#ayaka onue
Explore tagged Tumblr posts
Text
5 centímetros por segundo (秒速5センチメートル) (2007) Director: Makoto Shinkai, Actores: Kenji Mizuhashi, Yoshimi Kondou, Satomi Hanamura, Ayaka Onoue.
Escrita por Shinkai y estrenada en 2007, 5 centímetros por segundo es una historia hermosa que reflexiona sobre el amor, la soledad y la vida desde los ojos de un hombre joven que parece nunca haber pertenecido a ningún lado.
Tohno Takaki recuenta su vida en tres etapas, todas marcadas por alguna especie de amor encontrado o perdido, todas tocadas por un momento especial: su primer beso ante un árbol de sakura marchito en medio de una nevada. Es a partir de ese momento, y durante ese viaje en tren, que toma tres etapas de su vida y las traduce a reflexiones, preguntándose qué es el amor y la soledad.
De esta película pueden decirse muchas cosas (todas positivas), y lo mejor es sacar de en medio lo obvio: es una obra maestra, y sé que lo digo mucho, quizás, pero no sé si sea el efecto de mi corazón o un par de ojos inocentes con los que la veo. Estaba muy emocionado por ver esta película, no sabía bien de qué trataba, y sin embargo, logró satisfacer las expectativas que todos los trabajos de Shinkai (Your Name, Weathering With You, The Garden of the Words, Children Who Chase Lost Voices) me han impreso. No sólo la estética visual es hermosa y única, sino que en ella se ven ya retazos del genio que, siete años después, lo llevaría a la fama mundial. Esta historia es sumamente sensible y delicada, y Shinkai la ha ejecutado con un extraordinario amor y cuidado, casi se puede ver el temblor de su mano entretejiendo los hilos de lo que sucede en esta película.
La soledad es un tema que, muchas veces, no afrontamos nosotros mismos, ni ante el espejo ni ante la sociedad, y, he de decir, para muchos hombres resulta aún más difícil medir sus sentimientos y traspasarlos más allá de un rostro de infinita tranquilidad. Esta película maneja un diálogo interno que resuena siempre con el rostro calmo de Takaki, que quizás está más convulsionado en su marea interior que cualquiera de los personajes.
La historia de un amor imposible y la distancia que existe entre los amantes es un concepto que se ha estudiado mucho, sin embargo la maestría de Shinkai para ver lo que hay más allá de ese amor ferviente y esa soledad abrumadora es lo que hace que esta película nos deje con esa sensación de impotencia; achicopalados a final de cuentas.
Llámenme loco, pero leyendo a Mishima recientemente, he podido notar una que otra referencia entre nuestro protagonista y Ryuji Tsukazaki, así como un poco con Puedo escuchar el mar, profundizando más en un pasado algo displicente, que se siente como una ola de calor que recorre el cuerpo con lentitud. Puedo escuchar el mar es melancolía, 5 centímetros por segundo es desesperación: la desesperación de sentirse incompleto y vacío y, al bajar la vista, ver que a uno nada le falta, que uno lo tiene todo, y cuando se pregunta qué es todo no hay respuesta clara, ¿qué es lo que quieres?, no sé, dejar de sentirme así.
Es quizá mi simpatía hablando porque yo mismo me he sentido así alguna vez. Esta película me dejó pensando más de lo que debería, la terminé casi a las dos de la madrugada y la única idea que quedaba en mi cabeza era la palabra "estancamiento", fuerte y clara, yendo y viniendo como las olas del mar.
Hay una frase que me tocó como no esperaba: "Me quedé mirando al paisaje desde la ventana del tren para siempre". Si algo puede resumir esta película es esta frase, al igual que un hermoso cuadro cerca del principio, cuando Takaki va caminando por la nieve calmado mientras que Akari corre emocionada. Esto sólo refleja el envidiable talento de Shinkai para componer.
Comprendo que todos estamos solos, esa idea ya no me molesta como lo hacía antes, pero qué pasa cuando dentro de nosotros, de nuestra soledad, nos damos cuenta de que nos hemos abandonado a nosotros mismos. ¿Se puede vivir otra vez?, ¿algo cambiaría?
Les dejo el tráiler y no puedo dejar de recomendárselas ampliamente, aunque eso sí, si sienten que no pueden con las emociones, quizás es mejor verla con calma.
Tráiler:
youtube
#5 centimeters per second#makoto shinkai#kenji mizuhashi#yoshimi kondou#satomi hanamura#ayaka onue#japan#anime#anime review#anime style#japan anime#2007#cinema#animation#your name#the garden of the words#weathering with you
4 notes
·
View notes
Photo
Ayaka Miyoshi // Ph: Toki
2K notes
·
View notes
Text
KAMISATO MALİKANESİ
Ayaka kaç gündür evde yoktu. Bu durum canını sıkıyordu. Onu aramak içinden gecsede bu düşüncesinin Ayato'nun hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Bu sabah uyandığında Ayato yanında değildi. Sonuçta görevleri vardı. Bunun üstüne düşmeyecek kadar çok görevi hemde. Malikaneyi temizledi,yemek hazırladı çarşafları değiştirdi. Şimdi ise avluda kedileri besliyordu. Sarı olan kedidoğum yapınca yavrular ile ilgilenmesi gerekiyordu. Yavru kediler sağlıklıydi birbirleri ile oynuyordu. Bu onu gülümsetti. Sadece bembeyaz olan dışarıdan onları izliyordu. Onu eline aldı. "Neden bu kadar üzgün bakıyorsun?" Nedense yanlızmış gibi hissetmisti. Kedinin başını severken anne kedi kafasına atlamıştı. "Tamam tamam sakin ol sadece onunla ilgi-" birden gözü kapının önüne takıldı. Ayato Ayaka ile birlikte gelmişti. Kediyi yere bırakırken oraya koştu. Gülümsüyordu. Heycanla konuştu. "Josei! Siz döndünüz!" Ona sarılmak istedi ama bunu yapamadı. Heycanına hakim olmaya çalıştı. Ayaka'yı özlemişti. "Hoşgeldiniz." @cyroprincess
13 notes
·
View notes
Text
O alıştığın günaydın mesajlarını almamaya başlıyorum. Artık haber verecek kimsem kalmıyor. Nereye gitsem aklıma geliyor ve yutkunamadığım anlar.. Zor geliyor tekrar ayaka kalkmak, zor geliyor onu unutmaya çalışmak. Anlamsız geliyor her şey ve insanlar hep aynı şeyleri söylüyor “daha iyisine layıksın” ama ben her şeye rağmen daha iyisini değil onu istiyorum..
11 notes
·
View notes
Text
so we have veechu’s 4NEMO, DCKZ, L/YUE, and P¥R0
May i suggest, FAV/ONUS, comprised of Amber, Lisa, Albedo, & Jean, and SANG0N0MI¥A, comprised of Yoimiya, Ayaka, Kokomi, and Gorou?
