#abdullah tamer hoca
Explore tagged Tumblr posts
derdiderun · 4 years ago
Note
Selamün aleyküm abi. Midye yemek caiz midir?
Ve Aleykümselam.
SUAL: Yengeç, ıstakoz, karides, kalamar, midye, kurbağa vs. gibi deniz ürünleri yenir mi?
CEVAP: Kur’an-ı Kerim’de, denizden elde edilen yiyeceklerin helal olduğu bildirilmiştir (Mâide, 5/96; Fâtır, 35/12). Hz. Peygamber de (s.a.s.), “Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.” (Ebû Dâvud, Tahâret 41) buyurmuştur.
#Hanefi mezhebi, zikredilen naslarda helal olduğu belirtilen “deniz hayvanları” ifadesiyle balık türünün kastedildiği, dolayısıyla balık sınıfına girmeyen midye, kalamar, yengeç, ıstakoz, karides gibi deniz hayvanlarının helal olmadığı görüşünü benimsemiştir.
#Şafii mezhebinde konuyla ilgili şöyle bir ayrım yapılmıştır: Deniz canlıları sadece suda yaşayabiliyor ve sudan çıktığında boğazlanmış hayvan gibi kısa sürede ölüyorsa, şekline ve ölüm durumuna bakılmaksızın yenmesi helaldir. Ancak aslen suda yaşayan fakat karada da yaşayabilme özelliğine sahip olan hayvanlara gelince bunlardan eti yenen kara hayvanlarına benzeyenlerin yenmesi, boğazlanması şartıyla helal, eti yenmeyenlere benzeyenlerin yenmesi ise haramdır. Buna göre kurbağa, yengeç, kaplumbağa ve su yılanının yenmesi helal değildir.
KAYNAK: (Remlî Nihayetu’l-Muhtac, VIII, 113,150-152.).(Kâsânî, Bedâi’, V, 35).(el-Mezâhibu'l-Erbaa, 2/5)
Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
8 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Note
Iskato slaat uygulamasi varmis bide hocam o nasil
Hoca değilim, ıskata cevaz veren alimler var.
İskat-ı Salât nedir ?
Kazaya kalmış beş vakit farz namazlarla vitir namazlarının bağışlanması umudu ile yapılan bir sadaka verme işlemine "İskat-ı Salât" denilmektedir. Şöyle ki: Mükellef bir insan, farz ve vitir namazlarını, ima ile dahi olsa yerine getirmeye gücü olduğu halde, eda veya kazayı yapmaksızın ölse, bunların düşürülmesi için (bunların manevî sorumluluğundan kurtulması ümidi ile) bunlara karşı ödenmek üzere malının üçte birinden harcama yapılmasını vasiyet etmesi gerekir. Buna göre ölünün geriye bıraktığı malın üçte birinden namazlar için fidye (bedel) verilir. Böylece bağışlanması için Yüce Allah'a dua edilir.
İskat-ı Salât (namazların düşürülmesi) için vasiyette bulunmamış olan bir ölünün velisi (varislerinden biri) tarafından bağış yolu ile verilecek bir mal ile de, bu "İskat" işlemi yapılabilir. Ölünün bu yüzden bağışlanması Allah'ın rahmetinden umulur. Yabancı bir kimse tarafından yapılacak böyle bir bağışın bu konuda yeterli olup olmadığı üzerinde ihtilaf vardır. Her halde, yabancı bir kimse tarafından ölü adına verilecek sadakadan da ölüye sevab ulaşır.
Büyük İslam İlmihali
4 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Note
Baba ogluna fitre verebilirmi
SUAL: Fıtır sadakası kimlere verilebilir, kimlere verilemez ?
CEVAP: Hanefi mezhebine göre; Fıtır sadakası, kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usûl ve fürûuna veremez. (Usûl, bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; fürûu ise; çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır.) Ayrıca eşler de birbirlerine zekât, fitre ve fidye veremez.
Hanefilere göre aşağıda sayılanlara fitre verilmez:
a) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
b) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,
c) Eşine,
d) Zengine yani aslî ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,
e) Babası zengin olan ergen olmamış çocuğa
Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir.
KAYNAK: (Zeylaî, Tebyîn, I, 301) & (Merğinânî, el-Hidâye, II, 223).(Merğinânî, el-Hidâye, II, 223-228).
4 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Text
Ahirette şefaatın varlığı, ayet ve tevatüre varan sahih hadis-i şeriflerle sabittir.
Şefaatin Tarifi:
1) Şefaat: Dua anlamına gelir.
2) Şefaatin örfi manası: Başkalarına hayır istemektir.
3) Şefaatin şer’i manası: Kıyamet günü Allah’ın şefaat için izin verdiği kimselerin kendilerine şefaat için izin verilen kimselere günahlarının bağışlanması ve cennete girme hususunda Allah’a dua etmesidir.
Şefaatin Delilleri:
Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“De ki: Şefaatin tamamı Allah’ındır.” Zümer 44
“O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?..” Bakara 255
“...O’ndan başka ne bir velileri ne de bir şefaatçileri yoktur...” En’âm 51
“Göklerde nice melekler var ki, onların şefaati hiçbir fayda vermez! Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olursa (bu müstesnadır).” Necm 26
Buhari ve Müslim’in ittifakla rivayet ettiği hadiste Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Sonra Allah tarafından:
‘Başını kaldır ey Muhammed! Söyle, sözün dinlenir iste, sana verilir şefaat et, şefaatin kabul edilir’ denir. Ben bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd eder, sonra şefaat ederim...”
Buhari 7281, Müslim 193/322
Kimler Şefaat Eder?
Allah başta olmak üzere Melekler, Rasuller, Nebiler ve mü’minler şefaat ederler.
1) Allah-u Teâlâ’nın Şefaati
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki: Şefaatin tamamı Allah’ındır.” Zümer 44
Amr bin Dinar, Cabir (Radiyallahu Anh)’ı Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den bu hadisi kulağıyla işittiğini söylerken dinlemiştir.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Muhakkak Allah-u Teâlâ birçok insanları ateşten çıkarıp cennete girdirecektir!” buyuruyordu.
Müslim 191/317, Humeydi 1245, Tayalisi 1703, 1804, İbni Hibban 7483, Ahmed 3/381
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiği hadiste şöyle zikredilmiştir:
“...Sonra Allah-u Teâlâ:
‘Melekler şefaat ettiler, Nebiler şefaat ettiler, mü’minler de şefaat ettiler, şefaat etmedik bir merhametlilerin en merhametlisi kaldı’ buyurur ve ateşten bir kabza iki kabza kabzalayıp Allah için hiçbir hayır işlememiş, ateşin içinde yanarak kömür haline gelmiş insanları çıkarır. Kendisine ‘Hayat’ adı verilen bir suya getirir, onların üzerine o sudan döker...”
Müslim 183/302, İbni Huzeyme et-Tevhit 201
2) Meleklerin Şefaati
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiği hadiste şöyle zikredilmiştir:
“Sonra Allah-u Teâlâ:
‘Melekler şefaat ettiler.’ buyurur.”
Müslim 183/302, İbni Huzeyme et-Tevhit 201
3) Nebilerin Şefaati
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiği hadiste şöyle zikredilmiştir:
“...Sonra Allah-u Teâlâ:
‘Nebiler şefaat ettiler.” buyurur.”
Müslim 183/302, İbni Huzeyme et-Tevhit 201
4) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Has Olan Şefaat
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e has olan şefaat şefaati uzmâdır. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“...Böylece Rabb’in seni Makam’ı Mahmuda ulaştıracaktır.”
Makam’ı Mahmud: Büyük şefaat makamıdır.
İsra 79
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Kıyamet günü insanlar küme küme olup her ümmet kendi Nebisinin arkasına düşerler ve:
−Ey falan bize şefaat et! Ey falan bize şefaat et! derler. En sonunda şefaat dileği Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e erişip nihayet bulur. Bu şefaat vakıası Allah’ın, Nebisi Muhammed’i Makamı Mahmud’a erdirdiği gün gerçekleşir.”
Buhari 4521, 4522
a) Şefaati’l-Uzmâ (Büyük Şefaat)
Bu hususta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den şu hadisler rivayet edilmektedir. Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah kıyamet gününde mü’minleri toplar. Onlar:
−İçinde bulunduğumuz bu durumumuzdan bizi kurtarması için Rabbimizden şefaat istesek derler. Müteakiben Âdem’e gelirler ve:
−‘Ey Âdem! İnsanların sıkıntı da olduğunu görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini sana öğretti. Bulunduğumuz bu durumdan bizi kurtarması için Rabb’in katında bizim için şefaatçi ol!’ derler.
