Tumgik
#aktörü
okuryazarlar · 9 months
Text
Tumblr media
Türk sinemasının en yakışıklı aktörü, vatansever kişiliği, onurlu duruşu ve aydınlığı ile topluma örnek olan, toplumsal politik filmler yapmaya yönelerek halkın sorunlarına sahip çıkan halkın sanatçısı Tarık Akan'ı aramızdan ayrılışının 7. yılında saygıyla anıyoruz.
125 notes · View notes
cemyafilmarsiv · 2 months
Text
Cemil Şov (The Cemil Show)
Oyuncu olmanın hayalini kuran bir güvenlik memurunun hikayesi...
Oyuncular: Ozan Çelik, Nesrin Cavadzade, Serkan Keskin, Cezmi Baskın, Alican Yücesoy, Salih Kalyon, Şennur Nogaylar
Yönetmen: Barış Sarhan
Tumblr media
Beğenilme ve takdir edilme arzusu her insanın nefes almak, su içmek, uyumak kadar gereksinim duyduğu bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyaç kendini olduğundan farklı olarak özel ve önemli görme, her daim takdir ve onaya ihtiyaç duyma noktasına varırsa bazı davranışsal bozuklukların ortaya çıkışına sebebiyet verir ki bu durum psikiyatride Narsistik Kişilik Bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Reddedilişlerle, alaya alınmalar ve küçümsemelerle karşılık bulmayıp tatmin edilmeyen arzu, motivasyonunu hırs ve öfkeden alan bir obsesyona bürünür ve kişiyi öz benliğinde yıkıma hatta bazen telafi edilemeyecek hasara götürür.
ÖZ YIKIMA GÖTÜREN TUTKU: CEMİL ŞOV
Barış Sarhan, ilk uzun metrajı “Cemil Şov”da kendi iç sesini dinleyerek varoluş yolculuğuna çıkan ancak bu yolculukta ünlü olmanın karanlık cazibesine kapılan bir adamın trajedisini ele alıyor. Bir AVM’de güvenlik görevlisi olarak çalışan ve küçüklüğünden beri oyuncu olmak isteyen Cemil’in (Ozan Çelik) hikâyesine odaklanan bu film, Yeşilçam’da kötü adam karakteriyle (anti-kahraman) meşhur olmuş Turgay Göral’ın baş rolünde olduğu “Kabus” filminin siyah-beyaz sahneleriyle açılıyor, bir sonraki sahnede ise Cemil’in bu filmin yeniden çevrimi için yapılan oyuncu deneme çekiminde (audition) olduğunu görüyoruz. Oyunculuk konusunda epey kabiliyetsiz olan Cemil, o çekimde yönetmen tarafından beğenilmeyince pes etmek yerine AVM’deki odasında yönetmene ulaştırmak için sahneyi oynadığı bir demo kayıt alır. Bu sırada iş arkadaşı Burcu’nun (Nesrin Cevadzade) sosyal medyada babasıyla çektiği fotoğraf dikkatini çeker. Cemil’in gökte aradığı yerdedir, o baba Turgay Göral’dan başkası değildir. ***
Cemil: Alacağım rolü, ne diyorsun?
Burcu: Ne rolü ya? Allah aşkına Cemil, ne rolü? Sen kendini oyuncu mu sanıyorsun, ya seni kim ciddiye alır? Kimsin sen ya?
Cemil: Aktörüm ben.
Burcu: (kahkahayla): Götümün aktörü.
Cemil: Göreceksin! Göreceksin!
Ünlü olma duygusu da beğeni ve takdir görme isteğinden azade değil; görme ve görülme ihtiyacı üzerine odaklanır. Tam da bu bağlamda filmin ana karakteri olan Cemil’in AVM’nin güvenlik kameralarının görüntülerinin izlendiği bir odada çalışması ve Burcu’nun sorunlu bir ilişki yaşadığı babasıyla doğum gününde çektiği ‘selfie fotoğraf’ını görülebilirliği en çok sağlayan sosyal medya hesabı Instagram’da paylaşması tesadüfi seçimler değildir. Tüm gününü Burcu’nun ‘fare deliği’ olarak adlandırdığı o odada başkalarını izleyerek geçiren Cemil, izleyen değil izlenen-görülen kişi olmak; Burcu ise fotoğraf paylaşımıyla zamanında ünlü bir oyuncu olan babasının ününden faydalanarak ‘like almak’ derdindedir. Evli olan AVM müdürü Zafer’le (Alican Yücesoy) yaşadığı birliktelik de temelinde beğenilme-haz duygusunu tatmin etme üzerine kuruludur, kariyerinde yükselebilme ihtimalini de bu hazzın peşinden giderek sağlayacağını düşünür. Kendi varoluşsal çabasını yaratırken olduğu kişiyi yok sayarak bir persona geliştiren Cemil’in (ego), alt benliği Burcu (id), üst benliği ise Turgay Göral (süper ego)’dır; üç karakteri bir kişinin temsilleri gibi okumak da mümkündür ve üçü için de ‘tutunamayanların hikâyesi’ demek yanlış olmayacaktır.
Cemil Şov, yine aynı isimle 2015’te kısa metraj olarak çekilen ve izlediğim an “bu, kesinlikle uzun metraj olmalı” dediğim bir yapımdı; kısa metrajın ana hikâyesi ayın elemanı olmaya çalışan bir güvenlik görevlisi üzerine kuruluydu.
Grafik tasarım mezunu, markaların tasarım işleriyle yıllarca uğraşan ve aynı zamanda reklam filmleri de çeken bir yönetmenin ilk filminde çok daha estetik kaygı güderek fazlasıyla stilize resimler yaratacağını düşünür(d)üm. Oysa Sarhan, kötü adamın yok oluşa giden hikâyesini hareketli kamera ve reklam ışığının aksine sahnelerle paralel giden, kimi yerde patlayan ancak efektif ve bazen rahatsız eden bir sinema diliyle anlatma yoluna gitmiş. Görüntü yönetmeni Soykut Turan’la başarılı bir birliktelik kotararak doğru bir sinematografi ortaya koyan Sarhan’ın rejisi ve teknik tercihleri hem cesur hem bilinçli. ***
Benim de sıram gelecekti, işte şimdi başroldeyim;
kötüyüm ama başroldeyim.
Üç bölüme ayrılan filmin her bir bölümü (genç) Turgay Göral karakterinin olduğu Yeşilçam sahnesiyle açılır;
Bölüm: Yaşadığın Hayatı Hak Etmiyorsun Bölüm: Siz benim Babamın Kim Olduğunu Biliyor Musunuz? Bölüm: Davetli Değildim Ama Gelmeye Mecbur Hissettim Kendimi Yeşilçam kısımlarında ‘Film Noir’ tarzı ışığa sadık kalınırken filmin genelinde kullanılan renkler de dikkat çekici; başlangıçta mavi ve tonları hakimken ikinci bölüm ve sonrasında kırmızının daha baskın olarak kullanıldığını görüyoruz. Yeşilçam sahnelerinden ana filmin sahnelerine geçiş planları, dinamik kurgusu, müzikleri, ses tasarımı, kostüm-sanat yönetimindeki özeni ve Cemil’in obsesyonuyla paralel giden atmosferin yansımasıyla gayet başarılı ve övgüyü hak eden bir ilk film. Kamera arkasındaki bu başarıyı kamera önünde rolünün hakkını sonuna dek vererek nefis bir performansa imza atan Ozan Çelik tamamlıyor. Filmin negatif hanesine kimi seyirci için uzun gelebilecek süresini yazabiliriz, ancak anlatının temposunu hiç düşürmediğinden (ve filmi ikinci kez izlediğimde buna tam olarak emin olduğumdan) bunu bir kusur olarak görmedim. Yan karakterler daha derinlikli yazılabilse ve hikâyeye daha çok eklemlenseydi çok daha iyi bir filmin ortaya çıkması kaçınılmazdı.
