#akşam yine yedim
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bugünden
#iki gündür aşerdiğim pizzayı sonunda bugün yedim#hayalim sevgilimle yemekti ama dayanamadım#akşam yine yedim#cuma günü yine yerim#pizza yani#yenir#çizim dersi bi tık gözümü korkutmuş olabilir ama halledeceğim#bu hoca da mac mühendis bilgisayarı değil dedi#kime göre neye göre yani#ben onu istiyorum ve alacağım#kimseyi dinlemeyi düşünmüyorum#içimde kalacak çünkü sonra#matematik yine mükemmeldi#söylememe bile gerek yok#seneye 3. fotoğrafın bulunduğu fakülteden çıkmayacağım#fakültelerimiz bile yakın#bu bile bi işaret diye düşünüyorum#ve hemen seneye olsun istiyorum#aynı zamanda da her şeyin tadına varayım istiyorum
16 notes
·
View notes
Text
olm annem 3 aylık harçlığımı, 1 haftalık yemeğimi ve 6 aylık erzağımı elime verip gitti napıcam şu an okulu direkt bu elimdekilerle bitirmeye çalışma psikolojisindeyim
#olm bana bir şeyi toplu vermeyin az az verin mantıklı kullanayım#şu an bedavaya yaşamaya çalışıyom amk yarın bütün müzeler bedava diye tüm gün müze gezicem yemeği bile evden yapıp götürücem#ödüm kopuyo dışarıda bişi yiyip içicem diye yapmayın etmeyin benimki de can#tamam türkiyede öğrencilik sefalet de orta halli türk olup da avrupada öğrenci olmak daha da sefalet#gidicem fakülte aperitifinde yemek olacak mı diye sorucam birazdan ki o gün yemek pişirmeyeyim#şu an çok mutluyum çünkü yarın oda arkadaşlarımla akşam yemeği yiycez ve yine benim pişirmem gerekmeyecek#ANNEM GİDİNCE ÜÇ GÜN PİLAVLA HUBUBAT YEDİM LAN ARALIKSIZ BOZULMASIN DİYE
1 note
·
View note
Text
Tatlı Komşum! (2) (Furkan 31 Y., Manisa)
Yarım saat sonra zil çaldı. Yemeğe çağırdı. Cevat, "Bekar adamsın, yemek falan yapamazsın!" diyerek gevrek gevrek gülüyordu. Yemekten sonra biz odaya geçtik. Ebru bulaşıkları makineye diziyordu, "Furkan, Türk kahvesi bitmiş, sizde var mı 3 fincanlık kahve?" dedi. "Var var, sen cezveyi ver, ben koyayım!" dedim. Ebru, "Sanki 3 fincanlık kahve ne kadar konur biliyor da! Dur ben de geleyim de, getir götür yapma!" dedi.
Bizim kapıyı açıp koridorda yine öpüşmeye başladık, az kalsın cezve düşüyordu elinden. Mutfak tezgahına dayanıp, "Sadece sürtsen yetecek!" dedi, evde giydiği eteği yukarı kaldırıp. İki dairenin de kapısı açık. Abartmayayım, ama 3 kez girip çıktım içine, "Ohhh!" diye boşaldı. Ben zaten heyecan korku panikle küçülüverdim. "Nerede kahve?" dedi eteği indirip. Dudaklarımdan öptü, "harikasın!" dedi. Kendi dairelerine geçti. Başım döndü o an, birkaç dakika bekleyip kapıyı çektim. Ebru kahveleri yapmış, ben koridordan odaya giderken, "Ne o be, gelemedin?" dedi Cevat'a duyurmak için. Ben de aynı ses tonuyla, "Lavabo..." dedim.
Çarşamba günü telefonla konuştuk. Akşamüzeri 18:30'da şuraya gelebilir misin?" dedi. Gittim. Okullar bölgesinde bir yerde bir binaya girdik beraber. Anahtarla giriş katındaki daireyi açtı. 2 odalı bir evdi. Oturma odası gibi büyük bir oda vardı. Eski koltuk takımı vardı. Yerde ise 2 kişilik kocaman bir yatak. Yerdeki yatak ve koltuklar odayı hıncahınç doldurmuştu. Solda kapalı bir kapı, yanında tuvalet ve banyo, sağda küçük tüp, çaydanlık ve bir iki kap kaçak olan bir mutfak.
Ebru, "Konuşmalıyız! Seni taşındığınız günden beri gözlüyorum. Bende öyle bir güven öyle bir huzur, şefkat ve aşk duygusu yarattın ki, son bir aydır senin kucağına atlamak için zaman kolluyordum. Geçen akşam hazır karın da yokken seni tartmak için attım o fotoyu ve bak şimdi burdayız. Benim bir elemanım var hem eski bir arkadaşım dükkanı açınca onu da yanıma aldım. O da evli ama mutsuz ve gençlik aşkı ile beraberler geçen yıldan beri, karşı daireyi kiraladılar onlar da. Bu sabah ona bahsettim senden, zaten 3 aydır dilimden düşmüyormuşsun da. Bu sabah birlikte olduğumuzu söyleyince, burayı söyledi, sana da orayı tutalım dedi. Gelip baktık bugün, eşyalar önceki kiracıdan kalmış, tuttum burayı, öğleden sonra biraz temizledik, nevresim takımı falan alıp değiştirdik, sana sormadım ama burası bizim aşk yuvamız olsun istedim!" dedi.
Elinden tutup kendime çektim. "Sen sadece güzel bir kadın değilsin, sen herşeyiyle muhteşem bir kadınsın!" deyip dudaklarını dudaklarıma aldım. Ev sıcacıktı. "Kombiyi açık bıraktım geleceğiz diye!" dedi. Aşk yuvamızda ilk sikişimizde önce birbirimizi uzun uzun öpüp okşadık, şefkatle başlayan sevişme ihtiraslı bir sikişe dönüştü. Kasıklarını yaladım, amını dilledim, göğüs uçlarını emdim ve o kısa zamanda amından iki kez siktim...
Beraber çıktık, elele karanlıkta arabalarımıza kadar yürüdük. 5'er dakika arayla evdeydik. Yarım saat sonra mesaj geldi, "Cevat misafiri olduğu için dışardaymış, çocukları doyurup sana koşacağım aşkım!" diye. Duşumu almıştım, uzanıyordum. Kalkıp birkaç kaşık bal yedim, bir avuç fındık attım ağzıma, gelirken enerji içeceği almıştım onu kafaya diktim...
Kapıdan girdiğinde yine yapıştık birbirimize, ama bu kez yatağa değil oturma odasına geçtik. Koltuğa oturtu beni, eşofmanımı indirip yarağımı eline aldı, öpüp yalamaya başladı. Sadece yarağımı değil taşaklarımı da emiyor, çekiştiriyordu. Elinin biri yarağımda, diğeri göğsümde göğüs kıllarımı okşarken, ben boşalmamak için Beşiktaşın o hafta sonu yapacağı maçın skorunun ne olacağını düşünmeye çalışıyordum. "Yapma!" dedim, kollarından kaldırıp kucağıma oturttum. Boynuma kollarını dolayıp, "Ne oldu aşkım, sevgilisinin ağzını sikmeyi sevmedi mi?" dedi şımararak. "Bayıldı, ama fazla bayıldı, boşalacaktım nerdeyse!" dedim. "Boşalsaydın aşkımmm!" deyip yüzümü gözümü öpüyordu.
