#birer ritmik
Explore tagged Tumblr posts
bakbi3452 · 3 days ago
Text
Yeni bir oyun sizlerle. Oyunumuz ritmik saymayı temele alıyor. Ama bu sefer kaç kez sayacağını ve kaçar ritmik sayacağını oyuncunun kendisi belirliyor. Zor ve kolay olmak üzere iki adet küp var. Bir tanesi 1,2,3,4,5 ve 10 ritmik saymayı, diğeri 3,4,6,7,8,9 ritmik saymayı hedefliyor. Çarpma işleminin temeli olan ritmik saymanın bolca pratik yapılması için kullanılabilecek bir oyun. Oyunun PDF hâli…
0 notes
aykutiltertr · 9 months ago
Video
youtube
Kürdili-Hicazkar Saz Semaisi - Zeki Müren ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafi...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/c6WaHDAVX3A USÜLÜN VURULUŞU https://youtu.be/5uWfxmUiMHM ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Kürdili-Hicazkar Saz Semaisi - Zeki Müren ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Aksak Semai 10/8) Kürdili Hicazkar Saz Semaisi Müzik: Tatyos Efendi Düzenleme: Burhan Bayar Saz semaisi A Turkish rhythm in 10, divided as 5 + 5, further subdivided as (2+1+2) + (2+2+1).  This is one of the most artistic and common of the Ottoman Usûller.  From the eBook:  Def Method Vol I., available as video integrated eBook for Mac/iOS & PC/Adroid at: Başlığın diğer anlamları için Saz sayfasına bakınız. Saz semaisi, Türk müziğinde saz için bestelenmiş sözsüz formlardan biri. Genellikle dört hane ve bir teslim kısmından oluşur. Bu hanelerden bir tanesi teslim ile aynı makamda iken (bu aynı zamanda saz semaisinin makamını da tayin eder) diğer üç hane farklı makamlarda bestelenir. Peşrevden farklı olarak daha küçük usullerde olur ve fasılların sonunda kapanış eseri olarak çalınır. Klasik Türk müziğinde saz eseri formudur. Biçimi peşreve benzer. Fasıllarda son eser olarak çalınır. Fasıl müzikleri hareketli ve geniş bir ses alanı içerisinde yazılmıştır. Saz semaisi ritmik bir yapıdadır. Saz sanatçısı bu bölümde ustalığını sergiler. Taslak simgesi Müzik ile ilgili bu madde taslak seviyesindedir. Madde içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkı sağlayabilirsiniz. SAZ SEMÂİSİ Türk saz mûsikisi formlarının peşrevden sonra en önemli formu. Saz semâileri bu adı öteden beri aksak semâi, sengin semâi, yürük semâi gibi semâi usulleriyle bestelenmiş olmaları dolayısıyla almıştır. Sözlü mûsikide de bu usullerle bestelenen eserler ağır semâi, sengin semâi, yürük semâi gibi form adı alır; gerçekte birer usul adı olan bu isimler aynı zamanda forma da isim olmuştur. Saz semâileri klasik faslın ve bugün de her türlü faslın en sonunda yer alan mûsiki eserleridir. Peşrevler gibi hâneli ve mülâzimeli bir yapıya sahip olan saz semâileri XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygın şekilde dört hâneli biçimde kullanılır. Eski dönemlerde az sayıda da olsa üç hâneli olarak bestelenmiş olanların yanında nâdiren beş hânelileri de görülmektedir. Eski devirlerde sengin semâi, yürük semâi ve aksak semâinin 16’lık mertebesi olan curcuna gibi usullerle bestelenebilen saz semâileri, Türk mûsiki tarihinde büyük saz eseri bestecilerinin zevk ve teknik süzgecinden geçerek bugüne ulaşan bir biçim almıştır. Bu biçim günümüzde yaygın şekilde kullanılan dört hâneli, mülâzimeli ve dördüncü hânesinde usul geçkisi yapılan biçimdir ve ilk üç hânesi aksak semâi usulü ile bestelenir. Dördüncü hânede ise semâi, yürük semâi, sengin semâi, birleşik nîm-sofyan, birleşik sofyan gibi semâi usullerinden birine geçilir. Bu hânede iki veya daha fazla usul geçkisi yapılan eserler de vardır. Dördüncü hânesinde usul geçkisi yapılmamış veya curcuna usulü gibi aksak semâinin bir mertebe yürük olanına geçilmiş eserlere ise çok az rastlanır. Bugün gerek peşrev gerek saz semâilerinde teslim denilen unsur yanlış olarak mülâzime yerine kullanılmaktadır. Saz semâileri peşrevlerde olduğu gibi birinci hânedeki makamın adıyla anılır: Rast saz semâisi, sûzinak saz semâisi gibi. İkinci hânede genellikle başka bir makama geçilir veya birinci hânedeki makam daha geniş bir alanda kullanılır. Bu hânede makam geçkisi yapılmamış bazı saz semâileri de vardır. Bu hâne de bir veya iki tekrarlı olabilir. İkinci hânenin sonunda teslim varsa onunla yoksa doğrudan mülâzimeye dönülür ki bu yine birinci hâne makamına dönüştür. Üçüncü hâne beste, semâi, şarkı gibi sözlü formlardaki “miyan” adını alan bölüme karşılıktır. Zira eserin tam ortasında bulunması sebebiyle âdeta saz semâisinin miyanı durumundadır. Dördüncü hânede usul geçkisi yapılır. En çok semâi, yürük semâi, sengin semâi, birleşik nîm-sofyan, birleşik sofyan gibi semâi usullerinin tercih edildiği bu hânede başka bir usule, meselâ devr-i hindî, devr-i tûran, curcuna gibi usullere geçilmiş az sayıda esere de rastlanmaktadır. Ayrıca iki veya daha fazla usul geçkisinin yapıldığı eserler vardır. Makam geçkisi yapmak bu hâne için de söz konusu olmakla beraber yapılmasa da olur. 1. hâne : A     Mülâzime : B 2. hâne : C     Mülâzime : B 3. hâne : D     Mülâzime : B 4. hâne : E (usul geçkisi)     Mülâzime : B (ilk usul)
0 notes
haberhep · 10 months ago
Text
Ritüellerle Güçlen: Beden, Zihin ve Ruh Uyumunu Yakala
İnsanlık tarihi boyunca, insanlar kendilerini daha büyük bir güce bağlama arayışında olmuşlardır. Dua ve zikir, bu arayışın temel taşlarından biri olarak ortaya çıkmıştır. Ancak dua ve zikir kavramları sadece dini bir boyutta ele alınıp sınırlı bir anlamla değerlendirilmemelidir.
Dua, birçok dinde ve inanç sisteminde yer alan bir uygulamadır. İnsanların Tanrı'ya veya evrensel enerjiye yönelerek dileklerini ilettiği bir iletişim şeklidir. Dua, kişinin iç dünyasındaki niyetlerini ifade etme ve isteklerini belirtme amacı taşır. Bu bağlamda, dua bir Manifest aracı olarak da görülebilir. Yani, kişi dualarını odaklanarak ve yoğunlaşarak yaparak, dileklerini gerçekleştirmeyi amaçlar. Dua, pozitif düşünce ve niyetin bir ifadesidir ve enerjiyi yönlendirerek istenilen sonuçları elde etmeyi hedefler.
Zikir ise tekrar edilen kutsal kelimelerin veya cümlelerin kullanıldığı bir uygulamadır. Zikir, insanın kendini derin meditatif bir duruma sokmasına ve ruhsal bir bağlantı kurmasına yardımcı olur. Bu süreçte düşünceler yatışır, zihin sükunete erer ve kişi iç huzuru bulabilir. Zikir, ritüel bir pratik olarak da kabul edilir çünkü belirli bir düzen ve disiplin gerektirir. Zikir, insanın zihinsel ve ruhsal potansiyelinin farkında olmasını sağlar ve daha yüksek bir bilince erişmeyi amaçlar.
Manifest ise düşüncelerin ve niyetlerin gerçekleşmesini istemeye dayalı bir süreçtir. İnsanların olumlu düşüncelerle dil, düşünce ve duygularını birleştirmesiyle gerçekleşir. Manifest, kişinin istediği sonuçları hayal etme, buna inanma ve buna uygun eylemlerde bulunma sürecidir. Bu bağlamda dua ve zikir, Manifestun bir parçası olarak kullanılabilir. Dua ve zikir, pozitif enerjiyi harekete geçirerek kişinin niyetlerini güçlendirir ve sonuçlarını hızlandırır.