Âdem:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Nuh’a gidin! Çünkü o, Allah’ın yeryüzü ahalisine gönderdiği ilk Rasuldür’ der. İnsanlar Nuh’a gelir ve ondan şefaat isterler.
Nuh:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve işlediği bir hatayı zikreder.
Sonra:
−‘Rahmân’ın Halili olan İbrahim’e gidin!’ der. İnsanlar İbrahim’e gelip ondan şefaat isterler.
İbrahim de:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlediği hataları zikreder.
Sonra:
−‘Fakat siz Allah’ın kendisine Tevrat’ı verdiği ve kendisiyle konuştuğu kulu Musa’ya gidin!’ der. Onlar da Musa’ya giderler.
Musa da:
−‘Ben buna ehil değilim! der ve bir hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Allah’ın Kulu, Rasulü, kelimesi ve ruhu olan İsa’ya gidin!’ der. Onlar İsa’ya gelirler.
İsa da:
−‘Ben buna ehil değilim! Fakat siz geçmiş ve geri kalmış günahları bağışlanmış bir kul olan Muhammed’e gidin!’ der. Bunun üzerine insanlar bana gelir. Ben de gider Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana huzura girmem için izin verilir. Ben Rabbimi görünce hemen O’nun için secdeye kapanırım. Allah beni bu hal üzere bırakmak istediği kadar bırakır.
Sonra Allah tarafından bana:
−‘Ya Muhammed! Başını kaldır. Söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir’ denir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd ederim. Sonra şefaat ederim’ buyurdu.”
Buhari 7281, Müslim 193/322
b) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Cennete Giriş İçin Ümmetine Şefaat Etmesi
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ben cennette şefaat edecek kimselerin ilkiyim!..”
Müslim 196/300
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın şefaatle ilgili uzun hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ya Muhammed! Başını kaldır, iste isteğin sana verilecektir; şefaat et şefaatin kabul edilecektir’ denilir.
Ben secdeden başımı kaldırır:
−‘Ya Rab! Ümmetim ya Rab! Ümmetim’ der şefaat dilerim.
Bana:
−‘Ya Muhammed! Ümmetinden üzerinde hesap ve sual olmayanları cennetin kapılarından sağ kapıdan cennete koy! Onlar cennetin bundan başka öbür kapılarında da insanlarla ortaktırlar’ buyurulacak’ dedi.”
Buhari 4513, 4514, Müslim 194/327
c) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hesap Görmeden Cennete Gireceklere Şefaat Etmesi
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ümmetimden bir zümre hesapsız cennete girer ki, onlar yetmiş bin kişidir! Onların yüzü ayın on dördü gibi parlar.’
Ukkaşe bin Mıhsan üzerinde bulunan çizgili elbiseyi kaldırarak:
−Ya Rasulallah! Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Ey Allah’ım! Bunu da onlardan kıl’ diye dua etti...”
Buhari 5870, 6542, Müslim 216/369
d) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Büyük Günah Sahibi Mü’minler İçin Şefaati
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Şefaatim ümmetimden büyük günah sahibi kimseleredir.”
Ebu Davud 4739
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Her Nebinin, kabul edilmiş bir duası vardır. Her Nebi bu duasını kullandı. Bense duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için sakladım. Ümmetimden Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler İnşallah bu şefaate nail olacaktır!’ buyurdu.”
Müslim 199/338
Avf bin Malik el-Eşcei (Radiyallahu Anh)’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bazı seferlerinde onunla beraberdik dedi ve uzun bir hadis zikretti. O hadiste şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize geldi:
‘Bu gece bana Rabb’im tarafından bir melek geldi de şefaat etmemle, ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında beni muhayyer kıldı. Ben şefaat etmemi seçtim’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Bizi şefaat edeceğin kimselerden kıl dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Şüphesiz sizler şefaatime ehil kimselersiniz!’ buyurdu.
Sonra biz Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber bir takım insanlarla karşılaştık. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara da:
−‘Bu gece bana Rabb’im tarafından bir melek geldi de şefaat etmemle, ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında beni muhayyer kıldı. Ben şefaat etmemi seçtim’ buyurdu.
Onlar:
−Ya Rasulallah! Bizi şefaat edeceğin kimselerden kıl dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hazır olanları şahit tutuyorum. Benim şefaatime ümmetimden Allah’a hiçbir şeyi ortak yapmadan ölen kimseler nail olacaktır!’ buyurdu.”
İmam Acurri 806, Tirmizi 2558, İbni Mace 4317, Tayalisi 997, Abdurrezzak 20865, Ahmed 6/23, 28
e) Azabı Kesinleşmiş Bazı Kişilere Azabın Hafiflemesi İçin Şefaat Etmesi
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası Ebu Talib’e azabının hafiflemesi için şefaat edecektir. Abbas (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
−Ya Rasulallah! Ebu Talib’e bir şeyle fayda sağladın mı? Şüphesiz o, seni daima muhafaza eder, senin için düşmanlarına karşı gazap ederdi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Evet, o, topuklarına kadar ateş havuzunun içindedir. Ben olmasaydım muhakkak o, ateşin en aşağı derekesinde olacaktı!’ buyurdu.”
Müslim 209/357
5) Mü’minlerin İman Üzere Ölen Kimselere Şefaat Etmeleri
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın şefaat ile ilgili rivayet ettiği uzun hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘...Mü’minler ateşten kurtulup emin olduklarında nefsimi elinde bulunduran zata yemin ederim ki, mü’minlerin ateşe giren kardeşleri hakkında Rableriyle mücadele etmesi birinizin dünyada iken kendi hakkı için arkadaşıyla mücadele etmesinden daha şiddetlidir.
Mü’minler:
−‘Ey Rabb’imiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, oruç tutuyor, hac ediyorlardı, sen onları ateşe girdirdin!’
Allah:
−‘Gidin onlardan bildiklerinizi oradan çıkarın!’ buyurur. Mü’minlerse onların yanına gelir, onları yüzlerinden tanırlar. Ateş onların suretini yemez yüze ateş ulaşmaz! Ateş onlardan kiminin bacağına kadar isabet etmiştir, kiminin diz kapağına kadar isabet etmiştir! Oradan birçok beşeri çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimseleri çıkardık’ derler. Sonra mü’minler döner tekrar konuşurlar.
Allah da onlara:
−‘Gidin kalbinde bir dinar ağırlığınca iman olan kimseleri çıkarın!’ buyurur. Birçok halkı çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabbimiz! Emrettiğin kimselerden hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler.
Allah-u Teâlâ:
−‘Dönün kimin kalbinde yarım dinar ağrılığınca iman bulursanız onu oradan çıkarın!’ buyurur. Onlar birçok halkı oradan çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimselerden hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler.
Bu durum Allah-u Teâlâ’nın:
−‘Gidin kalbinde zerre ağırlığınca iman bulunan kimseleri oradan çıkarın!’ buyurması ve onlarında birçok halkı oradan çıkarmasına kadar devam eder.’
Ebu Said (Radiyallahu Anh):
−Kim, bu hadise inanmazsa Allah-u Teâlâ’nın:
“Şüphesiz Allah zerre kadar zulmetmez! Zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından da büyük müKâfat verir.” Nisâ 40 ayetini okusun dedi, sonra hadisi anlatmaya devam etti:
Sonra mü’minler:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimseleri çıkardık kendisinde hayır olan hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler...’ buyurdu.”
Müslim 183/302
El-Mikdam bin Ma’di Yekribe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah indinde şehid için altı haslet vardır:
1) Dökülen ilk damla kanı ile günahları bağışlanır.
2) Cennetteki makamı kendisine gösterilir.
3) Kabir azabından korunur.
4) En büyük korkudan emin olur.
5) Kendisine iman hüllesi giydirilir.
6) Hurü’l-İyn ile evlendirilir ve akrabalarından yetmiş kişiye şefaatçiliği kabul edilir’ buyurdu.”
İbni Mace 2799, Tirmizi 1663, Ahmed 167330
6) Mü’minlerden Şehitlerin Şefaati
Nimran bin Utbe ez-Zimari şöyle tahdis etti:
Biz yetim idik Ümmü’d-Derda’nın yanına girdik. Bize dedi ki:
−Size müjdeler olsun! Ben Ebu’d-Derda’nın şöyle dediğini işittim:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Şehid kendi ehlinden yetmiş kimseye şefaat edecek!” buyurdu.
Ebu Davud 2522
Şefaati İspat Hususunda İnsanlar Üç Kısma Ayrılmıştır
1) Müşrikler, Hristiyanlar ve tasavvuf müntesiplerinden haddi aşan sapık bidatçılar, tazim ettikleri kimseleri Allah ile kendi aralarında vasıta ve şefaatçi edinirler, bunun için de bazı ibadet çeşitlerini onlara sarf ederler.
