#basit kadınlar
Explore tagged Tumblr posts
yolhikayelerim · 3 months ago
Text
O kadar güzel yalan söylüyorlar ki artık, inanmamak aklına bile gelmiyor. Bunca sahte seven süslü varken, cehennemin neden o cinsle dolu olduğu müjdelendi, anlayabiliyoruz.
10 notes · View notes
receponline · 5 months ago
Text
Kadınlar, ikinci bir şansı verince çok dikkat et.
Bu kumarı sağlam oyna.
İşin sonunda hayatın kadınını kaybetmiş ve basit bir hayat kadınına kalmış olabilirsin.
11 notes · View notes
kbra-09 · 6 months ago
Text
Tumblr media
En Tatlı Kaçış “Danıelle Lori”
📌Biz kadınlar arasında bir söz vardır. Annesine iyi davranmayan bir erkeğe güvenme.
📌Kusurlar güzelliktir, delilik ise zekilik. Tamamen saçma biri olmak, tamamen sıkıcı biri olmaktan daha iyidir.
📌Her hikayenin üç tarafı vardır.
Sana göre, bana göre ve acı gerçek.
📌Bu dünyayı biliyordum, karanlığını biliyordum, ışıltısını biliyordum. İyi biri olduğumu da biliyordum ama bazen iyilerin bile karanlık yanları oluyordu.
‼️New York’un yeraltı dünyasının karanlık sularında Elena’nın kız kardeşinin, Nicolas Russo ile evlenmesine karar verilmiştir. Bu adam bir mafya, bir patron ve mafya standartlarına göre bile bir hilekârdır.
Adamdan ve temsil ettiği hiçbir şeyden hoşlanmaz ama bu, kalbinin o yanındayken tıpkı cama vuran yağmur damlaları gibi patırdamasını ya da onun sesini duyduğunda omurgasından aşağı bir titreme inmesini engellemez.Ve Nicolas, her zaman yakınındadır; sürekli Elena’ya ne yapacağını söyleyip durur,ona bir müstakbel eniştenin olması gerekenden çok daha farklı hissettiriyordur.
❗️Made serisinin ilk kitabı ve kitap yetişkin romantik türünde. Bence diğer iki kitaba göre bu kitap en sakin ve mafya türü olarak basit kalan diyebilirim. Ama yazarın dilindeki keskinlik o kadar iyi ki gerilimi ya da havadaki elektriği çok net hissediyorsunuz. Kadın karakterin güçlü gösterilmesi kolay kolay boyun eğmemesi de çok iyi yansıtılmış. Mafya hikayelerini seviyorsanız tavsiyemdir.☑️
17 notes · View notes
kareblog · 2 years ago
Text
Kadinlarhakkinda - Gold
Cildinize özen göstermek sağlıklı bir yaşam tarzının önemli bir parçasıdır. Kadınlar olarak, cildimizin doğal olarak erkeklerinkinden daha ince ve hassas olması nedeniyle kırışıklık ve yaşlılık lekeleri gibi durumların oluşması açısından özellikle risk altındayız. Bu nedenle evde cilt bakımı ile nasıl düzgün bir şekilde bakım yapacağımı anlamak ve günlük bir bakım programı oluşturmak önemlidir bireysel ihtiyaçlarımıza göre uyarlanmıştır. Cildinizi, güzelliğinizi korumak için evde atabileceğiniz birkaç basit adım vardır. En önemlilerinden biri, yüzünüzü her zaman günde iki kez cilt tipinize (örneğin yağlı, kuru veya karma) uygun bir temizleyici ile temizlemek ve ardından hafif bir nemlendirici ile takip edin. Kadınlara özel oluşturulmuş olan Kadınlar hakkında web sitesinde aradığınız tüm kadınlara özel içeriklere ve kategorilere ulaşabilirsiniz. Günlük yaşamdan sağlığa, yemek tariflerinden magazine kadar aradığınız her şey bu sitede mevcuttur. Hemen ziyaret et ve kendine yararlı olan şeylere göz at!
610 notes · View notes
bilgehangood · 17 days ago
Text
Tumblr media
Erkekler arabalarına daha çok ilgi gösteriyor tabiki nedeni çoook basit,Arabanın anahtarını çevirince ses geliyor,Kadınlar öylemi ya anahtarsız araba gibiler mübarek.
2 notes · View notes
benmisim · 24 days ago
Text
biyoloji evrim nörobilim cart curt sıfır ilgimi çekiyor. hatta biyolojiye, evrime, nörobilime dayanarak insan davranışının açıklanmasını hem saçma hem de zararlı buluyorum. sinan canan'a denk geldim de yine youtube'da, herbokolog herif sinirimi bozdu yine yeni yeniden dfgsf
"kilo çirkin bir şey midir" diye bir video. kadınların topuklu ayakkabı giymesi, kırmızı ruj sürmesi, allık sürmesi, far çekmesi, bunların hepsinin kökeni evrimselmiş. kadınlar yumurtlama ve üreme işareti veriyomuş. ya da seksüel olarak aktif dönemde olduklarını vurguluyolarmış. sinan 14 yaşında, arkadaşları ona einstein diyor.... teşekkürler einstein.