Sinemamızda özgün bir yapım olarak yerini alan ve öyle de hatırlanacağına inandığım Cemil Şov, gelecek vaat eden bir yönetmeni, Barış Sarhan’ı tanımamızı sağladı. Kendisiyle bir sonraki “şov”unda buluşabilmek dileğiyle…
İyi seyirler, sinemayla kalın.
Arzu Arda Değer
2 notes · View notes
onlinefirmam · 6 months
Text
youtube
Vakum Makinesi 
Gıda endüstrisinin önemli bir aktörü olarak, Akse Endüstriyel Gıda Vakum Makineleri, tamamen yerli üretim ve üstün kalite anlayışıyla sektörde fark yaratmaktadır. Akse Endüstriyel'in üretmiş olduğu gıda vakum makineleri, çeşitli sektörlerdeki işletmelerin ihtiyaçlarına yönelik özel çözümler sunarak müşterilerine güvenilir bir performans vaat etmektedir.  
Yerli Üretim, Küresel Kalite: Akse Endüstriyel, gıda vakum makinesi üretiminde yerli kaynakları kullanarak, yüksek kaliteli ve dayanıklı makineler ortaya çıkarmaktadır. Türk mühendislik ve işçilik geleneğini benimseyen firma, bu sayede müşterilere yerli üretimin güvencesiyle kaliteli ürünler sunmaktadır.  
3 Yıl Garanti İle Güvence Altında: Akse Endüstriyel Gıda Vakum Makineleri, kalitesine duyduğu güveni ürünlerine yansıtarak, tam 3 yıl garanti sunmaktadır. Bu, müşterilere ürünlerin uzun ömürlü, dayanıklı ve sorunsuz bir kullanım vaat etmenin ötesinde, Akse Endüstriyel'in kalite standartlarına olan güvenini ortaya koymaktadır.  
Geniş Sektörel Kapsam: Akse Endüstriyel'in gıda vakum makineleri, çiğköftecilerden kuruyemiş işletmecilerine, şarküteri firmalarından kasap dükkanlarına kadar geniş bir sektörel yelpazeye hitap etmektedir. Esnek tasarımı ve fonksiyonelliği ile her işletmenin özel ihtiyaçlarına uygun çözümler sunmaktadır.  
Teknolojik İnovasyon ve Güncel Standartlar: Akse Endüstriyel, ürün portföyündeki gıda vakum makinelerinde teknolojik yeniliklere odaklanarak, sektörel standartlara uygun çözümler sunar. Müşteri memnuniyetini ön planda tutan firma, sürekli iyileştirme ve güncelleme anlayışı ile sektörde öncü bir konumda bulunmaktadır.  
Sürdürülebilirlik ve Çevresel Duyarlılık: Akse Endüstriyel, sadece kaliteli ürünleri ile değil, aynı zamanda çevresel sorumluluk bilinciyle de öne çıkmaktadır. Üretim süreçlerinde çevresel etkileri en aza indirme ve sürdürülebilirlik prensiplerine sadık kalarak, gelecek nesillere temiz bir çevre bırakma misyonunu benimsemektedir.  
Akse Endüstriyel, gıda vakum makineleri ile lezzetin ve kalitenin mührünü vuruyor, müşterilerine güvenilir, dayanıklı ve yerli üretim çözümler sunuyor. Kalitesini ve hizmet anlayışını her geçen gün daha da ileriye taşıyan firma, sektördeki lider konumunu sürdürmeye devam etmektedir.  
Vakum Makinesi kullanım Alanları
Vakum makinesi, geniş bir kullanım yelpazesine sahiptir ve birçok farklı alanda kullanılabilir. İşte vakum makinesinin yaygın olarak kullanıldığı alanlardan bazıları:
1. Gıda Saklama:
Yiyeceklerin tazeliklerini daha uzun süre korumak amacıyla vakumlanmış ambalajlarda saklanabilirler. Böylece besin değerleri ve lezzetleri daha uzun süre muhafaza edilir.
2. Sous Vide Pişirme:
Sous vide pişirme yöntemi, düşük sıcaklıklarda uzun süreli pişirme anlamına gelir. Vakumlanmış gıdalar, bu yöntemle özellikle et ve balık gibi malzemelerin sulu ve lezzetli bir şekilde pişirilmesi için idealdir.
3. Marinasyon İşlemi:
Et ve tavuk gibi malzemeleri vakumladıktan sonra marinasyon işlemine bırakabilirsiniz. Vakum, marinadenin malzemelerin içine daha etkili bir şekilde nüfuz etmesine yardımcı olur.
4. Gıda Hazırlığı:
Haftalık yemek hazırlıkları için malzemeleri vakumlayarak, daha sonra kullanılmak üzere buzdolabında veya dondurucuda saklayabilirsiniz. Bu, yiyeceklerin tazeliğini ve besin değerini korur.
5. Dondurucu Saklama:
Vakumlanmış gıdalar, dondurucuda daha uzun süre saklanabilir. Bu, dondurucu yanıklarını önler ve yiyeceklerin taze kalmasını sağlar.
6. Evde ve Restoranlarda:
Evde mutfaklarda yaygın olarak kullanıldığı gibi restoranlarda da gıdaların saklanması, hazırlanması ve servisi için vakum makineleri kullanılır.
7. Kuru Gıdaların Saklanması:
Kahve, tahıl, kuruyemiş gibi kuru gıdaları vakumlayarak, havanın ve nemin etkilerini azaltabilirsiniz. Bu sayede gıdaların daha uzun süre taze kalmasını sağlarsınız.
8. Elektronik Cihaz ve Aksesuar Saklama:
Elektronik cihazlar, kablolar veya hassas ekipmanlar, vakumlanarak korunabilir. Bu, tozdan, nemden ve diğer dış etkenlerden korunmalarına yardımcı olur.
Vakumlama Makineleri
Günümüzde, besinlerin uzun süre taze ve lezzetli kalması, tüketicilerin ve işletmelerin öncelikli hedeflerinden biri haline gelmiştir. Bu hedefe ulaşmada önemli bir rol oynayan vakumlama makineleri, gıdaları oksijensiz bir ortamda muhafaza ederek tazeliklerini korumak için kullanılan etkili cihazlardır.  
Vakumlama işlemi, bir ürünü ambalaj içindeki hava basıncını azaltarak gerçekleşir. Vakumlanmış ortam, mikroorganizma büyümesini engeller ve böylece ürünlerin raf ömrünü uzatır. Ayrıca, vakumlu ambalaj, gıdaların renk, aroma ve besin değerlerini korumalarına yardımcı olur.  
Bu makineler, evde kullanılan küçük boyutlu cihazlardan endüstriyel ölçekli büyük sistemlere kadar çeşitli modellerde bulunabilir. Evde kullanılan vakumlama makineleri genellikle vakum torbaları veya kaplarını kullanarak gıdaları korurken, endüstriyel makineler geniş hacimli ürünleri hızlı ve etkili bir şekilde işleyebilir.  