2) Hariciler ve Mutezile, günahkâr kimselere şefaat edilmesini inkâr ederler.
3) Ehli sünnet, iman üzere ölen kimselere şefaat olunacağını ikrar edip kabul etmektedirler.
Bu hususta İbni Teymiye şöyle demiştir:
“Müslümanlar Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıyamet günü Allah kendine izin verdikten sonra hesabın başlaması için şefaat edeceği üzere icma etmiştir. Ehli sünnet şefaat konusunda sahabenin ittifak ettiği hususlarda hem fikirdir. İttifak edilen hususlardan bir tanesi de büyük günah sahibi kimselere Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şefaat edeceğidir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şefaati Mutezilenin zannettiği gibi sadece sevabın artması ve derecelerin yükselmesi için değildir! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in birçok şefaati vardır bunlar yukarda zikredildi.
1) Müşriklerin, Hristiyanların vb Şefaat Hususundaki İnançları
Müşrikler, Hristiyanlar ve tasavvuf müntesiplerinden haddi aşan sapık bidatçıların şefaat hususunda ki akideleri sahih değildir! Çünkü onlar tazim ettikleri varlıkların Allah katındaki şefaatini dünyada insanlar arası bilinen hatır atma ameline dönüştürmektedirler. Oysa Allah katındaki şefaatle insanlar arasındaki şefaat arasında fark vardır. İnsanların yanındaki şefaatçi şefaat olunana bir aracı ile müracaat eder ve onu aracı yapar. Allah katındaki şefaat, insanların yanındaki şefaatin hilafına sadece O’nun izninden sonra olur:
“Allah’ın razı olup izin verdiğinden başkasına şefaat edemezler ve onlar, O’nun korkusunda titrerler.”
Enbiyâ 28
İnsanların yanındaki şefaatçiler, şefaat talep edilen kimseye tesir etme güç ve imkânına sahip olabilirler. Allah katındaki şefaatçilerin Allah’a tesir etme vb. bir imkânı yoktur.
2) Harici ve Mutezilenin Şefaat Hususundaki Görüşleri
Hariciler ve Mutezile ümmetin günahkârlarına şefaat edilmesini inkar edip bu hususta nakli ve akli deliller ileri sürmüştür.
Nakli delilleri: Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse, kimsenin cezasını çekmez; kimseden şefaat da kabul edilmez; kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz!”
Bakara 48
“Yaptığınız her harcamayı veya adadığınız her adağı Allah bilir. Zalimlerin hiç bir yardımcısı yoktur!”
Bakara 270
“Onları yaklaşan güne karşı uyar! Zira yürekler, boğazlara dayanmıştır; yutkunur dururlar. Zalimlerin ne bir dostu ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri yoktur!”
Gafir 18
“Üzerine azap kelimesi (hükmü) kesinleşeni mi, sen ateşte bulunanı mı kurtaracaksın?”
Zümer 19
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“İnsanların arasını bozmak için söz taşıyan, devamlı içki içen, babasına ve annesine asi olan kimseler cennete giremez!”
Nesei 8/284, Darimi 2/112, Ahmed 2/201, İbni Huzeyme 237, 237
İbni Münir Keşşaf’a yaptığı talikte şöyle demektedir:
“Haricilerin şefaati inkârı, itaatkâr kimselere itaatleri için mükâfat, isyankâr kimselere de masiyetleri için ceza akıllarınca Allah’a vaciptir demelerindendir.”
Haricilerin şefaati inkârdaki bu halleri akıllarını her şeyin üzerinde tartışılmaz ölçü ve tek hâkim kabul etme sapıklığının neticesidir. Haricilerin bu görüşü mutezilenin her fırsatta övgüyle dile getirdiği sapık görüşlerinden biridir. Mutezile günahkârlara şefaat edileceğini inkâr edip onu da mezkûr ayetlerle delillendirirken, şefaati ispat eden ayet ve hadisleri görmezlikten geliyor veya onlara gözlerini tamamen kapatıyorlar.
Özellikle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ümmetin büyük günah işleyenlerine yapacağı şefaati ret etmektedirler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Şefaatim ümmetimden büyük günah sahibi kimseleredir!” buyurduğu halde, Mutezilenin önde gelen sabıklarından Ebu Ali el-Cubai şöyle demektedir:
“Nebi günah sahibi kimselere şefaat edemez, böyle bir şeyi yapması ona caiz değildir! Çünkü sevaba layık olmayan kimseye sevap vermek çirkin bir iştir. Onun müstahak olduğu şey devamlılık üzere ateşte kalmasıdır. Hal böyle olunca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şefaatiyle o kimse ateşten nasıl çıkar?”
Şerhu’l-Usul 688
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadisinde görüldüğü gibi, büyük günah sahiplerine şefaat edilmesi anlatılıyor. Hadisi reddeden Cubai ise büyük günah sahibine sevap verileceğini ve bunun çirkin olduğunu söylüyor. Günahkâr bir kimsenin günahının bağışlanması ayrı şey şefaatle günahının sevaba çevrilmesi ayrı şeydir. Mutezilenin ayağının kayıp dalalet çukuruna düşmesinin sebebi, büyük günah sahibi kimselerin, ondan tevbe etmeden ölürse ebediyen ateşte olduğunu; diğer hususlardaki iman ve amellerinin ona fayda vermeyeceği iddia etmelerindendir.
Ehli sünnet ise hariciler ve mutezilenin tam tersine büyük günah sahibi kimseler tevbe etmeden ölürlerse, onların Allah’ın meşietinde olduğunu dilerse affedeceğine dilerse azap edeceğine inanmaktadırlar. Biraz önce zikredilen hadis ise Ehli sünnetin bu görüşüne açık bir delildir.
Mutezilenin şefaati reddederken delil olarak zikredip tutunduğu ayetler, kıyamet günü gerçekleşecek şefaati ispat eden ayetlerden ayrı ayetlerdir. Mutezile ise onlara karşı tam bir körlük içindedir. O ayetlerden bir kaç tanesini burada zikredelim.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?..” Bakara 255
“Allah’tan gayrı dua ettikleri şeyler, şefaat etmeye sahip değillerdir! Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bundan müstesnadır.” Zuhruf 86
“O gün Rahmânın izin verip sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez!”
Ta-Ha 109
Bu ve benzeri şefaati ispat eden ayetler Kur’an’da çoktur. Onlardan bazısını şefaatin delilleri kısmında zikrettik.
Şefaati nefyeden ayetlere gelince, selefin onlardan anladığı Mutezilenin anladığının tam tersinedir. Bunun izahı şöyledir:
Mezkur ayetlerde nefyedilen şefaat ile kastedilen müşrik ve Kâfirlerin umduğu kendilerini Allah’ın elim azabından kurtarıcı şefaattir. Onların bu zannını Allah-u Teâlâ şöyle beyan ediyor:
“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda vermeyecek şeylere tapıyorlar ve: ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!’ diyorlar.”
Yûnus 18
Bunlara Allah’ın sevip kendisinden şefaat etmek üzere razı olduğu hiç kimse şefaat etmeyecektir. Kendilerinin tazim edip şefaatini umduğu kimselerin şefaati de fayda vermeyecektir.
Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Sizi şu yakıcı ateşe sürükleyen nedir? Dediler ki: Biz namaz kılanlardan olmadık. Yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla beraber dalardık. Ceza gününü yalanlardık. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı. Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez!”
Müddessir 42, 48
“Onlar ve azgınlar tepe takla cehenneme atılırlar. İblisin bütün askerleri de. Onlar orada (tazim ettikleri evliyalarıyla) çekişerek derler ki:
−Vallahi biz apaçık sapıklık içindeymişiz. Çünkü sizi Âlemlerin Rabb’ine denk tutuyorduk. Bizi o suçlulardan başkası saptırmadı. Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var. Ne de candan bir dostumuz.”
Şuara 94, 101
Öte yandan Mutezilenin kullandığı:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:
“İnsanların arasını bozmak için söz taşıyan, devamlı içki içen, babasına ve annesine asi olan kimseler cennete giremez!” vb. hadislere gelince Ehlisünnetin bu gibi hadislere bir kaç yönden izahı vardır.
Onlardan bir tanesini burada zikretmekte yarar görüyorum:
“Bu gibilerinin cezası cennete girmemektir! Ancak Allah-u Teâlâ kerem edip onları bağışlar ve cennetine kor. Çünkü Allah Müslüman olarak ölen hiç kimseyi ateşte ebedi olarak bırakmayacaktır
Buna Allah’ın:
“Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz! Bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar...”
