#bırak beni haykırayım
Explore tagged Tumblr posts
siyahveizmarit · 8 months ago
Text
Aldanış
Haritalara bakıyorum
Hiçbirinde evin yok
Ansiklopedilere bakıyorum
Hiçbirinde resmin yok
Sözlüklere bakıyorum
Hiçbirinde adın yok
Bakıyorum kendime
Seni görüyorum
Benden başka yerin yok
30 notes · View notes
purgatoireau · 3 months ago
Text
Bana beni anlat, bırak boş umutlarım olsun. Bırak her şeyin düzeleceğine inanayım bu gece. Bırak avazım çıktığı kadar haykırayım kazanmam gereken bir savaş olduğunu. Yıldızları sayayım bugün. Bana ait olanlarını. Dilekler dileyip her birini yapılacaklar listeme ekleyeyim. Çabalamazsam gerçekleşmeyecek şeyler var hem. Eğer ki yorulur da kalırsam gerçekleştiremeyeceğim dileklerim var. Bakma bana. Hep biraz yorgun duruyor olabilirim. Ama yine de gerçekten ne istediğimi hep biliyor olacağım. Hem bilirsin umutsuz yaşanmaz derken her zaman ciddiydim. Hep gerçekleşecek dileklerim ve bunları gerçekleştirmeye yetecek çabalarım olacak mesela. Gökyüzündeki bulutları sayıyormuşuz gibi yağmurlu bir günde. Suratımıza birkaç damla yağmur düşüyormuş gibi. Yağmurdan sonra bir gökkuşağı çıkmış gibi. Öylesine ferah olacak ki hava. İşte diyeceksin. Varmam gereken yer, ulaşmam gereken yıldızlar burasıydı. Avuçlarına yıldızların sığabileceğini öğrendiğinde anlayacaksın bu çabanın değerini. Avuçlarına yıldızlar dolduğunda tüm dileklerinin nasıl da bir bir gerçekleştiğini. O huzurlu sabaha her gün uyanmanın nasıl da mümkün olduğunu keşfedeceksin. Küçüğüm, hep böyledir aslında yaşam. Biraz da pes ettiğin yerden başlar. Umudunu kaybetmedikçe bir yol bulunur elbet. Sen yeter ki devam et :)
17 notes · View notes
ailenizinbiricikoglu · 4 years ago
Text
Tumblr media
"bırak beni haykırayım,
susarsam sen matem et"
1 note · View note
aanur · 6 years ago
Text
Bırak beni haykırayım sana olan sevgimi, susarsam sen mâtem et.
1 note · View note
alticizilen · 7 years ago
Text
Seher - Selahattin Demirtaş – Alıntılar – @alticizilen
Seher, Selahattin Demirtaş’ın ilk kitabı ve küçük küçük hikâyelerden oluşuyor. İçerisinde sanıyorum kız kardeşine ait olan çizimler de mevcut. Bu kitabın okunuşunu daha da kolaylaştırmış.
İçerik olarak, sanılan politik hikâyelerin aksine, kadınların hikâyelerine yer verilmiş. Zaten kitap, katledilen ve şiddet mağduru bütün kadınlara adanmış. Dilinin samimiyeti ve sadeliğinin yanı sıra, aynı zamanda bir siyasetçi olan erkek bir yazarın kaleminden bu hikâyeleri okumak bana çok iyi geldi. Gerçi özellikle, Seher ve Denizkızı hikâyelerinde, kendimi tutamayıp ağlasam da bitirince kendimi daha güçlü hissettim. Öte yandan, kitabın ayrıntılarında yalnızca erkek egemen dünyanın sorunlarını değil, zengin fakir ayrımını, coğrafik acıları, göçmen sorununu, kişinin bireysel çatışmalarını da görebiliyorsunuz. Bu durum aynı zamanda eleştirilebilir, çünkü her soruna biraz değinebilme amacıyla aslında hiçbirinin tam manasıyla işlenemediği söylenebilir.
Ayrıca, kitabın yalnızca bir senede 9 basım yaptığını belirtmekte fayda var. Sansürlü ve tekdüze yazılı medyanın, kitabın bu başarısından bahsetmesini beklemek biraz safça olur. O yüzden, şöyle söyleyeyim, ben kitabı beğendim, belli ki birçok kişi de benimle hemfikir. Ellerine sağlık Selahattin Demirtaş.
Tumblr media
Bizim ev Mamak’ta, gecekondu mahallesinde. Burada herkes tanır birbirini. Yoksuldur herkes, ama yoksulluğu sırıtmaz kimsenin. Daha çok şehre indiğimizde yoksulluğumuz çarpar yüzümüze. (36)
Bizim mahallenin insanları da arabaları da bellidir. Birbirine benzer. Hepsi yorgundur, emektardır, fakirlik kokarlar, boyaları dökülmüştür, saçları sakalları dağınıktır, eski modeldirler, iki elle tutarlar direksiyonu, direksiyon ekmek kapısıdır. (37)
Trafik açıldı, yanımızda beyaz bir Şahin var şimdi. Kötü modifiye edilmiş. İçindeki dört genç bizim mahalleden değil ama bizim cenahtan. (38)
“ O benim yanımda çalışan temizlikçi, temizlik yaparken merdivenden düştü,” dedi. Polis ikna olmuş gibi baktı, çok gençti, bakışları yoksul gibiydi, arabası yoktu. Amirleri arkadan bağırdı, “Onun da kimliğini alın!” diye. Amirleri yoksulluktan geliyordu ama arabasıyla yoksulluğu biraz geçmişti, muhtemelen Ford Mondeo, ikinci el. …” (42)
Cezaevine girişte kadın gardiyanlar üstümüzü çıkarmamızı söyleyip arama yaptılar. Hepsi bizim cenahtandı, yoksulluktan çıkamayacaklarını biliyorlardı. Araba hayali kurmaktan bile uzaktılar. Onların yoksulluğunun sebebi biz değildik ama yine de öyleymişiz gibi davranıyorlardı. (45)
İnsan kendini yatay şekilde asamıyormuş. Bunu keşfetmiş olmak içimde yeniden bir yaşama isteği uyandırdı. (49)
İçimden, “Söyle Nergis, ben seni ne çeşit seveyim?” diye geçirdim. Psikopatın mı olayım, ismini göğsüme jiletle mi kazıyayım? Daha bir kerecik bile elimi tutmamışken tokalaştığın her erkeğin elini kırayım. Okul çıkışında kapıda dikileyim, sana musallat olayım. Kolundan çekip, “Gel takılalım senle,” diyeyim, araya giren arkadaşlarının suratına kafayı gömeyim. “Git başımdan be, bela mısın?” dedikçe ben daha çok belan olayım. Evinin önünde gece yarılarına kadar tünekleyeyim, sense pencereden gizli gizli bakıp hem ürküntü he de hınzırca bir mutluluk duy. Polisi tak peşime, karakollara çeksinler beni, yediğim her dayakta ismini haykırayım, haykırdıkça daha da bağlanayım. Ya benimsin ya kara toprağın Nergis. Hayatı sana zindan edeyim, yaşama sevincini bitireyim. “Ne olur, bırak artık peşimi, seni sevemem, senden sadece korkuyorum. Hayatımı mahvettin, görmüyor musun?” diye ağladığında anlayayım acı gerçeği. Aşkımı jiletle bileklerime kazıyayım. Bir mektup bırakayım arkamda, okuyunca gözyaşlarına boğul, seni ne çok sevdiğimi o zaman anla. Elinde bir demet kır çiçeğiyle mezarıma gel, mezar taşımda “BANA MI GELDİN NERGİS?” yazılı olsun. (53)