Vakumlama makinelerinin kullanım alanları sadece gıda endüstrisiyle sınırlı değildir. Elektronik cihazlar, ilaçlar, tekstil ürünleri ve daha birçok sektörde, ürünleri korozyondan, nemden ve diğer olumsuz etkilerden korumak için vakum ambalajlama teknolojisi tercih edilmektedir.  
Vakumlama makineleri, gıda ve diğer ürünlerin muhafaza edilmesinde modern bir çözüm sunar. Bu teknoloji, hem ev kullanıcılarına hem de endüstriyel işletmelere ürünlerini uzun süre taze ve sağlam tutma imkanı sağlayarak sürdürülebilir bir tüketim modeline katkıda bulunur.  
Vakum Makinesi Fiyatları
Vakum makinesi fiyatları, çeşitli marka, model ve özelliklere bağlı olarak geniş bir yelpazede değişebilir. Bu makineler, ev kullanımından endüstriyel ölçekli işletmelere kadar farklı ihtiyaçları karşılamak üzere tasarlanmıştır. İşte vakum makinesi fiyatları hakkında genel bir bakış:  
Ev Kullanımı İçin Vakum Makineleri: Evde kullanılan vakum makineleri genellikle daha kompakt ve kullanımı kolaydır. Bu makineler, genellikle vakum torbaları veya vakum kabı kullanarak gıdaları muhafaza etmek için kullanılır. Fiyatlar genellikle 100 TL ile 500 TL arasında değişebilir.  
Profesyonel Mutfaklar ve Küçük İşletmeler İçin Vakum Makineleri: Orta ölçekli mutfaklarda veya küçük işletmelerde kullanılan vakum makineleri, daha büyük kapasiteye ve daha gelişmiş özelliklere sahip olabilir. Fiyatlar 500 TL ile 2.000 TL arasında değişebilir.  
Endüstriyel Vakum Makineleri: Büyük ölçekli üretim tesisleri veya gıda endüstrisinde kullanılan endüstriyel vakum makineleri, yüksek kapasiteli, dayanıklı ve otomatik işlevlere sahip olabilir. Bu makinelerin fiyatları genellikle 2.000 TL'den başlayarak, özelliklere ve kapasiteye bağlı olarak daha yüksek rakamlara ulaşabilir.  
Otomatik Vakum Makineleri: Bazı vakum makineleri, otomatik işlevlere sahiptir, bu da kullanıcıların işlemi daha hızlı ve daha verimli bir şekilde gerçekleştirmelerine olanak tanır. Otomatik vakum makinelerinin fiyatları genellikle manuel modellere göre daha yüksek olabilir.  
Fiyatları etkileyen faktörler arasında marka ünü, vakum makinesinin kapasitesi, kullanılan teknoloji ve ek özellikler bulunabilir. Ayrıca, satın almadan önce ihtiyaçların ve kullanım sıklığının dikkatlice değerlendirilmesi önemlidir. Çünkü bir kişi için uygun olan model, başka bir kullanıcı için aynı şekilde uygun olmayabilir. İhtiyaçlara uygun bir vakum makinesi seçmek, uzun vadede kullanıcı memnuniyetini artırabilir.
#vakummakinesi #foodvacuummachine #foodvacuum #gıdavakum #vakumlamamakinesi #vakumlama #etvakum #kasapvakum #şarküteri #süpermarket #gıda #endustriyelmutfak #vakumimalat #istanbul 3imalat #vakummakinesiimalatı #makpack #makropack
3 notes · View notes
sosyalblog · 2 years
Text
Tasmarket - Pro+
E-Ticaretin En Taş Sitesi Taş Market
2013 yılından bu yana gelişerek çalışmalarına devam eden ve uzman kadrosu ile yeniliklerin öncüsü olan Taş Market, en kaliteli e-ticaret sitesi olma hedefi ile çıktığı yolda aralıksız çalışmaya devam ediyor. Doğal taşlar ile ilgili aranan her ürünün yer aldığı oldukça özel bir platform oluşturulmuş. Hızlı ve kolay alışveriş imkanı tanıyan site, eşsiz bir ilan portalı dizayn ederek sektördeki birçok farklı aktörü ve yan sanayi temsilcilerinin ilgisini çekmeye devam ediyor. Sürekli geliştirilen arayüz ve üst düzey yazılım ile içinde dolaşırken konfor direkt hissediliyor.
Tamburlu granit başta olmak üzere; Tamburlu dolomit, tamburlu bazalt, dere taşı, beyaz çakıl taşı ve benzeri ürünlere kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir ticaret platformu olan site, sektörün nabzının attığı adres konumunu sürdürüyor. Profesyonel kadrosu ile yenilikleri uygulamada oldukça iştahlı olan Taş Market, zamandan ve paradan tasarruf ettiriyor. Aranılan pek çok çeşit ürüne hızlıca ve bir çatı altında ulaşmanın keyfini yaşatıyor. Hemen siteyi ziyaret edebilirsiniz. Sitenin sunduğu fırsatlara ile hemen tanışabilir ve bulamadığınız ürünlere ulaşabilirsiniz.
1K notes · View notes
34-ist-34 · 2 years
Text
Sinirlerine hakim olursan fıkra gibi ülke..Hastaların 12'şer yataklı pis odalarda yatırılıp bir Dr'un dk'da 2 hasta baktığı dönemin aktörü, bugünkü % 99 kapsayıcı sağlık sistemi ve 5 yıldızlı hastaneleri yapana 'milletin hayrına ne yaptınz?' diyor. Ve bu sadece hizmetlerden biri!
15 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 1 year
Note
Bir şey soracağım animede Dazai nin ses aktörü değişmedi değil mi bir aynı geliyor bir farklı geliyor sesi çünkü??
Değişmedi diye biliyorum?
9 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
Zapatizm’in Poetiği ve Estetiği: Marcos’un Vedası
Alessandro Zagato, Çeviri: Derya Yılmaz
Tumblr media
"Granjas integrales zapatistas", Beatriz Aurora, 1997.
EZLN 1983’te yeraltında, 6 kişilik bir grup olarak kuruldu: Meksika’nın farklı yerlerinden Lacandon Ormanı’na giden, üçü melez üçü yerli, beş erkek ve bir kadından oluşuyordu. Önce, bölgedeki yerli halkı bir gerilla ordusunda örgütleme amacıyla askerî bir kamp kurdular, bu gerilla ordusu ilerleyen yıllarda düzenli orduyu yenerek Meksika’da devrim yapabilirdi. Başta 1960’larla 1970’lerin Latin Amerika devrimci hareketlerinin tipik ideolojisinin etkisinin altında olan grup, Marksist-Leninist bir sosyalizm inşası anlayışına bağlıydı.
İlk ağızdan aktarılanlara göre,[1] daha bu ilk aşamalarda ve yeraltında yaşamanın getirdiği zorluklara rağmen, EZLN’de çok güçlü bir sanatsal ifade eğilimi vardı. “Her Pazartesi günü kültürel etkinlikler düzenliyorduk: ‘kültür birimi’ dediğimiz bir grupla toplanıyor, şiirler, şarkılar okuyor, tiyatro oyunları canlandırıyorduk”. Askerî eğitim rutini çerçevesinde fiziksel antrenman yapılıyor, Kuzey Amerika ile Meksika ordularının strateji kitapları okunup tartışılıyordu; ama Cervantes, Juan Gelman, Shakespeare, Miguel Hernandez, Brecht gibi yazarların eserleri de hep birlikte okunuyordu. EZLN’nin resmî bildirilerinin kendine özgü üslubunda bunların büyük etkisi görülecekti.