çok enteresan hakkaten ama işte vasatın hakimiyeti altında yaşıyoruz zaten, çok da enteresan değil o nedenle. her yerde en çok söz hakkı verilenler meseleleri en basite indirgeyen insanlar.
"sınıf diye bir şeyden haberdar olmadan dünyada yürüyen işleri anlamak imkansızdır" diyodu ismet özel.
yaşadığımız dünya biyolojinin, evrimin hükmü altındaki bir dünya değil. aksine, bu dünyayı biyolojiyle açıklamak, eşitsizliğin sömürünün ideologluğunu yapmak demek. bu bozuk düzeni aklamaya çalışmak demek. darwin'in evrim teorisiyle toplumsal dünyayı açıklamaya çalışan insanlar, yani "sosyal darwinizm" yapanlar, "büyük balık küçük balığı yer" dediler. güçlü olanın hayatta kalacağını, zayıf olanı ezeceğini, bunun doğanın kanunu olduğunu söylediler. "doğal seleksiyon"u sosyal dünyaya uyguladılar, rekabeti körüklediler, birilerinin refahı için birilerinin sömürülmesini, ezilmesini, haklarının gasp edilmesini "e doğanın kanunu bu, zayıf olan, adaptasyon becerisi düşük olan elenir" diyerek akladılar. sonra bu evrim teorisini psikolojiye de uyguladılar, "evrimsel psikoloji" diye bir şey çıkardılar. kadın ve erkek arasındaki farklılıkları evrimsel süreçle açıklayarak, kadınların "güçsüz", "ikinci cinsiyet", "zayıf" oldukları söylemini akladılar.
biyoloji, nörobilim, bizim neyi niçin yaptığımızı, dünyada işlerin "neden o şekilde değil de, bu şekilde" yürüdüğünü açıklamaz. sınıf diye bir şeyden haberdar olmadan, hiçbir şeyi anlayamayız. kadınların topuklu ayakkabı giyip kırmızı ruj sürmesi "yumurtluyorum" sinyali değildir, evrimsel bok püsür açıklamalarınız eşitsizliği gizliyor. kadınlar "erkek olmayan" olarak, "erkek için güzellik nesnesi" olarak inşa edildikleri için, kendini süsleyen allayan pullayan erkekler değil kadınlar. erkeklere gücü veren şey de testosteronlarının daha fazla olması, kas kütlelerinin daha büyük olması falan değil. diğer erkekler. "krallara gücü diğer adamlar verir". bu bir inşa, bir kurmaca. "doğanın kanunu" değil.
evet oktay rifat ve kapanış:
"büyük balık küçük balığı yutar demişler bok yemişler onu sardalyeler düşünsün  sen balık değilsin ki ahmet"
5 notes · View notes
acid-gramma · 1 year ago
Note
natalie portman aldatılmış 12 yıllık eşi tarafından. birisi twda “dünyanın en güzel kadınlarından, zeki, harvard mezunu, yetenekli, oscar sahibi..” vs bi şeyler yazmış. alıntılarda çoğu erkekler gürlemiş, kadının başarısının zerre önemi yok-sadece dış görünüşe bakarız-ne yaparsanız yapın sadece güzellikle değerlendirileceksiniz vs diye. şimdi sorum şu, madem erkekler geleceklerini etkileyecek ilişkilerine bu kadar yüzeysel ve basit yaklaşıyorlar, kadınlar gerçekten onlarla bi ömür geçirmeli mi? bakıldığı zaman bu sadece bir işkence gibi durmuyor mu? üstelik bir çoğu yine “erkeklere sadece güzellik önemli olduğundan bir zaman sonra en güzelinden bile sıkılıyorlar ve mutlaka aldatırlar” falan da demiş. ciddi soruyorum, 2 güzel laf ve düzenli cinsel hayat için gerçekten sevilen ama karşılığını yüzeysellikten öte gösteremeyecek ve sevginizi kolayca harcayacak erkeklere katlanılır mı? psikolojik olarak nasıl bi etkisi olur bu durumun?
bu dogru degil genelleme yapmamaliyiz... insanin her zaman doyumsuz ve elindekiyle mutlu olmayan yapisi kadin icin de gecerli ama kadin duzenli stabil hayati riske, aksiyonlara tercih ediyorsa erkek de az cok o kadar ediyor. sadece testesteron geregi eril kisi risktaker olmaya daha yatkin. gozu avcundaki mutluluk yerine disardaki zevkte olan adama(kadina da) katlanilmaz, sevilmez omur harcanmaz
20 notes · View notes
baybaykus · 1 year ago
Text
BURADA YAZILAN Y.UNAN VAHŞETİNİ ÖNCE ERDOĞAN, SONRA DİĞER PARTİLERİN GENEL BAŞKANLARI, DAHA SONRA DA TBMM’DE Kİ 600 KİŞİ OKUYACAKLAR VE DE OKUMAYA MECBURLAR, ÇÜNKÜ MİLETÇE KENDİLERİNE EMREDİYORUZ!