Ritüel ise belirli bir düzen, tekrar veya sembolik eylemlerin kullanıldığı dini veya kültürel uygulamalardır. Dua ve zikir, bir ritüel olarak da kabul edilebilir. Belirli bir zamanda, mekanda veya durumda gerçekleştirilen dua ve zikir uygulamaları, kişinin ruhsal bağlantısını güçlendirir ve içsel dengeyi sağlar. Ritüeller, insanların duygusal ve zihinsel dünyasında derin bir etki yaratarak kişisel gelişimi destekler.
Dua ve zikir, Manifest ve ritüellere ilişkin önemli kavramlardır. Dua ve zikir, birer araç olarak kullanılarak insanların içsel dünyalarını dengelemelerine ve niyetlerini gerçekleştirmelerine yardımcı olabilir. Bu uygulamalar, pozitif enerjiyi yönlendirerek olumlu sonuçlar elde etmeyi h
Dua ve zikir: Günümüzdeki stresli yaşam koşullarında arınmanın yolu mu?
Günümüzde, hızlı tempolu ve karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. Stres, endişe ve baskıyla dolu birçok durumla karşılaşıyoruz. Bu nedenle, iç huzurumuzu koruma ihtiyacı duyuyoruz. Dua ve zikir, bu modern çağın getirdiği stresli yaşam koşullarında arınmanın yollarından biridir.
Dua, insanların tarih boyunca başvurduğu bir yöntem olmuştur. Zihnimizi sakinleştirir, kalbimize huzur verir ve ruhsal dengeyi yeniden sağlar. Dua etmek, kişisel bağlantımızı güçlendirir ve içsel huzurumuzu bulmamıza yardımcı olur. Dua, stresli anlarda bile içimizdeki derin sessizliği keşfetmemizi sağlar.
Zikir, tekrarlanan kelimelerin veya cümlelerin kullanılmasıyla gerçekleştirilen bir uygulamadır. Zikir yapmak, zihni meşgul eden düşüncelerden uzaklaşmak ve anın tadını çıkarmak için etkili bir yöntemdir. Zikir, odaklanma becerisini geliştirir, zihni temizler ve içsel dinginlik sağlar. Ritmik tekrarlar, zikir sırasında beyindeki olumlu duygusal tepkileri tetikler ve stresi azaltır.
Dua ve zikir, sadece ruhsal bir deneyim değil, aynı zamanda bilimsel olarak da kanıtlanmış faydalar sunar. Araştırmalar, düzenli dua ve zikir pratiğinin stres seviyelerini azalttığını, rahatlama sağladığını ve psikolojik sağlığı iyileştirdiğini göstermektedir. Bu uygulamalar, zihni sakinleştirirken beyindeki negatif düşünceleri azaltır ve pozitif duyguların artmasını sağlar.
Günümüzdeki stresli yaşam koşullarında arınmanın yolu olan dua ve zikir, herkesin kolayca erişebileceği bir yöntemdir. İnsanların içsel huzuru bulmalarına yardımcı olurken, zihnimize ve bedenimize daha dengeli bir yaklaşım geliştirmemizi sağlar. Dua ve zikir, modern dünyanın getirdiği karmaşıklıklara karşı içsel bir sığınaktır.
Günümüzdeki stresli yaşam koşullarıyla başa çıkmak için dua ve zikir önemli bir rol oynar. Bu uygulamalar, iç huzurumuzu koruma, zihnimizi sakinleştirme ve stres seviyelerimizi azaltma konusunda bize yardımcı olur. Dua ve zikir, herkese sunulan etkili ve erişilebilir bir arınma yoludur.
0 notes
forumsinifkitabicom · 1 year ago
Link
İlkokul 3. Sınıf Matematik TUNA Yayınları Kitabı Birer, Onar ve Yüzer İleriye Ritmik Sayma Metni Cevapları Sayfa 16 17 "3. Sınıf Matematik Kitabı Sayfa 16-17"
0 notes
ilkokulum · 2 years ago
Text
Ritmik Sayma Etkinlikleri - 1 er Ritmik sayma Ritmik sayma etkinlikleri ile öğrencilerimiz ileriye ve geriye doğru sayı saymayı pekiştirecekler.  Öğrencilerimiz verilen bir rakamdan başlayarak birer ritmik sayma yapacaklar. Öğrencilerimiz hazırladığımız özgün ritmik sayma etkinlikleri ile sayı saymayı daha iyi öğrenecekler.  Ritmik Sayma Etkinlikleri Birer ritmik sayma Resim üzerinde yer alan bir sayıdan başlayarak birer ritmik sayma Ritmik sayma yaparken eksik olan sayıları bulma 20'e kadar olan sayılarla ritmik sayma 100'e kadar olan sayılarla ritmik sayma   Ritmik Sayma Kazanımları M.1.1.1.2. Nesne sayısı 20’ye kadar (... https://ilkokulum.com.tr/ritmik-sayma-etkinlikleri-1er-ritmik-sayma 📚 Özgün İlkokul 1, 2, 3 ve 4. Sınıf Etkinlikleri 🔐 İçeriklerimizi Pdf olarak web sitemizden ÜCRETSİZ bir şekilde indirebilirsiniz. #ilkokul #ilkokuletkinlik #uzaktaneğitim #matematik #türkçe #hayatbilgisi #1sınıf #etkinlik #5n1k #toplama #okumaetkinliği #boyama #eğitim #ögrenci #2sınıftürkçe #3sınıfmatematik #okumayazma #bilsem
0 notes
senfonikankara · 4 years ago
Text
Ulvi Cemal ERKİN (1906-1972)
Tumblr media
“Türk Beşleri” olarak adlandırılan, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk bestecilerinden, Çağdaş Türk Müziği’nin klasiklerindendir. İçten yaratıcılığı, düşünüşü ve eserlerinin sanatsal değeri, 20. yüzyıl ulusal bestecilik okullarının önderleri arasında yer almasını sağlamıştır. Erkin’in yaratıcılığının kökeni, Türk müziğine, kültürüne dayanır; müziğinin ulusal içeriği, dünya sanatıyla evrensel bir sentez oluşturur. Onun müziğinde, Anadolu’nun ruhu ve kültürleri, Batı tekniğiyle çağdaş kalıplar içinde ustaca birleşir.
Üst düzey bir bürokrat olan Mehmed Cemil Bey’in oğlu Ulvi Cemal Erkin 1906’da İstanbul’da doğmuş, yedi yaşındayken piyanist Adinolfi’den dersler alarak müziğe başlamış, bir yandan da öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde sürdürmüştür. Yeteneğiyle sivrildiği için, 1925 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Paris’e gönderilmiş, Paris Konservatuarı’nda Jean Baralla, Isidor Philipp ve Camile Decreus ile piyano, Jean Galon ile armoni, Noel Galon ile kontrpuan çalışmış, daha sonra Ecole Normale de Musique’de Jean Galon ve Naclia Boulanger’dan kompozisyon dersleri almıştır. 
Paris’teki eğitimini başarıyla tamamlayan Erkin, 1930’da yurda dönerek Musiki Muallim Mektebi’nde öğretmenliğe atanmıştır. Paris’te başladığı “İki Dans” adlı orkestra yapıtını Ankara’da bitiren Erkin’in bu ilk yaratısı, 6 Mart 1931 tarihinde Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirilmiştir, Erkin, 1932 yılında piyanist Ferhunde Remzi (Erkin) ile evlenmiş, 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulması üzerine bu kurumun piyano bölüm başkanlığını üstlenmiştir. Sonraki yıllarda onu verimli bir besteci, orkestra şefi ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin açtığı müzik kurumlarında yönetici olarak görüyoruz.
Tumblr media
Dönemin yaratıcı bir aydını olan Erkin, besteci arkadaşı Necil Kazım Akses ile birlikte çok sayıda operayı Türkçe’ye kazandırarak sahnelenmesini sağlamış, konservatuar ve opera orkestralarının şefliğini yapmış, Ankara Radyosu’nun çoksesli müzik bölümünü yönetmiş, besteciliğini sürdürürken bir yandan da Ankara Devlet Konservatuarı’nda öğrenciler yetiştirmiştir. 