Ancak, Zapatizm’in politik/estetik benzersizliğini belirleyen tek etken, küçük bir grup devrimcinin eğilimleri değildi; Chiapas’ın o bölgesinde yaşayan Maya yerlilerinin kozmolojisiyle ve kadim formlarıyla yaşadıkları karşılaşmaydı. Bu karşılaşma, kelimenin gerçek anlamıyla bir olay, “süblim bir hadise”ydi,[2] başlangıçtaki planı altüst edip beklenmedik olanakların önünü açan, böylece yeni bir öznelliğin biçimlenmesini sağlayan güçlü bir sarsıntıydı. “O aşamada,” diye anlatıyor Marcos, “EZLN, oraya gittiğimizde tasavvur ettiğimiz şey olmaktan çıktı. Yerli topluluklar bizi yenmişti, ve bu yenilginin sonucunda EZLN katlanarak büyümeye, bambaşka bir şeye dönüşmeye başladı”. Başka bir metinde[3] Marcos daha da kesin ifadeler kullanıyordu: “Gerçek anlamda bir yeniden eğitim, yeniden biçimlenme sürecinin sancısını çektik. Yerliler bizi adeta silahsız bırakmıştı. Sanki bizi oluşturan, parçamız olan, sahip olduğumuzun farkında bile olmadığımız her şeyi –Marksizm, Leninizm, sosyalizm, kent kültürü, şiir, edebiyat– sökmüşlerdi. Bizi önce silahsız bırakmış, sonra yeniden, ama bambaşka bir tarzda, silahlandırmışlardı.”
Gerillalar, yerli topluluklarla politik bir diyalog kurabilmek için öznel yatkınlıklarını büyük ölçüde yeniden oluşturmak zorunda kaldılar. Değişimin aktörü olarak tanımlanan belli bir grup insanda “bilinç” yaratıp politik değişim yolunun gösterildiği endoktrinasyon ve üye devşirme gibi alışıldık stratejileri bir yana bırakmaları gerekti. EZLN’nin yerli topluluklarla karşılaşması, bu stratejilerin tam tersiydi; iki tarafı da karşılıklılık ve alışveriş yolları keşfetmeye sevk eden sürtüşmelerle biçimlenmişti. “Politik tasavvurumuzun, yerli topluluklarınkiyle çatıştığını ve bu doğrultuda değiştiğini seziyorduk. Bu durum, EZLN’nin, bir gerilla birimi olarak son derece yoğun olan kültürel hayatı üzerinde de etkili oldu.”[4]
Bu karşılıklı dönüşüm sürecinin, hem dilin kullanımı hem de tercüme eylemi üzerinde bazı etkileri olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Yerli dilleri, çok canlı bir sözlü geleneğe dayanır ve gerçekliği son derece şiirsel unsurlarla betimler. Bu, yerlilerin İspanyolca’yı temellük etme biçimlerine de yansımıştır: Bu dil, kinayeli imgeler ve metaforlarla doludur. Yerli kozmolojilerini tercüme etmek söz konusu olduğunda, kelimeler yetersiz kalır. Örneğin, 1910’da Meksika Devrimi’nin kıvılcımını çakan ve EZLN’nin de sahiplendiği “Toprak ve Özgürlük” çağrısının, Nahuatl dilinde çok daha geniş bir manası vardır: Toprak (tlali) kavramı aynı zamanda doğa, yeryüzü ve komünal yaşam fikirlerini de içerir. ¡Tierra y Libertad! sloganının, toprağı bir üretim aracından ibaret görmeyen Meksika yerli halkları arasında bu kadar büyük yankı uyandırmasının nedeni de budur.
Bu dil aynı zamanda, İspanyol sömürgeciliğine direnişi de bünyesine katan son derecede zengin bir görsel dili içerir. Örneğin, “İspanyol conquistador’lar, isyancıları hemen seçebilmek için Chiapas ve Guatemala halklarını köylerinin işareti olan ayırt edici giysiler giymeye zorladıklarında, yerli kadınlar buna direnmek için olağanüstü güzellikte huipil’ler işlemişlerdir”.[5]
Zapatist görsel dili, Maya geleneğine ait unsurlarla ve bu geleneğin devrimci projeyle karşılaşmasından doğan sembollerle doludur. Örneğin kar maskesi, hızla bir kimlik ve birlik sembolü haline gelmiştir. Maske, hem kadim direnişi hem de ölümün varlığını canlandırır: Zapatistlerin sık sık tekrarladıkları gibi, “yaşamak için ölmemiz gerektiği” gerçeğini ifade eder. Maske aynı zamanda, Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” dediği şeyin altüst edilmesini de içerir: belirli bir toplumsal-tarihsel durumda algının, düşüncenin ve eylemin koşullarını belirleyen rejim. Zapatistler, adlandırılmak ve tanınmak için yüzlerini kapatır, gizlenmek içinse maskelerini çıkarırlar.
Maya kozmolojisiyle yaşanan karşılaşma, müralizm gibi daha geleneksel sanatsal ifade biçimlerinde, anonim Zapatist köylü sanatçılarının resimlerinde, Beatriz Aurora’nın eserlerinde de görülür. Beatriz Aurora, 1990’ların ortalarından beri Zapatistlerle çok yakın ilişki içinde olan bir sanatçı. Resimleri, Zapatizm’in görsel estetiğini keşfetme çabaları olarak görülebilir. Bunlar aynı zamanda dışardaki insanları Zapatistlerin politikası, talepleri ve tarihleriyle buluşturan birer geçit işlevi görüyor.
Geçen yıl Aurora’yla yaptığım bir söyleşide, eserlerindeki hangi unsurların Zapatistlerin hayal ettiği “başka dünya”yla ilişkili olduğunu sordum. Cevabı şöyleydi: “Bütün motifler. Mesela, kullandığım renkler her an her yerde mevcut – en başta da kadim formlara dayanarak kendi tasarladıkları kıyafetlerde. Zapatist toplulukları, muazzam çeşitlilikte canlı unsurun birlikte var olduğu mekânlar: her yaştan Zapatist, yeni hasat edilmiş mısırlar, gitar çalan gençler, güneşte kuruyan kakao ve kahve. Her şey, gür bir bitki örtüsünün içine gömülmüş. Her türden evcil hayvan etrafta geziniyor. Bütün bu unsurlar, bir yaşam-orkestrası gibi, armonik bir hareket ve seda yaratıyor.”[6]
Başka bir yerde de vurguladığım gibi,[7] Beatriz Aurora’nın resimlerinin birçoğunun baskın özelliği, perpektifin yokluğu (veya tam gelişmemiş halde bulunması). Bu özellik, ressamın, kompozisyondaki her öğeye eşit konum kazandırma amacını yansıtıyor. Aurora’nın kendine özgü renk kullanımı ve temel formlardan yararlanması, eserlerine naif bir hava vererek, çocukluğa dönme çağrısını, dünya karşısında ve barındırdığı imkânlar karşısında duyulan büyülenmeyi yansıtıyor.
“Yaşam orkestrası” deyişi Zapatistlerin politik süreçlerini çok iyi tarif ediyor, çünkü şirketlerin sömürü ve yıkımlarının yol açtığı ölümün karşısına yaşamı çıkarıyor ve sıradan insanların gündelik hayatıyla organik bir bağı var. Güney Afrikalı bir gecekondu hareketi üyesinin ifadeleriyle, “bu, insanlara yakın ve onlar için gerçek olanın politikası”,[8] ideolojiye karşı olmasa da, önceden var olan bir teoriden yola çıkmıyor, veya işe ayrı bir alandan başlamıyor, somut bir duruma içkin bir bakış açısıyla insanların ne dediğinden ve ne yaptığından hareket ediyor.
