#bunları ben de yapıyor olabilirdim
Explore tagged Tumblr posts
Text
Güncelleme yapmaya geldim biraz
#şu sıralar hayatta hiçbir şeyin öneminin olmadığını fark ettim#hayat bizi nereye sürüklerse oraya gidiyoruz#akışın içindeyken bunu fark edememek çok gereksiz#kendimi hazırlamadan başıma gelen şeylerden nefret ediyorum#ge��en sene mezuna kalma kararım gibi bu sene işten acele acele çıkmam gibi#kendimi eylülün sonunda çıkmaya hazırlamıştım apar topar bir şey oldu ve ben çıktım#gerçekten pişmanım#özlüyorum#bilmiyorum gerçekten bilmiyorum kendi işim değil çalışırken de çoğu zaman söylene söylene çalışıyordum ama yine de özlüyorum#9 buçuk oluyor saati fark edince markette şimdi hazırlık yapıyorlardır diyorum#sabah erken uyanınca şimdi ekmek düzüyorlardır diyorum#bunları ben de yapıyor olabilirdim#çalışıyor olsaydım yarın gececi olacaktım mesela Ahmet bey olmayacaktı Bilal beyin ve benim hatalarımı halletmekle geçecekti günümüz#gereksiz yani gerçekten gereksiz#bilmiyorum bundan önce okul başlasın istiyordum şimdi onu da istemiyorum#üstüne bir de pandemi olursa evde ne yaparım gerçekten bilmiyorum#keşke çıkmasaydım işten okulların açılacağı yok en azından bir şeyler netleşene kadar biraz daha çalışırdım#ben çok istedim ama bedenim dayanmadı bu maratona#böylesi hayırlıymış demek ki#neyse ki hayat yine de çok güzel#hayatımı güzelleştiren bi beyefendi var#bana aşık birine aşığım ve bu his karşılıklı olunca o kadar güzel bir hisse dönüşüyor ki#hani böyle alıp içime koysam da rahatlasam gibi gülmesine sesine kokusuna dayanamıyorum#şaka gibi ama birkaç ay sonra bi yılımız dolmuş olacak#böyle giderse seneye kaçırırım ben bu çocuğu...
12 notes
·
View notes
Text
ben kimim /okuma süresi yaklaşık 2 dakika
kimdir Adam_slx (soru işareti)
1973 yılının Aralık ayının 18'in de (babam 1 ay fazla çocuk parası alsın diye kimliğe kasım 3 olarak yazılan) çelikhan'da doğmuş, halihazırda bilgi işlem ve kaldırım taşları kalite kontrol işleriyle meşgul biri. maaşlı, ve makine öğrenen birisi
ismin kendisini lükse olan tutkumlulundan ürettim. SL'de olabilirdim, CLK'da olabilirdim, AMG'de. slx olmak biraz daha kolay geldi. SL lüks demek, slx de süper lüks. lüks olsaydım olsaydım cirmin kadar yer yakardım, süper lüks olunca faydam olabiliyor.
Buradaki yazıların içeriği bir otoriteden kaynaklanmıyor. Kitabi bir insanım ama akademisyen değilim. Bir zamanlar olmak istemiştim ama sonra bunun iyi bir fikir olmadığına kanaat ettim.
Borges, Kum Kitabı'nın başında yazdığı hikayeleri dostları için yazdığını söyler. Benim için de yazının temel gayesi budur. Konuşmayı sevmeyen bir insanın uzun soluklu, sakin konuşmaları.
Tanıdığım az sayıda kişi okur ve belki sever diye yazıyorum. Burada geçirdikleri üç dakikadan memnun olurlarsa ben de memnun oluyorum. O sebeple sen kimsin de bunları anlatıyorsun? anlamına gelebilecek sorulara basitçe hiçkimse diye cevap veriyorum.
Hiçkimse.