Nisâ 116
“Bir zaman gelir ki, Kâfirler keşke Müslüman olsaydık diye arzu ederler.”
Hicr 2
Ayetlerinin tefsirinde anlatılan ifadeler şahitlik eder. İbni Cerir tefsirinde rivayet ettiğine göre, İbni Abbas ve Enes (Radiyallahu Anhum) bu ayeti şöyle tefsir etmişlerdir:
“Allah günah sahibi kimseleri müşriklerle beraber ateşte hapsedince, müşrikler mü’minlere:
‘Dünyada iken Allah’a ibadet etmeniz sizden hiç bir şeyi gidermedi’ derler. Bu söz Allah’ı kızdırır, akabinde rahmeti ve fazlı ile mü’minleri oradan çıkarır da cennete kor. İşte bu anda Kâfirler:
‘...Keşke Müslüman olsaydık!’ diye temenni ederler.”
İbni Cerir 14/3, 4, İbni Kesir, 4/442, 443, Tefsiri İbni Atiyye 8/280
3) Ehli Sünnetin İspat Ettiği Şefaat
Ehlisünnetin ispat ettiği şefaate gelince onun şartları vardır:
a) Allah’ın şefaatçiye şefaat için izin verilmesi.
“O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?”
Bakara 255
“O’nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez!..”
Yûnus 3
b) Allah’ın şefaat olunacak kimseden razı olması.
“Göklerde nice melekler var ki, onların şefaati hiçbir fayda vermez. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olursa (bu müstesnadır)!”
Necm 26
“Allah’ın razı olup izin verdiğinden başkasına şefaat edemezler ve onlar, O’nun korkusunda titrerler.”
Enbiyâ 28
Şefaat Talebi İçin Allah’tan Gayrına Dua Edilmez!
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den yahut başkalarından:
−Bana şefaat ya Rasulallah! Bana şefaat et ey filanca! Gibi ifadelerle şefaat talep edilmesi doğru değildir.
Ancak bir kimse:
−Ey Allah’ım! Rasulünü benim hakkımda şefaatçi et der dua ederse bu müstesnadır, bu caizdir. Bunun delili ise Osman bin Hanif (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir:
“Gözleri görmeyen bir adam Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve:
−Bana şifa vermesi için Allah’a dua et dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Dilersen dua ederim ama istersen sabret! Sabretmen senin için daha hayırlıdır!’ buyurdu.
Adam:
−Allah’a dua et dedi.
Osman bin Hanif (Radiyallahu Anh) dedi ki:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona abdest almasını, abdestini güzel yapmasını ve şöyle dua etmesini emretti:
−‘Ey Allah’ım! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i benim hakkımda şefaatçi et!’ dedi.”
Tirmizi 3811, İbni Mace 1385, Ahmed 4/138
20 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Note
Uzun tırnağın bir günahı var mı? Uzun derken takma tırnak gibi olan değil. Mesela ben çok tırnaklarımı yedim zamanında ve şekli tamamen bozuldu yamuk yumuk. Bende şekle girsin diye uzattım ama çokta uzun değil. Normalinden 1-2 tık falan daha uzun
-Nitekim Enes bin Malik’ten radıyallahü anh şöyle rivayet edilmiştir: “Rasûlullâh aleyhisselam bize, bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek, etek tıraşı olmayı ve koltuk altını temizlemeyi kırk günden fazla terk etmemekle sınırladı.”
KAYNAK: [Müslim, Sahih, Taharet, 51; Tirmizî, Sünen, Edeb, 15; Nesâî, Taharet, 13, 14]
-Hasılı, her hafta etek tıraşı olmak, bıyıkları kısaltmak, koltuk altını temizlemek, tırnakları kesmek sünnettir. Bunları kırk günden fazla yerine getirmemek -bütün mezheplere göre-mekruhtur. Hanefilere göre bu harama yakın yani tahrimen mekruhtur. Şayet başındaki saçını da tıraş etmeyi adet edinmişse, onu da haftada bir tıraş etmesi sünnettir.
KAYNAK: [Bkz. el-Cezerî, el-Fıkhu ale’l-Mezahibi’l-Erbaa, 2, 44-46; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 1, 311]
FAYDALI BİLGİLER :
Cuma günü tırnakların kesilmesi müstahaptır. Ancak darûl hârpte cihad eden kişi için, bıyıklarını gürleştirmek ve tırnaklarını uzatmak müstahap olur.
Tırnakları cuma namazından sonra kesmek efdaldir. Ancak fahiş bir şekilde geciktirirse o vakit mekruh olur. Çünkü tırnağı uzun olan bir kimsenin rızkı dar olur. Çünkü hadisi şerifte şu hüküm yer alır;
Cuma günü tırnaklarını keseni, Allah gelecek cumaya kadar üç gün de fazla olmak üzere belâlardan sakındırır.
Tırnaklarını dişlerle kesmek mekruhtur. Çünkü alaca hastalığı yapar. Kişi tırnaklarını kestiğinde, saçlarını kısalttığında artıkları toprağa gömmesi gerekir. Fakat çöpe atarsa da beis yoktur.
Eğer tırnaklarını ve saçlarını tuvalete veya banyoya atarsa mekruh olur. Çünkü bu, {ruhâni} hastalık yapar.
Dört şey toprağa gömülür; Tırnak, baştan alınan saç, hayız ve kan çaputu.
Bir gün Harun Reşid, İmam Ebû Yusuf'a;
Geceleyin tırnak kesilebilir mi diye sorar. İmamı Ebu Yusuf;
Evet, kesilebilir diye cevap verir.
Harun Reşid, bu sefer İmam Ebû Yusuf'a;
Peki, bunun delili nedir diye ikinci bir soru yöneltir. Ebû Yusuf ona şu hadisi okur;
''Hayırlı işlerde acele ediniz.''
{İbn-i Abidin & Reddü'l Muhtâr & Yasaklar ve Mübahlar}
15 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Text
SUAL; Kurân'da neden Hz. Nuh aleyhisselam için, Gerçekten o, ''Çok Şükreden Bir Kul'' idi deniyor. Yani çok şükreden olması için ne yapmıştı ?
اِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا
CEVAP; Gerçekten o, çok şükreden bir kul idi. {İsra 3}
Bununla ilgili meşhur tefsir kitaplarında şöyle geçer;
Kuşkusuz Nuh, çok şükreden idi. ''Her Durumda'' Allah'a hamdederdi. Siz de onun gibi yapın. {Saffatu't Tefâsîr}
Ayet-i Celîle'de Allah, Hz. Nuh'u; ''Rabbine çokça şükreden kul" olarak vasıflandırmıştır. Çünkü Hz. Nuh; Birşey yeyip içtikten sonra veya yeni bir elbise giydiğinde veya herhangi bir beşerî ihtiyacını giderdiğinde Allaha şükrederdi. {Tefsiri Taberi}
Gerçekten o, çok şükreden bir kul idi. Hz. Nûh aleyhisselam çokça şükreden, Yüce Allah'ı ''Bütün Hallerinde Anan'' bir kimse idi. {Tefsîru'l Münîr}
Doğrusu Hz. Nuh, çok şükreden bir kuldu. Her durumunda şükrederdi. Yani siz niye nankörlük ediyorsunuz ! {Elmalılı Hamdi Yazır}
Seleften nakledilen haberlerde, Nûh aleyhisselâm'ın yemesinde, içmesinde, giymesinde ve her işinde Allah'a hamdetmesi nedeniyle; ''Şükreden Kul'' adını aldığı zikredilir. İmam-ı Taberânî der ki; Bize nakledildiğine göre; Nûh Aleyhisselâm'a çok şükreden kul adının verilmesinin nedeni; Yerken ve içerken Allah'a hamdetmesidir. Enes İbn-i Mâlik'den nakledildi ki; Rasûlullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur;
Doğrusu Allah-û Teâlâ, kulun yemek yeyip, içeceğini içip Allah'a hamdetmesinden hoşnûd olur. {Müslim, Tirmizî ve Neseî & Tefsiri İbn-i Kesir}
Ayet, Hz. Nuh aleyhisselam'ın Allah'a ve nimetlerine karşı çokça şükreden, hayrı ancak Allah'dan bilen, çok şükredici bir kul olduğunu beyan etmek­tedir. İmam-ı Katade der ki; Hz. Nuh, bir elbise giydiğinde; Bismillah der, onu çıkar­dığında da; Elhamdülillah derdi.