Bu sefer ben onu koltuğa oturtup bacaklarını omzuma aldım, sanki ilk kez yalıyormuş gibi itinayla santim santim yaladım kasıklarından klitorisine kadar. Dilimi amının içine kaydırıyor, bızırını dudaklarımın arasına alıp kafamı hızla sağa sola sallıyordum. Saçlarımı okşuyor, kafamı amına bastırıyor, ellerini kısa saçlarımın arasına sokmuş koltukta kıvranıyordu. Beni itti yere uzandım. Ata biner gibi bindi yarağımın üstüne, kıvrak sexy hareketlerle kucağımda zıplıyor, "Oh, oh, oh, oh, aşkımmm, erkeğim, tatlı komşum!" diye diye orgazm oluyordu. "Aşkım içime akıt döllerini, amımın duvarlarına fışkırt!" dediğinde, "Ahhhh, böyle tatlı amcık sikmedim!" diye diye boşaldım amına...
Biraz dinlenip, "Aşkım ben çocukları yatırıp gelirim!" dedi. "Zerzevat ne zaman gelir?" dedim. "Zerzevat mı?" dedi gülerek, "Belki sabaha karşı, belki sabah, ana fabrikadan genel müdür geldi, içerler, sonra masaj salonu, sonra da belki otel!" dedi. İçimden Vay anasını dedim. Yarım saatte geri geldi. Saat 03:00'te gidene dek öpüşüp, birbirimizi elledik, konuştuk, hatta kocasının biralarından ikişer tane bile içtik.
Ertesi gün işyerinde kızlar konuşurken farkettim ki, 14 Şubat sevgililer günü. Karımı aradım konuştuk, kutladım. Sonra da internet uygulamasından Orkide seçip, "İYİ Kİ..." yazıp Ebru'nun dükkana yolladım. İsim falan yazmadım, Zerzevatın bunu düşüneceğini sanmadığımdan benden geldiğini anlardı. Yarım saat sonra yazdı. "Ben bu akşam yemeğe arkadaşlarla dışarı çıkacağım diyeceğim. Ne yapmak istersin?" diye sordu. Çiçekten bahsetmediğine göre daha gitmemiş. "Sen ne istersen!" dedim. "İzmir'e yemeğe gidebiliriz?!" dedi. "Gerek yok, aşk yuvamıza da gidebiliriz, ama en iyisi ben evde güzel bir masa donatayım, ne dersin?" diye yazdım. "Olurrr aşkımmmm!" demiş.
Sanırım bir saat sonra, Orkideler masasında, kartımı kalbine doğru tutmuş şımarık bir kız çocuğu edasıyla bir foto, altına da, "Sen harikasın, hiç keşke demeyelim, hep İYİ Kİ..." diye yazmış. Eve giderken birşeyler aldım, güzel bir masa kurdum. Şarabı soğuttum. 20:00 gibi evden çıktığını duydum. Topuklu ayakkabılarıyla tak tuk merdivenlerden indi. Arabaya binip gitti. Ne oluyor lan dedim. Oysa ben mumları bile yakmıştım...
Beş dakika sonra, "Kapıyı aç!" diye bir mesaj. Açtım, süzüldü içeri. Ayağında terlikler, elinde ayakkabıları vardı. Terlikleri çıkardı ayakkabıları giydi, montunu çıkardı. Siyah bir mini etek, üzerinde yakası boğazlı kolsuz kırmızı siyah saten bir bluz, ayakta siyah çorap ve topuklu siyah rugan ayakkabıları ile muhteşem görünüyordu. Bense mal gibi eşofmanlarımlaydım. "Bir dakika, geliyorum, sen geç otur!" dedim. Lacivert takımımı içine beyaz gömleğimi giydim, yakadan iki düğme açıp içeri gittim. Bir an gözleri doldu ağlayacak sandım.
Sandalyesini çekip oturttum. Kırmızı şarabı açtım. Masayı öyle ayarlamıştım, onu kısa kenara, ben uzun kenarın ona yakın köşesine. "Hoş geldin hayatıma!" dedim kadehleri tokuşturduk. Mezelerden uzattım, tabaklarımıza aldık. "Çok güzelsin, her zaman çok güzelsin!" dedim. Eriyordu o an, evlendiği günden beri böyle bir muamele görmediğine emindim. İlk yarım saat komplimanlarla, iyi ki'lerle ve son 3 aydır yaptıklarımızı anlatmakla geçti. Birbirimizi kollamakla geçmiş farketmeden. Şurda şöyle yaptın, sen şurda şunu yaptın ,orda kolun değdi eridim, burda dokunmak için geberdim gibi itiraflarda bulunduk durduk.
Yarım saat sonra Hotel California çalmaya başlayınca dansa kaldırdım. Sarmaş dolaş dans ettik. Şarkı ikinci kez çalmaya başladığında artık dudaklarımız buluşmuş, romantizmden tutkuya geçmiştik. Artık hoyratça sikmek istiyordum. Pantolonumun içine bir şey giymemiştim zaten, bunu masanın boş olan tarafına kollarını dayatıp eğdim, eteğini sıyırıp parmaklarımı geçirip külotlu çorabın ağını yırttım ve tangasını kenara çekip yarağımı soktum. İkimizden de aynı anda çıkan, "Ohhhhhh!" sesi bir an şarkıyı bastırdı. Alttan yukarı doğru yarağımı içinde gezdirerek pompalıyordum. Arada kalçalarına şaplaklar atıyor, bazen de uzanıp bluzun üstünden sütyenli göğüslerini sıkıyordum. O bana dokunamıyor, kalkamıyor, ellerini geriye doğru uzatıp ceketimin eteklerinden ya da kalçalarımdan tutmaya, kendine daha çok çekmeye çalışıyordu...
10 dakika siktikten sonra dayanamayacaktım. "Geliyorum!" dedim. "İçime gellll!" dedi. İkimiz de nefes nefese orgazmın tadını çıkardık bir süre. Birer sigara yakıp masaya geri döndük. Ebru, "Harikaydı, ama sana dokunamadıkça daha çok kudurdum, intikamım feci olacak!" dedi gülerek. "Senin intikamının en fecisi bana bayram!" dedim, masada tuttuğum elini öperek. "Yapma böyle, şimdi kalk kaçalım buralardan diyeceğim!" dedi. "Seninle dünyanın öbür ucuna giderim!" dedim. Ağlamaya başladı...