1 note
·
View note
Text
Yoimiyanın her zaman bir planı vardı. Kazuhayı ilk gördüğü an biliyordu, Ayaka ilk onları tanıştırdığında 'Yoksa arkadaşımdan mı hoşlanıyorsun?' diye sorduğunda kıza söyleyecek bir şeyi olmamıştı, çünkü doğruydu. O zaman Yoimiya dokuz, Kazuha ise on dört yaşındaydı. Eskiden Kazuhanın ona göz ucuyla bile bakmayacağından emindi, özel okula gitmiş ve uzun zaman boyunca Kamisato ailesiyle yaşamıştı. Kazuha, Yoimiya için çok iyiydi. Bu yüzden hayatı boyunca duygularının tek taraflı olacağı gerçeğini kabullenmiş ve hayatına hiç kimseyi sokmamıştı. Daha sonra Kazuha onu ve Ayakayı kolej partilerine davet etmeye başlamıştı. Kız güzellik anlamında hep ortalama olduğunu düşünürdü, ama kolej partileri gözünü açmıştı. Kendisi büyük cüsseli veya kaslı erkekleri hiçbir zaman çekici bulamamıştı ama onlar kızı çekici buluyordu. Birkaç tane arkadaşı bütün takımla birlikte olma ihtimali varken neden hala yapmadığını sormuştu ve tek yapabildiği kendisi için birden çok bahane üretmekti. Gittiği neredeyse her paritede numarasını veya sosyal medyasını soran birkaç kişi oluyordu. Hikayelerini ise bütün futbol takımı izliyordu. Kazuha hariç. Forma efektini öğrendiğinden beri kullanıma koymaya niyetliydi, bu yüzden en başta ara ara, daha sonra da sürekli olarak çocuğun futbol maçlarında belirmeye başlamıştı ve tabii ki üstünde onun numarası olan takım forması vardı. Bir düzine adam sahaya adımını yan yana atınca Yoimiya birasını kaldırıp büyük stadyumda ona heyecanlı bir şekilde el salladı, adam da gülümseyip ona el sallayınca karnındaki kelebekleri susturmak için yerine oturup bütün birasını tek seferde kafasına dikti. Yerinden bir bira daha almak için kalkerken yeni sınıf arkadaşlarından biriyle yolda karşılaşmışlardı, Richard ondan birkaç yaş büyüktü ama sınıfın en gözde öğrencisiydi ve notlarını genelde kızla paylaşıyordu. Bu yüzden Yoimiya bir maç boyunca yan yana oturmanın ikisine de zarar getirmeyeceğini düşünüp yanına çağırdı, oda biralarını ödedi. Birlikte kızın en başta oturduğu yere geri döndüler. Maç başladığında ilk on dakika sadece tezahürat yapıp, bağırmış ve ıslık çalmıştı. İlk yarının bitmesine yakın ise Kazuhanın arkadaşlarından biri sakatlanmıştı. Yoimiya sadece çocuğa bakıyor ve o endişelendiği için üzülmekten kendini alamıyordu. Maçın ortalarına doğru çok yakın bir farkla galip gidiyorlardı, kız yerinde duramıyordu. Kazuha için bu maç çok önemliydi ve kaybederse kendini ne kadar kötü hissedeceğini biliyordu. Bu sonuçta son maçıydı. Kızın üstüne bir hüzün oturdu, kolejini bile adam tavsiye ettiği için seçmişti. Kazuha yere düşünce gözleri doldu, kolu kötü incinmişti. Gözlerinin içinde parlayan alevlerden başka bir şey göremiyorken sahada ufak bir değişme fark etti. Yapmadı, diye düşündü. Kazuha rüzgarını ilk defa kullanmıştı. O kadar şaşırmıştı ki bir an ağzını kapatamadı, ama başarmışlardı. Hayır. Kazuha başarmıştı. Karşı takımdaki kendini beğenmiş çocuğu alt edip, kendi takımına galibiyeti getirmişti. Richard'ın yanında olduğunu unutup evden getirdiği küçük maytabı parmaklarının arasında sıkıştırıp yaktı ve ona doğru koştu. "Tebrik ederim!" dedi, olduğu yerde adeta sevinçte zıplamıştı. Geçen hafta kendisine çıkma teklifi edip ilgilenmediğini söylediği çocuk ise yanlarından geçerken ıslık çalmıştı. Neler olduğunu anlamadığı için o tarafa bakmadı ve Kazuhaya odaklandı. "Yaptığın şeyi gördüm." Gözünü kısıp ona baktı. "Herkes kullanman için can atıyordu."
[ LEPIAM UNIVERSITY ]
Okul takımı maçı akşam saatlerine ertelemişti. Mezun olmadan önceki son maçlarıydı. Amerikan futbolu en büyük hobisiydi. Takıma okula girer girmez yazılmış ilk senede kaptanlığa kadar yükselmişti. Bir anda üniversiteler arasında kazandıkları maçlar sayesinde popüler bir takıma dönüştü. Şimdi ise dört sene boyunca kaptanlığını yaptığı takımıyla son seneye girmeleri içinde bir burukluğa sebep olmuştu. Buna rağmen hiçbir maçı vermemişlerdi. Bu akşam da vermeyeceklerdi. Koç moral konuşması yaparken seyirciler doluşmaya başlamıştı. Gelenler arasında tanıdık birilerini ararken gözleri yine aynı kişiyi bulmuştu. Her zaman kaçmayı deneyip yine kendini yanında bulduğu tek kişiydi Yoimiya. Kamisato ailesi sayesinde tanışmıştı. İlk başlarda Ayaka ile arkadaş oldukları için takılıyordu lakin ilerleyen zamanlarda Ayaka olmasa da vakit geçirdikleri için eğlenmek için çok fazla vakitleri olmuştu. Aynı üniversiteyi tutturduğunu öğrendiği zaman hem sevinmiş hemde girdiği sene mezun olacağı için üzülmüştü. Kızı bütün takım arkadaşlarıyla tanıştırmıştı. Tabii ki şaşılmayacak bir şekilde bütün takım arkadaşları da Yoimiya’yı sevmiş verdikleri bütün partilere çağrılan bir isim olmuştu. Çoğu arkadaşı hâlâ neden kız arkadaşından ayrılıp Yoimiya’ya neden çıkma teklifi etmediği konusunda baskı yapıyordu. Hatta bir keresinde sevgilisi bütün takım ile tartıştıktan sonra takım arkadaşları Yoimiya ve Ayaka dışında hiçbir kız arkadaşını partilere getirmemesi konusunda sert bir tavır almıştı. O günden sonra da zaten sevgilisi ile de araları açılmıştı. Artık sadece partilere değil bugün olduğu gibi maçlara da gelmeyi bırakmıştı. Sahanın öbür ucundan görebileceği şekilde ona doğru el salladı. Karşılık alınca yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu. Arkadaşlarından biri omzuna gülerek vurup “Eğer mezun olana kadar açılmazsan ben çıkma teklifi ederim.” dedi. Gülerek kafasını kolunun arasına sıkıştırıp saçlarını karıştırdı. Bryce ile ilişkilerini bitirmenin vakti geldiğinin farkındaydı tek sorun ailesiydi. Babasıyla iş halinde oldukları için tanışıp hoşlanmıştı kızdan fakat zamanla aralarındaki hisler bitmek bilmeyen kavgalara dönmüştü. İkisi de birbirinden babalarının ortaklığı yüzünden ayrılamıyordu. Bu da ikisini daha büyük bir çıkmaza soktuğu için zorunlu bir ilişkiye dönüşmüştü.