Cenâb-ı Allah Hz. Nuh'u överek, ''Şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu" buyurmuştur. Yani o; çok şükredici idi. Rivayet olunduğuna göre, Hz. Nûh aleyhisselam, yemek yediğinde; Beni yediren Allah'a hamdolsun, isteseydi beni aç bırakabilirdi. Su içtiğinde; bana su ihsan eden Allah'a hamdolsun, isteseydi beni susuz bırakabilirdi. Birşey giydiğinde; Beni giydiren Allah'a hamdolsun, isteseydi beni çıplak bırakabilirdi. Ayakkabı giydiğinde; Bana ayakkabı giydiren Allah'a hamdolsun, isteseydi beni yalınayak bırakabilirdi. Def-i hacet yaptığında; Benden, bana eziyet veren şeyi çıkaran ve böylece bana afîyet {rahatlık} veren Allah'a hamdolsun, isteseydi onu çıkarmayabilirdi derdi.
Ayrıca rivayet olunduğuna göre o, iftar etmek istediğinde; Yiyeceğini kendisine iman edenlere sunardı. Eğer onlar içinde bir muhtaç kimse bulursa, onu kendisine tercih ederdi.
KAYNAK; (Tefsiri Kebir - Mefâtihu'l Gâyb & Fahreddin Razi, Tefsiri Kurtûbi}
23 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Note
Selamun Aleyküm kardeşim geceniz hayr ola inşeAllah Bir sualim olacak izninizle Nafile oruç tutarken imsak vakti niyet etmez isek gün içinde niyet edebilirmiyiz edebilir isek hangi vakte kadar İkinci sualimde şu ki nafile bir oruca niyetlendik lâkin gün içinde orucu bozan hallerden birini yaşadık oruca devam mı etmek gerekir bu orucun kazası olur mu? Cevabınız için şimdiden teşekkür ederim Rabbim sizden iki cihan razı olsun sadatların kapısından ayırmasın büyüklerin duası üzerinize olsun Amin
Ve Aleykümselam. Allah razı olsun. Geç gördük, geç döndük hakkınızı helal edin. Gecenizde Sabahınız da hayr olsun. Amin amin cümlemizi inşeAllah.
1.Suale Cevap:
İmsaktan sonra yiyip-içmemek yani orucu bozacak herhangi bir hal yaşamamak şartı ile:
Hanefi mezhebine göre; Ramazan orucu, tayin edilmiş adak ve mutlak nafile oruçlar için niyetin vakti, güneşin batışından başlayarak kaba kuşluğa kadar devam eder. Bu zaman içinde niyet edilebilir.
KAYNAK: Büyük İslam İlmihali, Oruçlara Ait Niyetler Babı, Madde: 72
EK BİLGİ: Kaba kuşluk şöyle hesaplanabilir. Söz gelimi imsak vakti 05.00, akşam vakti 19.00 arada kaç saat var 14 saat bu sonucu ikiye bölüyoruz 7 saat çıkıyor. Bu zaman dilimini de imsak giriş vaktine ekliyoruz. 5+7=12 yani 12.00 bu saate kadar niyet edebilir.
Kaza olarak tutulan oruçlarda ise Hanefi mezhebine göre Ramazan orucunun kazası ile vakti belirtilmemiş adak orucuna, nâfile olarak başlanıp bozulmuş oruçların kazâsına ve kefâret oruçlarına niyet ise, akşamdan itibaren imsâk vaktine kadar yapılır. Bu vakitten sonra yapılan niyetle bu oruçlar sahih olmaz.
2.Suale Cevap:
Hanefi mezhebine göre; “Nafile oruçların tutulmalarını zorunlu kılacak dinde bir sebep yoktur. Bunlar, yalnız sevap kazanmak için dileyenlerin tutacakları oruçlardır. Ancak böyle bir oruç tutulmaya başlandıktan sonra bozulacak olursa, onun kazası gerekir. Bu kazanın sebebi de, böyle bir ibadete Hak rızası için başlanmış olmasıdır ki, bunu yarıda bırakmak caiz olmayacağından kaza şeklinde tamamlanması vacip olur.”
KAYNAK: (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 255-256.)
....
Hanefi mezhebine göre; herhangi bir sebeble orucu bozulan için gerekli olan, günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmektir. Din terbiyesi bunu gösterir. Hatta böyle davranmak, sahih olan görüşe göre vacibdir. Diğer bir görüşe göre müstahabdır.
KAYNAK: Büyük İslam İlmihali , Oruç Tutmamayı Mübah Kılan Özürler Babı , Madde: 164 , Merakil Felah , Sayfa : 114
Orucu bozulan kimse Ramazanı şerifin hürmetine binaen oruçlu gibi bekler. Yani oruç bozuldu ise akşama kadar bir şey yememek vaciptir farz oruçta, nafile de ise yememek daha iyidir...
....
Lakin Oruçluyken âdet gören kadının #orucu #bozulur. Hayız hali olan kadın açıktan olmamak kaydıyla yemek yiyebilir, su içebilir. İftara çok az bir zaman kalmış olsa bile âdet gören bir kadının bir şey yese de yemese de orucu bozulmuş olacağından, oruçlu gibi aç durması doğru değildir. Çünkü bu anda oruç tutması haram olduğu gibi harama benzemek de #haram veya #mekruhtur.
KAYNAK: İbn Âbidîn, Haşiyet-ü Reddi’l-Muhtâr, 1/291.
Yani farz oruç olsun, nafile oruç olsun hayızlı kadının oruç tutması yasak olduğu için, oruçlu gibi durması da yasaktır.
Allah ehli sünnet ilim ehlinden razı olsun...
6 notes · View notes
derdiderun · 6 years ago
Text
Küfre sebep olan söz ve işler
İbni Hacer-i Mekki hazretlerinin Zevacir isimli eseriyle, Hadika, Berika, Birgivi, Miftah-ül Cenne, Mektubat-ı Rabbani, Seadet-i Ebediyye, İbni Abidin’den aldığımız, küfre düşüren söz ve işlerden bazıları şunlardır: 1- Allahü teâlâya layık olmayan şey söylemek. Mesela bir kimse bir işi yaptığı halde, zaruretsiz (Allah biliyor ki yapmadım) demek. Yahut, yapmadığı bir şey için, zaruretsiz (Allah biliyor ki yaptım) demek. Böyle söylemek Allahü teâlâyı hâşâ cahillikle suçlamak olur.
2- Allah akıllıdır, şuurludur, iyi düşünür demek, Onu yaratıklara benzetmek olur ki küfürdür.
3- Peygamberleri küçültücü şey söylemek, onlarla alay etmek. Mesela Hazret-i Âdemi kastedip (İlk insan vahşi idi) demek. Veya bir evliyayı peygamberden üstün bilmek. Yahut peygamberin dediği doğru ise biz kurtulduk demek.
(Yalnız Kur'an), (Kur'andan başka kaynak tanımam), (Kur'andan başka kaynağa lüzum yok), (Peygamber postacıdır, vazifesi bitmiştir) gibi sözler de küfürdür.
4- Peygamber efendimizden sonra başka bir Peygamberin geleceğini söylemek. (İsa aleyhisselam gelecekse de, Peygamber olarak gelmeyecektir.)
5- Melekleri küçültücü şey söylemek. Mesela (Senin bakışın bana Azrail gibi geliyor) demek. Yahut (Cebrail bile söylese inanmam) demek. (Çocuklarınızı iyi yetiştirmezseniz, zebani olur) demek.
6- İslam âlimlerinin sözlerini, fıkıh kitaplarını ve fetvalarını tazim etmesi gerekirken tahkir etmek. Mesela (İmam-ı a'zamın kıyası hak değildir) demek. Fetvayı yere çarpmak. Hadis ve tefsir kitaplarını yere fırlatmak.
7- Ahirette olacak şeylerle alay etmek. Mesela (Ben Cenneti istemem, Cehennemi isterim. Çünkü bütün fahişeler oradadır) demek.
8- Allahü teâlânın emir ve yasaklarına yani Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmiş ve İslam âlimlerinin kitapları ile her tarafa yayılmış, inanılması zaruri olan din bilgilerinden birine inanmamak, beğenmemek veya önem vermemek. Mesela (Ben görmediğim için cinlere, nazara inanmam) demek.
9- Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi yiyip içerken besmele çekmek. Mesela şarap içerken veya domuz eti yerken Besmele çekmek küfürdür. Hırsızlık yapılarak alınan bir şeyi yerken besmele çekmek küfür olmaz. Çünkü burada yenilen şey değil, hırsızlık haramdır.
10- Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları ve kâfirlik alameti olan veya İslamiyet’i inkâr etmek ve inanmamak alameti olan ve tahkir etmemiz vacip olan şeyleri yapmak, kullanmak. Bunlardan meşhur olanlarını bilmeyerek veya şaka olarak veya herkesi güldürmek için yapmak da küfürdür. Mesela zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak. Bunları güldürmek için de kullanmak küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez. (Berika)
11- Yunan felsefecileri gibi, dünya ezeli ve ebedi demek.
12- İslamiyet’e, (İslam düşüncesi), (İslam nazariyesi) , (İslami görüş) demek. [Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir. Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. İslam âlimleri, (İnsanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allah’a vermek küfürdür) buyuruyorlar.]
13- Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur demek. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere "Kur'ani görüş" demek.
14- Kâfirlerin dini âyinlerini, bayramlarını beğenmek. Zaruretsiz Hıristiyanların Noelini tebrik etmek. Kiliseye gidip, âyinlere iştirak etmek.
15- (Yahudi ve Hıristiyanların Allah’a inananları Cennete gidecek) demek.
16- Mucizeyi veya kerameti inkâr etmek.
17- Meşhur bir harama helal, meşhur bir helale haram demek. Mesela domuz yağı helal, sirke haram demek.
18- Âyeti, besmeleyi, bir melek, bir peygamber ismi bulunan yazıyı, kasten helaya, necasete, [pisliğe] atmak. Müslümanın ağzına [def-i hacet lafzı ile] sövmek.
19- Kendisine kâfir diye hitap edilince, kabul ederek evet demek.
20- Bir dilim ekmek, din ilminden iyidir demek. Din ilmi küçümsendiği için küfürdür.
21- (Bir süre sonra Hıristiyan olacağım) diye düşünmek. Bir bayan, bir Hıristiyan’la evlenmeye karar verdiği andan itibaren kâfir olur. Bir erkek de bir ateist bayanla evlenmeye karar verdiği andan itibaren kâfir olur.
22- Ağır bir hastalığa düşüp de, (Allah’ım canımı al da, istersen kâfir olarak al) demek.
23- (Allah’ım çocuğumu aldın, başka elinden ne gelirse onu yap) demek.
24- Tırnağı uzun olana, (Tırnağı kesmek sünnettir) dense, o da, (olsun ne olacak) dese, kâfir olur. Tırnağını kesmediği için değil, sünnete önem vermediği için küfür olur.
25- İnşallah, maşallah demek karın doyurmaz. Maşallahla inşallahla iş olmaz veya namaz kılmak karın doyurmaz demek. Bunları söylemekle dinimizin emri beğenilmemiş ve alay edilmiş oluyor. İnşallah, Allah’ın izni ile demektir. Allah’ın izni olmadan hiçbir şey olmaz. Onun için, hayır ve şer Allah’tandır diye iman etmek gerekir. Hayır gibi şerrin de Allah’tan olduğuna inanmamak küfür olur. İsteyen kul ama yaratan Allahü teâlâdır.
26- Sevdiği birine, (Sen bana Allah’tan da, Peygamberden de sevgilisin) demek.
27- Küfre rıza küfürdür. Çocuklarının kâfir olmasına üzülmemek. Mesela kızlarının gayrimüslimle evlenmesine rıza göstermek.
28- Müslüman olmak isteyene, sen hele bekle, elimdeki şu işi bitirip de geleyim diyerek, onun Müslüman olmasını geciktirmek.
29- Ecelin hoyrat eli demek. [Çünkü Ecel Allah’ın emri ile gelir, Allah’ın emrini veya Azrail aleyhisselamın vazifesini zulüm gibi göstermek küfürdür.]
30- Kâfire hürmet etmek, mesela hürmet gayesiyle papazın elini öpmek.
31- Eshab-ı kiramdan her hangi birine kâfir demek. [Çünkü Kur’an-ı kerimde hepsinin Cennetlik olduğu bildirilmiştir. Birine kâfir denilince Kur’ana inanılmamış olur.]
32- (Mazlum kâfirler de Cennete girer) demek.
33- Haram paradan sevap ummak. Mesela bir bayan fuhuş parası ile kurban kesse, bundan sevap umsa, küfre girer. Sevap ummadan yaparsa küfre girmez.
34- Allahü teâlâyı mekanlı bilmek, mesela Hıristiyanlar gibi Allah gökte oturuyor demek. Allahü teâlâyı kastedip, (Göklerden bir ses geldi), (Allah, gökten bize bakıyor) demek. Böyle söylemek Allahü teâlâya mekan isnat etmek olur. Dünya, gezegenler, Cennet ve Cehennem ezeli değildir, sonradan yaratılmıştır, mahlûktur. Yer ve gökler yok iken de Allahü teâlâ var idi. İslam âlimleri, (Allah her zaman ve her yerde ebedi olarak hazır ve nazırdır) demenin caiz olduğunu bildirmişlerdir. Ancak, Allahü teâlâ zamanlı ve mekanlı olmadığı için bu söz, görünüş üzere kalmaz, mecaz olur. Bu bakımdan (Allah, zamansız ve mekansızdır, hiçbir yerde olmayarak hazır ve nazırdır) demek caiz olur. Böyle olmazsa, Allahü teâlâyı zamanlı ve mekanlı bilmek olur ki bu ise küfürdür. Miftah-ül Cenne kitabında (Bir kimse, "Allah’tan hali [boş] yer yok" dese veya "Allah gökte benim şahidim" dese, kâfir olur. Çünkü Allahü teâlâya mekan isnat etmiş olur. Halbuki Allahü teâlâ mekandan beridir) buyuruluyor. (Küfür Bahsi)
35- (Namaz kılmam ama, sen kalbe bak, benim kalbim temiz) demek. [Çünkü burada namaza önem verilmiyor, namaza önem vermemek küfürdür. Namaz kılmayan hep haram işliyor demektir, haram işleyenin kalbi temiz olmaz.]
36- (Anan baban esmer, sen nasıl sarışın oldun?) diyene, (Ben imalat hatasıyım) demek. Böyle söylemekle hâşâ Yaratıcının yanlış iş yaptığı söylenmiş oluyor.
37- İbadetleri müzikle yapmak, ilahileri müzikle söylemek. Çünkü ilahiler ibadettir, ibadete haram karıştırmak küfür olur. İçki içerken besmele çekmek de küfür olur.
38- Filan Müslüman benim gözümde Yahudi gibidir demek.
39- Bir Müslüman şaka olarak, muteber bir din kitabına hurafe dese veya alay ederek haram işleyene veya işletene "helal olsun" dese, mürted olur.
40- Kur'anı teganni ile okuyan hâfıza, ne güzel okudun diyenin imanı gider. (Dürr-ül-münteka)
41- Bir şarkıcıyı dinleyen veya herhangi bir haram işi gören kimse bu harama, ne güzel dese, o anda imanı gider. (Müjdeci Mek. 266)
42- İnsan için, dil alışkanlığı gibi bir sebeple değil de, kasten yarattı, yaratıcı, yarattım, yaratıcıyım gibi sözler söylemek küfür olur. Allah’tan başkasına, yaratıcı denmez. Yaratıcı, yalnız Allahü teâlâdır. Mecaz anlamda yapmak, meydana getirmek manasında da söylememelidir. Bu manada veya kasıtsız söyleyenlere küfre girdi dememelidir.
43- Zaruri olan ve tevatür ile bildirilen din bilgilerine inanmayan kâfir olur. Küfür olan her söz, ister şaka olarak, isterse gönülden olmayarak olsun küfür olur. (Milel-nihal)
44- İslam bilgilerini ve ehli sünnet âlimlerini aşağılamak da, küfürdür.
45- Yabancı kadınlara bakana, haramdır denilince, güzele bakmak sevaptır demek küfür olur. Haramı kabul etmeyip, üstelik sanki ibadet gibi sevap diyor. Yabancı kadınlara bakmak, gözü zayıflatır ve kalbi karartır. Mubah olanı, güzeli sevmek, Allah’ın kudretini temaşa etmek sevap olur.
46- Bir Müslümanın dinine, imanına sövmek küfürdür.
8 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Text
Tumblr media
Allah belanızı versin diye beddua etmeyeceğim zaten siz belanızı bulmuşsunuz. Allah size hidayet versin, sizleri ıslah etsin. Yüce Allah’ım, islama hakaret edenin tevbe etmez ise idam edildiği günleri görmemizi nasip eyle. Amin.
CİMER’E ŞİKAYET EDİN...
32 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Note
Ömer bey ölen bir babanin kilinmamais namazlarini oglu kilabilirmi
SUAL: Namaz borcu olan kişilerin yerine başkaları bu namazları kılabilir mi ?
