Tumgik
#aile ilişkileri
cokuntu · 2 months
Text
Bugün o kadar çok kişi tarafından öpüldüm sevildim ki aklım şaştı
0 notes
nevzatboyraz44 · 4 months
Text
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Bu ülkenin temel çıkmazı, celladına âşık edildiği için trajedisinin ne olduğunu bilememesi, o yüzden de trajedisinin komediye dönüşmesi. Sonra da ağlanacak hâline gülmesi, gülünecek hâline ağlayacak duruma düşmesi.
TÜRKİYE’NİN BAŞINA GELEN EN BÜYÜK FELÂKET!
“Türkiye nedir?”, “Türkiye’nin iki asırdır yaşadığı şey nedir?” sorusuna cevap olarak kurduğum daha sarsıcı, daha düşündürücü, yeri ve zamanı geldiğinde her zaman üstüne basa basa vurgulayarak tekrar ettiğim cümle şu: Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket başına ne gediğini bilememesidir. Daha kötüsü, bilemediğini de bilememesidir. En kötüsü ise, celladına âşık edilmesi ve tasmalı çekirgelere dönüştürülmesidir.
Yani ülkenin yok olmanın eşiğine sürüklenmesi ama ülkenin insanlarının başlarına gelen felâketin yok olmalarına neden olacak kadar alttan alta büyüyen, sinsi bir felâket olduğunu görememeleri. Güle oynaya kendi sonlarını getirecek marjinal, temelsiz, yıkıcı işlere, kendi elleriyle kendilerini intihara sürükleyen tahripkâr jakoben mühendislik projelerine imza atmaları.
Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet’le birlikte ivme kazanarak süren bu süreç, İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması felâketin başlangıcıdır. Hem kişilerin hem toplumun hem de devletin hayatından uzaklaştırması bu toplumun sonunu, yok oluşunu getirecektir kaçınılmaz olarak.
Kaçınılmaz olarak diyorum çünkü İslâm, Müslümanlara güçlü direnç noktaları verir ve Müslümanların Müslümanca hayat sürdürmeleri ölçüsünde İslâm varlığını / etkisini sürdürür. Ama Müslümanların İslâm’la ilişkileri zayıflarsa İslâm, kilisesi olmadığı için o toplumun hayatından çekilir gider. Endülüs’te yaşanan şey aynı zamanda böyle bir şeydi işte.
TÜRKİYE DIŞARIDAN DEĞİL İÇERİDEN ELE GEÇİRİLDİ
Türkiye, fiilî bir Endülüsleşme (=yok oluş) felâketi yaşamadı ama zihnî bir Endülüsleşme felâketi yaşıyor Tanzimat’tan bu yana. Dışarıdan bir saldırı değil, içeriden bir saldırı var. Devşirme çeteler, İngilizlerin desteği ile devleti ele geçirdiler: Bürokratik bir oligarşi ilan ettiler. Padişahı kuşattılar, “esir aldılar,” emperyalistlerin istediği adımları adım adım hayata geçirdiler. Osmanlı’yı borç batağına gömen, memorandum (iflas) ilan etmesine neden olan, Meclis-i Mebusan’ın kurulmasıyla da mebuslarının çoğunluğunun gayri Müslimlerden oluştuğu için devletin iç / siyasî darbe ile ele geçirilmesine yol açan bütün yıkımlara bu aşağılık, satılık, hain devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri imza attılar.
“Aptal mıydı, uyuyor muydu Osmanlı, neden engel olamadı? Hep mi dış güçler suçlu?” diyecek olanlar ya salaktır ya da asalaktır.
Batılılar Osmanlı’yı çökertmek için 1396 Niğbolu Zaferi’nden itibaren hep Haçlı saldırıları düzenlediler. Osmanlı’yı durdurmak ve çökertmek için savaştılar asırlarca.
Osmanlı da asırlarca direndi, Avrupa’nın içlerine kadar yürüdü, Balkanlara İslâm’ın adaletini, kardeşlik ve barış iklimini hediye etti. Balkanlar Müslümanlaştı.
Bu durum Batılıları ürküttü. Batılılar, Amerika’nın işgalinden, yağmalanmasından ve Sanayi Devrimi’nden itibaren maddî olarak güçlendiler ve bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan, bütün kültürleri tarumar eden, bütün dinleri paçavraya çeviren büyük bir emperyalist ve kolonyalist saldırı ürettiler. Dünyayı köleleştirdiler.
DEVŞİRMELERDEN KURTULAMADIĞIMIZ SÜRECE…
Bu ülkeyi bu ülkenin has çocukları yönetmiyor. Bu ülkeye, bu ülkenin kurumlarına ve kaderine bu toplumun has çocukları, sahici, samimi Müslüman çocukları şekil ve yön vermiyor.
Her zaman söylediğim gibi: Devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri şekil ve yön veriyor: 40- 50 bin kişilik bir şebeke bunlar. Ülkenin ekonomisini (ve dolayısıyla kültürden medyaya, eğitimden yüksek bürokrasiye kadar ülkenin her şeyini kontrolleri altında tutan) 350 aile ülkenin kaderine hükmediyor. İki asırdır böyle bu.
Bu ülke iki asır önce elimizden alındı. Biz bu ülkenin geri-alınması mücadelesi veriyoruz iki asırdır. Abdülaziz’den Abdülhamid’e, Menderes’ten Özal’a, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan Erbakan’a ve Erdoğan’a kadar bu ülkenin has çocukları ülkeyi elimizden alan devşirmelerden ve onların devşirmelerinden geri alma savaşı veriyorlar. Erdoğan hâriç hepsi de ya darbe yiyerek uzaklaştırıldı ya da yok edildi, şehit edildi. Erdoğan’ı sevin sevmeyin ama gerçek şu ki, Erdoğan direniyor. Ve hatta mesafe kat ediyor ülkeyi elimizden alanları tasfiye sürecinde.
