#akşam yine yedim
Explore tagged Tumblr posts
Text






Bugünden
#iki gündür aşerdiğim pizzayı sonunda bugün yedim#hayalim sevgilimle yemekti ama dayanamadım#akşam yine yedim#cuma günü yine yerim#pizza yani#yenir#çizim dersi bi tık gözümü korkutmuş olabilir ama halledeceğim#bu hoca da mac mühendis bilgisayarı değil dedi#kime göre neye göre yani#ben onu istiyorum ve alacağım#kimseyi dinlemeyi düşünmüyorum#içimde kalacak çünkü sonra#matematik yine mükemmeldi#söylememe bile gerek yok#seneye 3. fotoğrafın bulunduğu fakülteden çıkmayacağım#fakültelerimiz bile yakın#bu bile bi işaret diye düşünüyorum#ve hemen seneye olsun istiyorum#aynı zamanda da her şeyin tadına varayım istiyorum
16 notes
·
View notes
Text
olm annem 3 aylık harçlığımı, 1 haftalık yemeğimi ve 6 aylık erzağımı elime verip gitti napıcam şu an okulu direkt bu elimdekilerle bitirmeye çalışma psikolojisindeyim
#olm bana bir şeyi toplu vermeyin az az verin mantıklı kullanayım#şu an bedavaya yaşamaya çalışıyom amk yarın bütün müzeler bedava diye tüm gün müze gezicem yemeği bile evden yapıp götürücem#ödüm kopuyo dışarıda bişi yiyip içicem diye yapmayın etmeyin benimki de can#tamam türkiyede öğrencilik sefalet de orta halli türk olup da avrupada öğrenci olmak daha da sefalet#gidicem fakülte aperitifinde yemek olacak mı diye sorucam birazdan ki o gün yemek pişirmeyeyim#şu an çok mutluyum çünkü yarın oda arkadaşlarımla akşam yemeği yiycez ve yine benim pişirmem gerekmeyecek#ANNEM GİDİNCE ÜÇ GÜN PİLAVLA HUBUBAT YEDİM LAN ARALIKSIZ BOZULMASIN DİYE
1 note
·
View note
Text
Tatlı Komşum! (2) (Furkan 31 Y., Manisa)
Yarım saat sonra zil çaldı. Yemeğe çağırdı. Cevat, "Bekar adamsın, yemek falan yapamazsın!" diyerek gevrek gevrek gülüyordu. Yemekten sonra biz odaya geçtik. Ebru bulaşıkları makineye diziyordu, "Furkan, Türk kahvesi bitmiş, sizde var mı 3 fincanlık kahve?" dedi. "Var var, sen cezveyi ver, ben koyayım!" dedim. Ebru, "Sanki 3 fincanlık kahve ne kadar konur biliyor da! Dur ben de geleyim de, getir götür yapma!" dedi.
Bizim kapıyı açıp koridorda yine öpüşmeye başladık, az kalsın cezve düşüyordu elinden. Mutfak tezgahına dayanıp, "Sadece sürtsen yetecek!" dedi, evde giydiği eteği yukarı kaldırıp. İki dairenin de kapısı açık. Abartmayayım, ama 3 kez girip çıktım içine, "Ohhh!" diye boşaldı. Ben zaten heyecan korku panikle küçülüverdim. "Nerede kahve?" dedi eteği indirip. Dudaklarımdan öptü, "harikasın!" dedi. Kendi dairelerine geçti. Başım döndü o an, birkaç dakika bekleyip kapıyı çektim. Ebru kahveleri yapmış, ben koridordan odaya giderken, "Ne o be, gelemedin?" dedi Cevat'a duyurmak için. Ben de aynı ses tonuyla, "Lavabo..." dedim.
Çarşamba günü telefonla konuştuk. Akşamüzeri 18:30'da şuraya gelebilir misin?" dedi. Gittim. Okullar bölgesinde bir yerde bir binaya girdik beraber. Anahtarla giriş katındaki daireyi açtı. 2 odalı bir evdi. Oturma odası gibi büyük bir oda vardı. Eski koltuk takımı vardı. Yerde ise 2 kişilik kocaman bir yatak. Yerdeki yatak ve koltuklar odayı hıncahınç doldurmuştu. Solda kapalı bir kapı, yanında tuvalet ve banyo, sağda küçük tüp, çaydanlık ve bir iki kap kaçak olan bir mutfak.
Ebru, "Konuşmalıyız! Seni taşındığınız günden beri gözlüyorum. Bende öyle bir güven öyle bir huzur, şefkat ve aşk duygusu yarattın ki, son bir aydır senin kucağına atlamak için zaman kolluyordum. Geçen akşam hazır karın da yokken seni tartmak için attım o fotoyu ve bak şimdi burdayız. Benim bir elemanım var hem eski bir arkadaşım dükkanı açınca onu da yanıma aldım. O da evli ama mutsuz ve gençlik aşkı ile beraberler geçen yıldan beri, karşı daireyi kiraladılar onlar da. Bu sabah ona bahsettim senden, zaten 3 aydır dilimden düşmüyormuşsun da. Bu sabah birlikte olduğumuzu söyleyince, burayı söyledi, sana da orayı tutalım dedi. Gelip baktık bugün, eşyalar önceki kiracıdan kalmış, tuttum burayı, öğleden sonra biraz temizledik, nevresim takımı falan alıp değiştirdik, sana sormadım ama burası bizim aşk yuvamız olsun istedim!" dedi.
Elinden tutup kendime çektim. "Sen sadece güzel bir kadın değilsin, sen herşeyiyle muhteşem bir kadınsın!" deyip dudaklarını dudaklarıma aldım. Ev sıcacıktı. "Kombiyi açık bıraktım geleceğiz diye!" dedi. Aşk yuvamızda ilk sikişimizde önce birbirimizi uzun uzun öpüp okşadık, şefkatle başlayan sevişme ihtiraslı bir sikişe dönüştü. Kasıklarını yaladım, amını dilledim, göğüs uçlarını emdim ve o kısa zamanda amından iki kez siktim...
Beraber çıktık, elele karanlıkta arabalarımıza kadar yürüdük. 5'er dakika arayla evdeydik. Yarım saat sonra mesaj geldi, "Cevat misafiri olduğu için dışardaymış, çocukları doyurup sana koşacağım aşkım!" diye. Duşumu almıştım, uzanıyordum. Kalkıp birkaç kaşık bal yedim, bir avuç fındık attım ağzıma, gelirken enerji içeceği almıştım onu kafaya diktim...
Kapıdan girdiğinde yine yapıştık birbirimize, ama bu kez yatağa değil oturma odasına geçtik. Koltuğa oturtu beni, eşofmanımı indirip yarağımı eline aldı, öpüp yalamaya başladı. Sadece yarağımı değil taşaklarımı da emiyor, çekiştiriyordu. Elinin biri yarağımda, diğeri göğsümde göğüs kıllarımı okşarken, ben boşalmamak için Beşiktaşın o hafta sonu yapacağı maçın skorunun ne olacağını düşünmeye çalışıyordum. "Yapma!" dedim, kollarından kaldırıp kucağıma oturttum. Boynuma kollarını dolayıp, "Ne oldu aşkım, sevgilisinin ağzını sikmeyi sevmedi mi?" dedi şımararak. "Bayıldı, ama fazla bayıldı, boşalacaktım nerdeyse!" dedim. "Boşalsaydın aşkımmm!" deyip yüzümü gözümü öpüyordu.
Bu sefer ben onu koltuğa oturtup bacaklarını omzuma aldım, sanki ilk kez yalıyormuş gibi itinayla santim santim yaladım kasıklarından klitorisine kadar. Dilimi amının içine kaydırıyor, bızırını dudaklarımın arasına alıp kafamı hızla sağa sola sallıyordum. Saçlarımı okşuyor, kafamı amına bastırıyor, ellerini kısa saçlarımın arasına sokmuş koltukta kıvranıyordu. Beni itti yere uzandım. Ata biner gibi bindi yarağımın üstüne, kıvrak sexy hareketlerle kucağımda zıplıyor, "Oh, oh, oh, oh, aşkımmm, erkeğim, tatlı komşum!" diye diye orgazm oluyordu. "Aşkım içime akıt döllerini, amımın duvarlarına fışkırt!" dediğinde, "Ahhhh, böyle tatlı amcık sikmedim!" diye diye boşaldım amına...
Biraz dinlenip, "Aşkım ben çocukları yatırıp gelirim!" dedi. "Zerzevat ne zaman gelir?" dedim. "Zerzevat mı?" dedi gülerek, "Belki sabaha karşı, belki sabah, ana fabrikadan genel müdür geldi, içerler, sonra masaj salonu, sonra da belki otel!" dedi. İçimden Vay anasını dedim. Yarım saatte geri geldi. Saat 03:00'te gidene dek öpüşüp, birbirimizi elledik, konuştuk, hatta kocasının biralarından ikişer tane bile içtik.
Ertesi gün işyerinde kızlar konuşurken farkettim ki, 14 Şubat sevgililer günü. Karımı aradım konuştuk, kutladım. Sonra da internet uygulamasından Orkide seçip, "İYİ Kİ..." yazıp Ebru'nun dükkana yolladım. İsim falan yazmadım, Zerzevatın bunu düşüneceğini sanmadığımdan benden geldiğini anlardı. Yarım saat sonra yazdı. "Ben bu akşam yemeğe arkadaşlarla dışarı çıkacağım diyeceğim. Ne yapmak istersin?" diye sordu. Çiçekten bahsetmediğine göre daha gitmemiş. "Sen ne istersen!" dedim. "İzmir'e yemeğe gidebiliriz?!" dedi. "Gerek yok, aşk yuvamıza da gidebiliriz, ama en iyisi ben evde güzel bir masa donatayım, ne dersin?" diye yazdım. "Olurrr aşkımmmm!" demiş.
Sanırım bir saat sonra, Orkideler masasında, kartımı kalbine doğru tutmuş şımarık bir kız çocuğu edasıyla bir foto, altına da, "Sen harikasın, hiç keşke demeyelim, hep İYİ Kİ..." diye yazmış. Eve giderken birşeyler aldım, güzel bir masa kurdum. Şarabı soğuttum. 20:00 gibi evden çıktığını duydum. Topuklu ayakkabılarıyla tak tuk merdivenlerden indi. Arabaya binip gitti. Ne oluyor lan dedim. Oysa ben mumları bile yakmıştım...
Beş dakika sonra, "Kapıyı aç!" diye bir mesaj. Açtım, süzüldü içeri. Ayağında terlikler, elinde ayakkabıları vardı. Terlikleri çıkardı ayakkabıları giydi, montunu çıkardı. Siyah bir mini etek, üzerinde yakası boğazlı kolsuz kırmızı siyah saten bir bluz, ayakta siyah çorap ve topuklu siyah rugan ayakkabıları ile muhteşem görünüyordu. Bense mal gibi eşofmanlarımlaydım. "Bir dakika, geliyorum, sen geç otur!" dedim. Lacivert takımımı içine beyaz gömleğimi giydim, yakadan iki düğme açıp içeri gittim. Bir an gözleri doldu ağlayacak sandım.
