#borç borçlu köle
Explore tagged Tumblr posts
Text
Faizsiz Ekonomi Ve Güçlü Türkiye
EKONOMİDE KALICI ÇÖZÜM “ASRIN AHİLİĞİ” EN TEMEL SORUNUMUZ FAİZ Türkiye ekonomide cari açık veren ve yılda 100 milyar dolardan fazla faiz ve borç ödeyen bir ülke. Devlet, Özel Sektör ve Bireysel olarak herkes kredi ve kredi kartlarına gırtlağına kadar borçlu. Küresel faiz lobisine bağımlı bir halde, modern köle olarak çalışıyoruz. Öncelikle bu kronik sorunu kalıcı çözmeliyiz. Bu köklü sorun…
View On WordPress
0 notes
Quote
Borç, köle olmanın başlangıcıdır.
Victor Hugo
0 notes
Text
🔖 Kamufle Edilmiş Kölelik
Kölelik bir kişi veya kurumun diğer kişi veya kişiler üzerinde sahiplik hakkı veren bir mülkiyet diye tarif edilir.
Köle, bütünüyle bir başkasının malı olarak bir eşya gibi alınıp satılan kişilere denir.
Tarihte temel hak ve hürriyetleri satın alınan insanlar alınıp satılarak insan ticaretine konu olurdu.
Kölelik her çağda şekil değiştirmiş ve insanlık tarihi boyunca hiç bitmemiştir.
Bugünde kölelik devam etmektedir.
Bugün kölelik yoktur diyenleri de yazının ileri ki bölümlerinde yazacaklarımla eminim ikna edeceğim.
Köle ticareti ilk çağla başlayıp 19. Yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.
Köleliğin çıkış noktası mülkiyettir.
Her insan dünyaya maddi hiçbir varlığa sahip olmadan doğar.
Hayatını çalışarak kazanması gerektiği halde mülk sahipleri doyumsuz olduğu için ve daha fazlasını istedikleri için insanları boğaz tokluğuna çalıştırırlar.
Ayrıca mülk miras yoluyla sonraki kuşaklara zenginlik ikram ettiği için hayatını boğaz tokluğuna kazanan insanların çocuklarını ise aynı önceki kuşaklar gibi kölelik dayatılır.
Tarih bize köleliğin şu sebeplerle gerçekleştiğini belgelemektedir.
Savaşlar
Savaşın her zaman sebebi ganimet ele geçirmek olmuştur. İlk savaşında amacı buydu, bugün yaşadığımız her savaşında amacı budur.
Suç İşlemek
Büyük suç işleyenlere ceza verme yöntemini hukukun kurallarını belirleyen gücü ele geçiren egemenler köleleştirmek olarak belirlemişler.
Borçlu Olmak
Borçlu her insan, her kurum ve her devlet için alacaklıya karşı boynu eğiktir. Borç alan emirde alır. Emir alan köleliği de kabul etmek zorunda kalır. Borç verenin amacı budur. Hem borç verebileceği birilerini ister hem de sürekli borçlandırarak köleleştirmek ister.
Victor Hugo’nun dediği gibi ‘Borç köle olmanın başlangıcıdır.’
Fakirleşme
Borçlu insanların zenginleşmesi mümkün değildir. Borçlanmakta kural şudur; borç aldığın parayla üretim yaparak hem borç tutarını, hem maliyetini hem de artı bir kazanç sağlayacaksa olmalıdır.
Fakirleşmenin sebebi adil gelir dağılımı olmaması ve borçlanmaya ittiği için fakirleşmeyi üretir. Tarihte zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için insanlar kendilerini satmak zorunda kalarak gönüllü köle olmaktaydılar.
Bugün dünden tek farkı sadece akşamları işten kendi evine gidebilmesidir. Çoğu aile çocuklarına bakamadıkları için köle olarak satmak zorunda kalırlardı. Bugünde hayatını kazanmaları için başka ülkelere, yabancı şirketlere çocuklarını gönderenlerin bir farkı yoktur. Bugün kölelik sadece kılık değiştirmiştir.
Köle Asıllı Olmak
Dünyaya kimse köle olmak için gelmez. Köle olmak zorunda kalmak da köle asıllı olmak anlamına gelmemesi gerekirken ne yazık ki dünyanın böyle bir gerçeği var. Kölelerin çocuklarına da aynı muamele yapılmıştır.
Vergi Ödeyememek
Bazı ülkelerde vergi borcunu ödeyemeyenlere bunun karşılığında çocuklarını köle olarak vermeyi kabul etmek zorunda kalırlardı.