Elde edilen mesafe yeterli mi geleceğimiz adına? Bence değil ama hiç olmazsa, direniş sürüyor, o direnişin inşaya, Müslümanca bir gelecek inşasına dönüştürülmesi lazım.
Müslümanca bir gelecek inşasını siyasetten beklemek en büyük hatası bu ülkenin İslâmî kesimlerinin. Düşünce, kültür, sanat, ahlâk, estetik, şehircilik, mimari, tarım ve hepsinden önemlisi de eğitimde köklü adımların atılması, geleceğimizi inşa edecek inanmış ve adanmış kuşakların yetiştirilmesi tek çıkar yolumuzdur.
Bendeniz bunun için mücadele ediyorum MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) ile. Önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştirmeye, yeni Gazalî’lerin, Razî’lerin, Sinan’ların, Itrî’lerin yetişmesini sağlayacak mümbit tohumları ekmeye çalışıyoruz.
Bu işin başka yolu yok. Çocuklarımızı ve ülkemizi yok olmaktan kurtarmanın en zekice, en sonuç getirici yolu bu: Günü kurtarmak değil, geleceği kurmak, geleceği kurtarmak.
Geleceğimizi kuracak adam yetiştirecek adamları yetiştiremezsek ülkeyi de, çocuklarımızı da küresel sistemin uşaklığını yapan, onların çıkarlarını pekiştirmek için ülkenin altını oymaktan çekinmeyen baronik masonik şebekelerin boyunduruğundan kurtaramayız. Bu meseleyi tartışmaya somut önerilerle devam edeceğim inşallah.
Vesselâm.
Yusuf Kaplan
17/05/2024 Cuma
30 notes · View notes
maksurat · 2 months
Text
Tumblr media
Canım kitaba gezideyken başladım ama verimli okuyamadığım için bitirmek yeni nasip oldu ve en sevdiğim kitaplar arasına girdi. Filmini de çok beğenmiştim. Kendime yakın hissettiren şeyler çok oldu; dağ izlemeyi sevmek, bir arkadaşa derinden bağlanma, aile ilişkileri, Nepal, Himalayalar falan..
7 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 7 months
Text
Tumblr media
SİZ SİZ OLUN, BİZİM NESLİ KÜÇÜMSEMEYİN........
Bizler İlkokulda Yurt bilgisi, Lise de mantık sosyoloji, felsefe okuyan nesiliz, onun için biz kim 500 Milyon istiyor programında 15 bin lirayı hiç Joker kullanmadan %90 kazanabilen nesiliz.
Biz 3 yazılı 1 sözlü imtihan olan nesiliz, biz kopya çeken ama kopya yaparken öğrenen bir nesiliz, biz Endonezya’nın ihracatını, Surinam’ın ithalatını bilen nesiliz.
Biz ANASINI, BABASINI Bakım evlerine terk etmeyen nesiliz.
Biz babasının cenazesine tatildeyim diye gelmeyen nesil değiliz, şahsiyet sahibi olması için terbiyesinden vazgeçilen kendine özgüveni olan ama etrafa saygısı ve sevgisi olmayan sadece kendisine yaşayan egoist nesil değil, sevgiyi saygıyı fedakarlığı dostluğu vefa duygusunu yerine göre başkalarının yaşamı için kendi yaşam tarzından fedakarlık eden nesiliz.
Arkadaşımızın ailesini kendi ailemiz kabul eden namus anlayışını buna göre dizayn eden nesiliz, biz Psikologlarla, Pedagoglarla şekillendirilen değil, Psikolojik sorunlarını aile mahalle ilişkileri içinde bedava çözen nesiliz, olayları çözmek için atılan, onları bana ne deyip pas geçmeyen nesiliz bizler.
Anasına, babasına ailesine, egosundan fedakarlık edip maddi manevi kol kanat geren nesiliz, biz bu gün 50-60 yıllık arkadaşlarını köşe bucak arayan onlarla birliktelikten zevk alan nesiliz. Öğretmenlerinin ellerini öpmek için yarışan, 50 yıllık 60 yıllık arkadaş biriktirebilmiş bir nesiliz.
Semt çocukluğunu mahalle terbiyesini, büyüklere saygıyı görmüş bir nesiliz. Kabadayı dediğimiz mahallenin bilekli delikanlısını, bizi soyan değil, bizi koruyan kollayan olarak bilen nesiliz, misketi, çemberi, uçurtmayı, birdirbiri, topacı, uzuneşeği, kukalı saklambacı, üçtaşı, kaptanı, müsellesi, kovalamacayı, ip atlamayı, seksek’i üçgen( şeytan uçurtması) uçurmayı, çivili futbolu, 9 taşı, bakkal amcalara kese kağıdını yapmayı, yakan topu oyun olarak bilen nesiliz.
Futbolu, voleybolu, basketi, yüzmeyi tüm imkansızlıklara rağmen spor olarak yapan bir nesiliz biz, akşam üstleri şekerli ekmek, karabiberli ekmek yiyen, çikolatayı, pastayı, turtayı, şekerlemeyi tanımayan bir nesiliz biz.
Dışarıda yemek yemenin ayıp olduğu, ağız oynatmanın bile ayıplandığı her lokmanın eşit paylaşıldığı, çay bardağındaki şekerin bile kaşıkla karıştırılırken çıkan sesin ayıp olduğu bu eylemin kahvelerde yapıldığında kahvecinin hop deve kervanın mı gidiyor diye ikaz ettiği bir nesiliz biz.
Ebeveynlerimizin Öğretmenimize eti sizin kemiği benim diye teslim ettiği, öğretmenlerimizin bu emaneti gözlerinden sakınarak koruduğu, kulağımızı çeken öğretmenimizi evde şikayet edemediğimiz, öyle bir durum da babamızdan azar işiteceğimizi bildiğimiz bir nesiliz biz.