Evet yazımın başlığında söylediğim üzere bu yazıyı okuduktan sonra, o akşam evlerine gittiklerinde gecenin ıssız vaktini bekleyip bir odaya çekilerek başlarını iki diz kapaklarının üzerine koyup; basit ve kısır siyâsi çekişmelerini, attıkları ikbâl taklalarını, devletimizin iç ve dış tehditlerle ne denli bir tehlike altında olduğunu düşünüp, kendilerini bir vicdan muhasebesinden geçirdikten sonra kendilerine ‘’Bizler bu halimizle, meğerse milletin sinesinde yük, sırtında kambur, beyninde ıstırap veren habis bir ur gibiymişiz de bundan bihabermişiz’’ diyerek, yaptıklarından, verdikleri zararlardan ve yüklü günahlarından dolayı tövbe edip nedamet duymalarını bekliyoruz.
Bu yazıyı yazarken aklıma;
Afyon'da Yunan açılımı yaparak, İstiklâl Savaşı'nda Anadolu'yu kan gölüne çeviren işgâlci Y.unan askerlerini şehit ilan ederek onlar için anıt yaptıracağını söyleyen AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANI geldi.
Y.UNAN VAHŞETİ.
29 AĞUSTOS 2022
İlk toplu katliam Aydın'da yaşandı.
İnsanları câmiye topladılar, ateşe verdiler, 106 kişi diri diri yanarak can verdi, pencerelerin demirlerine yapışmış çocuk elleri vardı…
Son nefesini verene kadar tecavüz edilen kadınlar vardı…
Yaşadıkları vahşet nedeniyle aklını yitiren kız çocukları vardı…
Kocalarının gözleri önünde tecâvüz edilen kadınlar vardı…
Eşlerinin önünde erkeklik uzuvları kesilen, kendi erkeklik uzuvları ağızlarına sokulan erkekler vardı…
Baba ve annelerinin yanında ırzına geçildikten sonra elleri bileklerinden kesilip, cinsel organına sokulan 10 yaşında kızlar vardı…
Üç yıl iki ay sürecek işgâl kabusu, işte böyle başlamıştı. (İlçe ve köy isimlerini özellikle vermiyorum. Ama, devletin arşivlerinde ve Türk Tarih Kurumu'nun belgeli kitaplarında hepsinin tek tek listesi var.
O dönemin üzerinde 14 yıl çalıştım, bu yazıda gözlerinize inanamayarak okuyacaklarınızın fotoğrafları bile var).
Kadınları çırılçıplak sokaklarda gezdiriyorlardı…
Süngüyle öldürülenler arasında altı aylık bebekler vardı…
Bebelerini emzirmesinler diye, yeni doğum yapan annelerin meme uçlarını kesiyorlardı… Tanık anlatımları var, bebeleri damlardan atıp, aşağıda süngüyle tutuyorlardı, gözleri oyulmuş dört aylık bebek vardı, kuyuya atılmış yedi aylık bebek vardı…
Ezan okumasın diye dili kesilen müezzin vardı, kulakları kesilen, burunları kesilen, ağaçlara asılan insanlarımız vardı…
Menderes Nehri günlerce ceset aktı…
Kafaları kesip, sırıkların üstüne oturtuyor, yol kenarlarına bırakıyorlardı…
Köy meydanında pisliyor, KIÇLARINI KURAN'I KERİM SAYFALARIYLA SİLİYORLARDI…
Tahrip taburları vardı, görevleri savaşmak değildi, imha etmekti, kendilerine gururla lakap takmışlardı, “ŞEYTAN TABURU” diyorlardı…
Gazyağı ve dinamit taşıyan kamyonları vardı, Türk köylerini ateşe veriyorlardı, tulumba kullanıyorlardı, çıkardıkları yangınların daha çabuk büyümesi için, gazyağını bu tulumbalarla döküyorlardı.^..
Câmileri sadece yakmıyor, zevk için dinamitle havaya uçuruyorlardı, özellikle cmiye götürülüp tecavüz edilen kadınlar vardı…
Uşak'ı yaktılar…
Eskişehir'i yaktılar…
Kütahya'yı yaktılar…
Kuvayı Milliye, memleketi köy köy geri alırken, ağaç kovuklarında günlerce aç kalmış, titreyerek sayıklayan minicik çocuklar buluyordu. Maalesef, oracıkta hayatını kaybetmiş çocuklar da bulunuyordu…
"Bir bahçeye giremezsen, durup seyran eyleme
Bir gönül yapamazsan, yıkıp viran eyleme" diyen Yunus Emre'nin türbesini imha ettiler. Ömrü boyunca insan sevgisini anlatan o güzel insanın 600 yıl önce toprağa verildiği kabrini dinamitle havaya uçurdular, gaz döküp, toprağını bile yaktılar…
Bilecik'i adeta haritadan sildiler…
Köylerde canlı kedi bile kalmamıştı…
İnsanlarımızın cenazelerini bile ateşe veriyorlardı…
Ertuğrul Gazi Türbesi'ni moloz yığını haline getirdiler, kabire dışkılarını yaptılar…
Bursa'da, taşa vura vura öldürülmüş bir yaşında bebekler vardı…
Karınları kasaturayla boydan boya yarılmış yedi yaşında çocuklar vardı…
Cansız bedenleri tamamen çırılçıplak soyulmuş sokaklarda yatan kadınlar vardı…
Uluslararası soruşturma raporundan bir cümle vereyim:
“Ağızlarına mavzer sıkarak öldürmüşler, alınlarına bıçakla HAÇ çizmişler.”