Ağır İş Kollarında İnsan Emeğine Olan İhtiyaç
Teknoloji destekli makineleşme ile sanayinin gelişmesi ağır iş kollarında çalıştırmak için köleleştirmek ve köleleri zorla çalıştırmak insanlığın utanç verici geçmişidir.
Kölelik Yahudilerde, Yunanlılarda, Araplarda ve Romalılar da çok yaygın yaşanmıştır. Yunanlılar bir medeniyet ülkesi olarak anılmasına rağmen Mısır, Asya, Suriye ve Trakya gibi yerlerden köle satın alır, ağır işlerde çalıştırırdı. Hatta ihtiyacı karşılamak için kendi ülkesinden insanları bile köleleştirdikleri bilinmektedir.
Romalılarda her Romalıya üç köle düşüyordu. Esir pazarları kurulur, köle olacaklar oradan satın alınırdı.
Köle ticareti Amerika’nın keşfi sonrası Avrupa da yaygınlaşmıştır. Siyahi köle ticareti olarak bilinir. Sömürge edilen toprakları işlemek, madenleri çıkarmak ve ağır iş gücüne duyulan ihtiyaç köle tacirlerinin Afrika’ya yönelmelerine sebep olmuştur. Milyonlarca Afrikalı Amerika’ya götürülerek satılmıştır.
Dünyada köle ticaretini ilk 1792 yılında Danimarka yasaklamıştır. 1807 yılında İngiltere Danimarka’yı takip etmiş ülkemizde ancak Tanzimat’tan sonra yasaklanmıştır. Birleşmiş milletlerin 1956 yılında köleliğin ve köle ticareti yapan kurumları ile uygulamalarının kaldırılması sözleşmesi ile yasaklanmıştır.
Kölelik bununla dünyada son bulmuş mudur?
Kocaman bir HAYIR diyerek bugün ki kamufle edilmiş köleliğe değinmek istiyorum.
Tarih boyunca nasıl çeşitli sebeplerle insanlar köleleştirildilerse bugünde bunun yollarını bulanlar o kılıfın içinde örtülü bir şekilde köleliği sürdürmektedirler.
En bariz köleliğe ve insan ticaretine örnek; spor kulüplerinin sporcularını kulübün malı olarak transfer ücreti adı altında satın almaları ve başka kulüplere ihtiyaç halinde satmaları insan ticaretidir. İşin en tuhaf yanı bu ticarete konu sporcuların bu konuda haber yapılmalarına ve fiyatlarının ne kadar kabarık olmasından da o kadar memnun olmalarıdır. Günümüz insanının satılmaktan hoşnut olması utançtır. Diğer insanlarında bu tür alım satımlara konu insanlara özenmiş olmaları ayrı bir vahşettir. Bu maliyeti de taraftarlara yıkmanın yolunu yayın hakları satılarak ödettirilmektedir. Oysa futbol borsada değil arsada oynanmalı herkes seyredebilmelidir.
Günümüz insanı çok kalabalık olmasına rağmen o kadar yalnız ve kopuk ki birleşerek bir Spartaküs çıkarmak becerisinden de yoksundur.
Dünyanın her bir yanında bugün de kölelik devam etmektedir. Bu istismar kölelik olarak tarif edilmese bile koşullar kölelikten farkı olmadığını göstermeye fazlasıyla yetmektedir.
Asgari ücretle işçi çalıştırmak da kölelik değil midir?
Asgari ücret açıklamak ve buna izin vermek en büyük kölelik sistemi ve bunu devletin kanunla koruma altına almasıdır.
İnsanların ucuz fiyata çalıştırılması, istediği zaman işten çıkarılması işverenleri korumak adına yasalar önünde de hakkını alamaması köleliktir ve köle edenleri desteklemektir.
Çocuk yaşta kızların baba ve anne kararıyla evlendirilmeleri de ayrı bir kölelik türüdür.
Adaletsizliğin hüküm sürdüğü her toplumda kölelik bitmez.
Dünyada üretilen servetin % 85’ine % 10’unun hakim olduğu geriye kalan % 15’i % 90’ın paylaştığı bir düzen zaten sömürge ve kölelik sistemidir. Bunun adını ne koyarsanız koyun sonuç değişmez.
Seks kölesi yapmak adına kadın ticareti ve etini satarak hayatını kazanmak zorunda kalan kadınların gönüllü bu işi yapmaları da köleliğin bir başka devam ettiğini gösteren örneğidir.
İnsan kaçakçılığı ticareti de köleliktir.
Bir çıkış arayan ve umut adına kandırılan insanlar üzerinden ahlaksız ticaret yapılmaktadır.