Maç başladığında saha öğrencilerin tezahüratlarıyla dolmuştu. İlk çeyrek biraz zorlamayla berabere ve bir sakatlanma ile bitmişti. Arkadaşı dinlenmesi için götürülürken Yoimiya’nın endişe dolu bakışlarıyla karşılaştı. Endişe etmemesini söylemek istedi ama maça odaklanmalıydı. İkinci da çeyrek takım toparlanmıştı lakin sayı direğine varmadan bittiği için son sayı boşa gitmişti. Yine de az bir farkla öne geçmişlerdi. Üçüncü çeyrek de zor da olsa yine berabere bitmişti. Son çeyreği vermeyeceklerdi. Koç toplanıp taktikleri hakkında konuşurken arkadaşlarından biriyle göz göze geldi. Ne düşündüğünü biliyordu. Elemental kullanmasını istiyordu. Herkes şüphe etse de hiçbir maçta kullanmamıştı bu maçta da kullanmayacaktı. Maç sırasında elemental kullanmak demek bir daha maça çıkamayacak uzaklaştırma alması demekti. Son çeyrek başladığında derin bir nefes alıp verdi. Son hızla topu yakalayıp direklerden koştu. Arkasından gelenleri hiçe sayarak son direğe gelince karşı takımdan biri üzerine çullanıp topu kapmıştı. Düşme yüzünden kolunu incittiğini hissedebiliyordu buna rağmen toparlanıp tekrar topun peşine düştü. Sayıyı vermeyecekti. Takım yine sayıyı atmadan önünü kesip topu Kazuha’nın kucağına verdiler. Son direği geçerek çeyreğin ilk sayısını almıştı. İkinci vuruş başlamadan önce karşı takımdan birinin bakışlarını üzerinde hissediyordu. Maçtam önce kendisi başka bir hava elementali olduğunu duymuştu. Eğer doğruysa hileyle bu sayıyı alabilirdi. Top havaya atıldığı an yönü değiştirilmişti. Tam tahmin ettiği gibiydi. Topun peşine koşarak hava elementali olduğunu düşündüğü kişi topu seyircilerin üzerine son hızla fırlatmıştı. Eğer birine gelirse normal bir top darbesinden daha çok zarar verecekti. Küfür etti ve altındaki havayı kullanıp topa atladı. Seyircilerin arasında çığlıklar çıkarken düdük çalmıştı ve maç bitmişti. Karşı takımdaki çocuk diskalifiye olmuştu. Normal şartlarda elemental kullandığı için kendisi de ceza almalıydı ama amacı insanları korumak adına gücünü kullandığı için ceza almadan kurtulmuştu. Soyunma odalarına doğru giderken onu bekleyen kızın kendisine doğru koştuğunu gördü. Üzerinde kendi numarası olan tshirt ile geldiğini uzaktan fark etmemişti. Gülümseyerek “Berbat bir maçtı değil mi? Yine de gelmene sevindim.” dedi. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu aslında. Takım arkadaşları içeri girerken Yoimiya’ya ıslık çalınca kaskını çıkarıp onlara doğru fırlattı.
12 notes
·
View notes
Text
Vinesh creates history with Asian Games gold
New Post has been published on https://latestnews2018.com/vinesh-creates-history-with-asian-games-gold/
Vinesh creates history with Asian Games gold
Yuki Irie of Japan battles with India’s Vinesh Phogat in the wrestling women’s freestyle 50kg final at the JCC Assembly Hall in Jakarta on Monday.
Jakarta: India’s ace female wrestler Vinesh Phogat created history by clinching gold medal in women’s Freestyle 50kg category here on Monday.
Vinesh tamed Japan Yuki Ire 6-2 to become first woman wrestler from India to clinch a gold in Asian Games.
“Gold was my only aim as three or four times before I had finished with silver in Asian meets. I didn’t want to return with silver again this time round,” said a jubilant Vinesh.
“I had a great opportunity again and my body was responding well. I had really worked hard and everything came together today by the grace of God I would say,” added the 23-year-old, whose victory couldn’t have been more sweeter as en route to the title, she had also beat China’s Sun Yanan (8-2), who had inflicted a career-threatening injury on her at the Rio Olympics quarter-finals.
Yanan had pinned the Indian down in an awkward position that left her knee injured. Grimacing in pain, Vinesh had to forfeit the bout and was in tears. She had to undergo a knee surgery and was out of action for several months before making a comeback.
“Yes it was a tough time mentally and also physically. However, I left it behind and you get more strong after any injury they say. I learnt a lot during that break. I take a lot of risks in life I would say. I have a lot of self-belief and so you can achieve anything if you have that,” asserts Vinesh, who is the cousin sister of Geeta Phogat, who too had created history by winning a gold at Commonwealth Games in 2010.
India’s Deepak Kumar got his act together towards the end to clinch silver in the men’s 10m rifle event at the 18th Asian Games. Clinching gold with a stunning show with an aggregate total of 249.1 was China’s defending champion Yang Haoran, who once again proved that he is in a class of his own.
In the 24-shot final, Deepak was nowhere close to being on the podium until the 18th shot. His perfect 10.9 for a total of 247.7 was enough to send Taipei’s Lu Shaochuan to third spot with 226.8.
The second silver of India was handed by Lakshya Sheoran in the men’s trap shooting. The 19-year-old aggregated 43 points out of 50 and missed just one shot in the final series.
A lot was expected from India in badminton but sadly, their campaign in the women’s team event has ended in disappointment losing to Japan.
P.V. Sindhu had provided India with a great start registering a sensational win over world No. 1 Japanese Akane Yamaguchi in the opener. She won the fierce contest in a close 21-18, 21-19 result.
Then N Sikki Reddy and Arathi Sunil went down meekly 15-21 6-21 to Yuki Fukushima and Sayaka Hirota and the scores were tied 1-1.
The onus was on the shoulders of the experienced Saina Nehwal to put India back in the lead but her opponent Nozomi Okuhara simply proved too good in the crucial decider.
Nehwal did make a sensational comeback and saved four match points in the second game but Okuhara was too hot to handle in the deciding third game and eventually won the contest 21-11, 23-25, 21-16 in an hour and 11 minutes. In the must-win fourth match, Sindhu and Ashwini Ponappa lost to Misaki Matsutomo and Ayaka Takahashi in straight game 13-21, 12-21.
“I provided the start what was needed but the Japanese were too good in the end. Saina played very well but her opponent Okuhara played exceptionally well,” said Sindhu.
Meanwhile, defending champions Indian men’s kabaddi team suffered a shocking defeat at the hands of South Korea in their third group clash. Indian team, led by Ajay Thakur, lost the absorbing contest 24-23.
This is India’s first ever defeat in the history of the Asian Games. India had earlier defeated Bangladesh and Sri Lanka comfortably in their first two games.