Sandalyesini çekip oturttum. Kırmızı şarabı açtım. Masayı öyle ayarlamıştım, onu kısa kenara, ben uzun kenarın ona yakın köşesine. "Hoş geldin hayatıma!" dedim kadehleri tokuşturduk. Mezelerden uzattım, tabaklarımıza aldık. "Çok güzelsin, her zaman çok güzelsin!" dedim. Eriyordu o an, evlendiği günden beri böyle bir muamele görmediğine emindim. İlk yarım saat komplimanlarla, iyi ki'lerle ve son 3 aydır yaptıklarımızı anlatmakla geçti. Birbirimizi kollamakla geçmiş farketmeden. Şurda şöyle yaptın, sen şurda şunu yaptın ,orda kolun değdi eridim, burda dokunmak için geberdim gibi itiraflarda bulunduk durduk.
Yarım saat sonra Hotel California çalmaya başlayınca dansa kaldırdım. Sarmaş dolaş dans ettik. Şarkı ikinci kez çalmaya başladığında artık dudaklarımız buluşmuş, romantizmden tutkuya geçmiştik. Artık hoyratça sikmek istiyordum. Pantolonumun içine bir şey giymemiştim zaten, bunu masanın boş olan tarafına kollarını dayatıp eğdim, eteğini sıyırıp parmaklarımı geçirip külotlu çorabın ağını yırttım ve tangasını kenara çekip yarağımı soktum. İkimizden de aynı anda çıkan, "Ohhhhhh!" sesi bir an şarkıyı bastırdı. Alttan yukarı doğru yarağımı içinde gezdirerek pompalıyordum. Arada kalçalarına şaplaklar atıyor, bazen de uzanıp bluzun üstünden sütyenli göğüslerini sıkıyordum. O bana dokunamıyor, kalkamıyor, ellerini geriye doğru uzatıp ceketimin eteklerinden ya da kalçalarımdan tutmaya, kendine daha çok çekmeye çalışıyordu...
10 dakika siktikten sonra dayanamayacaktım. "Geliyorum!" dedim. "İçime gellll!" dedi. İkimiz de nefes nefese orgazmın tadını çıkardık bir süre. Birer sigara yakıp masaya geri döndük. Ebru, "Harikaydı, ama sana dokunamadıkça daha çok kudurdum, intikamım feci olacak!" dedi gülerek. "Senin intikamının en fecisi bana bayram!" dedim, masada tuttuğum elini öperek. "Yapma böyle, şimdi kalk kaçalım buralardan diyeceğim!" dedi. "Seninle dünyanın öbür ucuna giderim!" dedim. Ağlamaya başladı...
Kucağıma aldım, yatak odasına götürüp yatağın üstüne uzattım. Akşam üstü alıp komodinin çekmecesine koyduğum tek kırmızı gülü uzattım. Ağlamaya devam ederken yanaklarını sildim, öptüm. Kollarını boynuma dolayıp kendine çekti. Dudaklarımız hissizleşene dek öpüştük. Ceketimi çıkardım. "Dur, filmlerde en çok özendiğim sahnedir!" deyip doğruldu, dizlerinin üstünde tek tek gömlek düğmelerimi çözüyor, çözülen her düğmenin altını öpüyor, kokluyor, sonra yeni düğmeye geçiyordu...
Sonra fermuarımı açıp yarağımı eline aldı. Önce uzun uzun okşadı. Gözlerime bakarak dudaklarının arasına aldığında ıslak sıcak bir tünel gibiydi. Emdikçe emiyor, avucuyla sağıyordu. Ben geri çekilmek istedikçe, "İntikam!" diyordu. Ayağa kalkıp bir çırpıda soyundu. Sanki ateşler içinde yanarsınız da söndürmek içn soğuk birşeylere sarılmak ister gibi duvara yanağını ve vücudunun üst kısmını verip, sadece kalçasını arkaya çıkardı.
Uzanıp krem aldım aynanın önünden. Parmaklarıma ve götüne sıktım. Parmaklarımı içine soktuğum anda, "Ahhhh!" dedi. Canı yanmıştı, ama, "Aşkım, devam et lütfen!" dedi. Canı yanıyor, yüzü şekilden şekile giriyordu, ama istiyordu. Birkaç dakika sonra biraz daha gevşediğini hissettiğimde, yarağımın kafasını dayayıp, belinden tuttum. Canı yandığını anladığım her anda durup, sonrasında milim milim doldurdum daracık bozulmamış göt deliğini. Az önce boşaldığım için rahattım, uzunca siktim götünü...
Dudağının yanını, yanağını öpüp, "Aşkım, birtanem!" diye diye akıttım döllerimi götünün içine. Mutlu, ama canı yanmış şekilde sarıldı bana, "Aşığım sana!" diyerek.
[Furkan]
112 notes
·
View notes
Text
içimi dökeyim diyordum buracıklara ama ona bile dermanım olmadı. cuma işten geldiğim gibi kafamı koyduğum gibi uyudum cumartesi 17 saat aralıklarla uyudum uyandım pazar günü internetten çeyiz alışverişi yaptım (tencere, tava, tost makinesi ve slikon kaşık seti aldım)
bazen aslında genellikle buhranlar içinde kayboluyorum.
bugün sevgilime de bahsettim. üç yıl önce özel eğitim öğretmenliği bölümünü kazanıyordum okusaydım şuan memur değil öğrenciydim ama mezun olunca bambaşka olabilirdi. iki yıl önce odyoloji bölümünü kazanıyordum okusaydım şuan yine memur değildim mezun olunca ağlıyor kahroluyordum yani üzgünç bir hâl değilmiş. bu sene yine odyoloji bölümünü kazanıyordum ama yine okumadım çünkü gerek yok hedefim var mı isteklerim arzularım var mı bilmiyorum dkt istiyorum ama gerçekten istiyor muyum. şuan memurum memnuniyetsiz mendeburun tekiyim. şuanki konumumu hak etmeyorum eziliyorum ama sevdicek dediki prof. da olsan kendini bilmez egoistler her yerde aynıdır gel yanacığını öpeyim ne kadar doğru söylüyor. kendimi bu eğitim mevzularında çok kırılmış hissediyorum. yine aileme bağlıyorum onların ekonomik durumu ve bakış açıları yüzünden de tamamlayamadım ve zorla dayatmayla memur oldum iyi mi oldu kötü mü bilmiyorum ama sevgilim iyi ki var bugün onunla konuşmak çok iyi geldi üstüne tatlı ve kahve de ısmarladı minnoş gibi oldum bu mutluluk ve üstünü örtüş bana ne kadar süre gider bilmiyorum ama sakin kalmaya dengede kalmaya çabalıyorum. iş yerinde boşluk kaldıkça kitap okuyorum. eve gelince yirmi dk olsa bile spor yapıyorum. uykudan zaman kalırsa tumblra bakıyorum çünkü aynı sirkülasyondan sıkıldım sabah uyan hazırlan işe giderken serviste uyu işe gel çalış çalış çalış akşam serviste uyu eve gel yemek ye bazen direk uyu bazen sevdicekle ya da yeğen ile konuş uyu bu şekilde geçiyor kendime vakit ayıracak zaman yaratamıyorum. bünyemde pil bitiyor uyarısı veriyor hep boğazlarım şiş vitaminler alıyorum ama bağırsak sorunlarım oluyor falan bunu kafaya takıyorum sonra onu bunu kafaya takıyorum derken kayboluyorum işte. mesela bugün sevdiceğe dedim şimdi ben buncacak maaşla çeyiz diziyorum ama kendime bir şeyler alamıyorum ya da diğer kalan para nasıl yok oluyor anlamıyorum diye diye çocuğun başının etini yedim. sonra durup bakınca çoğu kişinin bu durumda olduğunu fark ettim ama bir şey değişmiyor üzülmeye devam ediyorsun. ayy her neyse pazar günüüüüü sevdicek hüsnü arkan konserine götürecek beni aşırı mutluyum tabi akşam geri nasıl eve döneceğim tedirginliği var maalesef. öyle işte yaş doldurup zaman öldürüyoruz..
27 notes
·
View notes
Text
Kabuklu Yedim! (2) (Sevda 28 Y., München / Almanya)
Frans, Fabiyo ve Monika'nın gitmesiyle ben kendimi kampta sanki yalnız kalmışım gibi hissetmeye başladım. Kocam her zamanki gibi, zaten içkiyi kaldıramıyor, ama akşamları içiyor ve gündüzleri de öğleye kadar yatıyordu. Ben, "İçme şu zıkkımı!" desem de, "Hayatım tatildeyiz, dokunma keyfime!" deyip içiyordu. Akşama doğru da, "Doğanın tadını çıkarmak gerek!" deyip birlikte biraz göl kenarında gezintiye çıkıyorduk herkes gibi. Kocam da nerde güzel kadın varsa gözleriyle sikiyordu sanki. Yalan yok, aslında benim de gözlerim erkeklerdeydi, o kabuklu yaraklarındaydı...
Bir öğleden sonra kocam, "Ben bir markete gideyim, sigara ve içki alayım. Var mı istediğin bir şey?" dedi. "Yok!" dedim, gitti. Gittikten birkaç dakika sonra yandaki karavanın önünde dondurma yiyen kadını görünce canım dondurma çekti. Kocama yetişirim diye biraz yürüdüm, ama kocam çoktan kaybolmuştu. Neyse deyip karavana döndüm, ama yandaki kadın dondurmayı öyle güzel yalıyordu ki, dayanamadım, marketin yolunu tuttum, kocam marketteyken dondurma da aldırırım diye düşündüm.
Fakat markete vardığımda açık olması gereken bir saatte kapalıydı. Cama da, "10 Minuten Pause!" diye bir tabela asılmıştı. Ee, kocam markete diye gitmişti, ama market kapalıydı. Bu işte bir tuhaflık vardı. Ne yapsam diye düşünürken marketin arkasındaki küçük kulübeden gelen, "Ohhh! Ja! Fick Mich!" diye sesler duydum. Kulübeye yaklaşıp camından içeriye baktığımda tepemden kaynar sular döküldü. Kocam kasiyer karıyı domaltmış, inlete inlete sikiyordu. Öfkeyle uzaklaştım ordan ve içimden (Demek öyle, ben de senden bunun intikamını almaz mıyım!) diyerek karavana döndüm...
Epey bir zaman sonra kocam elinde alışveriş poşetiyle gelince, "Amma uzun sürdü, tüm marketi mi satın aldın?" diye sordum. Kocam, "Yok aşkım, market kapalıymış, mecburen açılana kadar bekledim!" dedi. Resmen yalan söylüyordu. Sesimi çıkarmadım, ama öfkemden içim içimi yiyordu akşam yemeğini hazırlarken.
Akşam yemeğini yerken içmeye başladı yine. İki saat sonra da sızdı. İçeriye götürdüm ve yatırdım. Karavanın önünde yalnız otururken, "İyi akşamlar!" diyen yaşlı bir adama (sanırım 55 yaşın üstündeydi) ben de, "İyi akşamlar!" dedim. Adam, "Kampta yalnız mısınız?" diye sordu. "Hayır, kocam içerde yatıyor, çok içti, sızdı kaldı!" dedim. Adam, "Canınız sıkılmışa benziyor, isterseniz gölün kenarında biraz dolaşalım, yürümek iyi gelir, açılırsınız, ne dersiniz?" dedi.
