#beklentisiz olmak
Explore tagged Tumblr posts
Text
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#yurttaşlık#yurt aşkı#yurt sevgisi#beklentisiz olmak
5 notes
·
View notes
Text
Selamün aleyküm
Hayattaki en büyük şans,
yüreği güzel bir adama rastlamak,
En güzel hediye ise
yüreği güzel bir adamın sevdiği KADIN olmak .
SENİ CAN DİYE SEVDİM SEVDAM..! Gönlüme "GüL" Ömrüme ömür Diye SEVDİM!.... Dilimde "LâL" Diye; Yüreğimde "Yar" Diye SEVDİM..! Sen Benim Kalbi "Sükutum" Suskunluğum, Sol Yanımsın. Ben Seni Pazara Kadar Değil, Mezara Kadar SEVDİM EY SEVDAM..! Sen Benim Yoluna Ömrümü Serdiğim,,, Uğruna Canımı Verdiğimsin.. Ben Seni Beklentisiz SEVDİM SONUM OLMA EY YAR BEN SENİ SONSUZUM OL DİYE SEVDİM
11 notes
·
View notes
Text
“Kadın haklıydı. Adam aşık. Kadın kızgındı. Adam pişman. Anlatamamanın imkansız incelikteki engeline öyle takılıp kalmıştı ki adam, kadın sustu sitemsiz, o bekledi çaresiz.. Kadın mağdurdu. Adam mağrur. Sonra gece oldu. Zaten ne olursa olsun bir şekilde gece olur. Adam tek bir güzel sözle bütün yanlış anlamaları sağaltacak. Umurunda değil adamın haklı olmak ya da olmamak. Adam sadece seviyor. Adam bekliyor. Çaresiz. Kadın.. Bilmiyor adam. Adam aşık. Kadın da ihtimal.. Beklemekle ilgili bir sürü güzel laf geliyor adamın aklına. Utanıyor ama, yazamıyor hiçbirini. Sadece bekliyor. Mahçup. Beklentisiz affın gölgesine sığınıp bekliyor. Kadın haklı. Adam aşık…”
13 notes
·
View notes
Text
Günaydın.
Sürekli bir şeyler beklemekten bıkmadık mı?
Her sabah kalkıp, “Acaba bugün ne olacak?” diye kurduğun o sessiz cümle bile aslında bir beklenti. En iyisini arzulamak, en yükseğine ulaşmak için deli gibi çırpınmak...
Yahu, hayat bu kadar komplike mi?
Gerçekten anlamadığımız şey şu: Beklentisiz olmak, kendini serbest bırakmaktır.
Çünkü beklenti dediğin şey, seni zincire vurur, hareketini kısıtlar.
Bir şeylerin olmasını bekledikçe, sanki hayat sana borçluymuş gibi davranırsın.
Kimse sana borçlu değil.
Hayat zaten adil değil; doğduğumuz gün imzayı attık.
Ama işte biz, aptal bir inatla sürekli daha fazlasını bekliyoruz.
Oysa beklentisiz olduğunda, her şey bir ödül gibi gelir.
Küçücük bir başarı bile dağları devirmişsin gibi hissettirir.
Mesela iş yerinde seni takdir etmediklerinde hayal kırıklığına uğramazsın, çünkü kimseye yaranmak için çalışmadığını bilirsin.
İlişkilerde bir şey beklemediğinde, en ufak bir güzel hareket seni sevindirmeye yeter.
Çünkü her şey beklentisiz bir akış içinde gelir; senin peşinden koşmana gerek yok.
İnsanlar hep en iyiyi ister, doğru.
Ama asıl yanılgı burada başlar.
En iyisini aradıkça, elimizde olanın değerini unutuyoruz.
Çünkü elimizdeki yetmiyor, hep daha fazlasını istiyoruz.
Peki ya o fazlası gerçekten geliyor mu?
Genellikle hayır.
Geldiğinde bile kısa sürede anlamını yitiriyor, çünkü insan gözü doymaz.
En iyisi yok, bunu anlamamız lazım.
Hayatın bize sundukları, elimizde olanlar bir şekilde bize yetmeyi öğrenmeli.
Tamam, kabul; bir şey istememek saçma gelebilir. Ama dur ve düşün: Beklentisiz olursan, kazanılan her şey ödül olur.
Her gülümseme, her başarı, her küçük mutluluk... İlla büyük bir şey peşinde koşmak zorunda değilsin.
Hayat dediğin zaten inişli çıkışlı bir yol.
Bazen kazandıkların, bazen kaybettiklerin olur.
Ve en iyi olma inancı, her şeyin mükemmel olacağına dair saplantı, seni sadece daha da dibe çeker.
En iyisi diye bir şey yok, ve bu çok normal.
İnsanız sonuçta, makine değil.