Hele öğretmenin çocuğa bir sitemin de, anne baba, dayı hala, enişte bacanak hep birlikte okul basıp, sen bizim çocuğumuzun psikolojisini nasıl bozarsın diye öğretmen döven bu nesille uzaktan, yakından hiçbir ilişkimiz yok.
Öğretmen benim neslimin en kutsal varlıklarından idi, ataerkil babanın sözünün geçtiği ama babanın da analarımıza değer verdiği fikir paylaştığı aileleri olan nesiliz biz.
En az, it köpek serseri, hırsız, dolandırıcı, rüşvetçi, uyuşturucu bağımlısı, sapık çıkaran bir nesiliz biz.
Lise mezunu arkadaşlarımızın, bugün ki Üniversite mezunlarının yanında doktora yapmış bir insan kalitesinde olduğu bir neslin çocuklarıyız biz.
Not;
Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar konuşmazdık.
Not yazardık birbirlerimize.
Biz diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir kalabalıktık.
Yani biz diyebileceğim kadar çok.
Biz küçükken bir büyüktük ki...
Sormayın gitsin....
böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu. Sonra mı..?
Büyüdük... Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik. Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani.
Biz olamadık bir daha.
Sen, ben olduk. Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi.
Koşa koşa büyüdük.
Büyürken ne de çok küçüldük...!
Siz bizim nesli küçümsemeyin, en iyisi siz bence bizim nesile benzemeye çalışın.
Bu anlattıklarım çok eskiden idi çok, teşekkür ederim saygılarımla.
Yaşasın Bizim Nesil...
Tumblr media
Arkadaşlar bu resim banim okul resmim ☕🍫🥰♥️🇹🇷🇹🇷🇹🇷
16 notes · View notes
icgudusel · 6 months
Text
Duygusal şiddet, bir kişinin diğerini duygusal olarak incitme, kontrol etme veya aşağılama amacıyla bilinçli olarak davranışlar sergilemesidir. Duygusal şiddet genellikle gözle görülür fiziksel zarar olmaksızın gerçekleşir ve mağduriyetin hissedilmesine neden olabilir. Örnekler arasında aşağılama, tehdit etme, susturma, yalıtma, sürekli eleştirme, kıskançlık, kontrol ve diğer türden psikolojik baskılar yer alabilir. Fiziksel şiddet gibi anlık duygusal değişimlerin keskin dışa vurumu şeklinde de olabilir.
Duygusal şiddet, mağdurlarda düşük özsaygı, kaygı, depresyon ve stres gibi psikolojik etkilere neden olabilir. Bu tür şiddet genellikle ilişkisel dinamiklerde görülse de aile içi ilişkilerde, iş hayatında veya diğer sosyal bağlamlarda da karşılaşılabilir. Bu tip ortamlarda yetişen özellikle kadınlar ilerleyen dönemlerde ilişkileri ve hayatlarında var olan insanların yaşam kaliteleri üzerinde ağır ve yıpratıcı davranışlar ortaya koyabiliyorlar. Şiddet fiziksel ya da duygusal, kabul edilebilir bir iletişim şekli değildir.
16 notes · View notes
deliamamavi · 2 months
Note
Evet.. pek uzgun gorunmuyor babasiyla sorunu mu vardi acaba bilmiyorum ama hissedebilirim yikılmis.. sanirim 2 babasi var o guclu birisi oldugunu dusunuyorum toparlayacaktir. Yani umarim...
-eski faniniz
Aile ilişkileri biraz karmaşık benim aktarmam doğru olmaz ama yine de pek iyi olduğunu düşünmüyorum. Muhtemelen beni engellemiştir fakat yine de yazdım ona elbette elimden geldigince yaninda olacagim...
2 notes · View notes
otadam · 2 months
Text
Hayat, çoğu zaman sıradanlığa teslim olmuş bir yolculuk gibidir. Ancak, bazı anlar, bu alışılmış düzeni kırarak derin bir sorgulama ve içsel dönüşüm sürecini tetikler.
Bu dönüşüm, hastalık, ölüm ve varoluşsal kriz gibi temalar etrafında şekillenebilir ya da siz biliyorsunuz neyin etrafıda işte.
Hastalık, hayatın keskin bir şekilde kesilmesidir; sağlığın bir anda kaybolması, bireyi hem fiziksel hem de psikolojik olarak sarsar.
Bu an, genellikle varoluşsal bir krizi beraberinde getirir.
Hastalıkla yüzleşmek, kişinin hayatını ve değerlerini yeniden değerlendirmesine neden olur.
Sağlık kaybı, yaşamın kırılganlığını gözler önüne serer ve her anın kıymetini anlamaya yönelik bir fırsat sunar ki çevrenizde olan insanları bu anlarda tanırsınız.
Aile ve arkadaşların destekleri, bu zor dönemlerde yalnızlık hissini hafifletir.
İnsanın çevresiyle olan ilişkileri, kriz anlarında gerçek yüzlerini gösterir. Bu destek, sadece bir kuvvet kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin içsel dünyasında bir değişim yaratır. İnsan ilişkileri, yaşanan krizlerin derinliğine dair önemli bir perspektif sunar ve kişisel gelişimde kritik bir rol oynar.
Ölümle yüzleşme, yaşamın geçiciliğini ve kıymetini hatırlatır.
Ölümün yakınlığı, yaşamın her anının değerini kavramak gerektiğini gösterir. Hayatın kısa ve belirsiz doğası, insanları daha anlamlı ve dolu bir yaşam sürmeye teşvik eder. Bu süreç, her anın önemini kavrayarak, yaşamı dolu dolu yaşamanın önemini vurgular.
Sonuç olarak, hayatın kıyısında karşılaşılan bu derin sorgulamalar, yaşamın değerini ve insani bağların gücünü anlamaya yönelik bir fırsat sunar.