Köyün ismi bizde kalsın. Şadiye, Hamide, Veliye, Macide, anneyle üç kızına tecavüz edip, öldürdüler, anne 45 yaşında, kızları 20, 15 ve 12 yaşındaydı…
Bursa hapishanesindeki tüm gayri Müslüm mahkûmları serbest bıraktılar, sonra da içindeki Türk mahkumlarla birlikte hapishaneyi ateşe verdiler…
Çanakkale'de şehitliklerimize dışkıladılar…
Kuran'ı Kerimleri parçalıyor, sayfa sayfa helâ çukurlarına atıyorlardı…
İnsanlarımız o sayfaları çıkarıyor, yıkıyor, ağlaya ağlaya toprağa gömüyordu…
Uşak'ta binden fazla insanımızı süngüyle öldürdüler. Kuyulara üst üste diri diri insan attılar. Aydın'da, tek bir kuyudan çoğunluğu çocuk ve kadın 57 insanımızın naaşı çıkarıldı…
Erkekleri köy meydanındaki çınar ağacına ayaklarından astılar ve kafa üstü durumda kurşuna dizdiler, insanlarımızın cansız bedenleri kurda kuşa yem oldu…
İngiltere konsolosu İzmir'de yaşananları Londra'ya gönderdiği raporunda yazdı:
“Yunan vahşeti korkunç, insanları câmilere toplayarak yakıyorlar’’
İnsanların eline kürek veriyor, kendi mezarlarını kazdırıyorlardı, sonra da süngüleyerek o mezarlara ittiriyorlardı. İzmir'de tanık anlatımları var, çocukların kafasına benzine bulanmış çaput bağlıyor, tutuşturuyor, çığlık çığlığa koşturarak, çırpınarak ölümlerini seyrediyorlardı…
Manisa'yı yaktılar.
18.000 binadan sadece 500'ü kaldı…
Gazeteci Falih Rıfkı gözlemlerini şöyle not almıştı:
“Hiçbir kasaba Alaşehir kadar öldürülmemiştir, tutabildikleri kadar kestiler, şu anki manzarasının öylesine bir boşluğu var ki, insana sanki asırlardan beri buraya kimse uğramamış gibi geliyor.”
Yakup Kadri'nin gözlemleri şöyleydi:
“Hendekler çürümüş ceset dolu, kokmuş cesetler yüzünden teneffüs bile edemiyoruz.”
Ruşen Eşref ise, omuhteşem kalemiyle, şahit olduğu insanlık trajedilerini şöyle tasvir etmişti:
“Aman Yarabbi… Başı yemenimsi bir şeyle şöylecene örtülü, saç örgüleri omuzlarına dökük, göğsü bağrı açık saçık; erkek, namahrem görmeden, sokak sokak yalınayak koşar gibi dolaşarak, her kucağa eğilip ‘Adilem, Adilem' diye seslenen, sonra durup cevap alacakmış gibi etrafı dinleyen, sonra yine ‘Adilem, Adilem' diye arana döğüne başka bir köşeye, başka bir yola seğirten o Ananın sesi kulaklarımdan hiç gitmeyecek.”
‘’Keşke Yunan kazansaydı’’ diyen o tarihçi bozuntusunu hastalığında ziyâret eden zat! Size soruyorum;
Bu yazıyı daha önce okumuş olsaydınız, ‘’Keşke Yunan kazansaydı’’ diyen O’ kişiyi yine de ziyârete gider miydiniz?
Orhan KILIÇOĞLU
9 notes · View notes
selvi-ya · 11 months ago
Text
Tumblr media
Kadınlar basit şeylerden hoşlanır, mesela erkeklerden ✅
#serra 🌍✅🎭
11 notes · View notes
yolhikayelerim · 5 months ago
Text
Tüm dinlere göre cehennemde en çok bulunacağı belirtilen cinsiyet üyelerinin çoğunluğu için hayatta tek gerçek vardır. PARA
Bunu bulduklarında hiçbir erkek onlar için önemli değildir. Hediyelerin bile önemi yoktur onlar için. Yeterki aşşırı pahalı olsun. Gönlünüzden kopmuş olmasını umursamaz şimdiki neslin ruhsal olarak yitip gitmiş cinsi. O yüzden kimseye eş olmayacağı apaçık belli olan bu tipleri kendinize eş olarak almayın. Gece alemine düşkünse koşarak uzaklaşın. Türbanlı olup da ruhu çırılçıplak olanlar dahil
4 notes · View notes
adam-slx · 8 months ago
Text
kadınlarla ilgili kendini nasıl hissedersin? (okuma süresi yaklaşık 2.5 dakika)
ben mesela şahsen kadınların karşısında kendimi bir miktar gerizekalı gibi hissediyorum. şu yaş oldu hala öyle. bir profesyonellik, bir ben bunların dilinden anlarım hali yok, bir kendine güven gelmedi. bu his kendini feminafobi olarak gösteriyor olabilir, kendi zekama güvenmediğin için kadın zekasından korkuyor olabilirim.