Bir sözü içeriğiyle değil, kimin söylediğiyle değerlendiren kimselerin burada bir şey bulacaklarını sanmam. Wittgenstein'ın Tractatus'un başında, bu kitapla zaten bu konularda düşünmüş olanlardan başka ilgilenecek kimse olduğunu sanmıyorum demesi gibi, ben de insan olmak istemeyenin (hayvan olun) derdine düşmüş olanlara yazıyorum. Gelecekten haber vermiyorum. Gizli bilgilerden haberim yok. Kimse beni dinleyip devrim yapmaya kalkmıyor. Benim de zaten böyle bir amacım yok. Özel bağlantılarım yok. Kahin veya lider değilim. Dünyayı kurtaracak veya insanları kurtuluşa erdirecek bilgim sınırlı. Tahminlerimin yarısı doğru, yarısı yanlış çıkıyor. Herkes kadar şaşkın ve herkes kadar biçareyim. Kendi merakımı celbeden sorular soruyor, onları düşünürken yazılar üretiyorum. Buradaki yazılardan maddi veya manevi ücret talebim yok. O sebeple hayatımın basit taraflarını da sadece gerçekten merak eden arkadaşlara anlatıyorum.
Soruyu tekrar sorabiliriz: Neler merakımı celbediyor ve bunlar beni kim yapıyor?
Bir canlının en temel meselesi hayatını nasıl yaşaması gerektiğine karar vermektir. Ben de bunu kendince araştıran bir canlıyım. Nasıl yaşamalıyım? Hayatımın sınırları nerededir? Ne kadar sorumluyum? Neyi değiştirebilirim? Nelere katlanmam gerekir.
Ve sonunda kendim için de aynı soru: Ben kimim?
Bir kere bu hayli soyut ve faydasız soruları düşünecek imkanı bulabilen biriyim. Bu imkanın da gerçekte ne olduğunu sorabilirim kendime. Hangi sebepler ve imkan sayesinde bu yazıları yazabildim?
Görüldüğü üzere sorular bitmez. Soruları tükenmeyen ve cevapların arasına her zaman ufak ayrıntılar sokabilecek biriyim. Bir yandan da anlamsız konularda fazla laf üretmeyi sevmeyen biriyim. O halde hangi konular laf yazı üretmeye değer ve hangi konular değmez? Neye değer veririm?
İnsan olmayana değer veririm. Onun düşüncelerine, nefesine, sağlığına, acizliğine. Merhameti hakeder, yazıktır. Bir uzay gemisinden atılmış kadar yalnızdır. Bu yalnızlığına aptallığı eşlik eder. Çoğu insanın hayatı bu iki sebeple hüsranla geçer.
Kendimi de yalnız ve aptal bir canlı olarak sever miyim? Çoğu zaman severim. Her zaman değil. Bu beni kim yapar? Sevdiğim zaman kim olurum, sevmediğim zaman kim?
Sürprizlerle değilse de çelişkilerle doluyum. Söylediklerimin arkasında her zaman duramam. Bazen söylediklerim de benden uzağa kaçar.
Yaşlı mıyım? Bazı zaman beş yaşında gibiyim. Bazı zaman altıyüzkırkyedi yıllık bir bebek ejderha. Çoğu zaman her insanın yaptığı kadar büyük rolü yaparım. Dünya birbirinin omzunda ağlayan büyüklere alışık değil. Ben de ağlamam kimseye, büyük olmayı biliyormuş gibi yaparım. Bu beni kim yapar?
Akıllı mıyım? İnsanların çoğunun anlamadığı bazı konuları anlarım. İnsanların çoğunun anladığı bazı konuları anlamam. Bu beni kim yapar?
Hasılı kendiyle yaşamaya alışmaya çalışan karmaşık ve çetrefil biriyim. Kim olduğumu söylemek o kadar kolay olsaydı bu yazılara gerek kalmazdı. Kim olduğum o sebeple bir soru olarak kalsın. Belki bir gün biri cevabını verir. Belki ben de o zaman duyabilirim.
4 notes
·
View notes
Text
Anlatı
Size bir şey anlatmama izin verin. Hayalleriniz nedir ne değildir bilemem ama ben bir çok hayalimin varlığını red etmekten unutmuş durumdayım, ve kendimi olması gerekenin kucağına çoktan attığım için, artık yapmam gerektiğine inandığımı kendime hayal olarak benimsemiş bir insanım.