1971 yılında “Devlet Sanatçısı” ünvanına layık görülen bestecimiz, 1950’de Fransız Eğitim Bakanlığı’nın Palme Academique nişanı, 1959’da “Şövalye” derecesindeki Legion d’honneur nişanı, 1963’te İtalya’nın Ordine al Merito della Repubblica Italiana nişanı ve 1970’te “Officier” derecesindeki Legion d’honneur nişanı ile onurlandırılmıştır. 
İlk yapıtlarında geç romantizm ve izlenimcilikten yola çıkan Ulvi Cemal Erkin, kısa sürede geleneksel müziklerimizin, özellikle halk müziğimizin makamsal ve ritmik gereçlerini başarıyla kullanmaya başlamış, bilinçle eğildiği bu gerecin renkleriyle ulusal birleşime ulaşmıştır. Erkin, opera dışında müzik sanatının bütün tarzlarında eserler bestelemiştir. Eserleri arasında piyano için parçalar, bale müziği, 2 senfoni, rapsodi, uvertür, keman ve piyano için birer konçerto, koro için armonize edilmiş halk türküleri ve çocuklar için parçalar bulunur. 
Tumblr media
Köçekçe 
Ulvi Cemal Erkin, Köçekçe adlı dans rapsodisini eski karcığar ve hicaz köçek havalarından, taksimlerinden esinlenerek yazmıştır. 1943 yılında bestelenen Köçekçe, Erkin’in en beğenilen ve sıkça seslendirilen eserlerinden biridir. Köçekçe hayattan alınmış, halk şenliğini yansıtan bir tablodur. Besteci burada, diğer eserlerinde olduğu gibi Türk folklorundan yararlanarak, tematik gereçte senfonik gelişim usullerini kullanmıştır. Köçekçe, kıvrak, oyun havasında bir danstır, sözlü veya enstrümantal olarak seslendirilir. Erkin burada, dans folklorünün temelinde tek bölümlü, çeşitli karakterdeki epizotları içeren bir rapsodi yaratmıştır. Parlak orkestrasyon stilinin senfonik usullerle işlenmesi, Köçekçe’nin milli senfonizmin güzel örneklerinden biri olmasının nedenidir. 
youtube
Piyano Konçertosu 
Piyano Konçertosu 20. yüzyıl konçertolarının en iyi örneklerindendir. 1942’de yazılan konçertonun ilk yorumu 1943’te Ankara’da yapılmıştır. Besteci eseri eşi Ferhunde Erkin’e adamıştır. Piyano Konçertosu’nda senfonik gelişim, virtüöz parlaklık ve derin lirizm ile uyumla birleşir. Romantik ve çağdaş geleneklere göre yazılmış eserin en önemli özelliği, Türk folklorundan, makamlarından kaynaklanan dokusal içeriğidir. Erkin tematik malzemenin işlenmesinde senfonik araçlardan, monotematizm prensiplerinden yararlanır. Bu, temaların tezatlık içinde karşılaşmasında, değişmesinde, yeni anlam kazanmasında ve bölümlerin arasındaki dokusal bağlarda kendini gösterir. 
youtube
Konçerto dört bölümden oluşur. Birinci bölüm (Allegro-sonat biçiminde) kısa orkestra girişinden sonra, solo piyanoda sunulan akorlu, vurgulu, oktavlı pasajlardan oluşan, aralıksız süren dinamizm ve coşku dolu ana temayla başlar. Ana tema, halk müziğinin doku ve ritimleri, toccata tarzındaki duyuluşları ön plana çıkartır. Ona tezat ikinci tema sakin, serbest akışlı melodisiyle dinleyiciyi romantik düşler dünyasına götürür. Gelişim sürecinde ana temanın sert motiflerinin duyulmasıyla müzik yeniden gerilim dolu dramatik tarza geçer, Piyanistin virtüöz pasajlarla dolu muazzam ve coşkun solosu dramatizmin yükselişini hazırlayarak doruğa ulaştırır. Kadans, birinci bölümün dinamik zirvesidir. Burada besteci polifonik usullerden yararlanır. Piyano pasajlarının temelinde, lirik yan tema yeni boyut kazanarak geniş ve haşmetle sunulur. Röpriz, gelişim bölümünün çizgisini devam ettirir. Gergin, dramatizm dolu müzikte yeniden huzurlu, romantik ikinci tema işitilir, Birinci bölüm ana temanın sunulduğu dinamik koda ile sona erer.
youtube
İkinci bölüm (Andante-üç bölümlü kuruluşta) düşünceli bir havada başlar. Bas klarnetin sunduğu, makamsal dokularla örülmüş esrarlı, kuşku dolu melodi işitilir. Solist ile orkestranın diyalogunda geniş soluklu şarkı niteliğindeki tema duyulur. Burada romantik doğaçlama prensipleri halk müziği usulleri ile birleşir.
youtube
Üçüncü bölüm (karmaşık üç bölümlü kuruluşta), hızlı, dinamik, neşe dolu Scherzo’dur. Burada Karadeniz oyun havalarının, Horon’un ritim ve dokuları ile örülmüş bir müzik duyulur. Orta kısımda klarnet bir taksim sunar. Scherzo’da Erkin’in ünlü Köçekçe’sinin yankılarına rastlanır. 
Dördüncü bölüm (Andante, Allegro Rondo biçiminde) piyanonun ağır tempolu girişiyle başlar. Akorlu temanın kuruluşunda birinci bölümün lirik temasının dokuları duyulur. Sonra Scherzo’nun çizgisini devam ettiren dans ritimlerinin, ezgilerinin temelinde neşe dolu bir bayram tablosu sergilenir. Konçerto törensel bir havada, piyano ile orkestrada birinci bölümün giriş temasının duyulmasıyla sona erer. 
1. Senfoni
Erkin’in 1. Senfoni’si ulusal müziğin en parlak ve önemli eserlerindendir. Besteci senfonide klasik gelenekleri Türk halk müziğinin özellikleriyle kaynaştırır. Senfoni parlak orkestrasyon stili, zengin ezgisel içeriği, kompozisyon birliğiyle ayırt edilir. 1. Senfoni’nin ilk seslendirilişi 1946 yılında Ulvi Cemal Erkin yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından Ankara Devlet Konservatuarı Salonu’nda yapılmıştır. 
youtube
Senfoni dört bölümden oluşur. Birinci bölüm (Allegro aperto) sonat biçiminde kurulmuştur. Timpanide duyulan telaşlı, ritmik bir motifle başlar; onu takip eden heyecanlı, ihtiraslı ana tema eserin gergin, dramatik ortamını belirtir. İkinci tema ana temayla tam bir tezat içindedir. Önce obua, sonra koranglenin sunduğu lirik, içten gelen uzun soluklu melodi işitilir. Onun dokularında, gelişim usullerinde halk müziğine yakınlık duyulur. Gelişim birinci bölümün dramatik kısımlarındandır; içeriğini birbirine tezat temaların etkileşimi ve dramatik karşılaşmalar oluşturur. Gelişim, parlak armonilerin değişimi, tematik, polifonik gelişimin usulleriyle, ayrı ayrı grupların ve orkestra tuttisinin çağrılarıyla elde edilir. Büyük içsel dinamikle yüklü bölüm, dramatik doruğa ulaşarak röprize geçer. Birinci bölüm koda ile sona erer. Burada iki tema polifonik şekilde birleşerek seslendirilir. Ana tema, yaşamın yüceliğini, güzelliğini onaylayarak birinci bölümü bitirir. 
İkinci bölüm (Adagio), şiirsel bir lirizmle karakterize edilir. Yaylıların pizzicatosu fonundaki koranglenin solosunda şarkı benzeri bir melodi işitilir. Onun serbest akışlı, esnek çizgisinde, makamsal dokularında Türk folklorundan gelen özellikler duyulur. Müzik, obua ve koranglenin güzel bir diyaloğu şeklinde devam eder. Yavaş yavaş diğer tahta nefesli çalgıların katılımıyla, tema yeni ezgisel hatlarla zenginleşir, orkestrasyon dokusu yoğunlaşır. Huzurlu, hülyalı ana tema ihtiraslı, heyecanlı tarza geçer. Sonra yeniden duygulu bir şarkıya dönüşerek sakin, huzurlu havada sona erer. 