Gökten ne yağmış da yer kabul etmemiş misali… Bunca yıl sonra aynı çatının altındalar ya. Hal böyle olunca da ne yaparsan yap, o çatıya tünemiş umut kuşunu susturamazsın. Bu geveze kuşu gündüzleri kovalamak kolay. Ama tek başına yatağa girip de gözlerini kapattığın an gel de sustur. Uykuya dalıp kurtulmak yok. Rüyalarda daha da cüretli, daha da arsız bir kuş bu. En kötüsü de uyanıp yeni bir güne başlama mecburiyeti. Biraz daha oyalansa. Belki bu sabah da birkaç saniye… Sakın!... (87)
“Yok yok, dikkati elden bırakmıyorum, ama insan hayal kurarken gözlerini kapatır, hiç kimse hayallerimizi görmesin diye yaparız aslında, gözlerimizi kapatınca kendimizden bile saklarız hayallerimizi. İçimizdeki gerçek biz, o hayaldeki biziz aslında,” dedi. (98)
“Tabi,” dedi, “o ayrı, ama bazen düşünüyorum böyle… Ölümün, ölmenin bir sürü çeşidi vardır: Yanarak, düşerek boğularak, sürünerek, öylesine, kahramanca ya da sebepsiz ölmek. Bunların hepsi yaşamanın çeşitleridir aynı zamanda, tuhaf değil mi?” dedi. (99)
Hacı Nene “Siz şimdi acıkmışsınızdır,” deyip getirdiğimiz yoğurdun yanına biraz ekmek koydu. Abimle ben yoğurdun hepsini afiyetle yedik. Nenem sefertasını yıkayıp bize verdi, alıp eve geri geldik. “Niye bu kadar geç kaldınız?” diye sordun. “Nenegilde yemek yedik, o yüzden geç kaldık,” dedik. “Ne yediniz?” dedin. “Yoğurt yedik,” dedik. “Yoksa götürdüğünüz yoğurdu mu yediniz?” dedin hayretle. “Evet,” dedik normal bir şey dermiş gibi. Bunu da yıllarca millete anlattın anlattın güldünüz. Oysa bana hiçbir zaman anormal bir durum gibi gelmiyordu. Mantığını bir türlü çözemesem de çok normal olduğunu düşünüyordum. Düşün düşün sonunda cezaevinde çözdüm meseleyi. O yoğurdu ihtiyaçları olduğu için değil, mutlu olsunlar diye göndermiştin dedeyle neneye. Biz yoğurdu onlara teslim ettiğimiz anda mutlu oldular zaten. Ama yoğurdu biricik torunlarına yedirince ayrıca mutlu oldular. Senin bir adet mutluluk üretmeyi planladığın yoğurttan biz toplam iki adet mutluluk üretmiş olduk böylece, yaa! (107)
Yukarıya doğru gittikçe orda bulunan canlı sayısı azalıyor. Giderek insanlardan, halktan uzaklaşıp uzay boşluğunda kendi yalnızlığınla seyahat ediyorsun. İşin hazin tarafı da bunu yapabilmek için kendini parçalarcasına gece gündüz çalışıyorsun. Yaşamın tam içinden yükselip, yaşamın olmadığı yere doğru ilerleyen gönüllü zavallılarmışız gibi hissediyorum bazen. (118)
Kaldı ki ne benim ne de Fırat’ın yakın akrabaları bile yoktu. Daha doğrusu, biz onlara yakın olacak kadar akrabaları değildik. Bunca işin içinde çocuk yapmayı ve büyütmeyi aklımızdan bile geçirmemiştik. Mutsuz değildik, bunu da mutlu olmak sanıyorduk. (123)
3 notes · View notes
yazarurfa · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Devlet Bahçeli'den önemli açıklamalar Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) partisinin grup toplantısında konuştu. İnsanlık tarihi üzerinde muhtelif yorum ve değerlendirmelerin varlığından bahseden Bahçeli, "Kimi düşünürler, insanın yüz bin yıllık tarihinden bahsederken, kimileri de bu süreyi 300 bin yıla kadar çıkarmaktadır. Bu konuda henüz bir ittifak sağlanmış değildir. Her düşünce insanı, ideolojik ve fikri aidiyetine göre kanaatlerini paylaşmaktadır. İnsanlığın tarihi ne olursa olsun, üç farklı safhadan geçtiği bilinmektedir. İnsanlık tarihini yüz bin yıl olarak kabul ettiğimiz de bunun 60 bin yılı vahşilik dönemi, 35 bin yıl dönemi barbarlık dönemi, bugüne kadar uzanan 5 bin yılda uygarlık dönemidir. En azından bilim ve insanlarının iddia ve ifadeleri bu yöndedir. Fakat uygarlıkla özdeşleşmemiş, insani hasletleri özümseyememiş, halen barbar eğilimler taşıyan toplum veya ülkelerin mevcudiyeti bu çağda derin bir hayal kırıklığıdır" ifadelerini kullandı. Lafa gelince haktan, hukuktan dem vuran ama sıra uygulamaya geçince kaçak ve korkak güreşenlerin insanlığın yüz karaları olduğunu kaydeden Bahçeli, "Utanmadan medenilik pozu verirler, muasırız derler ama gerçekte insani değerlere maruz olduklarını bir türlü gizleyemezler, saklayamazlar. Nitekim husumetle süslenmiş mızraklarını çuvala sokamazlar, batının hal-i pürmelali tamda budur. Türkiye - Yunanistan sınırında yaşan ilkel ve iç yaralayıcı olaylar, 'insanım' diyen herkesi ürkütmüş. İnfiale sürükleyerek ürpermesine neden olmuştur" dedi. "Uluslararası hukuk ihlal edilmekle kalmamış, insan hakları da tozlu raflara kaldırılmıştır" Türkiye'nin farklı şehirlerinden Avrupa'ya gitmek amacıyla yollara düşen sığınmacıların Pazarkule Sınır Kapısının Yunanistan tarafından kapatılmasıyla maruz kaldıkları trajedilerin barbarlık olduğunu ifade eden Bahçeli, "Yunan güvenlik güçlerinin yapmadığı zulüm kalmamıştır. Kadın, çocuk, yaşlı demeden önüne gelenlere saldıranların vicdanları kurumuştu. Avrupa'ya gitmek isteyen masumları, kara ve deniz sınırlarında durdurup şiddet ve nefretle püskürten, olmadı söven, olmadı döven, olmadı öldüren Yunanistan zulmünün koçbaşı haline dönüşmüştür. Sınırı geçip Yunanistan'a intikal eden sığınmacıları önce soyup sonra eziyet ve işkenceyle geriye çeviren bu ülke insanlık değerlerini alenen çiğnemiştir. Uluslararası hukuk ihlal edilmekle kalmamış, insan hakları da tozlu raflara kaldırılmıştır. Başta Afganistan olmak üzere Suriye, İran, Fas, Cezayir, Tunus, Pakistan ve Kuzey Afrika'dan kopup Avrupa'ya geçmek isteyen, aynı zamanda uluslararası koruma talep eden sığınmacı acımasız muamele ve müdahaleler Yunan zihniyetinin ipliğini pazara çıkarmıştır. Sınırda bekleyen savunmasız insanlara biber gazı, sis bombası, tazyikli su, kurşun, kaba güç neyle izah edilecektir, yazık değil midir, ayıp değil midir, rezalet değil midir, karşınızdaki şiddet severlik barbarlık değilse, o halde barbarlık nedir ? Ne ibrettir ki, Avrupa insani felaketlere duyarsız, masumlara kapalıdır" ifadelerini kaydetti. 