Ben oturmuşken kendisi ayaktaydı, yani yarağı tam gözümün önündeydi. Yarağı inikti ve çok kalındı. Ama inik hali bile uzundu. Aklıma kocamın kasiyer kadını sikişi gelince, "Olur, sevinirim!" dedim. Adam kalkmama yardımcı olmak için elini uzattı, ben de elinden tuttum ve kalktım. Sonra elini bıraktım ve dolaşmaya başladık. Kendini anlattı, beni sordu ve saire. Dolaşırken yukarı baktı ve "Herhalde yağmur yağacak!" dedi. Ben de baktım, bulutlandığını gördüm ve "Evet, olabilir!" dedim. Adam, "Almanya'nın havasına güven olmaz, yazın ortasında yağmur yağar!" dedi. Ben güldüm ve "Doğru!" dedim...
Biraz daha dolaştıktan sonra hava iyice bozmuştu. Adam, "Benim karavan yakın, hadi gidip orda oturalım, yağmur yağarsa içeri gireriz!" dedi. "Tamam!" deyip adamın karavana doğru yürüdük. Dışardaki sandalyede oturdum. Adam bira ikram etti. Sohbet koyulaşmıştı ve artık şakalar yapıyor gülüyorduk. Adamın adı Martin imiş. Türklerin böyle yerlere pek gelmediğini, hele kadınların asla gelmediğini, nasıl oldu da geldiğimizi sordu. Dilimin döndüğü kadarıyla anlattım, ama beni anlıyordu...
İkinci biralarımız bittiğinde, "Sana açık açık birşey sorabilir miyim?" dedi. "Sor!" dedim. "Seni çok beğendim, çok güzelsin, gençsin, özellikle harika büyük bir popon var!" dedi. "Teşekkür ederim, ama soruyu sormadın?" dedim. "Benimle sex yapmak ister misin?" diye sorup elimden tuttuğunda içimde birşeylerin eridiğini hissettim. Elimi bırakmıyordu ve beni kaldırıp yanındaki sandelyeye oturttu. Artık adamın yarağını tam olarak görebiliyordum, hafiften canlanmıştı ve içimi eritiyordu, amım da ıslanmıştı.
İçimden (Kızım ne olacak, ha genç, ha yaşlı, sanki evlenecek misin, alt tarafı bir anlık sikiş işte!) diye geçirdim. Adama, "Neden karın yok?" diye sordum. Adam anlatıyor, anlatırken de elini bacağıma koymuş yavaşça okşuyordu. Benim de hoşuma gidiyordu ve amıma ne zaman dokunacak diye bekliyorum artık, çünkü ıslanmıştım iyice. Martin'in yarağı da giderek irileşiyordu. Nihayet elini yavaşçca amıma getirdi ve yoklamaya başladı. Islaklığını hissedince, "Sevda hanım amın ıslanmış!" dedi. Ben de gülümseyerek, "Senin de yarağın büyümüş!" dedim ve güldük.
Elimi aldı ve yarağına götürüp koydu. Ben de zaten sabırsızlanmıştım ne zaman dokunurum diye. Yarağını kavradım ve sıvazlamaya başladım. Elime sığmıyordu ve de çok etliydi. Kabuğunu geri çekince çok parlak kafası meydana çıkıyordu. Bizi görseler bile kimse umursamazdı. Martin bana yakınlaşarak dudaklarımdan öptü, ben de karşılık verdim. İstediğimi anlayınca dilini ağzıma soktu. Öyle güzel öpüşüyordu ki, çok tecrübeli olduğu belliydi...
Bu arada yarağı da elimde o kadar sertleşmişti ki, inanılmazdı, bu yaşta böylesine bir yarak. İçim eriyor, amım da çeşme gibi olmuştu. Ben dayanamıyordum artık, dudaklarını bıraktım ve "Hadi içeri girelim, yatakta daha rahat ederiz!" dedim. Kalktık ve içeri geçtik. Martin beni yatağa yatırdı ve bacaklarımı açarak amıma yumuldu. Adam öyle bir yalıyordu ki, beni kendimden geçirmişti, çok zevk alıyordum ve orgazm üstüne orgazm oluyordum...
20 dakika gibi bir zaman beni yalayıp durdu ve diliyle sikti. Amımdan ağzını çekti ve güzel parlak kafalı yarağını ağzıma getirdi. Ben de ağzıma aldım, hem yalıyor hem de somuruyordum. Martin başımdan tutmuş ağzımı sikiyordu. Yalayıp somurduktan sonra çıkan salyaları yutuyordum, harika tadı boğazımda damağımda kalıyordu...
Yarağını ağzımdan çıkardı, bacaklarımı omuzlarına aldı. Yavaşça önce sürterek yarağının kafasını parlattı ve sokmaya başladı. Amımı dolduran yarağıyla inanılmaz bir şekilde zevk alıyordum. Sonra da bacaklarımı indirdi ve üstüme abandı. Sikerken memelerimi mıncıklıyor ve ağzımda dilini dilimle oynaştırıyordu. Martin güçlüydü, iri yarı biriydi, yarağı da muhteşemdi. Keşke benim kocamın yarağı da böyle olsaydı diye içimden geçiriyordum...
Martin inanılmaz sikiyordu. Pompalıyor, öpüyor, mıncıklıyordu, ama kibar şekilde, beni incitmeden, acıtmadan yapıyordu bu sikişi. Epeyce uzun sürdü sikiş, benim de hoşuma gidiyordu uzun sürmesi. Amımdan çıktı ve beni domalttı. Götüme hayran olduğunu kendisi itiraf etmişti zaten. Arkadan amıma yarağını geçirdi ve 'Şlap, şlap, şlap!' sesleri yükselmeye başladı. Bazen de götümün yanaklarına şaplak atıyor ve pompalıyordu...
Uzunca siktikten sonra kasılmaya başladı ve boğa gibi böğürerek içime boşaldı. Dölleri ateş gibi yanan amımı daha da yaktı. Yarağını çıkarmadan üzerime abandı ve bir iki dakika kadar sonra çıktı. Birlikte duş yerine gidip duşumuzu aldık. Bayağı da duş alan insan vardı. İnsanların bana bakmalarından artık hiç etkilenmiyordum, gayet rahattım ve artık onlar gibi davramaya başlamıştım. Hoşuma da gidiyordu doğada doğal yaşamak. Artık her yaz buraya gelme konusunda gönüllü olacaktım, veya burası gibi başka bir yere gitmeye.
Duştan sonra tekrar karavanının önüne gidip oturduk. Martin bana teşekkür etti ve "Çok güzelsin ve güzel sex yapıyorsun!" dedi. Ben de teşekkür ettim, "Ama ben daha acemiyim, sadece kendimi bırakıyorum!" dedim. "İyi yapıyorsun, eğer ki sex yapacaksan içinden gelerek yap, yoksa bir anlamı olmaz!" dedi. "Evet haklısın Martin, ben de istediğim için yapıyorum zaten!" dedim. "Güzel! Hayat kısa, önemli olan zevk almak, gerisi boş!" dedi.
Biraz daha sohbet ettik, "Hangi şehirde oturyorsun Sevda hanım?" diye sordu. "München!" dedim. "O zaman bir birimize fazla uzak değiliz, ben de München yakınlarında oturuyorum, istersen bana ziyarete gel, seninle güzel sex yaparız, tadına doyamadım!" dedi. Ben gülümseyerek, "Neden olmasın, gelebilirim!" dedim. Bana numarasını verdi. Franz da vermişti şimdi garantili üç sikicim olmuştu: Franz, Fabiyo ve Martin. Dümbük kocamı saymıyorum zaten.
Martin, "Seni birkaç kişiyle tanıştırırım istersen!" dedi. Bu beni orospu mu sandı diye aklımdan geçti ve yüzüne farklı baktım herhalde ki, "Yanlış anlama Sevda hanım, eğer istersen tabii, hiçbir şey zorla olmaz. Bakarsın, tanışırsın, istersen yaparsın, istemiyorsan sadece sohbet olarak kalır!" dedi. "Bakarız!" dedim ve kalkmak icin müsaade istedim. "Tamam Sevda hanım, yarın yine dolaşmaya çıkalım istersen?" dedi. Ben de, "Eğer ki kocam erken uyursa olur!" deyip kalktım ve gittim.
Kendi karavanımıza geldiğimde kocamın horlamaları dışarı kadar duyuluyordu. İçimden (Dümbük herif, sen iç, zıbar yat, horla, elin adamları karını siksin! Ben sana daha Hanya'yı Konya'yı göstereceğim! Maymun gözünü açtı, artık istediğimle sikişeceğim!) diyerek girdim içeriye. Geç olmuştu ve ben de yattım uyudum...
Öğlen uyandık. Kafam karışıktı biraz, acaba kocama haksızlık mı ediyorum diye düşündüm. Ama o da beni gevur karılaryla adatıyordu, hem dün kendi gözümle de görmüştüm. Ama mutlu bir evlilik de istiyordum. Kahvaltımızı yaparken, kocama, "Bak canım artık akşamları içip sızmak yok, biraz bana vakit ayır!" dedim. "Tamam hayatım olur!" demesi biraz rahatlatmıştı beni, kocamla akşamları vakit geçirmek istiyordum.
Kahvaltıdan sonra kocama, "Hayatım eksiklerimiz var, markete gidip alışveriş yapalım!" dedim. Kocam, "Senin gelmene gerek yok canım, ben giderim, sen liste yap, alır gelirim!" dedi. Kesin o siktiği kasiyer kadın evli olduğumuzu bilsin istemiyordu. İçimden kızsam da, belli etmedim, "Tamam!" dedim. Listemi yaptım verdim, kocam gitti markete.
Ben karavanın önünde oturmuş çay içerken Martin geldi ve selam verdi. Ben de, "Merhaba, oturmak ister misin? Kocam alışveriş yapmaya gitti!" dedim. Martin oturdu, dün geceyi sordu. Ben de kızararak, "Güzeldi!" dedim. Martin, "Bu akşam tekrar yapalım mı?" diye sorunca, "Kocam bana söz verdi, içmeyecek artık. Ama kocamın sağı solu belli olmaz!" dedim. Gülümsedi, "Yaparsak çok sevinirim!" dedi.
Ben Martin'e de bir çay ikram ettim, karşılıklı içiyorduk. Kocam geldi, "Misafirimiz kim?" deyip selam verdi. Ben de tanıştırdım. "Memnun oldum!" faslından sonra kocam alışveriş poşetlerini içeri bırakıp yanımıza gelip oturdu. Başladılar havadan sudan konuşmaya. Martin kocama, "Çok güzel karın var, seni kıskanıyorum!" dedi. Kocam da, "Evet, biliyorum, harika bir karım var!" dedi. Martin, "Seni tebrik ediyorum, karını serbest bırakmışsın!" deyince ben korkmuştum benimle sikiştiğini söyleyecek diye.