Kucağıma aldım, yatak odasına götürüp yatağın üstüne uzattım. Akşam üstü alıp komodinin çekmecesine koyduğum tek kırmızı gülü uzattım. Ağlamaya devam ederken yanaklarını sildim, öptüm. Kollarını boynuma dolayıp kendine çekti. Dudaklarımız hissizleşene dek öpüştük. Ceketimi çıkardım. "Dur, filmlerde en çok özendiğim sahnedir!" deyip doğruldu, dizlerinin üstünde tek tek gömlek düğmelerimi çözüyor, çözülen her düğmenin altını öpüyor, kokluyor, sonra yeni düğmeye geçiyordu...
Sonra fermuarımı açıp yarağımı eline aldı. Önce uzun uzun okşadı. Gözlerime bakarak dudaklarının arasına aldığında ıslak sıcak bir tünel gibiydi. Emdikçe emiyor, avucuyla sağıyordu. Ben geri çekilmek istedikçe, "İntikam!" diyordu. Ayağa kalkıp bir çırpıda soyundu. Sanki ateşler içinde yanarsınız da söndürmek içn soğuk birşeylere sarılmak ister gibi duvara yanağını ve vücudunun üst kısmını verip, sadece kalçasını arkaya çıkardı.
Uzanıp krem aldım aynanın önünden. Parmaklarıma ve götüne sıktım. Parmaklarımı içine soktuğum anda, "Ahhhh!" dedi. Canı yanmıştı, ama, "Aşkım, devam et lütfen!" dedi. Canı yanıyor, yüzü şekilden şekile giriyordu, ama istiyordu. Birkaç dakika sonra biraz daha gevşediğini hissettiğimde, yarağımın kafasını dayayıp, belinden tuttum. Canı yandığını anladığım her anda durup, sonrasında milim milim doldurdum daracık bozulmamış göt deliğini. Az önce boşaldığım için rahattım, uzunca siktim götünü...
Dudağının yanını, yanağını öpüp, "Aşkım, birtanem!" diye diye akıttım döllerimi götünün içine. Mutlu, ama canı yanmış şekilde sarıldı bana, "Aşığım sana!" diyerek.
[Furkan]
92 notes
·
View notes
Text
içimi dökeyim diyordum buracıklara ama ona bile dermanım olmadı. cuma işten geldiğim gibi kafamı koyduğum gibi uyudum cumartesi 17 saat aralıklarla uyudum uyandım pazar günü internetten çeyiz alışverişi yaptım (tencere, tava, tost makinesi ve slikon kaşık seti aldım)
bazen aslında genellikle buhranlar içinde kayboluyorum.
bugün sevgilime de bahsettim. üç yıl önce özel eğitim öğretmenliği bölümünü kazanıyordum okusaydım şuan memur değil öğrenciydim ama mezun olunca bambaşka olabilirdi. iki yıl önce odyoloji bölümünü kazanıyordum okusaydım şuan yine memur değildim mezun olunca ağlıyor kahroluyordum yani üzgünç bir hâl değilmiş. bu sene yine odyoloji bölümünü kazanıyordum ama yine okumadım çünkü gerek yok hedefim var mı isteklerim arzularım var mı bilmiyorum dkt istiyorum ama gerçekten istiyor muyum. şuan memurum memnuniyetsiz mendeburun tekiyim. şuanki konumumu hak etmeyorum eziliyorum ama sevdicek dediki prof. da olsan kendini bilmez egoistler her yerde aynıdır gel yanacığını öpeyim ne kadar doğru söylüyor. kendimi bu eğitim mevzularında çok kırılmış hissediyorum. yine aileme bağlıyorum onların ekonomik durumu ve bakış açıları yüzünden de tamamlayamadım ve zorla dayatmayla memur oldum iyi mi oldu kötü mü bilmiyorum ama sevgilim iyi ki var bugün onunla konuşmak çok iyi geldi üstüne tatlı ve kahve de ısmarladı minnoş gibi oldum bu mutluluk ve üstünü örtüş bana ne kadar süre gider bilmiyorum ama sakin kalmaya dengede kalmaya çabalıyorum. iş yerinde boşluk kaldıkça kitap okuyorum. eve gelince yirmi dk olsa bile spor yapıyorum. uykudan zaman kalırsa tumblra bakıyorum çünkü aynı sirkülasyondan sıkıldım sabah uyan hazırlan işe giderken serviste uyu işe gel çalış çalış çalış akşam serviste uyu eve gel yemek ye bazen direk uyu bazen sevdicekle ya da yeğen ile konuş uyu bu şekilde geçiyor kendime vakit ayıracak zaman yaratamıyorum. bünyemde pil bitiyor uyarısı veriyor hep boğazlarım şiş vitaminler alıyorum ama bağırsak sorunlarım oluyor falan bunu kafaya takıyorum sonra onu bunu kafaya takıyorum derken kayboluyorum işte. mesela bugün sevdiceğe dedim şimdi ben buncacak maaşla çeyiz diziyorum ama kendime bir şeyler alamıyorum ya da diğer kalan para nasıl yok oluyor anlamıyorum diye diye çocuğun başının etini yedim. sonra durup bakınca çoğu kişinin bu durumda olduğunu fark ettim ama bir şey değişmiyor üzülmeye devam ediyorsun. ayy her neyse pazar günüüüüü sevdicek hüsnü arkan konserine götürecek beni aşırı mutluyum tabi akşam geri nasıl eve döneceğim tedirginliği var maalesef. öyle işte yaş doldurup zaman öldürüyoruz..
27 notes
·
View notes
Text
sana bir şeyleri doğrudan anlatmak istiyorum. ne olduğunun hiç önemi yok. sadece beni dinlemeni istiyorum. mesela bugün ne yaptım. akşam ne yedim, yine hiç su içmedim. sana bunları bile olsa anlatmak istiyorum, olsun. en sevdiğim renk ne, en sevdiğim kitap. uğurlu sayım ne mesela, yolda sağdan mı yürüyorum hep soldan mı. her gece yatmadan dinlediğim şarkı ne, sor bana. dizimde ki yara nasıl oldu, şakağımda ki iz neyden kalma. kaç yaşında hayatım raydan çıktı mesela. ne zaman seni bulduğum için allah a teşekkür ettim, bana bunları sor. senden önce takım tutmayışımı, senden sonra futbola aşık oluşumu sor. neden ellerimin sürekli titrediğini, evin önündeki o yokuşu neden tek seferde çıkamadığımı, geceleri neden çarpıntım olduğunu sor. sor ki anlatmaya yüzüm olsun. bu kadar ketumken, sana nasıl delice aşık olabildiğimi sor.
ben seni nasıl yeneceğim.