Bu yaklaşım, yenilikçi eşitlik ve toplumsal adalet anlayışlarıyla deney yapan benzersiz bir politika türünün gelişmesini sağladı; son derece yerelleşmiş bir ölçekte olmakla birlikte, 20. yüzyıldaki girişimlerin başarısızlıklarını aşan bir politika bu. 1990’ların ortalarından beri bu deneyler, hareketin başta önüne koyduğu zafer ve devlet iktidarını ele geçirme hedeflerinin yerini alarak, Zapatist toplumunu biçimlendiren eşitlikçi formlarda belirginleşti: bağımsız Juntas de Buen Gobierno (iyi hükümet kurulları), sağlık hizmeti sistemi (özerk olarak yönetilen klinik ve hastaneler), eğitim sistemi ve kolektif biçimde örgütlenmiş üretim sistemi.
Tumblr media
Subcomandante Marcos, La Realidad’da, 2014
22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında, Zapatist hareketin beş politik merkezinden biri olan La Realidad’da, Galeano adıyla bilinen Zapatist eylemci José Luis Solís López’in anma törenlerine katıldım. Galeano, geniş çaplı bir kontrgerilla stratejisinin parçası olarak, federal hükümetin üyeleri tarafından yönetilip finanse edilen CIOAC-H adlı paramiliter örgüt  tarafından birkaç hafta önce öldürülmüştü. Burada bu olayın ayrıntılarına girmeyeceğim; anma törenleri sırasında, Subcomandante Marcos’un kamu önüne son kez çıktığı konuşmasına odaklanacağım. Bu önemli figürün veda sözlerini sarf ettiği bu bildiri, her zamanki gibi son derece derin, şiirsel, dolayısıyla farklı okumalara açıktı.
Malum, Marcos son yirmi yıldır EZLN’nin en çok göz önünde olan sözcüsüydü, öyle ki uluslararası çapta bir ikon haline gelmişti. Ayaklanmanın ilk günlerinde, EZLN’nin sözcülüğünü üstlendiği zamandan beri tanıyoruz onu, ve yıllar içinde bu sözcülük rolünü yorumlama biçiminde ciddi bir değişim olduğunu biliyoruz. Ayrıca kendisinin, ilk aşamalardan itibaren EZLN’nin askerî liderlerinden biri olduğunu da biliyoruz.
Marcos karakterinin biraz abartılı ve teatral olduğu, kamu önündeki görüntüsünün de bir hayli performatif olduğu hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Örneğin Žižek,[9] Marcos’u “Subcomediante” diye adlandırarak, devrimci yaklaşımla bağdaştıramadığı bu tavrı eleştiriyordu. Fakat EZLN’nin birden, bir anma töreni sırasında, bu figürden kurtulmaya karar vermesi, büyük şaşkınlık yarattı. Her şeyden önce bu, “alışıldık” iktidar ve devrim mantığına aykırıydı. Devlet, bozguncu bir örgütü dağıtmak istediğinde, ilk hamlesi liderinden kurtulmak olmuyor muydu? Neden Zapatistler, kendilerine dünya çapında ün kazandıran, bu kadar ilgi çekmiş sembollerden birini ortadan kaldırma gereği duymuştu?
EZLN aylardır Marcos’un ağır hasta olduğu söylentilerini yayıyordu. Ana-akım medya, hastalığının niteliğini bile tartışmaya başlamıştı. Hatta bazıları, aslında EZLN’nin lider kadroları arasında anlaşmazlıklar olduğunu ima ediyordu. Marcos 24 Mayıs günü, La Realidad’da, Galeano anısına düzenlenen geçit töreninde bir atlı asker birliğine öncülük etti. Ama geceleyin, “bunlar, varlığım son bulmadan önce kamu önünde sarf ettiğim son sözler olacak” dediği bildirisini okumaya başladığında, seyirciler arasına endişeli bir sessizlik yayıldı.[10]
Marcos konuşmasına, EZLN’nin son yirmi yıldır geçirdiği değişim sürecindeki farklı boyutları ele alarak devam etti; ona göre bu değişimleri anlayabilenlerin sayısı çok azdı. Değişimin unsurlarından biri sınıftı: “aydınlanmış orta sınıftan, yerli köylüye geçiş”; bir diğeri ırktı: “melez liderliğinden, yerli liderliğine geçiş”. Ama değişimin bir unsuru da, düşünceydi: “devrimci öncülük anlayışından, itaat ederek yönetme anlayışına; yukardan iktidarı ele geçirme hedefinden, aşağıdan iktidar yaratma hedefine; uzmanlaşmış politikadan, gündelik politikaya; liderlerden halka; toplumsal cinsiyete dayalı marjinalleşmeden, kadınların katılımına; ötekini küçümsemeden, farklılığın kutsanmasına” geçilmişti.[11]
Bu analizin sonunda Marcos şunu soruyordu: Meksika’da entelektüeller, politikacılar ve eylemciler de dahil olmak üzere birçok insan, tarihi halkın yaptığını kabul etmekle birlikte, “uzmanların” bulunmadığı bir halk yönetimi karşısında neden bu kadar korkuya kapılıyordu? “Halk yönettiğinde, insanlar kendi atacakları adımlara kendileri karar verdiklerinde, [neden bu insanlar] bu kadar dehşete düşüyorlar”dı?[12]
Marcos, bu sorulara cevap bulmak için, 1 Ocak 1994’te EZLN’nin Chiapas’ın kentlerine indiği ve adımlarıyla dünyayı yerinden oynattığı isyana döndü. İlerleyen günlerde isyancılar ortada bir tuhaflık olduğunu fark etmeye başlamışlardı: “dışardaki insanlar bizi görmüyordu”.[13] Zapatistler, sivil toplumun, isyanlarının gerçek niteliğini anlayamadıklarını sezmişlerdi. “Yerlilere hep tepeden bakmaya alıştıklarından, bize bakmak için başlarını yukarı kaldırmadılar. Bizi hep aşağılanmış halde görmeye alıştıklarından, onurlu isyanımızı anlayamadılar. Bakışları sadece, kar maskesi giymiş vaziyette gördükleri, yani göremedikleri, bir meleze [Marcos’a] odaklandı.”[14]
Bu, Marcos’un açıkladığına göre, hareketin tarihi içinde “Marcos figürünün inşasının” başlangıcıydı. Bu inşanın gerekçeleri ortadaydı: ırkçılık, 500 yıllık sömürü ve aşağılanma, ayrıca politik öncülük anlayışı, insanları birkaç bin yerlinin nelere kadir olabileceğini görmekten alıkoymuştu. Bu insanlara, solun bazı kesimleri de dahildi, çünkü “sol, en çok da devrimci olma iddiasındaki sol da ırkçılıktan nasibini almıştır.”[15]
Hareket, bu görünürlük sorununa çare olarak, yerli isyanı ile toplum arasında –yani, birbiriyle bağdaşmayan iki kozmoloji arasında– sembolik bir dolayım aracı işlevi görecek estetik bir yaratıma başvurdu.