0 notes
Text
Ayakanın kendisini doyasıya kadar öpmesine izin vermişti, küçük kız kollarının arasında iyice küçülmüştü ama dünya adeta kıza ait gibiydi. Bir süre daha dudaklarını dudaklarından çekmedi, nefes nefese kalmadan hemen önce. Kızı hüsrana uğramış olarak görmek her zaman hoşuna giderdi. Normalde yürümeyeceği kadar yürütmek, kılıç eğitimlerinde gerekenden fazla üstüne gitmek, kaldıramayacağı kadar ders aldırmak. Ayatonun, her zaman onun üstünde bir şekilde gücü vardı. Bu içindeki egosunu okşuyordu. Kız ona ait olduğunu sayıklarken sakince alnından öptü onu, "Evet, öylesin." Sakindi, yıllarca ilmek ilmek ördüğü planı sonunda kendini güzelce bağlamıştı. Bu kadar başarılı olacağını hiç düşünmemişti aslında, sonuçta bu hislerini fark ettiğinde sadece on beş yaşındaydı. Kızı hep kendisine yakın tuttu, Ayaka'nın hiç arkadaşı yoktu çünkü Ayato herkesi uzak tuttu ve onu sadece kendisi için istedi. İzin verdiği tek kişi ise şu anda evinde bulundukları kız Yoimiyaydı. Ayaka yatağın kenarına çıkıp boylarını eşitlediğinde ona gülümsedi, kendini rahat bırakıp kardeşinin onu keşfetmesine izin verdi. Kalçalarından yakalayıp kucağına alana kadar, kız refleks olarak bacaklarını beline dolamıştı. "İşte benim kızım." diye fısıldadı ve boynuna sıcak öpücükler kondurdu. "Kimse fark etmeyecek. Kimse senelerdir fark etmedi. Sence bilmiyorlar mı?" Onun karmaşık yüzünü görünce kendini açıkladı. "Senelerdir, yanımda yatabilmek için, uyuduktan sonra yatağıma yatıp, ben uyumadan önce gidiyorsun." Dudaklarını tekrar kızın sakura çiçeği rengindeki dudaklarıyla birleştirdi, alt dudağını sertçe dişledi ve akan kanın tadı ağzına yayıldı. "Hayır." Kızı yatağın üstüne yumuşakça bıraktı ve ona doğru eğildi. "Hiçbir zaman özgür olmayacaksın Ayaka."
Long Island | 05.00
Yatağında dönüp dururken, üstünde duran ince pikeyi ayaklarıyla aşağıya ittirdi. Çıplak bedenini aydınlatan ay ışığı, şehrin ışıkları arasında kaybolmayı ret ediyor gibi mavi gözlerinin içinde parlıyordu. Soluna döndüğünde kendisi gibi yatakta çıplak yatan turuncu saçlı adama sevgiyle baktı, bütün bu deliliğin içinde akıl sağlığın kalmasının en büyük sebeplerinden biri kuşkusuzca Thomaydı. Sağına döndü, komodinin üstünde on dört yaşında kendisini gördü, dokuz yaşında ki Ayaka kucağında oturuyordu. Thomayı uyandırmadan sonunda olduğu yerden kalktı ve odanın içindeki lavaboya ilerledi. Soğuk suyu açıp, kendini kafasındaki bu düşüncelerden çıkartmaya çalıştı. Adam tekrar kendine geldiğinde son model spor arabasının direksiyonunda iki yüz ile giderken buldu. Yoimiya, yataktan kalktığı haliyle Ayatoyu görünce buz kesilmiş fakat bütün protestolarına rağmen adam Ayakanın uyuduğu odaya girmişti. Kız kardeşi üstünde çizgi film karakteri baskısı olan, en az yirmi senelik olduğunu düşündüğü çarşafların üstünde evinde ki ipek çarşafların üstünde uyuduğundan daha huzurlu uyuyordu. Ayato, her gece olmasa da Ayakayı uyurken izlemeye fazlasıyla alışıktı. Kız, hayatında gördüğü en masum ve en güzel şeydi. Yoimiyanın bağırışlarıyla gözlerini zar zor aralarken, Ayato fırsattan faydalanarak onun kolunu sıkıca kavradı ve sürüklercesine yataktan kaldırdı. “Tatil bitti.” dedi sakince, kız kilitli odasından buraya kaçalı dolu dolu iki hafta olmuştu. İçinde ki öfke, arzu duygusunu bastırdı. @cyroprincess
9 notes
·
View notes
Text
Ayato ile sohbet ederken heycanını gizli tutmaya çalışıyordu. Ayaka'nın kalktığını görünce istemsizce gözü bahçeye kayıyordu. Ayato'nun isteği ile yerinden kalktı. Hafifçe onu selamladı. "Elbette. Lakin bize eşlik etmenizi isterim. Şahsen Josei sizin yokluğunuzda fazla üzlüyor." Kafasını eğip Ayaka'nın yanına giderken yüzünde ufak bir gülümseme vardı. Bu ay ışığında Ayaka parıldıyordu. "Sizi tek bırakmak istemedik. İzninizle size odanıza kadar eşlik edeyim. Çarsafları ve yastıkları yeni değiştim. Eminim ki güzel bir uyku çekeceksiniz. Siz.. İyisiniz degil mi?" Son sorusu endişe ile çıkmıştı. Biraz bitkin gözüküyordu Ayaka. "İsterseniz size çay hazırlıyabilirim."
[Kamisato Malikanesi- Saat 18.00]
"İçkiniz Waka." Her akşam olduğu gibi bir telaş hakimdi malikanede. Ayato bu gün güzel bir akşam yemeği hazırlamasını istemişti kendisinden. Thoma'da bunu yapmıştı. Hoş bir yemek hazırlamıştı. Ayato'nun içkisini doldurduktan sonra güzeller güzeli Ayaka'ya döndü. "Sizde ister miydiniz Josei?" Dedi şarabı gösterirken.
18 notes
·
View notes
Text
Formasını kız arkadaşına değil sadece ona vermişti. İçinden gelen bir his ona vermesini söylemişti ve şu an onu kendi forması içinde görmek bir başkasının üzerinde görmekten daha cazip geliyordu. “O zaman doğru ellere emanet etmişim. Ayrıca yalan söyleyemem her maçta onu giymen beni motive ediyor. ” Ağzından çıkan hiçbir kelime yalan değildi bunları içinden gelerek söylüyordu. Kenetlediği elini hiç bırakmadan baş parmağıyla elini okşuyordu. Revire girene kadar yol boyunca heyecanlı yüzünü izledi bir süre. Hislerinin uzun zamandır farkındaydı bunun için kelimelere ihtiyacı yoktu. Ayaka bile artık Yoimiya’nın hisleri hakkında gizli kapaklı konuşma ihtiyacı duymuyordu. Tabii Kazuha’nında hislerinin farkındaydı lakin kendisi için bu kadar değerli birini kırmaktan ödü kopuyordu. İlişkisi sahte dahi olsa ona ulaşmasına engel oluyordu ve Akako ile en ufak yan yana gelmeleri bile yüzündeki ışıltıyı yok ettiğini görmüşken ona açılıp her şeyi daha çok berbat etmekten korkuyordu. Revire girdiğinde şifacılardan Barbara onu karşıladı. Yoimiya elini bırakacak olsa da elini sıkıca tutup sedyeye oturup elini kontrol etmesi için uzattı. Barbara elindeki kırığı dokunarak bulmaya çalışırken “Kız arkadaşının haberi var mı?” diye sordu. Elbette şaşırtmayacak bir soruydu. Sahte kız arkadaşı ile samimiyetini biliyordu ve yetiştireceğini bile bile Yoimiya’nın elini bırakmadı. Aslında ikisi de bitirmek için can atıyordu birbirlerine yük olduklarını çok iyi biliyordu ama sadece Yoimiya’ya inat olsun diye bile bitirmek istemediğini geçen gün belirtmişti. Tabii ki kızın bundan haberi yoktu. “Maçı soruyorsan bütün okulun haberi varken onun duymaması saçma olurdu. Elimi soruyorsan gelseydi öğrenirdi.” Barbara elindeki kırığa bastırınca dudaklarının arasından küçük bir tıslama çıktı. Kötü biri değildi fakat haddi olmayan şeylere burnunu sokması hoşuna gitmiyordu. Gözleri Yoimiya ile buluşunca içindeki endişeyi görüp gülümsedi. Parmaklarıyla elini hafifçe sıktı. Bu ona iyi olduğunu belli eden bir temastı. Barbara kırığı sarıp bir alçıya aldı ve her gün gelip kaynaması için tedavi olmasını söyledi. Bu sayede normal bir alçı sürecinden daha erken kurtulup sahaya tekrar dönebilecekti. Ona teşekkür edip revirden ayrılırken bakışları endişe ile reviri izleyen Yoimiya’ya döndü. “Merak etme söylese bile bu gece hiçbir şey keyfimi kaçıramaz.” Derin bir nefes verip bahçeye çıktıklarında motorunu park ettiği yere geldiler. Koltuğun altındaki bagajdan kaskını çıkarıp kızın başına geçirdi. Alçıdaki elini hava kaldırıp. “Bu gece sana öğrettiğim dersleri pratiğe geçirmenin tam zamanı diye düşünüyorum.” Öne geçmesini bir kahya gibi eğilip elini motoruna doğru uzatıp selam verdi.