Kocam, "Nasıl yani?" diye sordu. Martin, "Bir kadını serbest bırakırsan senin hayatını yaşantını mutlu eder, ama herşeyi kısıtlarsan hayatını yaşanmaz hale getirir!" dedi. Kocam, "Haklısın!" dedi, ama ben halen korku içindeydim. Martin çayını içti, bir tane daha getirip ikram ettim. Ama çayını verirken Martin'in amıma bakması kocamın dikkatini çekmişti. Martin ikinci çayını da içtikten sonra kalktı ve "Size iyi günler. Çay için teşekkür ederim. Ben de sizi karavanıma davet etmek isterim." dedi. Kocam da, "Olur!" dedi ve Martin gitti.
Kocam, "Bu adamı nerden tanıyorsun Sevda?" diye sordu. Ben de, "Dün akşam tanıştık. Sen sarhoş olup sızınca seni yatağa götürüp yatırdım. Sonra ben dışarıda otururken geldi selam verdi. Beni yürüyüşe davet etti. Ben de yaşlı diye kırmadım ve biraz dolaştık, sohbet ettik!" dedim. Kocam, "Yaşlı falan ama adamın yarrağını gördün mü?" dedi. "Evet canım gördüm!" dedim. Kocam, "Peki canın çekmedi mi?" dedi. Ben gülümsedim ve "Sen ne diyorsun ya?" dedim. Kocam, "Sevda aşkım, biz bizeyiz, utanma söyle, söz kızmayacağım!" dedi.
"Evet, canım çekti, gerçekten iri yarağı var adamın!" dedim. Kocam öyle konuşmama sevinmişti, "Hah şöyle, açıl biraz, utanma! Peki, onunla sikişmek ister misin?" diye sordu. Ben panikleyip terledim, ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Kocam, "Hadi canım, utanma lütfen, söyle!" dedi. Bu arada dikkatimi çekti, kocamın siki kalkıyordu, aynı porno izlerken benim yaptığım yorumlardan sonra kalktığı gibi.
"Madem ısrar ediyorsun, söyleyeyim. Evet, o yarağı amıma sokmak isterim! Ağzıma alıp yalamak, somurmak ve Martin'le sikişmek isterim! Mutlu oldun mu şimdi?" dedim. Kocam heyecanlanmıştı, "Evet şimdi oldu işte! Sen ne düşündüğünü, ne istediğini böyle açık açık söylediğin zaman ben çok mutlu oluyorum! İstersen akşam Martin'in yanına gidelim. Onu ayarlayabilirsen sikişebilirsin!" dedi.
Ben şaşırmıştım, kocam resmen adamla sikişmemi istiyordu. Acaba beni mi deniyor diye aklımdan geçirdim. Ama olsun, ben de oyununu oynayacaktım, bakalım ne olacaktı. "Tamam, akşam yemekten sonra gidelim!" dedim. Verdiğim bu cevapla kocamın yüzü resmen gülmeye başladı. Siki de kazık gibi olmuştu. Elimden tuttuğu gibi beni kaldırdı ve sürüklercesine içeriye yatağa götürdü. Beni bir posta sikti, ama ne sikme! Kısa süren, fakat benim orgazm olmamla sonuçlanan hararetli bir sikiş olmuştu...
Akşam yemekten sonra Martin'in karavanına gittik. Martin karavanın önünde oturmuş birasını içiyordu. Bizi görünce sevindi ve "Hoş geldiniz, oturun!" dedi, bize de bira ikram etti. Biz de oturduk. Ben ikisinin arasına oturmuştum. Masanın küçük ve alçak olmasımdan dolayı herkesin heryeri açıkça görünüyordu.
Biraz havadan sudan sohbet ettik, biralarımızı içtik. Kocam işemek için WC'ye gidince, Martin, "Bugün sex yapmayacağız herhalde?" dedi. "İstersen yaparız! Kocamla konuştum ve beni sikmene izin verdi, ama çaktırma. Dünkü sikişmemiz hakkında da birşey deme sakın. Kocamın yanında bana dokun bakalım, ne tepki verecek, merak ediyorum!" dedim.
Kocam birkaç dakika sonra geldi ve oturup birasını yudumlamaya başladı. Martin hemen giriş yaptı, "Karın muhteşem bir kadın, seni gerçekten çok kıskanıyorum!" diyerek, elini de bacağıma koydu ve okşamaya başladı. Kocam da, "Benim karım bir tane, onu çok seviyorum ve her istediğini yapmakta özgür bıraktım!" dedi. Martin rahatlamıştı, elini amıma kadar getirmiş, parmaklarının ucuyla amıma dokunuyordu, amımın ıslaklığını hissetmişti.
Bu arada ben de Martin'in ve kocamın önüne bakıyordum. İkisinin de önünde bir canlanma vardı. Ama kocamın gözleri Martin'in yarağında ve amımdaki elindeydi, izlerken siki sertleşiyordu. Martin elimi tuttu ve yarağına götürdü. Ben artık utanmıyordum, madem dümbük kocam böyle istiyor, daha fazlasını yapacaktım. Martin'in yarağını sıvazlamaya başladım. Martin'in yarağı kocaman olmuştu. Eğilip ağzıma aldım, yalamaya, emmeye başladım. Yan gözle de kocama bakıyordum, kocam ağzı açık beni izlerken kendi sikini sıvazlıyordu.
Martin başımı kaldırdı ve dudaklarıma yapıştı. Beni fena öpüyordu, ben de karşılık veriyordum. Harikaydı, artık hiçbir şeyi düşünecek halde değildim, içimden geleni yapacaktım. Sanki dümbük kocam yanımda yokmuş gibi Martin'i kaldırdım ve karavanın içine götürdüm. Martin benimle öyle bir sevişiyordu ki, dünden daha farklıydı, daha haşinceydi, ama çok daha hoşuma gidiyordu. Kocam olacak dümbük de dışarda benim inlemelerimi dinliyordu. Bir ara kapıyı açtı ve izlemeye başladı. Bir erkekle sikişirken kocamın beni izlemesi nedense bana inanılmaz zevk veriyordu. Belki kocam da aynı zevki alıyordu bizi izlerken...
Yaklaşık bir saat kadar sevişip sikiştim Martin'le. Biz karavandan çıkasıya kadar kocam birkaç kez 31 çekip boşalmış, yerlere attırmıştı döllerini. Martin'le duş alıp geldik. Kocam çok mutluydu. Kocamla kalktık ve Martin'le vedalaşıp kendi karavanımıza döndük.
Kocam, "Hoşuna gitti mi?" diye sordu. Ben de, "Evet, muhteşemdi! Öyle kalın ve büyük bir yarağı yemek inanılmaz zevkliydi! Ya sen kocacığım, mutlu musun, yoksa pişman mısın?" dedim. "Hayatım eğer sen mutluysan ben de mutluyum!" dedi. Gerçi bizi sikişirken görmüştü, ama bir kez de bana anlattırdı. Olayı çözmüştüm, ben başka erkekler hakkında konuşurken, özellikle de amlı yaraklı, sikişli sokuşlu, emmeli gömmeli şeyler anlatırken kocamın siki kalkıyordu. Martin'le sikişmemi anlattırdığında da siki kalktı, hemen yatağa atıp beni bir posta sikti.
Dinlenirken, bana, "Burada kaldığımız sürece Martin'le sikişebilirsin. Hatta başkasını gözüne kestirirsen yine sikişebilirsin!" dedi. "Tamam hayatım, sen ne istersen olacak, yeter ki mutlu olalım, başka bir şey istemem!" dedim. Sonra aklıma geldi, belki kocama itiraf ettirebilirim diye, "Ama içimde biraz burukluk var kocacığım, keşke sen de başka kadınlarla sikişseydin daha çok mutlu olurdum!" dedim.
Kocam kafasını yastıktan kaldırıp yüzüme baktı ve "Ciddi mi söylüyorsun? Gerçekten mutlu olur muydun başka kadınlarla sikişseydim?" diye sordu. "Tabii ki kocacığım, hatta seninle gurur bile duyardım!" dedim. Kocam, "O halde sana bazı itiraflarım olacak, ama bu seni sevmediğim anlamına gelmiyor, sana deli gibi aşığım. Kızmak yok, tamam mı?" dedi. "Tamam!" dedim.
Kocam siktiği kadınları birer birer anlatmaya başladı. İlk olarak burada yeni siktiği marketteki kasiyer kadını anlattı. O anlattıkça ben gaz veriyordum, "Aslan kocacığım, iyi yapmışsın, sikici erkeğim benim!" diye. Sonra buraya iş arkadaşlarıyla geldiğini ve siktiği kadınları anlattı. Ben, "Helal olsun sikici kocama!" diye gaz vermeye devam ediyordum. Bu anlattıklarını zaten biliyordum, ama bilmediklerimi anlattıkça hayret etmeye başlamıştım. Tanıdığım, tanımadığım birçok kadını sikmiş...
Kocama, "Madem artık aramızda gizli saklı kalmadı, ben de itiraf etmek istiyorum!" dedim. Kocam heyecanlanmıştı, "Anlat aşkım!" dedi. "Ben Martin'le dün de sikiştim!" dedim. Bana ağzı açık baktı ve "Gerçekten mi?" dedi. "Evet, kızdın mı?" dedim. "Hayır aşkım kızmadım, iyi etmişsin!" dedi. Baktım kocam sevindi, "Martin'den önce de burada iki kişiyle sikiştim, yanlarında bir de kadın vardı!" dedim. Kocam hem şaşırarak hem de sevinerek, "Yahu nasıl, ne zaman yaptın bunları ve benim nasıl haberim olmadı?" dedi. Ben de, "Eee, beni böyle bir yere getirip, içip sızıp uyur, yalnız bırakırsan olacağı bu canım kocacığım!" dedim.
Kocam dudaklarımı öpüp, "Artık bundan sonra herşey serbest!" dedi :)
[Sevda]
8 notes
·
View notes
Text
akşam oldu. yemek yedim. gerçekten yedim yani çatal bıçakla falan, insanca. sonra dedim ki, dur bir kahve yapayım; çünkü uyumamak için kahve değil bahane gerekiyordu. zaten kahve bahane değil miydi, ben de kahveyi bahane ettim. makineye çamaşır attım, sanki hayatımı yıkıyorum, o derece dramatik bir ruh hali. halbuki iki üç tişört, üç beş çorap; ama olsun, ben ona “yeniden başlamak” dedim. kahve oldu. bardağımı aldım, balkona çıktım. i̇şte tam orada başladım düşünmeye; ama böyle normal düşünme değil, hani beyin içindeki herkes o an toplantı odasında toplanıyor gibi. kafamın ortasında biri not alıyor, biri ağlıyor, biri de sigara içiyor sinirden. ben dışarıdan sadece kahve içen biri gibiyim. i̇çeride durum vahim. kafam “erken” diyor uyumak için. ruhum “bitmişiz” diyor, çoktan uyumuş.. balkon demirlerine yaslandım. baktım öyle. sokaktan geçen biri var mesela, eminim onun bile hayatı daha net benimkinden. ben belirsizlikte master yapıyorum. bir ara içeri seslendim: “bir sigara yakayım, belki geçer” i̇çeridekiler cevap bile vermedi. kafam sağ elini kaldırdı, “kardeşim geçmiyor” dedi. bozuk mouse köşeden bağırdı, “yine başladık!” baş ağrım kalktı gitti salona yattı. aşk desen zaten duvarda, oraya yapışmış, çıkmıyor. ben de yudum aldım kahveden. ne sıcak ne soğuk. tam bir “ben.” ne gitmişim, ne kalmışım. çamaşır makinesi hala çalışıyor. “en azından biri bir işe yarıyor” dedim. sinirim gözlüğünü çıkarıp “yoruldum ben” dedi. bozuk mouse sessizce ağladı ve ben balkonda hala elimde bardak geceye bakıyorum. henüz erken. henüz geçmedi. ama bak, yazmaya başladım ya belki birazdan bir şey olur. ne bileyim, olmazsa da çamaşırlar biter en azından.