Marcos karakterini illa tanımlamam gerekiyorsa, hiç tereddütsüz, onun renkli bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Daha iyi anlayasınız diye şöyle de diyebilirim: Marcos, Bağımsız-Olmayan-Medya’ydı.[16]
Bu ifadeler çok önemli, çünkü “Marcos’un inşası”ndaki estetik-politik anlama dair bir (öz)eleştiri içeriyor. Marcos, bir mecra olarak imajının bağımsız olmadığını söylemekle, bu imajın iktidar alanına ait olduğu, o alana sızmak için kurgulanmış olduğu gerçeğine göndermede bulunmuştu.
Guy Debord’un izinden giderek, Marcos imajının “gösteri nitelikli” olduğunu, çünkü imajların yapısal bir ayırma, dolayımlama ve etkisizleştirme işlevi gördüğü soyut bir üretim ve toplumsal ilişki rejiminin parçası olduğunu iddia edebiliriz. Debord Gösteri Toplumu kitabında imajların toplumsal ilişkileri düzenleme biçimi sonucunda bireylerin üretim, ihtiyaç, duygulanım, arzu vb. gibi alanlarda kendi varlık koşullarının gerçekliğinden koparıldığını öne sürer. İmajlar insanları, bir soyutlaşma sürecine iter; bu süreçler, Tiqqun’un “kamusallık” diye nitelediği gayri şahsi bir ortak duyu içerisinde gerçekleşir. Kamusallık yoluyla “liberal devlet, nüfusun temelindeki geçirimsizliğe şeffaflık verir” ve böylece onu daha etkili biçimde yönetir.[17]
Dediğim gibi, Marcos figürü, Zapatist isyanı ile toplum arasında köprü kurmak üzere kamusallık alanına yansıtılmıştı. Zapatistlerin politik süreçlerini, daha alışıldık ve kolaylıkla algılanan bir devrimci imgeleme uygun düşen bir estetik çerçeveye yerleştirme ihtiyacının sonucuydu: ırksal ve sınıfsal hiyerarşileri yeniden ürettiği için de (beyaz, eğitimli bir lider), cazip bulunan bir çerçeveydi bu. Fakat bu imaj, hareketin gerçeğinden koparılmış bir soyutlamanın ürünüydü. Marcos’un inşası, isyana bir ölçüde ihanet ediyordu, çünkü onun hem niteliği hem de kompozisyonu konusunda yalan söylüyordu. Yıllar geçtikçe Marcos figürü, kamusallık alanında neredeyse kendi başına bir varlık kazandı, medya tarafından temellük edildi ve gösteri niteliğine büründürüldü, bunun sonucunda da kısmen depolitize oldu.
1851 tarihli bir metinde Fransız bir işçi, büyük sanatçıların (ve sosyalist propagandanın) işçi figürünü temsil ettikleri kalıplaşmış tasvirleri eleştirir: “Döküm işçilerinin sert duruşu, hayranlık verici bazı çalışmalara konu olmuştur. Flaman ve Hollanda okulları, bu duruşun bir  Rembrandt veya bir Van Ostade’nin elinde nasıl iyi sonuçlar yaratabileceğini gösterdi. Ama bizler, bu hayranlık verici eserlere model olan işçilerin, çok genç bir yaşta görme yetilerini kaybettikleri gerçeğini aklımızdan çıkaramıyoruz, ve bu gerçek, o büyük ustaların eserlerine bakmaktan aldığımız zevkin kaçmasına sebep oluyor”.[18] Yani, döküm işçisinin estetik soyutlaması, fabrika koşullarındaki sefaletin üzerini örter. Öte yandan, Rancière şöyle der: “Ressamların, işçilerin yüzlerinde tasvir ettiği heybetli, erkeksi şiirsellik, işçilerin sefaletini örten bir maske değildir basitçe. Bir hayalden vazgeçmenin karşılığında ödenen bedeldir: imajlar dünyasında başka bir yere sahip olma hayalidir bu”.[19] Propaganda veya “kamusallık” adına üretilen imaj, temsil edilen özne (işçi, veya devrimci yerli köylü) üzerinde gizemleştirici ve baskıcı bir etki yaratır, çünkü onu belli bir duruma, veya imajlar dünyasında belirli bir yere tayin ederek, özgür olmasını engeller. “İşçiyi ona ayrılmış yerde tutmak için”, der Rancière, “gerçek hayattaki hiyerarşinin, imgelemsel bir hiyerarşideki kopyasının da olması gerekir […]”.[20]
Bu işçi temsilleri gibi, “Devrimci Marcos” figürü de Zapatist hareketin gerçekliğini (ırk, sınıf ve yapı bakımından) gizemleştirir, ama aynı zamanda Zapatist isyancılara imajlar dünyasında belirli bir yer tayin eder. Marcos’un vedası, bu dinamiği altüst etme hamlesi olarak görülebilir. Uruguaylı sosyolog Raùl Zibechi, bu etkileyici hamleyle birlikte “Zapatistlerin çıtayı muazzam yükseltiğini, bugüne dek hiçbir politik gücün erişemediği bir yere çıktıklarını” öne sürüyor.[21] Gerçekten de Zapatizm’in politik meydan okuması, Marcos’un estetik olarak temsil ettiği askerî liderlik düzeyinde değil, özerkliğin inşasında hayata geçiyor: iktidarın tabandan yaratılmasında, herkes için ve herkesle bağı olan gündelik politikada.
Kaynak: Alessandro Zagato’nun Poetics and Aesthetics in Zapatismo: The Farewell of Subcomandante Marcos başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.
[1] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[2] Deleuze, Difference and Repetition (New York: Columbia University Press, 1994).
[3] Yvon Le Bot, El sueño zapatista. Entrevistas con el Subcomandante Marcos, el mayor Moisés y el comandante Tacho, del Ejercito Zapatista de Liberación Nacional (México: Plaza & Janés, 1997) s. 123.
[4] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[5] Kadın giysileri. Jeff Conant, A Poetics of Resistance: The Revolutionary Public Relations of the Zapatista Insurgency, 2010.
[6] GIAP, “Entrevista a Beatriz Aurora”, Rufiàn Revista, 17, 2014 s. 67.
[7] Natalia Arcos ve Alessandro Zagato, “Diálogo n°1: Notas sobre estética y política en el movimiento zapatista” Rufiàn Revista, 17, s. 21
[8]  S’bu Zikide, “The high cost of the right to the city”. Abahlali Official Website, 25 Mayıs 2009 http://www.abahlali.org/taxonomy/term/1093
[9] Slavoj Žižek, “Resistance Is Surrender”, London Review of Books, 29, 22: 7. Resistance is Surrender
[10]  EZLN, “Entre la Luz y La Sombra”, Enlace Zapatista, 25 Mayıs 2014 http://enlacezapatista.ezln.org.mx/2014/05/25/entre-la-luz-y-la-sombra/ İngilizce çevirisi için bkz. Between Light and Shadow
[11] A.g.e.
[12] A.g.e.
[13] A.g.e.
[14] A.g.e.
[15] A.g.e.
[16] A.g.e.
[17] Tiqqun, Introduction to Civil War (Los Angeles: Semiotexte, 2010).
[18] Jacques Rancière, The Nights of Labour: The Workers’ Dream in Nineteenth Century France (Philadelphia: Temple University Press, 1989) s. 5 .
[19] A.g.e.
[20] A.g.e.