27 notes
·
View notes
Text
migrenden kalan o sızımsı ağrıyla günaydın dünya.
dün çetrefilli bi gündü. yetişme telaşlarını sevmiyorum. Bir de işlerin sadece bana bağlı kalmasını. Ben olmadan da yürüsün işler, ne olur ki? yeni sendika kurulmuştu icmallere eklememiştik. maaşa 4 gün kala söylediler. Ne tatlılar değil mi 🙄 neyse koştur koştur yaptım ve test edilmeden aldım canlıya mecburen. bakalım bugün nasıl bir geri dönüş alırım. akşam yemeği için taaa pazar günü pişirdiğim pirpirim vardı buzdolabında, ziyan olmasın dedim, yedim hepsini. sözde cuma akşamki dersime hazırlık yapıp havuza gideyim diyordum. başıma soldan girip sağa çöreklenen ağrıyla ne yapacağımı şaşırdım. önce uyudum biraz sonra namaz için uyandım. baktım Hollanda daki kuzenim yazmış görüşelim mi? diye. yaşıtım olan ve çok iyi anlaştığım canım Z. yatsıyı kılıp geliyorum dedim. nerdeyse 2 saat konuştuk. onunla konuşurken ağrı geçsin diye, ışığı sarıya çevirdim, nane yağıyla alnıma masaj yaptım, alkali su içtim ama nafile. 12 ye doğru parmak uçlarımla alnıma sürekli pıt pıt vurduğumu farkeden Z. hadi uyu istersen geçmedi ağrın belli dedi. kapattık. özlemişim.
hacamattan konuştuk Ankara'da iyi bi haccame arıyorum. migrene de iyi gelirmiş hem. kafa hacamatı yaptırmak istiyorum. daha önce hiç denemedim. gece uyumaya çalışırken çok kısa uyumuşum, yarım saat içinde nasıl rüya gördüysem kabusla korkarak uyandım. normalde pek rüya görmem, görsem de hatırlamam ama bu sıra sürekli mezarlıklardayım rüyalarımda. hayrolsun inşallah. namazdan sonra camı açınca kuşların şu zikirleri dağıtıyor insanın kederini. göğe bakıp onları dinlemek 🙂. Hadi gülümseme de görelim, mümkün mü? haftasonu yine yoğun. zamanımı bereketlendir inşallah Allah'ım. Her şeye yetişebilmem gerek...
3 notes
·
View notes
Text
az önce var olmayan evim için trendyol'da koleksiyon hazırladım ve evde olmasını istediğim bütün eşyaları seçtim. . koltuk takımından tuvalet kağıtlığına kadar enn ince ayrıntıya kadar düşündüm. ee fiyat performans yapmadan olmazz. sonra gözümü kapatıp eşyaları eve yerleştirdim, bu burda olmadı diyip yerini değiştirdim sdfghjklş evi bir hafta içinde istediğim şekilde hazır edince bir sabah yeni aldığım sepetli bisikletimle yaklaşık 45dk süren bi seyahat yaptım. bulduğum küçük samimi seramik kursuna gittim, kayıt oluşturdum, insanlarla tanıştım kurs günlerini öğrendim ve tekrar görüşmek üzere ordan ayrıldım. kulağımdaki kulaklıkta en sevdiğim şarkı eşliğinde merkeze gidip gezdim biraz. bir kafe buldum sonra. vitrindekiler çok ilgimi çekti. bisikletimi dükkanın önündeki direğe zincirledim ve içeri girdim. tatlılar çok güzel görünüyordu. magnolya ve çay istedim tatlı inanılmaz güzeldi ve fiyatı da uygundu. garsonlarla samimi bir sohbet ettik ve içimden 'burası benim mekanım olacak:)' dedim. tekrar bisikletimle gezmeye başladım. saat geç olmaya başladığı için eve dönüş yoluna gireyim artık dedim ve bir çiçekçinin önünden geçtim. o kadar güzel çiçekler vardı ki... papatyalar, ayçiçekleri, laleler, begonyalar... küçük bir buket yaptırıp yaşlı teyzeye çok teşekkür ettim, buketteki kokuyu içime çektikten sonra sepetime koydum. yine kulaklığımı taktım ve eve doğru yol almaya başladım. sahil yolundan eve gitmek istediğim için biraz uzattım yolu. kafelerin önünden geçerken içeriyi görmeye çalıştım ancak o benden önce davranıp 'ne o, bana mı baktın:)' dediği sırada irkildim ama bu tatlı bir irkilmeydi. ayaküstü biraz sohbet ettik ona buketimden birkaç çiçek verdim. sabah kahvaltı yapmak için sözleştik birbirimizi sevdiğimizi söyledik ve huzurla sarıldık. eve geldim sonra. bisiklet sürmekten bitap düşmüş halde evin önünde bisikletten indim. garaja koydum bisikletimi. buketimi aldım eve doğru ilerledim. kapıyı açtığım sırada ayaklarıma kedim dolandı ve mırlamaya başladı. belli ki gün boyu özlemişti beni. bende onu tabii. önce pijamalarımı giydim sonra buketteki çiçekleri yeni aldığım vazoma özenle yerleştirdim. güzel bir akşam yemeği hazırladıktan sonra en sevdiğim dizinin yeni sezonunun çıktığını hatırladım ve keyifle koltuğuma çöktüm. televizyonu açtım kedim de ayaklarımın dibinde yemeğimden istedi. onu yaş mamayla kandırdım, karnını doyurunca bana salça olmaktan vazgeçti ve kucağıma yatıp uyumaya başladı. keyifle yemeğimi yedim, dizimi izledim. kedime baktım ve içimden 'işte huzur, ,işte hayat bu ya...' diye geçirdim. kedim ayaklanınca bende bulaşıkları toparladım. evdeki ışıkları loşlaştırdım. pikabıma rahatlatıcı müziklerin olduğu bir plak taktım ve yeni başladığım kitabı okumaya devam ettim. kedim kucak gördü mü dayanamaz hemen gelip atladı kucağıma:) birkaç saat bu şekilde kitap okuduktan sonra artık yatmaya karar verdim. yatağıma girdiğimde o kadar huzurluydum ki. eşyalarını benim seçtiğim ve benim yerleştirdiğim evimde, yatağımda, kedimle, samimi insanların olduğu, herkesin birbirini tanıdığı küçük sahil kasabasında yaşadığım için o kadar huzurluydum ki. işte bunları düşündüm gözlerim kapalıyken. bu hayata ne zaman ulaşırım acaba...