Köleliğinde dünyada bir ekonomisi var. 1800’li yıllarda bir kölenin fiyatı 40 bin dolar iken, bugün bir kölenin fiyatı 100 dolar civarında olur toplamda 35 milyar dolarlık bir endüstriye dönüşmüştür.
Çocuk işçi çalıştırmak da köleliktir.
Okuması, oynaması ve kendisini geliştirmesi gereken bir çağda çalışmak zorunda kalan çocuklar aslında köle edilmiş çocuklardır.
Köle sayısı bugün 27 milyona yaklaşmış olup aynı zamanda sayısı arttıkça fiyatı da düşmektedir.
Fiyatı artmış olması iyi bir şey anlamında söylemediğim gibi hem köle olup hem de ucuza satılmaları ayrı bir yaradır.
Marka diye övünen çoğu kurum günümüzde insanları hem ucuza hem de fazla çalıştırarak yoksulluk düzeyinde gelirlere mahkum ederek insanları köleleştirmeye devam etmektedir.
Bir kişiye yetmeyecek kadar ücretin karşılığında üç ya da beş kişilik iş yaptırmaktadırlar.
Sözde sosyal olduğunu söyleyen devletler bunlara göz yumarak kime hizmet ettiklerini göstermektedirler.
Eğitimsiz, cahil ve korkak insanlardan oluşan toplumlar, her zaman başkalarının kölesi olmaktan kurtulamamışlardır.
Günümüz ekonomik sisteminin en iğrenç yönü eskiden insanlar zorla köle olurken, şimdi ki insanların köle olmak adına gönüllü olmaları ve yarış içinde olmalarıdır.
Kendisini kendisi için çare görmeyen ve çareyi başkalarından bekleyen her insan kendi zihniyetine bir köledir.
Yaratan her insanı özgür yaratmışsa ve doğal kaynaklar da herkesin eşit hakkı varsa o zaman hiçbir kimse doğal kaynaklardan para kazanma ve diğer insanları hem kaynakları hem de bu kaynakların tüm sahiplerini sömürme hakkı yoktur.
İnsanlığın sorunu geçmişte de, bugün de budur, bu durum değişmediği halde gelecekte de üreteceği yeni yöntemlerle sömürü ve kölelik devam edecektir.
Toplumlarda sınıf üretmek ve toplumu sınıflara bölmek sömürgeyi kurumlaştırarak hiyerarşik bir yapı kurmaktır.
Toplumu oluşturan insanların çoğunun hayatta neler döndüğü konusunda bir fikir sahibi olmamakla birlikte haberi olmadığından bile haberi olmayan insanlar yüzünden kölelik yaşam bulabilmektedir.
Toplumların posası yanlışın peşine düşen yığınlardır.
Dünyadaki en büyük yanlış üretim bilinçli muhtaçlık üretmek ve üretilen bu muhtaçlığı kölelikle sömürmektir.
Eskiden köle pazarları kurulurdu, şimdiki düzende yeni köle edileceklere pazarlar kurulmaktadır.
Sömürge kapımıza kadar dayanmıştı şimdi teknoloji terörü ile cebimize ve evlerimize kadar girmiş durumda.
Bu bilinçli ve bağımlı köleliliğin çaresi bilinçli insan sayısını çoğaltmak ve birleşerek direnmektir.
Üretim tekelleştiği için üretilen her ürünün satılması ve sermaye çoklama yoluyla gücü elinde tutmak isteyen sömürgeciler tüketim için her türlü kolaylığı ve hizmeti sunmuş olmaları ayrı bir tuzaktır. Örneğin alış veriş merkezlerinde ödeme anında paran yoksa bile bu küresel tekellerin finans sistemi devreye anında girerek borçlandırabilmektedir.
Üretim ve tüketim küresel tekellerin insafına bırakılırsa sömürü ve kölelik son bulmaz.
Kendimiz üretip, ihtiyacımız kadarını tüketip artanı ihraç etmeden bu sömürüden ve bağımlı kölelikten kurtulmak mümkün değildir.
[] Önder Karaçay []
1 note
·
View note
Text
ROMA HUKUKUNDA SÖZLÜ AKİTLER
sözleşmenin kurulması için sadece rızaların uyuşması yeterli değildir; belli sözlerin söylenmesi gerekir.
not:benzer bir durumgünümüzde evlenmede görülür. nikah kıyılırken (evlenme akdi ifa edilirken) sorulan soruya mutlak cevap verilmelidir.
vekalet aracılığıyla yapılmayan tek akit, evlenme aktidir.