Üçüncü bölüm (Allegro) dinamik bir Scherzo’dur. Burada diğer bölümlerde olduğu gibi orkestrasyon renklerinin zenginliği, halk müziği ruhunda yazılmış, dans ritim ve dokularıyla örülmüş tematik gereç dikkati çeker. 
Dördüncü bölüm (Moderato-Allegro) birinci bölümün çizgisini devam ettirir. Ağır girişle başlar ve dinamizmin yükselişi temelinde kurulur. Tematik malzemede birinci bölümün ana temasının dokuları duyulur. Bu da senfonik dizinin bir bütün içinde birleşmesini sağlar. 
Prof. Naile Mehtiyeva
Tumblr media
6 notes · View notes
umaynrsl · 5 years ago
Text
Çınlıyorsunuz
Bu yazıyı 21 Ağustos’ta yazmışım. Başındaki ve sonundaki birkaç cümleyi okuyup buraya yapıştırdım. Demek ki yazarken hoşuma gitmiş de silmemişim. Belki ileride döner okurum. Aslında muhtemelen okumam, beğenmemekten utanıyorum.
-----------
Arkada daima ritmik bir ses; kafanın arkasında düzenli çınlıyor. Çamaşır makinesi 1200 devirde ama on yıllık, zor çalışıyor. Onun homurdanmaları en azından diğer çınlamaları kapatıyor bazen. Camın ötesinden geçen her araba bağırıp bağırıp susuyor ve yandaki otelin havuzundaki düz ritimli müzikle aradaki su sesleri hep beraber çınlıyorlar. Her çın arasında farklı zaman var.
Odadaki küçük çocuğun gözleri ekrana yapışmış, sinirli sinirli nefes alıp veriyor, nefesi çınlıyor. Ekran seçenekleri bol: Küçük ekran var, orta boy var, oturma odasındaki televizyon ekranı da var. Çizgi film televizyonda bağırıyor ama hikayesi yok. Pencere de bir ekran ama gerisindeki sinekliğin pikseli kötü, hoşuna gitmiyor.
Odadaki yaşlı kadın çocuğa bakıyor, ocağa bakıyor, pencerenin kötü piksellerine bakıyor, saatlerce ellerindeki kırışıklıkları gözleri etrafındaki kırışıklıklarla izliyor. Her gece sekizde televizyonda dizisini izliyor. Gazetesini alıyor ama haberleri televizyondan izliyor.
Ev küçük ve açık sarı duvarları var. Koltuklar kırçıllı, pencerenin önünde kafeste bir kuş var. Akşam ötmesin diye üzerini örtüyorlar ama o yine de ötüyor.
Kuşun sesi de çınlıyor. Güneş doğarken ve batarken ve ışığı pencerenin camında kırılıp kuşun yeşil tüylerine vururken bile çınlama bitmiyor ve yine kafanın arkasında ve kulaklarının içinde arabalarla, nefeslerle, iç geçirmelerle ötüyor kuş kendi ritminde.
Çınlama sarkmış ve tembel, evin az ötesindeki elektrik telleri gibi sıcaktan incelmiş, uzamış. Yine işini yapıyor ama gönülsüzce yapıyor. Sanki bir şey olsa da çınlamasam artık diyor ama senin her nefesinde bir çınlamalık şarjı doluyor ve diğer nefesine kadar yorgun tek bir çınlamayla kafanda bitiyor.
Bozuk musluk yine her nefeste damlatıyor. Denizden gelen yavaş rüzgarın yine yavaşça vurduğu perde dalgalanıyor ama ucundaki küçük plastik parçasının duvara her vuruşunda yavaşlık değil sürekliliği kalıyor.
Havada güneş varken ve rüzgar esmeye başlamışken sabahtan, sineklikten gelen rüzgar yüksek tavandaki lambayı okşuyor adeta ve lamba da, kafanın önünde bu sefer, gözlerini çınlatıyor. Güneş olabildiğine yavaş batınca da lambanın ışığı parlayıp sönüyor ve yine parlayıp sönüyor ama çok minik ve çok nazik ve bunu yalnızca sen görebiliyorsun çünkü nefes alan çocukla iç geçiren yaşlı kadın da hep beraber kafanın önünden ve arkasından çınlıyorlar. Çınlamayı yapanlar onu göremiyorlar ama, kural herhalde.
Ama sen yerinde oturuyorsun, bilerek düzensiz nefes alıyorsun sallanan lamba da damlayan musluk da seninle aynı frekansta değiller. Özel olduğunu bilmek seni mutlu ediyor, ama bu özelliği kendin bilerek yaratmış olmak sana aslında özel olmadığını hatırlatıyor. Bunu düşünmüyorsun çünkü bütün bu düşünceler hepsi birer döngü ve hepsi çınlıyorlar kafanda.
İnsanlardan daima çiğneme sesleri geliyor, bu sefer her iki yanında kulaklarında çınlıyorlar. Ağızlarındakini çiğniyorlar, içtikleri çayı kahveyi çiğniyorlar, kafanı çiğniyorlar tüm tembellikleri ve sarkıklıklarıyla defalarca çiğneyip kemiriyorlar. Ayakları kolları sarkık, ağızları daima sarkık, gözlerinin kenarları daireler çiziyor. Hayattaki zevkleri yemek yemek ve uyumak ve konuşmak - konuşmak değil, ses çıkarmak. Çünkü konuşmadan ses çıkarmak en kolayı. Kolayı seviyorlar. Kolay olan düzenli çınlıyor. Ama onların hepsinin arasında bir şey yapmamak bile seni çınlatıyor çünkü onların kendi varlıkları çınlama, her hareketsizlikleri çınlatıyor evin ve kafanın duvarlarını ve duvarların arasında oradan buraya sekip vuruyorlar, durmuyorlar, ve her saniye güçleniyor vuruşları.
Ağaçlar öyle değil. Ağaçlar tembel değiller, sarkmamışlar, çınlamıyorlar ama süzülüyorlar ve o bodur ağaçların her birinin her küçük yaprağı rüzgarla çınlamıyorlar, kendi rüzgarlarını üretiyorlar adeta, ve onların gölgesi her zaman her şemsiyeden ve duvardan ve klimadan daha serin çünkü onlar da senin gibi çınlamanın dışındalar. Yapraklarının uçlarındaki en küçük, kopmaya en yakın hücrenin uzandığı en uzak yerde kendi öz sessizliklerini inşa ediyorlar ve bütün insanların aksine zerre ses çıkarmadan konuşuyorlar. Yapraklarıyla, gövdeleriyle, üstlerindeki karıncalarla ve köklerindeki solucanlarla, dalda büyüyen meyve vermeyen çiçekleriyle konuşuyorlar. Yaktınız bizi, diyorlar. Çalışıyorsunuz, üretiyorsunuz, bağırıyorsunuz, çağırıyorsunuz ama kimi çağırıyorsunuz? Yalnızca çınlıyorsunuz. Güneş bizi yakmıyor, biz güneşle biriz, siz bizi yakıyorsunuz ve kesiyorsunuz ve öğütüyorsunuz ama çınlamanızın dışında daima gölgemize muhtaçsınız. Sussanız duyacaksınız. Biz sessiz konuşuyoruz, siz ise hiçbir şey söylemeden bağırıyorsunuz.
2 notes · View notes
hipvehop · 6 years ago
Text
Türkçe Rap: Popülarite Kültürü Öldürüyor mu?
Zaman değiştiriyor her şeyi, kaçınılmaz olarak. Kayıt teknikleri, prodüksiyon cihazları, para kazanma yöntemleri, canlı performanslar... Peki ya kültür? Elbette, kültürün bu değişimden etkilenmemesi için hiçbir sebep yok. Ama popülaritenin kültürü öldürmesi... İşte bu apayrı bir konu. Bu soruya kendimce bir cevap vermek isterim.