Kendimize daha fazla baskı yapmayı bırakmanın vakti geldi.
Beklentileri sıfıra indirdiğinde, yaşanan her şey bir bonus olur.
Hayal kırıklıklarına yer kalmaz.
İşte o zaman hayatın seni ezmesine izin vermezsin, çünkü ondan bir şey beklemiyorsun. Sen kendi yolunda, kendi hızında ilerliyorsun.
Yani...
Rahat ol biraz.
Olanı yaşa, olmayanı zorlamaktan vazgeç.
Bir de düşün bakalım istediğin en iyileri hak ediyor musun?
8 notes
·
View notes
Text
Birkaç kelâm gelsin sadırdan satırlara;“Kalbimizi güzelleştirme telaşımız dünya telaşımızı önüne geçmedikçe, gönül güzelliği, yüzün güzelliğinin önünde durmadıkça, insanları yalnızca bir kalbi olduğu için sevmedikçe, gönül kırmanın Kabe yıkmak olduğunu anlamadıkça, manâya inmedikçe, incinsek dahi incitmedikçe, hüzünlü yanlarımıza tebessüm etmedikçe, beklentisiz sevmedikçe güzel bir insan olamayacağız.. Ne diyordu şair; “Bırakın uçmak kuşlara münhasır olsun..Samimi olmak en büyük keramettir.”Vesselâm...
25 notes
·
View notes
Text
Birkaç kelâm gelsin sadırdan satırlara;
“Kalbimizi güzelleştirme telaşımız dünya telaşımızı önüne geçmedikçe,
gönül güzelliği, yüzün güzelliğinin önünde durmadıkça, insanları yalnızca bir kalbi olduğu için sevmedikçe,
gönül kırmanın Kabe yıkmak olduğunu anlamadıkça, manâya inmedikçe,
incinsek dahi incitmedikçe, hüzünlü yanlarımıza tebessüm etmedikçe,
beklentisiz sevmedikçe güzel bir insan olamayacağız..
Ne diyordu şair;
“Bırakın uçmak kuşlara münhasır olsun..
Samimi olmak en büyük keramettir.”Vesselâm...
☘️☘️☘️☘️
#Mutlu #huzurlu #pazarlar..☕💞🌸🙋🏼♀️🤗
7 notes
·
View notes
Text
Siz sanıyorsunuz ki sizi çok seven insanlar başkasını sevemez, sizi unutamaz, hep size rağmen yanınızda olurlar, o zaten sizin cebinizde falan. O seni sevdiği için yanında sensiz yaşayamadığından değil, o seni unutmak istemediği için unutmuyor unutamadığı için değil, o sadece seni sevmek istediği için seviyor başkasını değil ve o cepte değil sadece sana çok değer veriyor. Sen ne yaparsan yap yanında olmak için sevmedi seni ve bir gün ne kadar severse sevsin gidebilir çünkü sen bunu sağlayacak kadar yoruyorsundur onu. Onunla olamam ama seviyorum böyle bir şey yok. Seviyorsan zaten gitmesinden ödün kopar, başkasıyla görmeye bile dayanamazsın, kendini ona ait hissedersin o senin evinmiş gibi. Böyle hissetmiyorsan ona duyduğun sevgi arkadaşlıktır. Onu cebinde tutamazsın onu sevmediğini söylersin ve yanında kalmak istemezse kalmaz. Kalmayınca başkasını sevmeye başlayınca senin sevgin bu kadarmış diyemezsin. Ilk önce kendine bi sor o benim için bu kadar çabaladı peki ben onun için ne yaptım? Bir kere merak ettin mi mesela? Başkasıyla görünce için acıdı mi? Dinlediği şarkıları merak ettin mi? Günde 30 kere düşündün mü? Üzüldüğünü hissettin mi mesela? Hiç bu kadar mutlu ama gerçekten iyi mi dedin mi? Hiç bir şey beklemeden beklentisiz sevdin mi? Bunu başkası olsa yapmam o özel biri dedin mi? Ya da tüm bunları geç onu üzmeye dayanamıyorum dedin mi? Yoksa sırf yanında olup sana ilgi göstermesi mi hoşuna gitti. O saf değil sen samimiyetsizsin. Ve o ilerde mutlu olabilir ama sen bunu pişmanlığını yaşayabilirsin. Çünkü gerçekten öyle güzel seven insanlar kolay denk gelmiyor. Ve sen de başkasını böyle güzel sevip aynı şeyi yaşadığında anlayacaksın.
3 notes
·
View notes
Text
Ailem ve hayallerim arasında...