8 notes
·
View notes
Text
10da kalktım, sirkeli suyumu içtim, birkaç bölüm anime izledim (normal hızda🤲), protein-karb.-lif açısından zengin bir kahvaltı ettim, multivitaminimi aldım, enesle birlikte yine birkaç bölüm bir şey izledim, bir ara markete gidip eksik olan birkaç şey aldım, akşam yemeğini ayarlayıp oturup kahve içtim, enes gittikten sonra da bulaşığı halledip bir kahve daha içtim, 6ya doğru falan akşam yemeğimi yedim (yeşil mercimek ve pirinc), sonra oturup biraz kitap önerisi tarzı videolar izledim (almak istediğimden bahsettiğim 3 kitabı o videolardan görmedim bu arada), sonra oturup kitap okudum (10 sayfa falan okudum ama 3. sayfada zorlanmaya başlamıştım zaten kendimi tutup bölümü bitirene kadar okduğum için az maz demiyorum kendimle gurur duyuyorum???), biraz uri ile oynadım sevdim ettim, sonra da kendime bitki çayı demledim ve deniz yüce başarır'ın ben okurum adlı podcastinden bir bölüm açtım (1 saat 25 dakika ve hızlandırmadan sıkılmadan cok da keyif alarak dinliyorum -tabii bu yazıyı yazmak için ara vermiş oldum ama bu sayılmaz sjdflsdkjfld- cok mutluyum). enes de yakında işten çıkar maksimum 1 saate evde olur, o ayrı bir keyif veriyor şu an<3<3<3<3 kapitalizm ve hızlı tüketim kültürü açısından bomboş, benim açımdan cok verimli bir gündü, yatağa içim rahat gireceğim👉👈AY BİR DE YARIN SİPARİŞ ETTİĞİM 1 ADET KİTAP GELİYOR, ONUN İCİN DE COK HEYECANLIYIM
#aralıklı oruç sebebiyle de cok hafif cok rahat hissediyorum fiziksel olarak🙏✨#bir de erken uyandığımdan ve gün boyu loş ışıkta durduğumdan uykum gelmeye başladı 12de uyumuş olurum diye düşünüyorum??#hayat GUZEL.
19 notes
·
View notes
Text
yarın yine sabah yedide kalkacağım. önce düzgün bir kahvaltı yapacağım. çünkü daha bugün bütün öğünlerimin süt içmekten ibaret olması hakkında azar yedim. sonra çok gerek yok aslında ama sırf rahat etmek için bir tur evi süpüreceğim. o sırada sesli kitabımı dinlerim. sonra ders çalışmaya başlayacağım. ödevlerimi ve finallere nasıl çalışacağımı planlayacağım. ales çalışacağım. Notre Dame'ın Kamburu'nu okumaya devam edeceğim. eğer sipariş ettiğim yünüm gelirse, örgü örmeye de devam edeceğim. aşırı yağmur yağmazsa öğlen veya akşam üzeri yürüyüşe çıkacağım. böylece sakin, verimli ve tabi ki yalnız bir gün geçireceğim. yalnız derken, insan bakımından yalnız. yoksa Luna'm hep yanımda. ve insanların yokluğu beni zorlamıyor.
4 notes
·
View notes
Text
migrenden kalan o sızımsı ağrıyla günaydın dünya.
dün çetrefilli bi gündü. yetişme telaşlarını sevmiyorum. Bir de işlerin sadece bana bağlı kalmasını. Ben olmadan da yürüsün işler, ne olur ki? yeni sendika kurulmuştu icmallere eklememiştik. maaşa 4 gün kala söylediler. Ne tatlılar değil mi 🙄 neyse koştur koştur yaptım ve test edilmeden aldım canlıya mecburen. bakalım bugün nasıl bir geri dönüş alırım. akşam yemeği için taaa pazar günü pişirdiğim pirpirim vardı buzdolabında, ziyan olmasın dedim, yedim hepsini. sözde cuma akşamki dersime hazırlık yapıp havuza gideyim diyordum. başıma soldan girip sağa çöreklenen ağrıyla ne yapacağımı şaşırdım. önce uyudum biraz sonra namaz için uyandım. baktım Hollanda daki kuzenim yazmış görüşelim mi? diye. yaşıtım olan ve çok iyi anlaştığım canım Z. yatsıyı kılıp geliyorum dedim. nerdeyse 2 saat konuştuk. onunla konuşurken ağrı geçsin diye, ışığı sarıya çevirdim, nane yağıyla alnıma masaj yaptım, alkali su içtim ama nafile. 12 ye doğru parmak uçlarımla alnıma sürekli pıt pıt vurduğumu farkeden Z. hadi uyu istersen geçmedi ağrın belli dedi. kapattık. özlemişim.
hacamattan konuştuk Ankara'da iyi bi haccame arıyorum. migrene de iyi gelirmiş hem. kafa hacamatı yaptırmak istiyorum. daha önce hiç denemedim. gece uyumaya çalışırken çok kısa uyumuşum, yarım saat içinde nasıl rüya gördüysem kabusla korkarak uyandım. normalde pek rüya görmem, görsem de hatırlamam ama bu sıra sürekli mezarlıklardayım rüyalarımda. hayrolsun inşallah. namazdan sonra camı açınca kuşların şu zikirleri dağıtıyor insanın kederini. göğe bakıp onları dinlemek 🙂. Hadi gülümseme de görelim, mümkün mü? haftasonu yine yoğun. zamanımı bereketlendir inşallah Allah'ım. Her şeye yetişebilmem gerek...
3 notes
·
View notes
Text
az önce var olmayan evim için trendyol'da koleksiyon hazırladım ve evde olmasını istediğim bütün eşyaları seçtim. . koltuk takımından tuvalet kağıtlığına kadar enn ince ayrıntıya kadar düşündüm. ee fiyat performans yapmadan olmazz. sonra gözümü kapatıp eşyaları eve yerleştirdim, bu burda olmadı diyip yerini değiştirdim sdfghjklş evi bir hafta içinde istediğim şekilde hazır edince bir sabah yeni aldığım sepetli bisikletimle yaklaşık 45dk süren bi seyahat yaptım. bulduğum küçük samimi seramik kursuna gittim, kayıt oluşturdum, insanlarla tanıştım kurs günlerini öğrendim ve tekrar görüşmek üzere ordan ayrıldım. kulağımdaki kulaklıkta en sevdiğim şarkı eşliğinde merkeze gidip gezdim biraz. bir kafe buldum sonra. vitrindekiler çok ilgimi çekti. bisikletimi dükkanın önündeki direğe zincirledim ve içeri girdim. tatlılar çok güzel görünüyordu. magnolya ve çay istedim tatlı inanılmaz güzeldi ve fiyatı da uygundu. garsonlarla samimi bir sohbet ettik ve içimden 'burası benim mekanım olacak:)' dedim. tekrar bisikletimle gezmeye başladım. saat geç olmaya başladığı için eve dönüş yoluna gireyim artık dedim ve bir çiçekçinin önünden geçtim. o kadar güzel çiçekler vardı ki... papatyalar, ayçiçekleri, laleler, begonyalar... küçük bir buket yaptırıp yaşlı teyzeye çok teşekkür ettim, buketteki kokuyu içime çektikten sonra sepetime koydum. yine kulaklığımı taktım ve eve doğru yol almaya başladım. sahil yolundan eve gitmek istediğim için biraz uzattım yolu. kafelerin önünden geçerken içeriyi görmeye çalıştım ancak o benden önce davranıp 'ne o, bana mı baktın:)' dediği sırada irkildim ama bu tatlı bir irkilmeydi. ayaküstü biraz sohbet ettik ona buketimden birkaç çiçek verdim. sabah kahvaltı yapmak için sözleştik birbirimizi sevdiğimizi söyledik ve huzurla sarıldık. eve geldim sonra. bisiklet sürmekten bitap düşmüş halde evin önünde bisikletten indim. garaja koydum bisikletimi. buketimi aldım eve doğru ilerledim. kapıyı açtığım sırada ayaklarıma kedim dolandı ve mırlamaya başladı. belli ki gün boyu özlemişti beni. bende onu tabii. önce pijamalarımı giydim sonra buketteki çiçekleri yeni aldığım vazoma özenle yerleştirdim. güzel bir akşam yemeği hazırladıktan sonra en sevdiğim dizinin yeni sezonunun çıktığını hatırladım ve keyifle koltuğuma çöktüm. televizyonu açtım kedim de ayaklarımın dibinde yemeğimden istedi. onu yaş mamayla kandırdım, karnını doyurunca bana salça olmaktan vazgeçti ve kucağıma yatıp uyumaya başladı. keyifle yemeğimi yedim, dizimi izledim. kedime baktım ve içimden 'işte huzur, ,işte hayat bu ya...' diye geçirdim. kedim ayaklanınca bende bulaşıkları toparladım. evdeki ışıkları loşlaştırdım. pikabıma rahatlatıcı müziklerin olduğu bir plak taktım ve yeni başladığım kitabı okumaya devam ettim. kedim kucak gördü mü dayanamaz hemen gelip atladı kucağıma:) birkaç saat bu şekilde kitap okuduktan sonra artık yatmaya karar verdim. yatağıma girdiğimde o kadar huzurluydum ki. eşyalarını benim seçtiğim ve benim yerleştirdiğim evimde, yatağımda, kedimle, samimi insanların olduğu, herkesin birbirini tanıdığı küçük sahil kasabasında yaşadığım için o kadar huzurluydum ki. işte bunları düşündüm gözlerim kapalıyken. bu hayata ne zaman ulaşırım acaba...
4 notes
·
View notes
Text
-BURSA-
2024. 30-31 Ocak ve 1 şubatı kapsayan bu üç günlük Bursa gezimin özeti…
30 Ocak Salı ilk günüm
Bursa ve otel hakkında ilk izlenimlerim : Trafik yok, araç ile ulaşım kolay kafa karışıklığı yaşanmıyor. Loyalcity de kalıyorum ve otopark var yazmasına rağmen yok ve her yerde Bursa park günlük park ücreti kesiyor, sorun değil ancak otopark var yazıyordu bu bir eksi. Otel çok sakin tatlı ve hoş bu hoşuma gitti. Oda fazla büyük değil ancak yeni bir yapısı var yani eşiniz ve ailenizle gönül rahatlığı ile kalabilirsiniz, varoş bir havası yok kısaca.