[ LEPIAM UNIVERSITY ]
Okul takımı maçı akşam saatlerine ertelemişti. Mezun olmadan önceki son maçlarıydı. Amerikan futbolu en büyük hobisiydi. Takıma okula girer girmez yazılmış ilk senede kaptanlığa kadar yükselmişti. Bir anda üniversiteler arasında kazandıkları maçlar sayesinde popüler bir takıma dönüştü. Şimdi ise dört sene boyunca kaptanlığını yaptığı takımıyla son seneye girmeleri içinde bir burukluğa sebep olmuştu. Buna rağmen hiçbir maçı vermemişlerdi. Bu akşam da vermeyeceklerdi. Koç moral konuşması yaparken seyirciler doluşmaya başlamıştı. Gelenler arasında tanıdık birilerini ararken gözleri yine aynı kişiyi bulmuştu. Her zaman kaçmayı deneyip yine kendini yanında bulduğu tek kişiydi Yoimiya. Kamisato ailesi sayesinde tanışmıştı. İlk başlarda Ayaka ile arkadaş oldukları için takılıyordu lakin ilerleyen zamanlarda Ayaka olmasa da vakit geçirdikleri için eğlenmek için çok fazla vakitleri olmuştu. Aynı üniversiteyi tutturduğunu öğrendiği zaman hem sevinmiş hemde girdiği sene mezun olacağı için üzülmüştü. Kızı bütün takım arkadaşlarıyla tanıştırmıştı. Tabii ki şaşılmayacak bir şekilde bütün takım arkadaşları da Yoimiya’yı sevmiş verdikleri bütün partilere çağrılan bir isim olmuştu. Çoğu arkadaşı hâlâ neden kız arkadaşından ayrılıp Yoimiya’ya neden çıkma teklifi etmediği konusunda baskı yapıyordu. Hatta bir keresinde sevgilisi bütün takım ile tartıştıktan sonra takım arkadaşları Yoimiya ve Ayaka dışında hiçbir kız arkadaşını partilere getirmemesi konusunda sert bir tavır almıştı. O günden sonra da zaten sevgilisi ile de araları açılmıştı. Artık sadece partilere değil bugün olduğu gibi maçlara da gelmeyi bırakmıştı. Sahanın öbür ucundan görebileceği şekilde ona doğru el salladı. Karşılık alınca yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu. Arkadaşlarından biri omzuna gülerek vurup “Eğer mezun olana kadar açılmazsan ben çıkma teklifi ederim.” dedi. Gülerek kafasını kolunun arasına sıkıştırıp saçlarını karıştırdı. Bryce ile ilişkilerini bitirmenin vakti geldiğinin farkındaydı tek sorun ailesiydi. Babasıyla iş halinde oldukları için tanışıp hoşlanmıştı kızdan fakat zamanla aralarındaki hisler bitmek bilmeyen kavgalara dönmüştü. İkisi de birbirinden babalarının ortaklığı yüzünden ayrılamıyordu. Bu da ikisini daha büyük bir çıkmaza soktuğu için zorunlu bir ilişkiye dönüşmüştü.
Maç başladığında saha öğrencilerin tezahüratlarıyla dolmuştu. İlk çeyrek biraz zorlamayla berabere ve bir sakatlanma ile bitmişti. Arkadaşı dinlenmesi için götürülürken Yoimiya’nın endişe dolu bakışlarıyla karşılaştı. Endişe etmemesini söylemek istedi ama maça odaklanmalıydı. İkinci da çeyrek takım toparlanmıştı lakin sayı direğine varmadan bittiği için son sayı boşa gitmişti. Yine de az bir farkla öne geçmişlerdi. Üçüncü çeyrek de zor da olsa yine berabere bitmişti. Son çeyreği vermeyeceklerdi. Koç toplanıp taktikleri hakkında konuşurken arkadaşlarından biriyle göz göze geldi. Ne düşündüğünü biliyordu. Elemental kullanmasını istiyordu. Herkes şüphe etse de hiçbir maçta kullanmamıştı bu maçta da kullanmayacaktı. Maç sırasında elemental kullanmak demek bir daha maça çıkamayacak uzaklaştırma alması demekti. Son çeyrek başladığında derin bir nefes alıp verdi. Son hızla topu yakalayıp direklerden koştu. Arkasından gelenleri hiçe sayarak son direğe gelince karşı takımdan biri üzerine çullanıp topu kapmıştı. Düşme yüzünden kolunu incittiğini hissedebiliyordu buna rağmen toparlanıp tekrar topun peşine düştü. Sayıyı vermeyecekti. Takım yine sayıyı atmadan önünü kesip topu Kazuha’nın kucağına verdiler. Son direği geçerek çeyreğin ilk sayısını almıştı. İkinci vuruş başlamadan önce karşı takımdan birinin bakışlarını üzerinde hissediyordu. Maçtam önce kendisi başka bir hava elementali olduğunu duymuştu. Eğer doğruysa hileyle bu sayıyı alabilirdi. Top havaya atıldığı an yönü değiştirilmişti. Tam tahmin ettiği gibiydi. Topun peşine koşarak hava elementali olduğunu düşündüğü kişi topu seyircilerin üzerine son hızla fırlatmıştı. Eğer birine gelirse normal bir top darbesinden daha çok zarar verecekti. Küfür etti ve altındaki havayı kullanıp topa atladı. Seyircilerin arasında çığlıklar çıkarken düdük çalmıştı ve maç bitmişti. Karşı takımdaki çocuk diskalifiye olmuştu. Normal şartlarda elemental kullandığı için kendisi de ceza almalıydı ama amacı insanları korumak adına gücünü kullandığı için ceza almadan kurtulmuştu. Soyunma odalarına doğru giderken onu bekleyen kızın kendisine doğru koştuğunu gördü. Üzerinde kendi numarası olan tshirt ile geldiğini uzaktan fark etmemişti. Gülümseyerek “Berbat bir maçtı değil mi? Yine de gelmene sevindim.” dedi. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu aslında. Takım arkadaşları içeri girerken Yoimiya’ya ıslık çalınca kaskını çıkarıp onlara doğru fırlattı.