[21] Raùl Zibechi, “The Death Of SupMarcos. A Blow to Revolutionary Pride”, Dorset Chiapas Solidarity, 20 Haziran 2014 https://dorsetchiapassolidarity.wordpress.com/2014/06/20/the-death-of-supmarcos-a-blow-to-revolutionary-pride/
5 notes · View notes
asabiwoman · 1 year
Text
Bu aktörü de takip edeyim de canım sıkılınca bırakırım
2 notes · View notes
derilx · 1 year
Text
ufak olsa da fark etmez, oyunlar oynayarak seviyorum hayatı.. kendime sevmek için bahaneler üretiyorum. içimde çalışkan ve cüretkâr cüceler, kendisine bile tepeden bakacak kadar kibirli elflerle yaşıyor. birbirini tanımadan ama farkında, aralarından su ve diğer sıvıların birbirine karışmama kuralını taklit ederek geçen ruhlar var. hiçbiri ben değilim, hiçbiri sen değil. ayna gibiyim sadece, kirlendiğimde silecek kimse olmadığı için ışığı dahi yansıtmayan, bakanın gözlerinin içine daha da derinden bakan ve korkuyu yiyerek hayatta kalan bir ayna. kalabalıklarda atmak istediğim kahkahalar döşemelerime gülümseme olarak işlenmiş, ustasının imzasını taşımayan bir aynadan bahsediyorum. ki o kahkahalar da delirişimin göstergesi ama unutmamalıyım ki dünyanın en iyi aktörü olarak ben sahne sonunda izleyicileri selamlarken sadece.. selamlarken sadece ağlayacağım.
5 notes · View notes
Text
Vahyi getiren melek “el-Rûhu’l-Emin”, vahyin geldiği belde “el-Beledü’l-Emin”, vahyin geldiği peygamber “Muhammedü’l-Emin”. Peki, bu vahye ve vahyin geldiği Peygambere iman eden, kıble olarak emin beldeye yönelen müminler topluluğu yani Ümmeti Muhammed de emin mi?
Önce kendimizden başlayarak soralım, biz emin miyiz? Eşimiz bizim için “ölse yalan söylemez” noktasında şahitlik yapar mı? Çocuklarımız, “babam/annem söz verince sözünden dönmez” diyorlar mı? Dilimizden, elimizden komşularımız emin mi? Mümin isek -ki öyleyiz- emin de olmalıyız!
Esnaftan emin miyiz? Alışveriş yaparken kaçımızın içi rahat, kaç esnaf eminliğini ispatlamış? Ev sahipleri emin mi? Piyasa koşulları ne olursa olsun ev sahibim zulmetmeyecek şekilde zam yapar diyebiliyor muyuz? Kiracımızdan emin miyiz? Zamanında kirasını öder diyebiliyor muyuz?
Arabamızı emanet ettiğimiz ustalar, çocuğumuzu eğiten öğretmenler, din anlatan hocalar, ders veren akademisyenler, makama gelmiş yöneticiler ne kadar emin? Arabamızın, çocuğumuzun, gençliğimizin, dinimizin, devletimizin başına geleceklerden emin olabiliyor muyuz?
Galiba müslümanlar olarak bu konuda sınıfta kaldık? Oysa müşrikler Kur’an-ı Kerim’i inkar ediyorlardı ama Peygamber aleyhisselam’ın eminliğini inkar edemiyorlardı. Bugün de rotamız budur. Kaybettiğimiz budur. Bize inanmayanlar, bizim inandığımız dine neden inansınlar?
Eminliğimizi gösteremediğimiz insanlara, neyin müminliğini gösteriyoruz! Bu topraklarda bazı konuların müslümanlarla yan yana gelmesine sebep olmayacak kadar eminliğimizi ispatlamış olmalıydık. Bazı ithamların baş aktörü, boğazını çatlatırcasına müslümanım diyenler olmamalıydı!
“Bu adamlar müslüman, asla yolsuzluk yapmaz, yalan haberi piyasaya sürmez, kimsenin namusunda gözü olmaz, söz verirse tutar, kimsenin arkasından konuşmaz, çalmaz, çırpmaz, adaletten sapmaz, nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmez, işi ehline verir” dedirtebilmeliydik.
Ama onlar öyle değil ki, biz niye öyle olalım diyecek halimiz yok. Çünkü onlar münkir, biz mümin. Onlar nifakçı, biz infakçı. Onlar zalim, biz mazlum. Onlar hasım, biz hısım. Onlar kalleş, biz kardeş. Herkes kendisine yakışanı yapar. Eminliğimiz bizi onlardan ayırmalı.
Allah bizi emin eylesin. Müminliğin hakkını vermeyi nasip etsin. Müminliğin, eminliğin, emniyetin ve emanetin aynı kökten geldiğini unutturmasın. Aldatan ve aldatılan olmadan bu dünyadan göçmeyi nasip eylesin. Ayaklarımızı yolunda sabit kılsın. Amin amin amin...
Tumblr media
3 notes · View notes
epifizz · 2 years
Note
Tam da yeniden aya gitme gündemdeyken şu konuya bir açıklık getirebilir miyiz epi daha önce aya gidildi mi yoksa kandırıldık mı? O kadar konuşan var ki artık kimse emin değil:))
Aya gidilmemiş olsaydı o dönem Soğuk Savaşın diğer büyük aktörü Sovyetler Birliğinin bunu açık edeceğine eminim. Sonuçta Aya gitmek daha çok ideolojik bir atılımdı; gelişimin, uzay çağının öncülüğünün ve ilericiliğin bayrağının kimde olduğunun yarışının bir sonucuydu ve bu beyan bir yalanın üzerine kurulu olsaydı elbette ki birbirlerinin açığını arayan taraflardan diğeri bunun propagandasını yapardı. Soğuk Savaş sonrası Aya gidilmeme sebebi de ideolojik olarak gövde gösterisinin bir anlamı kalmamasıdır, yatırımlar ve bütçeler bu sebeple daha farklı noktalara kaydı doğal olarak.
5 notes · View notes
harrisonferrari · 25 days
Note
valla ben gökten üç elma düşmüş ile klasik bir caedlera tribi bekliyordum ama orada terms and contidionsu görünce şokum şaştı. artık stuilly fandomunda olmamana şaşırmakla birlikte iyi hissetmen için evrenden tom cruise gifleri istiyorum
Tumblr media
Çok teşekkür ederim canım💖💖💖
Tomun en sevdiğim gif'lerinden😊😊Maverick sayesinde hiç unutmayacağım adam. Ömrüm boyunca bu aktörü sevdim.Dünkü stuilly gerçekten dış kapının mandali yani. Ben hiç üzülmüyorum. Sen de üzülme. Devam etmek kendime yapacağım en büyük saygısızlık olacaktı.. Ben de bu yolu seçtimm..🤷🤷
0 notes
onlinefirmam · 6 months
Text
Vakum Makinesi
Tumblr media
Gıda Vakum Makinesi
Gıda endüstrisinin önemli bir aktörü olarak, Akse Endüstriyel Gıda Vakum Makineleri, tamamen yerli üretim ve üstün kalite anlayışıyla sektörde fark yaratmaktadır. Akse Endüstriyel'in üretmiş olduğu gıda vakum makineleri, çeşitli sektörlerdeki işletmelerin ihtiyaçlarına yönelik özel çözümler sunarak müşterilerine güvenilir bir performans vaat etmektedir.  
Yerli Üretim, Küresel Kalite: Akse Endüstriyel, gıda vakum makinesi üretiminde yerli kaynakları kullanarak, yüksek kaliteli ve dayanıklı makineler ortaya çıkarmaktadır. Türk mühendislik ve işçilik geleneğini benimseyen firma, bu sayede müşterilere yerli üretimin güvencesiyle kaliteli ürünler sunmaktadır.  