Hayatın tüm yükünü omuzlarımda taşıyorum. Hâlbuki pek bir sorumluluğum da yok. Dışarıdan nereye, kime bakılırsa öyle görünür aslında. Bir zaman ölümü düşünüyorum bir zaman yaşamı. Yaşam nedir? Beklentileri karşılama arzusu mu? Sevdiklerinin seninle gururlanması, toplum tarafından kabul görmek? Peki ya benim isteklerim, hayallerim, özgürlüğüm toplumu yıkacak; sevdiklerimi utandıracak cinsten ise? Burada mühim olan benim özgürlüğüm/hayallerim mi, onların beklentileri mi? Evde, okulda yıllarca eğip büküldük. İçimizdeki hayalperesti yok etmelerine izin verdik. Elimde ne özgür bir kız kaldı ne de hayalperest bir kız çocuğu. Ama bir yanım hayal kurmaktan vazgeçemiyor. Özgürlüğü düşlüyor, beklentisiz bir hayat diliyor. Özgür olmak istiyorum. Kendim istediğim için bir şeyleri başarmak, mutlu olmak istiyorum. -Mutluluk: söylenmesi zor olduğu kadar yaşanması da zor bir eylem.- Ailem ve hayallerim/özgürlüğüm arasında yaşamak istemiyorum. Araf’tayım. Kendimi hiçbir yere ait hissedemiyorum. Biliyorum, beni bekleyen farklı bir dünya var. Olmam gereken yer orası. Mutluluk bu mu bilmem ama bir yerlere ait olmam gerektiğini biliyorum. Bu bir yanılsama mı? Bilmiyorum. Belki öyledir. Öyle olsun ne çıkar… Hayat beni kollarında sürükleyip dursun. Kurban olacaksam eğer bu sevmediğim, istemediğim bir şey için olmaz. Kendi isteklerimin, özgürlüğümün kurbanı olmuş olurum. Sevdiğim bir şeyi başarırım veyahut onun rüzgârında savrulup dururum. Belki, belki… Bir gün… Belki bir gün güneşten nefret etmediğim bir yerde olurum. Güneşi sevdiğim, umut etmekten vazgeçmediğim bir yerde olurum. Tereddütsüz ve tane tane yürümeyi öğrenirim. Saklanmam bir daha kimseden. Saçlarımı savurur, kırmızı rujumla meydan okurum yollara, kırlara, çiçeklere, denize… Deniz… Deniz her birimiz için çok şey ifade eder. Hiç deniz görmeyen biri dahi ona hayranlık duymadan edemez. Denizle güzelleşir; gökyüzü, insan, insanlar… Hayallerimiz bile başkadır onunla. Deniz olmayan bir yerde yaşayan bir kadın hayal edin. Nefes almayı uzun süredir unutan biri canlanır gözlerinizde. Peki, buna ek olarak elleri ve ayaklarının da bağlı olduğu biliniyorsa. Bu kadın için elimizden gelen hiçbir şey yoktur. O artık güzelliğini yitirmiştir. Ben 23 yaşında bir kadınım. Hayatımı farklı bir noktada farklı bir dünyada güzelleştirmenin hayali ile yaşayan kırık bir kadın… Umut etmekten hiç vazgeçmedim. İnsan umut etmeden yaşayabilir mi hiç?
youtube
7 notes
·
View notes
Text
Yine Bir Kabuk Darbesi Meselesi
Hesaplı kitaplı işlerden o kadar bezdim ki. Sürekli her şeyin çetelesini tutarak nasıl hapsolunmuş hissetmeden yaşayabilirsiniz? Aklım almıyor artık. Düz ve yormayan insan ilişkisi kurmak, karşılıksız ve beklentisiz yaklaşmak bu kadar zor olmamalı. Ben sadece hayattan, olandan, bitenden, öğrendiklerimi paylaşmaktan sohbet edebilmek istiyorum. Buna bir ad konmak, benden bir şeyler kopup gitmek zorunda neden hissediyorum ki? Hiç mi içinizden samimiyet gelmez, hiç mi kendiniz gibi olmayı tatmadınız? Özgürce filtresiz olmak ve buna saygı duymak anlayış göstermek, hoşgörü duymak neden bir lütufmuş gibi sunuluyor? Herkes herkes gibi mi olmalı? O zaman Allah parmak izlerimizi neden ayrı ayrı yarattı? Hepimiz aynı şekilde dokunacaksak her bir ruha ne anlamı kaldı?