12 notes
·
View notes
Text
"İşin gerçeği fark ettiğini düşünmemiştim." Kız, bulutların üstünde yürüyor gibiydi. Hayatının aşkı, gözlerinin içine bakıp kendisine gülümsüyordu ve daha mutlu olamazdı. Elleri hala birbirini sıkıca tutuyordu. Yoimiya, Kazuhanın büyük elini kavrayabileceği kadar kavramıştı ve çocuk baş parmağı ile onun elini okşuyordu, dokunduğu her yer alev alıyor gibiydi. Revire yürüyüşleri sanki saniyeler sürmüş gibiydi. Adam sonunda sedyeye oturduğunda onun eline asılmayı bırakmadı. Stajyer hemşire aynı zamanda adamın kız arkadaşının yakın arkadaşı Barbaraydı, kız onun elini bırakıp bırakmamak arasında kaldı ama bırakmamakta karar aldı. Barbara dışardan öyle gözükmemesine rağmen kaba biriydi, ve elinden geldiğince sert davranıyordu. Peşinde sanırım bu yüzden bir düzüne erkek vardı. Onun üstünde çok fazla vakit kaybetmeden Kazuhaya baktı, gözlerini yüzünden çekmemişti. Kız arkadaşı.. Kız arkadaşının haberi yoktu. Kızın gözleri dolarken mermeri inceliyordu. Adamın uzun süreli kız arkadaşını unutmak bazen çok kolay oluyordu. Arkadaşları kız yokmuş gibi konuşuyordu, futbol oynayan çocuklar sanki ayrılarmış gibi. Ayaka ise hiç var olmamış gibi. Yoimiya hiç onu maçlarda görmüyordu, kız çok nadir partilere katılırdı. Geldiği partilerden birinde hıçkıra hıçkıra ağlamıştı, küçük tuvalette. Takımındaki çocuklardan birisi ne olduğunu sorduğunda ise 'Kazuha' diyememişti, dürüst olması gerekiyordu, adam onu yönlendirecek hiçbir şey yapmamıştı, bu akşama kadar en azından. Onun acı içindeki sesini duyduğunda bakışlarını Barbaraya çevirdi, kaşları istemsizce çatıktı. Oradan park yerine kadar yürürken kendi arabasını almaları gerektiğini düşündü, bu kadar karışık bir kafayla motor süremezdi, hazırda hissetmiyordu ayrıca kendini. "Pick-up'ımı alabiliriz." Parmağıyla park yerinde yalnız duran büyük kırmızı arabayı işaret etti ama Kazuha çoktan kafasına kaskı geçirmişti. "Ben çok hazır hissetmiyorum." Çocuk önünde eğildi. Kalbi adrenalin duygusuyla deli gibi atarken ellerini motosikletin pedallarına koydu. Kazuha arkasına geçip, beline sarıldı ve kız kendini öne doğru sarkıttı. Gaza sertçe basıp hızlıca motoru olduğu yerden kaldırdığında ağzından bir çığlık kaçmıştı. "Nereye gidiyoruz?"
[ LEPIAM UNIVERSITY ]
Okul takımı maçı akşam saatlerine ertelemişti. Mezun olmadan önceki son maçlarıydı. Amerikan futbolu en büyük hobisiydi. Takıma okula girer girmez yazılmış ilk senede kaptanlığa kadar yükselmişti. Bir anda üniversiteler arasında kazandıkları maçlar sayesinde popüler bir takıma dönüştü. Şimdi ise dört sene boyunca kaptanlığını yaptığı takımıyla son seneye girmeleri içinde bir burukluğa sebep olmuştu. Buna rağmen hiçbir maçı vermemişlerdi. Bu akşam da vermeyeceklerdi. Koç moral konuşması yaparken seyirciler doluşmaya başlamıştı. Gelenler arasında tanıdık birilerini ararken gözleri yine aynı kişiyi bulmuştu. Her zaman kaçmayı deneyip yine kendini yanında bulduğu tek kişiydi Yoimiya. Kamisato ailesi sayesinde tanışmıştı. İlk başlarda Ayaka ile arkadaş oldukları için takılıyordu lakin ilerleyen zamanlarda Ayaka olmasa da vakit geçirdikleri için eğlenmek için çok fazla vakitleri olmuştu. Aynı üniversiteyi tutturduğunu öğrendiği zaman hem sevinmiş hemde girdiği sene mezun olacağı için üzülmüştü. Kızı bütün takım arkadaşlarıyla tanıştırmıştı. Tabii ki şaşılmayacak bir şekilde bütün takım arkadaşları da Yoimiya’yı sevmiş verdikleri bütün partilere çağrılan bir isim olmuştu. Çoğu arkadaşı hâlâ neden kız arkadaşından ayrılıp Yoimiya’ya neden çıkma teklifi etmediği konusunda baskı yapıyordu. Hatta bir keresinde sevgilisi bütün takım ile tartıştıktan sonra takım arkadaşları Yoimiya ve Ayaka dışında hiçbir kız arkadaşını partilere getirmemesi konusunda sert bir tavır almıştı. O günden sonra da zaten sevgilisi ile de araları açılmıştı. Artık sadece partilere değil bugün olduğu gibi maçlara da gelmeyi bırakmıştı. Sahanın öbür ucundan görebileceği şekilde ona doğru el salladı. Karşılık alınca yüzüne kocaman bir gülümseme oturdu. Arkadaşlarından biri omzuna gülerek vurup “Eğer mezun olana kadar açılmazsan ben çıkma teklifi ederim.” dedi. Gülerek kafasını kolunun arasına sıkıştırıp saçlarını karıştırdı. Bryce ile ilişkilerini bitirmenin vakti geldiğinin farkındaydı tek sorun ailesiydi. Babasıyla iş halinde oldukları için tanışıp hoşlanmıştı kızdan fakat zamanla aralarındaki hisler bitmek bilmeyen kavgalara dönmüştü. İkisi de birbirinden babalarının ortaklığı yüzünden ayrılamıyordu. Bu da ikisini daha büyük bir çıkmaza soktuğu için zorunlu bir ilişkiye dönüşmüştü.