6 Mart 2020'de Hırvatistan'da yapılan Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Konseyi Olağanüstü Toplantısında, AB Dışişleri Bakanları tarafından kabul edilip yayınlanan zorunlu bildirinin makul ve mantıklı hiçbir yanı olmadığını söyleyen Bahçeli, şu ifadeleri kullandı: "Dünya'da en çok sığınmacı ve mülteciye ev sahipliği yapan ülkenin Türkiye olduğu ayan beyan ortadadır. Bu gerçeğe rağmen, Türkiye'yi göç meselesini siyasi bir amaçla kullanmakla itham etmek asılsız, akılsız ve ahlaksız bir yakıştırmadır. AB ülkeleri Türkiye'yi anlamaktan ve kavramaktan tamamıyla uzaktır. İnsan haklarını yok sayan ve sınırlarına gelen mazlumlara düşmanca saldıran Yunanistan'ın AB tarafından desteklenip arka çıkılması, barbarlığa ortaklıktır. 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Avrupa mevzuatı bir kenara itilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi buharlaşmış, mültecilerin hukuki statülerine ilişkin sözleşmeyle 1967 protokolü budanmıştır. Hem Yunanistan hem de diğer Avrupa ülkeleri, uluslararası yükümlüklerine bağlı kalarak sığınmacıların müracaatlarını alma mecburiyetindedir. Bunun başka yolu ve çaresi yoktur. Yunanistan'ın sığınmacı başvurularını askıya almasının hukuken hiçbir dayanağı olmayacaktır. Kaldı ki, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Yunanistan'ın bu tavır ve tutumunun uluslararası hukukta yeri olmadığını açıklamıştır. Yunanistan'ın sığınmacılara, karadan ve denizden ateş açması, botlarını batırması ve maalesef ölümlere neden olması haydutluk, hayasızlık ve hukuksuzluktur." "AB ülkeleri vahim bir tenakuz çukurundadır" Uluslararası hukuk ile mültecilere dair uluslararası sözleşmelerin, kendilerini güvende hissetmeyen, savaş ve benzeri korkular yüzünden ülkelerini terk eden her insana başka bir ülkeye sığınma hakkı verdiğini vurgulayan Bahçeli, "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 14. maddesinde herkes zulüm karşısında başka ülkelere sığınma talebinde bulunma ve sığınma hakkından istifade hakkına sahiptir, hükmü yazılıdır. On yıllardır insanlık nutukları atan, sürekli hamaset yığınağı yapan hiçbir ülkenin ahlaki ve insani inandırıcılığı, geldiğimiz bu aşamada kalmamıştır. Hani insan hakları, hani insan onuruna hürmet, hani zulme karşı mazlumlara himmet, AB ülkeleri vahim bir tenakuz çukurundadır. Sınırda şu kış günlerde küçücük bedenleri soğuktan titreten yavrular, çaresiz analar, perişan babalar, ben insanım diyen herkesi yaralamaktadır. Parklarda, bahçelerde oynaması gereken çocuklar yağmurda, çamurda, soğukta, feryat etmektedir. Üstte yok, başta yoktur. Cep delik, cepken deliktir. Sabilerin hıçkırıkları, emzikli bebeklerin acıklı halleri, vicdansızların, merhametsizlerin insan sevgisinden bir haber meymenetsizlerin üzerine tokat gibi inmiş, Avrupa'nın her köşesinde de yankılanmıştır" şeklinde konuştu. İnsani yıkımların kederinin, yüreklerinin tam orta yerine çöktüğünü söyleyen ve MHP olarak bu tabloya sessiz kalamadıklarının altını çizen MHP lideri Bahçeli, şöyle konuştu: "Bebeklerin, çocukların hazin ve hüzünlü durumlarını atıl ve hareketsiz şekilde seyredemezdik. Bir şeyler yapmalıydık, karınca kararınca yardım elimizi uzatmalıydık. Gönül ve vicdan seferberliğiyle yaralara merhem olmalıydık. Çünkü biz, 'komşusu açken, tok yatan bizden değildir' maneviyatına bütün hücrelerimizle inanan Milleyetçi, ülkücü hareketiz. Geçen hafta, Edirne'de 0-10 yaş grubunu hedefleyen 'Göçmen Kreşi' kurmak ve mazlumları kuşatmak için samimiyet ve safiyetle devreye girdik. Solgun bakışlarıyla, sararmış yüzleriyle, üşüyen bedenleriyle sınırda tutacak el bekleyen, yedirip içirip giydirecek müşfik bir irade gözleyen çocukların temel ihtiyaçlarını temin ederek tırlarla Edirne'ye gönderdik. Türk milletinin gıpta edilecek vasfını, imrenilecek vakarını gösterdik. Aynı zamanda Türk milletinin şefkat ve merhametiyle yavrulara dokunduk, onları nakış nakış vicdanlarımıza dokuduk. Her çocuk bir dünyadır. Her bebek bir melektir. Kokuları da cennet kokusudur. Bebeğin kökeni, mezhebi, ırkı, milliyeti bahis konusu dahi edilemez. Bebeklere acımayan, çocuklara aldırmayan, düşkün ve muhtaçları dikkate almayan bir medeniyetin temelleri çürük, tedrisatı bozuk, tebessümü sahte, tezahürü karanlıktır. İşte Yunanistan'ın içinde bulunduğu Avrupa Birliği'nin özeti budur. İnanıyorum ki, zalimin zulmü bir gün mutlaka kendisine dönecektir. Ve yine inanıyorum ki, zalimin düşmanı Allah'tır. Edirne'de kurduğumuz Göçmen Kreşi'ne emeği geçen, destek olan, yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında aktif ve öncü rol oynayan her dava arkadaşıma huzurlarınızda gönülden teşekkür ediyorum." Merhum şair Mehmet Emin Yurdakul'un, “Bırak Ben Haykırayım” isimli şiirinden alıntı yapan Bahçeli, "Ben en hakir bir insanı kardeş sayan bir ruhum, Bende esir oluşturmayan bir Tanrı'ya iman var, Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar. Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum. Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez, Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez. Diyorum ki, çocuklar örselenmesin, bebekler ölmesin. Milliyetçi Hareket Partisi varsa umut vardır. Milliyetçi Hareket Partisi varsa çare vardır. Milliyetçi Hareket Partisi varsa çözüm vardır. Milliyetçi Hareket Partisi varsa dara düşen, yolda kalan, aç ve açıkta bulunan herkesi kucaklayacak yüksek bir fazilet vardır, kutlu bir dirayet görmesini bilenler için hemen yanlarındadır" ifadelerini kullandı. "Bundan sonra ateşkese uyulursa ne ala, uyulmazsa kaldığımız yerden tekrar başlar, vatan mücadelesini gittiği yere kadar taşırız" Moskova Zirvesi'nin Türkiye açısından mühim sonuçlarının olacağını söyleyen Bahçeli, "Bir defa, ülke sınırları terör ve rejim saldırılarına karşı daha güvenli hale gelecek, İdlib bölgesinde istikrar ve normalleşmenin kapısı aralanacak, kahramanlarımızın güvenliği sağlanacak, sivil ve masum insanların korunması teminat altına alınacaktır. Elbette İdlib'de verdiğimiz şehitlerimizi unutmamız mümkün değildir. Karanlık ve kalleş emel sahiplerini göz ardı etmemiz, gözden uzak tutmamız, hesap dışı bırakmamız asla ve kat'a düşünülemeyecektir. Biz herkesin ederini, ciğerini, niyetini, hedefini gayet iyi biliyoruz. Şehitlerimizin kanlarının yerde kalmayacağından imanımız kadar da eminiz. Rusya Devlet Başkanı'nın, 27 Şubat'ta Türk askerlerinin yerlerini bilmediklerini söylemesi havanda su dövmek, kuyruklu yalana bir yalan daha eklemektir. İdlib'de kimin ne yaptığını, hangi saldırı ve tahriklerin içinde ana aktör olduğunu bilmeyen yoktur. Bundan sonra ateşkese uyulursa ne ala, uyulmazsa kaldığımız yerden tekrar başlar, vatan mücadelesini gittiği yere kadar taşırız. Karşımıza çıkanları da doğduklarına pişman ederiz. Türkiye Moskova'da mahcup olmamıştır. Sahadaki fedakarlıklar akıl ve stratejiyle temellenmiş diplomasiyle eklemlenmiştir. Burada asıl üzerinde durmamız gereken konu Esad'ın ve kontrol dışı unsurların ilk fırsatta silaha sarılıp sarılmayacağı muammasıdır" ifadelerini kaydetti. "(Moskava'da varılan mutabakat) Bu süreçte Esad hata yaparsa bunun bedelini misliyle ödemelidir" İdlib'de konuşlanan terör örgütü HTŞ'nin ateşkes kararına uymayacağını açıklamasının tarihi bir handikap olduğundan bahseden Bahçeli, "Bu süreçte Esad hata yaparsa bunun bedelini misliyle ödemelidir. Söz konusu hataya ortak olan, ortam açan, çanak tutan hangi ülke olursa olsun gök kubbe başlarına yıkılmalıdır. Taktik başarılara bel bağlayamayız. Mevzi kazanımlarla oyalanamayız. Suriye'ye huzur, istikrar ve barışın hakim olmasını arzularız. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararındaki siyasi süreç işletilerek Suriye iç savaşının olabilecek en kısa sürede nihayete ermesini umut ederiz. Suriye'nin geleceğine dair 29-30 Haziran 2020'de Brüksel'de düzenlenecek konferansın mahiyet ve muhtevasının ise ne olacağını zaman gösterecektir. Elbette bu ülkenin geleceğine Suriyeliler karar vermeli, yol ve yöntem de demokrasi olmalıdır. Bu çerçevede, 13 Nisan'da Suriye'de yapılacak seçimlerin kalıcı, kapsayıcı ve kutuplaşmayı bitirecek değişim rüzgarına yol açacağını düşünmek abartılı, aslı astarı olmayan afaki bir beklentidir. İnsanlık nesnel ve nitelikli huzura muhtaçtır" diye konuştu. 6 Mart 2020 tarihinde OPEC toplantısında ortaya çıkan anlaşmazlığın, Rusya'nın petrol üretimini kısıtlamaya yanaşmaması ve Riyad yönetiminin fiyatları düşürmesinin pek çok zincirleme sosyal ve ekonomik riski tetiklediğini belirten Bahçeli, "Geçtiğimiz Pazar günü döviz kurlarındaki anormal oynamaların, diğer yandan borsaların sallanmasının esasen sebebi burada aranmalıdır. Korona virüsü ticareti vurmuş, ülkeler arası ilişkileri zedelemiş, sınırların kapatılmasına yol açmıştır. Tüfek, mikrop ve çelik üçlüsü bir kez daha zalim yüzünü göstermiştir. Türkiye'nin karmaşıklaşan ve girift bir hal alan bölgesel ve küresel istikrarsızlık sarmalı karşısında milli birlik ve dayanışma ruhunu en üst düzeye çıkarması herkese düşen manevi bir ödevdir. Kırıp dökmek yerine, tutup kaldırmalıyız. Bölüp parçalamak yerine, bütünleştirip pekiştirmeliyiz. Çatışmada hayır olmadığı iyi bilinmelidir. Kavgadan sonuç alınamayacağı herkesçe görülmelidir. Bir olursak dağları deviririz, dağılır birbirimize düşersek sam yelinde bile devriliriz" ifadelerini kullandı. "Aziz Atatürk'ün mirasını hiç eden, Türkiye'nin karşısına geçen CHP yönetimi iflasını yakında açıklayacaktır" CHP yönetiminin Nuh deyip de peygamber demediğini, dur durak bilmediğini, sözden ve halden anlamadığını bildiren Bahçeli, şunları aktardı: "Aynı tas, aynı hamam, hep aynı çirkinlik, hep aynı çirkeflik. CHP, başkasının gözündeki çöpü görüyor, kendi gözündeki merteği göremiyor. Bu CHP yönetimine diyoruz ki, dağ başına harman yapmayın, savurursunuz yel için, sel önüne değirmen yapmayın öğütürsünüz el için. Anlayan yok, anlamaya niyeti olan yok. Atalar boşuna söylememiş: 'Bana benden olur her ne olursa, başım rahat bulur dilim durursa' Bunların dili durmadığı sürece başları da rahat bulmayacaktır. Aziz Atatürk'ün mirasını hiç eden, Türkiye'nin karşısına geçen CHP yönetimi iflasını yakında açıklayacaktır. CHP'nin kapısına patron çıldırdı, ne alırsan bir dolar tabelası asılırsa hiç kimse şaşırmamalıdır. Sade pirinç zerde olmazmış, bal gerekirmiş kazana; baba malı tez tükenirmiş evlat gerekirmiş kazana. Sayın Cumhurbaşkanımızın Rusya ziyaretini sabote etmek, karalamamak, üzerinde kuşku uyandırmak için Esad ve Putin ile aynı safa giren CHP yönetimi körle yatmış, şaşı kalkmış, bilye dağıtmıştır. Karga kekliği taklit edeyim derken nasıl ki kendi yürüyüşünü şaşırmışsa, CHP'de Esad'ın izinden yürüyeyim derken baltayı kafasına vurmuştur. Şaşkın ördek nasıl tersten dalıyorsa, bunlar da tersinden konuşmaktadır. Önce 'ne işimiz var