Varoluşsal krizler, bizi kendimizi ve çevremizi daha iyi anlamaya yönlendirirken kimi tutup kimi bırakacağınızı size öğretir.
2 notes · View notes
yueliangx · 2 months
Text
7th Time Loop - 1. Bölüm
wattpad / manga tr / instagram
Tumblr media
Cilt 1 Bölüm 1 Kısım 1
"Rishe Irmgard Weitzner! Sen aşağılık bir kadınsın! Veliaht prense layık olmayan, tamamen kötü kalpli bir yaratıksın! Şu andan itibaren nişanımız bozuldu!"
"Nasıl arzu ederseniz, Ekselansları."
"...Ha?"
Prensin beyanı balo salonunun her tarafında yankılandı. Rishe, Dük'ün kızı, mercan rengi saçları zarifçe savrulurken karşılık olarak başını eğdi. Toplanan davetliler kendilerini onun asil güzelliği karşısında büyülenmiş buldular. Daha henüz nişanın bozulmasına şahit olmalarına rağmen, ona acımak için kendilerini ikna edemediler.
Rishe yavaşça başını kaldırdı ve solgun zümrüt rengi bakışlarıyla prense dik dik baktı. Bu prensi hazırlıksız yakaladı ama hemen toparlandı.
"Az önce ne dediğimi duymadın mı?! Nişanımızı bozuyorum! Bu seni rahatsız etmiyor mu?"
"Pek sayılmaz."
Rishe bundan sonra ne olacağını zaten biliyordu: asılsız suçlamalar, sürgüne gönderilme ve ailesinin tüm ilişkileri kesip onu kendi başına hayatta kalmaya terk etmesi. Prense arkasını döndü. Zaman kaybetmenin bir gereği yoktu.
Ne de olsa, bu benim yedinci döngüm.
Rishe tüm bunları daha önce de yapmıştı.
Önümüzdeki birkaç saat yoğun geçecek. Aile mülküne girmem yasaklanmadan önce acele edip eşyalarımı geri almalıyım. Bunun çok yavaş olduğum ve yeni hayatıma hiçbir şeyim olmadan başlamak zorunda olduğum zamanlardan biri olmasını istemiyorum.
"Rishe, dur ve beni dinle! Geçen haftayı işlediğin suçları mükemmel bir şekilde anlatarak geçirdim!"
Bu sefer elbiselerden daha fazlasını almalıyım- dünyada faydalanabileceğim bir sürü şey var. Hangi işle uğraşmalıyım? İlk hayatımda bir tüccardım. İkincisinde, bir eczacı. Denemek istediğim birkaç şey daha var... Ahh! Eğer zaman sıfırlanmaya devam edecekse, keşke daha erken bir noktada başlayabilseydim. Hazırlanmak için daha fazla zamana ihtiyacım var!
"Bekle! Rishe!"
Veliaht Prens ağlamak üzereydi ve izleyenler kıs kıs gülüşlerini bastırmakta güçlük çekiyorlardı.
Rishe'nin aklına bir fikir geldi ve durdu. Sonra geriye doğru döndü, eski nişanlısına aşağıdan bakarken gözleri uzun kirpiklerinin altından parlıyordu. "Ah, Ekselansları, az kalsın unutuyordum."
"Evet, söyle bana!" diye hiddetlendi prens. "Dur tahmin edeyim, ölçüsüz bir şekilde incindin ve yine de beni seviyorsun... doğru mu?"
Güya. Rishe özgürlüğüne kavuştuğu için minnettardı. Doğrusu, "Umarım siz ve Leydi Mary birlikte mutlusunuzdur." derken gülümsüyordu.
"Ne?!"
"İkimiz de tatmin edici hayatlar yaşayalım. Elveda!" Rishe gece elbisesinin eteklerini kaldırdı ve topuklarının üzerinde dönerek olabildiğince hızlı bir şekilde oradan ayrıldı.
"Mary'yi nereden biliyorsun? Onu sevdiğimi sana söylemedim!" Prens arkasından bir şeyler bağırıyordu ama Rishe ona aldırış etmedi. Yapması gereken şeyler vardı.
İlk döngüsü sırasında prensin suçlamaları onu derinden sarsmış ve kendini - aptalca bir şekilde - savunmaya çalışmıştı. Artık prensin akıl çerçevesinde davranmasını beklememesi gerektiğini daha iyi biliyordu.
Bu sefer hayat nasıl ilerleyecek? Öğrenmek için sabırsızlanıyorum! Rishe zihnini geleceğe odakladı.
Bu benim yedinci "baştan başlamam". Daha önce de mutlu ve kaygısız hayatlar sürdüm, ama bu sefer- bu sefer, yemin ederim uzun, mutlu ve kaygısız bir hayat yaşayacağım!
Başka bir deyişle, öldürülmekten kaçınması gerekiyordu. Her ne pahasına olursa olsun.
♡♡♡
Herkese merhaba◇◇
Kendimi tanıtmam gerekirse aşırı uzun bir süredir neredeyse 15 yıldır anime izleyen biriyim. Artık eskisi kadar anime izlemiyorum çünkü manga veya webtoon okumak daha keyifli ve daha hızlı~ Ayrıca light novel veya normal internetten okuyabileceğim novellere de son 5 yıldır iyi bir sardım. Fark ettiğiniz üzere yakın bir zamanda bu çevirdiğim light novelin animesi çıktı ve ilginç bir şekilde (tonlarca aynı kurguyu okusam bile) kurgusu beni sardı. Bende light novelini bulmuşken çevireyim dedim. İngilizcem süper sayılmaz ve illaki çevirirken hatalarım olacaktır ama en düzgün şekilde Türkçe'ye çevirmeye çalıştım. Ama yine de belirteyim.~
Normalde bölümleri wattpad üzerinden yayınlıyordum ama şu sıralar wattpad uygulamasına ne telefondan ne de bilgisayardan giremiyorum ve ne kadar doğru bilmiyorum ama internette wattpad uygulaması kapandı diye bir yazı okudum bu yüzden wattpad uygulaması düzelene kadar ya geçici ya da kalıcı bölümleri burada yayınlamaya devam edeceğim✩✩
3 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Tumblr media
HABİRE "65 YAŞ ÜSTÜNDEKİLER" DİYORSUNUZ YA !!!