=>stipulatio
=>spansio
sözlü bir akit türü olan stipulatio, alacaklı tarafın akdin muhtevasını kapsayacak bir soru ve borlu da akdin muhtevasını yerine getiren ceğine dair derhal, kayıtsız ve şartsız olarakverdiği cevapla meydana gelecektir.
mücerret (soyut) stipulatio:sebebe bağlı olmayan stipulatio
ör:bana 100 tl verir misin?
müşahhas (somut ) stipulatio
ör:bana hibe olarak 100 tl verir misin?
vaat edilen şey belli bir sebep gerektiriyorsa, sebep gerçekleşmediği takdirde tasarruf işlemi dayanaktan yoksun kalacağı için geçersiz olur.
kanunumuz borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç işlemi hüküm ve sonuç doğuracağını belirtmiştir.
bizim hukukumuzda borcun sebebi olmasa bile borç ilişkisi gçerlidir.
diğer sözlü akitler
=>evlenecek olan erkeğe karşı ya bizzat kadın veya onun aile reisi veyahut da onun bir borçlusu tarafından sözlü şekilde yapılan cihaz vaadi(çeyizakdi de diyebiliriz)
=>azad edilmeden önce efendisine bazı hizmetler ifa edeceğini veya hediyeler vereceğinivaadedtimiş olan köle azad edildikten sonra bu taahüdünü bir yeminle tekrarlardı buna azatlı yemin vaadide denirdi.
müteselsil(zincirleme)borçlar
bazen bir borç ilişkisinin tarafları , alacaklı veya borçlu taraf birden fazla kişiden oluşabilir.
bu durumda 3 olasılık vardır:
a)alacaklılardan her biri borçludan borcun tamamını isteme hakkına sahiptir ve birinin alacağını alması diğerlerinin haklarını ortadan kaldırmaz. roma da haksız fiilden doğan para cezalarını buna örnek olarak verebiliriz.
ör:bir kaç kişi birlikte bir hırsızlık yapmışlarsa , hırsızlıktan doğan ceza davası bunlardan her birine karşı ayrı ayrı açılır ve ceza borcu her suçluya ayrı ayrı ödetilir.
b)alacaklılardan her biri edeimden kendi payına düşeni isteyebilir ; bir kaç borçlu vars, vborçlulardan herbiri borcun kendi payına düşen kısmından sorumlu olur. burada kısmi borçtan söz edeilir.
c)bir kaç alacaklı ve birkaç borçlu varsa arasında teselsül durumu (yani alacaklılar arasında zincirleme alacaklılıılık veya borçlular arasında zincirleme sorumluluk) söz konusu olursa bu durumda mütteselsil borçtan bahsedlebilir.
müteselsil borç halinde ortada tek bir amaç bir tek edim vardır alacaklılardan her biri borcun tamamını isteme hakkına sahiptir ,borçlulardan her biri borcun tamamından sorumludur. ancak bu borç bir tek defa ödenir. borçlulardan tüm borcu ödeyen kişi bu ödeme ile sükut ettiğinden diğer borçlular borcundan kurtulurlar. alacaklılardan her birine ödeme yapılmışsa, diğer alacaklıların alacak hakkı ortadan kalkmış olduğundan , onlarda borçludan artık bir şey isteyemezler.
haksız fiili işleyenler birkaç kişi ise, onlar arasında ödenecek tazminat bakımından bir müteselsil borçluluk (zincirleme borçluluk) durumu meydana gelir, zarar gören ,tazminatı bunlardan herhangi birinden isteyebilir; fakat bunu ödemiş olan sonradan diğerlerine hisseleri oranında rücu edebilir.
=>borçlular arasında teselsül halinde alacaklı, borçluların her birinden borcun tamamının isteyebilir, fakat birinden alacağını elde etmişse ötekilerden artık bir şey talep edemez. eğer borçlulardan biri borcu ifa ederse diğerleri borçtan kurtulurlar.
=>alacaklılar arasında teselsül halinde, alacaklılardan her biri borçludan borcun tamamını isteyebilir, fakat borçlu alacaklılardan birine borcunu ödemiş ise , borcundan kurtulur ve diğer alacaklılar bir şey isteyemez.
feri��i borçlar ve kefalet
kefalet ile rehinin her ikisi de teminat için yapılan hukuki işlemlerdir. malla verilen, ayni teminat rehindir. kefalette ise kefil dediğimiz bir kişi borçlu borcunu ödemediği takdirde borcu ödeyeceğine dair söz verir.