İdlib'de, niye gidiyorsun Putin'in ayağına' diye sordular. Hatta Kılıçdaroğlu, geçen haftaki grup toplantısında edepsiz benzetmelere heves ve tevessül etti. Dikişi patlamış yama gibi oldular, Esad'ın Türk askerlerini koruduğunu açıkladılar. Sonra Moskova'da Türk heyetinin ayakta bekletilmesini eleştirip heyetlerin arkasındaki heykellerden mucizevi anlamlar çıkardılar. Aslında Türkiye zora girdikçe sevinçten duramıyorlar, gülmelerini de saklayamıyorlar. CHP'liler hezeyanlarını gelsinler bir zahmet külahımıza anlatsınlar." "Rusya yönetimi bunu kasıtlı bir şekilde kayda aldırıp sonra da servis ettirmişse bunun tanımı şüphesiz küstahlıktır, terbiyesizliktir, saygısızlıktır" Yabancı medyada yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin Rusya'da bekletildiği görüntülerin kronometreyle kayda alındığı iddialarının gündem olduğunu söyleyen Bahçeli, "İddia odur ki, Rus devlet televizyonu, Cumhurbaşkanı'yla birlikte heyetinin Putin'in kapısında bekleme anlarını kronometreyle kayda alıp yayınlamış, bu da gündem olmuştur. Zirve toplantılarında benzeri tablolara veya protokol kazalarına istem ve irade dışı elbette tesadüf edilebilecektir. Eğer Rusya yönetimi bunu kasıtlı bir şekilde kayda aldırıp sonra da servis ettirmişse bunun tanımı şüphesiz küstahlıktır, terbiyesizliktir, saygısızlıktır. Bir alçaklık varsa derhal hem tavzih hem de telafi edilmelidir. Ümit ederiz ki, malum video maksatlı şekilde hazırlanmış olmasın. Türkiye Cumhurbaşkanı'na hakaret hepimize hakarettir. Muhasım zihniyetler aklını başına alsın; bizim kültürümüzde ata arpa, yiğide pilav, vatana da can verilir. Bizim için vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan; vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan. Ayranımızı kabartmasınlar, ayılara güvenmesinler. Biz denize düşmedik ki yılana sarılalım. Öfkeyle konuşmuyoruz, yalnızca duruşumuzu gösteriyoruz. Aklın öfkeyle etkisiz olacağının farkındayız. Keskin sirkenin küpüne zarar vereceğini de biliyoruz. Bekanın akıl ve inançla korunacağını tarihe bakarak söylüyoruz. Türkiye'de hala Esad'a övgüler yağdıran iş birlikçilerin varlığı bir başka kepazelik ve hıyanettir. Sözde bir akademisyen televizyon ekranlarında, Suriye Arap Ordusunu takdir ettiğini söylemiştir. CHP'nin ruhuna sinen Esad hayranlığı metastaz yapmış, habis ur gibi bünyeyi sarmıştır. Türkiye'de yaşayıp da Esad'ın çetesini övenler Mehmetlerimize, aziz Türk milletine en yakın düşman olan kokuşmuşlardır. Bu ülkenin suyu da, ekmeği de, havası da hain ve işbirlikçilere sonuna kadar haramdır, zıkkımdır, zehirdir, burunlarından fitil fitil gelecektir" şeklinde konuştu. İstiklal Marşının 99. yıl dönümünü iki gün sonra idrak edeceklerini kaydeden ve değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, şunları söyledi: "12 Mart 1921'de, Büyük Millet Meclisi'nin birinci dönem muhterem vekilleri tarafından İstiklal Marşımızın kabulünün 99. yıl dönümünü iki gün sonra idrak edeceğiz. O müstesna günü bugünden iftiharla anıyorum. Maarif vekili Hamdullah Suphi Bey'in yüksek hitabıyla ve Meclis üyelerinin ayakta alkışlarıyla kabul edilen İstiklal Marşımız, Türk kahramanlığının mısralara işlenmiş bir diriliş abidesi, muhteşem bir mücadelenin edebi vesikasıdır. Henüz Milli Mücadele'nin devam ettiği bir tarihte kaleme alınan ve Türk varlığı yaşadıkça yaşayacak olan bu kutlu eser, milletimizin tüm dünyaya ilan ettiği bağımsızlığının manzum bir beyannamesidir. İstiklal Marşımız; önce kurtuluş dönemi ve sonra Cumhuriyetle birlikte Türkiye'nin yükselme ruhunu temsil etmiştir. 'Korkma' diye başlayan dizeler, bugün de en çok ihtiyaç duyduğumuz manevi heyecanın başlangıcı olmalıdır. Bu vesile ile tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de 'Yurduna alçakları uğratmamak uğruna göğüslerini siper eden' bütün aziz şehitlerimize, kahramanlarımıza, ilk Meclis'in muhterem üyelerine ve bir fazilet timsali olan muhterem vatan şairimiz Akif'e en derin şükran hislerimle Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum." Mevlüt Hasgül   #urfahaber #urfayazar #urfa #sanliurfa #urfagündemi #urfasondakika #haber #sondakikahaber #haberler
0 notes
siyahveizmarit · 8 months ago
Text
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et, Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
24 notes · View notes
yazarurfa · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Devlet Bahçeli'den önemli açıklamalar Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) partisinin grup toplantısında konuştu. İnsanlık tarihi üzerinde muhtelif yorum ve değerlendirmelerin varlığından bahseden Bahçeli, "Kimi düşünürler, insanın yüz bin yıllık tarihinden bahsederken, kimileri de bu süreyi 300 bin yıla kadar çıkarmaktadır. Bu konuda henüz bir ittifak sağlanmış değildir. Her düşünce insanı, ideolojik ve fikri aidiyetine göre kanaatlerini paylaşmaktadır. İnsanlığın tarihi ne olursa olsun, üç farklı safhadan geçtiği bilinmektedir. İnsanlık tarihini yüz bin yıl olarak kabul ettiğimiz de bunun 60 bin yılı vahşilik dönemi, 35 bin yıl dönemi barbarlık dönemi, bugüne kadar uzanan 5 bin yılda uygarlık dönemidir. En azından bilim ve insanlarının iddia ve ifadeleri bu yöndedir. Fakat uygarlıkla özdeşleşmemiş, insani hasletleri özümseyememiş, halen barbar eğilimler taşıyan toplum veya ülkelerin mevcudiyeti bu çağda derin bir hayal kırıklığıdır" ifadelerini kullandı. Lafa gelince haktan, hukuktan dem vuran ama sıra uygulamaya geçince kaçak ve korkak güreşenlerin insanlığın yüz karaları olduğunu kaydeden Bahçeli, "Utanmadan medenilik pozu verirler, muasırız derler