8 aydır osakadayım, ve beni 6 aydır tanıyan, bu altı ayın yaklaşık 4 - 5 ayı bazen bir bazen iki haftada bir dışarı topluca bir kaç saatliğine sohbet etmek için arkadaş grubu ile çıktığım, envai çeşit milletten birinin üyesi olan bir arkadaşım, bir gün bana “sendeki en kuvvetli duygu red ediş, bunu tanıyorum çünkü ablam gibisin” demişti. Yani aslında açık bir insanımdır, beni tanımak için aynı dili aynı dini aynı kültürü paylaşmanız pek gerekmez.
Sosyal medyada nasıl bir insan görünümü çiziyorum bilmiyorum ancak kötü bir insan olduğuma da inanmıyorum. - Elbette herkes kötüdür de o anlamda demiyorum - Buna inanmamamın en büyük nedenlerinden biri de bu arkadaşlarımın benim birilerinin arkasından iş çevirecek bir insan olmadığımı, kötü niyetle bir işe kalkışmayacağımı, her zaman kendimden önce başkalarını düşündüğümü vurgulamalarıdır...
Oysa ki senpailerimin dediği üzere, kendime karşı çok acımasızımdır. Belki de insanlara yapamadığımı kendime yapıyorumdur.
Neyse olay bu değil.
Şimdi anlatacaklarımda tanımlayacağım durumlar içerisinde hiçbiri bir aşağılama içermiyor, ya da yukardan bakma, ya da kendime övgü içermiyor.
Tercihler var sadece. Kimbilir, bu da benim kendimi tatmin etme yöntemimdir.
ODTÜ mezunuyum ben, şimdiki adıyla biyolojik bilimler, benim dönemimdeki adı ile Biyoloji. - Bu açıklamayı yapmayı sevmiyorum ancak beni anlayabilmeniz için yapmak durumundayım. 2002 senesinde girdim ben odtüye, odtünün yuksek puan ve sıralama ile aldığı son seneler belki de. Bunu diyorum çünkü odtü biyolojiye tesadüfen girmiş bir insan değilim. Tıp olmuyor biyoloji yazayım diye de girmedim. Ha sonradan bir kaç sene saçmalamış olabilirim ama sanırım, okurken hayaller ve hayatın acı gerçekleri çakıştığında bir çoğumuzun lan ben ne yaptım?! gibi bir hezeyanı oluyordur diye düşünüyorum -
Anneme sorarsanız, ilkokul 1 de mi 3 te mi artık ne zamansa, büyüyünce ne olacaksın dediklerinde bilimadamı dermişim. Arkeolog olacaktım bir ara da onu hatırlıyorum. Sonra jeolojiye sardım, odtü sağolsun en azından ders almama izin verdi - Jeoloji okumaktan son anda vazgeçtiğimi buraya not düşeyim de bi -
her insan gibi ben de, tühleri sık söyleyen bir canlı-ydım. Tüh keşke şunu yapsaydım yazık oldu o kadar puana kelamı çok çıkmıştır ağzımdan mesela. Çünkü odtü biyoloji yerine yazabileceğim odtü de dahil olmak üzere envai çeşit bölüm ve okul vardı. Fakat işte, insan özünden kaçamıyor.
Biyolojiyi yeniden tutku ile ne zaman sevdim ben biliyor musunuz? Japonya’ya 2013 senesinde geldiğimde.
Çünkü gerçekten hayaller kurarak girdiğim bölümün burada toplumda gerçeklendiğini gördüm. Türkiye���deki gibi kimse “sana iş verirsem bok incelersin” diye bakmıyordu emeklerinize. Baya da el üstünde tutuluyordunuz. Sıkıntı el üstünde tutulmak değil ama “knowledge” ya da bilgiye verilen önemden mütevellit tatmin yaşamanız.
neyse, devam edeyim.
Bazen elime kahvemi alır bi müzik açar uzun uzun düşünürüm. 18 yaşımda odtüye girdiğimde hayalim dağlarda adım adım dolaşıp ekoloji çalışmak doğayı kurtarmak ve aileme borçlarımı ödemek falandı...