BİZLER İLKOKULDA YURT BİLGİSİ, LİSEDE MANTIK SOSYOLOJİ, FELSEFE, OKUYAN, İLK VE ORTA OKUL İLE LİSEYİ KARNE NOTU KAÇ OLURSA OLSUN BİTİRME SINAVINA GİREREK BİTİRMİŞ BİR NESİLİZ...
ONUN İÇİN BİZ, KİM 500 MiLYAR İSTER PROGRAMINDA 15 BİN LİRAYI HİÇ JOKER KULLANMADAN %90 KAZANABİLEN NESİLİZ.
BİZ HER DÖNEM 3 YAZILI 1 SÖZLÜ İMTİHAN OLAN NESİLİZ... BİZ KOPYA ÇEKEN AMA KOPYA HAZIRLARKEN ÖĞRENEN BİR NESİLİZ...
BİZ ANASINI BABASINI BAKIM EVİNE TERK ETMEYEN; YAKINININ, DOSTUM DEDİĞİNİN CENAZESİNE "TATİLDEYİM" DİYE GELMEYEN NESİL DEĞİLİZ...
BİZ ŞAHSİYET SAHİBİ OLMASI İÇİN HER ŞEYDEN SORUMLU TUTULAN, KENDİNE GÜVENEN, SEVGİYİ SAYGIYI FEDAKARLIĞI, DOSTLUĞU, VEFA DUYGUSUNU, YERİNE GÖRE BAŞKALARININ YAŞAMII İÇİN KENDİ YAŞAM TARZINDAN FEDAKARLIK EDEN NESİLİZ...
BİZ ARKADAŞIMIZIN AİLESİNİ KENDİ AİLEMİZ KABUL EDEN YAŞAM ANLAYIŞINI BUNA GÖRE DİZAYN EDEN, PSİKOLOGLARLA, PEDAGOGLARLA ŞEKİLLENDİRİLEN DEĞİL, PSİKOLOJİK SORUNLARINI AİLE VE MAHALLE İLİŞKİLERİ İÇİNDE PARASIZ ÇÖZEN, ANASINA BABASINA AİLESİNE EGOSUNDAN FEDAKARLIK EDİP MADDİ MANEVi KOL KANAT GEREN NESİLİZ...
BİZ BUGÜN KIRK YILLIK ARKADAŞLARINI KÖŞE BUCAK ARAYAN ONLARLA BİRLİKTELİKTEN ZEVK ALAN, ÖĞRETMENİNİN ELİNİ ÖPMEK İÇİN YARIŞAN NESİLİZ.
SEMT ÇOCUKLUĞUNU, MAHALLE TERBİYESİNİ BÜYÜKLERE SAYGIYI GÖRMÜŞ, KABADAYI DEDİĞİMİZ MAHALLENİN BİLEKLİ VE YÜREKLİ DELİKANLISINI BİZİ SOYAN, TACİZ EDEN DEĞİL, BİZİ KORUYAN KOLLAYAN BİR AĞABEY OLARAK BİLEN BİR NESİLİZ...
MİSKETİ, ÇEMBERİ, UÇURTMAYI. BİRDİRBİRİ, TOPACI, UZUN EŞEĞİ, KUKALI SAKLAMBACI, ÜÇ TAŞI, GAZOZ KAPAĞI, SİGARA KAĞIDI İLE CEVİZ OYUNU, KOVALAMACA'YI, İP ATLAMAYI, SEKSEK'İ, ÜÇGEN (ŞEYTAN UÇURTMASI) UÇURTMAYI , ÇİVİLİ FUTBOLU, 9.TAŞI, YAKAN TOPU OYUN OLARAK BİLEN, FUTBOLU, VOLEYBOLU, BASKETİ, YÜZMEYİ TÜM İMKANSIZLIKLARA RAĞMEN SPOR OLARAK YAPAN BİR NESİLİZ...
DIŞARIDA YEMEK YEMENİN ÇOK NADİR OLDUĞU, AĞIZ ŞAPIRDATMANIN AYIPLANDIĞI, HER LOKMANIN EŞİT PAYLAŞILDIĞI, ÇAY BARDAĞINDAKİ ŞEKERİN KAŞIKLA KARIŞTIRILIRKEN ÇIKAN SESİN YÜKSEK OLMASININ AYIP OLDUĞU BİR NESİLİZ....
DAMAK TADI GÜZELİM TÜRK MUTFAĞINA GÖRE, ANNE ELLERİNE GÖRE AYARLANMIŞ İNSANLARIZ...
EBEVEYNLERİMİZİN ÖĞRETMENİMİZE ETİ SİZİN KEMİĞİ BENİM DİYE TESLİM ETTİĞİ, ÖĞRETMENLERİMİZİN BU EMANETİ GÖZLERİNDEN SAKINARAK KORUDUĞU, KULAĞIMIZI ÇEKEN ÖĞRETMENİMİZİ EVDE ŞİKAYET EDEMEDİĞİMİZ, ÖYLE BİR DURUMDA BABAMIZDAN DA AZAR İŞİTECEĞİMİZİ BİLEN BİR NESİLİZ...