ama gerçekte insani değerlere maruz olduklarını bir türlü gizleyemezler, saklayamazlar. Nitekim husumetle süslenmiş mızraklarını çuvala sokamazlar, batının hal-i pürmelali tamda budur. Türkiye - Yunanistan sınırında yaşan ilkel ve iç yaralayıcı olaylar, 'insanım' diyen herkesi ürkütmüş. İnfiale sürükleyerek ürpermesine neden olmuştur" dedi. "Uluslararası hukuk ihlal edilmekle kalmamış, insan hakları da tozlu raflara kaldırılmıştır" Türkiye'nin farklı şehirlerinden Avrupa'ya gitmek amacıyla yollara düşen sığınmacıların Pazarkule Sınır Kapısının Yunanistan tarafından kapatılmasıyla maruz kaldıkları trajedilerin barbarlık olduğunu ifade eden Bahçeli, "Yunan güvenlik güçlerinin yapmadığı zulüm kalmamıştır. Kadın, çocuk, yaşlı demeden önüne gelenlere saldıranların vicdanları kurumuştu. Avrupa'ya gitmek isteyen masumları, kara ve deniz sınırlarında durdurup şiddet ve nefretle püskürten, olmadı söven, olmadı döven, olmadı öldüren Yunanistan zulmünün koçbaşı haline dönüşmüştür. Sınırı geçip Yunanistan'a intikal eden sığınmacıları önce soyup sonra eziyet ve işkenceyle geriye çeviren bu ülke insanlık değerlerini alenen çiğnemiştir. Uluslararası hukuk ihlal edilmekle kalmamış, insan hakları da tozlu raflara kaldırılmıştır. Başta Afganistan olmak üzere Suriye, İran, Fas, Cezayir, Tunus, Pakistan ve Kuzey Afrika'dan kopup Avrupa'ya geçmek isteyen, aynı zamanda uluslararası koruma talep eden sığınmacı acımasız muamele ve müdahaleler Yunan zihniyetinin ipliğini pazara çıkarmıştır. Sınırda bekleyen savunmasız insanlara biber gazı, sis bombası, tazyikli su, kurşun, kaba güç neyle izah edilecektir, yazık değil midir, ayıp değil midir, rezalet değil midir, karşınızdaki şiddet severlik barbarlık değilse, o halde barbarlık nedir ? Ne ibrettir ki, Avrupa insani felaketlere duyarsız, masumlara kapalıdır" ifadelerini kaydetti. 6 Mart 2020'de Hırvatistan'da yapılan Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Konseyi Olağanüstü Toplantısında, AB Dışişleri Bakanları tarafından kabul edilip yayınlanan zorunlu bildirinin makul ve mantıklı hiçbir yanı olmadığını söyleyen Bahçeli, şu ifadeleri kullandı: "Dünya'da en çok sığınmacı ve mülteciye ev sahipliği yapan ülkenin Türkiye olduğu ayan beyan ortadadır. Bu gerçeğe rağmen, Türkiye'yi göç meselesini siyasi bir amaçla kullanmakla itham etmek asılsız, akılsız ve ahlaksız bir yakıştırmadır. AB ülkeleri Türkiye'yi anlamaktan ve kavramaktan tamamıyla uzaktır. İnsan haklarını yok sayan ve sınırlarına gelen mazlumlara düşmanca saldıran Yunanistan'ın AB tarafından desteklenip arka çıkılması, barbarlığa ortaklıktır. 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Avrupa mevzuatı bir kenara itilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi buharlaşmış, mültecilerin hukuki statülerine ilişkin sözleşmeyle 1967 protokolü budanmıştır. Hem Yunanistan hem de diğer Avrupa ülkeleri, uluslararası yükümlüklerine bağlı kalarak sığınmacıların müracaatlarını alma mecburiyetindedir. Bunun başka yolu ve çaresi yoktur. Yunanistan'ın sığınmacı başvurularını askıya almasının hukuken hiçbir dayanağı olmayacaktır. Kaldı ki, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Yunanistan'ın bu tavır ve tutumunun uluslararası hukukta yeri olmadığını açıklamıştır. Yunanistan'ın sığınmacılara, karadan ve denizden ateş açması, botlarını batırması ve maalesef ölümlere neden olması haydutluk, hayasızlık ve hukuksuzluktur." "AB ülkeleri vahim bir tenakuz çukurundadır" Uluslararası hukuk ile mültecilere dair uluslararası sözleşmelerin, kendilerini güvende hissetmeyen, savaş ve benzeri korkular yüzünden ülkelerini terk eden her insana başka bir ülkeye sığınma hakkı verdiğini vurgulayan Bahçeli, "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 14. maddesinde herkes zulüm karşısında başka ülkelere sığınma talebinde bulunma ve sığınma hakkından istifade hakkına sahiptir, hükmü yazılıdır. On yıllardır insanlık nutukları atan, sürekli hamaset yığınağı yapan hiçbir ülkenin ahlaki ve insani inandırıcılığı, geldiğimiz bu aşamada kalmamıştır. Hani insan hakları, hani insan onuruna hürmet, hani zulme karşı mazlumlara himmet, AB ülkeleri vahim bir tenakuz çukurundadır. Sınırda şu kış günlerde küçücük bedenleri soğuktan titreten yavrular, çaresiz analar, perişan babalar, ben insanım diyen herkesi yaralamaktadır. Parklarda, bahçelerde oynaması gereken çocuklar yağmurda, çamurda, soğukta, feryat etmektedir. Üstte yok, başta yoktur. Cep delik, cepken deliktir. Sabilerin hıçkırıkları, emzikli bebeklerin acıklı halleri, vicdansızların, merhametsizlerin insan sevgisinden bir haber meymenetsizlerin üzerine tokat gibi inmiş, Avrupa'nın her köşesinde de yankılanmıştır" şeklinde konuştu. İnsani yıkımların kederinin, yüreklerinin tam orta yerine çöktüğünü söyleyen ve MHP olarak bu tabloya sessiz kalamadıklarının altını çizen MHP lideri Bahçeli, şöyle konuştu: "Bebeklerin, çocukların hazin ve hüzünlü durumlarını atıl ve hareketsiz şekilde seyredemezdik. Bir şeyler yapmalıydık, karınca kararınca yardım elimizi uzatmalıydık. Gönül ve vicdan seferberliğiyle yaralara merhem olmalıydık. Çünkü biz, 'komşusu açken, tok yatan bizden değildir' maneviyatına bütün hücrelerimizle inanan Milleyetçi, ülkücü hareketiz. Geçen hafta, Edirne'de 0-10 yaş grubunu hedefleyen 'Göçmen Kreşi' kurmak ve mazlumları kuşatmak için samimiyet ve safiyetle devreye girdik. Solgun bakışlarıyla, sararmış yüzleriyle, üşüyen bedenleriyle sınırda tutacak el bekleyen, yedirip içirip giydirecek müşfik bir irade gözleyen çocukların temel ihtiyaçlarını temin ederek tırlarla