4 notes
·
View notes
Text
2023 yılı biraz zor geçti. Tabi 2022'ye nazaran çok daha iyiydi. Elhamdülillah. Şimdiye kadar yaşadığım hayatın en zor dönemiydi diyebilirim 2021 ve 2022. 2023 de o dönemin kalıntılarını taşıdı peşimden. Zor günler yaşadım, çok korktuğum zamanlar oldu, çok ağladığım zamanlar oldu. Genel anlamda hep hüzünlüydüm bu sene. Hiçbir nedeni yokken de hüzün doluydu yüreğim. Kendi içimde yaşadıklarımdan ayrı ülkecek ve ümmetcek çok zor dönemler geçirdik geçiriyoruz. Rabbım feraha zafere çıkarsın 🤲 Rabbım daha zorundan daha beterinden saklasın🤲 Amin🤲
Güzellikler de oldu. Mesela bazı çocuklarımı mezun ettim. Şimdi başka çocuklarım var 😊 ve hepsini çok acayip seviyorum 😍 onların arasında olmak o kadar güzelki, o kadar iyi hissettiriyor ki. Elhamdülillah çok mutluyum çocuklarımla 💙Bir kez daha anlamış oldum bu hayatta bir tek çocuklar samimi, gerçek ve beklentisiz seviyor 🥰 biz büyükler sevmeyi bilmiyoruz. Seviyoruz diyip yıkıp döküyoruz, acıtıyoruz, darma duman ediyoruz birbirimizi.
2024 bana umduklarımı getirecek mi bilmiyorum. Pek öyle beklentilerim de yok açıkçası. Sadece çok güzel bir duam var bana onu getirsin çok isterim 🙈 Bir de kendime iyi davranmayı öğreneceğim bir sene olsun...
2024 GAZZE'NİN VE BÜTÜN İSLAM COĞRAFYASININ özgürlüğünü, zaferini ya��atsın 🤲🤲🤲 Allahümme amin 🤲
#gökyüzünüvemaviyiçoksevdiğimdoğrudur#mavi#papatya#gökyüzü#kitap#tebessüm#çay#İç sesim#Anlık#Öyle işte#Duam#Amin#Kudüs özgür olana dek
2 notes
·
View notes
Text
🗣️ Depremin Derin Mesajları
Halkın seçtiği hak yolundan ayrılmaz ise hakkın seçtiği olur.
Halk, hak yolundan çıkanı seçmeye devam ederse kendisi yok olur.
Hakkı korumamak hakka isyan etmektir.
Hakka isyan etmenin sonu hüsrandır.
İnsan yeryüzüne bir ömrü doğayı ve yaşamı sahiplenerek doyumsuzluk içinde davranarak mahvetmet için gelmedi.
Hiçbir insan ömrünü maddi değerlere sahip olmak için harcamamalıdır.
Mal ve mülk insana yüktür.
Mal ve mülk kendisine ağırlık vermeyen insan yaşamını onun altında kalarak onu yönetenlere hizmet ederek bitirmek zorunda kalır.
Mal ve mülkü kendine yük eden onun altında kalır.
Maddi değerleri paylaşmakta adaletsiz olan toplumlarda huzur olmaz.
Biri yer biri bakar kıyamet orada kopar boşuna dememiş atalarımız.
Gösterişli görgüsüzlük içinde boğulanlar diğerlerini kendilerine özendirerek bu bataklığın içine çekerler.
Kendini bu densizliğe kaptıran biter.
Yeryüzünde helak edilmiş ne kadar toplum varsa sebebi başkalarının hakkına el uzatarak menfaat sağlayan düzeni ayakta tutma çabası sonucu gerçekleşmiştir.
Bir felaket karşısında neye uğradığını şaşıranlar gaflet ve dalalet içinde kalanlardır.
Mağdur üreten mağrurluğun sonu yoktur.
Güç maddiyat ile ölçülmez.
Gücü maddiyat ile ölçmek şeytanın işidir.
Toprak verdiğini kimseden geri istemez. Nasıl olsa eninde sonunda kendisine geri döneceğini bilir.
Toprak aldığını geri verir. Geri alınan toprağın geri verdiğini bilmez.
Topraktan geldik toprağa gideceğiz. Ölümlüyüz. Kimse kalıcı değil. Geri verme olanağın olmayacağını bile bile başkasının hakkına konmak dünya düzenini, insan ve toplum yaşamını bozar.
Azmış insan kudurmuş köpekten daha tehlikelidir.
Fitne ve fesada uyarak güç devşirmek şeytanın işidir.
Ey insanoğlu eğer hala insan isen iyi dinle; sana sahiplenme ve güç fırsatı veren öldü, sen ölmeyecek misin?
Öldüğünde nasıl anılmak istersin?
İyi bir insan olarak anılmak istiyorsan başkalarının hakkını yemeyecek ve kimsenin hakkını kimseye yedirmeyeceksin.
Eğer bir toplumun tüm hakkı senin üzerinde bir yük ise böyle bir sorumluluğu almadan önce kendini bu konuda dürüst olup olmadığını kontrol etmelisin.
Beşeri yeminine sadık kalmayanlar, mayasına sadık kalabilir mi?
Maya nedir?