ŞİMDİ GÖRÜP, DUYDUĞUMUZ, ÖĞRETMENİN ÇOCUĞA BİR SİTEMİNDE ANNE, BABA, DAYI, HALA, ENİŞTE, BACANAK, HEP BİRLİKTE OKUL BASIP SEN BİZİM ÇOCUĞUMUZUN PSİKOLOJİSİNİ NASIL BOZARSIN DİYE ÖĞRETMEN DÖVEN BU NESİLLE UZAKTAN YAKINDAN BİR İLİŞKİMİZ YOK BİZİM.
LİSE MEZUNU ARKADAŞLARIMIZIN BUGÜNKÜ ÜNİVERSİTE MEZUNLARININ YANINDA DOKTORA YAPMIŞ BiR İNSAN KALİTESİNDE OLDUĞU BİR NESLİN ÇOCUKLARIYIZ....
SİZ BİZİM NESLİ KÜÇÜMSEMEYİN ÇÜNKÜ BİZ ÖYLE YETİŞTİRİLDİK Kİ ; MASKEMİZİ DE TAKAR, MESAFEMİZİ DE KORUR, KALABALIKLARA GİRMEZ, HEM KENDİMİZİ HEM SİZLERİ KORURUZ...
BENCE BİZİM NESİL'E BENZEMEYE ÇALIŞIN...
ÇüNKÜ BİZ BİN YILLIK TÜRK GELENEK GÖRENEKLERİNİN SÜZGECİNDEN GEÇEBİLEN SON TEMSİLCİLERİZ..!
☝️HER KELİMESİNE İŞTİRAK EDERİM... 👌🏼alıntıdır…
HASAN DEMİRTAŞ BEYEFENDİNİN YAZISI 👏👏👏
3 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 1 year
Note
Merhaba ben ginin yeteneği olup olmadığını merak ediyorum ve ayrıca akutagawayla beast mangadaki gibi pek yakın görünmüyorlar eğer gin için ayrı bir bölüm olmasaydı ginin akutagawanın kardeşi olduğu büyük ihtimal anlaşılmayacaktı neden böyle bir durum var kardeş olduklarını gizlemeye mi çalışıyorlar
İkisi de pek sosyal insanlar değil ya da mafyada aile ilişkileri diğer insanlar tarafından kullanılmasın diye de açık açık biz kardeşiz demiyor olabilirler. Yine de bize gösterilenler dışında aralarının iyi olduğunu düşünüyorum. Seri direkt Akutagawa ve Gin'e odaklanmıyor sonuçta, gösterilmemiş olabilir.
Belki Gin BEAST'taki gibi kendisini bir başına bırakıp ıntikam uğruna terk ettiği için Akuragawa'ya hala kırgındır. Ama onun dışında pek bir sorun olduğunu sanmıyorum.
20 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
📣 6 yaşındaki oğlunuz size "keşke benim annem/babam olmasaydın" dese ne hissedersiniz?
Yetişkin olsam bile çocuklarıma karşı en çok zorlandığım konu "duygu kontrolü" olsa gerek!..
Bugün bu konuda oldukça güzel bir içerik paylaşan bir anneye kulak verelim. Kendisi videonun altında hikayesine şu şekilde devam etmiş:
👇👇👇👇
Bu durumlarda genelde önce öfkesinin sebebini arıyorum. Benim oğlum bir telefon yüzünden bukadar tepki vermez. Bunun arkasında başka birşey olmalıydı. Sonra hatırladım! Akşam yemeğinde neredeyse hiç birşey yememişti. Öfkesinin sebebi hem açlık hem uykusuzluktu. Bu durumu kontrol altına almama yardımcı oluyordu.
“Öfkesi bittiğinde bir ekmek arası yapar, sonra mis gibi uyuturum.” diye düşünüyordum.
O da o ara odasında öfkesini sisteminden çıkarmakla meşguldu. Inanmayacaksınız belki ama yemeğini yedikten sonra yatana kadar vicdan azabı yapıp benden özür dileyip durdu. 😅.
“Oh be.” Diyorsun o an.
“Çok şükür, ilişkileri zedelemeden bir kriz daha atlattık..”
O da zaten uzun zamandir bukadar öfkelenmediğinin farkındaydı.
Sonrasını tahmin edebilirsiniz. Kendine gelip rahatladiktan sonra öfkesini nasil kontrol edebileceğini öğretiyoruz. Henüz duygu yönetimi özelliğini taşımadıkları icin biz öğretmeliyiz. Öfkesinin çok normal oldugunu.. fakat bir dahakine odasını dağıtmak yerine farklı şeyler yapabileceğini söyledim.
Derin bir nefes almak.. 10’a kadar saymak gibi..
Bu söylediğim durumun tam tersi olursa ne oluyor biliyor musunuz? Bu sefer yetişkinin icindeki cocuk kendi çocuğunu yetiştirmeye çalışır.
“Benimle öyle konuşamazsın!”
“Sevme. Bende seni sevmiyorum”
“Sana bir daha oyuncak yok!”
“Eğer odanı dağıtırsan tabletini elinden alırım!”
“Çıkmayacaksın bu odadan!”
☝️☝️☝️☝️☝️
Bir an kendi çocukluğumu hatırladım ve elimle koymuş gibi nedenlerini buldum diyebilirim. Bendeki duygu kontrolü sorunlarının temelinde çocukken kendi ebeveynlerimle yaşadığım sorunlar varmış.