Tumblr media
Öncelikle 90′ları görmediğimi belirteyim, 93 doğumluyum. Her ne kadar 90′lar Türkçe rap piyasası hakkında bir bilgi birikimine sahip olsam da, 2000′ler kadar hakim olduğumu söyleyemem piyasaya. Türkçe rap dinlemeye 2004-2005 gibi başladım zira. O senelerde ne hâldeydi peki kültür? Ne gözle bakılıyordu Türkçe rap’e? İspanyolların atlı ordusuna bakan biçare Aztekliler gibi diyebilirim tam olarak. Anlam veremedikleri bu atların, bir hayvandan çok mistik birer yaratık olduğunu düşünmüşlerdir muhtemelen. “Bunlar hayvan değil yeaaa” ile “rap müzik değil yeaa” arasında pek bir fark yok diyebilirim yani kısaca. Çok iyi hatırlıyorum rap müzik dinlediğim için uzaylı muamelesi yapan insanları. Ceza’yla dalga geçerlerdi “ma-ma-ma-ma” diye, Sagopa dinleyen birini görünce, ismini yanlış söyleyip dalga geçerlerdi “Sogopo mu dinliyon sen? Yeee man, pesimist stayla” falan diye. Rap’in müzik olmadığını iddia edenler mi ararsınız, açılımının “Rhythmic American Poetry(Ritmik Amerikan Şiiri)” olduğunu iddia edenler mi... Aynı kişiler ayıla bayıla Pitbull ve türevi rapçileri dinlerlerdi mesela, ama dinledikleri şeyin rap olduğunu söylediğinde kabul etmezlerdi.
Velhasılıkelam, rap müzik dinleyenlere müthiş bir ön yargı vardı ve bu insanlara laf anlatmak ciddi anlamda zordu. Özellikle rock müzik tutkunları bu konuda bambaşka bir cephedeydi. “Nasıl da öldü ama rock müzik ehehe” falan da derdim de, bu durum beni de üzdü bir rock müzik dinleyicisi olarak; bu yüzden gerek yok böyle şeylere. Peki şu nasıl? “Nasıl da yükseldi rap müzik ama ehehe”. Yok, bu da olmadı. Türkiye’de rap müziğin illaki zirvelere oynayacağı günler gelecekti, fakat bu şekilde mi olmalıydı? Çok demode bir laf olacak belki ama; zirveye çıktıktan sonra geriye kalan tek şey düşüştür. Tahtın sıradaki sahibi gelene kadar durabilirsin zirvede, fakat bazı şeylerin önüne geçmezsek tahtın veliahtı beklediğimizden çok daha erken gelebilir.
Rap’te de, diğer tüm müzik türlerinde olduğu gibi gelişim yer altından yer üstüne şeklinde gerçekleşti. Peki bu durumun ne gibi etkileri var? Bir müzik türünün popülerliği arttıkça, underground(yer altı) piyasa daha da kalabalıklaşır ve hatta çok fazla nitelikli isim de yer alır aralarında. Fakat bu yetenekli isimler, daha kalabalık olan ve trendleri takip ederek piyasada yerini almaya çabalayan diğer isimlere genellikle yenik düşer. Yani yer altı nicelik olarak yükselişte olsa da, nitelik olarak eğer ki oranlarsak düşüştedir diyebiliriz. İlk çıkış noktasının tam tersi bir durum söz konusudur. Yalnız yanlış anlaşılmasın, bu demek değildir ki “değişen müzikle birlikte kalite düştü.”. Tam tersi, çok daha kaliteli işler çıkıyor artık. Gerek prodüksiyon, gerek klip, gerek sö... Yok, söz olarak aynı fikirde değilim ama prodüksiyon olarak çağ atladık diyebilirim.
Fakat ne yazık ki mantalitesi “tüket, tüket, tüket” ve “ver bana hemen bitireyim” olan bir toplum düzeninde artık kalıcılık çok daha zor. Bunun farkında olup da nabza göre şerbet veren yapımcılar da bu işin ekmeğini yiyor işte. Ben bu arkadaşların karşısında değilim, ama yanlarında da değilim. Tek istediğimse bu kültüre yıllarını vermiş ya da yıllarını vermeye gönüllü, bilinçli insanların cephelere geri dönmesi. Çünkü hip hop ile büyüyen, yaşayan ve yaşayacak olan bir dolu insan var bu ülkede(her ne kadar artık azınlık da olsa).
Neyin müzik olup olmadığına karar verecek merci ben değilim, kimse de değil. Eğer X türü müzik dinlemekten hoşlanan bir kitle varsa, X türü müzik yapılmaya devam edilmelidir. Ben severim, sevmem; bu diğer dinleyicileri bağlayan bir olgu değildir. Fakat hip hop kültürü mevzubahis olduğunda ekstra hassasım. Popülarite kültürü öldürmüyor olsa da; yer yer süründürüyor, yer yer de benim gibi bu kültüre gönül vermiş insanların bu tarz bir yazı yazmasına vesile oluyor. Popüler olan şey kötü değildir, popülarite yalnızca değişimi değiştirir. Bu kadar.
Hip hop’a, Türkiye’de rap müziğe, ya da hip hop’ın diğer herhangi bir dalına gönül vermiş tüm kardeşlerimin birer adım öne çıkmasını istiyorum sadece. Bu kendi aramızda bir savaş değil, beraber de yürümek zorunda değiliz; fakat gemiyi terk etmeyin. Gemiyi en son kaptanlar terk eder.
Pace!
#HareketeManiOlunmaz
1 note · View note
kendiniyokederekvarolmak · 6 years ago
Text
Tumblr media
CAN RENGİ
Güliz, evden çıkarken kimseye görünmek istemedi. Konuşmak değil, kendiyle baş başa kalmak, içindeki boş alanı iyice bir analiz etmek istiyordu. Kaç gündür sağlıklı düşünemediği, hatta hiç düşünemediği kanısındaydı. Hareketleri zayıflamıştı, boşluğa düşmüş gibi, hatta boşlukta asılı kalmış da savruluyormuş gibi hissediyordu. Elinde tuttuğu çantaya kadar, baştan ayağa siyahlar içindeydi. Uykusuzluktan gözleri sızlıyor, kış güneşi şiddetle rahatsız ediyordu ama, çantasından gözlüklerini çıkarmaya mecali yoktu… Köşeyi dönüp, başı önde, ağır ağır yürüdü... Ayakları O’nu Gazi Paşa Parkı’na götürdü…
Parkın kapısından içeri girip, hemen sola kıvrıldı, her zaman oturduğu yere, köşedeki çınarın altına denk gelen masaya oturdu… Derin bir soluk aldı... Karşıda iki çocuk, balonlarla oynuyordu… Gözlerini oraya dikti, dudağının kenarında acı yüklü bir gülümseme belirdi… O balonlardan biri Can Rengi olabilir miydi? Elini kolunu nereye koyacağını bilemedi, bütün uzuvları sakarlaşmış, koca birer yük olmuştu kendisine… Beceriksizce çantasını açmaya çalıştı, içinden siyah kaplı defterini ve kurşun kalemini çıkarması, üzerinde peçetelere yazılmış küçük notlar olan cam kaplı masaya bırakması, birkaç dakikasını aldı… Gözü masadaki notlara takıldı… Aşkını ilan edenlerin, kinini kusanların, ahkam kesenlerin, üstatlardan alıntı yapanların el yazılarıyla ve değişik tarihlerle doluydu masanın üstü… “Kim bilir şu an neredeler, ne yapıyorlar, şimdi olsa, yine aynı şeyleri mi yazarlar?” gibi sorular hücum etti aklına… Kısa sürdü ama… Başında bekleyen garsonu farkedince kaldırdı kafasını… Bütün dişlerini göstererek dolu dolu gülümseyen bu gence konuşma fırsatı vermeden, “Arkadaşımı bekliyorum, öncesinde sade bir kahve alayım” dedi ve sağ eliyle “çekilebilirsin” manasında bir işaret yaptı... Oysa beklemiyordu kimseyi, gelecek biri yoktu, canı bir şey de istemiyordu aslında… Sadece garsonu başından savmak ve yalnız kalmak istemişti…
Işık iyice rahatsız etmeye başlamıştı gözlerini, çınarın gölgesinde olmasına rağmen… Yine çantasına başvurdu, buldu aradığını… Gözlerini güneş gözlüklerinin arkasına gizledi... Sol gözlük camının altından bir parıltı belirdi, biraz oyalanıp büyüdü, yanaklarından çenesine doğru yol yapıp indi… Omuzları sarsıldı, elleri titremeye başladı… Vücut iklimi fırtınalıydı, sağanak başlamak üzereydi gözlerinde… Durdurmak için acemice hareketlerle ve aceleyle kalemine sarıldı, defterinde boş bir sayfa buldu, titrek ellerle “Can Rengi” diye bir başlık attı… Bir süre durakladı… “Nasıl başlamalı” diye düşünüyordu…