Abdullah Usta Normal bir esnaf lokantası ekstra bir özelliği yok. Patlıcan kebabı ve pilav yedim, yağlı bir yemekti yalnızca süt helvası güzeldi diyebilirim ancak sadece süt helvası için de buraya gidilmez.

Tophane saat kulesine çıkarken manzara ve ortam çok hoş tarihi doku her noktada hissediliyor. Türbeler, Bursa Kalesi, saat kulesi hepsi bir bahçe de ve gidip görülmesi gerekiyor, beğendim. Manzaraya karşıda gümüşlük kahve de Türk kahvesi keyfi yaparken küçük bir dinlenme molası da vermiş olursunuz. Özellikle manzara ve fotoğraf çekinmek için uğramadan geçmeyin.


Akay çiğ börekte Levent Üzümcü ve ekibi ile denk geldik hoş bir rastlantıydı. Ancak mekan hakkında şunları söylemek istiyorum, 1 çok küçük rahat bir ortam yok, 2 usta fazla ısrarcı ve sürekli bişey kitlemeye çalışıyor hatta peynirli istememe rağmen pastırmalı yaptı fiyatları sormadım fakat eminim 10-20 tl daha pahalı olduğu için yaptı bunu hoş değildi. Kibar gibi gözüküyor konuşması vs ama fazla çakal. He börek güzeldi 2 tane yiyip geçin, aklınızda kalmasın ama bir daha Bursa’ya gelsem gitmeyeceğim bir yer.
Ulu camii… Gerçekten büyük bir cami ancak bir Selimiye kadar etkilemedi beni. Fazla kasvetli bir havası var, bunun dışında bir yorum yapmayacağım sonuçta Bursa’nın sembollerinden.


Hanların içinde kayboluyorsunuz gezerken çok büyüleyici gerçekten çok hoşuma gitti. Çok büyük kesinlikle tüm gün gezseniz asla ezberleyemezsiniz ve haritaya bakmadan çıkamazsınız içinden.

Çarşının içinde Tanju Geye de Kazandibi yedim. Kazandibi seviyorsanız mutlaka gidin kıvamı tadı çok güzel. Karşılaştırma yapmak gerekirse İzmir Hisarönü bir tık daha önde onu da söylemek istiyorum.

Bağdat hurma tatlıcısına da uğramadan dönüş yoluna geçmek istemedim. Bence farklı bir tat bunu mutlaka denemelisiniz. Kemalpaşa desem değil, kalburabastı desem değil yani farklı bir deneyim.
Otele dinlenmek için dönerken yerli bir işletmeden (adını Şuan hatırlamıyorum poşetlere bakınca yazacağım 😁) eski kaşar, kaşar loru ve badem ezmesi aldım. 15 aydır aralıksız vücut geliştirme ile uğraşan birisi olarak Lor konusunda ustalaştığımı düşünüyorum. Kaşar lorunu çok çok çok beğendim. Tuz yok denecek kadar az kıvamı ne kaymak ne ayran, tam arası bir noktada. Bilmem anlatabildim mi ? Badem ezmesi enfes zaten kötü olmasını beklemek hata olur. Beyaz şarap ve fıstığımı da çantama koydum, yine çarşı içinde ki pazardan biraz siyah biraz yeşil zeytin koydurdum şuan otel odamdayım.
Akşam iskender yemek için yeniden hanların olduğu kısma geçeceğim. Şuana kadar 15.000 adım attım. Otelin konumu iyi, benim gibi biraz yürümeyi seviyorsanız ideal bir yerde ancak çarşının ortasında değil.
(Hüdapar) lanet hüdapar… bu partinin bayrağı varlığı bulunduğu her yer gördüğüm her saniye şehir ile alakalı tüm görüşümün değişmesine sebep oluyor. Yaşasın cumhuriyet… Allahım sen vatanımı Atatürk’ün yolundan, izinden başka yere saptırma. Din ile halkın kafasını karıştırmaya çalışan eğitim yoksunlarından, cahillerden koru…
Gelelim iskender meselesine.. Kebapçı Hüseyin o kadar kalabalıktı ki, hayatımda ilk defa bol masalı ,iki katlı, büyük bir mekanın önünde sıra gördüm. Gerçekten lezzetli olduğundan emin olmuştum artık. Ancak beklemeye canım yetmedi ve bende buradan vazgeçip Bursa’nın ilk dönercisi İskenderoğluna gitmeye karar verdim. 250 m daha yürüyüp mekana vardım. Tat, ortam, şıra her şey ama her şey gerçekten çok lezzetliydi. Mekanın tarihi dokusundan da etkilenmemek elde değil, enfes bir ambiyans. Ancak bu iskender meselesine de bir eleştirim olacak. Bu fiyatlar nedir yahu. Farkındaysanız Şuana kadar hiç fiyat yazmadım söylemedim çünkü hepsi Tr şartlarını da düşününce kabul edilebilir seviyedelerdi. Ama iskender için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tamam anlıyorum Bursa denince iskender ama…işte mesele de bence Bursa dendiğinde akla ilk gelenin İskender olması. 1 porsiyon 450 tl… 30 Ocak 2024. 1 şıra-1 porsiyon iskender 500 tl… Ayıp. İçinde yalnızca 100 gr et olduğunu düşünürsek bu resmen Bursa denince akla gelenin İskender olmasından faydalanmaktan başka bir şey değil. İnanın fiyatlar 50 aşağı 20 yukarı popüler mekanlarda aynı. 1 porsiyon da yeter mi ? 55 kilo anneme evet.


Neyse ben odama geçip, bir yandan şarabımdan yudumlarken, bir yandan da 100. Sayfasına yaklaştığım Ahmet Ümit’in Sultanı Öldürmek isimli kitabında kaybolmaya devam edeyim.
Yarın ki deneyimlerimi yeniden yazmaya devam edeceğim tabi üşenmezsem..
2 notes
·
View notes
Text
iyi geceler günlük,
bugün yine 12 gibi uyandım, kızlarla güzel bir kahvaltı yapıp masaların başına geçtik. benim vize haftam bitti, onların yeni başlıyor ama ben hâlâ çalışıyorum. sunumlar sunumlar sunumlar, kafayı yedim gerçekten yoğunluktan. normal bir insanoğlu vize haftası bitince evine uçar ben uçamıyorum sunumlardan, bir de dört kişilik sunumu mükemmeliyetçi olduğum için ve diğer üç kişiye asla güvenmediğim için tek başıma hazırladım, her bir materyali incik cıncık emek emek oluşturdum. duşumu aldım, sunum için kombinimi hazırladım. bu sunum final notu olarak verilecek ve ben o kadar rahatım ki çünkü vizesi mükemmel geçti, ayrıca derste inanılmaz motive bir şekilde dinliyorum hocayı. kadının anlatım şekli ve aurası çok çekiyor beni, çok iyi bir hoca ve gerçekten fikirlere açık. sunumumu bitirdikten sonra boş boş uzandım, kitap okudum, bir şeyler atıştırdım, oda arkadaşlarıma sataştım yine. sigarayı çok daha fazla içiyorum bu sıralar, bir paketi aşıyorum günde. akşam babamla konuştuk, sigarayı azaltmak hakkında konuştuk ve ikimiz de azaltmayacağımızı bilerek kapattık telefonu. iki vizem açıklandı, biri 35 diğeri 90, böyle de dengeli bir insan olacaksın işte bu dünyada. akşam bi mutluydum bazı şeylerden ötürü, modum yüksekti. şimdi bi ağırlık çöktü, bi taş var göğsümde omuzlarımda sanki. çocukları özledim, evde ilaç kutularımı üst üste koyup kule yaparak minik toplarla devirme oyunu oynamayı özledim, "abla kek yapalımmmm" diye koşturmalarını özledim, evimi özledim. bi eğreti hissediyorum kendimi, eksik değilim kendim gibiyim kendimim ama bi eğretilik var üstümde, durduğum hiçbir yere yakışamıyorum sanki. sabah erken uyanıp uzun uzun hazırlanacağım sunum için, sunumu yapıp yurda dönerim ve kafayı vurur uyurum akşama kadar kesin, on gündür koşuşturmak beni mahvetti, biraz uyku, biraz dinlenmek istiyorum, bir de evime dönüp yemek yapmak istiyorum. bi de biraz sarılmak istiyorum, böyle kafamı göğsüne koyup öyle durayım istiyorum olmaz mı ki
18-19 kasım gecesi
1 note
·
View note
Text
Kabuklu Yedim! (3) (Sevda 28 Y., München / Almanya)
Artık tatilimizin son iki günü ve gecesiydi. Ben ne güzel alışmıştım buraya, bütün yaz boyunca burada kalabilirdim. Ama kocamın pazartesi günü işe gidecek olmasından dolayı tatilimizi uzatamazdık. Sabah kalktığımda kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Kocam halen uyuyordu. Hava çok güzeldi, bazıları gölde yüzüyor, bazıları güneşin altında tenlerini bronzlaştırıyordu. Ama hepsi de çıplaktı, ben dahil.
Sofrayı karavanın önündeki masya hazırlarken baktım Martin göle doğru gidyor, "Hallo Martin!" diye seslendim. Arkasına baktı ve beni görünce yanıma doğru gelmeye başladı. Gelirken de yarağı bir sağa bir sola sallanıyordu, bakıp gülümsüyordum, tatlı bir yarağı vardı. Gelip dudağıma bir öpücük kondurdu ve "Yüzmeye gidiyorum, istersen beraber yüzelim?" dedi. "Kahvaltıdan sonra gelirim, ama şimdi kocamı kaldırıp kahvaltı yapacağız. İstersen sen de kal, kahvaltıyı beraberce yaparız?" dedim. "Peki!" dedi ve oturdu.
Gülümsediğimi gördü ve "Neden gülümsüyorsun?" diye sordu. Ben de, "Sen gelirken yarağın bir sağa bir sola sallandığı için hoşuma gitti!" dedim. "Sevda hanım bu yarak senin amına doymadı!" dedi. Ben de, "Onu doyurmaya çalışırım Martin!" dedim. "Harikasın!" dedi ve güldü.
Sofra hazır, çay hazır. Kocamı kaldırdım, "Kalk, kahvaltıya misafirimiz var, Martin geldi!" dedim. Kocam kalkıp Martin'e, "Hallo!" deyip duşunu aldı ve geldi. Beraberce kahvaltımızı yaptık. Martin, "Demek gidiyorsunuz, öyle mi?" diye sordu. Kocam da, "Evet, pazartesi işe başlamam lazım, pazar sabahı yola çıkacağız!" dedi. Martin, "Yarın akşam kampın düzenlediği bir parti var, içkili, müzikli ve danslı. Bu partilere hemen hemen kamptaki herkes katılıyor, çılgınca eğleniyor. Güzel bir son gece geçirmek isterseniz mutlaka sizin de katılmanız lazım!" dedi. Kocam, "Tamam, bir uğrar bakarız ortama!" dedi.