Felaket felaketin tetikleyicisidir. Biri bitmeden biri başlıyor ve hepsinde seni buluyor ise sorun sensin.
Gereğini yapmadığın içindir.
Devlet bir toprak parçasının üzerinde yaşayanların hakkını koruyan adalete denir.
Her devlette tek bir yasa vardır.
Hakkı korunmak.
Başka planların oyununa gelmiş devletler varlığını sürdüremez.
Her toplum devletin adaletinden sorumludur.
Adaletsizlik karşısında kendini sorumlu tutmayan her insan sorunludur.
Dilsiz şeytan olmak kadar dilli şeytan olmakta suçtur.
Eğer bir dönemde bazı sözler ilk kez söyleniyor ise bu bir ibretin habercisidir.
Nefsinden soyunmak, canlı ölülere karşı beklentisiz uyarıcı olmak susuz tufanın ibretlik ifadeleridir.
Dünya ve insanlık yeni bir tufanda yıkanıyor.
Tüm zalimler yaşattıkları acıyı gözleri ile yaşamak ve hissetmeleri için canlı ölülere dönüştü.
Bu yaşattığınız acıyı yaşamadan nereye kaçabilirsiniz?
Sizi tutan mı var?
Metafizik ilim ile size gelen beklentisiz uyarıcılardan neden ders almıyorsunuz?
Bu sırları şeytani bir plana dönüştürüp insanlığı kandırmaktan neden utanmıyorsunuz?
Acının ve kendinize zulmün süresini daha fazla uzatmayın.
Aldıklarınızı geri verin verdiklerinizi geri alın.
Aksi takdirde bu durum anlamayacağınız bir şekilde kendi kendine gerçekleşecek.
Yoksa kimden ne aldığınızı kime ne vermeniz gerektiğini bilmiyor musunuz?
Sadece zalim değil aynı zamanda çok zavallısınız.
Eğer bu bilgiler size gelmiş olsaydı ya da bu emanet sır bilgilerin sahibi kendini size satmış olsaydı siz bundan da menfaat sağlamaya kalkardınız.
Ders aldığınız ölçüde şiddeti artacak bir yanıtla karşı karşıya kalacaksınız.
Devamını sizin tutumunuz belirleyecek.
Düşünün bakalım ne demek istiyor bu uyarılar.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#susuz tufan#depremin derin mesajları#canlı ölüler#helak olmak#beklentisiz uyarıcı
1 note
·
View note
Text
la rebelion de las masas
jose ortega y gasset'ın (nin) magnum opus'u. yıllardan beridir kitabı enikonu çevirip türkçe'ye bir türlü kazandıramadık. hatırlayamadığım ancak otorite kabul edilen adamlardan birine göre 18.yy'ın kitabı rousseau'nun "toplum sözleşmesi", 19. yy'ınki ise "das kapital" iken 20. yy'ın kitabı bu kitaptır. üstten bakmayacağım, bakmayı istemeyeceğim kadar üstte, tüm kabullerim her şeyden önce gönülden.
söylemek istediğim değil, söylenmesi 'gerekli, şart, hayat memat meselesi' o kadar çok bakış var ki burada... gasset, düşüncelerinde ve öngörülerindeki yalnızlığını ve sözüne güvenilir kişilerin kof itirazlarını duymaktan o denli bıkmış ki, üslubu ve fikirlerini dile getirişindeki içtenlik, bir dahinin çırpınışındaki trajikomik haleyle bütünleşiyor, bana da yerden göğe kadar haklı zavallı dahinin haline acıyıp acı acı kahkahalar attırıyor.
jose ortega y gasset, 'vasat adam, kitle adamı, halk adamı' kavramlarını kullanarak benden senden bizden, artık kaldıysa 'herkes'ten bahsediyor. bu 'adam'ın tohumlarının, xıx. yüzyılda, teknik ve haklar bağlamında liberal demokrasiden doğuştan nemalanarak atıldığını söylüyor. hayatı bir eşitsizlikler ve mücadeleler zinciri, başarıya ve mutluluğa ancak olağanüstü tesadüflerin birbirini izlemesiyle ulaşabileceğini bilen eski (modernite öncesi) insanın aksine bu yeni insanın, 'xx. yüzyıl avrupası'nın (değinilmiş, tekrar edelim, 'günümüz türkiyesi'yle birebir örtüşmektedir) hazıra konmuş, dertsiz, beklentisiz ve eşitlik derdinden muaf, ekonomik yönden kabul edilebilir düzeyde bir hayata sahip yığınların bir örneği olarak dışarıya pervasız ve akılsızca açık ancak kaçınılmaz olarak ruhen kapalı ve dik kafalı olduğunu ve ayaklanan, şiddet yanlısı kitlenin temelini oluşturduğunu belirtiyor. neredeyse doğuştan sahip olduğu hak ve ayrıcalıkların insan eliyle oluşturulduğunun bile ayırdında olmayan bu yeni kitle ne zaman bir şey istese önce istediği şeyi yıkıyor: "kıtlıktan ötürü patlak veren ayaklanmalarda halk kitleleri ekmek isterler, elde etmek üzere başvurdukları yöntem ise fırınları yıkmaktır."