3 Yıl Garanti İle Güvence Altında: Akse Endüstriyel Gıda Vakum Makinesi, kalitesine duyduğu güveni ürünlerine yansıtarak, tam 3 yıl garanti sunmaktadır. Bu, müşterilere ürünlerin uzun ömürlü, dayanıklı ve sorunsuz bir kullanım vaat etmenin ötesinde, Akse Endüstriyel'in kalite standartlarına olan güvenini ortaya koymaktadır.  
Geniş Sektörel Kapsam: Akse Endüstriyel'in gıda vakum makineleri, çiğköftecilerden kuruyemiş işletmecilerine, şarküteri firmalarından kasap dükkanlarına kadar geniş bir sektörel yelpazeye hitap etmektedir. Esnek tasarımı ve fonksiyonelliği ile her işletmenin özel ihtiyaçlarına uygun çözümler sunmaktadır.  
Teknolojik İnovasyon ve Güncel Standartlar: Akse Endüstriyel, ürün portföyündeki gıda vakum makinelerinde teknolojik yeniliklere odaklanarak, sektörel standartlara uygun çözümler sunar. Müşteri memnuniyetini ön planda tutan firma, sürekli iyileştirme ve güncelleme anlayışı ile sektörde öncü bir konumda bulunmaktadır.  
Sürdürülebilirlik ve Çevresel Duyarlılık: Akse Endüstriyel, sadece kaliteli ürünleri ile değil, aynı zamanda çevresel sorumluluk bilinciyle de öne çıkmaktadır. Üretim süreçlerinde çevresel etkileri en aza indirme ve sürdürülebilirlik prensiplerine sadık kalarak, gelecek nesillere temiz bir çevre bırakma misyonunu benimsemektedir.  
Akse Endüstriyel, gıda vakum makineleri ile lezzetin ve kalitenin mührünü vuruyor, müşterilerine güvenilir, dayanıklı ve yerli üretim çözümler sunuyor. Kalitesini ve hizmet anlayışını her geçen gün daha da ileriye taşıyan firma, sektördeki lider konumunu sürdürmeye devam etmektedir.
#vakummakinesi #vakum #gidavakummakinesi #etvakum #kuruyemiş #şarküteri #kasap #et #endüstriyelmutfak #mutfak #kitchen #food #foodvacuum
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 2 months
Text
Konya'da "Gazze'nin Gazetecileri" konferansı
https://pazaryerigundem.com/haber/170471/konyada-gazzenin-gazetecileri-konferansi/
Konya'da "Gazze'nin Gazetecileri" konferansı
Tumblr media
Konya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde gönüllü üniversite öğrencileri tarafından kurulan Kudüs Çalışma Grubu, “Gazze’nin Gazetecileri” konulu konferans düzenledi.
KONYA (İGFA) – Konya Büyükşehir Belediyesi bünyesinde gönüllü üniversite öğrencilerinin katılımıyla faaliyetlerini yürüten Kudüs Çalışma Grubu tarafından “Gazze’nin Gazetecileri” konulu konferans düzenlendi.
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Sami Bayrakçı’nın moderatörlüğünü yaptığı konferans; yazar Ersin Çelik, gazeteci-yazar Nuriye Çakmak Çelik, muhabirler Turgut Alp Boyraz ve Mücahit Aydemir’in katılımıyla Büyükşehir Belediyesi Taş Bina Kültür ve Sanat’ta gerçekleştirildi.
“İSRAİL 7 EKİM SONRASINI KÜRESEL MEDYAYLA BİRLİKTE KURGULADI”
Konya’nın Gazze ve Kudüs konusundaki duyarlılığını İstanbul’dan takdirle takip ettiklerini belirten yazar Ersin Çelik, dünyanın asla bir daha 7 Ekim öncesine dönmeyeceğini söyledi. İsrail’in 7 Ekim sonrasını küresel medyayla birlikte kurguladığını kaydeden Çelik, “Gazze’de devam eden soykırımın baş aktörü İsrail ve Amerika ise bunun lojistik gücünü de enformatik gücünü de küresel medya sağladı. Yani İsrail Gazze’yi bombalarken BBC ve CNN de enformasyonla bütün dünyayı baskı altına alıyordu, kandırıyordu, yalan söylüyordu. Gazze’nin üstüne fosfor bombası atmakla eş değer bir manipülasyona imza attılar” diye konuştu.
Gazeteci-Yazar Nuriye Çakmak Çelik, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana katlettiği gazeteci sayısının milyonlarca insanın öldüğü 2. Dünya Savaşı’nda ölen gazeteci sayısından bile fazla olduğuna dikkat çekti. Gazze’de gazeteciler açısından da inanılmaz bir durum söz konusu olduğunu anlatan Çelik şunları kaydetti: “Rakamlara döktüğünüzde özellikle gazetecilerin hedef alındığını görüyorsunuz. Saldırıların başladığı ilk 10 günde 11 gazeteci öldürüldü. Her gün bir gazeteci öldürmüş daha saldırılar yeni başladığında. Bu neyi gösteriyor. Yabancı basın mensuplarını sokmayalım, Filistinli gazetecileri de öldürelim ki dışarıya haber çıkmasın. Gazeteciler hiçbir saldırıda bu kadar hedef olmamıştı, bu kadar çok gazeteci ölmemişti ve gazetecilerin çalışma şartları da hiç bu kadar kötü olmamıştı.”
“İSRAİL FİLİSTİNLİLERE KARŞI İŞLEDİĞİ SUÇLARI ÖRTBAS ETMEK İÇİN DEMOGOJİYİ KULLANIYOR”
İsrail’in başkenti Tel-Aviv’den uzaktan bağlantı yoluyla konferansa katılan muhabir Mücahit Aydemir de şöyle konuştu: “Gazetecileri hedef almaya yönelik bu olguya baktığınız zaman İsrail gazetecileri susturuyor diyoruz. Ben bunun aslında Kitab-ı Mukaddes’te bir karşılığını görüyorum. Kitab-ı Mukaddes’te Allah Kabil’e sorar: Kardeşini niçin öldürdün diye? Bu soruya karşılık Kabil, eğer onu öldürdüysem hani nerede? Diye karşılık verir. Sanki ceset yoksa suç da yoktur. Suç gözden ırak tutulunca cinayet de tamamlanmış olur. İsrail’de Filistinlilere karşı işlediği bu suçları örtbas etmek istiyor, aynı Kabil gibi. Ama bunu Kabil gibi küstahça bir yöntemle yapıyor. Burada demogojiyi kullanıyor.”
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
yenikibris · 2 months
Text
‘Yumuşama’ çıkışıyla Batı’ya verilen mesaj - İbrahim Varlı
Dış politikada olmasa da içeride oyun kurmakta -ki bunda muhalefetin çok katkısı var- pek bir mahir olan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçim yenilgisinin etkisiyle birden bire “normalleşmeyi” keşfetti. “Türkiye’nin yumuşamaya ihtiyacı var” diyerek yeni dönemin işaretlerini verdi. Her sıkıştığında bir toplumsal/siyasal aktörü kendisine yedekleyerek/eklemleyerek yol almayı başaran Erdoğan’ın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dakikamagazin · 4 months
Link
Playboy modelinden çok konuşulacak Leonardo Di Caprio itirafı: Cinsel ilişki esnasında kulaklık takıyor
0 notes