Kahvaltı bitince, Martin, "Sevda hanım, benimle yüzecek misin?" diye sordu. "Tamam, geliyorum!" dedim ve sofrayı topladıktan sonra göle yüzmeye gitmek için kalktık. Martin elimden tuttu ve beraberce yürüdük. Kocamın bakışlarından Martin'le el ele tutuşmamın pek hoşuna gittiğini söyleyemem, ama yapacak birşeyi yoktu, katlanmak zorundaydı.
Göle vardık, suya girdik. Biraz yüzdük, suyun içinde biraz oynaştık ve çıkıp çimlere serildik güneşin altına. Martin, "München'e döndüğünüzde yanıma gelecek misin? Biliyorsun, seni dostlarımla tanıştıracağım. Sana farklı bir dünya, farklı bir yaşam göstereceğim, eminim ki hoşuna gidecek!" dedi. "Bilmem ki Martin, bende araba yok, ehliyetim de yok!" dedim. "Merak etme, zaten fazla uzak değiliz, sen telefon aç ben yarım saat içerisinde sende olurum!" dedi. "Tamam Martin, düşüneceğim!" dedim.
Güneşin altında kavruluyorduk, gidip gölgede oturduk. Kocam da gelmişti bu arada. Biraz sohbetten sonra Martin, "Ben gidip biraz uyuyayım, isterseniz akşam gelin oturalım!" deyip kalktı. Kocam da, "Martin sen uyanınca bizim karavana gel istersen!" dedi. Martin, "Bakayım!" deyip gitti. Biz de biraz gölde yüzdükten sonra karavanımıza döndük.
Akşam yemeğinden sonra, Martin yanında bir erkek ve bir kadınla birlikte geldi. Elinde iki paket soğuk bira da vardı. Ama gelen kadınla erkek Almanlara benzemiyordu. Adamla kadın Türkçe, "Merhaba!" deyince, biz şaşırmıştık. Kocam, "Türk müsünüz?" diye sordu. "Evet!" dediler. Kocam, "Bizden başka Türk gelmez bu tür yerlere sanıyorduk!" dedi. Adam, "Neden olmasın, emin olun birçok Türk çift geliyor, tabii farklı yerlere, biz şimdiye kadar beş Türk çiftle tanıştık, siz altıncı çiftsiniz!" dedi.
Kocam, "O zaman sizler uzun zamandır doğanın güzelliğinden faydalanıyorsunuz, doğru mu?" dedi. "Evet, biz on yıl oldu evleneli ve evlendiğimizin üçüncü yılından itibaren geliriz böyle yerlere!" dedi. Kocam, "Biz daha ilk defa geliyoruz. Karımın çok hoşuna gitti, seneye yine düşünüyoruz, ama başka yerleri keşfedeceğiz!" dedi. Adam, "Pardon, tanışmadık, benim adım Serhat, karımın adı da Gül!" dedi. Kocam, "Memnun olduk, ben Adnan, bu da karım Sevda!" dedi. Onlar da, "Biz de memnun olduk!" dedi.
Biraları açıp oturduk ve sohbete başladık. Ben merakımı yenemedim ve Gül'e sordum, "Siz Martin'le nerden tanışıyorsunuz?" diye. Gül de, "Martin'le aynı şehirde kalıyoruz. Ama tesadüfen tanıştık, bundan iki yıl önce yine başka bir çıplaklar kampına gitmiştik, orda tanıştık. Çok iyi bir insan!" dedi. Ben de, "Biz henüz daha birkaç gündür tanışıyoruz, ama iyi olduğunu kanıtladı!" dedim.
Türk misafirlerimiz Martin'e göre epey genç sayılırdı, Gül 29 yaşındaymış, Serhat da 34 imiş. Ama bakımlılardı. Serhat yakışıklı biriydi, yarağı da hoşuma gitmişti, Martin'in yarağı kadar olmasa da hoş görünyordu. Gül ise balık etli, götü ve memeleri benimkilerden biraz daha büyüktü, tatlı ve sexy bir kadındı.
Serhat bize başka kampların olduğunu anlatıp, "İsterseniz seneye beraber gidebiliriz, ne dersiniz?" dedi. Kocam da, "Kısmet, bakalım seneye ne olur, ama temasta kalalım. Nerede oturuyorsunuz?" dedi. Serhat, "Biz Augsburg'ta, ya sizler?" dedi. Kocam da, "Biz de München'de!" dedi. Serhat, "Fazla uzakta değilsiniz, yarım saat mesafede. O zaman daha sonra da buluşur birşeyler planlarız, ne dersiniz?" dedi. Kocam da cevaplıyor bana sormadan, "Tabii, neden olmasın!" diye.
Erkekler Futboldan konuşmaya başladıklarında, Gül bana, "Sevda, seninle biraz yürüyelim mi?" dedi. Benimle konuşmak istediği belliydi, "Tabii!" dedim ve kalkıp erkekleri yalnız bıraktık. Biraz uzaklaşınca Gül başladı anlatmaya, "Biz her sene farklı bir yere gider kamp yaparız. Doğada çırılçıplakken kendimizi kuşlar gibi özgür hissediyoruz ve çok rahatlıyoruz. Peki, sen nasıl başladın Sevda?" dedi. Ben de, "Aslında kocamın sex istekleri yüzünden sayılır. Ben buranın çıplaklar kampı olduğunu bilerek gelmedim, bana sürpriz yaptı, yoksa hayatta gelmezdim!" dedim. Gül, "Peki pişman mısın geldiğine?" dedi. "Hayır değilim, çok hoşuma gitti ve sanırım her yıl geleceğiz!" dedim.
Gül, "Biz her yıl başka yerleri keşfediyoruz, farklı insanlarla tanışıyoruz. İtiraf edeyim ki buralara gelmeden önce kocamın yarağından başka yarak görmemiştim, yani gerçekte görmemiştim, sadece internette görmüştüm. Ama gittiğimiz kamplarda şimdiye kadar binlerce yarak gördüm. Çoğu da kabuklu ve çok hoşuma gidiyor gördüğüm şeyler!" dedi gülerek.
Konu kabuklu yaraklardan açılmış, kabuklu yaraklardan devam ediyordu. Sanki anlatmak istediği veya sormak istediği başka bir şey vardı ve sormakta zorlanıyor gibiydi. Ki az sonra beklediğim soru geldi. "Şey Sevda... Martin'le yaptın mı?" dedi. Ne dediğini aslında çok iyi anlamıştım, ama, "Anlamadım, ne yaptım mı?" dedim. Gül utana sıkıla, "Onunla sikiştin mi?" dedi. "Hayır!" dedim. Gül, "İnanmıyorum, mutlaka sikiştin, itiraf et, çünkü ben de sikiştim!" dedi.
Benden daha azgın kadınlar da varmış diye düşündüm. Gül'ün itirafından sonra artık saklamamın bir anlamı yoktu, "Evet, sikiştim!" dedim. Gül, "Kocan biliyor mu sikiştiğini?" dedi. "Evet biliyor!" dedim. Gül, "Benimki bilmiyor! Martin'le aynı şehirde oturduğumuzdan arada bir yanına uğrar istediğimi alır dönerim. Her gittiğimiz yerde başka bir erkekle tanışıyorum, kocamdan habersiz gizli gizli sikişiyorum!" dedi.
Ben de, "O zaman kocanla aranda bir sorun var galiba?" dedim. Gül, "Aslında yok, beni sikiyor ama doyurmuyor. İlk kez kocamdan başka biriyle sikiştiğimde çok hoşuma gitti. Başka erkekler bana farklı zevkler veriyor. Yani ben başkalarıyla sikişmekten memnunum ve bu böyle devam edecek, bırakamam artık. Ya sen Sevda, anlat bakalım?" dedi.
"Nasıl anlatsam bilemiyorum. İlk sikişmem çok ilginç oldu. Burada iki erkek ve bir kadın vardı, yani baba oğul idiler, kadın da adamın ikinci karısıydı, yani oğlanın üvey annesi. Ama kadını ikisi de sikiyormuş. Beni de aralarına aldılar ve harika zaman geçirdim. İlk kez sikiştiğimden kocamın haberi yoktu, içip sızıp yatıp uyumuştu. Sonra Martin'le tanıştım ve sikiştim. Kocamın ilkin Martin'den de haberi yoktu. Bir akşam Martin yanımıza geldi. Sohbet ederken Martin'in yarağı kocamın da hoşuna gitmiş olacak ki, bana (Martin'le sikişmek ister misin?) diye sordu. Hatta sikişmem için ısrar etti. Ben de sikiştim, üstelik kocam da yanımzdayken!" dedim.
Gül şaşırmıştı, "Vay be, sen neymişsin Sevda! Peki kocanın bilmesi nasıl bir duygu?" dedi. "Çok zevk aldım, ama gizli sikişmenin zevki daha farklı. Ama artık kocamdan habersiz de sikişeceğim, kocam istediği zaman da!" dedim. Gül, "Harikasın Sevda, seninle sık sık görüşmeliyiz, eminim ki seninle birlikte çok macera yaşarız!" dedi. "Bakarız!" dedim...
Karavana döndüğümüzde numaralarımızı kaydettik ve erkeklerin yanına oturduk. Gül kulağıma eğilerek, "Kız kocan çok hoş!" dedi. Ben de gülümsedim ve onun kulağına, "İstersen kocamla sikişebilirsin!" dedim. Kıkırdaştık...
Geç vakte kadar oturduk, sohbet ettik. Kocam, "Bira kesmiyor!" deyip içerden Viski getirdi, erkekler Viskiden devam etti. Martin, misafirlere, "Yarın Adnan'la Sevda gidiyor ve de çok üzülüyorum!" dedi. Ben de, "Merak etme Martin, eminim ki daha çok görüşeceğiz!" dedim. O da, "Umarım!" dedi. Viski şişesi bitince herkes kalktı. Martin misafirlerle gitti. Ben de kocamla birlikte uyumak için yatağa geçtim. Kocam hemen horlamaya başladı. Ama benim gözüme uyku girmiyordu. Doğrusu gitmeden önce Martin'le sikişmek iterdim, kim bilir tekrar ne zaman görecektim.
Yatakta sağa döndüm, sola döndüm, yok uyuyamıyordum. Kalktım, kendime bir bira açtım ve dışarıda oturdum. Arkama yaslandım, popomu sandalyenin kenarına getirdim, bacaklarımı da aralamışım, ne güzel amım hava alıyordu. Karşıdaki karavanın önünde iki kadınla iki erkeğin oturduğunu gördüm. Bana bakıp kendi aralarında birşeyler konuşuyorlar ama duyamıyordum. Ben istifimi bozmuyordum, aynı şekilde oturuyordum. Saat herhalde gecenin 12'sini geçmişti. Sabaha daha çok var deyip bıramı yudumlamaya devam ediyordum...