asıl borçlu borcunu öderse kefilin borcu kendiliğinden sona erer, ortadan kaldırmasına ilişkin ayrıca bir işlem yapmasına gerek yoktur. kural olarak kefilin borcu fer’i (ikincil/yan) borçtur. ancak zincirleme borç ilişkisi varsa alacaklı ister esas borçluya ister kefile gider (bu durumda kefilin borcu birincil borç olur) borcu kefil öderse, esas borçludan alacağını talep edebilir. müteselsil borçta alacaklı kendini sağlama almış olur. birden fazla kefil varsa alacaklı istediği kefile başvurabilir.
kefilin borcu fer’i borç olduğu için varlığı ve kapsamı esas borca tabidir ve esas borçlunun borcunu aşamaz. eğer esas borçlu herhangi bir sebeple borcundan kurtlulursa, fer’i borçlu olan kefil de borcundan kurtulur. kefil, asıl borçludan daha geniş çerçevede sorumlu tutulamaz.
0 notes
Text
Borcu Olup Ödeyemeyenler İçin Borç Ödetme Duaları
Hz. Aişe (Radıyallahü Anh) diyor ki: -”Babam Ebu Bekir (Radıyallahü Anh) yanıma geldi: Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in bana öğrettiği duayı işittin mi?” buyurdu. “O dua da neymiş” dedim. Hz. Abu Bekir (Radıyallahu Anh) şöyle demiş: -”Bunu Hz. İsa ( aleyhisselam) arkadaşlarına öğretirmiş. Birinizin üzerinde dağ kadar borç olsa, bu duayla Allah’u Teala’ya dua etse, mutlaka Allah’u Teala ona ödetir.“ Hz. İsa (Aleyhisselam)'ın borç ödetme duası Hz. İsa (Aleyhisselam)’ın borç ödetme duası Duanın Arapça Okunuşu: “Allahümme fâricel hemmi. Kâşifel ğammi. Mücîbe da’vetil mudtarrîne. Rahmâned dünya vel âhirati ve rahîmehümâ. Ente terhamünî ferhamnî rahmeten tüğnînî bihâ an rahmeti men sivâke.” Duanın Türkçe Anlamı: “Ey sıkıntıyı def eden, darda kalanların duasını kabul eden, dünyanın ve ahiretin Rahman’ı ve Rahim’i! Bana Sen merhamet edersin. Bana öyle bir merhamet et ki, Senden başkasının merhametine ihtiyaç bırakmasın.” (1) Hz. Ali’den Borcu Ödetme Duası Hz. Ali (Radıyallahü Anh)’a efendisine para vererek azat olmak isteyenbir köle geldi: -”Taksitimi veremedim: Bana yardım et” dedi. O da: -”Sana bir dua öğreteyim; onu bana Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) öğretmişti. Senin Uhud dağı kadar borcun olsa, onları ödeme imkanını bulursun. Şöyle de: “Allahümmek fini bi halalike an haramike ve ağnini bi fadlike ammen sivake.“(2) Manası : Ya Rabbî Helâl ni'metin yardımıyla harâm olan şeylerden ve fazl ü ihsânın ile diğer mahlûkatına boyun eğmekten beni müstağni kıl." Hz. Ali (k.v.)'nin Bir Köleye Tavsiye Ettiği Borç Ödetme Duası Bu duayı özellikle cuma sabah namazını kıldıktan sonra kims ile kouşmadan 70 kere okumak çok faziletlidir. Borcunu Ödeyebilmek İçin Manevi Bir Reçete Borçlu olan herhangi bir kimse, borcunu ödemek istediği halde bir türlü ödeyemezse, abdest alarak kuvvetli bir itikat ile: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.“ Borç Ödeyebilmek İçin Manevi Reçete'nin Duası duasını 1000 kere okursa, Allah’u Teala o kula bilmediği ve ümit etmediği yerden bir sebep yaratır ve borcu ödenir. Bu duayı her sabah namazından sonra 7 kere okuyan kimse, din ve dünya hususunda içine düştüğü her türlü sıkıntılardan kurtulur. Sıkıntıya düşüp de darda kaldığına hakikaten emin olan kimse, Cuma gecesi sabaha karşı kalkıp abdest alarak iki rekat namaz kıldıktan sonra kıbleye karşı oturup 1807 defa bu duayı okur ve Allah’u Teala’ya: “Ya Rabbi! Beni bu sıkıntılardan kurtaracak hiçbir kuvvet yoktur. Kurtar ya Rabbi, kurtar Ya Rabbi, kurtar Ya Rabbi!” dedikten sonra üç İhlas suresi ve bir Fatiha Suresi okuyup Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in temiz ruhlarına