Sonra biraz daha büyüdüm ceo fln olurum heralde demeye başladım. tarzım değişti yaşama bakışım değişti, babama jip almanın hayalini kurdum - bunları da ancak 1 ay kadar önce arjantinli arkadaşımla kahve içerken konuştum ve sizden binlerce kilometre ötede katolik bir ailede büyümüş şımarık görünümlü bir insanın size belli konularda ne kadar benzeyebileceğini gördüğünüzde emin olun dünyada milyarlarca insan içinde sizin gibilerin de bolca var olabileceğini anlıyorsunuz. - anneme güzel bir ev alacaktım falan.
Sonra biraz daha büyüdüm, hayallerim ben büyüdükçe gerçekler altında ezilerek küçüldü.
rol yapamadığımı gördüm, nalına mıhına bir insan olamadığımı, üstelik o kasıntı ceo tavırları ile yaşayamayacağımı o kadar nitelikli ve yetenekli olmadığımı anladım - ya da içimdeki o bir senelik uyanmış kadın yerin, tekrar zeynebe bıraktı ne derseniz deyin.. Bu arada18yaşında envai çeşit gazete alıp sabah saat 7.30 da odtüye gidip kortlarda tost gazete çay yapıp ırakta olanlara ağlayan, ya da lisede faşizme karşı diye bağıran kadının yerini daha oturaklı biri aldı bilemeyeceğim.. Bu sefer kendi dertlerim hayallerim ve aileme vermek istediklerim ile, ülkeye vermek istediklerim kendi içimde çatışmaya başladı.
Odtüdesin tabi, ufak ufak iş miş muhabbetleri dönüyor. Ama kafa rahat, bulamayacak değiliz ya diye..
Bulduk da, bulunurdu da..
Kimi zaman biz bulduk bu ne ya diye gitmedik, kimi zaman yaşımız genç görüldü 22 yaşındaki insana bu iş verilmez ama ukalalığınızı sevdim yardımcım olur musunuz sizi yetiştireyim denildi, meh dedik vazgeçtik. Kimi zaman tam yolu çizdik amerikaya gidicek aşık olduğumuz adam dönüyor diye ailemize bile söylemeden kabul edildiğimiz üniversiteye gitmekten vazgeçip, bir ay sonra terk edildik.
:) Hayat süprizlerle dolu.
Neyse.
vel hasıl kelam,
benim de hayallerim vardı, ve bu hayallere giden bir çok kapı açıldı bana.
İsteyebilirdim sanki, cuma günü iş çıkışı sevgilimin/kocamın/arkadaşlarımın elinden tutup ağvada bir hafta sonu geçirmeyi, rakı masasında şarkı söylemeyi falan...
Tüm bu yaşayabileceklerim arasında gerçekten istediğim ve yaşadığım bir şey vardı.
İlkokul 5ten beri hayalim bir kitapçıda yarızamanlı çalışmaktı. Ama el bebek gülbebek büyütülen bir tek çocuk olarak bu hayali ailemle hep kurup gerçekleştirmedim tabi ki, derken bir arkadaşımla beraber editör olarak çalışmaya başladım, bir yandan da almanca mütercim tercümanlık okuyorum falan.
güzeldi keyifliydi..bir şeyler oldu yollar ayrıldı vs derken, bazı insanlarla ne olursa olsun kopamazsınız, buraya gelmeden önce japonyadan vazgeçebilse idim - aslında hayallerimden vazgeçebilse idim - ilkokulda 5 ten beri içinde olmak istediğim işe geri dönebilecektim - ve o da benim hayalimdi. Muhtemelen yine arkadaşımla karnımız ağrıyana kadar gülüyor olacaktık, ve cumaları mülkiyelilerde tatlı tatlı demleniyor olacaktık, muhtemelen kitabım falan basılıyor olacaktı, deli gibi okuyor huzurlu bir yaşam sürüyor olacaktım
Japonya da bok mu var demişti birileri...
Yok aslında. ne yalan söyleyim.
2013 te japonyada stajdan döndüğümde dediğim bir tek söz vardı “ben geri gidicem oraya” kimisi gülmüştü bıyık altından kimisi yüzüme kahkaha patlatmıştı bırak allah aşkına amerika fln tamam da japonya ne diye...
sonra 1 sene önce bu aralar bana kız gidicem dedi gidiyor abi yazmaya başladılar.