zaman içinde bu korkuyu belli etmemeye veya başka şekillerde belli etmeyi öğrendim. gerizekalı gibi değil de korkak gibi görünmeyi öğrendim. bazıları bunu kadınları suçlayarak geçiştirir. naşıma gelenler için başkalarını suçlama adetim yoktur. nu yüzden vardığım sonuç demek ki ben kadın cinsinden pek anlamıyorum noktasına ulaştı.
bir takım modeller var: işte redpill'ci kadın modeli var mesela, görsen bunların hipergami aşkıyla, kendi çekicilikleri yoluyla sosyal ve ekonomik ilerleme amacıyla didindiklerini düşünürsün. ben buna da yanlıştır diyemiyorum, hatta kadınların ekseriyeti için doğru da olabilir ama gördüğüm kadarıyla herkes için geçerli değil. bu kadın modeli zaten Batı tipi, cinsel özgürlüğüne ulaşmış kadınlar için geçerli olabilir. bizdeki meseleler daha farklı.
başka ne modeller var diye düşünüyorum. işte romantik bir takım laflar var, kadın ve erkek bir bütünün iki yarısıymış, sonra ayrılmışlar falan. Bu da pek inanılır gelmiyor. diğer yarımın varolduğuna inanmıyorum ama inansam bile onunla karşılaşmak ister miydim, emin değilim.
modern kadının kendini anlatırken kullandığı modeller var. bir erkeğin yaptığı her şeyi yapabilen ama işte nedense yine de erkeğe ihtiyaç duyan kadın. hem kariyer, hem çocuk, hem bilmemne...
bu benim de inandığım model erkekle cinsel tesisat dışında eşit. bu basit ve kolay geldiğinden hem, hem de öyle olduğundan. yani ben neysem, ona benzer bir canlı formu görmeyi, üzerimdeki tesiri ile gözümü kör eden birini görmeye tercih ederim. nunu söyleyince de pro-feminist oluyorsun ama sonradan farkettim ki aslında kadınların kendisi de ne oldukları konusunda bu kadar net değil. sorunca aldığın cevaba da güvenemiyorsun çünkü bir erkek olarak soruyorsun ve o anki konumun da cevabı etkiliyor. uzun uzun ne olduğunu gözleyecek kadar hem yakın, hem uzak kalmak da mümkün değil.
bence kadınların kendisi de tam olarak kadınları anlamıyor. erkekleri anlamak konusunda zaten ne hevesli, ne becerikliler ama kadınları da anlayabildiklerini söyleyemiyorum. bana efradını cami, ağyarına mani bir kadın modeli sunan birini göremedim şimdiye dek.
bu soruya cevap yazarken bile korktuğumu farkediyorum. primordial bir korku var kadınlara karşı. tam olarak şundan korkuyorum diyemeyeceğim bir korku. fobi bu oluyor herhalde.
kadın fobisi. kadın lobisi. kadın hobisi.
kadınlara iyi davranmamın arkasında bu korkunun olabileceğini sezdim. onlardan bir beklentim olduğundan değil, hiç görmeyeceğimi bildiğim birinden ne gibi bir beklentim olabilir? ancak korku, yani, uzak durmalıyım ve iyi davranmalıyım ve uzak durmalıyım korkusu buna sebep oluyor olabilir. bu soruya cevap yazdığım için de kendimi hala bir miktar gerizekalı gibi hissediyorum.
5 notes · View notes
kelimelermelikesi · 3 months ago
Text
Neredeyse bir yıl olacak...
Diş hekimine gittiğimde koltuğa oturunca şunu düşündüm: Erkekler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar hatta bebekler yaralandılar, parçalandılar. Anestezisiz acıya, ağrıya katlandılar. Gecesi, gündüzü karışmış doktorlar onların acısını dindirmek için imkansızlıklar içinde koşturdular.
Bunları -di'li geçmiş zamanla söylüyorum ki biteceğine inandığım ve bildiğim bu zulmün artık şimdide yeri olmasın. Keşke sabaha kavu��unca bitmiş olsa.
Mamafih neydi onları böylesi güçlü kılan?
Tertemiz iman.
Saf vatan sevgisi.
Pürmelal bir direniş.
Başınız ağırdığında, serçe parmağınızı sehpaya vurduğunuzda, en basit acınızdan en ağırına, onları hatırlayın.
Şimdi canımız yanıyor demeye hakkımız var mı?
Alıştık mı?
Kaç kez dua eder olduksa payı biçilir.
Kavli ve fiili dua. Sakın ha unutma!
"Her gece dualarım
Bitmedi rüyalarım
Mutlu sonla
Ağlama
Ben ağlarım
Can bulur mu toprağım
Gözyaşında"
Can bulur mu toprağın gözyaşımla?