hediye ederek yedi kere Salavat-ı Şerife getirirse, arzu ettiği herhangi bir şeyin sebepleri o günden itibaren ortaya çıkmaya başlar. Sıkıntı ve Borç İçin Başka Bir Peygamber efendimizin Öğrettiği dua Peygamber efendimizin, eshab-ı kiramdan Ebu Ümâme hazretlerine, dertten ve borçtan kurtulması için öğrettiği dua nasıldır? CEVAP Eshab-ı kiramdan, Ebu Said Hudri hazretleri anlatıyor: Resulullah efendimiz, bir gün mescide girdi ve Ensar’dan Ebu Ümâme’ye rastladı ve kendisine, (Yâ Ebâ Ümâme! Ne diye, namaz vaktinin dışında seni mescitte oturur halde görüyorum?) diye sordu. Ebu Ümâme, (Beni saran dertler ve borçlar yüzünden yâ Resulallah) dedi. Resulullah, (Sana bir dua öğreteyim, bunu okuduğun zaman, Allah derdine devâ verir, borcunu ödettirir. Sabah ve akşam bu duayı oku) buyurdu. Dua şöyledir: (Allahümme innî eûzü bike minel-hemmi vel-hazen ve eûzü bike minel-aczi vel-kesel ve eûzü bike minel-cübni vel-buhl ve eûzü bike min galebetid-deyni ve kahrir-ricâl.) [Yâ Rabbi, kederden, dertten, âcizlikten, tembellikten, korkudan, cimrilikten, borcumu ödeyememekten ve insanların kahrından sana sığınırım!] Ebu Ümâme hazretleri buyurdu ki: (Bunu okudum, Allahü teâlâ, derdimi giderdi, borcumu da ödetti.) [Ebu Davud] Dipnotlar (Kaynakça) İbni Kayyim el-Cevzi, el-Vabilu’s-Sayyib, 133 Tirmizi, Daavât, 3558 Kaynak : duaedin,duaların esrarı
0 notes
Quote
Tüm geniş çaplı insan işbirlikleri -modern bir devlet, orta çağda bir kilise, bir antik şehir veya arkaik bir kabile- insanların kolektif hayal gücünde yaşattıkları ortak mitler etrafında örgütlenmiştir. Kiliseler ortak dini mitler etrafında örgütlenir. Birbirini tanımayan iki Katolik, yine de birlikte bir haçlı seferine gidebilir veya bir hastane yapımına bağışta bulunabilir, çünkü ikisi de Tanrı’nın insan vücudunda canlandırıldığına ve günahlarımızı bağışlamak için kendisinin çarmıha gerilmesine izin verildiğine inanırlar. Devletler ortak milli mitler etrafında örgütlenir. Birbirini hiç tanımayan iki Sırp birbirinin hayatını kurtarmak uğruna ölümü göze alabilir çünkü ikisi de Sırp milletinin varlığına, anavatanına ve Sırp bayrağına inanır. Hukuk sistemleri, ortak hukuki mitler etrafında örgütlenir. Hiç tanışmayan iki avukat, ikisine de tamamen yabancı birini savunmak için bir araya gelerek güçlerini birleştirebilir, çünkü ikisi de yasaların, adaletin, insan haklarının ve elbette avukatlık ücretinin varlığına inanırlar. Yine de bütün bunların hiçbiri, insanların kendilerinin yaratıp birbirlerine anlattığı hikayelerin dışında gerçekleşmez. Evrende hiçbir tanrı, millet, para, insan hakkı, yasa ve adalet insanların ortak hayal gücü dışında var olmaz. İnsanlar “ilkellerin” toplumsal düzenlerini hayaletlere ve ruhlara inanarak oluşturduklarına ve her dolunayda bir araya gelerek kamp ateşinin etrafında dans ettiklerine inanırlar. Genelde anlamakta zorlandığımız şey ise modern kurumlanmızın da tamamen aynı prensip üzerine kurulu olduğudur. Örneğin özel şirketlerin dünyasını ele alalım. Modern çağın çalışan insanları ve avukatlar, aslında güçlü sihirbazlardır. Onlarla kabile şamanları arasındaki asıl fark modern avukatların çok daha tuhaf hikayeler anlatmalarıdır. Bu konuda Peugeot efsanesi iyi bir örnektir. Bugün Stadel Aslanı'na benzeyen bir sembol, Paris’ten Sydney’e tüm dünyada arabaların, kamyonların ve motosikletlerin üzerinde görülebilir. Bu, Avrupa’nın en eski ve en büyük otomobil üreticilerinden biri olan Peugeot’nun arabalarını süsleyen amblemidir. Peugeot hayatına Stadel mağarasına 300 