:) Geldim. Nefes almadan çalışarak geldim nefes almadan çalışıyorum.
Pişman değilim asla çünkü kendime hedef belirlediğim her şeye bir adım daha yaklaşabilmiş olmanın gazıyla mutluyum.
fakat belirtmekte yarar var
1. ben phd yapmayı iş bulamadığım vs için değil gerçekten kendimi bir yola adadığım için seçtim. odtü mezunu benim -eski halimi düşünürsek - kadar girişken bir insan için envai maaş aralığında envai çeşit iş vardı. bir işten red alıp siz bu pozisyona fazlasınız bahanesi ile yollandıktan sonra aynı insanlar arayıp bunun bahane olmadığını şöyle bir pozisyon olduğunu falan söylüyorlardı başvurmak istersem.
2. gördüm ki ailemle ilgili kurduğum tüm hayalleri gerçekleştirebilecek bir maaş aralığında çalışıp kendi vicdanımı tatmin edebilirdim.
3. şu anda 2. çocuğumu beklerken kızımla aynı tulumu giymiş, işten aramasınlar diye telefonumu kapatmış kızımla bahçede çapa yapıyor olabilirdim
4. en basiti, japonyada olmayıp, bir projeden para kazanıyor, annemin kucağında babamın kokusuyla kakara kikiri yapıp ailenin verdiği güvenle yumuş yumuş hissediyor olabilirdim
hepsi mükemmel şeyler, kendimde yapabilecek güveni bulamadığım şeyler. bunları yaptığımda ilerde mutsuz olursam korkusu ve güvensizliği ile cesaret edemeyip yapamadığım şeyler
aşağılamak için anlatmıyorum yani bunları
bakın kendimi aşağılıyorum burada
fakat bazen, tüm bunları yapmayı arzularken, kendiniz başkalarına karşı sorumlu hissetmeye başlıyorsunuz ve aslında bunları yaptığınızda bir yanınızın eksik kalacağını görüyorsunuz. ve o anda bir karar vermeniz gerekiyor - vefa mı eksik kalsın içimde diyorsunuz yoksa, hep yaşamak istediğim hayallerim mi : mesela kızım mı eksik kalsın içimde diyorsunuz, annemin kokusu babamın güven dolu kocaman elleri mi eksik kalsın diyorsunuz, göbeğimde mırıl mırıl uyuyan kedilerim mi eksik kalsın, yoksa arkadaşlarımın sarılması mı diyorsunuz
ve vefa o kadar güçlü bir duygu ki, bunların hepsinin önüne geçiveriyor.
allahın öpüp attığı bir ülkede, dilini bilmediğiniz bambaşka bir kültürde lömbedek kalıveriyorsunuz. üstelik hiç kardeşiniz falan olmamış, nasıl insan idare edilir ,nsan ailesi nasıl yaşar bir kez bile deneyimlelemişsiniz. istediğiniz kadar sevin japonyayı 1 hafta bilemediniz 2 hafta wow diyorsunuz, sonra o çarkın bir parçası olmaya başlıyorsunuz. ama o kadar kötü bir parçasınız ki,o kadar yontulmanız lazım ki.
her şeyi red etmeye başlıyorsunuz dişlilere kendinizi oturtabilmek için eciş bücüş bir şey olmaya çalışıyorsunuz garipleşiyorsunuz kendinizden uzaklaşıyorsunuz, bir yandan arkadaşlarınızla konuşurken bile özlemden canınız acıyor, o yüzden onlara da yazmayı bırakıyorsunuz.
bunlar keyifli şeyler değil.
herkes ay ne güzel sen kaçtın kendini kurtardın tabi diyor bir de hiç düşünmeden..
kaçmak bu değil.
onu bi bilin istedim. kurtuluş hele hiç değil.
ben buraya “ay lanet olsun böyle ülkeye de bıktım lan türkiyeden” diye gelmedim çünkü. evet bıktığım oldu yalan değil. gece dışarı çıktığımda dönerken tecavüz korkusundan, içkiliyim diye beni yargılayan insanlardan, mini şort giydim diye orospu görüldüğümü bilmekten falan bıktım o ayrı. ama ülkemden vazgeçmedim ki.