#özgür #filistin
2 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 2 years ago
Text
Ben bugün diğer hesapta, ana hesapta, bu fanatizm mevzusuyla ilgili konuşuyordum, kesmedi. Biraz daha konuşasım var, o yüzden neden olmasın. Burası bunun için sayılır bir nevi. Rb de atmam muhtemelen buna, neden bilmiyorum, öyle geldi içimden. Genel olarak ülkenin içinde bulunduğu bu kaos, kavga, en iyi benim seçtiğimcilik, tuttuğumculuk çok yoruyor beni, sadece izlerken ve okurken bile yoruyor. Cem yılmazın "Bnuutooth" şakası gibi birileri bir şeyi tutuyor ve başkalarına da tutturmaya çalışıyor, çok tatsız. Bizden olmayan öcüdür kafasıyla hayat nasıl yaşanır ya. Hiç mi uzlaşmacı olunmaz, hiç mi orta yol bulunmaya çalışılmaz. Ya bir takım uğruna otobüs kurşunlamak, bir parti uğruna birilerini öldürmek, bir din uğruna kafa kesmek, ideolojisi farklı diye birini öldürmek gibi şeyler nasıl bu kadar basit bir şekilde sindirilebilir. Nasıl bir konuyu açınca "bunu da politikleştirmeyin" diyebilirsiniz bu ülkede? Nasıl bir ülke hırsızı değil de hırsız var diyeni yargılayıp içeri tıkmaya çalışır, susturmaya çalışır ve kimse buna sesini çıkarmaz? Özgür bir şekilde yaşamayacaksak neden yaşıyoruz arkadaşlar biz ya? Kime yaşıyoruz? Nasıl bozuk bir simülasyon bu? Hepinizin kodlarıyla mı oynadılar The Bells of Saint John bölümündeki gibi (DW S7B6 referans bilmeyenler için) Ben gerçekten bu ülkede yaşanan bu sindirme huyundan nefret ediyorum. İnsanlar ölüyor, evler yıkılıyor, yaşamlar, hayaller, gelecekler yok oluyor ülkenin bir yanında, iki ay geçti daha bu yaşanalı ve insanlar unutmaya başladı bile. PR etkisi mi geçti ne oldu susuyor insanlar? Nerede o hesap soracak koca güruh? Büyük bir kısmı takipçi ve etkileşimini alıp kayboldu hesap soracakları masadan... Gerçekten çok daralıyorum artık. Tahammülsüzleştim, ufacık şeylere bile sinirlenir oldum, sabredemiyorum, bu ülkenin cehaletine ve bu cehaleti sevmesine sabredemiyorum. Hadi bunu geçtim, diyelim ki bu güruh seçim bekliyor, ona da tamam. Neticede demokrasiyi savunan insanlar, demokratik hakları olan yürüyüş ve protestoları düzenlemek isteyince genelde sonu biber gazı, gözaltı gibi şeylerle bitiriyorlar günü. Zaten sözüm de o insanlara değil ya neyse. Peki ya hala malum partiye gözüm kapalı oy veririm, her şey yolunda diyenler? Şeriat getireceğiz diyenlere, İstanbul Sözleşmesini adeta yok edeceğiz diyenlere alkış tutan insanlar, özellikle kadınlar, olması.. Biz bunları ne ara sindirdik, nasıl sindiriyoruz? Dolar, Euro gibi paritelerin takibini yapabilen var mı artık? Aklınıza geliyor mu her gün 100 ayrı olayın yaşandığı ülkede bakmak? Her markete gittiğinizde biraz daha fakirleştiğinizi fark ettiğinizde aklınıza ne geliyor ben bunu içtenlikle merak ediyorum. Biz nereye gidiyoruz diye mi soruyorsunuz yoksa ben bu ülkeden nasıl kaçarım diye mi?
Off, yine paragraflarca yazdım ve buraya geldiğinde "ne anlattı yine bu deli" diye düşünüyorsun muhtemelen. Eğer öyleyse aynı şeyi düşünüyoruz demektir. Özetle çok sıkıldım ben sevgili arkadaşım, fazla sıkıldım bu fanatik, sindirmeye hazır, cahil ve kokuşmuş toplumdan. Elim kolum bağlı hissediyorum ve bu beni daha da tüketiyor içten içe.
Ne yapalım, "Dünyayı ben kurtaramam" belki kendimi kurtarırım ama yeter mi bilemiyorum sanırım. Yazdıkça daha da geliyor ama yeterince yorduğuma inanıyorum gözlerini. Ne kadar yazdığımı az önce fark etmiş bulundum çünkü, kusura bakma lütfen. Sansürlemeden, silmeden yazdığım için saçmalamış da olabilirim yer yer. Katılmadığın yer olursa da söyle lütfen, herkes hata yapar... Madem buraya kadar sabrettin, bir de parça armağan edeyim. Tüm bu yorgunluğa bir Türk Kahvesi niyetine. Cehaletten ve bu sindirilmişlikten korunabilmen dileğimle.
36 notes · View notes
siir-defterim · 1 year ago
Text
AĞARAN BİR SUYUM
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel.
Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk, rüzgâr daha serin.
Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi.
Büyük yapılar, ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum.
Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak.
Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum.
Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme, kirpiklerimde buğu.
Kısa söz, basit eşya, kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında.
Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel, kadınlar daha uzak...