Terorik olarak biliyoruz genelde ama, tekrardan idrak etmek farklı hissettiriyor!.. 🌿
35 notes · View notes
edebiyyatyasamdir · 1 year
Text
674 #1 (Bismillah)
"Birileri"
Hiç kendinizi yalnız hissettiğiniz oldu mu?Hiç evinizi bulmayı deli gibi istediniz mi?Aslında mutlaka hepimiz isteriz. Evimizi bulmayı,ait olduğumuz yerde olmayı...Peki siz buldunuz mu? Ben bulamadım evimi,biliyor musunuz?Aslında insan evini bulmadan bir hiçtir. Herkesin birilerine ihtiyaçı var. Nasıl derler "istek değil,ihtiyaç". Bizim hep birilerine tutunmaya ihtiyaçımız var. Bazen hayatımızı o insanları aramakla mahvederiz.Buna gerek yok ki. Zaten bizim olan eninde sonunda bizi bulmayacak mı? O birilerini bulunca herşey düzelir sanıyorsun ya. Düzelmiyor ,aksine,her şey "birileri"ni bulduktan sonra başlıyor. Önce beğeniyoruz,sonra seviyoruz,biraz geçiyor bağlanıyoruz. Bir de bakıyoruz hayatımızın önemli parçası olmuş. Garip değil mi? Bu sadece aşk değil,bu sadece iki aşık arasında olmaya da bilir. İki arkadaş arasında da ola bilir,bir çocuk ve yetişkin arasında da ola bilir,hiç düşünmediğimiz insanlarla aramızda da ola bilir. Her kes bu "birileri" uğrunda mutlaka bir şeyler yaşamıştır. Zaten kötü birşeyler yaşamazsak hiç bir ilişkinin anlamı olmaz ki...Acılarımız hep bu ikişkiler yüzünden olmaz mı?Aile ilişkileri,aşk ilişkileri,arkadaş ilişkileri,okul ilişkileri,internet ilişkileri,mahelle ilişkileri ve daha bir çoğu. Hepimiz bu yollarda mutlaka ya acı çektik,ya acı çekiyoruz ,ya da acı çekeceğiz ,amma mutlaka hikayenin bir yerinde acı olmalı ,olmazsa hikaye olmaz ki...Bu hikayeler insanı bazen çok nefret gören ya da çok sevilen birisine dönüştüre bilir. Bazen bu acılar yüzünden ya korkak oluruz ya başarılı. O yüzden de bir insan ne kadar suçlu olsa da hikayesini bilmeden yargılayamayız. Çünki herkesin bir hikayesi vardır ve herkesin yaptıklarının sebebi vardır...
Bu benim hikayem,daha konuşacak çok şeyim var,dinlemek ister misiniz?
7 notes · View notes
Text
Babalar gününe ağlayarak, bayrama kavga ederek girdim aynen kardeşim 2024 iyi sene haziran ikizler aile ilişkileri falan.
1 note · View note
azicikyasliyimama · 8 months
Text
"Sabır denen şey bugün sermayenin kendini yeniden üretmesi ve değerlenmesi için gerekli olan şiddet dolu koşullara daha ne kadar katlanacağımız sorusuyla ilgilidir. Sabrı yöneten şey ise işçilerin, ev kadınlarının, öğrencilerin, göçmenlerin ve diğerlerinin borçlu yaşamasıdır.
Finans kapital halkı borçlandırarak hane ve aile ekonomilerini ele geçirir. En yoksul kesimleri -ve artık sadece onları da değil, gıda ve ilaç ödemeleri için borçlandırır, temel hizmetler inanılmaz yüksek faiz oranlarıyla taksitlendirir, başka bir deyişle sırf hayatta kalmanın kendisi borç ödemeye dönüşür.
O halde finansal terör, şimdide ve gelecekte işleyen , bizi yapısal uyumun maliyetlerini biraysel ve özel olarak üstlenmeye zorlayan bir itaat yapısıdır. Bunun yanısıra bir de gündelik yaşamlarımızın sadece borçla sürdürebileceğimiz gerçeğini normalleştirir.
Borç krizi yönetmenin bir yoludur. Hiç bir şey dışarıya patlamaz, aksine içeriye patlar. Finansal yükümlülük sürekli borç ödeme baskısıyla içerdeki ilişkileri, yani aile içi, hane içi, işyeri ve mahalle ilişkilerini giderek kırılgan ve güvencesiz hale getirir. "
Gündelik Yaşamda Bir "Karşı-Devrim" Olarak Borç
2 notes · View notes
Text
9 gündür yoktum buralarda
Şimdi otobüste eve giderken sizlere yazacağım
Seçim günü oyumu kullanır kullanmaz hastaneye gittim
Babaannem ameliyat olacakmış bana son gün söyleyip refakatçi olur musun diyerek mecbur bıraktılar bende refakatçi oldum gitti pazar günü zaten sadece yatış yapılmıştı pazartesi ise İstanbul'dan halam geldi ameliyat sonrası bakmak için ve babaannem pazartesi diz kapağından ameliyat oldu pazartesi akşam dedemle birlikte hastaneden çıktık bizim eve gittik dedemi yıkadım yatağıma yatırdım salı sabahı da babamla geri hastaneye yolladım
Çarşamba günü abimler bize gelecek diye ev temizliği yaptık mutfak alışverişi yaptık çok yoruldum
Perşembe akşamı abimler geldi kursu ekmiştim yeğenimi bolca sevdim
Cuma akşamı arkadaşımın istemesi vardı o yüzden yine yoğundum öğlen abimlere pizza yaptım duşa girdim çıktım hazırlandım arkadaşıma gittim arkadaşımın yüzük tepsisini ben tuttum makas kesmiyo diye 800 TL topladım 🤣 adet gelenek görenekte o para tepsi tutana veriliyormuş ben kabul etmedim ben gelin için topladım dedim sonra aoç gittik damadın en yakın arkadaşı ve evde fotoğraf çekimi yapan kişi benim ilkokul arkadaşım çıktı ve ben tanıyamamışıım rezillik çocuk anlatıp sordukça tanıdım küçüklüğü gözümün önüne geldi sıra arkadaşı bile olmuşuz üzdü sonra gece iki gibi eve geldim ertesi gün sunumum vardı ona hazırlandım
cumartesiye iki buçuk saat uyku ile başladım sunum konum doğal taşlardı ezber yapamamıştım sunum kartlarımdan okudum ama sınıf ve hoca en çok beni beğenmişti diğer arkadaşlardan sunumu ilgimi çeken tarih öğretmeni deniz mutluluk ile ilgili sunum yaptı ve sunumda mutluluğun etken sıralaması yaparken ilk sırada aile ilişkileri geldiğine değindi evet benim mutsuzluğumun hak ettiğim yerde olamayaşımın tek sebebi ailem o an yine canım sıkılmıştı neyse sınav olduk o gün sonunda diksiyon kursunu bitirdik
Diksiyon kursu öğrenci arkadaşım olan oyuncu bir kişi vardı bana iş teklifinde bulundu TRT Avaz da Türkülerle Türkiye adlı bir program yapılacakmış hem kadın hem erkek sunucu olacakmış benim partnerim olur musun dedi bende teşekkür ettim şehir şehir dolaşmama hayat şartlarım izin vermiyor ve adamı çok sevmiyordum birde adam benden izin almadan beni sunum esnasındayken video kayıta almış çok sinirlendim çok hadsizce hiç hoş değil
neyse yine bir yıldız doğmadan battı arkadaşlar
Pazar günü ise sevgilim kahvaltıya geldi abimlere tanıştı akşamda Nilgün belgünün tiyatrosuna gittik çok güzeldi
Pazartesi sevdicek ile müze gezelim dedik fakat Ankara kalesinin oradaki çoğu müze kapalıydı Etnoğrafya müzesine gidebildik sadece
Bugün ise duş al kursa git derken kurs çıkışı arkadaşlar ile işaret dili çalıştık ve günü size yazı yazarak sonlandırıyorum
9 notes · View notes
otadam · 2 months
Text
İnsan yaşamı, bir yankı arar.