buraya uyumlanmaya kasana kadar orada zaten dişlinin parçasıydım mutlu mesut yaşar bilimse bilmimi yine eğri söbü yapardım. siz iyi çalışıyorsanız eğri söbü olmasına gerek de yok. ne değerli bilim insanları var türkiyede ne yoklulkta ne deli şeyler buluyor ve üretiyorlar... olu verirdim onlardan biri.
ama olsaydım, belki o bilime verilen değersizlikte, beni hedefime bu kadar yakınlaştıracak imkanlarım olmayacaktı.
Türkiye’nin adını, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına olan vefaborcumu ödemek için, bilim dünyasına yazdıran nice insandan biri olabilme şansım belki bu kadar olmayacaktı. Belki bombalanmaktan korkup yılacaktım bilmiyorum.
Sonuç itibariyle, hiçbir şey kolay değil
Ben kaçmadım
Ben hayatımı yaşamaya da gelmedim buraya
neyse ne diyeceğimi unuttum
2 notes
·
View notes
Text
Re-entry Shock-Ben nereye geldim?
Türkiye’de tatili iple çektiğim, hatta direk tatili iple çektiğim aylardan sonra buradaki bir haftamı tamamladım. Ama öngördüğümün yarısı kadar dahi mutlu değilim. İzmir’e her gelişimde yaşadığım hayal kırıklığı, her seferine katlanarak artıyor.
O özlediğim yemeklerin hiç birisi kalmamış, özlediğim tatlar yok olup gitmiş, insanlar mekanlar değişmiş. Yediğim hiç bir şeyin tadı yok. Annem en sevdiğim yemekleri yapıyor, midem yanıyor salçasından/yağından. Ağzıma yağ tadından başka hiç bir şey gelmiyor. Süt içiyorum suyla karışmış tereyağı gibi, midem kalkıyor. Tatlılar, dondurmalar yağlı şekerden ibaret gibi. Geleli meyve yiyerek hayatta kalıyorum.
Geleli yalnızca savaşıyorum. Trafikte hayatta kalmak için savaşıyorum, markette önüme 100 kişi kaynamadan alışveriş yapabilmek için savaşıyorum, sürekli birileri kazıklamasın diye her parayla işimde stres oluyorum. Nitekim bu olmasın diye uğraştığım şeylerin tümü oluyor. Fırsatını bulan anında hakkını yemeye çalışıyor ve bunu engellemek için her an tetikte olmak beni inanılmaz yoruyor.
Hak yemeyi geçtim, içecek su bulmak bile bir mücadele. Damacanayla su alıyoruz. Su bitiyor, damacanayı verip yenisini alıyoruz. Alt tarafı su ya. İçilebilecek temiz su. Duş alacak oluyorum, bu hafta iki kere su kesildi. İki kere sıcak su olmadığı için soğuk suyla yıkandım. Yahu temiz su bulmak bile bu sıcak yaz gününde ayrı bir mücadele.
Her şey pahalı ve aşırı kalitesiz. Herkes mutsuz ve yalnızca çakallık peşinde. İnsanların mutsuzluğu beni de mutsuz ediyor. Özlediğim hayatın distopik bir versiyonuna düşmüş gibiyim. Her seferinde buraya bir daha gelmeye yönelik duyduğum istek azalarak bitiyor sanırım. Buraya aşinalığın ve alışılmışlığın vereceği rahatlığı bekleyerek geliyorum ama karşılaştığım koskoca bir hayal kırıklığı.
Bazen acaba Türkiye’den taşınarak hata mı ettim diye düşünüyordum ama görünüşe göre buralar benden geçeli uzun zaman olmuş. Belki hiç dışarıyı görmeyen bir insan olsam kaynayan kurbağa misali bunları böylesine garipsemezdim ve belki halimden memnun bile olabilirdim ama artık benim için çok geç. Artık benim bir yerim olduğunu sanmıyorum burada.
İnsan kendi ülkesine bu kadar yabancılaşmamalı. Yazık, çok yazık...
0 notes