Maç başladığında saha öğrencilerin tezahüratlarıyla dolmuştu. İlk çeyrek biraz zorlamayla berabere ve bir sakatlanma ile bitmişti. Arkadaşı dinlenmesi için götürülürken Yoimiya’nın endişe dolu bakışlarıyla karşılaştı. Endişe etmemesini söylemek istedi ama maça odaklanmalıydı. İkinci da çeyrek takım toparlanmıştı lakin sayı direğine varmadan bittiği için son sayı boşa gitmişti. Yine de az bir farkla öne geçmişlerdi. Üçüncü çeyrek de zor da olsa yine berabere bitmişti. Son çeyreği vermeyeceklerdi. Koç toplanıp taktikleri hakkında konuşurken arkadaşlarından biriyle göz göze geldi. Ne düşündüğünü biliyordu. Elemental kullanmasını istiyordu. Herkes şüphe etse de hiçbir maçta kullanmamıştı bu maçta da kullanmayacaktı. Maç sırasında elemental kullanmak demek bir daha maça çıkamayacak uzaklaştırma alması demekti. Son çeyrek başladığında derin bir nefes alıp verdi. Son hızla topu yakalayıp direklerden koştu. Arkasından gelenleri hiçe sayarak son direğe gelince karşı takımdan biri üzerine çullanıp topu kapmıştı. Düşme yüzünden kolunu incittiğini hissedebiliyordu buna rağmen toparlanıp tekrar topun peşine düştü. Sayıyı vermeyecekti. Takım yine sayıyı atmadan önünü kesip topu Kazuha’nın kucağına verdiler. Son direği geçerek çeyreğin ilk sayısını almıştı. İkinci vuruş başlamadan önce karşı takımdan birinin bakışlarını üzerinde hissediyordu. Maçtam önce kendisi başka bir hava elementali olduğunu duymuştu. Eğer doğruysa hileyle bu sayıyı alabilirdi. Top havaya atıldığı an yönü değiştirilmişti. Tam tahmin ettiği gibiydi. Topun peşine koşarak hava elementali olduğunu düşündüğü kişi topu seyircilerin üzerine son hızla fırlatmıştı. Eğer birine gelirse normal bir top darbesinden daha çok zarar verecekti. Küfür etti ve altındaki havayı kullanıp topa atladı. Seyircilerin arasında çığlıklar çıkarken düdük çalmıştı ve maç bitmişti. Karşı takımdaki çocuk diskalifiye olmuştu. Normal şartlarda elemental kullandığı için kendisi de ceza almalıydı ama amacı insanları korumak adına gücünü kullandığı için ceza almadan kurtulmuştu. Soyunma odalarına doğru giderken onu bekleyen kızın kendisine doğru koştuğunu gördü. Üzerinde kendi numarası olan tshirt ile geldiğini uzaktan fark etmemişti. Gülümseyerek “Berbat bir maçtı değil mi? Yine de gelmene sevindim.” dedi. Ortamı yumuşatmaya çalışıyordu aslında. Takım arkadaşları içeri girerken Yoimiya’ya ıslık çalınca kaskını çıkarıp onlara doğru fırlattı.
12 notes
·
View notes
Text
Duygularından utanç duyan kendisiydi. "Özür dilemenize gerek yok Josei. Utanç duymanızada." Mumları bırakıp ona doğru yürüdü. Ayaka'nın güzelliği kendisini büyülüyordu. Kibarlığı, düşünceli oluşunu, hayata karşı duruşu, zekası.. Tek kelime ile kusursuz birisiydi. "Gerçekten yaptığınızdan bir tiksinti ve ya utanç duymadım. Lakin benim yüzümden abiniz ile kavga ettiniz. Ben aranızı bozan kişi olmak istemiyorum. Burda özür dilemesi gereken bir kişi varsa o da benim." Ayaka'nın gözlerine bakarken kendini ona kaptırmamaya çalışıyordu yinede elleri onun ellerinin üstüne gitmişti. Ayaka'nın elleri kendisininkinin aksine soğuktu. "Özür dilerim Ayaka. Herşey için." Ellerini onunkilerden çekti. Yine yapmaması gereken bir şeyi yapmıştı. "İzninizle." Dedi sessizce ve odadan çıktı. Kendini toparlaması gerekiyordu. Belkide bir süre izne çıkmalıydı bilmiyordu. Ayato'nun onu beklediğinide biliyordu. Onun odasına gitti ve kapıyı çalıp dikkatlice içeri girdi. "Kusura bakmayın Waka. Sadece akşam yemeği için bir isteğiniz var mı diye sormak için geldim." Onun gözüne bakamıyordu.
@cyroprincess
KAMISATO MALİKANESİ
Ayaka kaç gündür evde yoktu. Bu durum canını sıkıyordu. Onu aramak içinden gecsede bu düşüncesinin Ayato'nun hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Bu sabah uyandığında Ayato yanında değildi. Sonuçta görevleri vardı. Bunun üstüne düşmeyecek kadar çok görevi hemde. Malikaneyi temizledi,yemek hazırladı çarşafları değiştirdi. Şimdi ise avluda kedileri besliyordu. Sarı olan kedidoğum yapınca yavrular ile ilgilenmesi gerekiyordu. Yavru kediler sağlıklıydi birbirleri ile oynuyordu. Bu onu gülümsetti. Sadece bembeyaz olan dışarıdan onları izliyordu. Onu eline aldı. "Neden bu kadar üzgün bakıyorsun?" Nedense yanlızmış gibi hissetmisti. Kedinin başını severken anne kedi kafasına atlamıştı. "Tamam tamam sakin ol sadece onunla ilgi-" birden gözü kapının önüne takıldı. Ayato Ayaka ile birlikte gelmişti. Kediyi yere bırakırken oraya koştu. Gülümsüyordu. Heycanla konuştu. "Josei! Siz döndünüz!" Ona sarılmak istedi ama bunu yapamadı. Heycanına hakim olmaya çalıştı. Ayaka'yı özlemişti. "Hoşgeldiniz." @cyroprincess
13 notes
·
View notes
Text
“Küçük kardeşim, senin özgürlüğün benim dudaklarımın arasında.” dedi basitçe. İstemediği şeylerin asla yaşanmayacağını bildiği için kendini bu konu üstünde tutmadı, Ayakanın haberi olmadan aldığı bir nefes bile yoktu. “Sen benim kız kardeşimsin.” sonunda tekrar konuştu. “Benim kız kardeşim, benim kanım, benim ailem.” İçtenlik olmayan şekilde gülümsedi. “Seni korumak istiyorum. Diğerlerinin sana yapıcakları şeylerden-“ Thoma ile birlikte oldukları pek çok zaman olmuştu, adam ya kimsenin duymasını umursamayacak kadar yüksekti, yada bir o kadar sarhoş. Bir an için sustu, ama sonra uzun, gergin bir ses tonuyla cevap verdi. "Başka birçok şey düşündüm.” Uzanıp kızı çenesinden sertçe yakaladı, “Bugün beni hayal kırıklığına uğrattın, Ayaka.” Her zaman ki ona yüksekten bakıyordu, ama bu sefer bir şey farklıydı. Altında titreyen kızı, korku dolu gözlerle kendine bakarken görünce adamın içinde bir şey kırıldı. Çenesindeki eli yavaşça yanağına çıkarken kızı yatağa yapıştırmış ve üstüne tırmanmıştı, Ayakanın yumuşak yüzünü önce elinin arkasıyla okşadı, daha sonrada onun soğuk tenine elinin içiyle sertçe vurdu. Henüz ne yaptığının farkında değildi. Kendine gelmesi bir süre aldı ama sonunda geri çekildi. Kardeşi üstünden çekildiği gibi, korkuyla yatağın en ucuna kaçmıştı. Ayato yıllardır içinde tutmaya çalıştığı öfkeyi ve hazzı dışarı çıkarttığı için mutlu değildi. Her zaman bundan daha güçlü bir adam olduğunu düşünmüştü. Gözlerini hızlıca çekti ve kendine gelemeden kapıdan dışarı çıktı. Hızlıca kapıyı kitleyip, anahtarı iç cebine koydu. Kafasını kaldırdığında endişeyle etrafta volta atan Thoma ile karşılaşmıştı. Adamın ağzını bile açmasını izin vermeden onu duvara yaslayıp gömleğinden yakaladı ve dudaklarını, kendi dudaklarına gömdü.
[Kamisato Malikanesi- Saat 18.00]
"İçkiniz Waka." Her akşam olduğu gibi bir telaş hakimdi malikanede. Ayato bu gün güzel bir akşam yemeği hazırlamasını istemişti kendisinden. Thoma'da bunu yapmıştı. Hoş bir yemek hazırlamıştı. Ayato'nun içkisini doldurduktan sonra güzeller güzeli Ayaka'ya döndü. "Sizde ister miydiniz Josei?" Dedi şarabı gösterirken.