Karşıda oturanlardan bir erkek kalkıp yanıma geldi. Adam 40'lı yaşlardaydı. "Merhaba komşu, çoktandır seninle tanışmak istiyordum. Ben Michael!" dedi. "Memnun oldum, ben de Sevda. Bira ister misin Michael?" dedim. "İsterim!" deyince biramı bitirdim ve içerden iki bira getirdim. Biralarımızı içerken sohbet etmeye, daha iyi tanışmaya başladık. İşte, nerden geliyorsun, nerde oturuyorsun, ilk defa mı geliyorsun gibi sorular.
"Kocan erkenden yatıp uyudu galiba?" dedi. "Evet, ben de yatmıştım, ama uykum gelmedi, biraz hava alayım dedim ve çıkıp oturdum!" dedim. Zaten akşam birkaç bira içmiştim, şimdi de iki bira içince kafam biraz dönmeye başladı. Bunu Michael de anladı sanırım, "İstersen biraz yürüyelim, kendine gelirsin?" dedi. Ben de, "Bu saatte nerede dolaşacağız, her taraf karanlık?" dedim. "Biz de ışıklı yerlerde yürürüz!" dedi. Bakalım bu yürüyüş teklifinin arkasından ne gelecek diye merak etmiştim, "Tamam!" dedim. Kalktık, ışıklı patikadan yürümeye başladık....
Micael bana, "Seni çoktandır görüyorum. Çok hoş bir kadınsın!" dedi. "Teşekkür ederim Michael, çok kibarsın!" dedim. Yürürken yan gözle adamın yarağını inceliyordum. Kabuklu ve güzel bir yaraktı, içimi bir hoş etmişti. "Sen evli misin Michael?" diye sordum. "Evet evliyim, karım da karavanın önünde oturuyordu, görmüşsündür?" dedi. "Gördüm. Peki diğer oturanlar kimler?" dedim. "Onlar da karı koca, arkadaşlarımız! İstersen yanlarına gidelim, tanıştırayım?" dedi. "Hayır, geç oldu, dönelim artık, yatacağım!" dedim. "Tamam dönelim, ama açık konuşacağım, seninle sevişmek istiyorum. Sen de ister misin?" dedi.
Bu işin bu noktaya geleceğini az çok tahmin etmiştim zaten. "Ama ben seni daha doğru dürüst tanımıyorum bile!" dedim. O da, "İnsanlar birbirleriye sevişmek isterse illa ki tanımak gerekmez. Bu bir arzu ve istek meselesi!" dedi. Konuşması hoşuma gitmeye başladı, zorlamıyordu, sadece istekte bulunyordu. "Peki, kabul ediyorum, ama nerede sevişeceğiz ki?" dedim. "Karavanımda!" dedi. Ben, "Ee, karın orada? Arkadaşların orada?" dedim. "Bizimkisi açık evlilik, karım da istediği erkekle sikişebilir, hem de eve getirmek kaydıyla!" dedi.
Hayret etmiştim, bu nasıl iş böyle diye. Adamlar serbest yaşıyor, kadın olsun erkek olsun özgürce istediğiyle sikişiyor. Biz ise, birileri duyar diye ödümüz patlıyordu.
Nedense onun karavanında sevişme fikri hoşuma gitmemişti. "İyi bir fikir değil, ben karavanıma dönüyorum, hadi sana iyi geceler!" dedim. "Dur gitme lütfen!" dedi, elimden tutup kendine çekti, dudaklarıma yapıştı ve öpmeye başladı. Dilini ağzıma sokunca yumuşadım ve karşılık vermeye başladım. Sarılmış öpüşürken Michael'in yarağı kalkmış, amıma temas ediyordu. Bacaklarımı az ayırdım ve yarağı araya kaydı, artık amımın yarığına temas ediyordu. Amım sulanmıştı bir anda. Canım hemen sikilmek istiyordu. Ama ışıklı patikanın ortasında da sikişmek istemiyordum, "Tamam, hadi senin karavana gidelim!" dedim.
Elimden tuttu, karavanına gittik. İçeri girerken karısı, "Tebrikler Michael, çok güzel bir kadın!" dedi. Arkadaşı da, "Sor bakalım Micahel, isterse ben de geleyim!" dedi. Ben biraz utanmıştım, aynı zamanda da gururum okşanmıştı. Michael'in cevap vermesine fırsat bırakmadan elinden çektim, içeri girdik. Beni yatağa uzatıp memelerime yumuldu. Sonra amıma indi, dakikalarca amımı yaladı. Sonra yarağını ağzıma vermek istedi. Ama ben ağzıma alıp yalamadan önce elime aldım ve okşamaya başladım. Kabuklu yarakları çok ilginç bulduğumdan, kabuğunu bir ileri bir geri yapıyordum. Nedense kabuklu yaraklar beni çok etkiliyordu. Ve yalan yok, kabuklu yarakları yedikten sonra artık kocamla sikişmek pek zevk vermiyordu...
Michael ile yaklaşık bir saat kadar seviştik ve sikiştik. İşimiz bittiğinde, Michael, "Arkadaşımla da sikişmek ister misin?" diye sordu. "Hayır bu sikiş bana yetti, belki başka zaman olur!" dedim. "Peki!" dedi. Karavandan çıktık, birlikte duş alınan yere gidip duş aldık. Duş alırken bile benimle öpüştü, beni tekrar sikmek istiyordu, ama ben yeter dedim. Duştan sonra onunla vedalaştım ve kendi karavanımıza gittim. Yattığım gibi mışıl mışıl uyumuşum...
[Sevda]
7 notes
·
View notes
Text
Midem bulanıyor bugün bütün gün yalnız bi odada geçirdim günümü son ses müzik açıp dış dünyayla iletişimi kestim en sonunda dışarı çıkmam gerekince herseyi 100 defa kontrol ettim camlar kapalı mı tüp kapalj mi fişler çekik mi hırsız gelse zorlasa bu kapıyı açar mı ardından 3 defa da fatiha okudum evi korusun diye ama aklım hep evde kaldı gelince buraya sik tepesine bi haller olmuş kimse benle konuşmuyor akşam yemeğini tek başıma yedim beni özlemişler mis mis sıkma samimiyet gece yarısı üst kattan komiser indi kızı 30larinda bugün evlilik teklifi almış aşkım los angeles da kadını arabayla aldılar rakıya gidiyorlar büyük ihtimal ne hayatlar var amk ben kadersiz doğmuşum ne bulduysam yedim midemi karistridm şimdi de midem bulanıyor xikolatali ekmek kızartma yedi.m yeme bozuklugum var düzeltemiuorum kilo aldım yine eski halime dönücem nefret ediyorum bundan of insanlardan da bıktım hepsi değişik davranıyor saçma sapan triplere giriyorlar intihar düşünceleri yükleniyor bana sonbahar gelince babam da kardeşimin okul parası verecekmiş 85 bin bana vermedi o yüzden açıktan yazıldım işte ben buna ayrımcılık derim of çok mutsuzum barışın da amk orospu can da ayrılmış manitasıyla çokta fifi umrumda değilsin artık kendi hayatıma bakıyorum bu senede yks kazanamazsan uzak diyarlara gidicem kendimi uçurumdan aşağı atıcam hayattan keyif alabilicek bi aktifitmw yok tek aktifitem milleti rahatsız etmek ne biliyim arabaların benzin kapaklarını açıp terbiyesiz demeleri orospular malları çok kıymetli gerçeği kimse bilmiyor bu etten bedene hapsolmusuz para uğruna köle olmuşuz hayatta kalmaya çalışıyoruz onu bunu cekistiriyoruz bu aralar çok fazla supernaturel izledim karşıma bi şeytan çıksa onun içindeki şeytanı çıkarabilirim dean çok yakışıklı ya bayılıyorum ona of ananı sikiyim hayat neden böyle çekilmez olmak zorundasın ne zaman gülcen yüzüme kimin gktune carmik soktuk da bunları yaşıyorum offf of of
0 notes
Text
13 Ağustos 2024
Saat20:33
Kafedeyim şu an oturuyorum öyle iş yerinde
Akşam çalıştığım için pek yemek yeme vaktim olmuyor o yüzden çoğu zaman aç kalıyorum kraker kek vs günüm geçiyor.. Burda da yemek vermiyorlar. Benimde her gün dışarıda yiyecek param yok. Haftalardır boğazımdan akşam yemeği geçmiyor bi kaç günü saymazsak.
Az önce patron eşine kremalı köri soslu tavuk yaptı bana azıcık bile ikram etmediler.
O kadar çok canım çekiyor ki anlatamam bende gevrek yedim iki tane. Öyle işte yazmak istedim gözlerim doluyor açlıktan mı gördüğüm muameleden mi yoksa neden? İnanın bilmiyorum, 20 yaşımdayım ama küçük bi çocuk kadar etkiliyor bu durumlar beni.. Öyle işte görüşürüz yine.
0 notes
Text
d-8
workout: 15 dk + 20 dakika yürüyüş
diyet : kahvaltıda 1 dilim börek yedim ama onun dışında karbo yemedim bence ok ama akşam yemeğini biraz fazla kaçırmış olabilirim. biraz tadım kaçtı. çünkü dün incelmiş hissederken bugün kilo almış gibi hissediyorum ıgh neyse
diyet ve workout tamam ama onun dışında kendime bakıcam demiştim ya saçımı gidip boyatıcaktım ya da tırnaklarımı düzelticektim. annem geldiği için ve erkek kardeşim de burada olduğu için onlarla biraz vakit geçirdim. bu problem değildi. ama yine tüm enerjim sömürüldü. hala tırnaklarımla uğraşabilirim ama gram isteğim yok.
evet bir şeyleri yapıyorum ama neden sürecten zevk almıyorum bunu düşünüyorum birkaç gündür.
mezun olduktan sonra bu ekonomide bir şekilde eve çıktım. tek yaşıcaktım arada sevgilim arkadaşlarım gelicekti işten her ne kadar da nefret etsem de akşamları pcye geçicektim ve keyifli vakit geçircektim. 2 sene onceye kadar basic istediğim şey buydu.biraz kendi kabuğuma seçilmek. tam 1.5 ay sürdü. sonra ablam geldi. mental sağlığımı kaybettim. son 2 aydır erkek kardeşim de burada.
ve şimdi kötü bi olay olmamasına rağmen kendimi burada mutlu huzurlu ve yalnız hissetmiyorum. tek istediğim kendi evime çıkmak?burada geçirdiğim 2 yılı tamamen unutmak. sürekli huzursuz ve mutsuz hissettiğim bu yerden gitmek idk belki istanbulu değiştirmek?
tam da bu sebepten ben her ne kadar kafası karışık birisi olursam olayım bu kadar mutsuz ve durgun olmamın asıl sebebin bu ortamın yaşam enerjimi sömürmesi olduğunu biliyorum.
kafamda cümleler kurarken aa evet ben gerçekten yalnız yaşamayı isteyen biriydim lütfen anlayış gösterin diyebilmek dünyanın en anlaşılabilir cümlesi gibi gelirken bunları sesli söylemek en imkansız şey şu an benim için.
bu sebepten bir şey istiyorum büyük bir şey olsun. büyük bir şey sadece lütfen.
1 note
·
View note