4 notes
·
View notes
Text
Başım ağrıyor, gözüm daha doğrusu. Başparmağım acıyor. Bir çok şeyi yazmak anlatmak istiyorum. Anlatmaktan da yorulur muyum, rahatlar mıyım bilmem. Ş ile olan yolumuza son sürat devam ediyoruz. Neydik, ne olduk? Bu süreçte ailem o kadar yıprattı ki beni. Malum kışın zaten benim evimde kaldılar. Babama banka kartımı verdim. Evin ihtiyaçlarını alsınlar diye. Biraz da sus payı olarak gördüm bence. Her akşam eve geldiğimde bir çok boş sorular ile beynimi yediler. O niye böyle şu niye şöyle 50 tane gereksiz ve saçma sorular ile muhattap oldum. Bana sürekli savunma yaptırmak zorunda bıraktılar. Her günden nalet ettim, eve gelirken içim huzursuz oldu. Ş ile aram bozulacak diye endişelendim. Kafama saçma sapan düşünceler ektiler. Daha ortada bir şey yok düğün takısı konuşmaya başladılar. Karşı taraf da yapmayacak insanlar değil. Bunu söyleyince sen onların kızı olmuşsun, bizi silmişsin, zaten kafanda bitirmişsin, biz kimiz ki diye yalandan tribe giriyorlar. Ben ise kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Babam sürekli para hesabı yaptıkça midem bulandı. Evdeki iğneyi dahi kendi kazandığım para ile ben aldım, aylarca kredisini ödedim her şeyin. Ama şimdi sanki evimi onlar düzmüş gibi karşı taraf onu bunu yapsın diye bekliyorlar, bir de "yapmaz isem değersiz olurmuşum" masraf edince mi değerli olacağım? Bir insan evladına nasıl böyle bir öğüt verebilir. Gittiklerinde tekrar gelmemelerini söyledim. Annem de iki de bir Ş ile beraber olacağımdan korkuyor. Zamanında cinsel eğitimi bırak regl olmanın ne demek olduğunu bile öğretmeti akıl edemeyen annem zevk alırım diye o kadar korkuyor ki kaç kere utanmadan babamın yanında saçma sapan cümleler kuruyor. Tövbe estağfurullah. Bu bilinçaltıma işleyecek ve ileride bundan dolayı psikolojim daha çok etkilecenek diye çok korkuyorum.
Her şeyin haricinde, kendi kendilerine mekan bakıp bana 4 5 saat içerisinde karar vermem konusunda çok büyük baskı yaptılar. Alternatif nedr diye bile bakamadan ayarlandı. Sonra karşı tarafı aramışlar hemen siz de ayarlayın diye. İnsanları zorda bıraktılar. Şimdi ise "Ne güzel işte ayarlandı" diyebiliyorlar.
Annemin babamın çocuk, evlat yetiştirmekten hiç haberi olmadığını biliyordum, görüyorum. İnsan bir şeyler öğrendikçe daha çok anlam verebiliyor. Zaten ergenliğe kadar büyük hatalarınız var bir de bu süreçte aynı kalıpları neden tekrarlıyorsunuz? Babam hala evlenince ona para gönderip göndermeme derdinde. 30 yıldır yaptıramadığı ev var. Kendimi bildim bileli bu öyle. Benim 15 16lı yaşlarıma kadar her gün ayyaş gezen babamın şimdi aklı başına geldi. Geçen aklıma bir anım geldi, ağlamamak elde değil ki?
Ben lisedeyim, lise 1 olması lazım. Annem yok o ay evde. Babam gece 2de kendisi ile beraber 2 sarhoşu daha eve getirmişti. Abim de vardı, uyuyordu. Babam beni çağırdı, o 3 sarhoş adama kahve yaptırdı. Tepside servis yaptırdı. Sonraki gün de sakın bunları annene anlatma diye tembih etmişti. O zaman her gün kavga ettikleri için yine öyle olacak diye günlerce çok korkup hiçbir şey dememiştim. Şimdi ise kendisinin 10 yıl major depresyonda olduğunu o dönemleri hiç hatırlamadığını felan söylüyor. Öyle ya da değil. Bunun ceremesini abimle ben çektik. O dönem kendisi gezip tozup har vurup harman savurdu. Şimdi ise sanki yatırım borsası hesabıymışız gibi bizden beklenti içerisine giriyor. Annem ise zaten her gün ya babaannem ile ya da babam ile kavga ederdi. Bizi de çok döverdi. Karşılık verip gücümün yettiği güne kadar beni dövdü. Tabi ki karşılık verecektim. Sırtımda odun kırıldığını zamanı ben biliyorum. Burda oldukları süre boyunca, beraber kaldığımız süre boyunca zaten iş yerinde full stresli olan günümün gecesini de zehir ettiler. Gizli gizli yürüyüşe çıkıp kalıp kalıp çikolata yedim. Ona da çok karışırlar çünkü. "giydiğin hiçbir şey olmaz, çok yeme" "çirkin görünürsün yeme" "elbise giyceksin yeme" "böyle gelin olmazz yeme" bir kere bile kızım sen her halinde çok güzelsin cümlesini duymadım ki..
Sevilmeye alışmam çok zor oluyor. Bazen gerçek mi? Ş beni seviyor mu? Ben sevilecek biri miyim? Tüm bunları nasıl geride bırakıp bir aile kuracağım? Vücudumu beğenir mi? Karnım, göbeğim, ameliyat kaza izlerim? Ailemle iletişim şeklim sadece kavga etmek. Bu yüzden asla bir arada kalamıyoruz.
Kendimi iç kavgada sakinleştirip Şye bunların hiçbirini yansıtmıyorum. Ağlıyorum, gözlerim doluyor. Ş bana sesini yükseltince gözlerim doluyor hemen, ağlıyorum. Kimbilir kafamda hangi dönemi yeniden yaşıyorum?
#günlük#sosyal stres#yalnızlık#ağlamayacağım#sevgili günlük#şişmanlık#aile sorunları#aileterapisi#ailem#aile#ağlamak#anksiyete#tek başıma#yazılarım#evlilik#nişan#ilişki durumu#ilişkiler#mesafe ilişkisi#saka ve sanrı#düşünceler#düşünce#fazla düşünmek#kilokontrol#kilo vermek#kilo kontrol#kader
5 notes
·
View notes
Text
-BURSA-
2024. 30-31 Ocak ve 1 şubatı kapsayan bu üç günlük Bursa gezimin özeti…
30 Ocak Salı ilk günüm
Bursa ve otel hakkında ilk izlenimlerim : Trafik yok, araç ile ulaşım kolay kafa karışıklığı yaşanmıyor. Loyalcity de kalıyorum ve otopark var yazmasına rağmen yok ve her yerde Bursa park günlük park ücreti kesiyor, sorun değil ancak otopark var yazıyordu bu bir eksi. Otel çok sakin tatlı ve hoş bu hoşuma gitti. Oda fazla büyük değil ancak yeni bir yapısı var yani eşiniz ve ailenizle gönül rahatlığı ile kalabilirsiniz, varoş bir havası yok kısaca.
Abdullah Usta Normal bir esnaf lokantası ekstra bir özelliği yok. Patlıcan kebabı ve pilav yedim, yağlı bir yemekti yalnızca süt helvası güzeldi diyebilirim ancak sadece süt helvası için de buraya gidilmez.
Tophane saat kulesine çıkarken manzara ve ortam çok hoş tarihi doku her noktada hissediliyor. Türbeler, Bursa Kalesi, saat kulesi hepsi bir bahçe de ve gidip görülmesi gerekiyor, beğendim. Manzaraya karşıda gümüşlük kahve de Türk kahvesi keyfi yaparken küçük bir dinlenme molası da vermiş olursunuz. Özellikle manzara ve fotoğraf çekinmek için uğramadan geçmeyin.