Şükrü Erbaş
13 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year ago
Text
en son yazdığım postu okuyan M.. kardeşim mesaj attı.. "abla eş seçimi önemli, duyduğun, dinlediğin kadınların hikayelerini baz alarak, bu tür seçimleri önleyici cümlelerin, anlatacakların vardır muhakkak yazar mısın" diye. direkt ona yazmak yerine buraya da aktarmak istedim. yazacaklarıma bir nevi attığım post kaynak olacağı için oradan yola çıkarak yazacağım. belki sonra da çevreden gözlemlediklerimi ve tecrübelerimi de eklerim.
....
bize gelen yardım talebinde bulunan aileler genellikle yetim, onun dışındakilerde orta yaş ve üstü maddi yetersizlik sebebi ile geçinme zorluğu yaşayan, çocuklarının ve kendilerinin her türlü ihtiyacını karşılayamayacak durumda olan kadınlar. ve neredeyse yüzde doksanı da eşleri yüzünden bu halde. ya keyfi çalışmayan adamlar, ya iş beğenmeyenler ya da zaten vasıflı olmadığı için iş bulamayanlar. hal böyleyken, yani kadınlar maddi sıkıntı yaşayınca eşlerinden beklentileri karınlarının doyurulması ve elzem ihtiyaçlarının giderilmesi oluyor. inanın sevgisizliği, ilgisizliği dert edecek konumda değiller, gündemleri bu değil çünkü gerçekten çok zor durumdalar, çaresizler. eş seçiminde yanlış karar verdikleri için de pişmanlar tabi. burası güneydoğu ve çoğunun çocuk yapmada sınırları yok, korunma yöntemlerini günah kabul eden, eşini buna engelleyen erkek sayısı az değil. genellememek kaydıyla kendi konforları, öz bakımları, eğlence ve sosyal hayatları ailelerinden önde gelen adamlar. benciller, taştan ekmeğini çıkarabilecek yapıya sahipler ama yorulmak onlara göre değil. evlerinde, cadde kenarlarındaki kahvehanede otursunlar, hiç yorulmasınlar, bir yerlerden para, yardım gelsin diye beklesinler, kendi çabaları sıfırken hanımlarını tüm yardım kurumlarına muhtaç etsinler vs. bu metinden yola çıkarak söyleyecek olursam, yani eş seçiminde karar mekanizmasını oluşturacak seçenekleri sıralarsak "vicdanlı, merhametli, ne olursa olsun helal daire sınırı içinde nafakasını temin edebilecek beceriye sahip, pısırık olmayan, tuttuğunu koparan, önce ailesinin ihtiyaçlarını giderebilecek kaygısı olan, sevgisini saklamayacak, zorda olduğu ya da herhangi bir konuda sıkıntıya girdiğinde kendi köşesine, içine kapanmayacak, evdekilerle irtibatını kesmeyecek, onlarla dertleşebilecek, kendi kendine gizem yaratıp günlerce iç dünyasında depresif davranmayacak, öfke kontrolu sağlam, adaletli" ve daha birsürü özelliğe sahip olması gereken kişiler.
insan evlilik yolunda adımlar atarken bu yukarıda sayılanların çoğunu göremez aslında. görüştükçe, farklı ortamları beraber paylaştıkça kişinin karakteri az da olsa falsolar verir. ileride çocuklarının babası olacak kişiyi de seçeceği için birsürü konuda gözlem yapması gerekir kişinin. aslında basit gözlemler bunlar. görüşülmeye yeni başlanılan günler diyelim kibarlığını ölçmek mesela "masaya oturacağınız vakit önce sizin oturmanızı bekler mi yoksa lap diye önce kendi mi oturur, yer hususunda fikrinizi alır mı, beraber yürürken size yol veriyor mu, bir yere glrileceği zaman önceliği size veriyor mu, girdiğiniz mekanlarda garson vs muhatap olduğu kişilere nasıl davranıyor, küçümseyici kibirli tavrılar sergiliyor mu, çabuk sinirleniyor mu, onun yanında iken kendinizi güvende mi yoksa tedirgin mi, değerli mi manasız mı hissediyorsunuz. siz konuşurken sizi nasıl dinliyor, dinliyor mu, sevgi cümleleri kurarken yapmacık mı hissettiriyor yoksa gerçekten içten olduğu geçiyor mu size. aile büyüklerine saygılı mı, onlardan nasıl bahsediyor, aile ilişkisi kopuk mu bağlı mı, annesi ile olan yakınlığının sınırı ne biliyorsunuz bazı erkekler annelerine bağımlı yaşıyor öyle mi? "
bu kişi beni sever, sayar, korur, değer ve önem verir, bana zarar vermez, haklarımı gözetlr, hasta olsam ilgilenir, çocuklarımızı çok sever, onlarla oyun oynar, benim hobilerime de saygı duyar, yetemediğim, yorulduğum zaman benimle beraber aynı işi yapar, başkalarının yanında beni rencide etmez.. diyebiliyor musunuz?
inanın sayfalarca cümle kurulabilir. farkındaysanız hep hissel tavırlara takıldım çünkü bir insan birini gerçekten çok severse çokta merhamet eder çok merhametli olan da hiçbir koşulda eşine zarar vermez. bu yazılanlar sadece beyefendiler için gerekli cümleler değil hanımefendiler için de muhatap cümleler. insanlar zamanla tanınan varlıklar, foyaları sonradan çıkan mahluklar da var. Allah en iyisine, en hayırlısına denk getirsin. aklıma gelirse metine eklemeler yaparım. M.. kardeşim posta istinaden bazı fikirler istedi ve mecburen buradaki şahitliklerime dayanarak çıktı çoğu. sonrakiler de tecrübe ve yine çevreden izlenimler.
acizane sürçi lisan ettiysem affola.
selametle
12 notes · View notes
mukofarmer · 1 year ago
Text
MEDENİYET Mİ DEDİNİZ...