Parmaklarıyla ritmik bir şekilde masayı dövmeye başladı… İşte o sırada, geçmiş azar azar baş gösterip, içindeki boşluğu doldurmaya meyletti… Yüreğinden gözlerine intikal eden sağanaklar eşliğinde… Önce bir çift yeşil göz geldi yerleşti hafızasına, acı acı gülümsetti O’nu… Arif Can’ın o ipe sapa gelmez hınzır, haşarı gözleri… Aralarına mesafeler girdiğinde, tesellisi olan, direncini arttıran gözleri… Can Rengi onlar mıydı yoksa? Eli çarpınca, masadaki çini desenli kahve fincanını farketti… Garson ne ara gelmişti, ne zaman getirmişti kahveyi?… Üstelik altında adisyon bile vardı… Sağ eliyle kahve fincanına uzandı, kaldırırken biraz sarstı, titrete titrete dudaklarına doğru götürürken, sapsız bir papatyayı arkadan yanaşan Arif Can’ın,fincanına attığını hatırladı… Beyaz mı yoksa sarı mıydı Can Rengi? Kahvesinden ilk yudumu zor aldı… Hep böyle gelirdi buluşmaya… Güliz önceden gelmiş, biraz bekledikten sonra ilk kahvesini ısmarlamış olurdu, arkadan sinsice yanaşıp, papatyayı fincanın içerisine atar, sonra geçip karşısına, çocuksu, karnaval ışıklarıyla dolu yeşil gözlerini diker, “Özledin mi beni Güliz Can?” derdi… Ardından uzun uzun anlatırdı neler yaptığını ve nerelerde olduğunu… “Biraz acele geldim bugün, o yüzden Can Rengi Çiçekler yanımda değil, ama yakında gelecekler” derdi gülerek…Güliz ise çoğunu duymaz sadece Arif’i seyrederdi… Tatlı sert dalaşır dururlardı tanıştıklarından beri…
İlk karşılaştıklarında, ilgisi hoşuna gitmiş olsa da, Arif’i terslemişti Güliz..“Kimsin sen? Bu ne tür bir Cüret?” diye sormuştu. Aldığı cevap: “Kimim ben?...İnsanın kendine kim olduğunu sorabilmesi için, bunu sorduracak birine rastlamış olması lazım… Ben sana rastladım… Sonra, sordum bunu kendime… Sonra buldum, ikna oldum bulduğum cevaba… Ben senin gelecek planlarını birlikte yapacağın kişiyim… Can Rengi Çiçeklerle geleceğim bir gün, ve sen de “Evet” diyeceksin” olmuştu… O günden sonra, geçen zaman içerisinde, biraz daha artan bir sabırsızlıkla beklemeye başlamıştı Güliz Can Rengi Çiçekleri… Ama gelmemişti… Gelmeyecekti… Tam da şimdi bir film şeridi gibi geçmeye başlamıştı bütün bunlar aklından… Yorgun gözlerle siyah camlar altından etrafı seyrederken, her yanda Can Rengi’ni aradı…
Ne kadar zaman geçmişti gelip masaya oturduğundan beri, belli değildi… Toparlandı biraz, sırtını dikleştirdi oturduğu sandalyede… Gözlüklerini çıkarıp, gözlerini kuruladı… sonra yeniden saklandı siyah camlar ardına… Derin bir nefes çekmeye çalıştı ciğerlerine, başaramadı… Boğazında koca bir düğüm, yüreğinde taşınması zor bir acı yumağıyla, kurşun kalemini eline aldı, defterine attığı başlığın altına iki satır karaladı:
“Anladım… Kırmızıydı Can Rengi… İstemedim ama aldım…
CAN RENGİ ÇİÇEKLERİM, Dün sabah, AL BAYRAĞA SARILI GELDİ”…
SEMRA BİLGİN
1 note · View note
insaatgayrimenkul · 5 years ago
Text
Gordon Walker'ın İki Dikkate Değer Evi: Andrew van Leeuwen'den Perspektif
Tumblr media
[Fotoğraflar Andrew van Leeuwen] Yakın zamanda başlatılan kitap olan Şiirsel Mimari Gordon Walker'ın fotoğraf çalışması beni San Juan Adaları'nın sarp sahil şeridinden Kuzey Idaho'nun ormanlık dağlarına kadar Pasifik Kuzeybatı'nın her yerine götürdü. Belgeler 25'ten fazla projeden oluşuyordu ve çardak kadar basit yapılardan üniversite kampüsü master planları kadar karmaşık olanlara kadar uzanıyor. Arada, ustaca tasarlanmış konutlar bolluğu var. Her kitabın kısıtlamaları vardır ve bu bir istisna değildir. Bir kariyerin olağanüstü çalışmalarına rağmen, biçim her projeyi sunmak için yeterli sayfalara izin vermedi; dahil olmayan birçoğu arasında iki konut göze çarpıyor ve kapsamı garanti ediyor. Bugünkü yazı Whidbey Adası'ndaki Boyce konutunu ve Seattle’ın Kraliçe Anne Tepesi'ndeki Williams konutunu içeriyor. Her ikisi de yıllar boyunca cömertçe yeniden şekillendirildi ve orijinal Gordon Walker tasarımının ruhunu korudu. Minnettarlığım beni nezaketle karşılayan ve her evin fotoğrafını belgelememe izin veren mevcut sahiplerine gidiyor. Boyce Residence, Whidbey Adası, 1978 [Boyce Rezidansının kuzey kotu] Keyifli ormanlık bir araba yolu, ziyaretçiyi Whidbey Adası'nın batıya bakan kıyı şeridindeki bu gizli rezidansa götürüyor. Ormanın hemen kenarında yer alan tesis, Puget Sound, Olimpiyat Yarımadası ve Olimpik dağ silsilesi manzarasına sahiptir. Ev kasıtlı olarak alçakta oturuyor, doğanın ve manzaranın merkeze girmesine izin veriyor. [Boyce Residence'ta orijinal yeşil çatı, fotoğrafçı bilinmiyor] Ortak bir merkez nokta etrafında dönerek, evin çatı düzlemleri dışarı ve yukarı fan; başlangıçta sod ile tepedildiler, yapıyı manzaraya daha da karıştırarak (bu detay önceki bir modelin parçası olarak kaldırıldı) ve en alt kısım, girişte samimi ve yakışıklı bir yaklaşım oluşturacak şekilde konumlandırıldı. [Boyce Residence içindeki koridor ve çatı uçakları] Evden geçerek, düzlemler birer birer yükselir ve ortak alandaki çift yükseklikte bir alana doruğa ulaşır, merkezi bir beşiğe dayanan kirişlerin ikincil bir yüzeyini destekleyen yerinde dökme beton bir ocakla işaretlenir. narin çatı katı (Walker'ın erken çalışmalarının imzası). Çatı kirişleri ortaya çıkar ve duvarlar iç kısımlarda görsel sıcaklık sunan hafif lekeli sedir ile kaplıdır. [Boyce Residence yapısının merkezinde yerinde dökme beton ocak] Dışarıda, geniş bir teras, yapının pivot noktasından uzanan, kitle konseptinin ek bir yaprağı olarak konumlandırılmıştır. Genel olarak, rezidans fotoğraf çekmek için bir zevkti, çünkü içerideki çeşitli açılar dinamik çekimler ve canlı perspektifler sunuyor. [Boyce Rezidans'ın batı cephesi ve terası] Williams House, Seattle, 2001 [Williams Residence'ın caddeye bakan kısmı] Caddeden çevre düzenlemesi ile bastırılmış ve kısmen gizlenmiş olsa da, Williams ikametgâhı yoldan geçen kişinin içinde özel bir şey olduğunu bilmesine izin vermek için yeterli ipucu verir. [Williams Court'un giriş sahası ve ön kapısı] Düzenli bir giriş sahası, 10 metrelik bir kor-on çelik kapı içeren çift yükseklikte bir cam duvara yol açar. Atriyuma girdikten sonra, çelik ve akçaağaç sırt merdiveni tasarım fikirli olanlar için görsel bir şölen sağlar. Bu karmaşık ve ritmik merdiven, hem enstrüman hem de estetik senfoni olarak hareket eden evin mücevheridir; temiz çizgileri ve zayıflaması İskandinavya'nın hemen dışında - söylemeye gerek yok, fotoğraf çekiminin büyük kısmını bu özellikte lensi işaret ederek geçirdim. [Williams Residence içindeki giriş atriyumu ve merdiven] Yerden yere hareket eden mimari, teslim etmeye devam ediyor. İç mekanlar Manolya, Puget Sound ve Olimpiyat Dağları'nın düşünceli manzaralarını çerçevelemekte ve ana alanlara ortak alanların bitişiğindeki dikkatlice bir avlu alanı yerleştirilmektedir. [Williams Residence'ta batı avluya bakmaktadır] Arka bahçede, zarif bir tur havuzu uzanıyor, zemin seviyesindeki terasları destekliyor ve perspektifi dramatik çizgilerle vurgulıyor. [Williams Rezidansında tur havuzlu batı cephesi] Boyce ve Williams konutları Walker’ın portföyünün önemli parçalarıdır ve usta bir mimar olarak evriminde önemlidir. Bu projelerin her birini incelemek ve fotoğraflamak bir onurdu. Mimari fotoğrafçılık sahne arkasında daha fazla bilgi için, buraya tıklayın. Şerefe!
0 notes
forumsinifkitabicom · 1 year ago
Link
İlkokul 3. Sınıf Matematik MEB Yayınları Kitabı Birer, Onar, Yüzer Ritmik Sayma Metni Cevapları Sayfa 23 24 "3. Sınıf Matematik Kitabı Sayfa 23-24"
0 notes
ilkokulum · 2 years ago
Text
Ritmik Sayma Etkinlikleri - 1 er Ritmik sayma Ritmik sayma etkinlikleri ile öğrencilerimiz 3. sınıf matematik dersinde ileriye doğru sayı saymayı pekiştirecekler.  Öğrencilerimiz verilen bir rakamdan başlayarak birer ritmik sayma yapacaklar. Öğrencilerimiz hazırladığımız özgün ritmik sayma etkinlikleri ile üç basamaklı sayılarla ritmik sayma yapmayı öğrenecekler.  Birer Ritmik Sayma Etkinlikleri Birer ritmik sayma Üç basamaklı sayılarla ritmik sayma Birer ritmik sayma yapılırken eksik sayıları bulma   Ritmik Sayma Kazanımları M.3.1.1.2. 1000 içinde herhangi bir sayıdan başlayarak birer, onar ve yüzer ileriye doğru ritmik sa... https://ilkokulum.com.tr/ritmik-sayma-etkinlikleri-1-er-ritmik-sayma 📚 Özgün İlkokul 1, 2, 3 ve 4. Sınıf Etkinlikleri 🔐 İçeriklerimizi Pdf olarak web sitemizden ÜCRETSİZ bir şekilde indirebilirsiniz. #ilkokul #ilkokuletkinlik #uzaktaneğitim #matematik #türkçe #hayatbilgisi #1sınıf #etkinlik #5n1k #toplama #okumaetkinliği #boyama #eğitim #ögrenci #2sınıftürkçe #3sınıfmatematik #okumayazma #bilsem
0 notes
coffin-problem · 5 years ago
Text
pezevenk hayalperestin fahişe düşleri
<!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:"Cambria Math"; panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:3 0 0 0 1 0;} @font-face {font-family:Calibri; panose-1:2 15 5 2 2 2 4 3 2 4; mso-font-charset:0; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:-536870145 1073786111 1 0 415 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-unhide:no; mso-style-qformat:yes; mso-style-parent:""; margin-top:0cm; margin-right:0cm; margin-bottom:8.0pt; margin-left:0cm; line-height:107%; mso-pagination:widow-orphan; font-size:11.0pt; font-family:"Calibri",sans-serif; mso-ascii-font-family:Calibri; mso-ascii-theme-font:minor-latin; mso-fareast-font-family:Calibri; mso-fareast-theme-font:minor-latin; mso-hansi-font-family:Calibri; mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:EN-GB;} .MsoChpDefault {mso-style-type:export-only; mso-default-props:yes; font-size:11.0pt; mso-ansi-font-size:11.0pt; mso-bidi-font-size:11.0pt; font-family:"Calibri",sans-serif; mso-ascii-font-family:Calibri; mso-ascii-theme-font:minor-latin; mso-fareast-font-family:Calibri; mso-fareast-theme-font:minor-latin; mso-hansi-font-family:Calibri; mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-theme-font:minor-bidi; mso-ansi-language:EN-GB;} .MsoPapDefault {mso-style-type:export-only; margin-bottom:8.0pt; line-height:107%;} @page WordSection1 {size:595.3pt 841.9pt; margin:72.0pt 72.0pt 72.0pt 72.0pt; mso-header-margin:36.0pt; mso-footer-margin:36.0pt; mso-paper-source:0;} div.WordSection1 {page:WordSection1;} -->
ikinci el hayat yaşamayı bırakmalıyız azizim. bizim küçük ve lanet çaresizliklerimizin ardı arkası kesilmez. hayır, böyle devam etmemeli bazı şeyler. bazı şeyler, biliyor musun, hiç değişmemeli. olduğu gibi koca bir taş yığını gibi kalmaya devam etmeli insanlık boyunca, sonsuza az bir zaman kalana dek. işte şurada , sokağın köşesinde bir kaç insan otobüs bekliyor, hayatlarını şekillendirecek ve yön verecek o otobüsü bekliyorlar, otobüsler lanetlenmeli. otobüs durakları olmamalı. koşmalı insanlar. trafik levhaları birer günahtır insanlığın üzerine, birer lanet.
dediğimi işitmeye çalışmıyor musun yoksa? tam da tahmin ettiğim gibi. seslerin yarısı kafamın içinde oysa ki. seni tanımıyorum bile azizim. kimsin, neyin nesisin. sanki yaşam boyu karşımdasın da yine de fark edememişim gibi. yıllarca yaşadığım yerde yeni bir eşyayı fark etmeye benziyor. sanki yaşadığım çevreden yıllarca soyutlanmışım gibi. sanki hiç ait hissetmediğim yerlere kendimi fırlatmışım ve kocaman bir taş yığını gibi çakılmışım gibi. işte böyle küçük ve minik elli sene süren lanet ve pislik ve leş gibi birer kirli hayatlara sahibiz.
halbuki söylemiştim size. uyarmaya çalışmıştım. bu gezegenin bir cehennem olduğunu hatırlatmaya çalışmıştım size. önceki hayatımda da buradaydım ben azizim. ve ondan öncesinde de. yıllar değişiyor. sayılar ilerliyor. saatler geçiyor. milenyumlar atlanıyor. ama insan o çakılı yerinde kalıyor. kalması gerekiyordur belki de. belki de birisi onu yerinden oynatsa evren bir boşluğa düşüp kaybolacak gibi, taş'ı ilerletmekten kımıldatmaktan korkar hâle geldik.
kirli ve kötü ve şeytani insanı yerinden edebilsek belki her şey yoluna girerdi. ne dersin? girmez miydi? en azından bu ihtimali göze almaya değerdi. ya hiç ya hep. ya insanlık yaşayacak sonsuza dek güzel, çiçek kokulu günlere uyanacak güler yüzlü insanlar ile, ya da leş laboratuvar atıkları ile dolu olan evlerinin arka bahçeleri ile somurtkan ve hayata omuz silkmekten usanmış insanlar ile.