Edirne'ye gönderdik. Türk milletinin gıpta edilecek vasfını, imrenilecek vakarını gösterdik. Aynı zamanda Türk milletinin şefkat ve merhametiyle yavrulara dokunduk, onları nakış nakış vicdanlarımıza dokuduk. Her çocuk bir dünyadır. Her bebek bir melektir. Kokuları da cennet kokusudur. Bebeğin kökeni, mezhebi, ırkı, milliyeti bahis konusu dahi edilemez. Bebeklere acımayan, çocuklara aldırmayan, düşkün ve muhtaçları dikkate almayan bir medeniyetin temelleri çürük, tedrisatı bozuk, tebessümü sahte, tezahürü karanlıktır. İşte Yunanistan'ın içinde bulunduğu Avrupa Birliği'nin özeti budur. İnanıyorum ki, zalimin zulmü bir gün mutlaka kendisine dönecektir. Ve yine inanıyorum ki, zalimin düşmanı Allah'tır. Edirne'de kurduğumuz Göçmen Kreşi'ne emeği geçen, destek olan, yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında aktif ve öncü rol oynayan her dava arkadaşıma huzurlarınızda gönülden teşekkür ediyorum." Merhum şair Mehmet Emin Yurdakul'un, “Bırak Ben Haykırayım” isimli şiirinden alıntı yapan Bahçeli, "Ben en hakir bir insanı kardeş sayan bir ruhum, Bende esir oluşturmayan bir Tanrı'ya iman var, Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar. Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum. Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez, Bora geçer, lâkin benim köpüklerim kesilmez. Diyorum ki, çocuklar örselenmesin, bebekler ölmesin. Milliyetçi Hareket Partisi varsa umut vardır. Milliyetçi Hareket Partisi varsa çare vardır. Milliyetçi Hareket Partisi varsa çözüm vardır. Milliyetçi Hareket Partisi varsa dara düşen, yolda kalan, aç ve açıkta bulunan herkesi kucaklayacak yüksek bir fazilet vardır, kutlu bir dirayet görmesini bilenler için hemen yanlarındadır" ifadelerini kullandı. "Bundan sonra ateşkese uyulursa ne ala, uyulmazsa kaldığımız yerden tekrar başlar, vatan mücadelesini gittiği yere kadar taşırız" Moskova Zirvesi'nin Türkiye açısından mühim sonuçlarının olacağını söyleyen Bahçeli, "Bir defa, ülke sınırları terör ve rejim saldırılarına karşı daha güvenli hale gelecek, İdlib bölgesinde istikrar ve normalleşmenin kapısı aralanacak, kahramanlarımızın güvenliği sağlanacak, sivil ve masum insanların korunması teminat altına alınacaktır. Elbette İdlib'de verdiğimiz şehitlerimizi unutmamız mümkün değildir. Karanlık ve kalleş emel sahiplerini göz ardı etmemiz, gözden uzak tutmamız, hesap dışı bırakmamız asla ve kat'a düşünülemeyecektir. Biz herkesin ederini, ciğerini, niyetini, hedefini gayet iyi biliyoruz. Şehitlerimizin kanlarının yerde kalmayacağından imanımız kadar da eminiz. Rusya Devlet Başkanı'nın, 27 Şubat'ta Türk askerlerinin yerlerini bilmediklerini söylemesi havanda su dövmek, kuyruklu yalana bir yalan daha eklemektir. İdlib'de kimin ne yaptığını, hangi saldırı ve tahriklerin içinde ana aktör olduğunu bilmeyen yoktur. Bundan sonra ateşkese uyulursa ne ala, uyulmazsa kaldığımız yerden tekrar başlar, vatan mücadelesini gittiği yere kadar taşırız. Karşımıza çıkanları da doğduklarına pişman ederiz. Türkiye Moskova'da mahcup olmamıştır. Sahadaki fedakarlıklar akıl ve stratejiyle temellenmiş diplomasiyle eklemlenmiştir. Burada asıl üzerinde durmamız gereken konu Esad'ın ve kontrol dışı unsurların ilk fırsatta silaha sarılıp sarılmayacağı muammasıdır" ifadelerini kaydetti. "(Moskava'da varılan mutabakat) Bu süreçte Esad hata yaparsa bunun bedelini misliyle ödemelidir" İdlib'de konuşlanan terör örgütü HTŞ'nin ateşkes kararına uymayacağını açıklamasının tarihi bir handikap olduğundan bahseden Bahçeli, "Bu süreçte Esad hata yaparsa bunun bedelini misliyle ödemelidir. Söz konusu hataya ortak olan, ortam açan, çanak tutan hangi ülke olursa olsun gök kubbe başlarına yıkılmalıdır. Taktik başarılara bel bağlayamayız. Mevzi kazanımlarla oyalanamayız. Suriye'ye huzur, istikrar ve barışın hakim olmasını arzularız. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararındaki siyasi süreç işletilerek Suriye iç savaşının olabilecek en kısa sürede nihayete ermesini umut ederiz. Suriye'nin geleceğine dair 29-30 Haziran 2020'de Brüksel'de düzenlenecek konferansın mahiyet ve muhtevasının ise ne olacağını zaman gösterecektir. Elbette bu ülkenin geleceğine Suriyeliler karar vermeli, yol ve yöntem de demokrasi olmalıdır. Bu çerçevede, 13 Nisan'da Suriye'de yapılacak seçimlerin kalıcı, kapsayıcı ve kutuplaşmayı bitirecek değişim rüzgarına yol açacağını düşünmek abartılı, aslı astarı olmayan afaki bir beklentidir. İnsanlık nesnel ve nitelikli huzura muhtaçtır" diye konuştu. 6 Mart 2020 tarihinde OPEC toplantısında ortaya çıkan anlaşmazlığın, Rusya'nın petrol üretimini kısıtlamaya yanaşmaması ve Riyad yönetiminin fiyatları düşürmesinin pek çok zincirleme sosyal ve ekonomik riski tetiklediğini belirten Bahçeli, "Geçtiğimiz Pazar günü döviz kurlarındaki anormal oynamaların, diğer yandan borsaların sallanmasının esasen sebebi burada aranmalıdır. Korona virüsü ticareti vurmuş, ülkeler arası ilişkileri zedelemiş, sınırların kapatılmasına yol açmıştır. Tüfek, mikrop ve çelik üçlüsü bir kez daha zalim yüzünü göstermiştir. Türkiye'nin karmaşıklaşan ve girift bir hal alan bölgesel ve küresel istikrarsızlık sarmalı karşısında milli birlik ve dayanışma ruhunu en üst düzeye çıkarması herkese düşen manevi bir ödevdir. Kırıp dökmek yerine, tutup kaldırmalıyız. Bölüp parçalamak yerine, bütünleştirip pekiştirmeliyiz. Çatışmada hayır olmadığı iyi bilinmelidir. Kavgadan sonuç alınamayacağı herkesçe görülmelidir. Bir olursak dağları deviririz, dağılır birbirimize düşersek sam yelinde bile devriliriz" ifadelerini kullandı. "Aziz