kitabın ortalarına yaklaşırken, gasset, sanki yazarken başında dikilip sürekli dırdır eden, kafa siken vasat zaman yiyicilerden de hıncını almak istermiş gibi, bu adamların toplaşmış haline 'kitle' diyor ve şu başlıkla bir bölüme başlıyor, başlangıcını almakla yetiniyorum:
"kitleler neden her işe karışıyorlar ve neden ancak şiddet yoluyla karışıyorlar
...vasat insanın önünde sırf dünya açılıvermiş görünüyor diye, ruhu kapanıvermiş bulunuyor. şimdi ben diyorum ki: günümüzde insanlığın önüne devasa bir sorun olarak dikilmiş bulunan kitlelerin ayaklanması işte vasat ruhların öyle tıkanıp kalmış olmasından ileri gelmekte. yazdıklarımı okuyanların çoğunun benim gibi düşünmediklerinin bilincindeyim. bu da son derece doğal bir şey olduğu gibi, teoremi doğrulamakta.
öyle ya, sonunda fikrimin yanlış olduğu ortaya çıksa bile, farklı düşünen o okurların çoğu böylesine karmaşık bir konu üstüne beş dakika olsun kafa yormamışlardır. nasıl benimle aynı şeyi düşünsünler? gel gelelim, önceden bir fikir oluşturmak için çaba harcamadıkları halde, kendilerine görüş sahibi olmak hakkını vehmettikleri noktada, 'ayaklanan kitle' diye adlandırdığım o insanların akla sığmaz varlıklarına ait olduklarını kanıtlıyorlar. ruhu sımsıkı kapanmış, tıkanıp kalmış olmak da bu işte. zihin kapalılığı düpedüz. kişi kafasında bir dizi basmakalıp fikre sahip. onlarla yetinmeye, kendisini zihinsel bakımdan tamamlanmış saymaya karar veriyor. kendisinin dışında hiçbir şey özlemediğinden, o basmakalıp fikir dizisine sonsuza değin yerleşip kalıyor. buyrun size tıkanma olgusu." bu harika eserin günümüzden bakıldığında kolaylıkla kusurlu kabul edilebilecek öngörüler barındırdığını da teslim edelim. teknik, daha doğrusu bilimsel gelişmelerin geleceğinin sürekli olmayacağı yönündeki düşüncesi bunların başında geliyor. gasset, bilimsel gelişmelerin, kitlelerin hayatını kolaylaştırması ve onları salt bir tüketici haline sokup yaşanan gelişmelere ruhen katılmalarını engellemesi nedeniyle bir kültür ve yeni bir uygarlık yaratamadan, yine kitle eliyle sona ermeye mahkum olduğu öngörüsünde bulunuyor. teknolojinin 1920'lerden günümüze aldığı yolu düşündüğümüzde bu öngörüsünde ne kadar yanılmış olduğu ortaya çıkıyor. ancak, içimden gasset'yi haksız çıkarmak da gelmiyor; belki de ıı. dünya savaşı, nagasaki ve hiroşima, gasset'nin felaket senaryolarını erkenden fark eden ve tekniğin önüne geçilmesini imkansız hale getirmek isteyen uyanıklar "yüzünden" yaşanmıştır.
günümüz dünyasını ve insanını hemen her yönden şekillendiren xx. yüzyılın ilk yarısından, zamana dayanıklı ve kafa açıcı ve yapıcı über inceleme.