Zorluklar, yaşamlar, alışkanlıklar... Farklı kültürlerin olduğu bu coğrafyada bana hiç uygun olmayan, yadırgayacağım kadar abartılı bir yaşam tarzıyla karşı karşıyaydım. Bir de uçakta kadınlar Türkiye'nin durumuna laf etmişlerdi. Öyle bahsedince ben de kendimi medeni bir yere geliyorum zannetmiştim. Sabah uyandığımda düne nazaran daha iyi durumdaydım. İdrak etmeye çalışıyordum sadece. Hem çok karmaşık hem çok basit geldi her şey. Buradaki Aiesec ekibi yazdı hemen, buluşalım dedi. Bu hayattaki en sevdiğim şeydir zaten sürekli yeni yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak. Hollandalı, Tunuslu, Faslı birçok insanla tanıştım. Hepsi inanılmaz sıcak insanlar. Buraya adapte olmamı kesinlikle kolaylaştırıyorlar. Erkekler... Aaah ah bazılarınız her yerde mi aynısınız. Anneme ilk günden Tunuslu iki tane damat adayı buldum. Ablam biz Tunuslu istemeyiz, oralar cok uzak, veremem seni ama zenginse iç güveysi olarak gelebilir diye dalga geçti benimle. Ya çocuğun biri geldi adını söylemeden açık açık dedi ki: Are you single? O an boşluğuma geldi, yes dedim. Demez olaydım. Sonra soruyor mutlu musun bu durumdan diye. Çok mutluyum ayağı yaptım başımdan gitsin diye. Ama başladı kendisinin yalnızlıktan kaynaklı ne kadar mutsuz olduğunu anlatmaya. Banane aq. O gün Meryem ve Arca diye iki kişi daha geldi Türkiye'den. Evde Meryem'de bizle kalmaya başladı. Üç yataklı eve dört kişi tıktılar bizi. Bu halis mi? Yusuf diye bir çocukla tanıştık, Tunuslu. Biraz fazla yakın davranan erkeklerden. Arca'ya mukaddesi beğendim, tatlı kız, ben de zaten Türkiye'ye okumaya gelicem demiş. Allahın manyakları ya. Sanırım hep böyle yaptığım için Allah beni cezalandırıyor şu an karşılıksız olan sevgimle. "I have someone in my heart" diyemedim çocuklara da. Bu arada cidden ben ilk defa bu kadar çok hoşlanıyorum sanırım birinden. Şairin aklımda hep sen varsın dediği yerdeyim. Neyse sizi aşk hayatımla boğmayayım. Tunusluların şavurma diye bir yemeğini yedik. Bizim dönerli dürümlere benziyor fakat açıkçası daha güzel. Ama bunlar her şeye inanılmaz derecede acı koyuyor. Adamların tuvaletteki hallerini hayal bile edemiyorum. Sonuçta o acının bir yerlerden çıkması gerekiyor. Damak tadımıza çok uzak değil lezzetleri ama çoğu zaman hijyeninden şüphe ediyorum. Ona da yapacak hiçbir şey yok artık. Zehirlenip ölmediğim sürece her şey okey benim için. İlginç gelen şey, ülkede kocaman Atatürk isimli bir cadde var ve sahip oldukları Türk restaurantının adı Atatürk. Bizim liderimize bizden daha çok sahip çıkmışlar resmen. Assil diye bir çocukla tanıştık. Bence o asla diğerleri gibi değil. Buraya aitte değil. Çocuk hem dj, hem fotoğrafçı, hem doktor. Btw Türkiye'de veya herhangi bir yerde doktorluk garanti meslek olarak görünse de burda durum böyle değil. Sağlık sistemi kötü olduğu için çoğu zaman doktorlar iş bulamıyorlarmış. Çocuk o yüzden ekstra işlerde de çalışıyor. Sağlık sistemi berbat durumda. Ölmediğin sürece hastaneye gitme yani. Sağ girersin hastalıklı çıkarsın o kadar söyleyeyim. Boşuna sağlık sigortasına o kadar para döktük bir de. İnsanların anlattıklarından anladığım kadarıyla burda inanılmaz derecede Türk dizileri izleniyor. Bu nasıl bir hayranlık anlamadım. Bizden daha çok Türk dizisi izleyip, Türk ünlü tanıyorlar. Eve döndük daha sonra. Meryem evi görünce çıldırdı. O hepimizden daha titiz biri. Buraya alışması daha fazla zaman alacak gibi. Kız gelirken kendi tarhanasını, salçasını, şehriyesini, tuzunu, domates kurusunu bile getirmiş zaten. Değişik...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes