanları düşünüyordum ki bir yerden sonra uyku bastırdı. Tüm bu saçmalıkları, her şeyi siktir edip gözlerimi kapattım. Fena çocuk değildi şu Dörtgöz.
Muhammet Aldemir
...Sıvadık Fanzin Sayı 20
3 notes · View notes
sercecik · 4 years ago
Text
İş Bankası Yayınlarından alıntıladım. Bazı yerlerinde sıkıldım ama yine de 3 saatte bitti. Fena değil. İyi okumalar.
-
İstiyorum, sevgili dost, sana söz veriyorum, daha iyi olmak istiyorum, yazgının bize sunduğu bir parça kötülüğü, hep yaptığım gibi, artık geviş getirip durmak istemiyorum; geçmişi geçmişte bırakmak ve şimdinin tadını çıkarmak istiyorum. Elbette, haklısın, kuzum, - niçin böyle yaratıldıklarını Tanrı bilir - ama insanlar, düşlem güçlerini, umursamaz şimdilerine katlanmaktan çok, geçmiş kötülüklerin anılarını çağrıştırmak için böylesine zorlamasalardı, aralarındaki acılar daha ufak olurdu.
*
"Ve sevgili dostum, bu ufak işle ilgilenirken, dünyayı hile ve kötülükten çok, belki yanlış anlamaların karıştırdığını gördüm."
*
"Burada aslında keyfim pekâlâ yerinde, bu cennet köşede yalnızlık kalbime merhem ve bu gençlik mevsimi, sıkça ürperen yüreğimi bütün gürlüğüyle ısıtıyor.
Her ağaç, her çalı bir çiçek demeti ve insan, bu güzel kokular denizinde süzülmek ve bütün besinini oradan toplamak için, mayısböceği olmak istiyor. "
*
"İnsanların burada nasıl olduklarını sorarsan, yanıtım şu olur: her yerdeki gibi! Bu insansoyu denen, pek tekdüze bir şey. Pek çoğu, zamanın en büyük bölümünü sırf yaşamak için harcıyor ve kalan bir parçacık özgürlükten de öylesine korkuyor ki, ondan kurtulmak için elinden geleni yapıyor."
*
Kalbimin, kendi yetiştirdiği bir lahanayı ve yalnız onu değil, bütün iyi günleri, onu ektiği güzel sabahı, onu suladığı ve adım adım ilerleyen yetişmesine bakarak gönendiği sevecen akşamları masasına koyan ve bir an içinde bütün hepsinin tekrar tekrar tadına varan insanın basit, saf hazzını hissedebilmesi, ne iyi.
*
"İşte hiçbir şey canımı, insanların, özellikle de her türlü sevince en fazla açık olabilecekleri yaşamlarının baharındaki genç kişilerin, birbirlerine eziyet etmelerinden, üç günlük ömürlerinde birbirlerine surat edip, israflarının bir daha yerine konamayacağını iş işten geçtikten sonra fark etmelerinden daha fazla sıkmıyor.
*
Birbirimizi mutlu yapamamamız yetmiyor mu, bir de her kalbin arada bir kendi kendine verdiği keyfi de mi karşılıklı kaçırmamız gerek?
*
Birbirimizi mutlu yapamamamız yetmiyor mu, bir de her kalbin arada bir kendi kendine verdiği keyfi de mi karşılıklı kaçırmamız gerek?
Haydi bana, huysuzluğunu gizleyip, çevresindeki sevinci berbat etmeden, kendine saklayan bir kişiyi gösterin! Yoksa bu aslında kendi densizliğimiz üzerine iç sıkıntısı, her zaman aptalca bir kendini beğenmişliğin kışkırttığı kıskançlıkla iç içe olan, kendi kendimizden hoşnutsuzluk değil mi?
Kendimiz mutlu etmediğimiz mutlu insanları görmeye dayanamıyoruz.
*
Dünyada her şey bir rezilliğe çıkıyor ve kendi tutkusu, gereksinimi olmadan, başkaları istiyor diye, para ya da şan için çalışıp didinen bir insan budalanın tekidir.
*
Dünyada insana sevgiden daha gerekli bir şeyin olmadığı kesin.
*
İnsanın sonsuz mutluluğu olan şey, yine onun sefaletinin kaynağı olmak zorunda mıydı?
*
İkinci bölüm alıntıları:
*
Gerçi, azizim, insanın başkalarını kendisiyle ölçmesinin saçmalığını her gün daha fazla farkediyorum. Ama kendimle öyle çok uğraşıyorum ve bu kalp öyle fırtınalı ki - ah, bırakıyorum başkaları kendi yollarında gitsinler, yeter ki onlar da beni kendi yolumda rahat bıraksınlar.
*
Nasıl da değişik! Bir zamanlar mutlu bir bilmezlikle, heves ve özlem dolu göğsümü doldurup doyuracak, kalbim için bol bol besin ve zevk bulmayı umarak o meçhul dünyaya açılma tutkusu duyuyordum.
Şimdi o geniş dünyadan geri geliyorum - oh, dostum, nice kırık umutla, nice paramparça tasarımla!
*
Ayrıca zekâmı ve yeteneklerimi, -aslında tek
gururum-, her şeyin, bütün gücün, saadetin ve bütün felâketin tek kaynağı olan şu yüreğimden daha fazla takdir ediyor. Ah, benim bildiğimi herkes bilebilir - yüreğim yalnızca benim.
*
Evet, sadece bir yaya gezginim, yeryüzünde bir derviş! Ya siz, siz daha fazla bir şey misiniz?
*
Yok, iyidir! her şey iyi! - Ben - onun kocası! Ey, beni
yaratan Tanrım, bana bu mutluluğu gösterirsen, bütün hayatım sürekli bir dua olsun. Hak aramak istemiyorum ve beni bağışla bu gözyaşları yüzünden, beyhude
dileklerim yüzünden beni bağışla. - O, benim kadınım!
Güneşin altındaki en sevgili yaratığı kollarımda sarsaydım - Bütün vücudumu bir ürperti sarsıyor,
Wilhelm, Albert onun ince vücuduna dolanınca.
*
Yalnızca benim başıma gelmiyor bu. Bütün insanlar hayal kırıklığına uğrarlar, beklentileri aldatılır.
*
Ah, bu boşluk, burada göğsümde hissettiğim bu korkunç boşluk! - Sık sık düşünüyorum: onu bir defa olsun, yalnız bir defacık şu bağra basabilsen, bütün bu boşluk dolardı.
*
Göğsümü parçalamak, insanın birbiri için bu kadar az değeri olabildiği için, beynimi dağıtmak istiyorum sık sık. Ah, kendim getirmediğim aşkı, sevinç, sıcaklık ve hazzı, öbürü bana vermez ve mutluluk dolu bütün kalbimle karşımda soğuk ve mecalsiz duranı mutlandıramam.
*
O kadar çok şeye sahibim, ama ona karşı duygularım hepsini yutuyor; o kadar çok şeye sahibim, ama onsuz hepsi bir hiç.
*
Aşırılıklarımı kınadı! ah, öylesine incelikle! Bir bardak şarapla kendimi bilmeyip, bir sürahi içmeye kalkmak gibi aşırılıklarım.
*
Ulu Tanrım! akıllarını bulup, sonra onu tekrar yitirmeden mutlu olmamaları mı insanların kaderi!
*
Tumblr media
3 notes · View notes