ah! öylesine hayalperestiz ki! senin benimle olacak iş değil bu azizim. tüm insanlığa, ama tüm insanlığa ihtiyaç var. işte şu köşedeki otobüs bekleyenler. otobüs geldi ve gidiyorlar. işte o kahrolası iki insana bile ihtiyacımız var. peşlerinden koş ve 'dünyayı kurtarmamıza yardım edin!' diye seslen. sence otobüsten inerler mi? hayır. kocaman bir ,hayır. tekrar söylüyorum HA-YIR! onlar otobüsün götürdüğü yere giden iki küçük sıçan sadece. işte bu. onlar bu. ve bizler de buyuz. tam birer iki akıllı sıçanız. sanırım aramızda bir fark dahi yok. öylesine salağız ki. sanırım tanrı yeryüzüne tükürüyor,işte yağmur. sıçanlar yağmurda evlerine kaçar mı aziz dostum? bilmiyor musun? ben de. sanırım eve gidip o muhteşem yatağıma yatıp, yağmurun cama vuruşunu dinleyeceğim. tamamen ritmik olan o vuruş. ve sonra aklıma ne gelecek biliyor musun? dışarıda ıslanan insanlar. sanırım o insanların da peşinden koşup, dünyayı kurtarmamız gerektiğini söylemeyeceksin değil mi? tabi ki de söylemeyeceksin. ben de. ben gidip miskin bir ağustos böceği misali uyuyacağım. sevişmek için düş kuracağım. dünya benim neyime! şurada yaşacağım kaç sene? söyle! ben iğrenç bir hedonistim. bunu suratıma haykır. hemen! dünya birleşsin ve yedi milyar ses bana hedonist olduğumu söylesin. tam suratıma doğru. gözlerimi kırpmadan duymak istiyorum o sesi. tam da burada. evet. galata kulesinin altında duyasım var o sesi. galata kulesinin altında olmadığımızı ben de biliyorum. sadece buraya bir galata kulesinin yakışacağına değinmek istedim. ben, ki, theodoros'un, hegesias'ın, aristippos'un evladı. ben ki, iğrenç insaniyet.
nefretimin sevgiye veya sevgimin nefrete dönüşünü o denli seviyorum ki. bu dayanılmaz ve tutkulu diyalektiği o kadar seviyorum ki. dudaklarımdan akan kanı dahi şehvetle seviyorum. onun akışganlığına bayılıyorum azizim. ve sen eve gidecek, ve yatağına yatacaksın. o zaman da düşüneceksin, cama vuran o damlalar. damlalar ve damlalar. gidip sevdiceğini öpecek. dudaklarını koparırcasına ısırmanı diliyorum. kan akana kadar. ve sonrasında en yakın otobüs durağına git ve ilk otobüse bin.
geri kalan hayatına bir otobüs ile devam et. arkanda her şeyi bırakarak.
taşı yerinden oynatmak istediğini söylemiştin. işte. kendinden başlayabilirisin belki de.
0 notes
okuloncesicomtr-blog · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Günlük Etkinlik Planı: Yeni Bir Gün
Göstergeleri: Dikkat edilmesi gereken nesne/durum/olaya odaklanır. Nesneleri sayar. İleriye/geriye doğru birer birer ritmik sayar. Devamı için makalemizi okuyun: https://okuloncesi.com.tr/gunluk-etkinlik-plani-yeni-bir-gun
0 notes
insaatgayrimenkul · 5 years ago
Text
Gordon Walker'ın İki Dikkate Değer Evi: Andrew van Leeuwen'den Perspektif
Tumblr media
[Fotoğraflar Andrew van Leeuwen] Yakın zamanda başlatılan kitap olan Şiirsel Mimari Gordon Walker'ın fotoğraf çalışması beni San Juan Adaları'nın sarp sahil şeridinden Kuzey Idaho'nun ormanlık dağlarına kadar Pasifik Kuzeybatı'nın her yerine götürdü. Belgeler 25'ten fazla projeden oluşuyordu ve çardak kadar basit yapılardan üniversite kampüsü master planları kadar karmaşık olanlara kadar uzanıyor. Arada, ustaca tasarlanmış konutlar bolluğu var. Her kitabın kısıtlamaları vardır ve bu bir istisna değildir. Bir kariyerin olağanüstü çalışmalarına rağmen, biçim her projeyi sunmak için yeterli sayfalara izin vermedi; dahil olmayan birçoğu arasında iki konut göze çarpıyor ve kapsamı garanti ediyor. Bugünkü yazı Whidbey Adası'ndaki Boyce konutunu ve Seattle’ın Kraliçe Anne Tepesi'ndeki Williams konutunu içeriyor. Her ikisi de yıllar boyunca cömertçe yeniden şekillendirildi ve orijinal Gordon Walker tasarımının ruhunu korudu. Minnettarlığım beni nezaketle karşılayan ve her evin fotoğrafını belgelememe izin veren mevcut sahiplerine gidiyor. Boyce Residence, Whidbey Adası, 1978 [Boyce Rezidansının kuzey kotu] Keyifli ormanlık bir araba yolu, ziyaretçiyi Whidbey Adası'nın batıya bakan kıyı şeridindeki bu gizli rezidansa götürüyor. Ormanın hemen kenarında yer alan tesis, Puget Sound, Olimpiyat Yarımadası ve Olimpik dağ silsilesi manzarasına sahiptir. Ev kasıtlı olarak alçakta oturuyor, doğanın ve manzaranın merkeze girmesine izin veriyor. [Boyce Residence'ta orijinal yeşil çatı, fotoğrafçı bilinmiyor] Ortak bir merkez nokta etrafında dönerek, evin çatı düzlemleri dışarı ve yukarı fan; başlangıçta sod ile tepedildiler, yapıyı manzaraya daha da karıştırarak (bu detay önceki bir modelin parçası olarak kaldırıldı) ve en alt kısım, girişte samimi ve yakışıklı bir yaklaşım oluşturacak şekilde konumlandırıldı. [Boyce Residence içindeki koridor ve çatı uçakları] Evden geçerek, düzlemler birer birer yükselir ve ortak alandaki çift yükseklikte bir alana doruğa ulaşır, merkezi bir beşiğe dayanan kirişlerin ikincil bir yüzeyini destekleyen yerinde dökme beton bir ocakla işaretlenir. narin çatı katı (Walker'ın erken çalışmalarının imzası). Çatı kirişleri ortaya çıkar ve duvarlar iç kısımlarda görsel sıcaklık sunan hafif lekeli sedir ile kaplıdır. [Boyce Residence yapısının merkezinde yerinde dökme beton ocak] Dışarıda, geniş bir teras, yapının pivot noktasından uzanan, kitle konseptinin ek bir yaprağı olarak konumlandırılmıştır. Genel olarak, rezidans fotoğraf çekmek için bir zevkti, çünkü içerideki çeşitli açılar dinamik çekimler ve canlı perspektifler sunuyor. [Boyce Rezidans'ın batı cephesi ve terası] Williams House, Seattle, 2001 [Williams Residence'ın caddeye bakan kısmı] Caddeden çevre düzenlemesi ile bastırılmış ve kısmen gizlenmiş olsa da, Williams ikametgâhı yoldan geçen kişinin içinde özel bir şey olduğunu bilmesine izin vermek için yeterli ipucu verir. [Williams Court'un giriş sahası ve ön kapısı] Düzenli bir giriş sahası, 10 metrelik bir kor-on çelik kapı içeren çift yükseklikte bir cam duvara yol açar. Atriyuma girdikten sonra, çelik ve akçaağaç sırt merdiveni tasarım fikirli olanlar için görsel bir şölen sağlar. Bu karmaşık ve ritmik merdiven, hem enstrüman hem de estetik senfoni olarak hareket eden evin mücevheridir; temiz çizgileri ve zayıflaması İskandinavya'nın hemen dışında - söylemeye gerek yok, fotoğraf çekiminin büyük kısmını bu özellikte lensi işaret ederek geçirdim. [Williams Residence içindeki giriş atriyumu ve merdiven] Yerden yere hareket eden mimari, teslim etmeye devam ediyor. İç mekanlar Manolya, Puget Sound ve Olimpiyat Dağları'nın düşünceli manzaralarını çerçevelemekte ve ana alanlara ortak alanların bitişiğindeki dikkatlice bir avlu alanı yerleştirilmektedir. [Williams Residence'ta batı avluya bakmaktadır] Arka bahçede, zarif bir tur havuzu uzanıyor, zemin seviyesindeki terasları destekliyor ve perspektifi dramatik çizgilerle vurgulıyor. [Williams Rezidansında tur havuzlu batı cephesi] Boyce ve Williams konutları Walker’ın portföyünün önemli parçalarıdır ve usta bir mimar olarak evriminde önemlidir. Bu projelerin her birini incelemek ve fotoğraflamak bir onurdu. Mimari fotoğrafçılık sahne arkasında daha fazla bilgi için, buraya tıklayın. Şerefe!
0 notes