Sesinin duvarlarda, göklerde ve başkalarının kalplerinde yankı bulmasını ister. Yaşadığımız her an, attığımız her adım, haykırdığımız her cümle bir tanık arar. İlişkiler, evlilikler... Bunlar sadece sevginin ve bağlılığın göstergesi değil; aynı zamanda "Bak, buradayım!" demenin en güçlü yollarıdır.
İnsan, kendi varlığını kanıtlamak, "Bunları yapabiliyorum, bu ben!" demek için başkalarının gözlerine ihtiyaç duyar. Her bakış, her dokunuş birer ayna olur ruhumuza. İnsanları istiyoruz yaşamımızda, fark edilmek için. Belki de yalnızca bir defa, bir an için bile olsa, birisinin gözlerinde kendi varlığımızı görmek, o anı ölümsüzleştirir. O an, tüm haykırışların, çabaların ve umutların karşılık bulduğu an olur.
Geçmişteki ilişkilerim aklıma geliyor. Eski aşklar, yaşanmışlıklar... Her biri, içimde bir iz bıraktı. O anlarda sevildiğimi, anlaşıldığımı hissettim. Fakat her bitiş, her ayrılık bir kırılma getirdi. O kırılmalar, hayatın sert darbeleriydi. Ama aynı zamanda, bu darbeler beni ben yaptı, beni güçlendirdi. Kendi varlığımı ve değerimi keşfetmemi sağladı.
Bazen bir ilişkinin derinliklerinde, bazen evliliğin bağlarında, hayatımızın tanığı olacak birine ihtiyaç duyarız. Çünkü yalnız kaldığında bile sesin, yankısını bulur bir şekilde. İşte o zaman yaşamın anlamı, derinliği ve değeri bir başka boyuta taşınır. Başkalarının varlığıyla çoğalırız, büyürüz, anlam kazanırız. Sadece var olmak değil, başkaları tarafından varlığımızın tanınması, kabul edilmesi ve sevilmesi de önemlidir.
Evlilik, iki insanın birbirine tanık olma sözü verdiği en kutsal bağlardan biridir. Bu bağ, sadece sevgi ve bağlılıkla sınırlı kalmaz; aynı zamanda birlikte yaşanan her anın, her zorluğun ve her mutluluğun bir tanığı olmaktır. Birbirine omuz veren, birbirinin yaralarını saran iki insanın öyküsüdür evlilik. Hayatın iniş çıkışlarında, fırtınalarında ve güneşli günlerinde el ele yürümektir.
İnsan ilişkileri de böyledir; dostluklar, arkadaşlıklar, aile bağları... Her biri, varlığımızın farklı yönlerini keşfetmemize yardımcı olur. Bir dostun samimi gülüşü, bir arkadaşın destekleyici omzu, bir ailenin koşulsuz sevgisi... Tüm bunlar, yaşamımızın tanıklarıdır. Onlar sayesinde, kendi hikayemizi daha iyi anlar, daha derin bir anlam buluruz.
Bazen yalnız kaldığımda, geçmişteki o ilişkileri, dostlukları hatırlıyorum. Kırıldığım, incindiğim anlar geliyor aklıma. O anlarda yalnızlık derinleşir, acı keskinleşir. Ama her kırılma, her yara bana bir şeyler öğretti. Beni ben yapan, hayatın kendisiydi. Ve belki de bu yüzden, hâlâ bir tanık arıyorum. Birine varlığımı göstermek, "Buradayım, beni görün!" demek için.
Ve işte böyle, yaşamın özündeki bu arayışla, her birimiz kendi hikayemizin tanığını ararız. Kendimizi anlatmanın ve anlaşılmanın yolu, başkalarının gözlerinden geçer. Bu yüzden ilişkilere, evliliklere sarılırız; bu yüzden varlığımızı onlarla yoğurur, anlam buluruz. Yaşamın sahnesinde yalnız olmamak için, bir şahit ararız. Her birimizin hikayesi, bu tanıklıklarla zenginleşir, derinleşir ve ölümsüzleşir..
Neyse,
Bir şarkı dinleyelim..
https://youtu.be/UiHmeHZAc0s?si=EpuTUfgubBIWgxlh
4 notes · View notes