öte yandan, kitle insanı devlette adsız bir güç görür ve kendi kendini de adsız -halk- olarak gördüğünden, devleti kendi malı sayar. herhangi bir ülkenin kamusal yaşamında herhangi bir zorluk, bir çatışma ya da sorun çıktığını düşününüz: kitle insanı onu derhal doğrudan doğruya devletin üstlenip, karşı durulmaz devasa araçlarıyla çözümlemesini bekler. günümüzde uygarlığı tehdit altında tutan en büyük tehlike budur işte: yaşamın devletleştirilmesi, devletin her şeye burnunu sokması, toplumun içinden geldiği gibi yapacağı türlü işi devletin yutması; yani sonuçta insanların yazgısını ayakta tutan, besleyen, ileri doğru iten tarihsel doğaçlamanın yok olması. kitle bir üzüntü ya da yalnızca herhangi bir güçlü istek duyduğunda, her zaman ve güvenli bir olanağa el atma eğilimine düşer: her şeyi sadece bir düğmeye basıp -çabasız, uğraşsız tarafından, kuşku duymaksızın, tehlikeye atılmaksızın- o müthiş düzeneği işleterek elde etmek... "devlet benim" der kitle, ki düpedüz yanlıştır bu. devlete ancak şu anlamda kitle denebilir: iki adama hiçbirisinin adı juan olmadığı için aynıdırlar denebildiği anlamda. çağdaş devletle kitlenin tek ortak yanı adsız olmalarıdır. ama şu da var ki kitle insanı gerçekte kendisini devlet sanıyor ve devleti kendi rahatını kaçıracak her türlü yaratıcı azınlığı ezmek üzere kullanmaya olan eğilimi giderek artmada - rahatsızlık hangi bağlamda olursa olsun: politikada, düşüncelerde, endüstride. bu eğilimin sonucu çok kötü olacaktır. toplumun doğaçlama davranışları, devletin duruma el koymasıyla defalarca bastırılacaktır; hiçbir yeni tohum filizlenemeyecektir.
toplum, kendisi daha iyi yaşamak amacıyla bir araç olarak devleti yaratıyor. ardından devlet onun üzerine abanıyor ve topluma artık devlet için yaşamak düşüyor.
''özünde karışık, girift olan şey, her zaman tek olan somut yaşamsal gerçekliktir. onun içinde dosdoğru yönelmeyi bilen, hayattaki her durumun sunduğu kaosun gerisinde anın gizli anatomisini seçmeyi bilen, sözün kısası, hayatın ortasında kaybolup gitmeyen insanın ki, işte o sahiden berrak bir kafadır.''
"tek bir bireyin varlığında onun kitle olup olmadığına karar verebiliriz. kitle, iyi ya da kötü, belirli yüzeylere oturtulmuş değerleri kendine konduramayan, kendisini 'sadece herkes gibi' duyan ve ne pahasına olursa olsun bunu kendine dert edinmeyendir; gerçekten de herkes gibi olmaktan mutluluk duyar." (28)
isteklerini yenilemeyi bilmedikleri için, isteklerin karşılanmasından, doygunlaşmaktan ölen devirler vardır. (51)
kişinin kendinde efsanevi bir yaratma gücü olduğuna inandığı, ama ne yaratacağını bilmediği bir zamanda yaşıyoruz. her şeyin hâkimi, ama kendinin değil. bolluğu içinde yitik duyuyor kendini. (66)
birey kendini bir fikirler birikimi ortasında buluyor. bu fikirlerle yetinmeye ve kendini entellektüel açıdan 'olmuş' kabul etmeye karar veriyor. kendi dışındaki hiçbir şeyin eksikliğini duymadığı için de, mevcut kafa yapısı içine rahatça yayılıp yerleşiyor. kendi kendini kapatma mekanizmasının işleyişi böyle. (97)
kitle, kendinden olmayan her şeyden ölesiye nefret eder. (107)
sorun, kişinin her aklına eseni yapmaması değil, yapması gerekenden, olması gerekenden başka bir şey yapamayacağı ve olamayacağıdır. (142)
4 notes
·
View notes
Text
Mutluluğun Formülü Gerçekten Beklentisiz Bir Yaşam Mı?
Geçenlerde Sinan Canan'ın beklentisiz yaşam konusu üzerine bir videosuna rastladım. Beklentisiz bir yaşam, hayatı daha basit, hafif ve anın tadını çıkarmaya odaklanan bir yaklaşımı ifade eder. Bu biraz da "kaderini sev" anlamına gelen "Amor fati" mottosuna benziyor. Peki acaba Mutluluğun Formülü Gerçekten Beklentisiz Bir Yaşam Mı?
Amor Fati Nedir?