CEVAP: Hanefi mezhebine göre; Sırf bedenle yerine getirilen ibadetlerde başkasının yerine o ibadeti yapmak geçerli sayılmaz . Zira herkes kendi amelinin hesabını verecektir (İsrâ, 17/13; Yâsîn, 36/54; Tûr, 52/16, 21; Müddessir, 74/38). Bu itibarla bir kimse, vefat etmiş veya hayatta olan birinin kılmadığı farz namazları, onun adına kılamaz. Dolayısıyla herkes hayatta ve sağlığı yerinde iken ibadetlerini yerine getirmeye özen göstermeli, Allah’ın huzuruna borçlu olarak gitmemeye gayret etmelidir.
KAYNAK: (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 535; Şeyhîzâde, Mecme‘u’l-enhur, I, 455)
7 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Note
Selamun Aleyküm. İlk öncelikle benim size bir sorum olucaktı. Şöyle ki seher vaktin de teheccüt mü kılınır ? Ya da teheccütün kılınması için kac saat uyuyup sonra kalkmamız lazım ? Birde teheccüt en uygun nasıl kılınır ? İnternette hepsi değişik bir şekilde anlayamadım bu yüzden size sormak istedim inşallah sorabilmişimdir. Şimdiden Allah razı olsun.
Ve Aleykümselam.
SUAL: Teheccüd namazı ne zaman ve nasıl kılınır; nasıl niyet edilir ?
CEVAP: Hanefi mezhebine göre; Teheccüt namazı, yatsı namazından sonra geceleyin kılınır. Bir süre uyuduktan sonra kalkılarak kılındığı için "teheccüd" denmiştir. İki, dört veya sekiz rekât olarak kılınabilir. Her iki rekâtta bir selâm verilmesi daha faziletlidir. Çok faziletlidir ve ümmete sünnettir.
Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’e (asm) bu namazı şu âyetle emretmiştir:
“Ey Resûlüm. Gece vakti de uyanıp, sadece sana mahsus fazladan bir ibadet olarak teheccüd namazını kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına çıkarır.” (İsra, 17/79)
Teheccüt namazına, “Niyet ettim Allah rızası için teheccüt namazını kılmaya.” diye niyet edilir.
Eğer gece teheccüt namazına kalkacak isek, vitir namazını geciktirip teheccüdün ardından gecenin son namazı olarak kılmamız daha faziletlidir.
Teheccüd ve vitir namazları geceye bırakıldığı zaman, namaz tesbihatını yatsı namazından sonra yapmak gerekir. Vitir namazından sonra ayrıca muhtelif dualar ve virdler yapılabilir.
Teheccüd namazı, gece boyunca sabah namazı vaktinin girmesine kadar kılınabilir.
KAYNAK: Büyük İslam İlmihali , Nafile Namazlar Babı
Abdullah Tamer Hoca
...
Ek Açıklama: İmsak vakti girdiğinde teheccüt namazı vakti çıkmış olur. Yatsıdan sonra uyumadan kılınırsa gece namazı uyuyup uyandıktan sonra kılınırsa teheccüt oluyor. Teheccüt ismini alması için uyuyup uyanmak şart. Uyku için şu kadar saat diye bir şart yok, uyuyup uyanmışsan isterse 10dk olsun isterse 20dk olsun uyuma şartını yerine getirmiş olursun. Ama çok bereketli bir vakit olduğu için teheccüt namazından sonra Kur’an-ı Kerim, zikir, dua, tesbih gibi ibadetleri dinç ve güzel yapabilmek için erken yatıp en az 2-3 saat uyumuş olmak daha güzel olur kanaatindeyiz...
Bize de dua edin bu konuda çok zayıfız. Uyku düzenimiz olması gerektiği gibi değil. Rabbim amel edenlerden eylesin...
13 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Note
Selamun aleykum kardeşim cumartesi günü oruç tutulur mu tek gün olarak veyahut cumartesi pazar iki gün birlikte tutulmasında sakınca var mi adak orucu misal.. hanefi mezhebine göre..
Ve Aleykümselam. Adak orucu vaciptir.
.....
Farz ve vacip oruçları, sadece cuma günü veya cumartesi günü tek gün olarak tutmak mekruh olmaz. Bu nedenle kaza borcu olanların veya adağı bulunanların, haftanın istediği günü oruçlarını tutmalarının bir sakıncası olmaz.
Ayrıca, arefe veya kandil gibi mübarek günler cuma veya cumartesi gününe denk geldiği takdirde, bu günlerde oruç tutulması mekruh olmaz. Hadis-i şerifte belirtilen,
"Sizden biri âdeti olan bir orucu tutuyorsa, bir sakıncası olmaz."
ifadesinden, Kandil günleri oruç tutmayı adet edinenler Cuma günü kandile denk gelirse yalnız cuma günü oruç tutabilir manası çıkar. (Neylü'l-Evtar, IV/249; Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, III/124)
Ancak, farz ve vacip oruçları ile kandil ve arefeleri alışkanlık haline getirmeyenlerin, hafta içerisinde sadece cuma ve cumartesi günü oruç tutmaları tenzihen mekruhtur.
~Abdullah Tamer Hoca~
.....
youtube
~Fatih Kalender Hoca~
8 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Text
Cenneti Taşıyan Adam
20 Yılı aşkın süredir oturmakta olduğum mahallemizde, evliya olduğu söylenen asırlık bir ihtiyar vardı. İsmi pek bilinmediği için kısaca "Nur Dede" diye çağırılan bu ihtiyar, insanın karşısına hiç umulmadık zamanlarda çıkar ve kerametli sözleriyle onların dertlerine derman olurdu. Bir gün karşılaştığımızda, kısa bir sohbetten sonra:
Bana da dua et dede, dedim. Dünyanın yükü, benim omuzlarımda sanki.
...
Titrek elleriyle kulağımı çeker gibi yaparak:
Cenneti taşıyanların yanında dünyayı taşıyanların lâfı olmaz evlât, dedi. Ve hemen sonra, Cenneti yüklenen o adamı nerede görebileceğimi tarif etmeye çalıştı.
Nur Dedenin bahsettiği kişi, yakın köylerin birinde oturan ve her cuma günü şehre gelen bir gençti. Bu bahtiyar insan, dedenin anlattığına göre son zamanlarda hep aynı binaya uğruyor ve sırtındaki o mübarek yükü, bir an bile olsun bırakmıyordu.
Nur Dede ile karşılaşmamızdan sonraki ilk cuma günü, tarif ettiği yere giderek beklemeye koyuldum. Burası, merkezî bir binanın en üst katıydı.Büroların açıldığı koridorda uzun süre gezindikten sonra, merdivenlerde ayak sesleri duydum. Atılan adımların yorgunluğu sebebiyle onların bir gence ait olduğunda tereddüt etmeme rağmen, Cennet'i taşıyan adamın geldiğini hissediyordum. Merakımı yenemeyip merdivene doğru ilerlediğimde, bir anda onunla karşı karşıya geldim. 25-30 yaşları arasında çelimsiz bir insandı ve yaşlı annesini sırtına almış vaziyette, asansörü her zaman bozuk olan işyerinin beşinci katındaki doktor muayenehanesine tırmanmaya çalışıyordu.
Delikanlının annesi, güçsüz kollarını evlâdına dolamış ve işlemeli yemenisi ile çevrelediği nurlu yüzünü, hafifçe yana çevirmiş vaziyette oğlunun omuzlarına dayamıştı.Sırtındaki mukaddes yükü rahatsız etmekten korktuğum için o gence yardım edemedim. Ama yanına yaklaşarak:
Allah senden razı olsun kardeşim, dedim. Cennet'i taşıdığının farkında mısın? Delikanlının terli ve solgun yüzü, sıcak bir tebessümle aydınlandı.
Fakat nedense tek kelime bile konuşmadı. Ama Rabbim biliyor ki, o tebessümde, ömrüm boyunca hiç kimsede görmediğim bir sıcaklık ve güzellik vardı. Belki de haşir ve sırattan sonra, ebedî saadet diyarına doğru uçan Cennet insanlarının mutluluğu ...
| Abdullah Tamer Hoca
18 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Note
Çok tuhaf bi boşluğun içinde hissediyorum. İbadetlerimi yerine getiriyorum ama sanki sadece farziyetini yerine getirmek için gibi. Bu durumdan nasıl çıkarım bilmiyorum. Bi öneriniz var mı?