Akay çiğ börekte Levent Üzümcü ve ekibi ile denk geldik hoş bir rastlantıydı. Ancak mekan hakkında şunları söylemek istiyorum, 1 çok küçük rahat bir ortam yok, 2 usta fazla ısrarcı ve sürekli bişey kitlemeye çalışıyor hatta peynirli istememe rağmen pastırmalı yaptı fiyatları sormadım fakat eminim 10-20 tl daha pahalı olduğu için yaptı bunu hoş değildi. Kibar gibi gözüküyor konuşması vs ama fazla çakal. He börek güzeldi 2 tane yiyip geçin, aklınızda kalmasın ama bir daha Bursa’ya gelsem gitmeyeceğim bir yer.
Ulu camii… Gerçekten büyük bir cami ancak bir Selimiye kadar etkilemedi beni. Fazla kasvetli bir havası var, bunun dışında bir yorum yapmayacağım sonuçta Bursa’nın sembollerinden.
Hanların içinde kayboluyorsunuz gezerken çok büyüleyici gerçekten çok hoşuma gitti. Çok büyük kesinlikle tüm gün gezseniz asla ezberleyemezsiniz ve haritaya bakmadan çıkamazsınız içinden.
Çarşının içinde Tanju Geye de Kazandibi yedim. Kazandibi seviyorsanız mutlaka gidin kıvamı tadı çok güzel. Karşılaştırma yapmak gerekirse İzmir Hisarönü bir tık daha önde onu da söylemek istiyorum.
Bağdat hurma tatlıcısına da uğramadan dönüş yoluna geçmek istemedim. Bence farklı bir tat bunu mutlaka denemelisiniz. Kemalpaşa desem değil, kalburabastı desem değil yani farklı bir deneyim.
Otele dinlenmek için dönerken yerli bir işletmeden (adını Şuan hatırlamıyorum poşetlere bakınca yazacağım 😁) eski kaşar, kaşar loru ve badem ezmesi aldım. 15 aydır aralıksız vücut geliştirme ile uğraşan birisi olarak Lor konusunda ustalaştığımı düşünüyorum. Kaşar lorunu çok çok çok beğendim. Tuz yok denecek kadar az kıvamı ne kaymak ne ayran, tam arası bir noktada. Bilmem anlatabildim mi ? Badem ezmesi enfes zaten kötü olmasını beklemek hata olur. Beyaz şarap ve fıstığımı da çantama koydum, yine çarşı içinde ki pazardan biraz siyah biraz yeşil zeytin koydurdum şuan otel odamdayım.
Akşam iskender yemek için yeniden hanların olduğu kısma geçeceğim. Şuana kadar 15.000 adım attım. Otelin konumu iyi, benim gibi biraz yürümeyi seviyorsanız ideal bir yerde ancak çarşının ortasında değil.
(Hüdapar) lanet hüdapar… bu partinin bayrağı varlığı bulunduğu her yer gördüğüm her saniye şehir ile alakalı tüm görüşümün değişmesine sebep oluyor. Yaşasın cumhuriyet… Allahım sen vatanımı Atatürk’ün yolundan, izinden başka yere saptırma. Din ile halkın kafasını karıştırmaya çalışan eğitim yoksunlarından, cahillerden koru…
Gelelim iskender meselesine.. Kebapçı Hüseyin o kadar kalabalıktı ki, hayatımda ilk defa bol masalı ,iki katlı, büyük bir mekanın önünde sıra gördüm. Gerçekten lezzetli olduğundan emin olmuştum artık. Ancak beklemeye canım yetmedi ve bende buradan vazgeçip Bursa’nın ilk dönercisi İskenderoğluna gitmeye karar verdim. 250 m daha yürüyüp mekana vardım. Tat, ortam, şıra her şey ama her şey gerçekten çok lezzetliydi. Mekanın tarihi dokusundan da etkilenmemek elde değil, enfes bir ambiyans. Ancak bu iskender meselesine de bir eleştirim olacak. Bu fiyatlar nedir yahu. Farkındaysanız Şuana kadar hiç fiyat yazmadım söylemedim çünkü hepsi Tr şartlarını da düşününce kabul edilebilir seviyedelerdi. Ama iskender için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Tamam anlıyorum Bursa denince iskender ama…işte mesele de bence Bursa dendiğinde akla ilk gelenin İskender olması. 1 porsiyon 450 tl… 30 Ocak 2024. 1 şıra-1 porsiyon iskender 500 tl… Ayıp. İçinde yalnızca 100 gr et olduğunu düşünürsek bu resmen Bursa denince akla gelenin İskender olmasından faydalanmaktan başka bir şey değil. İnanın fiyatlar 50 aşağı 20 yukarı popüler mekanlarda aynı. 1 porsiyon da yeter mi ? 55 kilo anneme evet.
Neyse ben odama geçip, bir yandan şarabımdan yudumlarken, bir yandan da 100. Sayfasına yaklaştığım Ahmet Ümit’in Sultanı Öldürmek isimli kitabında kaybolmaya devam edeyim.
Yarın ki deneyimlerimi yeniden yazmaya devam edeceğim tabi üşenmezsem..
2 notes
·
View notes
Text
dün ikindileyin nurten teyze çağırdı. torun tombalağı toplamış, bir sofra kurmuş. ay bir pişi yedim, bir pişi yedim... kızartmalar da cabası. sonra tabi akşama midem cayır cayır. allahım nasıl yanıyor... göğsümün ortasında, yemek borumda, asit dökülmüş gibi cayır cayır bir ateş kdmfg ama akıllanır mıyım, akıllanmam. bu sabah da kalktım gittim bir patatesli açma, bir kaşarlı poğaça aldım kahvaltıya. bir güzel yedim. sabahtan beri ara ara yine midem ateş püskürüyor. rennie duo’m da bitmiş. anca akşam dışarı çıktım da nöbetçi eczaneden aldım (akşama kadar yattım ya, hiç enerjim yoktu bugün). velhasıl hamileliğimin hayırlısıyla sona ermesinin en güzel yanı şu mide yanmasından kurtulmak olacak. ay tabi alişe kavuşmaktan sonra, ahahahah. yakşamlar.