kilometre mesafedeki Valentigney köyünde küçük bir aile şirketi olarak başladı. Şirket bugün dünya çapında 200 bin kişiyi istihdam etmektedir ve bunların çoğu birbirine tamamen yabancıdır. Bu yabancılar o kadar etkin bir işbirliği yapmaktadır ki, 2008’de Peugeot 1,5 milyondan fazla otomobil üretmiş ve yaklaşık 55 milyar Euro gelir elde etmiştir. Peugeot SA’nın (şirketin resmi adı) var olduğunu hangi anlamda söyleyebiliriz? Pek çok Peugeot markalı araç var, ama bunlar elbette şirketin kendisi değil. Dünyadaki tüm Peugeot araçlar aynı anda hurdaya ayrılıp metal hâline getirilse bile, Peugeot SA ortadan kalkmazdı, yeni arabalar üretip yıllık raporlar yayınlamaya devam ederdi. Şirket fabrikalara, makine parklarına, galerilere sahip ve bünyesinde tamirciler, muhasebeciler ve sekreterler istihdam ediyor, fakat tüm bunlar da Peugeot’yu oluşturmuyor. Bir felaket Peugeot’nun tüm çalışanlarını öldürebilir ve fabrikanın idari ofislerini ve üretim bantlarını yok edebilir. Bu durumda bile şirket borç alabilir, yeni çalışanlar işe alabilir, yeni fabrikalar inşa edebilir ve yeni makineler satın alabilir. Peugeot’nun yöneticileri ve hissedarları da var, ancak bunlar da şirketi oluşturmazlar. Tüm yöneticiler işten çıkarılabilir ve tüm hisseler satılabilir, ama şirket bu durumda da var olmaya devam edecektir. Tüm bunlar Peugeot SA’nın yenilmez veya ölümsüz olduğu anlamına gelmiyor elbette. Bir yargıç şirketin kapanması yönünde karar verirse, şirketin fabrikaları, işçileri, muhasebecileri, yöneticileri ve hissedarları yerlerinde kalırlar, ama Peugeot SA o anda ortadan kalkar. Kısacası, Peugeot SA’nm fiziksel dünyayla temel bir bağı yoktur. Peki şirket gerçekten var mıdır? Peugeot bizim kolektif hayal gücümüzün ürünüdür. Avukatlar buna “yasal kurgu” adını verirler. Elle gösterilemez, fiziksel bir nesne değildir. Ancak hukuki bir varlık olarak vardır. Tıpkı sizin veya benim gibi, faaliyet gösterdiği ülkenin yasalarına bağlıdır. Bankada hesap açabilir ve mal mülk edinebilir. Yergi öder, bünyesinde çalışanlar veya sahipleri tarafından dava edilebilir. Peugeot bir tür yasal kurgu olan “sınırlı sorumlu şirketler” kategorisindedir. Bu tür şirketlerin ardındaki fikir, insanlığın en dâhiyane buluşlarından biridir. Homo sapiens bin yıllarca bu şirketler olmadan yaşadı. Yazılı tarihin büyük bölümünde, mala mülke sadece etten kemikten yapılmış, iki ayağı üstünde duran, büyük beyinli insanlar tarafından sahip olunabilirdi. Eğer 13. yüzyıl Fransasında Jean diye biri yük arabası atölyesi kursaydı, bizzat kendisi iş yeri olurdu. Yaptığı bir yük arabası satıştan bir hafta sonra bozulsa, satın alan kişi Jean’ı şahsen dava ederdi. Jean iş kurmak için bin altın borç alıp işi batırsaydı, aldığı borcu ödemek için kendi şahsi mallarını satması gerekirdi: evini, ineğini veya toprağını hatta çocuklarını köle olarak vermesi bile gerekebilirdi. Borcunu kapa- tamaması durumunda da devlet tarafından hapse atılabilir veya alacaklıları tarafından köle yapılabilirdi. Jean atölyesinin ortaya çıkardığı tüm 1 durumlar için tamamen ve sınırsız olarak sorumluydu. Eğer o dönemde yaşasaydınız, bir iş yeri açmadan önce muhtemelen bir daha düşünürdünüz. Elbette bu hukuki durum girişimciliği baltalıyordu, insanlar ekonomik riskler alarak yeni iş yerleri açmaya çekiniyorlardı. Yeni bir iş yeri kurmak, insanların ailelerini tamamen muhtaç durumda bırakma riskini almasına nadiren değiyordu. Bu yüzden insanlar kolektif olarak sınırlı sorumlu şirketlerin varlığını hayal etmeye başladılar. Bu tür şirketler yasal olarak kendilerini kuran, şirkete yatırım yapan veya yöneten insanlardan büyük ölçüde bağımsız yapılardı. Geçtiğimiz birkaç yüzyılda bu tür şirketler ekonomik ortamın başlıca aktörleri hâline geldiler ve biz onlara o kadar alışmış durumdayız ki, onların hayal gücümüzde yaşadığını unuttuk. Sadece zihinlerimizde var olmalarına rağmen, hukuk sistemlerimiz onları yasal ve adeta etten kemikten yapılmış yaratıklar olarak tanır. 