18 notes
·
View notes
Text
Yavaşça onlara yaklaştı, başka bir adamın kızın dudaklarına değdiğini görünce öfkesinin arttığını hissetti ve bu dudakların sahibinin kim olduğunu hatırladıktan sonra öfkesi biraz yatıştı. Onu suçlayamazdı. Ama Ayato’nun buna izin verebileceği anlamına gelmiyordu. Ayaka onundu. Tıpkı çocukluğundan beri hayal ettiği gibi, onu yalnız bırakamayacak bir hayalet gibi. Onun güneşe rakip olan yüzünü, Thomayla birlikte gördü. Kimsenin yanına yaklaşamadığı kız kardeşi başka bir adama dokunuyordu. Ayato nasıl tepki vereceğini bilemedi. Boynuna ince ellerini sarıp, nefes alamayıncaya kadar kızı tutmak istedi, minik vücudunu kucaklamak ve onu öpücüklere boğmak istedi, aynı zamanda onu kırmak ve bir daha kimse kardeşini güzel bulamayıncaya kadar onu saklamak istedi. Kıza elini uzattı, ağzını açmamıştı. Thomayla göz teması kurmak istemedi. Yarın sabah uzun bir konuşma yapmak zorunda kalacaklardı. Gözlerini, gözlerine sabitledi ve oradan kaçmasına izin vermedi.
[Kamisato Malikanesi- Saat 18.00]
"İçkiniz Waka." Her akşam olduğu gibi bir telaş hakimdi malikanede. Ayato bu gün güzel bir akşam yemeği hazırlamasını istemişti kendisinden. Thoma'da bunu yapmıştı. Hoş bir yemek hazırlamıştı. Ayato'nun içkisini doldurduktan sonra güzeller güzeli Ayaka'ya döndü. "Sizde ister miydiniz Josei?" Dedi şarabı gösterirken.
18 notes
·
View notes
Text
Ayato, kızı seviyordu. Kızın mutlu olduğunda güneş gibi yaydığı gülümsemesini, gözlerinin kendisini görünce parlamasını, karşısında korkuyla titremesini. Onu ilk gördüğü andan itibaren onun özel olduğunu biliyordu. Ayaka haksız yere güzeldi, bu dünyada iyi olan her şeyden yapılmış gibiydi. Ayato onun göklerden inip inmediğini merak etmekten kendini alamadı. Mükemmeldi, ama onu kaybetmekten korkuyordu, bir gün uyanıp onun elinden çok uzaklara gittiğini ve onun gülümsemesinin hayaletinden başka bir şey kalmayacağını öğrenmekten korkuyordu. Ve bu düşünce onu her şeyden çok korkuttu. "Ah, keşke tamamen benim olsaydın. Hem bedenim hem ruhum, ben senin olduğum için benim, birlikte çok mutlu olabilirdik." dedi, çenesini hala parmaklarının ucunda tutuyor, kendisine bakması için onu zorluyordu. Hiçbir şey söylemedi. Sadece yumuşak bir şekilde içini çekti. "Sen benim için çok değerlisin. Gözlerime yansıyan halimi bir görebilseydin, benimle aynı fikirde olurdun." Fısıldadı, eli kızın yanağına kayarken arkadaşının seslice çıkarttığı şaşırma sesini duymuştu. Sesi yumuşak ve nazikti, uzun zamandır Ayakayla bu tonda konuşmadığını fark etti, ama kendini dizginlemiyordu. İki hafta adama uzun gelmişti. "Prensesim, söz veriyorum. Senin üstüne söz veriyorum."
Long Island | 05.00
Yatağında dönüp dururken, üstünde duran ince pikeyi ayaklarıyla aşağıya ittirdi. Çıplak bedenini aydınlatan ay ışığı, şehrin ışıkları arasında kaybolmayı ret ediyor gibi mavi gözlerinin içinde parlıyordu. Soluna döndüğünde kendisi gibi yatakta çıplak yatan turuncu saçlı adama sevgiyle baktı, bütün bu deliliğin içinde akıl sağlığın kalmasının en büyük sebeplerinden biri kuşkusuzca Thomaydı. Sağına döndü, komodinin üstünde on dört yaşında kendisini gördü, dokuz yaşında ki Ayaka kucağında oturuyordu. Thomayı uyandırmadan sonunda olduğu yerden kalktı ve odanın içindeki lavaboya ilerledi. Soğuk suyu açıp, kendini kafasındaki bu düşüncelerden çıkartmaya çalıştı. Adam tekrar kendine geldiğinde son model spor arabasının direksiyonunda iki yüz ile giderken buldu. Yoimiya, yataktan kalktığı haliyle Ayatoyu görünce buz kesilmiş fakat bütün protestolarına rağmen adam Ayakanın uyuduğu odaya girmişti. Kız kardeşi üstünde çizgi film karakteri baskısı olan, en az yirmi senelik olduğunu düşündüğü çarşafların üstünde evinde ki ipek çarşafların üstünde uyuduğundan daha huzurlu uyuyordu. Ayato, her gece olmasa da Ayakayı uyurken izlemeye fazlasıyla alışıktı. Kız, hayatında gördüğü en masum ve en güzel şeydi. Yoimiyanın bağırışlarıyla gözlerini zar zor aralarken, Ayato fırsattan faydalanarak onun kolunu sıkıca kavradı ve sürüklercesine yataktan kaldırdı. "Tatil bitti." dedi sakince, kız kilitli odasından buraya kaçalı dolu dolu iki hafta olmuştu. İçinde ki öfke, arzu duygusunu bastırdı. @cyroprincess
9 notes
·
View notes
Text
Bugün izinliydi, şirketin hisselerinin son zamanlarda fazlasıyla yükselmesinin hayatındaki en değerli insanlara kutlamak istediği için Thomadan sadece üçü için bir yemek hazırlamasını istemişti, adamın ona hayır demek gibi bir hakkı yoktu. İnsanların üstündeki gücü her zaman hoşuna gitmişti, babası öldükten sonra herkesin ona gösterdiği özen içinde kapalı bir duyguyu okşuyordu. Ayaka açık göğsünü işaret edene kadar, istatistiklerini düşünüyordu. Gözleri ona kayarken yüzünde bir tepki yoktu, fazla duygu gösterirse keşfedeceği şeyden korkuyordu. Thomaya döndü kız kardeşi ona döndüğünde, konuşmayarak onları izledi. Sake bardağını kaldırıp kafasıyla onu onayladı. "Thoma, her şey çok güzel gözüküyor." Adamın ilgisi için kardeşiyle savaşırken sonunda onun yeşil gözlerini mavi gözlerine kenetlemeyi başarmıştı. "Başlayalım mı?"
[Kamisato Malikanesi- Saat 18.00]
"İçkiniz Waka." Her akşam olduğu gibi bir telaş hakimdi malikanede. Ayato bu gün güzel bir akşam yemeği hazırlamasını istemişti kendisinden. Thoma'da bunu yapmıştı. Hoş bir yemek hazırlamıştı. Ayato'nun içkisini doldurduktan sonra güzeller güzeli Ayaka'ya döndü. "Sizde ister miydiniz Josei?" Dedi şarabı gösterirken.
18 notes
·
View notes