Atatürk'ün mirasını hiç eden, Türkiye'nin karşısına geçen CHP yönetimi iflasını yakında açıklayacaktır" CHP yönetiminin Nuh deyip de peygamber demediğini, dur durak bilmediğini, sözden ve halden anlamadığını bildiren Bahçeli, şunları aktardı: "Aynı tas, aynı hamam, hep aynı çirkinlik, hep aynı çirkeflik. CHP, başkasının gözündeki çöpü görüyor, kendi gözündeki merteği göremiyor. Bu CHP yönetimine diyoruz ki, dağ başına harman yapmayın, savurursunuz yel için, sel önüne değirmen yapmayın öğütürsünüz el için. Anlayan yok, anlamaya niyeti olan yok. Atalar boşuna söylememiş: 'Bana benden olur her ne olursa, başım rahat bulur dilim durursa' Bunların dili durmadığı sürece başları da rahat bulmayacaktır. Aziz Atatürk'ün mirasını hiç eden, Türkiye'nin karşısına geçen CHP yönetimi iflasını yakında açıklayacaktır. CHP'nin kapısına patron çıldırdı, ne alırsan bir dolar tabelası asılırsa hiç kimse şaşırmamalıdır. Sade pirinç zerde olmazmış, bal gerekirmiş kazana; baba malı tez tükenirmiş evlat gerekirmiş kazana. Sayın Cumhurbaşkanımızın Rusya ziyaretini sabote etmek, karalamamak, üzerinde kuşku uyandırmak için Esad ve Putin ile aynı safa giren CHP yönetimi körle yatmış, şaşı kalkmış, bilye dağıtmıştır. Karga kekliği taklit edeyim derken nasıl ki kendi yürüyüşünü şaşırmışsa, CHP'de Esad'ın izinden yürüyeyim derken baltayı kafasına vurmuştur. Şaşkın ördek nasıl tersten dalıyorsa, bunlar da tersinden konuşmaktadır. Önce 'ne işimiz var İdlib'de, niye gidiyorsun Putin'in ayağına' diye sordular. Hatta Kılıçdaroğlu, geçen haftaki grup toplantısında edepsiz benzetmelere heves ve tevessül etti. Dikişi patlamış yama gibi oldular, Esad'ın Türk askerlerini koruduğunu açıkladılar. Sonra Moskova'da Türk heyetinin ayakta bekletilmesini eleştirip heyetlerin arkasındaki heykellerden mucizevi anlamlar çıkardılar. Aslında Türkiye zora girdikçe sevinçten duramıyorlar, gülmelerini de saklayamıyorlar. CHP'liler hezeyanlarını gelsinler bir zahmet külahımıza anlatsınlar." "Rusya yönetimi bunu kasıtlı bir şekilde kayda aldırıp sonra da servis ettirmişse bunun tanımı şüphesiz küstahlıktır, terbiyesizliktir, saygısızlıktır" Yabancı medyada yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin Rusya'da bekletildiği görüntülerin kronometreyle kayda alındığı iddialarının gündem olduğunu söyleyen Bahçeli, "İddia odur ki, Rus devlet televizyonu, Cumhurbaşkanı'yla birlikte heyetinin Putin'in kapısında bekleme anlarını kronometreyle kayda alıp yayınlamış, bu da gündem olmuştur. Zirve toplantılarında benzeri tablolara veya protokol kazalarına istem ve irade dışı elbette tesadüf edilebilecektir. Eğer Rusya yönetimi bunu kasıtlı bir şekilde kayda aldırıp sonra da servis ettirmişse bunun tanımı şüphesiz küstahlıktır, terbiyesizliktir, saygısızlıktır. Bir alçaklık varsa derhal hem tavzih hem de telafi edilmelidir. Ümit ederiz ki, malum video maksatlı şekilde hazırlanmış olmasın. Türkiye Cumhurbaşkanı'na hakaret hepimize hakarettir. Muhasım zihniyetler aklını başına alsın; bizim kültürümüzde ata arpa, yiğide pilav, vatana da can verilir. Bizim için vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan; vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan. Ayranımızı kabartmasınlar, ayılara güvenmesinler. Biz denize düşmedik ki yılana sarılalım. Öfkeyle konuşmuyoruz, yalnızca duruşumuzu gösteriyoruz. Aklın öfkeyle etkisiz olacağının farkındayız. Keskin sirkenin küpüne zarar vereceğini de biliyoruz. Bekanın akıl ve inançla korunacağını tarihe bakarak söylüyoruz. Türkiye'de hala Esad'a övgüler yağdıran iş birlikçilerin varlığı bir başka kepazelik ve hıyanettir. Sözde bir akademisyen televizyon ekranlarında, Suriye Arap Ordusunu takdir ettiğini söylemiştir. CHP'nin ruhuna sinen Esad hayranlığı metastaz yapmış, habis ur gibi bünyeyi sarmıştır. Türkiye'de yaşayıp da Esad'ın çetesini övenler Mehmetlerimize, aziz Türk milletine en yakın düşman olan kokuşmuşlardır. Bu ülkenin suyu da, ekmeği de, havası da hain ve işbirlikçilere sonuna kadar haramdır, zıkkımdır, zehirdir, burunlarından fitil fitil gelecektir" şeklinde konuştu. İstiklal Marşının 99. yıl dönümünü iki gün sonra idrak edeceklerini kaydeden ve değerlendirmelerde bulunan Bahçeli, şunları söyledi: "12 Mart 1921'de, Büyük Millet Meclisi'nin birinci dönem muhterem vekilleri tarafından İstiklal Marşımızın kabulünün 99. yıl dönümünü iki gün sonra idrak edeceğiz. O müstesna günü bugünden iftiharla anıyorum. Maarif vekili Hamdullah Suphi Bey'in yüksek hitabıyla ve Meclis üyelerinin ayakta alkışlarıyla kabul edilen İstiklal Marşımız, Türk kahramanlığının mısralara işlenmiş bir diriliş abidesi, muhteşem bir mücadelenin edebi vesikasıdır. Henüz Milli Mücadele'nin devam ettiği bir tarihte kaleme alınan ve Türk varlığı yaşadıkça yaşayacak olan bu kutlu eser, milletimizin tüm dünyaya ilan ettiği bağımsızlığının manzum bir beyannamesidir. İstiklal Marşımız; önce kurtuluş dönemi ve sonra Cumhuriyetle birlikte Türkiye'nin yükselme ruhunu temsil etmiştir. 'Korkma' diye başlayan dizeler, bugün de en çok ihtiyaç duyduğumuz manevi heyecanın başlangıcı olmalıdır. Bu vesile ile tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de 'Yurduna alçakları uğratmamak uğruna göğüslerini siper eden' bütün aziz şehitlerimize, kahramanlarımıza, ilk Meclis'in muhterem üyelerine ve bir fazilet timsali olan muhterem vatan şairimiz Akif'e en derin şükran hislerimle Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum." Mevlüt Hasgül   #urfahaber #urfayazar #urfa #sanliurfa #urfagündemi #urfasondakika #haber #sondakikahaber #haberler
0 notes