4 notes
·
View notes
Text
iyi geceler günlük,
bugün yine 12 gibi uyandım, kızlarla güzel bir kahvaltı yapıp masaların başına geçtik. benim vize haftam bitti, onların yeni başlıyor ama ben hâlâ çalışıyorum. sunumlar sunumlar sunumlar, kafayı yedim gerçekten yoğunluktan. normal bir insanoğlu vize haftası bitince evine uçar ben uçamıyorum sunumlardan, bir de dört kişilik sunumu mükemmeliyetçi olduğum için ve diğer üç kişiye asla güvenmediğim için tek başıma hazırladım, her bir materyali incik cıncık emek emek oluşturdum. duşumu aldım, sunum için kombinimi hazırladım. bu sunum final notu olarak verilecek ve ben o kadar rahatım ki çünkü vizesi mükemmel geçti, ayrıca derste inanılmaz motive bir şekilde dinliyorum hocayı. kadının anlatım şekli ve aurası çok çekiyor beni, çok iyi bir hoca ve gerçekten fikirlere açık. sunumumu bitirdikten sonra boş boş uzandım, kitap okudum, bir şeyler atıştırdım, oda arkadaşlarıma sataştım yine. sigarayı çok daha fazla içiyorum bu sıralar, bir paketi aşıyorum günde. akşam babamla konuştuk, sigarayı azaltmak hakkında konuştuk ve ikimiz de azaltmayacağımızı bilerek kapattık telefonu. iki vizem açıklandı, biri 35 diğeri 90, böyle de dengeli bir insan olacaksın işte bu dünyada. akşam bi mutluydum bazı şeylerden ötürü, modum yüksekti. şimdi bi ağırlık çöktü, bi taş var göğsümde omuzlarımda sanki. çocukları özledim, evde ilaç kutularımı üst üste koyup kule yaparak minik toplarla devirme oyunu oynamayı özledim, "abla kek yapalımmmm" diye koşturmalarını özledim, evimi özledim. bi eğreti hissediyorum kendimi, eksik değilim kendim gibiyim kendimim ama bi eğretilik var üstümde, durduğum hiçbir yere yakışamıyorum sanki. sabah erken uyanıp uzun uzun hazırlanacağım sunum için, sunumu yapıp yurda dönerim ve kafayı vurur uyurum akşama kadar kesin, on gündür koşuşturmak beni mahvetti, biraz uyku, biraz dinlenmek istiyorum, bir de evime dönüp yemek yapmak istiyorum. bi de biraz sarılmak istiyorum, böyle kafamı göğsüne koyup öyle durayım istiyorum olmaz mı ki
18-19 kasım gecesi
0 notes
Text
Midem bulanıyor bugün bütün gün yalnız bi odada geçirdim günümü son ses müzik açıp dış dünyayla iletişimi kestim en sonunda dışarı çıkmam gerekince herseyi 100 defa kontrol ettim camlar kapalı mı tüp kapalj mi fişler çekik mi hırsız gelse zorlasa bu kapıyı açar mı ardından 3 defa da fatiha okudum evi korusun diye ama aklım hep evde kaldı gelince buraya sik tepesine bi haller olmuş kimse benle konuşmuyor akşam yemeğini tek başıma yedim beni özlemişler mis mis sıkma samimiyet gece yarısı üst kattan komiser indi kızı 30larinda bugün evlilik teklifi almış aşkım los angeles da kadını arabayla aldılar rakıya gidiyorlar büyük ihtimal ne hayatlar var amk ben kadersiz doğmuşum ne bulduysam yedim midemi karistridm şimdi de midem bulanıyor xikolatali ekmek kızartma yedi.m yeme bozuklugum var düzeltemiuorum kilo aldım yine eski halime dönücem nefret ediyorum bundan of insanlardan da bıktım hepsi değişik davranıyor saçma sapan triplere giriyorlar intihar düşünceleri yükleniyor bana sonbahar gelince babam da kardeşimin okul parası verecekmiş 85 bin bana vermedi o yüzden açıktan yazıldım işte ben buna ayrımcılık derim of çok mutsuzum barışın da amk orospu can da ayrılmış manitasıyla çokta fifi umrumda değilsin artık kendi hayatıma bakıyorum bu senede yks kazanamazsan uzak diyarlara gidicem kendimi uçurumdan aşağı atıcam hayattan keyif alabilicek bi aktifitmw yok tek aktifitem milleti rahatsız etmek ne biliyim arabaların benzin kapaklarını açıp terbiyesiz demeleri orospular malları çok kıymetli gerçeği kimse bilmiyor bu etten bedene hapsolmusuz para uğruna köle olmuşuz hayatta kalmaya çalışıyoruz onu bunu cekistiriyoruz bu aralar çok fazla supernaturel izledim karşıma bi şeytan çıksa onun içindeki şeytanı çıkarabilirim dean çok yakışıklı ya bayılıyorum ona of ananı sikiyim hayat neden böyle çekilmez olmak zorundasın ne zaman gülcen yüzüme kimin gktune carmik soktuk da bunları yaşıyorum offf of of
0 notes
Text
13 Ağustos 2024
Saat20:33
Kafedeyim şu an oturuyorum öyle iş yerinde
Akşam çalıştığım için pek yemek yeme vaktim olmuyor o yüzden çoğu zaman aç kalıyorum kraker kek vs günüm geçiyor.. Burda da yemek vermiyorlar. Benimde her gün dışarıda yiyecek param yok. Haftalardır boğazımdan akşam yemeği geçmiyor bi kaç günü saymazsak.
Az önce patron eşine kremalı köri soslu tavuk yaptı bana azıcık bile ikram etmediler.
O kadar çok canım çekiyor ki anlatamam bende gevrek yedim iki tane. Öyle işte yazmak istedim gözlerim doluyor açlıktan mı gördüğüm muameleden mi yoksa neden? İnanın bilmiyorum, 20 yaşımdayım ama küçük bi çocuk kadar etkiliyor bu durumlar beni.. Öyle işte görüşürüz yine.
0 notes
Text
d-8
workout: 15 dk + 20 dakika yürüyüş
diyet : kahvaltıda 1 dilim börek yedim ama onun dışında karbo yemedim bence ok ama akşam yemeğini biraz fazla kaçırmış olabilirim. biraz tadım kaçtı. çünkü dün incelmiş hissederken bugün kilo almış gibi hissediyorum ıgh neyse
diyet ve workout tamam ama onun dışında kendime bakıcam demiştim ya saçımı gidip boyatıcaktım ya da tırnaklarımı düzelticektim. annem geldiği için ve erkek kardeşim de burada olduğu için onlarla biraz vakit geçirdim. bu problem değildi. ama yine tüm enerjim sömürüldü. hala tırnaklarımla uğraşabilirim ama gram isteğim yok.
evet bir şeyleri yapıyorum ama neden sürecten zevk almıyorum bunu düşünüyorum birkaç gündür.
mezun olduktan sonra bu ekonomide bir şekilde eve çıktım. tek yaşıcaktım arada sevgilim arkadaşlarım gelicekti işten her ne kadar da nefret etsem de akşamları pcye geçicektim ve keyifli vakit geçircektim. 2 sene onceye kadar basic istediğim şey buydu.biraz kendi kabuğuma seçilmek. tam 1.5 ay sürdü. sonra ablam geldi. mental sağlığımı kaybettim. son 2 aydır erkek kardeşim de burada.
ve şimdi kötü bi olay olmamasına rağmen kendimi burada mutlu huzurlu ve yalnız hissetmiyorum. tek istediğim kendi evime çıkmak?burada geçirdiğim 2 yılı tamamen unutmak. sürekli huzursuz ve mutsuz hissettiğim bu yerden gitmek idk belki istanbulu değiştirmek?
tam da bu sebepten ben her ne kadar kafası karışık birisi olursam olayım bu kadar mutsuz ve durgun olmamın asıl sebebin bu ortamın yaşam enerjimi sömürmesi olduğunu biliyorum.
kafamda cümleler kurarken aa evet ben gerçekten yalnız yaşamayı isteyen biriydim lütfen anlayış gösterin diyebilmek dünyanın en anlaşılabilir cümlesi gibi gelirken bunları sesli söylemek en imkansız şey şu an benim için.
bu sebepten bir şey istiyorum büyük bir şey olsun. büyük bir şey sadece lütfen.