"Amor fati," Latince bir ifade olup "kaderi sev" veya "kaderi aşkla kabul et" anlamına gelir. Bu ifade, özellikle Friedrich Nietzsche tarafından sıkça kullanılan ve savunulan bir felsefi kavramdır. Nietzsche, "Amor fati"yi hayatı kabullenme, geçmişteki hataları ve olumsuz deneyimleri dahil ederek yaşama sevgiyle yaklaşma fikrini ifade etmek için kullanır. Ona göre, insanlar yaşamlarındaki her deneyimi kabul etmeli ve bunları bir şekilde sevmeli, çünkü bu deneyimler kişinin karakterini şekillendirir. Kaderi sorgulama ve sürekli olarak olumsuzlukları düşünme yerine, kaderi sevmek ve her anın tadını çıkarmak, insanın daha mutlu ve anlam dolu bir yaşam sürmesine yardımcı olabilir. Amor fati, Stoacılık ve Zen felsefesi gibi diğer öğretilerde de benzer kavramlarla ilişkilendirilmiştir. Bu kavramlar, insanların hayatta karşılaştıkları her şeyi kabullenmeyi ve içsel huzura ulaşmayı amaçlar. Bahsettiğim Sinan Canan videosu aşağıda. Lütfen izleyin! https://youtu.be/XAOQXyZZbEk?si=EU05q6nf3SDFcdi3 Beklentilerden arınmış bir yaşam tarzı benimsemek, stresten uzaklaşmanıza, daha fazla iç huzura ve mutluluğa ulaşmanıza yardımcı olur diyor fakat bu asla kadercilik, arkana yaslanıp bir şey yapmadan önüne gelene razı olma durumu da değil. Bu arada razı olma da aslında bizim dinimize göre başka bir mutluluk anlayışı. Gelene "Eyvallah" diyebilmek. Beklentisiz bir yaşam tarzı benimsemek, hayatın getirdiği değişikliklere ve sürprizlere açık bir zihniyeti içerir. Beklentiler yerine kabul edici bir tutum geliştirmek, hayatın karmaşıklıklarını daha iyi yönetmenizi sağlar. Beklentisiz yaşam, anın tadını çıkarma felsefesine dayanır. Şu anki anı daha fazla değer vermek, geçmişi veya geleceği aşırı endişe etmek yerine anın tadını çıkarmak demektir. Beklenmedik olaylarla daha iyi başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Beklentileriniz gerçekleşmediğinde hayal kırıklığına uğramak yerine, esneklik göstermek ve uyum sağlamak, stresi azaltabilir. Beklentisiz yaşam, fazla tüketimden kaçınmayı ve basitliği teşvik eder. Daha az maddi şeye sahip olmak, sizi maddi endişelerden kurtarabilir. İnsanlarla olan ilişkide de Beklentiler yerine daha düşük beklentilere sahip olmak, sizi daha az hayal kırıklığına uğratır. Beklentisiz yaşam, kişisel gelişimi destekler. Kendinizi daha iyi tanımak ve içsel olarak büyümek için zaman ayırmak için fırsat sunar. Beklentisiz bir yaşam benimsemek kişisel tercihlere ve değerlere bağlıdır. Herkesin beklentilere farklı bir yaklaşımı vardır ve bazı insanlar daha minimalist bir yaşamı tercih ederken diğerleri daha planlı ve hedef odaklı bir yaşamı benimsemeyi seçebilir. Hangi yaklaşımı seçerseniz seçin, en önemli şey, kendinizi mutlu ve tatmin hissetmenizdir. Bu konuda benim biraz kafam karışık. Benim görüşüm daha çok iste ki daha çok olsun tarzında aslında. Bu da bir mutluluk kaynağı olarak değil hak ediyorum düşüncesine dayanıyor. Bu arada benim tam olarak görüşüne daha bağlı olduğum filozof Arthur Schopenhauer çünkü kendisi diyor ki en büyük mutluluk sadece sağlıktır. Ben buna inanıyorum. Yeni haberler için bu siteyi Google News’ten takip etmeye devam edebilirsiniz. Sevgilerle Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızdan paylaşırsanız fazlasıyla teşekkür etmiş olursunuz. Daha fazla bilgi için beni sosyal medyada takip etmeyi unutmayın - Facebook, Instagram, Pinterest ve Twitter. Read the full article
2 notes
·
View notes
Text
Beklentisiz olmak hissizleşmenin diğer adı
İnsan bu noktaya hiç kolay gelmiyor..
9 notes
·
View notes
Text
Kadın haklıydı. Adam aşık. Kadın kızgındı. Adam pişman. Anlatamamanın imkansız incelikteki engeline öyle takılıp kalmıştı ki adam, kadın sustu sitemsiz, o bekledi çaresiz.. Kadın mağdurdu. Adam mağrur. Sonra gece oldu. Zaten ne olursa olsun bir şekilde gece olur. Adam tek bir güzel sözle bütün yanlış anlamaları sağaltacak. Umurunda değil adamın haklı olmak ya da olmamak. Adam sadece seviyor. Adam bekliyor. Çaresiz. Kadın.. Bilmiyor adam. Adam aşık. Kadın da ihtimal.. Beklemekle ilgili bir sürü güzel laf geliyor adamın aklına. Utanıyor ama, yazamıyor hiçbirini. Sadece bekliyor. Mahçup. Beklentisiz affın gölgesine sığınıp bekliyor. Kadın haklı. Adam aşık?
3 notes
·
View notes
Text
Artık yaşanmış olanları geride bırakıp beklentisiz bir şekilde yoluma devam ediyorum. Benimle olmak isteyenler birlikte yol alıp huzura doğru gideceğiz sevgi bizimle bolluk bereketlik bizimle artık..
0 notes