NAMAZI HUŞU İLE KILMAK
Yüce Allah Kur’an’da namazla ilgili olarak; “Namazı kıl! Muhakkak ki namaz, (insanları) fenalıklardan ve kötülüklerden alıkoyar” buyurmuştur.(ankebut 45/29)
Namaz kılanlar kıldıkları namazdan istenilen lezzeti alamadıklarını sürekli dile getirirler. Lezzet alamama onları bazen farz olan bu ibadeti terk etmeye kadar götürmektedir. Namaz kılan insanın kıldığı namazdan lezzet almasına da huşu diyebiliriz, kısaca…
Huzûr ve huşû' ile kılınan iki rek'at namaz, gâfil (Allahü teâlâyı unutmuş) bir kalb ile akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır. (Abdullah ibni Abbâs)
Tevâzû, alçak gönüllülük. Hakk'a boyun eğmek. Korku ve sevgiden meydana gelen edepli hale huşu denir. Cenab-ı Hak Mu'minun süresin de" Muhakkak mü'minler felah buldu, ki onlar namazlarında huşuludurlar. Onlar ki, faydasız işe, boş lafa bakmazlar. Onlar ki, zekâtlarını vermek için çalışırlar," buyurarak, namazlarını huşu ile kılan mü'minlerin felah bulacağını beyan etmektedir. (Muminun süresi Ayet 1-4)
O zaman namazda huşu çok önemli bir mevzudur. Mutlaka sağlanması gerekmektedir. Namazda huşunun zıddı gaflettir. Gafletle namaz kılanlar, kur’an da tehdit edilmişlerdir. “Yazıklar olsun O namaz kılanlara ki Onlar kıldıkları namazdan gafildirler”(Maun suresi)
Kılınan namazın gafletten kurtarılması; yalnız Allah için kılındığının şuuruna erişmekle mümkündür. “ve zikrim için namaz kıl” (taha 14) ayeti bunu işaret eder. Yani kılınan namaz Allah’ı hatırlatıyorsa istenilen namazdır. İşte o namaz, sahibini gafletten kurtarır; huşuya yönlendirir.
Nitekim Peygamber Efendimiz(S.A.V):" Kul namaza durduğu zaman, ancak Hz. Allah'ın huzurundadır. Sağa-sola iltifat ederse, Hz. Allah; "Kime iltifat ediyorsun ? Benden hayırlısına mı ? Bana dön ey âdemoğlu! Çünkü ben iltifat ettiğin şeyden daha hayırlıyım" buyurur. (Ruhül Beyan cilt 6 sahife 67) ”
Namazda huşu nasıl sağlanabilir?
”Namazın dışında huşuyu sağlarsanız o zaman namazda da huşuyu sağlarsınız.” Bu nasıl olur diye sorulunca, O da konuya şöyle bir açıklık getirmişti: ”
İnsan kalbini fotoğraf stüdyolarındaki banyo odasına benzetirsek, makine ila çekilen pozlar banyoda tüm detaylarıyla meydana nasıl çıkarsa; Namazda da namaz dışında meşgul olduğunuz şeyler gönlünüze gelir. Sizi meşgul eder. Namazın dışında dünya ile meşgul olur. Zamanınızı boş ve gereksiz şeylerle geçirirseniz, namaza durunca da gönlünüzün, gözünüzün ve diğer azalarınızın yaşadıkları şeyler kalbinize gelir ve sizi meşgul eder. Bu haldeyken namazda huşuyu sağlayamazsınız. Eğer namazın dışında hayırla, hasenatla, iyiliklerle, zikirle vel-hâsıl Allah’la meşgul olursanız; namazda da Allah’la meşgul olur ve istenilen huzuru yani huşuyu yakalamış olursunuz.
İşte O namaz, seni Allah’ı anmaya yöneltir. Maksat hâsıl olur .“
Behlüldane hazretlerine huşu hakkında soru sorarlar. O da Padişah Harun Reşid’e “Getirin bu adama, ağzına kadar doldurulmuş bir tuluk zeytinyağı verin. Birkaç asker verip, Şehrin sokaklarını dolaştırın. Eğer bir damla yağı yere dökerse, başını vurun” der. Hikmetini anlamazlar ama mutlaka bizim Behlüldane bir şeyler anlatacak diye, dediğini yapmağa koyulurlar. Adamcağız denildiği şekilde gönderilir. Bir süre sonra adam salimen döner.
Behlüldane sorar ”Anlat bakalım şehrin sokaklarında neler gördün ? Adam cevap verir: “ Ben tuluktaki zeytinyağından başka hiçbir şey görmedim.” Behlüldane tekrar sorar “ Ama nasıl olur, falan yerde düğün dernek vardı; davullar zurnalar çalıyordu nasıl görmez, nasıl duymazsın” Adam ”Aman efendim bana öğle bir dert verdiniz ki başımın kesilme korkusundan başka bir şey ne duydum, ne de gördüm.” Behlüldane Hazretleri hikmetli sözünü kondurur: “Namaz kılarken Azrail’in kılıcını başında bekler vaziyette; Bu namazdan sonra canını teslim alacağını hayal edersen, başka bir şey hatırına gelmez. Sende o zaman huşu içinde namazını kılarsın.”
Allah’ın huzurundaymış gibi namaz kılmanın yolu, demek ki gayretle bulunabilirmiş. Bize düşen bu bilge insanların tarif etmeye çalıştıkları yollardan giderek namazda huşu haline erişmek olmalıdır.
Allah cümlemize huşu ile namazlar kılmamızı nasip eylesin. Âmin!
| Abdullah Tamer Hoca
22 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Note
Selamun aleyküm kardeşim. Tesettürlü bir hanımın dudağında piercing olması kötü müdür? Belli olmuyor küçük birşey.
Ve Aleykümselam. Sadece tesettürlü bir bayan için değil ben müslümanım diyen her bayan ve erkek için geçerlidir aşağıdaki hükümler...
Soru: Kadınların kulak, dudak, dil, kaş, burun vb. gibi yerlerine piercing (halka) taktırmaları ve erkeklerin küpe takmaları caizmidir ?
Cevap: Kadınların kulağına takılan halkalar zaten küpe hükmündedir ve kadınların küpe takmaları ve küpe takmak için kulak memelerini deldirmeleri ise caizdir.
“Kız çocuklarının ve kadınların küpe takmak maksadıyla kulaklarının delinmesinde mahzur yoktur.”(Reddû'l-Muhtar)
Ancak dudak, dil, kaş gibi yerlere delik delmek ve piercing takmak caiz olmaz, zira kadınların zinetlerini(süslerini) yabancı erkeklere göstemeleri caiz değildir ve bu söylenilen hallerde zinetlerin dışarıda yabancı erkeklere görünmesi söz konusudur. Kadın bunları bir şekilde (mesela peçe ile) yabancı erkeklere göstermekten korumuş olsa bile yinede caiz olmaz çünkü dudak, dil, kaş gibi yerlere delik açmak fıtrata aykırı olduğu gibi piercing takmakta ayrıca ehli küfre benzeme vardır. Ehli küfrün dini ve örfi hallerini Müslümanların taklid etmeleri ise yasaktır:
Bu konuya dair Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam) buyurmaktadır ki;
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Kim Bir Kavme Benzerse oda onlardandır” (Sünen-i Ebu Davud)
| Abdullah Tamer Hoca
9 notes · View notes
derdiderun · 5 years ago
Note
Selamun Aleykum. Çesitli yerlerde yapılan çekilişlerde kazanılan kitap, para vb hediyeleri almak caiz midir?
Ve Aleykümselam.
SUAL Market ve mağazalarda alışveriş karşılığında verilen çekiliş kuponlarına çıkan hediyeler helal midir?
CEVAP: Hanefi mezhebine göre; Marketlerde ve mağazalarda iş yeri sahiplerinin alışveriş yapan müşterilerine verdikleri çekiliş kuponuna hediye çıkması durumunda, müşterilerin çıkan hediyeleri almalarında bir sakınca yoktur Çünkü müşterilerden birinin kazanması halinde diğerleri bir şey kaybetmemektedir.
Ancak, çekilişe katılmak için ayrıca bir ücret ödenmesi halinde yatırılan para üzerinden şans yolu ile kazanç elde etme durumu söz konusu olacağından yapılan çekiliş işlemi kumar olur.
KAYNAK: (Kâsânî, Bedâî’, VI, 206)
EK BİLGİ: Çekilişe katılmak için sms atmanız gerekiyorsa ve sms ücreti normalde 25 krş iken çekiliş için 75 krş. oluyorsa bunda şüphe vardır uzak durulması gerekir. Sadece katılım için mi mesaj çekilmekte? Yoksa çeklilen bu mesajlardan ayrıca bir gelir mi elde edilmektedir? Gelir amaçlı mesaj çekilmişse bu da bir nevi piyango olmuş olur. Şüpheli olan şeyleri terk etmek takva sahibi insanların özelliğidir.
Abdullah Tamer Hoca
7 notes · View notes