1896’daki Fransız hukuk sistemi de, testere, bisiklet ve yay imal eden bir metal işleme atölyesini ailesinden miras olarak devralan Armand Peugeot otomobil işine girmek istediğinde bu şekildeydi. O da bu amaçla sınırlı sorumlu bir şirket kurdu. Kendi adını verdiği şirket, kendisinden bağımsız bir varlıktı artık. Arabalardan biri bozulduğunda, satın alan kişi Peugeot’yu dava edebilirdi, ama Armand Peugeot’yu değil. Şirket milyonlarca frank borç alıp iflas ederse Armand Peugeot yatırımcılarına tek bir frank bile borçlu değildir. Zira borç, Homo sapiens Armand Peugeot’ya değil, şirket Peugeot’ya verilmiştir. Armand Peugeot 1915 ’te öldü. Şirket olan Peugeot ise hâlâ hayatta ve gayet iyi durumda. İnsan olan Armand Peugeot, şirket olan Peugeot’yu nasıl kurdu? Büyücülerin ve sihirbazların tarih boyunca tanrıları ve şeytanları yarattığı gibi ve yine binlerce Fransız Katolik papazın her pazar günü kilisede İsa’nın vücudunu yeniden yarattığı gibi. Tüm olay hikayeler anlatmanın ve insanların bu hikayelere inanmasını sağlamanın etrafında gelişti. Fransız papazlar açısından önemli olan hikaye, Katolik Kilisesi’nin anlattığı şekilde İsa’nın yaşamı ve ölümüydü. Bu hikayeye göre, kutsal kıyafetlerini giymiş bir Katolik papaz doğru kelimeleri doğru anda ağırbaşlı bir şekilde söylediğinde bildiğimiz ekmek ve şarap Tanrı’nın bedeni ve kanına dönüşür. Papaz heyecanla “Hoc est corpus meum!” (Latince “Bu benim bedenim”) der, ve hokus pokus, ekmek İsa’nın bedenine dönüşür. Papazın titizlikle ve gayretle tüm prosedürü izlediğini gören milyonlarca imanlı Fransız Katolik de, Tanrı’nın gerçekten kutsanmış ekmek ve şarapta yaşadığına inanır. Peugeot SA ile ilgili asıl hikaye ise Fransa Parlamentosu tarafından yazılmış Fransız yasalarıydı. Fransız yasa yapıcılara göre, sertifikalı bir avukat tüm gerekli prosedürleri ve ritüelleri uyguladığında, gerekli tüm yeminleri ve sözleri güzelce süslenmiş bir kağıda yazdığında ve dokümanın altına kendi şatafatlı imzasını attığında, hokus pokus, yeni bir şirket kurulmuş olur. Armand Peugeot 1896’da şirketini kurmak istediğinde bir avukata para ödeyerek, tüm bu kutsal aşamaları geçmesini sağladı. Avukat tüm gerekli prosedürleri ve ritüelleri uygulayınca, yeminleri ve sözleri alt alta yazınca, milyonlarca Fransız, Peugeot şirketi gerçekten varmış gibi davranmaya başladı. Etkili hikayeler anlatmak kolay değildir; zorluk hikayeyi anlatmakta değil, herkesin hikayeye inanmasını sağlamaktadır. Tarihin büyük kısmı şu soru etrafında döner: Birileri, milyonlarca insanı tanrılara, milletlere veya sınırlı sorumlu şirketlere inanmaya nasıl ikna eder? Bu başarıldığında Sapiens’e olağanüstü büyük bir güç verir, çünkü bu milyonlarca yabancının ortak bir hedef uğrunda işbirliği yapmasını ve birlikte çalışmasını sağlar. Kendi aramızda, sadece fiziksel olarak var olan şeylerden, örneğin nehirlerden, ağaçlardan ve aslanlardan bahsedebilseydik eğer, devletlerin, kiliselerin ve hukuk sistemlerinin kurulmasının ne kadar zor olacağını bir düşünün.
Hayvanlardan Tanrılara Sapiens -Yuval Noah Harari
1 note
·
View note