1 note
·
View note
Text
12. Günden Selamlar
Bugün hiçbir şey yapmadığım için sadece neler yedim başlığı açabileceğimi fark ettim.
O yüzden şuan bunu okuyorsun(:
Her neysee
💗Akşam yemeği
✨Ratatuy'dan esinlenerek yapılmış köfte sebze karışımı
✨Tuhaf pirinçle yapılmış pirinç pilavı
✨Acılı şalgam(acılı olması önemli)
✨Yoğurt
💗Akşam atıştırmalığı
✨Bir buçuk paket kadar noodle (baharat karışımını kendim yaptımm)
💗Gece yemeği
✨Yarım hamburger ve patates kızartması (birader bey yemeğime çöktü)
✨Fanta
💗Gece atıştırmalıkları
✨Bir paket patlamış mısır
✨Yarım paket cips
✨Dört ya da beş bardak meyve suyu
Bilin bakalım ben bugün ne yapmadım?
Spor!
(zayıflayabileceğimi düşünmüyorum)
Yine de
Kimsenin yokluğunun sizi üzemeyeceğini, çünkü insanların yenmediğini unutmayın.
iyi geceler
0 notes
Text
Üzerinden birkaç ay geçtiği için sadece en çok hatırladığım anıları yazacağım buraya. Havaalanına ilk indiğimde şehir merkezine gitmem gerekiyordu. Airbnb yaptığım ev ordaydı. Ama taksiciler bizim Türklerden daha kazıkçı. Manyaklar on dakikalık yola kırk kıyam istiyorlar. Bu Türk parasıyla altı yüz liradan daha fazlaya denk geliyor. Neyse iki adamla anlaştım taksiye beraber bindik, taksi parasını üçe böldük. O kadar para vereceğime tek başıma beş km yol yürümeye razıydım. Hoş! O parayı dönerken verdim ama hadi neyse.
İnsan hayatı boyunca sadece bir kere karşılaşacağı insanlarla bir arada olduğu zaman daha rahat daha cesur olabiliyor. Sanki yarın kalkıp yüzüne mi bakıcam mentalitesiyle hareket ediyor. En azından ben böyleyim. Zaten karar aldım. İlerde hayatımı günlük tanıştığım insanlar, anlık ettiğim sohbetlerle geçirecegim. Kimseyi kendime onun sorumluluğunu alacak derece de yakın tutmayacağım. Şu ankiler yetiyor bana. Hatta Bosna'dan döndüğümden beri kimseyle uzun vadeli arkadaşlıklar kurmuyorum. Ve mutluyum. Ben tek başımayken zaten hep daha mutluyum. Her neyse bir kafede otururken garson geldi. Kendi ailesinin işletmesiymiş. Allah bağışlasın şimdi yakışıklı çocuk. Zaten bu Balkan erkeklerinde ekstra bir çekicilik var. Siparişi aldıktan sonra "you are so cute" dedim. Ne olabilirdi ki en fazla. Ama asla kötü bir niyet ve beklentiyle söylemedim. Hiçbir şey demedi. Gülümsedi sadece. Kahvemi getirirken iki tane getirdi. Yanıma oturup oturamayacağını sordu. Oturdu, iki saate yakın sohbet ettik. Adı Armin'di, 21 yaşındaymış. İki saatliğine de olsa iyi bir arkadaş edinmiş oldum. Kazançlıydım. Artı bir puan muko farmer'a.
Balkanlara gelmisken bir şeyler içmeden olmaz tabii. Türkiye'deki arkadaşlarım bile yerin varsa bize de getir dediler. Ama ne yeri. Ben bir tek kabin bagaj hakkı almışım kendime. Akşama doğru (btw Bosna'da hava baya erken kararıyor, saat beşte falan) yıllanmış bir puba gittim. Diğer publara oranla daha elit kesime hitap ettiği için biraz daha pahalıydı. Ama olsundu. Aslında normalde de bira sevmem. Nerde içtiğim fark etmeksizin. Yine sevmedim maalesef o yüzden. Ya millet nasıl içiyor on tane on beş tane anlamıyorum bu çişe benzeyen şeyi.
Normalde umut tüneli şehre uzak olduğu için gitmeyecektim. Taksiye ekstra para verip iki kere daha kazıklanmak istemiyordum. Kahve içerken yanda bir grup Türk'ün oraya gideceklerini duydum. Btw burda Bosnalıdan daha çok Türk var yemin ederim. Kendimi hiç evden uzak, yabancı gibi hissetmedim bu yüzden. Gidip sordum arabayla geldiyseniz beni de alır mısınız diye. Hemşeri hemşeriyi gurbette s*kermiş lafından uzak bir şekilde kabul ettiler beni. Beraber gittik. Bir posta da onlarla arkadaşlık ettim. Ve şunu fark ettim. Çoğu insan kendi başına vakit geçirebilmekten o kadar aciz ki, tek başına bir şey yapmayı çok tuhaf karşılıyorlar. Ne diyim, ne diyim yani. Ah canım kendim. Arada fazla yükseliyorum kendime ndndndnd.
Siz hiç sabah beşte, karanlıkta, yağmur altında, başka bir ülkede, elinizde bavulla 32 dk yol yürüdünüz mü. Yürümediyseniz de bir şey kaybetmediniz emin olun. Çünkü ben yürüdüm ve hiçbir şey kazanmadım. Saraybosna'dan Mostar'a giden sadece sabah ve akşam treni varmış. Sabah dediğimde, sabahın körü saat 6.30 falan. Allahım bir de soğuk hava. Zaten Türkiye'ye göre ekstra ekstra soğuk bir ülke. Boşuna bizim soğuk hava dalgaları Balkanlardan gelmiyormuş. Ya tren garına gidebilmek için saydığım şartlar altında 32 dk yol yürüdüm ya. Gerçekten Allah Google mapsi bulandan razı olsun. Ama o geçirdigim tren yolculuğu mükemmel bir deneyimdi. 32 dk ye değer.
Son olaraksa belli yemekler, tatlılar, kahveler daha da özeldir kendi başına yaptığın. İnat Kuca diye normalde ev olup sonradan restorana cevrilmiş bir yerde şarap eşliğinde çok güzel bir yemek yedim. Arada değil kendinizi hep şımartmayı unutmayın. Çünkü hayat ancak hatırlanan anların toplamından ibaret
1 note
·
View note